"Bazılarının Gölge'si iz bırakırken, benim ayak izlerim silinir kar üzerinden..."

929 Words
Küçük elmamı çantamdan çıkarıp elime aldım ve havaya atıp yakaladım. Birazdan burada olurdu... Siyah çerçeveli gözlüğümü işaret parmağım ile geriye ittirdikten sonra bisikletimi yasladığım duvara sırtımı dayadım. Bir ayağımı ötekinin üzerine atmış, kesik eldivenlerimi inceliyordum. Bugün diğer günlere göre... Hmm, elmaya dişlerimi saplayıp siyah kot ceketimin kolunu sıvadım ve pahalı saatime baktım. "3 dakika geçti." Kollarımı tekrar kapattığım sıra gelen takırtı ile yüzümde bir gülümseme oluştu. İşte, geliyordu. Elmayı hızlıca ağzımdan aldım ve bisikletim doğrultup bir pedalına ayağımı koydum. Evlerinin bahçesinden gizli gizli çıktıktan sonra siyah şapkasını düzeltişiyle gülümseyip onu taklit ettim. Sırf böyle giyindiği için onun gibi ben de şapka takıyordum. Biraz da, kendimi belli etmemek için de olabilir. Birinin beni bu hâlde görmesi pek hoş olmayacaktır çünkü. Yavaş yavaş sahil yoluna giderken bisikletim ile onu takip ediyordum. Telefonunu çıkardığında hafifçe gülümsedim. Her zaman monoton bir hayatı vardı. Hep aynı yolları seçiyor, asla değişiklik yapmıyordu. Kendince yaptığı değişikler ise yine monotondu. Hafta sonları şehir tarafına hafta içi ise sahil tarafına. Sonuç olarak haftalık sürekli tekrar eden bir program gibiydi. Ama çok da sempatikti. Sürekli sakarlık yapardı. Kaç kere düştüğünü sayamadım bile. Oysa bunca zaman onu takip ederken... Kulaklıklarını takınca gülümseyip ben de boynumdaki kulaklığımı çıkarıp taktım. Müzik eşliğinde sahil koşusu böylece başlamış oldu. O kumların üstünde koşarken ben asfalt yolda yavaş yavaş bisikletimi sürüyordum. Acaba neden şapka ve kapüşonu aynı anda takmayı seviyordu? Mesela, hiç yorulmuyor muydu? Ya da sıcaklayabilirdi? Onu izlerken bisikletimin tekeri bir şeye takıldı ve dengemi kaybedip yere düştüm. "Kahretsin!" Kalkmak için ellerimi yere koyduğum sıra onun sahil parka çıktığını görmüştüm. "İyi misin evlat?" Başımı çevirip de arkamdan seslenen amcaya gülümsedim. "İyiyim, bir şeyim yok." dediğimde hafifçe başını sallamış ve sonrasında yere düşmüş olan gözlüğümü eğilip eline almıştı. "Her sabah buradan geçiyorsun. Sporcu musun?" dediğinde elimi enseme attım. "Evet, sporcuyum." diyerek yarı doğru ya yalan bir şey attım ortaya. "Sanırım şu da sporcu." diyerek sahil parkta kaykay kayanı gösterince gergince gülümsedim. "Bilmiyorum, sanırım öyle." Gözlüğümü bana geri verirken gözlerine baktım. Neden bu adam hiç sıradan bir amcaya benzemiyordu? Başımı eğip gözlüğü elinden aldığım sıra elini omzuma koyup iki kere vurdu. "Yakalanmazsan, seni yakalarım." Başımı kaldırıp da ne demek istediğini anlamak için yüzüne bakacaktım ki arkasını dönüp gitmişti. Görebildiğim tek şey kır saçları ve yaşına göre fazla gösterişli olan vücudu olmuştu. Ne diyor bu amca? Elimdeki gözlüğü çevirirken arkadan gelen gürültüyle hemen gözlüğümü takıp baktım. Yine düşmüştü. Hadi biz şu işe en başa alalım... . . . "Hey bugün bir efsaneydik!" diyerek omzuma yumruk atan Mehmet ile gülümseyerek başımı salladım. "Çok yorulduk ama iyi oynadık." diyerek onu desteklediğimde Ali kolunu boynuma dolayıp beni kendine çekti. "İki kırık bacaklı sen neler yaptın öyle?" Onun bu lafı üzerine bacaklarıma bakıp gülümsedim. "Sizinle mezun olamamak beni üzüyor." dediğimde birbirlerine baksalar da gülümsüyorlardı. "Yapma ne kardeşim! Sağlığından daha önemli değil ya." dedi Mehmet. "Ama Bora, insan iki bacağını aynı anda nasıl kırar?" Ali'nin lafıyla göz devirdim. "Kardeşim kaç kere diyeceğim, merdivenlerden düşüp sağ bacağımı kırdım, sonra sağ bacağım kırım olduğu için yine aynı merdivenlerden düşüp sol bacağımı kırdım." dediğimde Mehmet gülmemek için yüzünü başka tarafa çevirdi. "Aynı anda ikisini birden kırman daha az utanç vericiydi kanka..." Onların laflarına karşı sinirlerim bozulurken gülerek Ali el salladı. "Neyse, kendine iyi bak. Bu seneki çömezlerin güzel olduğu rivayeti var." dediğinde göz devirdim. Sırf kızlarla pek haşır neşir olmuyorum diye demiyorsa, hiçbir şey bilmiyorum. "Tamam görüşürüz!" Ellerimi ceplerime soktum. Benim evim onların tersinde kaldığı için burada yollarımızı ayırmamız gerekiyordu. Ayaklarımı yere sürte sürte düşünceli bir ifadeyle yürümeye başladım. Eylül ayında olmanın verdiği garip bir huzur vardı. Geceleri ılık bir rüzgar esiyordu Karasu'da. Belki de denizden kaynaklıydı. Sahil tarafından başlayıp yürüdüm. Geçen yaz okula başlamadan bir hafta önce üstün yeteneklerim sayesinde iki bacağımı kırıp yatalak olmuştum. Bu yüzde annem bir sene okula göndermemişti. Şimdi ise benden bir yaş küçükler ile okula gitmenin... biraz utanç verici olacağını düşünmeye başlamıştım. Keşke öğretmenler eve gelseydi... Sinirle ensemi kaşıdığım sırada arkamdan bir ıslık sesi geldi. 25-30 yaşlarında iki adam bana bakıyordu. "Kardeşim, sen şöyle bir gelsene..." Bu sesleniş hiç de , şöyle bir gel, seslenişi değildi. Yüryüşlerinden tekin insanlar olmadıkları da belliydi. Arkama bakmadan bir ara sokağa girdim. Böbreğim iki tane olsa da ikisi de değerliydi! Ara kısımdan geçmiş, sahile sırtımı vermiştim ki arkama bakarken önden bir ayak sesi geldi. Has... Önüme dönmem ile elindeki kelebeği havalı bir hareketle çeviren adam bana kötü bir ifadeyle baktı. "Nereye kaçıyorsun böyle, kardeşim?" Arkamdan gelen ayak sesleri de eklenince orkestraya iyice köşeye sıkışmış bulundum. Gitti haftalık... "Dökül bakalım." Gergince yüzlerine baktım. Yaşları büyük, sayıları fazla, silahları var... Ne yapabilirim ki? Elimi cebime atsam da yediremedim ya erkeklik gururuma. Elimi cebimde birkaç saniye bekledim. Vurmak ya da vurmamak, bütün mesele bu... En son bari bir tane vurayım, diyerekten elimi cebimden çıkardığım gibi bana en yakın olanın suratına yumruğu koydum. E, tabii ne oldu? Diğerleri de bana koydu... Güzel, temiz ve bir peri masalı anlatır gibi dövdüler beni. Tam cüzdanımı, telefonumu araklayacaklardı ki bir siren sesi geldi. "Polis!" Birbirlerini ittirirlerken zorla yerden kalktım. "Kaç! Kaç!" Sanki az önce gasp edilen ben değilmişim gibi, benim de kaçasım gelmişti. Dördü birden çil yavrusu gibi dağılırken elimin tersiyle burnumdan akan kanı sildim. Anneme ne diyeceğim şimdi ben. Nefes nefese ellerimi dizlerime koydum ve vücudumun titreyişini hissettim. Tam o sırada kayan lastik sesi, bir de fener ışığı. "Atla! atla!" Terden alnıma yapışmış siyah saçlarımı kanlı ellerimle geriye atarken başımı kaldırdım. İşte ilk gördüğüm gündü onu. "Hadi! Geri gelmeden!" Nefes nefese yeşil gözlerine bakarken elimi tuttu ve bisikletinin arkasına çekti. Sessizce emirlerini yerine getirdim. Arkasına oturduğumda ellerimi tutup beline sardı. "Başını sırtıma yaslayabilirsin, sorun olmaz." Lafının hemen ardından bisikletin polis siren sesiyle bayır aşağı gidişine şaşırdım. Bu kız deli!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD