"Ruhumu teslim ediyorum, sen bedenime ağıt yak..."

1421 Words
"Daha sert!" Kollarımı kaldırdım. "Daha sert!" Ardı ardına indirdiği yumruklar ile başımı salladım. "Güzel evlat! Şimdi daha sert vurmanı istiyorum!" dediğimde hırsla yüzüme baktı. "Tamam." İki üç yumruk sonra da diz attığında gülümseyerek doğruldum. "Çok iyi gidiyorsun Emrah." diyerek saçlarını karıştırdığımda gülümseyerek gözlerime baktı. "Senin gibi olmak istiyorum." dedi. "Benim gibi mi?" Küçük bir çocuğun hayali gerçekten benim gibi olmak mıydı? "Evet!" dedi bağıra bağıra. "Senin gibi yakışıklı, güzel bir işi olan, güçlü biri olmak istiyorum. " derken boks eldivenlerini kaslı kollarıma koydu. "Baksana şuna, sen bunlarla neler yaparsın. " dediğinde gülerek omzuna vurdum. "Git elini yüzünü yıka, bücürük." dediğimde gülerek ringten aşağı indi. Onun inişiyle çalan telefonuma döndü gözlerim. "Ergün K." Hızlıca ringten aşağı atlamış ve terden alnıma yapışmış saçlarımı geriye atmıştım. "Alo." dedim aynanın karşısına geçerken. "Dora." diyen adamın sesi yankılandı beynimde. "Efendim." Altımdaki şorta bakarken derince bir nefes aldım. 3 sene de çok şey değişmişti. Ben çok değişmiştim, ülke değişmişti. Darbe bile olmuştu. Trump ise başkanlığı kazanmıştı. Tonlarca şey olmuştu. "Adapazarı'na geliyor. " dediğinde değişmeyen tek şey deli gibi atan kalbim olmuştu. İstemsizce sağ elim, sol göğsümün üstüne gitti. "Sana saati ve adresi mesaj atacağım." Aynadaki aksimle göz göze gelirken görmeyeceğini bile bile başımı salladım. "Unutma, yakalanamazsın." Derince bir nefes aldım. "Böyle bir şansın yok." "Anladım." dediğimde telefon suratıma kapanmıştı. "Hocam, Dilara düştü. Bir bakar mısınız?" diyen müşterim ile başımı çevirdim ve kaşlarımı çattım. "Nerede?" Hızlı birkaç adım ile spor salonunun soluna döndüğümde Duygu bana ne olduğunu anlatıyordu. "Koşu bandından düştü. " dediğinde kaşlarımı çattım. Zaten en çok orada düşüyordu düşenler. Bu koşu bandı sadece koşmak içindi. Fantazili dans sahnesi değil. Köşeyi dönmeden duvara astığım sağlık çantasını aldım ve Duygu'nun peşi sıra içeri girdim. Yerde oturan kızın ayak bileğini tuttuğunu görerek derince bir nefes aldım. "İyi misin?" diyerek yanına diz çöktüğümde dağılmış saçlarını geriye ittirdi ve mavi gözlerini gözlerimde gezdirdi. "Sadece burkuldu sanırım." dediğinde ayak bileğini tutup kendime çektim. Sanırım yan basmıştı. Şişlik ve ya gariplik yoktu. Büyük bir ihtimalle doku zedelenmesiydi. Soğutucu bir sprey sıkıp bandajla sardım ve kenarlarını bantladım. "İki gün üzerine basmamaya çalış. Eğer 24 saat sonra ağrı hafiflemezse doktora gidin." derken kollarının altından tutup kaldırdığımda derin bir nefes almıştı. "Duygu, sen de bugünlük ona eşlik et. Seanslarınızı ekstra olarak ben karşılayacağım." dediğimde Dilara tek ayağı üzerinde dururken sıkıca omzuma tutunuyordu. "Teşekkür ederim." dediğinde gülümsedim. "Yürüyebilecek misin?" Başını hafifçe aşağı yukarı sallarken Duygu kolunun altına girmişti. Birkaç adım gittiklerinde pek de yürüyemediğini görerek derince bir nefes aldım. Patron ben de olsam, müşterilerin sorumluluğu da bendeydi. Çantayı toplayıp yerine koyduktan sonra iki kızın yanına gittim ve Dilara'yı bir hamlede kucağıma aldım. "Duygu, anahtarlarımı girişten al. Sizi ben bırakayım." diyerek merdivenlere yönelirken Dilara kollarını sıkıca boynuma sarmıştı. "Gerek yoktu. " dediğinde hafifçe gülümsedim. "İşimin sorumluluğunu alıyorum." Merdivenleri inerken bu kızın ne kadar zayıf olduğu doluştu aklıma. Acaba kas yapmak için mi geliyordu? Ne saçmalıyorum ben? "Teşekkür ederim." dediğinde arabamın önüme gelmiştik. Dikkatlice koltuğa oturttum ve şoför koltuğuma oturdum. "Adresi verir misin?" . . . Aynadaki aksim ile bakışırken derince bir nefes aldım. Beni tanıyamaz zaten. Onca sene etrafında dolandım tanıyamadı. Şimdi nasıl tanısın? Ah, bu düşüncenin kalbimi acıtması... Üzerime beyaz bir gömlek, kumaş ceket ve kravat ... Tamamıyla iyi gözüküyorum. Saçlarımı geriye taradım ve kahverengi gözlerimin içine baktım. "Yapabilirsin!" Yeni traş olmuştum. Biraz da cildime krem sürdüm ve birkaç adım geri gidip kendimi baştan aşağı süzdüm. Tamam... "Zaten beni görmeyecek, neden süsleniyorum?" Önceden hazırladığım çantamı sırtıma taktım ve hızlıca evden çıktım. Arabama atladığım gibi bana verilen adrese gitmiştim. Koltuğu iyice geriye yatırmış, bahsi geçen arabanın sokağa girmesini bekliyordum. Özledim... Allah'ım aptal bir ergen gibi hâlâ aynı kızı bekliyor oluşumun rezilliğini nasıl atacağım üstümden? Kapı cebinden su çıkartıp içtiğim sıra siyah Vito benzeri bir arabayla kendi geriye attım. Hızlı bir şekilde açılan araba kapılarıyla içerisindeki herkes bir anda etrafa dağılmıştı. Onu tanımıştım. İçlerinde bir tek o kızdı çünkü! Kahretsin. Bir anda, az önce içtiğim, suyun şişesini fark etmeden sıkmam ile üstüme dökülen su dikkatimi dağıttı. "Hay, ananı..." Ceketimi çıkartıp kenara attım ve dönüp izlemeye devam ettim. Adamın teki Lina'nın beline kemer bağlarken kulağına bir şeyler söylüyordu. Gözlerimi kaçırdım. "Sakin ol Dora, işle ilgilidir. " dedim kendi kendime. "Başka ne olabilir?" diyerek saçlarımı geriye atmış ve dilimi üst dişlerimin üzerinde gezdirmiştim. Sakinim... Adamın birden belinden tutup kendisine çekmesiyle alt dudağımı ısırırken alnınmı yumruğuma dayadım. Kaç senedir ben o bele dokunmadım bile! Ben o bele değen ellerini...severim, severim oğlum seni ben... Ben bu dünyada en güzel seven kişiyim! Sinirden gülmeye başladığım sıra Lina'nın birden yukarı doğru çıktığını görerek şaşkınca baktım. Adamların hepsi bir anda geri arabaya binmişti. Lina, dağa tırmanır gibi bina duvarına tırmanırken elimi açıp dua etmeye başladım. "Allah'ım bir yerine bir şey olmasın, Allah'ım sen koru!" Bir dairenin penceresine geldi ve olduğu yerde zıplar gibi yapıp içeri girdi. Tamam, anladım. Benim minik tatlı kızım , büyümüş ve ajan olmuş. Ajan? Bu bir polis baskını değil mi yani? Lina, sadece hacker değil yani? Bu Ergün bana niye her şeyi anlatmıyor? "Delireceğim!" Sinirle alt dudağımı ısırmaya devam ederken derince bir nefes aldım. Gerginlikten ellerim terliyor, kaşlarım çatık pencereye bakıp duruyordum. Zaten çatıda, oraya nasıl çıktıklarını bilmediğim, iki adam vardı. Ve sürekli hareket edip dikkatimi çekiyorlardı. En son , Lina'nın girdiği, odanın ışıkları yanınca sesli bir küfür ettim. "******!" Telefonuma gelen mesaj ile kaşlarım çatıldı. "Sabah erkenden aynı adrese gel ve Lina'nın çevresindekiler hakkında rapor ver." . . . "Rıdvan, burası sana emanet." Diyerek sabahın köründe salondan çıkıyordum. "Bir süre sen salonla ilgilen." Merdivenleri hızlıca indim ve koşarak arabama bindim. Caddeden çıkmadan önce bir pastaneden poğaça ve latte almıştım. Evet, Lina'nın bana kattıkları. Latte... Arabamı sürerken kahvemi yudumluyor, kendime gelmeye çalışıyordum. Evin önüne gelince de poğaçamı yeyip telefonumu açtım. **ımda dolanırken ayaklarımı kopartanın üzerine koymuştum. Cringe ama komik t****k videolarına bakıp kendi kendime miğdemi bulandırırken evden üç erkek çıktı. Kaşlarımı kaldırıp Ergün Komutan'ın attığı dosyayı açtım. Karşıma çıkan fotoğraflar, isimler, yaşlar ve birkaç kişisel bilgiler ile o üçlünün artık kim olduğunu bilsem de Lina'nın dört erkekle bir evde kaldığını bilmemeyi daha çok isterdim. Sinirle bir tam poğaçayı ağzıma sokmaya çalışırken çalmaya başlayan telefonum yüzünden panik yaptım. Öksürerek telefonu açıp kulağıma yasladım. "Hocam, bugün yoksunuz. İyi misiniz, bir şey mi oldu?" Öksürerek poğaça ile savaş verirken Dilara daha da telaşlandı. "Hasta mı oldunuz? İsterseniz size bakmaya gelirim. " dediğinde dolan gözlerimle başımı iki yana salladım. "Hayır, gerek yok." dedim ağzım dolu dolu. "Bademcikleriniz şişmiş sanırım, sesiniz çok kötü geliyor. Bekleyin ben geleceğim." dediğinde bağırdım. "Hayır, iyiyim!" derken içimden bir daha poğaçayı bütün olarak ağzıma sokmayacağıma tövbe ediyordum... "Gerçekten, gelebilirim Dora..." dediğinde aslında niyetinin çok başka olduğunu anlamıştım. Birkaç saniye uğraşıp o koca poğaçayı yedikten sonra sırtımı koltuğa yasladım. "Dilara, ben iyiyim. Sadece yemek yiyordum. Umarım, ben yokken sıkıca çalışırsınız." dedikten sonra cevap vermesine izin vermeden yüzüne kapattım. Hâlâ aynıydım işte. Hatta çok daha kötü olmuştu durumlar. Gittikçe büyümüş, büyüdükçe kadınlara karşı olan uzaklığım beni garip bir mevkiye getirmişti. Ulaşılmaz ya da uzak olmanın verdiği bir cazibeye kapılıyorlardı ve bu benim gerçekten sabrımı zorluyordu. Bir tek Lina'nın dikkatini çekmiyordu bu hallerim. Sessizce kafamı yasladığım sıra açılan bina kapısında onu gördüm. Ayağında bir başkasının ayakkabısı, üzerinde açık saçık bir kıyafet. Hiçbirinin ona ait olmadığı her halinden anlaşılıyordu. Ama, böyle bile çok tatlı olmuştu. Arka sokağa geçtiğinde bir adam ile karşı karşıya geldi. Bir şeyler konuşuyorlardı. Uzun uzun izledim. Ve bugünün notlarını aldım. Tam o sırada sinsi sinsi evden çıkan biri, sırtını binaya yaslaya yaslaya köşeye doğru gelmeye başladı. Siyah saçları, kara kaşları vardı ve ayağında parmak arası terlikleriyle yürüyordu. Sanırım gizli gizli Lina ve adamı dinleyecekti. Hafifçe eğilmiş, duvarın arkasına saklanmıştı ki derince bir nefes alıp dosyaya baktım. Bu arkadaşımız da "Buğra" olmalı. Sağını solunu iyice kontrol ettikten sonra saçlarını tek eliyle geriye atmış, diğer eliyle pijamasının paçalarını yukarı çekiştiriyordu. Bu adamın tarzında...bir sıkıntı. Hem palto hem pijama hem de parmak arası terlik... Tam köşeye diz çöktüğü sıra gözüm Lina'ya yakınlaşan diğer adama kaydı. "Senin ağzını kırarım Alpay!" Yumruğumu direksiyona koyduğum gibi çıkan korna sesi ile şaşkınca sırtımı arba koltuğuna vurmuştu ki bunu duyan Buğra da sıçrayarak köşeyi dönünce üçü birden bakıştı. Sanırım diğerleri korna sesini duymamıştı. "En azından iki erkek varken yavşayamazlar..." düşüncesiyle gülümsedim. İb**ler , bırakmam bu kızı size... Alpay bozuntusu, Lina'ya bir cüzdan atınca tek kaşımı kaldırdım ve Buğra ile içeri girişlerini izledim. Sanırım şu dosyayı bir daha okumam lazım. Alpay Subay olan, Buğra mimar. Tamam. İkizler ve Arda. Tamam. Asır denen pezo nerede? Birkaç güne onun da kokusu çıkardı herhalde. Ensemi kaşıdım. Diğerleri... Masal, Ufuk ve Ayaz. Onlar üniversitede olanlardı. Ya ben neyime güvenip dedektif oldum? Ya da bu adam bende ne buldu da beni dedektif yaptı? Bu işin içinde Lina olmasa asla kabul etmezdim. Ama gönül bu, ferman dinlemiyor...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD