Semih'ten
Genç adam, yine annesinin ısrarı ile geldiği aklam yemeğinin ardından yakın arkadaşı ve ortağı olan Cihan'ın mekanına gitmeye karar verdi. Annesi ve babası kış bahçesindeki akşam sefasına kahve keyfi ile devam ederken üzerini değiştirmek için odasına çıktı. Klasik spor tarzı bir adamı nasıl daha çekici gösterebilirdi ki. Keten bej rengi pantolon üzerinde siyah tişört ve kahverengi ceketiyle şık göründüğü kadar nefes kesiciydi de. Dağınık gür saçlarını düzeltme gereği duymadı. Telefonu ve cüzdanını ceketinin cebine koyduktan sonra odadan çıktı. Merdivenlerden inerken hala sakin görünüyordu.
Ayırma bizi Tanrı'm ayırma bizi
Savurma uzaklara vurma bizi
Ayırma bizi Tanrı'm ayrım bizi
Bu aşkın hatırana ağlatma bizi
Geniş koridorun diğer ucundan gelen sesi duyana kadar.
Ömür boyu sevgilim aşkına talibim
inşallah
Ömür boyu sevgilim seninle beraberim inşallah
Başka bir sevda
Başka bir dünya
Umurumda olmaz
Sesin geldiği mutfağın kapısına kadar gitti. Geniş mutfağın ortasındaki ada tezgahın etrafında Aysima, Pınar ve evin emektarı Seher hanım önlerine serdikleri üzüm yapraklarını sarmaya çalışıyorlardı. Seher hanım yakın gözlüklerini burnunun ucuna kadar indirmiş pür dikkat yaprakları sararken Pınar ile Aysima bir yandan yaprakları sararken diğer yandan assolistler gibi çalan şarkıya eşlik ediyorlardı. Yarın gelecek misafirin önemsenmesi itiraf edemesede içten içten canını sıkıyordu.
Pınar şarkının sözüne vurgu yapmak için sesini yükselterek sözlere eşlik etmeye devam etti.
Kimseyle olmaz bundan sonra
Ayırma bizi Tanrı'm ayırma bizi
Savurma uzaklara vurma bizi
Ayırma bizi Tanrı'm ayrım bizi
Bu aşkın hatırana ağlatma bizi
Ayırma bizi tanrım ayırma bizi
Savurma uzaklara vurma bizi
Ayırma bizi tanrım ayırma bizi
Bu aşkın hatırına ağlatma bizi
Ömür boyu sevgilim aşkına talibim inşallah
Ömür boyu sevgilim seninle beraberim inşallah
Başka bir sevda
Başka bir dünya
Umurumda olmaz
Kimseyle olmaz bundan sonra
İki kız yüksek sesle nakarata eşlik etmeye devam ederken Semih kapıyı çarpıp evden çıktı.
🌒
"Fazla içmedin mi?" Dedi Cihan düşünceli düşünceli.
Son zamanlarda arkadaşını anlamakta zorlanıyordu. Semih ile uzun ve meşakkatli bir yoldan sonra kardeş gibi bir bağ kurmayı başarmışlardı. Aralarında ki bütün duvarların yıkılması hiç kolay olmamıştı. Semih'e ulaşmak kolay olmamıştı. Cihan'da Semih kadar yalnız ve karanlık bir çocukluk yaşamıştı. İkisininde içinde kimsenin anlayamayacağı derin yaralar vardı. Birbirlerini anlamaları birazda ondandı.
Semih boşalan bardağını masanın üzerindeki dikdörtgen şişeden bardağa boşalttığı sarı renkli sıvı ile doldurdu. Hızlı gittiğinin farkındaydı. Düşüncelerinde boğulmak istemiyorsa biraz olsun beynini boşaltması gerekiyordu. Cihan'a anlatmak için gelmişti ama bir türlü ne konuya girebilmişti ne de aklını biraz olsun toparlayabilmişti.
"Benim de sarhoş olmaya ihtiyacım olabilir. Sonuç olarak bende insanım."
"İnsan. Orası ne kadar şüpheli görünsede haklı olabilirsin. Sorun ne?"
Başka biri olsa -annesi hariç.- Semih'in şu an ki dağılmışlığını fark edemezdi. Ketum görüntüsünden pek bir şey kaybetmemişti. Dudaklarında küstah tebessümü, gözlerinde çapkın pırıltıları yerinde duruyordu. Bakanda ben çok yakışıklıyım, çekiciyim ama bir o kadar da tehlikeliyim izlenimini çok rahat bırakıyordu.
Herkesin göremeyeceği bir şey vardı Semih'te. Cihan daha kapıdan girerken anlamıştı ama kendisinin dökülmesini beklemişti. Bir saatten fazla işler, müşteriler, kızlar ve benzeri bir çok konu konuşmalarına rağmen Semih'ten tek kelime alamamıştı. Açık konuşmaktan başka çare görünmüyordu.
"Sıkıntılı olduğunu anlamak çok zor değil."
Semih elindeki bardağı bir kez daha doldurduktan sonra dudaklarına götürdü. İçmedi. Bardağı hafif yukarı kaldırıp burnunun dibine getirdi. Bardağın içindeki sıvıyı döndürdükten sonra kokladı.
"Enfes. Oldukça kaliteli ve pahalı. Ama aynı değil işte. Alkol aynı alkol ama içindekiler farklı. Tadı, kokusu, rengi sesi her şeyiyle farklı."
"Burda mesele alkol değil sanırım."
Semih bardağı arkadaşına doğru kaldırdı. "Kadınlara." Dedikten sonra kafasına dikti.
"Hım... Meseleyi şimdi daha çok merak ettim. Kadınlar dediğine göre. Hangisi son zamanlar da seni takip etmekte zorlanıyorum. Bir öylesin bir böyle."
Semih kafasını kaldırıp arkadaşının gözlerine baktı. Onun oyunbaz tavırlarını iyi tanırdı. Ama altında başka bir şeyler ima ettiği açıktı. Gerçeği araştıran bakışlarını gözlerinden çekmedi.
Semih'ten cevap alamayınca cihan devam etti. "Beyza ile mi sorun yaşıyorsunuz? Garip ilk defa bu kadar uzun bir ilişkin oluyor."
Evet ilk defa bir kızı bu kadar uzun süre etrafında tutuyordu. Beyza ile yakın kalarak Pınar'ı kendinden uzaklaştırdığını düşünüyordu. Fakat gerçekte hiç de öyle değildi.
O aptalın kollarından kendine ait olanı çekip alırken kızı sadece kendinin yapmak istiyordu. Sarhoş hali öyle tatlıydı. Yalvarışları aklından bir an olsun çıkmıyordu. Yine de o halde, mantıklı düşünemezken yapamazdı. Kızı alacaksa bile sonuna kadar kendinde ve aklı başında olmalıydı.
Dudaklarından içinden atmak istercesine dökülen "Pınar." kelimesiyle Cihan'ın dudakları gülümsemeyle gerildi.
"Biliyordum."
"Bir bokuda bilme."
Semih'i tanımayan birinin asla anlayamayacağı bir meseleydi. Pınar'ın etrafında özellikle de annesinin yanında hareketlerine iki katı dikkat etmeye çalışıyordu. Cihan'ın anlaması için nerde ve nasıl bir falso vermiş olabileceğini düşünmeden edemedi.
"Ne zamandan beri?"
"Ne önemi var? Hissettim işte. Konduramıyordum ama geçen gece sizi kapıda gördüm. Pınar sarhoştu. Yanındaki de sevgilisiydi sanırım. Sen zavallıyı parçalara ayırmak istercesine bakarken anlamamak aptallık olurdu."
"Ben kimseye öyle bakmam. Birini parçalamak istiyorsam parçalarım."
"Tamam abi. Ne dersen de. Olay Pınar mı? Pınar. Yalnız bu iş ne ara oldu gerçekten merak ediyorum."
"Bir şey olduğu filan yok."
"Ne inkar ediyorsun? Bal gibi kıza tutulmuşsun."
"Tutulmuşum. Aşka inanmayan birine söylenebilecek en komik kelime."
"Bende aşka inanmıyorum. Tutulmak demek, aşık olmak demek değil. Takılmışsın işte. Ne dersen de sen bu kızı istiyor musun? İstiyorsun. Sen kabul et ya da etme. Pınar'a tutulmuşsun."
Hala mantıklı gelmiyordu. Biraz arzu biraz şehvet vardı. Kızı görünce bile tüyleri şahlanıyordu. Aklında zaten başka bir şey yoktu. Ondan kendini uzak tutmak için elinden geleni yapıyordu. O bütün duygularını kontrol ederek yaşarken dünyasına başına geçiren bir kadınla karşı karşıyaydı.
Geçmişi düşünmeden edemiyordu. Hep birlikteydiler. Yanyana, Semih istemesede soluk soluğa büyümüşlerdir. Aysima kadar yakındı Pınar ona. Aysima ile olan bütün anılarında vardı genç kız. O kadar süre fark edemediği ne şimdi onu Pınar'a çekiyordu anlamıyordu. Pınar her zaman güzel, hoş, alımlı, anlayışlı bir kızdı. Bir anda onu kendisine neyin bağladığını anlayamamak Semih'i yoruyordu.
Aşk kara delikten farksızdı. Aşk olamazdı onun hissettikleri. O kadar büyük bir şey değildi. Kızla olmak istiyordu. Onun kollarında uyumak uyanmak hatta hep yanında kalmak istiyordu. Bu ne zamana kadar böyle devam ederdi bilemiyordu ama şimdilik tek istediği Pınar'dı.
Kadınlar hep onun için ilaç gibi olmuştu. Onlara minnetti çok büyüktü. Hiç tek birisinde takılı kaldığı olmamıştı. Herhangi bir kadın onun ihtiyaçlarını görmeye yetiyordu. Kadınlar Semih'e huzurlu bir uyku, güzel bir tatmin ve bir kaç saat olsun yaşadığını hissetmesini sağlıyorlardı.
Pınar ise şimdiye kadar yaşadığını sandıklarının mükemmelleşmesini sağlıyordu. Sadece bir gece, bir kaç saat hayatı boyunca yaşadıklarını çöpe atmasını sağlamıştı. Şimdilerde yaşadığı birlikteliklerin hiç birinde zevk alamıyor. Uykuları neredeyse kabus görüyormuş gibi huzursuz ediyordu.
Doldurduğu kadehi bir kez daha kafasına dikerken ilk kez gerçekten sarhoş olmak istiyordu.
🌘
Onun için kurbanları bir yerlerde birilerinin hayatını karartan dünya üzerindeki lüzumsuz insanlardan bazılarıydı. Gönül isterdi ki hepsini temizlesin. Ama önüne geçilemeyecek bir furyanın savaşçısı olmaya niyeti yoktu. O sadece basitleştirilmiş şekilde ona sunulan zavallıların içinde kendi kurbanlarını seçerdi.
Yani şimdiye kadar böyle olmuştu.
Kişisel meseleleri için kurallarını çiğnemezdi. Hoş onun kimse ile bir sıkıntısı olmazdı. En azından şimdiye kadar olmamıştı.
Sokak lambasının pasif ışığı karanlık odayı aydınlatmaya yetmesede o yatağından uyuyan genç adamı gayet net görebiliyordu. Bir süredir etrafında dolaştığı ve oldukça canını sıkan adam için tanıdığı süre haddini aşarak dolmuştu. Sesli bir uyarıyı hak ettiği muhakkaktı fakat Semih o uyarıyı yapmayı kendine yakıştıramayacak kadar bencil ve kibirliydi.
Zebella gibi çöktüğü adamın üzerinden yorganı çekip duvarın dibine fırlattı. Bir an neye uğradığını şaşıran genç adam ne olduğunu anlayamadan ilk darbeyi yüzüne yemişti. Kurbanının aklını başına toplamasını fırsat dahi vermeden üzerine çullanıp büyük bir hırsla vurmaya başladı. İçindeki öfke ve nefret bir türlü dinmiyor, sakinleşemiyordu.
Neden öfkeliydi? Düşünmek istemiyordu. Öfkeliydi ve birinden acısını çıkartması gerekiyordu.
Sonunda biraz olsun düşünebildiğinde elinde bir cesetle kalmak istemediğini fark etti. Adamı öldürmekle eline bir şey geçmeyecekti. İlerde bu işi yarım bıraktığı için pişman olur muydu şimdilik bilmiyordu ama içinden bir ses bu seferlik böyle olsun diyordu.
Yataktan düşüp odanın ortasındaki halının üzerinde boylu boyunca uzanan gençin kanla kaplanan yüzünün uzun bir süre kimseye çekici gelmeyeceği açıktı. Neyi, neden yaptığını düşünmek istemediği için sessizce girdiği evden aynı sessizlikle ayrıldı.
🌒
Semih'in ağzından;
Aklımı kurcalayan üç soru vardı.
Neden?
Niçin?
Kim?
Neden böyle bir şey yaptım?
Niçin kendimi kötü hissediyorum?
Kim için burdayım?
İlk sorunun kesinlikle karşılığı yoktu. Hiç bir neden yaptıklarımın bir açıklaması olmuyordu.
İkinci soru ise tam bir ironiydi. Bir suç işlersiniz. Yaptığınızın suç olduğunu bildiğiniz halde yaptığınız için sonra pişman olur kendinizi kötü hissedersiniz. Evet yanlış yapmıştım ama o an pek sağlıklı düşünebildiğimi sanmıyorum. Pişman da değildim.
Üçüncü soruya gelirsek. O da tam bir muammaydı. Bir tarafım haksız yere canını yaktığım insan için burda olduğumu söylesede beynimde sessizce yankılanan Pınar için sözleri sinir bozucuydu. Beni ona bağlayan bir neden yoktu. Neden ondan uzaklaşamıyordum. O beni istemiyordu.
Hayır.
İstiyordu.
Ama saçma sapan kurallar bana yaklaşmasına izin vermiyordu. Ahlaki değerler. Lütfen, aynı evde yaşıyoruz diye kardeş mi oluyoruz. Bizim kan bağımız yok. Aramızda her hangi bir akrabalık ilişkisi dahi yok. Benim için dışarıdaki milyonlarca kadından farkı yok.
Neden bu kadar büyütüyorlar anlamıyorum. Bir şeyi ya istersin ya da istemezsin. Üçüncü bir seçenek yok. Amalara gerek yok.
Onu istiyordum. O da beni istiyordu. Yaşamamak için bir nedenimiz yoktu.
"Abi elinin üstü soyulmuş."
Elimin üzerindeki kızarıklık bir kez daha bana yaptıklarımı hatırlattı. Sızısı yok denecek kadar azdı ya da ben çok uzun süre önce acıya karşı duyarsızlaşmıştım.
Pınar elindeki tepsiyi masanın üzerine bıraktıktan sonra çayları servis etti. Çayla pek aram olmadığı için benim önüme çoğunlukla sabahları içmeyi tercih ettiğim fitre kahveyi bıraktı. Bir çok sabah sırf bu kahve için evde kahvaltı yapmayı seviyordum. Gerçekten güzel kahve hazırlıyordu. Aysima'nın anlattıklarına kulak verirken gözlerim Pınar'ı takip ediyordu. Siyah taytı yuvarlak kalçalarını sımsıkı sarıyordu. Eğildikçe dikleşen kalçasının görüntüsü ona hissettiğim arzuyla birleşince zapt edilemez bir hal alıyordu.
Ben nasıl olurda bir kadına karşı koyamıyordum.
Pınar da karşımda, Aysima'nın yanındaki sandalyede yerini alınca güneşli bir sonbahar sabahında hep birlikte kahvaltı etmeye başladık. Benim için pek bir anlam ifade etmesede annem için çok önemliydi birlikte bir şeyler yapmamız. Zaten annemi anlamak için hiç çabalamadım. Hep haklı sebepleri olurdu. Onun karşısında kimse durmak istemezdi. Bir şekilde her seferinde kendisini haklı ve mantıklı çıkartmayı beceriyordu.
Aysima ile Pınar bu gün gelecek -aslında gelemeyecek- olan misafir hakkında konuşuyorlardı. Pınar konuşmadan rahatsız oluyordu belliki. Çünkü sürekli bana bakarak kontrol ediyor onları duyup duymadığımı anlamaya çalışıyordu. Tepkimi ölçmeye çalışıyordu. Elbetteki ona istediğini vermeyecektim. Zaten üzerimde hatırı sayılır bir etkisi vardı. Bir de ona bunu gösterip karşısında kendimi düşüremezdim. Henüz kendi hesaplaşmam bitmemişken, onunla hesaplaşmaya hazır değildim.
Önce ne istediğimi bulmam gerekiyordu. İçimde kendime dahi tarif edemediğim bir sıcaklık vardı. Doğru kelimeyi bulmadan hiç bir adım atmayacaktım. Bana neler olduğunu bilmezken başka bir bilinmezin içine girmek aptallık olurdu.
Çay ile ıslattığı dudaklarını ısırmak, kanatmak, hatta sadece bana ait olduğunu herkese haykırmak istiyordum.
Bir tarafım ateşler içinde yanarken mantıklı kalmayı başaran tarafım bile kendim karşısında hayretler içerisinde kalıyordu.
"Of abi sen beni dinlemiyor musun?"
Dikkatimin dağılmış olduğunu Aysima'nın yükselen sesi ile anladım. Ne konuştuğunu düşünmeye çalıştım. Bir an aklım tamamen Pınar ile dolduğundan etrafımdaki olaylara karşı olan hakimiyetimi yitirmiş olmalıydım. Yine de neyden bahsettini hatırlıyordum.
Okuldan bahsetiyordu.
Tiyatro kulübünden.
Sene sonu sergilemek için oyun seçmeleri yaptıklarını söyledi.
Bana bir fikrim olup olmadığını sordu.
"Bence Carmen'i hazırlayın. Senden harika Carmen olur."
"Of abi ya niye dalga geçiyorsun? Sınav senesi, hem biraz rahatlamak için hem de güzel bir şeyler ortaya çıkartmak için uğraşıyoruz. Carmen için bize bir de yazar lazım. Bilindik, basit, güzel, komedi tarzında da olabilir."
"Sizde hem karnım doysun hem pastam dursun diyorsunuz. Sizin için oyunu basitleştircek birini ayarlamak çok zor değil. Kalıcı bir şey yapmak istiyorsanız çok çalışmak zorundasınız."
"Anladım abi ben seni. Sende değil, sana soranda kabahat."
"Ben ciddiyim Aysima. Eğer tiyatro kulübünde kalmak istiyorsan Carmen için öğretmeni ikna et."
"Ama abi. Şimdi konu nerden buraya geldi. Baba ya bir şey söyle."
Konuşmanın başından beri annenle kafa kafaya vermiş bizi dinleyen babam bana döndü. Gözlerimi yukarı doğru kaldırarak karışmamasını istedim.
"Abinle aranızda anlaşın ben karışmam."
"Offff anlaşıldı. Elbirliği ile beni tiyatro kulübünden çıkartmaya uğraşıyorsunuz. Ama pes etmiyorum. Öğretmenimi de ikna edeceğim. Hepiniz göreceksiniz."
"Ondan şüphem yok küçük."
"Ben küçük değilim."
"Sen öyle diyorsan öyle olsun küçük."
Aysima göz devirerek bir daha cevap vermedi. Biliyordu cevap verdiği sürece konuşmamamız uzayıp gidecekti. Gözlerini kısıp bunu senin yanına bırakmayacağım dercesine kötü kötü bakmaya çalışırken Annesinin sözlerine sözlerine kulak verdi.
"Carmen lise sonu gösterisi için fazla iddalı değil mi? Ayrıca yaşına uygun olduğunu da düşünmüyorum. İçeriği düşünüldüğünde." Dedi annem. Zaten Aysima'nın kulüp çalışmasına karşıydı. Bir de gösteri ile uğraşması onu daha fazla uğraştıracaktı. Kesinlikle annemin istediği bir şey değildi.
"Carmen, ne uçarı bir kadın ne de bir erkek avcısı. O sadece sevdiği zaman sevgisini, sevmediğinde ise sevmediğini dürüstçe ifade edebilen bir karakter. Diğer bir deyişle özgür bir kadın. Bu görüntüsünün onu bir erkek avcısı yaptığını düşünmüyorum. Carmen'in bu duruşu onun asaletinden ileri geliyor, uçarı bir kadın olmasından veya bir erkek avcısı olmasından değil(alıntı). Eleştiri sayfalarından birinde okumuştum. Bencede harika bir oyun Aysima. Tamda senin gibi iddialı, kararlı ve ne istediğini bilen. Bu aralar ne istediğini bilen birini bulmak büyük bir nimet."
"Tiyatroya merakın olduğunu bilmiyordum Pınar abla."
"Ben daha çok hikayesi ile ilgileniyorum. Trajik bir aşk hikayesi."
"Pınar haklı. Tam senlik bir oyun. Seni Carmen olarak görmek istiyorum." Kahvemin son yudumunu da iştahla içtikten sonra ayaklanadım.
"Nereye oğlum?"
"Biraz işim var dışarda."
"Aslında bu gün evde kalsaydın güzel olurdu."
"Çok sürmez. Geç kalmadan gelirim."
Bütün hazırlığınız boşa gideceği için üzgünüm anne. Ben ne istediğime karar verene kadar kimse bir şey yapamayacak.
🌒
"Hayatım artık ailem ile tanışmalısın."
"Bence hiç zamanı değil Beyza."
Semih bir kez daha genç kızı geliştirirken fazlasıyla rahattı. Soğumaya yüz tutmuş kahve diye önüne getirilen içeceği dudaklarına götürdü. Küçük bir yudum alırken yüzünde çok lezzetli bir içeceğim tadar gibi bir ifade vardı.
O böyleydi işte. Onun için mimiklerini, ifadesini, hislerini kontrol etmek oyun gibiydi. İnsanları istediği gibi yönlendirir çevresini şekillendirirdi.
"Ama hayatım. Annem sevgilim ile tanışmak istiyor."
"Ona görüştüğümüzü söyledin mi?"
"Hayır sadece bir sevgilim olduğunu biliyor."
"Şimdilik böyle kalması daha iyi."
"O ne demek Semih. Benden ayrılmayı mı düşünüyorsun?"
"Hayır. Ben değil ama sen isteyebilirsin. Bir birinizi ne kadar tanıyoruz ki."
"Seni düşündüğünden fazla tanıyorum hayatım. Merak etme."
"Eminim öyledir."
Yanında oturan kızı kendine çekip dudaklarına ufak bir öpücük kondurdu. Onu susturmanın başka bir yolu olmadığını biliyordu.
Semih'e göre sevgili bile sayılmazlardı. Bir kaç defa birlikte bir şey yapmış olmaları onları sevgili mi yapıyordu? Kız resmen yapışkan gibiydi. Sürekli arıyor, mesaj atıyor hatta Semih'in hayatını taciz ediyordu. Olanlardan aşırı derece rahatsız olmasına rağmen şimdilik Beyza'yı hayatından uzaklaştırmak istemiyordu.
Aklı iki dokunuşuyla kollarında mayışan kızdan ziyade onu itinayla kendinden uzak tutan Pınar'daydı. Eve sarhoş geldiği gece onu reddettiği için pişman olacağını biliyordu. Olmuştu da. Çünkü Pınar hanım sabah olduğunda gece olanları tamamen aklından silmişti. Semih ise hatırlamasını ve sakin kafayla düşünmesini istiyordu. Pınar ise onun düşüncelerinin aksine gece olanları(yalvarışlarını) hiçe sayıp o dangoz herifle görüşmeye devam etmişti. Tabi bu durum Semih'in hiç hoşuna gitmemiş, hoşuna gitmediği gibi de öfkelenmesine neden olmuştu. Kendini bilmez herif onun hava sahasına girip ona ait olana el uzatıyordu.
Kollarının arasında başını göğsüne yaslayan kızın havai tavırları, kokusu, saçları, yapmacık konuşması her şeyiyle onu iterken dışardan bakar biri birbirine çok aşık bir bir çift görüyordu. Erkek koltukta bacak bacak üzerine atarak otururken kolları arasına aldığı kız soluğunu soluyordu.
Kimse o an adamın başka bir kadını düşündüğüne ihtimal dahi vermezdi. Fakat maalesef ki Semih'in tek düşünebildiği Pınar'ın zavallı sevgilisinin neden gelemediğini öğrendiğinde vereceği tepkiydi. Bir kaç saat sonra onları hastanede ziyaret edebilirdi. Hoş müstakbel damat adayı muhtemelen yoğun bakımda olurdu.
...