5.Kan

3358 Words
Semih'ten Karanlık bir odadaydılar. Yatağın üzerinde, annesinin kucağına zar zor sığınmıştı. Başını annesinin sıcak göğsüne yaslayıp, kolları beline sım sıkı sarılmış, gözlerini kapıdan ayırmadan bakıyordu. "Kurtulacağız oğlum. Baban bizi bulacak. Bir daha ayrılmayacağız. Sen sakın korkma. Bize hiç bir şey yapamaz." Ağlamaktan artık acıyan gözlerini kırptı çocuk. İnanmıyordu annesine. Biliyordu kimse onları kurtarmayacaktı. Yine de bir şey söylemedi. Dışarıdan gelen sert ayak sesleriyle annesine daha sıkı sarıldı. Kapının kolu gıcırtıyla aşağıya indi. Dışardaki sarı ışık girdi önce odaya. Sonra da o. "Kalk." Dedi emir vererek. Annesinin titrediğini hissetti. Usulca çekti ellerini annesinden. Yavaşça yaşıtlarına göre daha iri olan bedenini yana geçerek yatağa oturdu. "Korkma." Diye fısıldadı annesi yataktan inerken. Odadan çıktılar. Kapı kapandı. Yanaklarını yakan göz yaşları inmeye başladı çocuğun gözlerinden. Dizlerini kendine çekip hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak ağlamaya devam etti. Büyük bir gürültü koptu kapının arkasında. Gelen şangırtıdan bir şeylerin kırıldığı belliydi. "BAĞIRACAKSIN, BAĞIRACAKSIN LAN... SEN BAĞIRACAKSIN OĞLUN DİNLEYECEK." İğrenç, çocuğun kulaklarını tırmalayan bir kahkaha sesi geldi. "OĞLUMUZ DİNLEYECEK." İğrenç kahkahalar devam etti. Yine annesini dövüyordu şerefsiz. Bitmeyecekti işte. Bitmeyecekti. Kimse kurtarmayacaktı. Büyük bir gürültüyle birlikte acı bir "AH" sesi geldi. Annesinin naif sesi acı çekerken bile asildi. Bitmiyordu. Çocuk titreyerek kalktı. Kapıya gitti. Sessiz olmaya çalışsada imkansızda. Kapı aralandığında annesini saçlarından sürükleyerek koltuğa fırlattığını gördü. Şerefsizin onu görecek hali yoktu. Vurdukça sessizliğini koruyan kadını öfkeyle daha çok dövüyordu. Bitecekti bu zulm. Bitirecekti. Onu fark etmeyeceğini bildiği için adımlarını mutfağa yönlendirdi. Önce pislik içindeki tezgahın üzerine baktı. Çekmeceleri karıştırmaya başladı. Sonunda bulduğu büyük siyah saplı bıçağı minik ellerinin arasına aldı. Havaya bir kez savurdu. Zayıf değildi. Yaşıtlarından farklı olduğunu biliyordu. Yaradan sanki onu bu gün geleceğini bilerek yaratmıştı. Düşünecek bir şey yoktu. Annesini kurtaracaktı. Korkunç adam eski, pislik içindeki koltuğun kenarında tekmelemeye devam ettiği annesine odaklanmıştı. Gözünün hiç bir şey görmediğini biliyordu. Elindeki bıçağı sıkaca iki eliyle tuttu. Annesinin üzerine eğilmiş olan adamın yanına yavaş adımlarla gitti. Onu fark eden adam elindeki bıçağı görmemişti. Arkasına dönmesine fırsat vermeden bütün gücüyle bıçağı adamın sırtına sapladı. Tüm gücüyle çıkarttı bıçağı. Annesinin üzerine yığılan adamın Sırtına tekrar sapladı. Tekrar. Tekrar. Tekrar. Gözleri açıldı. Kabus. Her gün olduğu gibi bu sabahta aynı şekilde uyanmıştı. Öylece siyah tavanı izledi. Yalnız uyandığı her sabah kabuslarla başlıyordu. Ve Semih en son üç ay önce huzura uyanmış. Belki sadece iki saat uyumuştu ama o iki saat şimdiye kadar ki en huzurlu iki saat olabilirdi. Pınar kollarının arasında, çırılçıplak ve ona aitti. Karanlık bir kabus değil, ona ait olan kızın boynuna vuran tatlı nefesi uyandırmıştı uykusundan Semih'i. Annesinin dayatması sonucu gittiği köy tatili her dakika etrafında, her an aklında, bütünüyle bedenini ele geçirmiş kontrolsüz arzuyla liseli ergenlere yakışır bir final ile sonlanmıştı. Son gece Pınar'ın odasına girip kızı baştan çıkartmayı başarmıştı. Kimin kimi baştan çıkardığı tartışılır. Kendi kendine bir kereye mahsus diye söz vermişti. Sonuna kadar gidecek aklında bir daha soru işareti kalmayacaktı. En azından Semih'in umut ettiği buydu. Kıza yaşattığı güzel gecenin sonrasında kalbinin kırılacağını umursamadan onun basit bir yaz eğlencesi olduğunu söylemişti. Asıl niyeti asla kızı kırmak değildi. Ama ikisi için durum çok farklıydı. Semih kendi durumu ortadayken bir de Pınar ile uğraşmayı göze alamamıştı. Söylediklerinden sonra da tahmin ettiği gibi Pınar ondan olabildiğince uzak durarak doğru bir hamle yaptığını göstermiş oldu. Gel gelelim geçtiğimiz 3 ayda Semih yeterince şeyle uğraşmıyor gibi bir de her gece içinde patlamaya hazır bir bombayla uykuya dalıyordu. Her anı her dakikası Pınar ile yaşadıklarının tekrar eden beyni sayesindesin gözünü kapatmaya korkar hale gelmişti. Bir daha uyuyamayacağını bildiğinden siyah, çizgi desenli pikeyi kaldırarak yataktan kalktı. Ayakta bütün vücudunu gererek oda da ki banyoya yöneldi. Duştaki suyu açıp altına girdi. Saçlarını şampuanla köpürtüp yıkadıktan sonra çıktı. Banyo dolabından bir havlu alıp kurulandı. Havluyu beline sarıp odasına döndü. "Günaydın oğlum." "Günaydın." Dedi sevimsiz bir sesle. Gardırobuna yönelip giyinmek için elbise seçti. Eline aldığı elbiselerle banyosuna döndü. "Baban bu gün onunla şirkete gitmeni istiyor." "Olmaz." Diye seslendi banyodan ayağına pantolonunu geçirirken. "Neden?" "İşlerim var." Dedi üzerini giyinmiş halde banyodan çıkarken. "Semih lütfen babanı kırma. Biraz işlerle ilgilenmeni istiyor." "Anne." Durdu. Derin bir kaç soluk içine çekti. Annesi ile konuşurken ağzından çıkan sözcüklere özellikle dikkat ederdi. En ufak bir ters kelimenin dahi kalbini kırmasından imtinayla kaçınırdı. "...daha kaç defa söylemem gerekiyor. Şirkette çalışmak istemiyorum." "Biliyorum. Biliyorum. Babana biraz anlayış göstersen." Dedi annesi. Biliyordu biraz daha ısrar ederse kıramazdı annesini. "Biraz daha sıksın dişini Aysima'nın okulu bitmek üzere." "Aysima daha lise üçe gidiyor. Üniversiteyi de sayarsan çok var daha. O zamana kadar yardımcı olmaya çalışsan babana." "Anlaşıldı. Yakamdan düşmeyeceksiniz. Önce uğramam gereken bir yer var. Babama söyle öğlen olmadan şirkette olurum." "Kahvaltı etmeyecek misin?" Hayatı boyunca karşısında eğildiği tek kadına pes ederek baktı. "Geliyorum anne." Annesinin yüzüne yayılan gülümsemeyi görünce dudaklarını gererek annesine gülümsemeye çalıştı. 💥 "Of ya gene geç kalacağım." diye merdivenlerden inen kız kardeşinin telaşlı haline aldırmadı. Hep öyleydi. "Suratını o hale getirmek için uğraşırsan geç kalırsın." "Abi ya. Sadece rimel ve ruj." "Otur bir şeyler ye." diye seslendi gitmek için hazırlanan kıza. "Geç kalacağım servis kapıya varmak üzere." "Otur Aysima. Beklesinler." Kız kardeşi sandalyesini sinirle çekip oturdu. Bir dilim kare ekmeğin üzerine çilek reçelinden sürdü. Başka bir dilim ekmek alıp üstüne koydu ve büyük bir ısırık aldı. "Oldu mu?" "Aferin. Bitir onu." Kız kardeşinin üzerinde olan bakışları merdivenlerden yukarı çıkan kıza kaydı. Üzerinde kısa beyaz etek ile sıradan siyah bir gömlek vardı. Siyah ceketini koluna almış çantasına defterini sıkıştırmaya çalışıyordu. Uzun saçları çoğu zaman olduğu gibi salıktı. Küçük elleri olmasına rağmen ince uzun parmaklara sahipti. Parlak lacivert ojeli uzun tırnaklarına bakarken aklı iki ay öncesine gitti. Sırtında kırmızı çizikler bırakan uzun tırnaklar. Başını sallayarak düşüncelerini dağıttı. Kahvaltısına döndü. "Ela Abla ben çıkıyorum." dedi kız. "Tamam canım kendine dikkat et." "Pınar abla beni bekle." Diye atıldı kız kardeşi. Elimdeki son lokmayıda ağzına atıp, sandalyeden kalktı salonun girişinde duran kıza yetişti. 🌒 Arabasından inip büyük dükkanların olduğu sokağa girdi. Ufak bir aradan arka sokağa geçti. İki tane yan yana duran dükkanın arasındaki giriş kapısından geçip alt kata yöneldi. Çelik kapının kilit yerine parmağını bastırdığında otomatik kapı parmağı okuyup açıldı. Kendi dünyasından içeriye girdiğinde rahat bir nefes aldı. Amerika'dan geldikten sonra satın aldığı büyük bir depoydu burası. Kısa sürede istediği şekle getirmişti. Bir köşesine yuvarlak iki kişilik bir yatak vardı. Onun biraz ilerisinde çeşitli spor aletleri ve tavandan sarkan dev bir kum torbası. Diğer köşede ise üç tane deri koltuk ve duvarda dev ekran bir LCD televizyon monteliydi. Kalan köşede de ufak bir mutfak vardı. Büyük depo tıpkı ev gibi dizan edişmiş fakat arada duvarlar yoktu. Koltuğa oturup ortadaki geniş tahta masaya ayaklarını uzattı. Masanın üzerindeki laptopa uzanıp dizlerinin üstüne koydu. Ekranı kaldırıp açtı. Bir kaç saniye içinde açılan bilgisayardan bildirim sesleri ardı ardına geldi. Oyalanmadan mail adresine girdi. Mesajlar yeni müşteriden geliyordu. İlk mesajı açtı. Hala bir haber yok. İyisisin diye seni seçtim. Diğer mesajı açtı. Vazgeçtiysen bana bildir. Herkes kadın öldüremez. Bir sonra ki. Lanet olası sana dünyanın parasını ödedim. Bana cevap ver. Müşterisinin kadın olduğu ne kadar belliydi. Ancak bir kadın bu kadar rahat bir kiralık katile böyle mesajlar atabilirdi. Şuursuz kadın. Kurbanlarında kadın erkek ayrımı yapmazdı. Yeni kurbanı da aptal mesajların sahibi şuursuz kadının kocasının metresiydi. Dün detaylı araştırmasını yapmıştı. Koltuğun yan tarafında duran panoya baktı. Kızıl saçları beline kadar inen ufak tefek bir afetin fotoğrafı vardı panonun ortasında. Etrafında da arkadaşının, ayarttığı patronuyla çekilmiş fotoğrafları. Müşterilerin ibarelerinden ziyade kurbanları ile ilgili araştırmasını kendi yapardı. Sonra karar verirdi işi alıp almayacağına. Yine öyle yapmış; sıkılmadan yazılmış dört sayfa hikayeyi okumak yerine direk kadını araştırmaya başlamıştı. Adam zengin. İş adamı. Karısı ve üç çocuğu var. Kadın; ufak tefek, güzel, masum görüntüsünün aksine tam bir avcı. Foto modellik ve mankenlik yapıyor. Mali durumu iyinin üstünde olanların oturduğu bir rezistansta oturuyor. Yirminci katta lüks bir daire. Tek başına yaşıyor ama bir yardımcı var evde. Sabah sekiz iş başı, akşam sekiz paydos saati. Güvenlik sistemleri çok gelişmiş olsada Semih sistemi dün akşam yaptığı gibi dışardan bir bilgisayardan bağlanarak sistemi devre dışı bırakarak daireye girecekti. Bir saatlik bir arıza Semih'in işini halletmesi için fazlasıyla yeterliydi. Bir gün önce gidip detaylı olarak hazırlığını yapmıştı. Bu gece de iş zamanıydı. Son hazırlıklarını yapıp, son kez planın üstünden geçti. 🌒 Şirkete geldiğinde saat on ikiyi gösteriyordu. Yemek saati olduğu için herkes yemekhanedeydi. Direkt olarak babasının ofisine gitti. Tahmin ettiği gibi babasının emektar sekreteri Handan hanım yerinde oturuyordu. "Hoş geldiniz Semih bey. Babanız odasında." Başıyla kadını onaylayıp odaya yöneldi. "Babanız yemek istemişti. Size de getirteyim mi?" "Olur." Dedi odaya girerken. Masasına çökmüş başını önündeki dosyaya gömmüş olan adamın yanına gitti. Masaya düşen karaltıyla babası başını kaldırdı. "Hoş geldin oğlum." Başını sallayarak tek kişilik siyah kadife kaplı koltuğa oturdu. Ayaklarını hemen önündeki cam sehpanın üzerine uzattı. İki tarafta sessizce kendine döndü. Semih cebinden çıkarttığı telefona bakarken babası incelediği dosyaya bakmaya devam etti. Telefonunda sadece Aysima ve Pınar'ın hareketlerini takip etmek için bulunan sosyal medya hesaplarını kontrol etmeye başladı. -Pınar Şekerci Eylül Erdem ve Eylem Erdem ile ... üniversitesi Eğitim fakültesi kampüsünde. Biraz önce atılmış fotoğrafta Semih'in tek dikkatini çeken Pınar'ın yanında duran herifti. bir eli Pınar'ın diğer eli yanında ki kızın omuzundaydı. Herifin diğer kızın sevgilisi olduğunu biliyordu. Ama o gereksiz el neden Pınar'ın da omzuna koyuluyordu. Ayrıca o etek o kadar kısa mıydı? İnce bacakları olduğu gibi meydandaydın. Kızın yüzümdeki gülümsemeden halinden oldukça memnun olduğu belli oluyordu. Yine aklı aylar öncesine gitti. İlk samanlıkta görmüştü kızı. Daha doğrusu fark etmişti. Gözleri kapanmış dudakları arzudan aralanmış halde kendine dokunurken. Bir kaç gün önce odasına paldır küldür daldığında kız da onu yakalamıştı. Kızın aksine Semih'in umurunda bile olmamıştı. Ama kız utancından renkten renge girmiş ne diyeceğini bilememişti. Senelerdir aynı evde, aynı havayı soluyorlardı. Bir gün bile kadın olarak bakmamıştı kıza. Kardeşim demiyordu ama dışlamıyorduda. Evlerinin, hayatlarının bir parçasıdı Pınar. Uzun süre kadınsız kalmaktan olsa gerek dikkatini çekmişti kız. Annesi daha yola çıktıklarında köyde her hangi bir kızla en ufak bir münasebeti olursa başına büyük bir dert açacağı ile ilgili uzun bir nutuk çekmişti. Zaten kızlarda pek ilgisini çekmemişti. Abaza değildi üç hafta dayanamasın. Dayanamamıştı. Baktığı yer yerde Pınar'ı gördükten sonra dayanacak bir sebep dahi bulamamıştı. Kokusunu, tadını almıştı. İtiraf etmek gerekirse kızın incecik bedenine rağmen küçük ağzının onu tamamen içine alabileceği aklının ucundan bile geçmememişti. Kadınlar onu beğenirdi. Bedenini. İri yapılı vücudunu. Ama kadınlar ondan kaçardı. Tamamen içine girmesini istemezlerdi. Ağızlarına almaya çekinirlerdi. Semih'te bir kadına zorla, istemediği şeyi yaptıracak bir adam değildi. Kızdan uzak durma kararı alıp, gecesinde ansızın kızın odasına girmişti. Görmek istiyordu. Ağzı gibi kadınlığı da onu tamamen içine alabilir miydi? Daha fazlası için hep bir bahanesi vardı. Yanılmamıştı. Kızın kadınlığı sonuna kadar onu içine kabul etmişti. Hem de ilk seferi olmasına rağmen. Kız Semih'e hayatının gecesini yaşatmış O'da hiç bir kadına göstermediği ilgiyi bahşetmişti kıza. Bakire olduğunu bile bile onunla birlikte olmuştu. İlk kez bir bakire ile birlikte değildi. Lise ikinci sınıfta ilken ilk birlikteliğini de bir bakire ile yaşamıştı. Sonrasında da hayatına bir çok bakire girmişti. Hiç biri Pınar kadar şanslı olamamıştı. Kapıya yaklaşan ayak sesleriyle başını telefondan kaldırdı. Muhtemelen yemek gelmişti. Topuklu ayakkabı sesi Handan hanımın peşimden gelen diğer kişide yemek hane görevlisi olmalıydı. Ayaklarını masadan indirip duruşunu dikleşirdi. Kapıya iki kez vurup Handan hanım içeriye girdi. Arkasından da servis arabasıyla yemekleri taşıyan görevli girdi. Görevli adam yemek tepsilerini masaya bırakıp hemen dışarı çıktı. Handan hanım tepsilerin üzerini açtı. Kapının arkasında kalan dolabın içinde ufak bir buz dolanı vardı. İki tane bardak ve dolaptan içecek çıkarıp toplantı masasını yemek masası haline getirdi. Masanın karşısındaki büfenin üzerinde duran plazma televizyonu açıp haber kanallarından birine verdi. "Haldun bey yemeğiniz hazır efendim. Başka bir isteğiniz var mı?" "Hayır." Semih babasının yerine oturmasını bekledikten sonra kendi de yanına geçti. "Ela geleceğini söylediğinde çok sevindim." "Aysima işlerin başına geçebilecek duruma gelene kadar söz verdiğim gibi sık sık gelmeye çalışacağım." "Semih sen benim oğlumsun. Her şeyim senin." "Biliyorum. Ama ofis işi bana göre değil. Zaten benim bir işim var. Cihan'la ortağız. Belki başka bir kulüp daha açarız. Yurtdışında." "Yurt dışına gitmeyimi planlıyorsun?" "Şimdi değil. İleride." "Annen duyduğunda çok üzülecek." Semih daha fazla konuyu uzatmak istemedi. Fazla bile konuşmuştu. Önündeki yemeği didiklemeye başladı. Et parçalarını ve pilavını yedikten sonra kalanlarını tepsi ile birlikte ileriye itti. "Nerden başlıyorum?" "Masanın üstünde önümüzdeki ihalenin dosyası var. Ona bir göz at. Benim masamı kullan bende biraz dinleneyim." "Gerek yok. Burda çalışabilirim." "Git orda otur Semih." Haldun Beyin itiraz kabul etmez şekilde çıkan sesi Semih'i etkilemedi. İstemezse kimse ona dediğini yaptıramazdı. Babasıyla tartışmak istemiyordu. Masanın arkasındaki deri koltuğa oturdu. Günün kalanını önündeki dosyayı inceleyerek geçirdi. Babasının işlerine çok yabancı değildi. Liseyi bitirdikten sonra babası ile sık sık şirkete geliyordu. Amerika'dan döndükten sonra şirketle ilişiğini neredeyse tamamen kesmişti. Kendi işi bir yana birde Cihan'la ortak iş kurmuşlardı. Eğlence sektörü pek Semih'e hitap etmesede Cihan için yapamayacağı bir şey yoktu. Arkadaşının sermaye açığını kapatmıştı. Cihan da karşılık olanalar kulübe ortak etmişti. Zaten kulüp işleriyle Cihan tek başına ilgileniyordu. Bazı akşamlar o da eğlenmek içim gidiyordu. 🌘 Sessizlik uzadıkça dolabın kenarında saklanan genç kadın sesinin duyulmasından korktuğundan nefes almaya dahi çekiniyordu. Korkuyla atan kalbinin sesi bütün odada çınlanıyordu sanki. Üzerinde kalçalarını kapatmayan dantel geceliğe baktı. Susuzluktan uyanmış mutfağa varamadan uyku sersemi salonun duvarına yansıyan dev gölgeyi görmüştü. Ne olduğunu anlayamadığından salona daldığında siyahlar içindeki maskeli biri ile burun buruna gelmişti. Kimdi? Neyin nesiydi? En önemlisi evine nasıl girmişti? Salonun ışıklarına ulaşmaya çalışırken gözüne yansıyan bıçağın ışığıyla neye uğradığını şaşırmıştı. Salondan nasıl çıkmış? Ne ara giysi odasına girmişti farkında değildi. Odasının ve giysi odasının kapılarını kilitlemişti ama içindeki ses hiç güvende olmadığını söylüyordu. "Farecik! Nerdesin?" İlk defa duyduğu sesle tüyleri diken diken oldu genç kadının. Ses odasından geliyordu birde. Kapının açıldığını duymamıştı halbuki. "Hadi ama çok eğleneceğiz!" Yine aynı ses. İkinci defa duyduğu ses ilkiyle aynı alaylı ifadeye sahipti. Bir kadının kulaklarına ne söylerse söylesin aşk fısıltıları gibi gelirdi herhalde. Ne istiyordu bu adam? Aklına telefonu geldi. Ama yanında değildi. Ulaşması da imkansızdı. "Hadi ama küçük fare. Çık artık deliğinden ya da ben mi geleyim?" Gözyaşları istemsizce düşmeye başladı kadının. Kurtulamayacağını kabul etti. Odasındaki adam kimdi bilmiyordu ama ne istediği belliydi. Ne kaçacak yeri vardı. Ne de sesini duyacak kimse. Uzatmanın manası yoktu. Yerinde doğruldu. Yabancı giremesin diye çektiği, anca kapısının yarısına kadar gelen dolabı itti. Kapıyı açıp pencerenin önünde görünen dev gölgeye doğru bir adım attı. Karanlıkta parlayan gözler kadının daha çok ürkmesine neden oluyordu. İri beden iki adımda yanına geldi. Başı adamın omuz hizasına anca geliyordu. Titremesi arttı. Ayaklarının bağı çözüldü. Kırılan dizleriyle bir an sonra maskelinin kollarındaydı. Bir koluyla bedenini tutarken diğer elinde olan bıçağı yüzüne kaldırdı. Keskin bıçağın ucu saçlarının arasına girdiğinde kızıl saçları tel tel koluna döküldü. Aklını yitiriyordu. Maskeli onu gerçekten öldürecekti. Bıçak saçlarınızdan kulağına değdi. Acıdan tiz bir çığlık koptu kadının dudaklarından. Kulağındaki kesikten akan kan ince bir damar gibi yol çizerek, kulak memesinden koluna damladı. Bıçağın sivri uçu alnına, burnun kemerine ve en son dudaklarına indi. Orda duran bıçağın hafif baskısı ile üzerine eğilen maskelinin mentollü nefesi burnuna doldu. "Küçük bir oyun oynayacağız." Maskelinin erkeksi kalın sesi kadının tüylerini diken diken etti. "Şimdi birlikte banyoya gideceğiz. Orda sana harika bir sürpriz hazırladım." Kadını dikleştirip bıçağın ucunu beline koyarak ittirdi. Neler olduğunu anlamayan ve başına geleceklerden korkan kadın usul usul yürümeye başladı. Banyonun önüne geldiklerinde kapının altından sızan loş ışığı yeni fark etti. Kapıyı açıp içeriye girdiğinde gördüklerine inanamadı. Banyosunun her yeri mumlar ile donatılmıştı. İçeride afrodizyak etkisi yapan mayhoş bir koku vardı. Jakuzinin içi su ile doldurulmuş suyun üstü kırmızı gül yapraklarıyla kapatılmıştı. Kadın geriye dönüp maskeliye baktı. Hala neler olduğuna ayabilmiş değildi. Maskeli, siyah deri eldivenli ellerini omuzlarına çıkardı. İnce askıları kenarlara iterek omuzlarından düşmesini sağladı. Maskelinin karşısında dantel kilotuyla kalmıştı. Maskeli bir çeşit sapık falan mıydı acaba? Onunla banyo fantezisi yapıp sonra mı öldürecekti. Gerçekten öldürecek miydi? Maskeli kadını omzundan iterek jakuziye doğru itti. Geri geri adımlarla jakuzinin yanına vardı kadın. "İçine gir. Ama önce tamamen çıplak kal." Kadın itirazsız kalan parçayı çıkartıp jakuziye girdi. Gül yaprakları beyaz omuz başlarına değiyordu. "Kollarını dışarıya çıkart." Keskin emirler kadının beynini kontrol eden komutlar gibiydi. Anında maskelinin söylediklerini yerine getiriyordu. Maskeli kadının yanına gitti. İç cebinden özel yapım bir cam bıçak çıkarıp kadına uzattı. "Sağ bileğini kes!" "NE? .... HAYIR!.." Kadın hemen ağlamaya başladı. "Lütfen.., Ben yapamam... Yalvarırım bana bunu yapma. Beni öldürme... Ben... Ne istersen yaparım. Para! Sana çok para verebilirim." "Kes sesini. Ağlamayı da bırak. Bana sözlerimi ikiletme. Hemen dediğimi yap. Yoksa sana bu kadar merhametli davrandığım için pişman olacağım." Kadın titreyerek bıçağı eline aldı. Keskin ucu loş ışıkta parlıyordu. Parlak yüzeyde mavi gözlerini gördü. Göz yaşları birer birer düşüyordu. Maskelinin korkunç gözlerine tekrar baktı. O sözleri boşuna sarfetmediği çakmak çakmak olan gözlerinden belli oluyordu. Derin bir nefes çekip bıçağı bileğine değdirdi. Keskin cam biraz bastırmasıyla anında derisinde derin bir yatık açmıştı. . Kadın bıçağı çığlıkla bırakınca bıçak suyun içine düştü. Bileğinden kan akıyordu. Ve ince bir sızı o noktayı yakıyordu. "Bıçağı sudan çıkart." Maskeli bağırsaydı kadın bu kadar ürkmezdi. Sağlam eliyle bacaklarının üzerine düşen bıçağı aldı. "Şimdi diğer bileğini de kes!" Kadının gözyaşları daha fazla akmaya başladı. Korkudan sesinide çıkaramıyordu. Sızlamaya ve kanamaya devam eden bileğine rağmen bıcağı eline alıp diğer bileğine bastırdı. Derin bir yatıkta o bileğinde açıldı. Bu sefer bıçağı düşürmedi. "Bıcağı suya bırak." Kadın parmaklarının arasından bıçağı saldı. Yine bacaklarının üstüne düşen bıçak bu kez bacağını kesti. "Kollarını iki yana daya. Başını geriye yasla,gözlerini kapat." Acı içinde ağlamaya devam eden kadın maskelinin dediklerini yaptıktan sonra uzun süre öylece bekledi. Kaç dakikadır ordaydı? Farkındalığını yitiriyordu. Artık kurtulamayacağını kabul etti. Kendini karanlığa bıraktı. 💥 İliklerime kadar hissettiğim kan kokusu burnumun direğini sızlattı. Biraz pas, biraz tuz, birazda metali andırıyordu. Çokça da ölümü. Kulaklarımı tırmalayan ağlama sesleri sinirlerimi bozuyordu. Kurbanım uykuya dalana kadar ağladı. Son dakika ya kadar kurtulma ümidini kaybetmediğini biliyordum. En sonunda bileklerinden akan kan jakuziden aşağıya banyonun ortasına doğru bir yol çizdiğinde, son nefesini de verdiğini biliyordum. Birinin güneşi daha doğmamak üzere batmıştı. Parmaklarım bilgisayarın klavyesinde dolanırken mail adresini girip yazdığım mesajı gönderdim. İş tamam. Kalan para hemen hesaba geçsin. Başarılı bir işten sonda beni memnun edecek elbetteki iyi bir seksti. Klüpte kendime güzel bir parça bulmam çok kolaydı fakat Cihan müşterileriyle ya da dansçılarıyla yatmamdan rahatsız oluyordu. Prestiji zedeleniyormuş. Dışarıya çıkmaktan vazgeçip kendimi depodaki yatağıma bıraktım. Bir kaç saat uyuyup evdeki kahvaltı yetişmek için erken kalkmam gerekiyordu. Bu aralar annem çok hassastı. Köyden geldiğimden beri evle ilişiğimi en aza indirgendiğinden yokluğumdan rahatsız oluyordu. Aramaları sıklaşmış, olur olmadık vakitlerde neden eve gelmediğimi soruyordu. Yetişkin bir adamdım. Yaşıtlarım kendi evlerinde, kendi hayatlarını yaşıyorlardı. Benimde kendi evim olması normaldi. Annemi de anlıyordum. Yine gitmemden korkuyordu. Gözlerinde ki korkuyu okumam zor olmuyordu. Kabullenmesi gerekiyordu. Onun istediği gibi bir evlat değildim ben. Okulunu bitirip babasının işini devralan en kötü ihtimalle kendi istediği iş için ailesine karşısına alan sıradan bir evlat değildim. Tercihlerim beni aileme yakın olmaktan alıkoyuyordu. Tehlikeli bir hayatım vardı ve çevremdeki insanları da tehlikeye atıyordu. Onlar benden uzaklaşmazsa ben onlardan uzak durmak zorundaydım. Böyle bir hayatı kendim tercih etmiştim. Getirilerinide düşünmüştüm elbette. Zaten Türkiye'de kalmak gibi bir niyetim yoktu. Burdaki işler yoluna girer girmez geri dönmek zorundaydım. Söz verdiğim gibi. 💥 Semih mutfak kapısından içeri girdiğinde Pınar'ın üzerindeki mini eteğe aldırmadan fırına eğildiğini gördü. Düz uzun bacakları, pürüzsüz beyaz teni Semih'te sabah sabah hiç iyi bir etki yaratmıyordu. "Tamam da sen onun ne dediğine niye takılıyorsun?" Kulağındaki kulaklıkları görünce telefonla konuştuğunu anladı. Eğilip kalkarak fırındaki ekmeklerin üzerine sucuk dilimleri koyan kızın hali iyice baştan çıkarıcı bir hal almaya başladı. Sinirli bir nefes aldığında hala onu fark etmeyen kızın konuşmasını dinledi. "Of Eylül. Eylem'le bir olup arkamdan iş çevirmeyin. Kimseyle tanışmak istemiyorum." Semih kıza kendini fark ettirmeden ordan uzaklaştı. Salona girdiğinde kahvaltı masasında gazetesini okuyan babasını gördü. "Günaydın oğlum. Sabah sabah nerden geliyorsun?" "Ufak bir işim çıkmıştı." "Önemli değildir inşallah." "Hallettim." Dedi Semih babasının yanındaki sandalyeyi çekerken. Bu gün babasıyla birlikte şirkete gidecekti. Dün yanındayken adamın desteğe ihtiyacı olduğunu görmüştü. İşlerle fazla uğraşmasada en azından yanında olması iyi olacaktı. Bu kadarını ona borçluydu. Semih'in şirkette kendine ait bir ofisi yoktu. Babası teklif etmiş Semih ise reddetmişti. Babası ile birlikte onun odasını paylaşıyordu. Öğleye kadar babası ile birlikte iki toplantıya katıldı. Öğle yemeğinde ise babasının yeni anlaşma imzaladığı firma ile birlikte yemeğe çıktılar. Handan hanımın organize ettiği yemek için restorana geldiklerinde yemek masaları çoktan hazırdı. Hoş sohbet eşliğinde yemekler yeniliyordu. Şok haber başlığı ile açılan televizyonun sesi herkesin dikkatini çekti. "ŞOK! ŞOK! ŞOK! Ünlü manken bu sabah evinin banyosunda ölü bulundu. Bir çok defilede baş manken olarak karşımıza çıkan genç kadın en son evli iş adamın .... ile olan ilişkisini açıklayarak büyük bir skandala imza atmıştı. Olay polis kayıtlarına intihar vakası olarak geçti."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD