"Sonbaharın yaprakları, dökülüyor gönlüme gönlüme..."

1076 Words
Sonunda... Ellerimi ceplerime koydum ve derince nefes aldım. Buğra manyağı elindeki bilgisayar çantası ile binaya girmişti. Bir akıllı buydu zaten. Her zaman kibirli bir yanı vardı ve sürekli Lina'yı takip ediyordu dalkavuk. Sessiz sessiz arabamın üzerinde oturmuş Kore dizisi izliyordum. Ah, Konci Jongu Boo...sanırım doğru söylemeyemedim ama neyse... Çocuğun annesi fakir kıza bir kese altın verip köyüne yollamıştı. Çocuk ise depresyona girmiş , süper zeki -zengin - en meşhur şirketin- Cep olarak yaptığı, işini bırakmıştı. Ayağımı sallandırdım. En azından Hint dizilerinde olduğu gibi bir buçuk saat bakışıp geri kalan yarım saatte de kafalarını sallamıyorlardı. Neyse sayelerinde yeni bir kelime öğrenmiştim. Sekkiya! Artık kimse anlamadan rahat rahat sövebilirim. Dizinin beşinci bölümüne geçerken kaportanın üzerine koyduğum cips paketimi açtım ve ağzıma üç beş tane birden soktum. Lina, Ayaz, Asır ve Alpay dörtlüsü bir işler karıştırıyordu ve izlesem bile bir şey anlamıyordum. Bu yüzden vazgeçmiştim. Ağzıma bir cips daha attım. Şimdi de çocuk kıza ,yalancıktan sevgilisi olsun diye, para veriyordu. Kız kabul etmeyince de, oturduğu evin sahibi olarak, kiradaki evden kovmakla tehdit ediyordu. Vay be... Ağzıma beş tane daha cips soktum. Ben de mi denesem bu taktikleri? Lina'yı etkileyebileceğim tek şey internet ve elektrik olabilirdi... Dizinin yedinci bölümüne geldiğim sıra bir gürültü koptu. Tam da fakir kız zengin büyükbabasını buluyordu(!). Arabanın üzerinde ayağa kalkmıştım ki Lina az önce Buğra'nın girdiği binaya girmişti. Yaklaşık 20 dakika sonra ise Alpay ve yedi cüceler gelmişlerdi. Koştura koştura hepsi binaya çıktı. Vay...demek birbirlerini öğrendiler. Cipsimi alıp çatıdan gelen gürültüleri dinlerken yemeye devam ettim. Önümde dönen sahnenin Kore dizisinden farkı yoktu nasıl olsa. Birkaç dakika sonra Lina öfkeyle binadan çıkmış ve dar bir ara sokağa girmişti. Onun peşi sıra gitmek istesem de arkasından giden Buğra yüzünden arabamın üzerinde döndüm. O sırada telefonum çaldı. Komutan bozuntusu arıyor... Ellerimi çırpıp bıkkın bir yüz ifadesiyle telefonu açtım. "Ne oldu?" Göz devirdim. İyiyim, sen nasılsın? "Birbirleri buldular. Lina çekti gitti en son. " dediğimde bir gülüş sesi geldi. "Güzel, sonunda ortalık toparlanıyor." dediğinde cips paketimi kurcaladım. "Bunlar nasıl ajan? İşleri güçleri yok mu bunların? Niye birbirlerini bermuda şeytan üçgeni gibi takılı kaldılar?" dediğimde karşıdan gelen keyifli sesi göz devirmeme sebep oluyordu. "Onlar sadece çaylak. Ve MIT'e girmek istiyorlarsa iyi bir sınavdan geçmeleri gerek." Tek kaşını havaya kaldırıp sırıttım. "Ben ne oluyorum o zaman? Onlar gibi eğitimim de yok üstelik." dedim. "Senin elin maşalı. " dedi keyifli keyifli. "Yıllardır yakalanmadan birini takip ettin." Ama var ya! Senin ben... "Alttan alttan güzel laf sokuyorsun." dedim sinirle. "Ne olursa olsun, sen bir asker olmasan bile benim özel elemanımsın." dediğinde yan bir gülüş attım. "Ben bunu iş için yapmıyorum, biliyorsun değil mi?" Elimi cips paketine soktum. "Biliyorum. Sen ömrün boyunca o kızı takip edebilirsin." Alt dudağımı ısırdım. "Mantık ne derse desin, benim gönlüm ferman dinlemiyor..." . . . "Kardeşim hayır hayır!" dedim sinirle. "Daha dikkatli taşır mısınız? Bunlar oyuncağa mı benziyor?" Alnımı sinirle ovuşturup derin derin nefesler aldım. "Oldukça sakinim." Haftalardır Lina'yı takip edemiyordum çünkü bay komutan bozuntusu bana spor salonumu taşımam gerektiğini söylemişti. Bir de bana iki tane eleman gönderecekmiş. Onların da ajan olduğunu ama asla onlara bir şey bildiğimi belli etmem gerektiğini söylemişti. Derin derin nefes aldım. "Tamam, onları şu tarafa koyun." dedikten sonra koşu bantlarının yerini gösterirken içeri bir kız bir erkek girdi. "Buyrun?" Birbirlerine oldukça benziyorlardı. Sanırım kardeşlerdi. "Merhaba, biz iş için gelmiştik. " diyen kız ile erkek gülerek araya girdi. "Ergün Bey yönlendirdi. " deyince başımı salladım. "Ergün..." dedim yalancı bir düşünce ile. "Ah doğru, arkadaşımın arkadaşı! Sizden söz etmişlerdi. Böyle gelin." dedim müthiş oyunculuğum ile. Beraber yepyeni olan ofisime girdikten sonra gülümseyerek oturmaları için koltukları gösterdim. "Evet, nitelikleriniz neler?" dediğimde ikisi bir an bakıştı. "Dövüş ve spor konusunda her dala hakimiz. "dedi erkek olan. "Oldukça genç gözüküyorsunuz." dediğimde yarı yamalak gülümsemişlerdi. "İsimleriniz neydi?" "Ben Doruk, bu da ikiz kardeşim Duru." dediğinde başımı salladım. "Ben de Dora. Fazla kafiyeli bir ekip olduk." dediğimde onlar da gülmüşlerdi. "Gençler, size bir form vereyim. Bir hafta deneme yapalım. Dediğiniz gibi ring ve spor aletleri kısmında bir probleminiz yoksa tam zamanlı eleman olarak işe başlayabilirsiniz. " dedikten sonra kapıdan dışarı baktım. "Gördüğünüz üzere zaten bir kaos ortamı var ve eleman aramakla vakit kaybedemem." Nasıl da yalan söylüyorum... "Bize uyar." diyen Duru ile gülümsedim. "Teşekkür ederiz. " diyen Doruk ile de daha büyük gülümsedim. "Ben teşekkür ederim." dedikten sonra ayaklandım. "İzniniz ile yapmam gereken işler var." Ofisten çıkar çıkmaz spor aletlerini görevlilere nereye bırakmaları gerektiğini söylemeye başladım. Annem burada olsa ağlardı. Her yer her yerdeydi... Elimin tersiyle dolmamış gözlerimi silip doğruldum. "O oraya değil mümin kardeşim! Bak diğerleri nereye götürmüş? Sen niye inatla bunu buraya getiriyorsun?" Çalan telefonumu sinirle cebimden çıkardığım sıra ikizler selam verip çıkmışlardı. "Her şey hazır mı?" dediğinde derince bir nefes aldım. "Spor salonum dışında her şey hazır. " dedim. "İkizler?" Gözlerim kapıya kaydı. "Az önce işe aldım. Bir de sözleşme verdim. Gittiler." Kapıdan geçen ağırlıklar ile derince nefes aldım. "Güzel, en kısa zamanda işleri halletmen lazım çünkü kızımız yakında orada olacak." dediğinde elim ayağım birbirine dolandı. "Emin misin?" dedim heyecanla. "Burada patron olan benim." diyerek telefonu suratıma kapatınca derince bir nefes aldım. Var ya Lina olmasa sana iki saniye bile tahammül etmem ama... Derince bir nefes aldığım sıra kapıdan içeri giren kadın ile tek kaşım havaya kalktı. "Burada ne işin var?" dedim gülümseyerek. "Yakışıklı balığımı tebrik etmeye geldim." diyerek etrafın dağınıklılığına baktı. "Ama pek de tebriklik gözümüyor." Onun bu lafı ile yüzümü buruşturdum. "Maalesef, en kısa zamanda burayı toparlamam lazım." demiştim ki mavi gözlerini etrafta gezdirdi. "Merak etme, tek gereken şeyi de şu an buldun." dediğinde tek kaşımı havaya kaldırdım. "Kadın eli." diyerek ellerini salladı. Onun bu haline gülerek saçlarımı geriye attım. "Halledilim şurayı. " Beraber omuz omuza verip her şeyi yerleştirmiş, ustalar aletleri takmış, ben ise onları yönlendirmiştim. Öykü ise bir iki kişi ile yerleri paspaslamıştı. Perdeler asılmış, havlular taşınmış, duşa kabinler takılmıştı. Ayakkabılıkları yerleştirip derince bir nefes aldım. "Öykü!" dediğimde elindeki el bezini sallayıp bana döndü. "Efendim Dora." Gülerek telefonumu salladım. "Ne yemek istersin?" Zıplaya zıplaya yanıma geldi. "Pizza!" diye bağırırken mavi gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Onun bu çocuksu haline güldüm. "Korumanız gereken formunuza ne oldu hanımefendi?" Elinin tersiyle sarı saçlarını omuzundan geriye attı ve muzip bakışlarını gözlerimde gezdirdi. "Nasıl olsa spor solunun var!" Bağıra bağıra etrafta koşmaya başlayınca gülerek pizzaları sipariş ettim. 15 dakika sonra gelen pizzalar ile herkes keyifle yemek yemeye başlamıştı. "Neden taşındın?" dedi Öykü birden bire. Gülümsedim. "Artık onunla yüzleşmek için." dediğimde yüzü asılır gibi oldu. "Senin de mi başını bağlıyoruz?" Bu fikir yüzümde güller açmasına sebep olmuştu sanki. Onu bana bağlasınlar yeter ve artardı bile. Şimdi sıra sadece buraya gelmesini beklemekte.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD