"Yürüyorum, sonsuzluk denen sona..."

1326 Words
"Selamın aleyküm"diyerek tavanıma el sallayıp yataktan kendimi aşağı attım. Halının üzerinde üç tur döndükten sonra sırtım sandalyeme çarpınca durmak zorunda kaldım. "Gizemli kızımız ile aynı okuldayım!" Başta fısıldı sonda bağırtı olan cümlem ile zıplayarak ayağa kalktım. Bugün yakışıklı olmam lazımdı. Koşarak banyoya gittim, hızlıca duş aldım ve geri dönüp okul formamı giydim. Yüzümdeki yara izlerinin bana kattığı havayı inceledim. Doğru, dünkü kızın da söylediği gibi, serseri ama yakışıklı... Wow! O kızın da bana düşmemesi imkansız. Bu kadar yakışıklı bir yüze. Ayna karşısına geçip saçlarıma jole sürerken gülerek kendime bakıyordum. Ah bir de gözlerim renkli olsaydı var ya... Şehirde adam kalmazdı. Egom benden önce kahvaltı etmiş ve köşesine karnını okşaya okşaya oturmuştu. Şimdi sıra bende. Uçarak kahvaltı sofrasına oturdum. Bugün babam işe erken gitmişti. "O saçının hali ne Dora?" diyen annem ile ağzıma bir parça peynir attım. "Çok yakışıklı gözüküyorum değil mi?" dediğimde gözlerini deviren anneme yan gülüşümü attım. "Hayır, torbacılara benziyorsun." demesiyle peynir genzime kaçmıştı resmen. Beş altı kez öksürüp kendime gelmeye çalışırken annem kalkmış sırtıma, arada da sırf saçım bozuldun diye, kafama vurmuştu. Eşyalarımı alır almaz sinirle evden çıktım. "Siz ne anlarsınız modadan!?" Kapının önünde, annemin duymayacağını bildiğimden, rahatça bağırıyordum ki içeriden bir çığlık geldi. "Seni duyuyorum!" Tabanları yağladığım gibi koşarak okula gidiyordum ki Matematikçi Memati'yi gördüm. Merdiven başında sakalı ve saçı uzun olanları kenara çekiyordu. Gülşen hoca da makyajlı kızları ayırıyordu. Neyse ki benim sakallarım bu sabah özenle traş edilmişti. Sinsi bir gülüş ile kapıdan geçecekken siyah bir sırt çantası ve telaşla koşan bir kız gördüm. O!? Merdivenleri hızla çıkıp ona yetişmek için depar atmıştım ki bir anda yakamın tutulması bir oldu. Bedenim alt kısmı üst kısmımdan daha öndeydi. Sonrasında ise sırt üstü düşmemek için geri geri yürüdüm. Ne var yine Memati? Ne var? Bak yine kaçırdım kızı! Somurtarak arkamı dönmüştüm ki Memati'nin alay eder gibi bakan bakışlarını gördüm. "Kafana şerbet mi döktün? Parlıyorsun." dediğinde yüzümü daha da astım. "Çabuk aşağı in, okulun çeşmesinde başını yıka. Çabuk!" dediğinde sinirle çantamın kollarını düzelttim ve aşağı inmeye başladım. "Bu yaşlılar moda katili." Sırf sinirimden ve kafamın bir volkan olup patlama potansiyelinden dolayı kafamı çeşmenin altına soktum. Ellerimle iyice karıştırıp üst kısmı uzun olan saçlarımı sırılsıklak ettim. Sessizce suyunu sıkarken içimden ne küfürler ediyordum, haddi hesabı yok. İyice saçımın suyunu sıksam da ensemden ve boynumdan içeri su damlaları akıyordu. Ulan Memati... Boğazımdaki düğmelerden ikincisini de açtım ve sonrasında kantine indim. Bir peçete aldıktan sonra merdivenleri çıkmaya başlamıştım. Sinirle ıslak saçlarımı geriye atarken birkaç fısıltı geldi kulağıma. "Çok yakışıklı." "Serseri bir tipi var." Hihihi... Sessiz ama oldukça içten kahkalarım ile merdivenleri çıkıp sınıfıma girecektim ki kapı önünde diğer kızlar ile konuşan o deli kızı gördüm. Görmemiş gibi yapıp yanından geçmek istediğimde bir anda ayakları üstünde kayıp önüme geçti. "Bu yeni tarzın mı?" dedikten sonra açık yakamı, ıslak boynumu ve su damlayan saçlarımı gösterdi. "Evet." dedim sırf jole sürüp yıkadığımı öğrenmesinler diye. "Sen işini biliyorsun." dedikten sonra göz kırpınca şaşkınca yüzüne baktım. "Sen delisin." Yanından geçmek için sağ tarafa adım atmıştım ki zıplayarak tekrar önüme çıktı. "Beraber sahile gidelim mi?" Derince bir nefes aldım ve sinirle verdim. Kızın istemsizce üzerine yürürken bulmuştum kendimi. "Bak kızım, şimdi seni alıp cehennem turuna çıkaracağım göreceksin sahili." dedikten sonda elimin tersiyle ittirip kapıdan içeri girmiştim ki diğer kızların da yanına gelip kıkırdaştıklarını duydum. "Kızım çocuk yürüyen ego ama aşırı havalı." Ya bir dakika. Neden herkes yaptığım her hareketi yanlış anlıyor? Kafamı kurcalayan garip düşünceler ile sırama oturdum ve Onur'a selam verdim. "İyi misin? Dalgın gözüküyorsun." dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. "Kardeşim, şimdi ben kendimce hatalar yapıyorum ve rezil olmam gereken yerde milletin gözünde havalı oluyorum. Bu durumu nasıl açıklayabiliriz?" dediğimde Onur hafifçe gülümsedi. "Doğanın kanunu bu kardeşim." diyerek elindeki silgiyi masaya koydu ve yanına da uç kutusunu bıraktı. "Şöyle bir durum var. Silgiler erkekler olsun, uçlar ise kadınlar." Masadaki uç ve silgiye bakarken hayatımı sorguladım. "Eğer erkek..." diyerek silgiyi eline aldı "...dış görünüşü bakımından diğer erkeklerden üstünse..." diyerek uç kutusunu silgiye yaklaştırdı. "...onun iyi bir silgi olup olmamasının bir önemi yok..." dedikten sonra bana baktı. "Eğer bu davranışlarını çirkin ve itici biri yapsaydı 'aptal veya sakar' olarak adlandırılırdı. Ama sen 'serseri veya havalı' olarak adlandırılarak kadınların ilgisini çekebilecek bir fiziğe sahipsin." dediğinde kaşlarım istemesizce çatıldı. "Yani çirkin olsam beni 'havalı' bulmayacaklar mıydı?" dediğimde kafasını sallayınca sessiz bir küfür ettim. "****** oradan bu çirkinler nasıl evleniyor o zaman?" diyerek sinirlendiğimde güldü. "Güldürüyorlar. " Onur'un lafıyla kaşlarımı çattım. "Ne?" Omuz silkti. "Güldürüyorlar." Anlamamış ifademe bakarken gülümsedi. "Bam şimdi. Doğada erkek hayvanlar karşı cinsi etkilemek için; dişilerden daha fazla süslenirler, dans eder, şarkı söyler, yuva kurarlar ve dişilerin onları seçmesini beklerler. İnsanlar da ise bu durum biraz farklı. İnsanlar da dişiler daha süslü olduğu için erkeklerin kendilerini ortaya atıp karşısındakini etkilemek için çalışırlar, para biriktirirler, ev alırlar, araba alırlar ama şöyle bir durum da var. Ev araba gözü doyurur, kalbi değil. Bu yüzden istedikleri kadınları kendilerine sevdirmek isterler. Ondandır ki kadınları güldürürler ve kadınlar da kendini güldüren adamları sever." Bir anda hayvanlar ile insanlar arasında değişik olaylara karışırken kaşlarım daha da çatıldı. "Neden, canları mı sıkılıyor?" Onur lafımın üstüne gülerek omzuma vurunca tek kaşımı havaya kaldırdım. Bak yaşıtız oradan yırtıyordu kereta. "Espri yapan erkekler daha çekicidir çünkü kadınlara göre espri yeteneği zekayı temsil eder." dediğinde yüzümde garip bir aydınlanma oldu. "Şimdi diyorsun ki bir kızı etkilemek için espri yapmak işe yarar." dedim. Onur başını salladı. "Evet, ama güzel bir espri. Kötü bir espri onun senden iğrenmesine bile sebep olabilir." dediğinde güldüm. "Bu surattan kim iğrenebilir?" Onur lafımın üzerine başını sağa sola sallarken beynimde çok sinsi planlar gelişiyordu. . . . "Adam gülmüş, istemeye gelmişler." diyerek kahkaha attığımda Ali elini omzuma koydu. "Kardeşim o sanırım öyle değildi." dediğinde kahkahamı bir anda kestim. "Böyle değil mi bu?" Mehmet başını iki yana sallarken ensesini kaşıdı. "Adam 'gül'müş, dikmişler." Bir iki saniye durduktan sonra işi çakozlayınca başladım gülmeye. "Lan, ahahah! Çok iyiymiş. " dedikten sonra bir anda kaşlarım çatıldı. "O zaman kimi istemeye gelmişler?" Mehmet ve Ali bakıştıktan sonra gülmeye başlayınca derin bir nefes verdim. Şimdi ben espri yeteneğine sahip bir insan değilim, bu benim kızlar tarafından aptal bir yaratık olduğum anlamına mı geliyor? Gergin bir şekilde nefes verdiğim sıra Ali sıktı omzumu. "Ne oldu, senin derdin ne?" dediğinde saçlarımı karıştırdım. "Bakın şimdi, geçen maçtan sonra eve dönerken yolumu üç kişi kesti. Hırsızlık yapacaklardı ama cüzdanı vermeyince bir güzel dövdüler. Sonra cüzdanı falan alacakları sıra bir kız telefonuyla polis sireninin sesini açtı. Bunlar telaştan telefon bile olduğunu anlamayıp kaçarlarken bu beyaz bisikletli prensesim gelip beni kurtardı." dediğimde yine hülyalara dalmıştım. Ne güzel, yüzümü nazikçe temizlemişti. Sonra o kalpli yarabantları... İç çekerken biri, ne zaman kalbime götürdüğümü bilmediğim,elimi çekip aldı. "Aşık mı oldun lan?" dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. "Kardeşim görseniz, peri gibi..." diyerek gözlerimden resmen kalp fışkırttım. "...yani bilirsiniz benim peşimde çok kız vardır ama ben sadece onun peşinde olmak isteyen dayak yemiş bir adamım..." diyerek edebiyat dersinden çıktığımı da belli ettim. Mehmet mavi gözlerini kısarak Ali'ye baktı. "Bunu da mı kaybettik?" dediğinde sinirle araya girdim. "Oğlum , hafife almayın ya." sesimi yükseltince ikisi de kaşlarını havaya kaldırmıştı. "Peri gibiyidi diyorum. Kahve-kızıl saçları vardı. Gözleri yeşildi ve tatlı bir kahkülü vardı. Böyle ne küçük, ne büyük; tam suratına göre dudakları ve hafif beyaz bir teni vardı. Çok güzeldi oğlum." diyerek tekrar kendimi kaybettim. "Gerçekten bir peri kızı gibiydi." Ben olayı anlatırken hiçbir tepki gelmeyişiyle kaşlarımı çattım. Ali ve Mehmet bir noktaya ağızları beş karış açık bakıyorlardı. "Neden beni dinlemiyorsunuz lan!?" diyerek bağırınca ikisi de olduğu yerden sıçramıştı. "Şu..." dedi Ali işaret parmağını çeşmelere doğru tutarken. "...kızdan mı bahsediyorsun?" Başımı çevirince onu gördüm. Üstündeki siyah kapüşonlu hırkasını nefes nefese çıkardıktan sonra beline bağlamıştı. Ayağının tekini musluğun önündeki mermere koymuş ve yüzünü su vurmuştu. Islanan kahküllerini geriye doğru attığında benim için dünya yavaşlamıştı sanki... Böyle yüzünde temiz, aynen , tertemiz bir ifade vardı. Sonrasında ise derince nefes alıp musluğu kapatmış ve top oynayan sınıf arkadaşlarının yanına gitmişti. "Kardeşim, peri kızından daha çok sert bir havası var gibi...ama aşırı cezbedici..." diyen Mehmet ile oturduğum yerden adeta havaya uçtum. Önce Mehmet'e sonra Ali'ye güzel bir tokat atıp kaşlarımı çattım. "Yengeniz oğlum o sizin yengeniz!"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD