"Bana ahlâktan bahsetme, görüyorum ben ayakkabılarınızın altına sakladığınız ahlâksızlığınızı..."

1191 Words
Bisikletime atladığım sıra Mertcan abi bağırdı arkamdan. "Bora! Dikkatli sür! Bilekler önemli." Onun bu lafına gülümsedikten sonra aceleyle sahile sürmeye başladım. "Şimdi çoktan kaykayını almıştır." Yüzümde tatlı bir gülüş ile sahil parka geldiğimde onu tam da takla atarken görmüştüm. Her zamanki markete girdim. "Sayende para kazanıyoruz." diye Ayten ablaya gülümsedim. "Her zamankinden abla." Ayten abla gülümseyerek yüzüme baktı ve sonrasında eğilip bir poşet çıkardı. "Artık senin için hazırlayıp kenara bırakıyorum." Gülerek poşeti elime alıp parasını uzattım. "Teşekkür ederim abla." Elimdeki iki poğaça bir ayran ve çikolata ile her zamanki banka oturdum. Yine buradaydı. Yine kaykayıylaydı ve yine kendini zorluyordu. Sahilin dalga seslerine karışan gülüş seslerini dinlerken poğaçamı yemeye devam etti. Tam bir ay geçmişti. Bir aydır onu her gün takip etmiştim. Aslında tam olarak takip etmek sayılmazdı, yolumun üstündeydi... Üstelik benim kick boks kursunun yakınındaydı. Kaderdi bence bu. Başka açıklaması olamaz. Eskisine göre bayağı bir gelişmişti, artık kaykayı ile artistik hareketler yapabiliyordu. Düşmese her şey güzeldi aslında. Düşünce ellerini tutamıyor oluşum canımı yakıyordu. Yediğim yemek boğazımda, nefes soluk borumda kalıyordu sanki. Bir de hani karşısına geçip de "kızım ben ilk geceden beri sana aşığım!" diyememek çok koyuyordu. Üstelik kick boksa da başlamam ile platoniklerimin bir hayli artması ve hiçbirine yüz vermemenden dolayı doğan eşcinsel olma ihtimalimin dedikodusu. Hayır, yani ne var kimseye yüz vermiyorsam. Onlar beni seviyor diye onları sevmek zorunda mıyım? Keşke öyle olsaydı, diyen bir yanım vardı. Herkesin platoniği olan ben , asosyal bir kıza platoniktim... "Ah bu ben kendimi..." ayranımı başıma diktikten sonra akşam ezanı okunmaya başlayınca kalkıp poşeti çöpe attım. Bisikletimi almış, onun sahilden yürüyüşünü izlerken ben de yürümeye başlamıştım. Karşısına geçemeyecek kadar korkak olabilirdim ama onu gizlice koruyan bir melek olabilirim... . . . "Bora..." Başımı sıraya iyice bastırdım. "Bir kere yemek yesek?" Sinirle kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Kızım sen kıt mısın? İlk günden beri bir yapıştın, iyi yapıştın yani." dedim kontrolsüzce. "Ya ne var, ne var?" diyerek çirkefleşti Rabia da. "Sen varsın, çok varsın, gereksiz varsın. " Gözlerini gözlerime dikmiş baktığı sıra derin bir nefes aldım. "Senden hoşlanmıyorum, bu sınıftaki kimseden hoşlanmıyorum. Ben sadece kendimi seviyorum, ego yığınıyım ben." Lafımın üzerine ayaklarını yere vura vura çıkınca ben de yerime geri oturdum. "Bu ne gurursuz bir kız ya?" Sınıf kapısından içeri giren Ali ile Mehmet ellerindeki kahveler ile yanımıza geliyorlardı. "Yine Rabia ile mi kapıştın?" Dediğinde göz devirdim. Allah'tan sınıfta Onur ve benden başka kimse yoktu da rahat rahat atıp tutabilirdim arkasından. "Ya sakız gibi yapıştı." Ali gülerek elindeki kahveyi masama bırakırken Mehmet de Onur'a vermişti. "Koridordan bir geçişi var, bırak ejderha gibi ateş püskürtmeyi, kanatlarını çıkaracaktı zalimin kızı." Onur ve Mehmet, Ali'nin benzetmesine gülerken ben göz devirdim. "Aslında güzel bir kız Bora, neden takıntından vazgeçip denemiyorsun?" diyen Mehmet ile boştaki yumruğumu sıktım. "Kardeşim, takıntı nedir biliyor musun? Hastalık derecesidir. Ben sadece hoşlandığım kızı izlerken mutlu oluyorum. Bu kadar. Onu rahatsız etmiyorum, çöpten attığı şeyleri toplamıyorum, onunla konuşan erkekleri köşede dövmüyorum. Bunları yapan insanlar takıntılıdır." diyerek arkama yaslandım. "Siz daha hiç kimseyi sevmediğinizden bu kadar yargılayıcısınız o kadar." Onur, elini omzuma koyarken dönüp yüzüne baktım. "İlk defa bu kadar mantıklı konuştun." diyerek Ali ve Mehmet'e döndü. "Bora hiçbir zaman kendine ve o kıza zarar verecek bir şey yapmadı. Ondan başkasını sevmeye çalışması, yani sevmediği hâlde onu unutmak için başka biriyle zoraki bir ilişki kurması, bence çok daha iğrenç bir durum olur." Mehmet pes edercesine ellerini havaya kaldırınca sıkıntıyla bacağımı salladım. Her ne kadar, kendi içimde saklasam da onu izlerken mutlu olduğum kadar mutsuz da oluyordum. Giderek büyüyordu yüreğime atıp atıp da taşıdıklarım. Nasıl kurtarabilirdim kendimi bu sevdadan? Eğer aşk dedikleri buysa...çok acıtıyor anne... . . . "Sağ!" Kafamı eğip sağ yumruğunu vurdum. "Sol!" Hızlıca tekrar eğildim ve içime çektiğim nefesin peşi sıra sol yumruğumu vurdum. "Sağ! Sol!" Eğildim , önce sağa sonra sola ser iki yumruk attım. "Sağ! Sol! Sağ!" Peşi sıra üç yumruk attıktan sonra doğruldum ve antrenörümün bana attığı tekmeden kendimi korudum. "Bir daha!" Peşi sıra yumruklarımı savururken saçlarımı alnıma vuruşundan dolayı sessizce kendime sövüyordum. Bok vardı da uzatıyorsun. O seni iki aydır hiç fark etmedi. Sinirim verdiği kontrolsüzlük sert birkaç yumruk atmıştım. "Sağ!" Uzun bir antrenmanın ardından ringten aşağı inmiştim. Dolabımdan su şişemi aldım ve içerken duşa doğru yürüdüm. Yine gidiyordum. Hani beni fark edeceğinden değil de görmeden içimin rahat etmeyişindendi. Alışmıştım artık, onun yürüdüğü yolların aslında benim yürüyebileceğim tek yol olduğunu düşünmeye de başlamıştım. Biten su şişesini butuşturup çöp kovasına attım ve üstümdeki terden ıslanmış tişörtü çantama fırlatıp duşa yöneldim. İki ayda çok şey değişmişti. Mesela omuzlarım. Artık çok daha geniş ve şekilliydi. Artık Türk göbeğim de yoktu. Tek tek dizilimişti baklavalar. Sabahları sırf yalnız olmasın, birileri sataşmasın diye onunla koştuğum ,akşam dönerken de bisiklet sürdüğüm için fazla hızlı gelişmişti bedenim. Bazı şeyleri borçluydum ona. 17 yaşında bir çocuk için fazla olgun bir adam olmama sebep olmuştu. Keşke bir şırınga alıp da özgüven aşılasaydı ruhuma da karşısına çıkıp bağıra bağıra anlatsaydım... Suyun bedenimdeki etkisini hissederken gözlerimi kapattım. Yine gözlerimin önündeydi yeşil gözleri. Bana , o geceden sonra, hiç bakmamış o gözleri... Hırsla gözlerimi açıp da hızlı bir duş aldım. Ne bok olursa olsun, ben adam gibi adam ve bir adam gibi sevecektim. Çünkü o bir adam tarafından en güzel şekilde sevilmeyi hak eden bir kadındı. Üstümü değiştirip Mertcan abiye el salladım ve çantamı sırtıma attığım gibi dışarı çıktım. Bisikletime atladım ve sahile sürdüm. Her zamanki gibi markete girdim ve Ayten ablaya selam verdim. Poşetimi alıp bankıma gittim. Klasik bir güne daha "Merhaba". Poğaçamı yerken attığı taklayı görerek kendi kendime onun adına gururlandım. Gerçekten çok daha iyi işler çıkarmaya başlamıştı. Ama neden hep yalnızdı? Anlamıştım artık. Okulda da hiç arkadaşı yoktu. Günler acaba onun için de benimki kadar sıkıcı ve kırgın geçiyor muydu? Ayranımdan bir yudum aldığım sıra yüzündeki gülüşe takıldı kaldı gözlerim. O, yalnızken bile mutluydu. Ben neden arkadaşlarım ve bir çevrem olmasına rağmen onun kadar mutlu olamıyordum? Benim poğaçalarım, onun kayma işi bitince eve dönmek üzere ayaklanmıştık. O yine sahilde, denizin dalgalarına gülerek yürürken ben ana yolda onu izleyerek yürüyordum. "Bakın burada kimler varmış..." Bisikletimin frenlerini sıkıp da başımı çevirdiğimde aylar önce beni köşeye sıkıştıran adamlarla karşılaştım. Biraderim, çok yanlış insana ikinci kez sataşıyorsunuz... "Geçen sefer çok şanslıydın evlat. " dediğinde derince bir nefes aldım. "Hayır, geçen sefer siz çok şanslıydınız." dedim, üstüne basa basa. Pişkin bir ifadeyle gülerek karşıma geçtiklerinde ellerimi bisikletimden çektim ve doğruldum. "O da ne demek bücür?" Evet, 17 yaşında arsız bir çocuğum ama onlar otuzlarına merdiven dayamış bir ****** *****ları... "İçimde uhde kalmıştı." dedim ben de kaşlarımı kaldırarak. "Doğru, sen de cüzdanını vermek istemiştin. " dedi arkadaki gülerek. "Ağlayarak..." Üstelik bir de alaylı bir ifadeyle ağlama taklidi yapınca derince bir nefes aldım. "Bence siz buralarda fazla dolanmayın." dediğimde gülerek öndeki ceketimin yakalarını tutup, düzeltmek ayağına, çekiştirdi. "Nedenmiş o velet?" Elimin tersiyle eline vurmam ile üçü birden bana bakmıştı. "Çünkü birazdan sizi polise teslim edeceğim." Lafımın üzerine az önce elimin tersiyle vurmuş olmamın getirdiği ciddiyet bir anda dağıldı ve gülüşmeye başladılar. "Hadi ya? Nasıl olacakmış o?" Bisikletimden sessiz ve oldukça sakin bir şekilde indim. İçimden ise dua ediyordum. Mertcan abi, eğer tekniklerin işe yaramazsa, ayakkabımın tekini - sırf uğursuzluk getirsin diye- çatına atacağım... Adama attığım yumruk ile dümdüz bir şekilde yere düşüp bayılmıştı. Ayakta kalan diğer ikisi bana şaşkınlıkla bakarken ben tek yumruğumla bayılttığım adama bakıyordum... Sıçmık!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD