6.Fotoğraf

3757 Words
Pınar'dan Güneşli bir öğleden sonrasıydı. Soğuk hava fazlasıyla kendini hissettiriyor olsada güneşi görmek beni mutlu ediyordu. Dersten sonra arkadaşlarla kafede oturmaya karar verdik. Eylem, Eylül bir de Eylem'in erkek arkadaşı Metin. Siparişlerimizi verdikten sonra derslerden konuşuyorduk. Siparişlerimizi getiren garson kız hepimizin kahvelerini önüne koyup başka bir isteğimiz var mı diye sordu. Hayır cevabını almasıyla uzaklaştı. O sırada çaprazımda oturan Metin elini kaldırarak kapıdan giren iki kişiye selam verdi. Onlarda hemen masamıza geldiler. Eylem ve Eylül Metin'in arkadaşlarını tanıyorlardı. Tokalaşma bitince Eylem bana yaklaştı. "Pınar'cım Burak ve Onur Metin'in bölümden arkadaşları." Elimi uzatıp ikisi ile de tokalaştım. "Pınar senin içinde sakıncası yoksa bizimle oturabilirler mi?" Dedi Metin. Eylem'in göz kırpması ile başımı onay vermek için salladım. Eylül ise başka bir alemdeydi. Onur yanımızdaki boş masadan bir sandalye çekip yanıma oturdu. Burak'ta aynı şekilde sandalyesini Onur'un yanına koyup oturdu. Eylül'ün Burak'a attığı hayran bakışlar gözümden kaçmıyordu. Burak'ın kaçak bakışları da aralarında bir şeyler olduğuna delildi. Kısa süre sonra koyu bir sohbetin içinde buldum kendimi. Onur yanımda sürekli benimle ilgileniyor, bana sorular soruyor, aynı sorulara kendi de cevap veriyordu. Ailemi daha küçükken kaybettiğimi, İstanbul'da bana sahip çıkan tanıdığımın akrabalarıyla yaşadığımı öğrenmişti. Ailesi Muğla'da yaşıyormuş. İstanbul'da Burak ve başka bir arkadaşıyla birlikte tuttukları evde oturuyorlarmış. Geçen sene ailevi sorunlar nedeniyle okulu bir sene ara vermek zorunda kalmış. Eylem ile sabah telefonda konuşmuştuk. O zaman beni Metin'in yakışıklı arkadaşlarıyla tanıştırmak istediğinden bahsetmişti. Sanırım Burak ile kardeşinin arasındaki elektriğin farkında değildi. Tabi kafayı benimle bozmasaydı görülmeyecek gibi de değildi. Yazın köyden döndükten sonra ilk işim Eylem ve Eylül ile buluşup iki saat boyunca hüngür hüngür ağlamak olmuştu. Semih ile yaşadıklarımdan sonra kendimi o kadar çok sıkmıştım ki kopma noktasına geldiğimin farkında değildim. Ne kadar istesemde utancımdan olanları anlatamamıştım. Aileme duyduğum özlem yüzünden o kadar üzüldüğümü düşünmüştü canım arkadaşlarım. O günden sonra da benim yalnızlığıma kesin bir çözüm bulmak için her görüştüğümüzde beni birileriyle tanıştırmaya başladılar. İstemediğimi söylesemde bu işin peşini bırakmaya niyetleri yoktu. Okullar açıldıktan sonra daha sık görüşmeye başlayıncada her gün yeni biriyle tanıştırılmaya başladım. Beni tanıştırdıkları kişiler hiçte boş tipler olmamasına rağmen benim zerre ilgimi çekmiyordu. Yeni biri ile tanışıp, yeni bir ilişkiye başlamak için kendimi hazır hissetmiyordum. Birileri çıtayı öyle yükseltmişti ki gözüm kimseyi görmüyordu. "Akşam hep birlikte bir yerlere gitsek olmaz mı?" "Ben gelemem." "Neden?" "Çalışıyorum. Sonra da biraz derslere ağırlık vermem gerekiyor. Vizeler geldiğinde sıkışmak istemiyorum." "Mızıkçılık yapma. Senin yaptığının çalışmakla alakası yok benim ağzımı açtırma. Akşam için izin alabilirsin." "Evet Pınar hep birlikte güzel vakit geçiririz. Dansa gideriz." Eylül'ün kabul etmem içim can attığını görebiliyordum. Eylem'de Eylül'de kesinlikle kırmak istemeyeceğim kızlardı. Anlaşılan kurtuluşum yoktu. Heyecanla vereceğim cevabı bekleyen diğer kişiye baktım. Onur. Kısa süre de benimle ilgilenmesi hoşuma gitmeye başladı. Yakışıklı bir tipti. Neden olmasın dedim kendi kendime. Bir yerden başlamak zorundaydım. Aklımı meşgul eden bir Semih varken diğer erkekler pek çekici gelmiyordu. Onur, istisna olmayı başarmıştı. "Tamam ama geç saatlere kadar kalamam." "Nerde çalışıyorsun?" Diye sordu Onur. Cevap vermek için ağzımı açtım ama Eylem benden önce davranarak beni susturdu. "Yanında yaşadığı ailenin yardımcılığını yapıyor." Eylem'in tabirini hafifletmeye çalıştığı işim eğer Onur için sorunsa hiç başlamamak en iyisiydi. Kimsenim kaprisini çekecek gücüm yoktu. "Hizmetçilik yapıyorum Onur. Kimseye borçlu kalmak istemem. O aile bana küçük yaşımdan beri bakıyor. Daha fazla onlara yük olmak istemediğim içim evlerinde yardımcılık yapıyorum." "Aileni erken kaybetmen ya da kendi ayaklarının üzerinde durmak için çalışıyor olman ayıp bir şey değil. Ayrıca da takdire şayan. Herkes senin kadar güçlü duramıyor kaderin karşısında." "Teşekkür ederim." Birden Onur'a kanım kaynadı. Düşünceleri hoşuma gitti. Kimseden saklanacak ya da küçük görülecek bir şey yapmıyordum. Eğer beni gerçekten tanımak istiyorsa gerçekleri bilmesi gerekiyordu. "Tamam o zaman akşam seni almamda bir sakınca var mı?" "Kendim gelebilirim." "Tamam." Dedi mırıltı halinde. Bozulduğunun farkındaydım ama bir kaç saatlik tanıdığım birinin kapımın önüne gelmesini istemiyordum. Kızlardan ayrılıp eve geçtiğimde Ela Abla ile Seher teyzenin mutfakta olduğunu gördüm. Kapının zilini kullanmak gibi bir adetim yoktu. Ela Abla beni daha ilk okula yazdırdığı gün ondan evin anahtarlarını istemiştim. O da ertesi gün okula giderken benim için yaptırdığı anahtarları bana vermişti. O günden beri kapıyı kendi anahtarımla açıyordum. "Pınar'cım hoş geldin." Beni güzel gülümsemesiyle karşılayan kadına bende gülümseyerek karşılık verdim. "Hoş buldum Ela Abla. Üzerimi değiştirip hemen geliyorum." "Acele etme tatlım. Bu gün temizlik şirketinden geldiler. Bir tek Semih'in odası kaldı. Biliyorsun o bu konuda biraz hassas. Odası temizlendi ama yatağına ve çamaşırlarına dokunmadılar. Onun çarşaflarını söküp makinaya atar mısın?" "Tamam Ela Abla ben ilgilenirim." Eskiden de bu işlerle ilgilenirdim ama bir süredir Semih ile ilgili şeyler bana çok zor geliyordu. Elbiseleri, nevresim takımları perdeleri havluları sadece deterjanla yıkanmalı, kesinlikle yumuşatıcı kullanılmamalıydı. Semih'in kokularla olan problemini çözebilmiş değildim. Adam parfüm dahi kullanmıyordu. Ama teninin dehşet bir kokusu var. Üzerime günlük bir şeyler geçirip Semih'in odasına çıktım. Kapıyı açtığımda odadan gelen ferah kokuyu içime çektim. Onun ile ilgili olan her şey tuhaftı. Oda spreyine bile karşı olan adamın odası nasıl her daim ferah oluyorsa? Pencereler yaz kış demeden neredeyse yirmi dört saat açıktı. Odanın tavanı siyah, duvarları açık gri iken yatak başlığı ve dolabı beyazdı. Yatağının iki yanında bulunan beyaz yüksek ayaklı komedinlerin üzerinde fotoğraflar vardı. Sağ taraftakinin üzerinde Aysima ile Ela ablanın yanak yanağa çekilmiş, sol taraftakinin üzerinde de ailecek çekilmiş bir fotoğrafımız vardı. Tabandan tavana uzanan pencerenin siyah kadife güneşlikleri ve koyu gri düz tülü ile uyumlu pencereden bir metre uzaklıkta siyah kadife kaplı özel yapım -Semih beyin muhteşem vücut ölçülerine göre yapılmış- koltuğu vardı. Bazen koltukta uyuduğunu görüyordum. Yataktan söktüğüm siyah nevresim takımının yerine dolabından koyu mavi bir nevresim takımı çıkartıp taktım. Semih, tanıdım tanıyalı hiç renkli bir tip olmadı. Eşyaları hep koyu renkli ve siyah ağırlıklıklıydı. Odasında ve banyosunda ayna olmaması da dikkat çekiciydi. Odayı bir nebze anlıyor insan ama banyoda olmaması şaşırtıcıydı. Banyosuna girdiğimde burmuma dolan çiçek kokusuna lanet ettim. Her seferinde aynı şeyi yapıyorlardı. Kokulu deterjanın kokusunu banyodan çıkartmalıydım. Kirli sepetindeki giysilerini aldım ve kirli çarşaflarının üzerine bıraktım. Duşa kabini ve klozeti çamaşır suyu döküp fırçaladım. Eksilen, biten ve ya dağılan bir şeyler var mı diye dolaplarını kontrol ettikten sonra banyoyu bol su ile durulayıp odadan çıktım. Elimdeki kirlilerle zemin kattaki çamaşır odasına indim. Semih'in kirlileri için ayırdığımız sepete elimdekileri atıp geri tekrar üst kata çıktım. Benim odamda zemin kattaydı. Hiç bir zaman gocunmadım. Ela Abla benim için harika bir oda hazırlamıştı. Çocukluğumda, ilk zamanları korktuğum için Ela Abla ben uyuyana kadar başımda beklerdi. Geceleri ağlayarak uyandığım için Aysima'nın bebeklik telsizini odama koyup, uyandığımda hemen yanına gelir ben tekrar uykuya dalana kadar başımdan ayrılmazdı. Ela Abla senelerce bana annelik yaptı. Bir gün olsun beni Aysima'dan ayırmadı. Aysima ile aynı şartlara ve imkanlara sahip oldum. Aysima'dan büyük olduğum için Ela Abla bana hep sen beni Aysima için hazırlıyorsun diyordu. Yüzüne eskisi gibi bakamıyordum. Hüzün mavisi gözleri, güzü andıran sarı saçları ve hep gülen yüzü ile mükemmel bir kadındı. Şefkati canımı yakıyor, sıcaklığı sevgisi, samimiyeti utancımı yüzüme vuruyordu. "Pınar tuzu uzatır msın?" Bana seslenen Seher teyze ile kendime geldim. Raftaki tuz şişesini ona uzattım. Mutfağın ortasındaki ada tezgahın önünde duran yüksek taburede oturan Ela ablanın yanına gidip taburelerden birine oturdum. "Dersler nasıl gidiyor tatlım?" "İyi. Şimdilik güzel gidiyor." "Yok mu hala birileri?" Ela Abla dışardan çizdiği sert kadın profilinin aksine anaç bir yapıya sahipti. İlk görüşte insanın uzak durmak isteyeceği bir tip olsada onunla konuşmadan yargılamamak geriyordu. Dış dünyaya karşı ne kadar sertse içinde melek gibi bir kadındı. "Bu gün biriyle tanıştım. Seninle konuşmak istiyordum. Akşam için yani. Arkadaşlarla birlikte bir şeyler yapmak istiyoruz da. Önemli değil aslında. Çok ısrar ettiler kırmak istemedim." Öğretmen adayı olarak Türkçemizi nasıl katletmeyi başardığımı sormayın. Konuşma sıfır. Anlatım sıfır. Çünkü bir süredir Ela ablanın karşısında konuşamıyordum. Gözlerine her baktığımda suçluluk duygusu beni ele geçirdiği için saçmalamaya başlıyordum. "Sakin ol tatlım. Elbette istediğin zaman istediğin gibi çıkabilirsin. Sorun yok." "Teşekkür ederim." "Rica ederim tatlım ama sen hala esas mevzuya giremedin. Kim bu şanslı delikanlı?" "Üniversiteden, ortak arkadaşlarımız var. Henüz ortada bir şey yok. Daha bu gün tanıştık." "Aranızda bir şeyler olup olmaması önemli değil. Bana anlattığın için mutluyum. Aysima bu konularda benimle konuşmuyor. Biliyorum bir şey var ama anlatmıyor." "Eminim zamanı gelince o da anlatır. Aysima'nın mükemmel bir annesi var." "Sen çok iyi bir çocuksun Pınar. Dileğim Allah'tan hep mutlu ol. Yüzün hep gülsün kızım." Ela ablanın sözleri ile birlikte mutfağa Semih girdi. Annesinin yanağından öpüp benim yanağımdan makas aldı. Klasik Semih hareketi. Çocukluğumuzdan beri o makas mutlaka alınır. Sıradan samimi bir hareket. Eskiden garipsemezdim ama yaşadıklarımızdan sonra o soğuk parmaklar tenime her değdiğinde aklımdan da bir parça koparıp gidiyordu. O geceden sonra ben eski Pınar olamadım ama o eski Semih olmaya devam etti. "Hoş geldin oğlum." Başını salladı. Tezgahın üzerindeki meyve tabağından bir tane kırmızı elma aldı. Benim üç dört ısırıkta yiyebileceğim bir parçayı tek seferde ısırıp yedi. İri canlı kırmızı rengine sahip dudakları her hareketinde tenimin ürpermesine, tüylerimin şahlanmasına sebep oluyordu. O hayatına tam gaz devam ederken ben onu hayal ederek yaşıyordum. Sıkıştığımın ve çaresiz olduğumun farkındaydım. Aylar sonra bana açılan çıkış kapısına dört elle sarılmaktan başka çarem yoktu. O hiç bir şey olmamış gibi devam ederken, ben yas tutmaya devam edemezdim. Her anını büyük bir zevk duyarak yaşadığım geceden pişman değildim. Olmayacaktım. Nereye gittiği belli olmayan düşüncelerimin hayatımı alt üst etmesine izin vermemeliydim. Bir kez daha yaptığımın doğru olduğundan emin oldum ve taburemden ayaklarımın üzerine zıpladım. "Ben yavaş yavaş hazırlanayım." "Tamam canım keyfine bak." Ben seke seke mutfaktan çıkarken Ela ablanın sesi ile geri döndüm. "Ne yaptın oğlum?" Başımı çevirmemle Semih'in elinden beyaz fayanslara damlayan koyu kırmızı kan lekeleri gördüm. Elinde portakal ve bıçak vardı. Portakal soyarken elini o kadar derin kesmeyi nasıl başarmıştı anlayamadım. Tam yanlarına gitmek için adımımı atıyordum ki o bakışları gördüm. Ela Abla eli ile ilgilenirken o karanlık, soğuk ve mesafeli bakışlarıyla beni uzaklaştırdı. Semih'e ne oluyordu bilmiyordum? İyiydik. Benim için çok zor olsada yaşadıklarımızı yok saymayı başarmıştık. Ben eskisi kadar olmasada Semih ile aramdaki iletişimi kopartmamıştım. Semih ise hep aynı Semih'ti. O evin biricik oğlu, bende evin beslemesiydim. Bana öyle hissettirdiklerinden ya da öyle hissettiğimden değil. Ben öyle olduğumu bildiğimden. Kendimi bir zavallı gibi hissetmesemde, gerçekleri görmezden gelip sahte bir hayal dünyasında yaşamıyor, gerçeklerden kaçmıyordum. 🌒 "Geleceğini tahmin etmiyordum. Bir bahane bulup bizi ekersin diye düşünmüştüm." Eylem beni gerçekten tanıyan ve içimdekileri görmeyi başaran tek kişiydi. Semih'i tanımıyordu. Belki bizi bir kere yan yana görse aramızda olanları tahmin etmekte zorlanmazdı. "Bir tarafım gelmemek için ısrar etsede bu akşam eğlenmek istediğime karar verdim." "Kendini hapsettiğin duvarların içinden çıkabilmene sevindim. Onur'da seni soruyor sabahtan beri. Onun hakkında ne düşündüğünü merak ediyor. Tabi bende." Yüksek müzik sesi karşımda oturan Onur'un bizi duymasına engel oluyordu. Ancak birbirimizi duyabiliyorduk Karşımda oturan adamı incelemeye başladım. Siyah saçları gür, kahverengi gözleri fazla iri olmasa da güzeldi. Üçgen yüzü ve fit bir vücudu vardı. Semih kadar uzun değildi. Aynı boyda olmalıydık. Kendine güvenen bakışlarını üzerimden çekmiyordu. Gülümseyerek önümdeki bardaktan bir yudum aldım. "İyi birine benziyor." "Bu kadar mı?" "Ne söylememi bekliyorsun Eylem. Fikir beyan etmek için çok erken değil mi?" "Öyle olsun nine! Sen böyle devam et." Eylem'in bunun peşini bırakmayacağını biliyordum. Bardakların dolusu gelip boşu gittikçe kendimden geçmeye başlıyordum. İnsanlar deli gibi içip, dans ederek eğleniyorlardı. Eylem sevgilisinin elini tutup sonunda kendini dans pistine attı. İçince düşünmeyi bırakanlardan biri de oydu. Geldiğimizden beri suspus duran Eylül köşede oturan Burak ve beraberinde getirdiği kız arkadaşı Funda'yı alenen izliyordu. İkisinin arasında bir şey olduğuna emindim fakat ne olduğunu kestiremiyordum. Eylül ile Eylem birbirinden çok farklı çift yumurta ikizleriydi. Eylül sarı saçları ve iri mavi gözleriyle dikkat çekerken Eylem tam bir esmer afetti. Siyah saçları çikolata rengi gözleriyle erkeklerin odak noktası olmayı başarıyordu. Tabi bu Metin ile tanışana kadardı. Şimdilerde Metin'le güzel bir ilişkileri vardı. Eylül ilk kez kenarda sessiz sessiz oturuyordu. Genelde grubumuzun en hareketli ve haşarı kızıydı. Sonra Eylem geliyordu ve Eylem'in tabiriyle bende içi geçmiş nineleri oluyordum. Düşünerek hareket etmek suç muydu? Bir de beni Semih'leyken görseydi ne derdi acaba? Hayatımın en yanlış hareketini hiç düşünmeden yapmıştım. Yanlış olsada hayatımın en güzel yanlışını yapmıştım. "Of Metin ya. Ne zaman dans etmek istesem aynı şeyi yapıyorsun. Bir daha seninle eğlenmeye çıkmayacağım." Eylem Metin'in zoruyla masa geldiğinde söyleniyordu. "Edebinle içmeyi, adabınla dans etmeyi bilmiyorsun Eylem. Adam üstüne çıkmak üzereydi." "Adamın yanında sevgilisi vardı Metin." "O daha kötü ya. Yanındaki kadına saygısı olmayan hayvanın tekiydi." Eğlenmeye gelmiştik biz değil mi? Peki ben neden oturuyordum? İçkinin de verdiği cesaretle ayaklandım. "Nereye?" "Dans edeceğim." "Onur'da seninle gelsin." Eylem hiç bir fırsatı kaçırmıyordu. "Olur." Eylem'den aldığı direktifle ayaklanan Onur gayet kibar bir hareketle elini belime atıp beni yönlendirerek dans pistine getirdi. Ben müziğe ayak uydurup hareket etmeye başladığımda yanımda elini belimden çekmeden yavaş yavaş bana eşlik etmeye başladı. Dans ederken vücudumu kullanmayı biliyordum. Kıvrak hareketlerimle Onur ile bedenlerimiz birbirine sürtünüyordu. Tahmin ettiğim gibi aynı boydaydık. Hatta ayağımdaki stilettolarla ondan bir kaç santim uzun duruyordum. Arkamdaki yakışıklı adam beni zerre heyecanlandırmıyordu. Enseme vuran nefesi olmasa varlığını zor hissediyordum. Bir süredir kendimde fark ettiğim önemli bir şey vardı. Semih ile yaşadıklarımdan sonra kimse ilgimi çekmiyordu. Ben neden bu kadar Semih'te takılı kalmıştım. Adam açık açık bana aramızda hiç bir şey olamaz, tek seferlikti dedi mi? Dedi. Ben neden hala onu düşünüp kendime işkence ediyordum. Kendime kızarak Onur'a yüzümü döndüm. Kollarımı boynuna doladım. Şaşkın bakışlarını anında toparlayıp diğer elinide belime koydu. Yavaşlayan müzikle birlikte bedenlerimiz iyice birbirine yaklaştı. Unutulmaz gecede tanıştığım, arzularının yön verdiğini çizgide yaşayan Pınar yine iş başındaydı. Fakat yanındaki adamdan istediği elektriği alamıyordu. Onun hayallerini süsleyen geniş omuzlar, buz gibi bir ten ve soğuk dokunuşlardı. Bakışları yumuşak ve sıcaktı. Belimde elleri kesinlikle rahatsız edici değildi. Bana kendimi iyi hissettiriyordu. İlk görüşte aşka inanan hayal pereslerden değildim. Onur da zaten beni ilk kez bu gün görmüş gibi bakmıyordu. "Beni ilk kez bu gün görmedin değil mi?" Munzur bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Bana doğru eğilip "Hayır." Dedi. "İlk kez bir sene önce kütüphanede görmüştüm seni. Üzerinde siyah kot pantolon ve kırmızı omuzlarını açık bırakan bir bluz vardı. Sarı saçların omuzlarına dökülmüştü. Kütüphanenin labirent gibi raflarının arasında elindeki kitaba dikkatlice bakıyordun. O zamanlar ciddi olmasada bir ilişkim vardı. Yinede dikkatimi çekmiştin. Seninle tanışmak kısmet olmadan Muğla'ya dönmek zorunda kaldım ama Metin'e sık sık seni soruyordum. Metin ile Eylem de bizim sayemizde tanıştılar." Gözlerim hayretle açıldı. Ben neden hiç farkında değildim. Düşündüm de Metin ile Eylem'in tanışmalarıda çok normal sayılmazdı. Metin birden bire Eylem'in hayatına girmişti. "Geçen sene Ekim ayının ikinci haftası babam kalp krizi geçirdi. İyileşip, toparlanana kadar da okulu dondurmak zorunda kaldım." "Geçmiş olsun. Baban şimdi nasıl?" "Çok şükür eskisinden de iyi." "Sevindim." Müzik eski, hızlı ritmine ulaşıncaya kadar dans etmeye devam ettik. Sonra da masaya, diğerlerinin yanına döndük. Masada ki gerilim daha da artmıştı. Eylem sinirli sinirli Metine somurtmaya devam ediyordu. Burak ile Funda dans ederken Eylül ayan beyan onlara öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ben Eylül'ün yanına otururken Onur'da benim yanıma oturdu. Biraz sonra Funda ve Burak'ta masaya geldi. Funda'nın sevecen tavırları gözlemlediğim kadarıyla Eylül'ün hoşuna gitmesede kızı terslemiyordu. Telefonu çıkartıp toplu selfi çekti. Onur fotoğraf çekilirken elini belime koyup beni kendine çekti. "Pınar senide etiketliyorum." "Olur." Telefonuma gelen bildirimlere bakınca Funda'nın paylaştığı fotoğrafı gördüm. Hepimiz tespih böceği gibi yan yana dizilmiştik. Herkes poz vermiş ekrana bakarken Onur'la ben birbirimize bakıyorduk. Fotoğrafa beğeniler yağıyordu. Temiz havaya çıktığımızda derin derin nefes aldım. Arka arkaya içtiğimiz içkiler beni sarhoş etmişti. Aklım hala biraz başımdayken sokağın ilerisindeki taksiyi el kaldırarak çağırdım. "Seni bırakayım." Dedi Onur yanıma gelirken. "Gerek yok kendim gidebilirim." "İnat etmeyi bırak artık. Merak etme evine gelmek falan istemeyeceğim." Kızlarla vedalaşıp taksiye binerken Onur'un sözlerini umursamadım. Taksiciye adresi söylerken yanıma oturdu. İçki içmeye pek alışık değildim. Kolay sarhoş oluyordum. En son kızlarla birlikte içmiştik ve o zamanda onlarda kalmıştım. Gözlerim kapanıyordu. Başımı Onur'un omzuna yasladım. Yarım saatten fazla süren yolculuğumuz boyunca başım kalkmadı. Sersemlemiştim. Taksi evin önüne geldiğinde Onur'un yardımıyla taksiden çıktım. "Teşekkür ederim. Sen git artık." "Tamam içeri gir gideceğim." Çantamda anahtarı aramaya başladım. Her zaman çabuk bulabilmek için iç cebe koyardım ama bu kez orda değildi. Benim de aklım başımda değildi. Ayaklarımın üzerinde durmakta zorlanıyordum. Onur yanıma gelip kolunu belime sararak bana destek oldu. Dudakları dudaklarımın hemen yanındaydı. Ama ileri gitmiyordu. Biraz daha aradıktan sonra sonunda elime gelen bebek saçlarıyla anahtarı bulduğumu anladım. Bir mucize başarmış gibi havaya kaldırıp salladım. "Buldum." Onur kendini geri çekerek anahtarı deliğe sokmam için yardım etti. Fakat ben anahtarı çeviremeden kapı açıldı. Dev vücuduyla Semih göründü. "Aaaa sen evde miydin?" "Merhaba. Ben Onur. Pınar'ın arkadaşıyım." "Semih." dedi sert ve içimde kıpırdanmalara neden olan bir sesle. İri elini koluma sararak beni Onur'un kollarından çekti. "Ben ilgilenirim." Semih'in küçümseyen bakışlarından nasibini alan Onur beni onun kollarına bırakıp bir kaç adım uzaklaştı. "İyi geceler. Yarın görüşürüz Pınar." "Görüşürüz." Semih beni kendinden uzak tutarak dengede durmamı sağlıyordu. Onur'un gitmesini beklemeden beni kendine çekip vücutlarımızı birbirine yapıştırdı. Belimden yükselterek içeriye taşıdı. "Yürüyebilirim." Beni duymadı. Kapıyı kapatıp beni kucağına aldı. Göğsüne sokulunca baştan çıkarıcı kokusunu soludum. Kendime itiraf etmek istemesemde onu özlüyordum. Bana hiç bir şey vaat etmemişti. En başından net olmuştu. Onunla sadece iki defa etik olmayacak şekilde yakınlaşmıştım. Arımızda romantik herhangi bir şey geçmemişti. Beni etkileyecek sözleri ya da davranışları olamamıştı. Her dokunuşunu aklıma kazımış, bedenimi tavaf etmişti. Beni odama götürdü. Bedenimi yatağa bıraktı. Ayağımdan ayakkabılarımı çıkartıp baş ucuma oturdu. Saçlarımı karıştırdı. Kapanmak üzere olan gözlerimi kırpıştırarak açılmaya zorladım. Hala baş ucumda, eli saçlarımda duruyordu. Nasıl sadece saçlarıma dokunarak kadınlığımın kasılmasına neden olabiliyordu? Onun için kıvranıyordum. "Bir gece... bir gece daha." İstemsizce dökülen kelimeler Pınar'a ait değildi. Üç aydır sesi çıkmayan arzulu kadın kendini bu gece ikinci kez gösteriyordu. Önce Onur'a şimdi Semih'e. Onur'da umduğunu bulamayınca tıpış tıpış Semih'e gelmişti. Gözlerime baktı. Bakışları yüzümde gezindi, aralık dudaklarımda durdu. İşaret parmağı ile alnımı, burnumu ve yanağımı okşadı, son olarak dudaklarımın arasına koyup bekledi. Dilimi değdirdim. Geri çekilmedi. Ağzımı aralayıp parmağını içeri çektim. Dilimle okşayarak emmeye başladım. Gözleri kapandı, solukları hızlandı. Biliyordum. O da beni istiyordu. Elimi kaldırıp kirli sakallı yüzünü okşadım. Baş parmağımı dudaklarına sürdüm. Onu öpmek istiyordum. Yataktan ayaklarımı sarkıtarak oturdum. "Bu geceyi bana ver." İtirazını duymayı reddederek içki yüzünden külçe gibi hissettiğim bedenimi zorlayarak kalktım. Bacaklarımı iki yana açarak kucağına oturdum. Üzerimdeki siyah penye elbise kumaşın esnekliği ile rahatça yukarı sıyrıldı. Başımı kaldırıp birbirine yakın olan yüzlerimizi karşı karşıya getirdim. Dudaklarına uzandım. Ben öpücüğüme ulaşamadan kollarımın altından tutarak beni kaldırıp yatağa yatırdı. "Sarhoşsun. Sabah uyandığında teşekkür edersin. Şimdi uslu bir kız ol ve uyu." Ayak ucumda olan yorganı çekerek üzerimi örttü. "İyi geceler Pınar." Dedi ve gitti. Gitti. Bense onun için yanan ve ıslanan kadınlığım ile baş başa kaldım. İstiyordum onu. Bana istediğimi vermesi onun için ne kadar zor olabilirdi ki? Her gece mutlaka eve gelsede bir kadınla birlikte olduğunu biliyordum. Üstün performansının tadı damağımda kalmıştı. Onunla bir gece daha geçirmek istiyorsam suç benim miydi? Aynı kadınla takıldığını defalarca görmüştüm. Ne vardı isteğimi yerine getirseydi? Saçma sapan, nereye gittiğini bilmediğim düşüncelerle uykuya daldım. 💥 Sabah uyandığımda başımda davullar çalıyordu. Kafamın yerinde beton bir kütle vardı ve başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Silkelenip kendime gelmeye çalıştım. Kendimi sıcak suyun altına attığımda biraz daha iyi hissediyordum. Havluya sarınıp buğulanan aynanın önüne geçtim. Elimle aynayı silip kendime bakarken beynimin kör noktasında kalan gecenin hatıraları aklıma düşmeye başladı. Allahım ben ne yapmıştım? Kendime inanamıyordum. Resmen Semih'e benimle yatması için yalvarmıştım. Düşünürsem kendimi yıpratacak, üzülecektim. Kendime geceyi düşünmeyi yasaklayarak odama dönüp üzerimi değiştirdim. Yukarıya çıktığımda Seher Teyze kahvaltı hazırlıyordu. Aysima'yı uyandırmak için yukarı çıktığımda Semih'in odasının kapısı açıktı. Odasında değildi. Yatağıda hiç bozulmamıştı. Odadan çıkıyordum ki ayağımın altında çatırdayan sesle yere baktım. Semih'in telefonu. Bir zamanlar Semih'in telefonuydu. Paramparçaydı. Neye kızmıştı ki? Fazla üstünde durmadan parçaları etraftan toplayıp komedinin üzerine bıraktım. "Günaydın Pınar abla. Abim akşam baya hareketli bir gece geçirmiş anlaşılan. Duvarda patlayan telefonumuymuş." "Galiba. Misafir mi vardı?" "Hayır." Beraber aşağıya indik. O kahvaltı masasına otururken bende mutfağa gittim. Semih bey evde yoktu. Kim bilir ne zaman çıkmıştı? Belkide... Beni ilgilendirmiyordu. Bir şeyler atıştırıp üniversiteye gitmek için hazırlandım. Sonraki günler birbirinden farklı geçmedi. Onur hayatıma dahil olmuş etrafımda pervane oluyordu. Ona alışmaya çalışıyordum. Benim için doğru kişi oydu. Her gün birlikte daha fazla zaman geçiriyorduk. Birbirimizi yankından tanımaya başladık. Beni yaşadığı eve götürdü. Arkadaşlarıyla tanıştırdı. Hayatıma onunla birlikte giren insanlarla daha renkli bir hal almaya başladı. "Ela Abla seninle tanışmak istiyor." Onur'un sevincini belli eden bir gülümsemeyle yüzü aydınlandı. Ela ablanın benim için anne yerine geçtiğini biliyordu. "Ne zaman?" "Şey aslında ben erken diye düşünmüştüm ama ısrar edince kıramadım. Senin içinde uygunsa yarın akşam bize yemeğe gelir misin?" "Olur." İki Hafta içinde hayatım çok değişmişti. Onur'la, benim farkında olmadığım, sonunun nereye gittiğini bilmediğim, ciddi bir yolda yürüyorduk. Korkuyordum. Onur'u sevmediğimi biliyordum. Fakat içine düşmekten korktuğum dipsiz kuyudan beni kurtarması için ona dört elle sarılmıştım. Ertesi gün yataktan heyecanla kalktım. Bana her ne kadar yanlış gelsede yaptığımın doğru olduğunu biliyordum. Güzel geçen kahvaltıdan sonra akşam için hazırlık yapmaya başladım. Son günlerde pek karşılaşmadığım Semih bu sabah normalden daha farklı olarak keyifli bir sabah geçiriyordu. Aysima ile uğraşıyor kıza rahat vermiyordu. Kız kardeşine karşı başka bir Semih oluyordu. Duvar suratı miniklerle hareketleniyor hatta bazen mucize gibi görünen gülümsemesini bahşediyordu. Etrafta kimsenin olmadığı zamanlarda oluyordu tabi bu güzel gülümseme. Eskiden farkında olmadığın detayları fark eder olmuştum. İlahi bir güç inatla bana Semih'in güzel taraflarını göstermeye çalışıyordu. Gülümsemesi. Kardeşine karşı olan sevgisi. Annesine olan düşkünlüğü. Ve daha önce fark etmediğim bir çok şey. Ela Abla ile akşam yemeğinin menüsünü hazırladıktan sonra Aysima ile dolabımın önünede ne giymem gerektiğini tartışmaya başladık. Hanımefendi beni alışverişe gitmek için ikna etmeye çalışıyordu. Benim içinse o kadar da önemli değildi. Ela abla elinde büyük bir kutuyla odama geldiğinde içinde ne olduğunu tahmin etmek için çok düşünmem gerekmedi. Benim için elbise sipariş etmişti. Vücut ölçülerimi Aysima'nın ölçüleri kadar iyi biliyordu. Turkuaz elbiseyi elime aldığımda ağzım açık kaldı. Çünkü çok güzeldi. Elbiseyi giyip karşılarına çıktığımda beğeni dolu bakışlarının yanında Ela ablanın ışıl ışıl parlayan bakışları ile bir kez daha doğru yolda olduğumu kendime kabul ettirmeye çalıştım. Gün boyu sessiz olan telefonumun sesi kulaklarımı doldurduğunda nerde olduğunu bile hatırlayamadım. Akşam komedinin çekmecesine koyduğumu hatırlayıp hemen çıkarttım. Metin. "Efendim." "Pınar nasılsın? Nerdesin?" "Evdeyim Metin. Biliyorsun Onur bu akşam yemeğe gelecek. Eylem iyi mi?" "Eylem. İyiyi iyiyi. Beraberiz. Bu gün hiç Onur'la konuştun mu?" "Hayır. En son akşam konuşmuştuk." "Şimdi bir şey söyleyeceğim ama önce sakin ol tamam mı?" "Bir şey mi oldu?" "Alo Pınar, benim canım." Eylem'in sesi geldi. "Eylem sorun ne? Onur'a bir şey mi oldu?" "Canım sakin ol lütfen. Anlatacağım ama önce ayaktaysan otur lütfen." "Eylem anlatmaya başlasan artık." Yüksek çıkan sesimle Aysima ve Ela abla dikkatini bana verdi. "Biz hastanedeyiz canım. Onur yoğun bakımda." "Nasıl? Neden?" "Canım bilmiyoruz. Burak ev arkadaşı biliyorsun. Onur öğlene kadar odasından çıkmayınca merak edip odasına bakmışlar. Yerde baygın yatıyormuş. Yüzü, gözü kanlar içindeymiş. Fena halde dövülmüş." "Dövülmüş mü?" "Evet canım. Doktor büyük ihtimalle evde olmuş olmalı diyor. O halde bir yerden bir yere gitmesi imkansızmış. Ama Burak'lar hiç bir şey duymadıklarını söylüyorlar. Böyle bir şeyi kim, niye yapar? Bilmiyorlar. Eve hırsız gitmiş olsa mutlaka çalınan bir şey olurdu. Öyle bir şey de değil. Resmen biri ya da birileri eve, Onur'u dövmek için girmiş."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD