"Aydınlat ruhumu, Gece sensin yıldızlarsa senin..."

1008 Words
Ceketimin cebinden naneli şeker aldım ve ağzıma attım. Birinden kurtuldum kaldı diğer üçü. O sırada Lina'yı görmem ile devrelerim bir anlık yandı. Kısa boynunu topuklu botlarıyla kamufle etmişti. Yeşil gözlerini ise siyah lensleriyle. Yine de güzeldi. O hep güzeldi. Naneli şekerin oluşturduğu ferahlık ile gülümseyerek onu seyrediyordum ki önümden avım geçti. Anlık olarak dağılan dikkatim ile çeketimin iç cebinden bu sefer bir kalem çıkardım. Yanımdan geçen ikizlerden, hangisi olduğunu tahmin edemediğimin, birini hedef aldım. Dilimin ucuna getirdiğim naneli şekerin rotasını belirledikten sonra tüm gücümle tükürdüm. Alnına çarpan şeker ile bir anlık dengesini kaybeden garsoncuğumuz elini alnına götürmüş ve sonrasında sahte bıyığına yapmış olan şekeri çıkarmaya çalışınca bıyığının bir kısmı yapıştığı yerden kalkmıştı. Onun bu hâlini görünce gözlerimi kaçırıp gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Bıyığına yapışmış naneli şekeri eline aldığında yüzündeki o iğrenir ifade anlatılamazdı. Koşarak sahte bıyıklarını tutmuş bir hâlde lavaboya giderken ikizinin durumunu fark eden diğeri de peşinden gidince elimdeki kalemi tam ayağının altına attım. Ayakkabısı altında dönen kalem ile elindeki tepsiyi iki eliyle tutmuş, tam kendisi kurtaracaktı ki etraftaki herkesin kendisine baktığını fark etti. Ee, şimdi düşmezse dikkat çekerdi. Yüzündeki o pes ediş, kendisini uçurumdan aşağı bırakırmış gibi geriye atışı... Oldukça dramatik ama profesyonelceydi. Onun yere düşüşünü keyifle izledikten sonra içeçeklerin de üzerine dökülüşüyle gülümsedim. Gülü seven dikenine katlanır. O gülse, dikenleri olmaya razıyım... Olduğum yerden kalkıp etrafa baktım, Ayaz ve Lina da çıkışa gidiyordu zaten. Ceketimi düzeltip kravatımı çekiştirdim ve valenin arabamı getirmesi bekledim. Arabamı getiren Arda ile gülümseyerek açtığı kapıdan arabama bindim. Emniyet kemerimi taktıktan sonra arabayı bilerek istop ettirdim. Arda kenardan bana bakıyordu. "Bir sorun mu var Efendim? Arabanızı burada bekletemezsiniz." dediğinde yan tarafın camını indirip eğildim. "Motor çalışmıyor, biraz ittirir misin?" dediğimde tek kaşı kalkık yüzüme baksa da sonrasında el mecbur arkaya geçmiş ve itmeye başlamıştı. El frenini kaldırdım ve yüzü kırmızıya dönene kadar etrafa baktım. Birkaç dakika sonra mosmor bir yüz ile elini camıma tıklattı. "Bekleyin bir iki kişi daha çağırayım." dediğinde elimi kaldırdım. "Çok özür dilerim, ben el frenini indirmemişim. Ondan oldu büyük bir ihtimalle. İt sen çalışır." dediğimde yüzüme şaşkınca baktı. Ben de gözlerimi kaçırdım. Kasten yaptığımı anlaması işime gelirdi. "Tamam." diyerek arkaya tekrar gitti ve sanırım küfür etmeye başladı. Dikiz aynasından bakınca oldukça netti siniri. Tam öfkeyle tüm gücünü kullanıp ittirdiği sıra bir anda motoru çalıştırıp gazı kökledim. Boşta kalan elleriyle dengesini kaybedip yüz üstü yere düşünce kahkaha atmaya başladım. "Bu iç giderek eğlenceli oluyor." . . . Çok yazık... Şimdi öylece oturmuş, çaresizce izliyordum önümdeki manzarayı. Ne kadar sahne arkasında baş rolleri taşlasam da asla görmüyordu seyirci. Ben yokmuşum gibi dönüyordu dünya. Ayaklarımı kendime çektim ve lüks aracımın üzerine oturdum. Bir de bağdaş kurmuş ve acıklı ifadelerle, Ayaz ile dertleşen, Lina'yı izliyordum. Daha da yazık ki , sporcu olduğum için, ne alkol ne sigara kullanıyordum. İliklerime kadar hissediyordum aşk acısını. Ama gel gör ki bunu bir ben bir Allah görüyor. Sırt üstü kendimi arabama bıraktım ve gökyüzündeki yıldızlara baktım. Aşk! Ne istiyorsun benden? Yıllarımı aldın, benliğimi aldın da ne kaldı daha alacağın? Ah şimdi yanında oturan o aptal velet yerine ben olacaktım! Çekip gitmek de vardı ya şimdi; pılımı pırtımı , dağınık başımı alıp gitmek... Ama yine aklım onda kalıyordu. Gecenin bir vakti, adamın teki ve birkaç yıldızın altında...bırakamazdım. Ben de böyle bir adamım. . . . "Sana yeni bir adres atacağım. O gün çok dikkatli olmalısın, yakalanabilirsin." diyen Ergün Komutan ile gülerek gökyüzüne baktım. "Ben kaç yıldır yapıyorum bu işi? Dediğiniz ne kadar mümkün?" dediğimde onaylayan ses tonu nedense canımı sıkmıştı. "Doğru, bir hayaletten farksızsın." Komutan momutan demem ağzının üstüne çakarım! "Anladım." dediğim sıra telefonu yine suratıma kapatmıştı hadsiz. Sinirle arabamdan inip kapısını sertçe çarptım. Kaç gündür bir oraya bir buraya gidip durmaktan günlerimi kaybetmiştim. Sinirle bankların oraya ilerlerken kırmızı kapüşonlu bir çocuk önümden geçmişti. Gözlüğümü taktığım sıra bir anda arkasını döndü. "Abi?" dedi şaşkınca. "Nasılsın, hoşgeldin." diyerek yanıma geldiğinde tek kaşımı kaldırdım. "Bizimkiler de kantindeydi abi. Bir latte söyleyeyim sana. Sen otur banklara." dediğinde güldüm. Bu çocukları da dövmek yaramıştı. Lina'ya en uzak olan banka oturdum ve beş on dakika sonra çocuklar da gelmişti. "Oooo, abi hoş geldin. Yüzünü gören cennetlik." diyen ile güldüm. "Ben hep buralardayım da işte, pek ortalıkta gözükmüyorum. " dediğimde biri elime latte uzattı. "Abi senin kız da sürekli şu çocuk ile takılıyor. Serserinin teki." dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Gözlerim Lina'ya kaydı. Nasıl da gülüyordu? "Bu arada şu Ufuk denen tıpçı bozuntusu geçen kavga etti abi." diyen esmer ile lattemden bir yudum aldım. "Kiminle?" dediğimde biri kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. "Kahverengi saçlı , kahverengi gözlü olan biriydi. " dediğinde tek kaşını havaya kaldırdım. Kesin Asır yine okula gelmişti ve iki dingil birbirlerini bulmuştu. "Dur, bir fotoğraf göstereyim." diyerek telefonumu çıkardım ve Ergün Komutan'ın attığı fotoğraflardan Asır'ın fotoğrafını açtım. "Bu muydu?" İşaret parmağını ekrana vuran çocuk heyecanla başını salladı. "Aynen aynen, ağız burun girdiler birbirlerine." Vay vasıfsızlar. "Boşverin şimdi onları. Hiç kıza dikkat ediyor musunuz?" dedim tek kaşımı kaldırarak. "Var mı sataşanı falan?" dediğimde hepsi el kaldırdı. "Vallahi billahi biz üç metre öteden bile bakmıyoruz, bilmiyoruz." "Gözümüz bile kaymıyor abi." "Tanımıyorum." Sonuncunun lafı ile hepimiz dönüp ona bakınca gülerek gözlerini kaçırdı. "Abi Allah var şimdi güzel kız." dediğinde ensesine bir tane patlattım. "Biliyorum tabii ki güzel olduğunu." dediğimde hepsi gülüşmüştü. Derince bir nefes aldım ve kırmızı kapüşonlu çocuğa baktım. "Sen." dedim sırıtarak. "Çıkarsana bir şunu." . . . "Herkes anladı değil mi?" Lafım ile hepsi başını salladı ve sonrasında sırtına "ha-hacker" yazdığımız Lina'nın yakınındaki ağacın arkasına saklandı. "Aynen abi." Birkaç dakika boyunca ağacın arkasından belli olacak şekilde Lina ve Ayaz'ı izlemişti. Biz de öteden onları izliyorduk. En son Lina'nın çocuğu fark etmesiyle kalkıp koşması bir oldu. Bizimki okul binasına kaçınca gülerek göle baktım. Bu ne? Her gün her gün elin adamıyla göl kenarında muhabbet etmek. İlla ki huzursuzluk çıkartmam gerek. Dayanamıyorum yaramazlık yapmazsam. On dakika sonra nefes nefese yanımıza gelen çocuk gülerek bana baktı. "Tamamdır abi. Yakalanmadım." dediğinde hepimiz gülüşmüştük. "O zaman bir ara toplanın size en güzelinden bir yemek ısmarlayayım." dediğimde biri gülerek yumruğunu havaya kaldırdı. "Yürü be abi!" Saçlarımı geriye attım ve dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim. "Bu arada adın ne abi?" diyen çocuk ile bir müddet düşündüm. "Kuzey, deseniz yeter. "
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD