"Anlatsam dinlemezdi, kendi yaşasa susmazdı..."

1061 Words
Bisikletin hızının oluşturduğu rüzgar ile dalgalanan saçlarımın yarattığı bir huzur vardı. Ve bir de sanırım, tanımadığım kızın etrafa yaydığı kokusu. Bir bankın önüne gelince gıcırdayan fren sesiyle durdu. "İyi misin?" Durmuştuk, ellerimi çekmem lazımdı. Gözlerimi sıkıca yumdum ve iki üç yutkunup ellerimi çektim. Benim çekmem ile sol omzu üzerinden arkaya bakmasıyla kalbim resmen ağzıma gelmişti. Kitlenip kalmıştım sanki. Yeşil gözleri, tatlı ifadesi... "Beni duyuyor musun?" diyerek kaşlarını havaya kaldırışıyla iki üç kez öksürdüm. "İ-iyiyim..." dedim zar zor. Yüzünde oluşan tatlı ifadeyle ellerimin titremeye başlaması...sanırım kafayı yiyordum. "Buradan pek öyle gözükmüyor." dedikten sonra elini şapkasına attı ve sonrasında çekip çıkardı. Etrafa dağılan saçlarıyla aptal bir çizgi film izliyormuş gibi hissetmiştim. Gözlerimi kaçırdım ve avcı köpeği gibi kızı koklamaya çalışan burnumu tuttum. "Ah!" Bisikletten indiğim sıra o da inmiş ters takmış, olduğu çantasını yere bırakmıştı. Elini elime uzatınca hemen elimi çekip arkama sakladım. Altıncı hislerim bangır bangır. Bana yaklaşmamalısın kızım. "Korkma." diyerek güldükten sonra yere tek dizi üzerine çömüp çantasından çiçekli küçük bir şey çıkardı. Bez bir poşet. Poşeti açıp içine bakarken banka oturmuştu. Sessizce ne yaptığını anlamaya çalışıyordum ki başını kaldırıp gözlerime baktı. "Gel, ailen seni böyle görürse endişelenebilir." dedikten sonra poşetten garip garip şeyler çıkarmaya, sırayla bakın üzerine koymaya başlamıştı. Bir müddet uzaktan izlesem de sanırım bana pansuman yapacaktı. "ıhmm..." Bana...pansuman. Dilimi üst dişlerimin üzerinde gezdirirken önce sağa sonra sola baktım ve istemsizce gülümsedim. Salak mıyım? "Acele et, annem evde olmadığımı anlarsa bacaklarımı kırar." dediğinde derince bir nefes alıp kendimi tepki vermemek için kitledim. Heyecanla titreyen ellerimi arkama saklayıp yanına oturduğumda bırak yutkunmayı zorunda kalmadıkça nefes bile almamaya çalışıyordum. "Şerefsizler, gece gece ne işler karıştırıyorlarsa artık." diyerek eline bir parça pamuk aldı ve sonrasında çantasından su çıkarıp döktü. "Bana bakar mısın?" diyerek başını yana eğince iki üç öksürüp genzimi temizledim. Bir robot gibi önce bedenimi, sonrasında ise kafamı döndürünce hafifçe gülümsediğini gördüm. "Sanırım iyi dayak yemişsin." dediğinde içime oturdu. O kadar da kötü değil. "Üç kişiydiler." dedim en son dilimi bulup da. Erkeklik meselesine gelince tabii... Gülümseyerek başını salladığında gözlerim dudaklarındaki o kıvrıma kaydı. Çok tatlı bir kızdı. Ve ben de kendimi kaybediyormuşum gibiydi. Gözlerimi kaçırdım. Hayır! 17 yıllık hayatımda hiçbir kıza "çok tatlı" demedim! Kendi içimdeki savaşlar son sürat devam ederken birden yeni bir pamuk çıkardı ve elmacık kemiklerimi özenle temizlemeye başladı. "Savunduğum bir görüş var. Eğer karşındaki rakip senden güç olarak üstünse senin tek kurutluşun..." diyerek pamuğu iki kere alnıma vurdu. "...burası." dedikten sonra tekrar yüzümü silmeye başladı. O sırada gözlerim bisikletinin sepetinde duran telefona ve bisiklete bağladığı Bluetoothlu hoparlöre gitti. "Polis sireni ha?" dediğimde gülerek başını salladı. "Beyin bedava." Onun bu beklenmedik lafına karşı istemsizce gülünce dudağımdaki yara açıldı. "Ah!" Kaşlarım çatılırken elimi kanayan dudağıma getirdim ve yüzümü buruşturdum. Şerefsizler, yüzüm çok değerliydi bir kere! Derince bir nefes çektiğim sıra elimin üstüne konan sıcak bir elle irkildi bedenim. "Bana bırak." daha ne olduğunu bile anlayamamıştım. Elimi nazikçe tutup dudaklarımdan çekmiş, sonrasında diğer elindeki ıslak pamuğu bastırmıştı dudağıma. Gözlerinde kaldı gözlerim. Dudaklarıma bakıyor oluşunun yarattığı heyecan vardı üzerimde. Konuyu değiştirmeliyim. Kafam bir milyon... "Neden yanında bunları taşıyorsun?" dedim dudağımdaki eliyle. Başını yana eğdi. Elini dudaklarımdan çekip de pamuğu çöp poşetine atınca yutkundum. Şimdi nefes alabiliriz. "Aslında..." dedikten sonra eğilip de eşofmanının paçalarını tutunca kaşlarımı çatıp ben de eğildim. Ne yapıyordu? Birden paçalarını kavradığı gibi yukarı sıyırıp da bacaklarını açınca eğildiğim yerden hızla doğruldum. Deli mi bu kız? "...kaykay kayıyorum ve bacaklarım yara bere içinde." deyince göz ucuyla bir baktım. Sonrasında bacaklarının morluklar ve kabuklarla dolu olduğunu görünce kaşlarım çatıldı. "Kendine zarar vermek hoşuna mı gidiyor?" Paçalarını aşağı sıyırırken hafifçe gülümsedi. "Mazoşist değilim." dedikten sonra dönüp yüzüme baktı. "Eve gittiğinde yüzünü dikkatlice sil. " Küçük desenli poşetini tekrar eline aldı ve sonrasında birkaç yarabandı çıkardı. Gözlerimi kaçırıp ellerime baktım. O ise sessizce yarabandını yüzümdeki yaralara yapıştırıyordu. Kalbim ilk kez böyle hızlı atıyordu. Neydi şimdi bu? İlk görüşte aşk mı? Olayın saçmalığına baktım, kendimce düşündüm olup bitteni. Birileri tarafından gasp edilmek üzereydim ve siyah bir şapka ile kapüşonlu hırka giymiş, yeşil gözlü ve kız çıka gelmişti. Üstelik telefonundaki siren sesi ve bisikletinin önüne koyduğu el feneri ile beni kurtarmıştı. Bu durumun aslında tam tersi olması gerekmez miydi? Yani kitaplarda ve dizilerde erkekler kurtarmaz mıydı? Bir dakika, şimdi ben olay gereği bu kıza aşık mı olmuştum? Kendi kendime hülyalara daldığım sıra bir hışırtı geldi. Poşetine çıkardığı her şeyi geri koymuş ve bisikletinin sepetine atmıştı. "Benim artık gitmem gerek." dedikten sonra kafasını hafifçe yana eğip gülümsedi. Tepki veremedim ama sanırım tepkisizliğim hoşuna gitmişti ki gülerek önüne döndü. "Çok garip birisin, tıpkı benim gibi." dedikten sonra asker selamı verip pedalları çevirdi. Akşamın bir vakti, gidişini oturup izlediğim o bankta çökmüştü aşk omuzlarıma. Bir müddet öylece oturmuş olsam da, gidişinden sonra başlayan sağnakta sırılsıklam olmsam da kalkamadım yerimden. Tek yapabildiğim şey sağ elimi, deli gibi atan kalbimin üzerine koymak olmuştu. "Kahretsin!!!" Avazım çıktığı kadar bağırırken oturduğum yerden telaşla kalktım ve bağıra bağıra eve doğru koşmaya başladım. "Lanetlendim!" Yol boyu yağmurun gürültüsüne karışan bağırışlarım ile resmen sesim kısılmaya başlamıştı. "Aşık oldum!" Esnafa, yoldan geçen köpeğe, çöp kutusuna ve hırçın dalagalara anlattım. "Bisikletiyle geldi, sanki külkedisiydi. Böyle bisikleti at arabadı gibi gözüktü gözüme. Sonra ..." derken titreyen elimi kaldırdım. "...elimi tuttu!" Bağıra bağıra elimi havaya kaldırdım ve kutsanmış gibi elime baktım. "Sen, dünyanın en şanslı elisin!" diyerek öteki elimin işaret parmağını avcuma tuttum. "Sen kutsanmış olmalısın! Seni bir ay yıkamayacağım!" . . . Evin arkasındaki ağaca tırmanıp oradan balkonuma atladım. Sessizce aralık olan balkon kapımdan odama girerken parmak uçlarımda yürüyordum. İçeri bir hırsız gibi girdim ve balkon kapısını kapattım. Derin bir nefes verip rahatlarkrn birden yanan odamın lambasıyla olduğum yerden iki metre havaya uçtum. "Neredesin sen?" diyen annem ile alt dudağımı ısırarak yere baktım. "Anne..." dedim kısılmış sesimle. Kıyafetlerimdeki yağmur suyu "şlap şlap" diye yere damlıyordu. "Bana 'anne' deme!" diyen annem ile tek kaşını havaya kaldırıp yüzümü ona çevirince öfkeli yüzü suratımı görünce bir anda değişti. "Sana ne oldu!?" diyerek yanaklarımı tuttu. "Bir şey yok, telaşlanma." dediğimde dolu dolu gözleriyle yüzüme bakarken kaşları çatıldı. "Bu yüzündekiler de ne?" dediğinde bir an düşündüm. "Ha, yarabandı." dedim sessizce. "Kim yaptı bunu sana?" dediğinde yutkundum. "Eve gelirken üç tane gaspçı ile karşılaştım. Cüzdanımı vermeyince dövdüler." dediğimde sinirden eli ayağı titremeye başlayan annemin ellerini tuttum. "Sakin ol ben iyiyim." Burnundan solurken gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. "Tamam, o kısmı anladım." dedi tane tane. "Bu yüzündekileri kim yaptı?" dediğinde kaşlarımı çattım. "Yüzümdekiler?" Kaşlarımı çatarak arkamı döndüm ve boy aynamın karşısına geçtim. Kalpli, çiçekli, kadın dudağı desenleri olan yarabantlarına bakarken gözlerim koskocaman açıldı. "Lan!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD