Yatağında hareketsizce yatıyordu. Uyuyor olmalıydı. Sakin adımlarla yatağın önüne geldi. Sırtı kendisine dönüktü. Arka tarafındaki minik boşluk gözüne takıldı. Oraya her türlü sığardı. Dikildiği yerden hareketlenerek, yavaşça yatağa oturdu ve hemen ardından yatar pozisyonuna geçti. Furkan'ın sırtına doğru dönerek kolunu, beline doladı ve sımsıkı sarıldı. Burnunu saçlarının arasına götürerek bir süre durdu ve derin nefes aldı. Yeni banyo yapmış olmalıydı. Saçları nemliydi. Ensesine yavaşça öpücük kondurdu. Sesini en kısık ona almıştı. "Furkan."
Cevap ya da tepki vermesini bekledi. Ne bir kıpırtı olmuştu nede cevap gelmişti. Belindeki elini oynatarak daha sıkı sarıldı. "Uyumadığını biliyorum. Nefesin düzensizleşti ve kolum vücuduna dokunduğum için kasılıyor."
Hiçbir tepki vermediğinde, devam etti. "İyi, o halde bizde beraber uyuruz."
Yatağa daha düzgün biçimde yerleştiğinde, elini tekrardan beline götürerek sarıldı boşta olan elini saçlarının arasına götürerek tuttu ve yüzünü hemen ensesinin arkasına gömdü. Gözlerini tamamen, kapattı. Kokusu tekrardan onu uykunun kollarına çekiyor gibiydi. Her şeyini deli gibi özlerken, yaptığı şaka için ona kızmamasını beklemeye hakkı yoktu. Burnunu ensesine götürerek sürttü. "Konuşalım mı?"
Omurilik kemiğinin başlangıcına uzun bir öpücük kondurdu. "Papatyanın sözünü dinlemelisin bayım."
Furkan sertçe kendisini geriye itmesiyle kendini yerde buldu. Sırtının acısı ile ağzında ufak bir inilti koptu. Yüzünü buruşturdu. Canı gerçekten yanmıştı. Sabah ona yaptığının aynısını yapıyordu. Furkan yatağının üstünde yayıldığında, acılar içinde yerdeydi. Cevap vermemesi sinirini daha da bozuyordu. Kahretsin. Zaten iki gündür yüzünü doğru düzgün görememişti. Birde bu durumla baş etmeye çalışıyordu.
Yapacağı şeyden sonra canının ne kadar acıyacağı umurunun köşesinde değildi. İçinin acıdığı kadar yanmazdı. Elini havaya kaldırdı. Furkan'ın yataktan sarkan elini sımsıkı tutarak sertçe kendine çekmesi ile Furkan tamamen üzerine düştü. Acı içinde bir kez daha inlediğinde gözlerini zorlukla açtı. Furkan'ın şaşkın bakışları yüzünü tararken burnunun hemen ucundaydı. Nefesini yüzünde hissettiğinde bedeninde hissettiği acıdan arınıyordu. "Manyak olduğunu biliyordum da. Bu kadar manyak olduğunu düşünmemiştim."
Gözlerini Furkan'ın göz bebeklerinin içine kilitledi. Acıya tepki gösteren yüzünü düzeltmeye çalıştı. "Bu yüzden beni seviyorsun. Kabul et. Benimle baş edememek hoşuna gidiyor."
Furkan üzerinden kalkmaya yöneldiğinde yerden destek almaya çalışan ellerine vurarak tekrar üzerine düşmesini sağladı.
"Ne yaptığını sanıyorsun Cansu?"
"Seninle konuşmaya çalışıyorum. Sorun ne neden böyle yapıyorsun?"
Bakışlarını kaçırarak tekrar üzerinden kalkmak için yeltenecekken ellerini yerden kaldırarak Furkan'ın yüzünden tuttu. Gözlerinin içine bakmasını sağladı. Gözleri istemsizce doluyordu. "Sorun ne? Benimle konuş."
"Sorun falan yok sadece beni uyurken yanından ittin."
"Sorunun bu olduğuna beni inandıramazsın."
"Hayır sorun tamda bu. Beni itmen. Her defasında beni itmen. Sadece sen sinirlenebilirmişsin ve sen kırılabilirmişsin gibi davranman."
"Alakası yok. Seni bir yataktan ittim diye bu kadar anlam yüklemen normal değil."
Furkan bakışlarını yan tarafa çevirdiğinde çenesinden tutarak tekrar kendine çevirdi. "Seni kırdım mı?"
"Evet kırdın."
"Neye kırıldığını bile anlayamıyorum. Bana yardımcı olmalısın bay ukala."
"Devamlı beni itiyorsun Cansu."
"Bir itmeye bu kadar anlam yükleyeceğini bilsem itmezdim. Evet, sana sarılırken beni itmen hoş değil. Ne hissettiğini yaşatmış oldun."
"Bak Cansu."
Parmaklarını Furkan'ın dudağının üzerine götürerek susmasını engelledi. "Sadece gözlerime bak ve beni dinle. Konuşma. Evet seni itmem hoş değildi. Özellikle sarılarak uyurken, fakat bu sadece çocuk çaydı, biz buyuz Furkan. Benim alınganlık yaptığımda senin her zaman dediğin biz. Yukarıda beni her zaman itemezsin dedin. Ben çekmem gereken yerde seni çekmesini de bilirim. Şuan tamda üstümde durduğun gibi. Çekmem gereken kişi sensen, canımın acıyacağını bile bile seni kendime çekerim. Çünkü bilirim ki; canımı bile acıtsan, iyileştirecek yine sensin. Evet, seni öfkeyle ittim ama beni anlamıyorsun. Neye kızdığımı algılayamıyorsun. Durumu toparlamaya başlamışken beni geçmişte boğdun o şakanla. Geldiğimden beri hep sen konuştun Furkan Aslan. Birazda beni dinlemeye ne dersin? Bir peynir bile seni bana hatırlatırken anılar olmadan da yaşamak zor biliyor musun? Aslında kaçıyorsun ya işte bu koca bir yalan. Geçmişte ayağına takılıp senin peşinden geliyor. Dünyanın diğer ucuna bile gitsen bazen kaçamazsın kurtulamazsın."
Cansu'nun gözleri dolduğunda sesine hüküm edemeyeceğini anladı ve yutkundu. Yumru boğazının tam ortasında gibiydi. "Ankara'da son zamanlar geceleri gözlerimi kapattığımda bir an senin gözlerini hayal edememeye başladım ve panikle yattığım yerden kalktım. Evet ben seni yıllarca unutmaya çalışmıştım değil mi? Ben senin gözlerini bile unutmaya cesaret edemedim. Ve bütün gece ne yaptım biliyor musun? Senin fotoğraflarına baktım. Baktıkça arkamdan beni takip eden geçmiş yine önüme geçti. Halamlarla birlikte bende gidebilirdim Furkan. Annemler buna izin verirdi fakat kavuşmak bu kadar yakınken ben bir gidişe daha cesaret edemedim. Ben yıllarımın seni unutmakla geçtiğini sanıyordum. Hatta son zamanlar duygusuzlaştım ve hiçbir şey hissetmemeye başladım. Tamam dedim. İşte şimdi unuttum. Rahatım, başardım. İstanbul'a geri döndüğümde anladım ki; bu unutmak değilmiş. Sen yine ilk andan kalbime dokundun Furkan. Yine beni kendi savaşımın içinde bıraktın. Sadece gülümsedin ve ben yine sana kandım. Yıllar sonra yeniden kalp atışımın hızlanmasına engel olamadım. Bana demiştin hani hatırlıyor musun? Yıllar sonra yeniden ikinci kez sana aşık oldum. Evet tamda bu, yıllar sonra yeniden 2.kez sana âşık oldum. Aslında tam olarak öylede denemez. Ben içimde oluşan boşluğu hissizliği unutmak sandım meğerse değilmiş. Bu his özlemekmiş meğer insan özledikçe hissizleşiyormuş. Canın yandıkça hissizleşiyormuşsun. Fakat seni görmem ve bütün anıların tazelenmesiyle, bütün hissizliğimin yerini kocaman bir acı ve sancı aldı. Kendi içimde savaştım durdum. Bir yandan senin güven vermelerin beni uçurum kenarlarında yürüttü. Aklım, beynim ve kalbim hepsi farklı rotalar gösterdi. Sen güvensizliğimi her yıkışında o acının yeri özlem doldu. İste tamda bu yüzden senden uzak kaldığımda ne hissettiğimi bilemezsin. Düşüncesizce söylediğin şakanın benim dünyadaki en büyük korkum olduğunu bilemezsin. Bir kez daha senden ayrı kalmaktan korkuyorum. Ve korkum büyük bir hırçınlığa dönüşüyor. Sana yansıyan ise anlamsız bir öfke."
Gözlerinden yaşlar süzülürken sadece bakışlarını Furkan'ın gözlerinin üzerinde tutmak için zorladı. Onunda gözlerinin kan çanağı olduğunu görüyordu. Derin bir nefes aldı ve yavaşça Furkan'ın yanağını okşadı. "Bu öfke değil, bunun adı korku. Seni kaybetmekten korkuyorum. Ve işin kötüsü ne biliyor musun Ankara'dayken sensiz yaşar gibiydim fakat şimdi sanki sensiz yaşayamazmışım gibi geliyor. Acıdan ölebilirmişim gibi. Seni itiyorum evet bunu inkâr etmiyorum fakat yeri gelir seni canım acıya acıya ittiğim gibi çekmesini de bilirim. Bizim aramızda kibir ya da gurur yok. En azından artık yok. Çünkü sen benim hayatımsın. Diğer yarımsın sen benim. Nefes alma nedenimsin. Senin için yaşıyorum ben, seninle nefes aldığımı hissediyorum."
Furkan'ın gözündeki yaş Cansu'nun yanağının üzerine düştüğünde hafifçe tebessüm etmeyi denedi fakat yapamadı. İçinden hüngür hüngür ağlamak geliyordu. Gözlerindeki yaşlar yana doğru süzülürken elini kaldırarak Furkan'ın yanağındaki yaşlığı yavaşça sildi. Parmaklarını yanağında yavaşça dolaştırdı.
"Seni itebilirim ama bu seni çekmeyeceğim anlamına gelmiyor yada seni istemediğim. Sadece o anki öfkem ile ittim. Düşünmedim, kafamda bir nebze doğruluğu yada yanlışlığını tartmadım."
Boşta olan elini Furkan'ın ensesine oradan da saçlarının arasına götürerek gezindirdi. Furkan eğilerek yanağına kocaman öpücük kondurduğunda en derinden teşekkür eder gibiydi. Konuştuğu için ona minnettardı.
Elini yavaşça Cansu'nun saçlarına götürerek geriye attı. Ona doğru eğilerek burnunu burnuna değdirdiğinde ağlaması arasında hafif tebessüm ettiğini görür gibi oldu. Tekrar burnunu burnuna değdirdi. Cansu'nun minik kıkırdaması kulaklarına ulaştığında, oda tebessüm etti. "Sarı ve beyaz yakışmış." dedi Furkan ciddiyetle.
"Anlamadım."
"Üzerindekiler yakışmış."
"Papatyanın rengi olduğundan yakıştırman doğal."
"Kesinlikle."
Cansu kollarını Furkan'ın boynuna dolayarak sımsıkı sarıldı ve gözlerini bir anlık yumdu. Furkan üzerinden kalkarken oturur pozisyonuna geçtiğinde kendisi de ona sarıldığı için onunla beraber kalkmıştı. Kollarını sıkılaştırdı. Furkan'ın yüzünü koynunda hissediyordu. Kollarını beline dolayarak ona sımsıkı sarılmıştı. "Seni seviyorum ukala çocuk."
"Seni seviyorum papatya."
Furkan iki cümlesinin arasına bir miktar boşluk koydu ve hemen ardından devam etti. "Eğer bir gün gidersem senide yanımda götürürüm."
Cansu tebessüm ederek cevap verdi. "Kesinlikle seninle gelirim."
Kapının kolu oynanması ile hızla birbirlerinden ayrıldılar. Cansu odaya girmeden önce kapıyı kilitlediğine şükür etti. Bu şekilde yakalanmaları hoş olmazdı. "Abla yarım saat oldu. Hani yardım edecektin?"
Kardeşinin sesi ile oturduğu yerden fırladı. "Sen git. Geliyorum."
"Bak senin yüzünden herkes akşam aç kalacak."
"Tamam, Ceren git. Geliyorum."
Ayak sesleri kapıdan uzaklaştığında Furkan oturduğu yerden kalktı ve Cansu'ya döndü. "Annem herkesi buraya çağırmış. Sana söylemem gereken bir şey var."
"Ceren ve Fulya söyledi."
"O cadıların ağzı durmaz ki zaten."
"Alpin kardeşi olduğuna hala inanamıyorum. Bunca yıl böyle bir şey nasıl saklanır?"
"Bilmiyorum Cansu. Alisa'yı almak için Hollanda'ya gittik. Alp'in durumu kötüydü. Öğrendiğinde çok sinirlendi ve koca bir yıkım daha yaşadı. Yıllarca Alp bir kız kardeş istedi ve şuan ki durum çok farklı. Alisa'yla hiç konuşmuyor. Çok soğuk gelene kadar hep ben konuştum. Kızda Alpin gözünün içine bakıyor."
"Peki Alisa Alp'i biliyor muymuş?"
"Sanırım 2 yıldır haberi varmış."
"Onun içinde çok zor olmalı."
"Alp'e çok benziyor. Gözleri, hali ve rahat tavırları. Kız versiyonu gibi. Birbirlerini hiç görmeden, bu kadar benzemeleri, gerçekten çok şaşırtıcı."
"Alp zamanla kardeşine alışıp benimseyecektir."
"Benimser ama bunu gösterir mi işte o bilinmez."
Ceren'in içeriden gelen sesi ile Cansu kapıya yöneldi.
"Abla!"
"Geliyorum!"
Kapının kilidini açtı ve odadan koridora çıktığında Furkan'ın eli kendisini çekerek göğsüne yapıştırdı. "Sarı ve beyazı kıyafetlerde daha çok tercih etmelisin."
Cansu tebessüm etti. "Bunu düşüneceğim."
Tekrar odadan çıkmak için yöneldiğinde Furkan kolundan çekti.
"Düşünme, uygula."
"Emredersin ukala. Başka isteğin?"
Furkan yanağına kocaman öpücük kondurarak onu serbest bıraktı.
"Şimdilik yok."
Cansu gülümseyerek hızla koridora çıktı ve mutfağa yöneldi. Tezgaha göz gezdirdi. Bu ufak iki cadı çoktan her şeyi yapmaya koyulmuşlardı. Önlüğü başından geçirerek üzerine giydiğinde, tamamen hazırdı. Çantasını hızla koluna taktı ve kapıdan çıkacakken arkasına döndü. "Ben bu akşam yemekte Furkan'dayım."
Betül Hanım salondan çıkarak yanına geldi. "Furkan mı?"
"Evet."
"Bu işten bir koku geliyor sanki?"
"Gelmeme imkânı yok. Ama şimdi çıkmalıyım. Sana sonra uzun uzun anlatacağım."
"Tamam, tatlım. Gece gelir misin?"
"Bilemiyorum. Mesaj atarım."
Elif kahverengi olan deri botlarını ayağına geçirdi. Kapıyı açarak çıktığında saate baktı. 6'ya geliyordu. 2 saat erken çıkmıştı. Alp'e uğrayacaktı ve Alisa ile tanışmakta istiyordu. Bu saat ona anca yeterdi. Dikildiği yerden hareketlenerek bahçe kapısına ulaştı. Ardından adımlarını hızlandırarak kendisinden bir kaç villa aşağısında olan Alp'in evine yürüdü. Bahçe kapısına geldiğinde zile basmayarak içeri girdi ve kapı ziline bastı. Kısa süre bekledi fakat açan olmadı. Tekrar basarak bekledi. Bir kaç kez daha bastığında kapı yavaşça aralandı.
Yeşil gözler kendisine bakıyordu fakat Alp'e ait değildi. Gülümsediğinde kapıyı ardına kadar açtı. Bakışları çok bitkin ve yorgundu. Işıltısını ve güzelliğini kapatıyor gibiydi. Alp'e çok benziyordu ya da kendisi bu kadar benzetmişti. Tam olarak emin olamadı. Sessiz bir bakışma saniyeleri de ardında getirirken bunu bozdu.
"Alp uyuyor mu?"
"Evet."
Tedirginliği yüzünden okunuyor gibiydi. Gülümseyerek elini uzattı. "Ben Elif."
Alisa Elifin elini tutarak sıktı. Tebessüm etmeyi zorlukla başarıyordu ama gerçekten fazla bitkindi. "Alp’in kız arkadaşı mısın?"
Elif Alisa'nın sorusu ile bir anlık dondu. Ne cevap vereceğini bilemediğinde Alisa toparladı. "Anlaşıldı. Sanırım sende bilmiyorsun."
"Sen Alp'in kız kardeşi olmalısın."
"Evet."
Elif bu kasıntılı tanışma faslından sıkılarak içeri girdi. Alisa'yı baştan aşağı süzdü. Tarzı kesinlikle Alp gibi salaştı. Düz ve uzun saçları vardı. "Aslında ben seni götürmeye geldim."
"Nereye gideceğiz?"
"Furkan'ın evine Derya abla hepimizi oraya çağırmış. Sen istersen üzerini değiştir biz çıkalım."
Alisa Elif'in rahatlığından biraz tedirgin oldu. Fazla rahat görünüyordu. Sanki yıllardır kendisini tanıyordu. "İzin almam gerekmez mi?"
"Abinden mi?"
"Evet."
"Sen hazırlan ben Alp'in yanına uğrayacağım gideceğimizi söylerim."
"Tamam peki o zaman."
Alisa merdivenlere yönelerek henüz kurulu düzeni olmayan odasına çıktı. Elif hızlı adımlarla devam ederek bir merdiven daha çıktı ve Alp'in kapısını tıklattı. Ses vermemişti. Kapıyı açtı ve usul adımlarla ilerleyerek büyük yatağın kenarına oturdu.
"Alp."
Ses vermediğinde adını bir kaç ton yüksek sesle tekrarladı. "Alp."
Yatağın içinde kıpırdanarak kendisine dönerek uykulu gözlerini dikti. "Sana kapıyı kim açtı?"
"Kardeşin."
"Olay çabuk yayılmış."
"Neden telefonun kapalı? Defalarca sana mesaj attım."
"Kapalı unutmuşum."
"Derya abla akşam hepimizi çağırmış. Ben Alisa'yı alıp geçiyorum."
Alp başını diğer tarafa çevirerek yatağa yayıldı. "Tamam."
"Alisa'yı götürmeme izin var yani?"
"İzin istenmesi gerektiğini nereden çıkarttın. Ben annesi, babası değilim."
"Alisa izin almamı istedi. Yoksa kızı kaçıracaktım zaten. Annesi ve babası olmayabilirsin fakat ondan sen sorumlusun."
"Ben kendime bakamıyorum birde başıma bu kız çıktı."
"Kardeşin."
"Kardeşin deyip durma."
"Kardeşin Alp yalan mı? Kan bağınız bir yana gözlerinizde benziyor ve giyim tarzınız bile..."
"Tarzımı çalmıştır."
"Yesinler senin tarzını."
Alp cevap vermediğinde, Elif devam etti. "Hemen telefonunu aç Alp. sekizde de Furkan'lar da ol."
"Bakarız."
Elif kenardaki boş yastığı alarak Alp'in kafasına geçirdi. "Elif bak sinirliyim. Uykumun arasında en nefret ettiğim şeyleri yapıyorsun."
"Sinirli olman çokta umurum da."
Elif oturduğu yerden kalktı ve kapıdan çıkarak Alp'e baktı. "Sekizde Alp."
"Tamam, Elif ya git başımdan. Bir gün boyunca ülkeden ülkeye uçtum. Beynim kazan gibi rahat ver de dinleneyim."
Elif gülerek alt dudağını dişlediğin de merdivenlerden hızla indi. Alisa odasından çıkmasıyla karşı karşıya geldiler. Beyaz yırtık kotunun üzerine türkuaz bir badi giymişti. Onun üstünde de montu vardı. Gülümseyerek Alisa'nın koluna girdi ve merdivenlere yönlendi. "Abine söyledim. Tamam dedi."
"O da gelecek mi?"
"Evet biraz iki saat uyuyup gelecek. Sanırım yorgun."
"Aslında bende yorgunum."
"Dinlenecek bolca zamanın olacak."
Dış kapıyı açarak çıktılar ve ardından kapattılar. Hızlı adımlarla ilerlediklerinde havaya sis çökmüş akşamın geleceğinin habercisiydi. Siteden çıktılar ve yavaş yavaş ilerlemeye başladılar. "Hollanda nasıl bir yer? Hep merak etmişimdir."
"Çok güzel. Kaldığım her çok huzurluydu. Bu arada Türkçe'm de sorun olursa kusura bakma. Evde konuşsak bile genelde İngilizce konuşuyorum."
"Hayır, gayet iyisin."
"Kaldığım yerde arabalar yok sadece su kanalı var ve tekne ile gidip geliyorsun. Bisiklet yolu bile yok."
"Vay canına. Kesinlikle gitmek isterim."
"Umarım gidersin."
Kısa süre oluşan sessizlikten sonra Elif konuştu. "Burada çok yenisin. Eğer bir sıkıntın olursa bana gelebilirsin. Sana yardımcı olmaya çalışırım."
"Teşekkürler."
Alisa'nın yüzündeki tebessüm soldu. Yerini derin düşünceler bıraktı. "Ne düşünüyorsun?"
"Hiç."
Elif konuyu anlayarak, gözlerinin içine baktı. "Merak etme Alp seni zamanla benimseyecek. Çok yeni. Hem biliyor musun? Alp küçüklüğünden beri hep bir kız kardeş istiyordu."
Alisa hafif tebessüm etti. Sanki yüzünde umut ışığı var gibiydi. "Gerçekten mi?"
"Gerçekten. Seni çok benimseyeceğine emim. Sadece zamana ihtiyacı var."
"Evet onun için çok yeni. Benim için pekte sayılmaz. Altı ay önce bir abim olduğunu öğrendim."
Apartmanın önüne geldiklerinde Elif zile bastı. Açılma sesi kulaklarını doldurduğunda içeri girerek merdivenlerden çıktılar. Furkan kapıyı ardına kadar açarak geri çekildi. "Geçin."
Elif botlarını çıkarıp içeri girdi. Furkan bakışlarını Alisa' ya çevirdi. "İçeri gel fıstık."
Ayakkabılarını çıkartarak eve girdi. Furkan Alisa'yı kolunun altına alarak kapıyı kapattı ve mutfağa girdi. "Millet size Alp'in kardeşini getirdim."
Fulya ve Ceren'in bakışları Alisa'ya çevrildiğinde, Furkan konuştu. "Bak şu sağdaki cadı benim kardeşim. Adı Fulya. Soldaki cimcime Cansu'nun kardeşi."
Cansun'un bakışları ocaktan Alisa'ya çevrildiğinde göz göze geldi ve gülümsedi. Furkan bakışlarını Cansu'ya çevirdiğinde Alisa'nın kulağına eğildi. "O da benim papatyam. Teknede söylemiştim hatırladın mı?"
Alisa kıkırdayarak Furkan'a baktı ve tekrar Cansu' ya baktı. "Mükemmel."
Cansu yemeğin başından ayrılarak Alisa'nın yanına gitti ve ona sımsıkı sarıldı. Ayrılarak gözlerine baktı. "Çok güzelmişsin ve Alp'e çok benziyorsun."
"Teşekkür ederim."
Elif arkadan gelerek kolunu Alisa'nın omzuna attı. "Ama Alp daha yakışıklı sanki."
Bütün herkes kıkırdadığın da, Cansu kaşlarını havaya kaldırdı. "İnsana sevdiği güzel görünürmüş canım."
"Orası da öyle tabi. Neyse kimse Alp'e söylemesin. Sonra şımarır."
Furkan Elife baktı. "Onda doğuştan bir ego var zaten."
Ceren elindeki marulu kenara bıraktı. "Hiç yakıştıramadım. Alp'in arkasından konuşmayı size."
Fulya Ceren'e destek verdi. "Alp abim candır. Nokta."
Alisa gülümseyerek hepsine bakındı ve hemen ardından konuştu. "Bende işin ucundan tutsam iyi olacak."
Fulya çekmeceden önlük çıkartarak, Alisa'nın başından geçirdi. "Sen salata yapabilirsin. Bak malzemeler tezgâhın üzerinde."
Ceren ablasına döndü ve sesini yükseltti. “Abla topla şu uzun saçlarını yemeğin içinden saçların çıkacak."
"Ne yapayım Ceren. Elim batık."
Elif ayağa kalktı. "Dur ben toplayayım."
"Sakın sen toplama Elif. Geçen sefer saçım kökünden yolunuyor sandım."
"Abart. Biraz daha abart."
Furkan'ın bakışları Alisa'nın bileğindeki tokaya takıldı. Elini götürerek bileğinden çıkarttı ve göz kırptı. Cansu'nun hemen arkasına giderek dikildi. Önüne düşen saçlarını geriye aldığında kokusu bile gözleri istemsizce kapandı. Hemen yanında olduğu için Furkan'ı görebiliyordu. Gülmemek için alt dudağını ısırdığında, Furkan gözlerini açtı. Tokayı yumuşak saçlarına dikkatle doladı. İkisi de istemsizce gülümsüyordu. Fulya ve Ceren göz göze geldi. Cansu ve Furkan'a bakıyorlardı. Bakışları şaşkındı. Tekrar birbirlerine baktılar. Ceren dayanamayarak konuştu. "Bir dakika ya biz bir şey mi kaçırdık?"
"Siz ne ara sevgili oldunuz?" dedi Fulya.
Elif sandalyeye oturdu. Hafifçe yayıldı. Fazlasıyla sakindi. "Siz de fazla geride kalmışsınız ama…"
"Nasıl yani sevgili olalı baya oldu mu?" dedi Ceren. Bakışları ablasındaydı.
"Bilmem, biz sevgili miyiz?"
Cansu Furkan'a baktı. Furkan ne saçmalıyorsun derce kaşlarını havaya kaldırdı. "Değil miyiz?"
"Yani genel olarak soruyu sormadın sonuçta."
"Gerek mi var?"
Elif bakışlarını bıkkın biçimde havaya kaldırdığın da, Ceren ve Fulya yanaklarını şişirerek başını öne eğdiler. Bir CanFur kavgasının başlangıç noktasıydı."Yok mu?"
"Ne gerek var Cansu?"
"Yok diyorsan yoktur."
Cansu ciddiyetle önündeki yemeğe bakışlarını kilitledi. Amacı sadece Furkan'ı sinir etmekti. Böyle bir şeye tabi ki de gerek yoktu. Normal çiftler için fazlasıyla romantik olabilirdi fakat onlar için pekte sayılmazdı. Furkan onu tatil kasabasına kaçırdığı gün romantizmin en uç köşelerine dokunmuşlardı. Kalbine en tatlı biçimde dokunmuştu. "O ne demek Cansu?"
"Hiç."
"Şimdide trip mi yiyorum? Yaptıklarım neyine yetmiyor kızım. İlla sorulması mı gerek?"
"Bilmem genelde öyle olur diye öyle dedim."
Cansu gülmemek için yanaklarını içten ısırdı. "İyi o zaman beni iyi dinle. Sevgilim olur musun gibi bir soru sorarak kibarlık yapmayacağım. Çünkü; zaten bu oyunu oynamayı kabul ettiğinden beri benimsin."
Elif sessizce elini kaldırarak dudaklarını yuh artık demek isterce oynattı. Furkan daha ne kadar romantiklik ve aynı zamanda öküzlük sınırlarını zorlayabilir merak ediyordu. Cansu şaşkınlığını dışa vurmamak için büyük uğraş verdi ve gülümsemesini de içinde tutmaya çalışıyordu. Furkan'ın öküzce de olsa sahiplenmesi hoşuna gitmişti. Şaşkınlığı ise konuyu oyunun başlangıcına bağlamasıydı. Onun duyabileceği biçimde konuştu.
"Oyunun başlangıcı ile ilgisi ne?"
"Oyuna başlamadan önce oyun bitince bana etrafında ve arkadaş çevremde dolanma demiştin. Oyunu bitirmemen, beni hayatında kabullenmek demek oldu."
Cansu'nun kulağına biraz daha yaklaştığında nefesi bütün bedenini yalayarak geçti. "İşte o andan beri benimsin papatya."
Dış kapıya anahtar sokularak açılma sesi bütün mutfaktakilerin kulağını doldurduğunda, Furkan Cansun'un arkasından çekilerek sandalyeye oturdu. Bakışlarını kapıya dikti. Tahmin ettiği gibi içeri Derya Hanım girmişti. Annesinin bakışları mutfaktaki kalabalığa ulaştığında gülümsedi. Bu kadar çok insanı mutfakta görmeye hiçte alışık değildi.
"Ah. Çocuklar, hepiniz mutfaktan çıkabilirsiniz. Ben hallederim."
Derya Hanım lavaboya giderek, elini yüzünü yıkadığında üzerindeki pisliklerden tam olarak arınmıştı. Ceketini çıkararak, yakasından tuttu ve askılığa astı. Adımlarını mutfağa yönlendirdiğinde, Alisa'yı görmesi ile dudağına kocaman tebessüm yayıldı. Arkasından sımsıkı sarıldığında güven ve sevgiyi en ücra köşelerine kadar aşılıyordu. "Hoş geldin."
"Hoş buldum Derya Abla."
"Alp nerede?"
Bakışları Furkan ve Elif'e kaydı. Elif önce davranarak açıklama işini eline aldı. "İki saat daha uyuyacağım dedi. Sanırım 1 saat sonra gelir."
Derya Hanım Cansu'nun yanına gelerek ocaktakilere baktı. Yüzüne kocaman tebessüm bir kez daha yayıldığında elindeki kaşığı alarak ocak başına geçti. "Evet gençler, şimdi hepiniz mutfaktan çıkabilirsiniz. Fulya, Ceren Alisa'yı alıp neden odaya gitmiyorsunuz? Daha tanışmadığınız konusunda her iddiasına girerim. Elif sende onlara eşlik et."
Cansu ve Furkan'ın gözleri birbirini bulduğunda, Derya Hanım açıklamasını sürdürdü."Tabi o sırada birilerinin da salondaki masayı açıp, hazırlaması lazım değil mi?"
Cansu'nun dudaklarına minik tebessüm yayılırken, Furkan'da işler tam aksiydi. Diğer kalabalık mutfaktan çıkarak uzaklaştığında, Derya Hanım kaşları ile işaret yaptı. "Hadi ama. Yardımınıza ihtiyacım var."
Cansu mutfaktan çıktı. Sakin adımlar ile salona ulaştığında vitrinden sayılı tabakları çıkartarak kenardaki büyük sehpanın üzerine bıraktı. Sofra örtüsünü en üst çekmeden çıkartarak serdiğinde, işine konsantreydi. Tabakları eline alarak eşit aralıklarla sofraya yerleştirirken, Furkan kaçık ve çatalları çekmeceden çıkartmış, dizim konusunda kendisini takip ediyordu.
Son kaşık ve çatalı bıraktığında, Cansu'nun arkasından yaklaşarak kollarını beline doladı. Yüzünü saçlarının arasına gömdü ve öpücük kondurdu. Kıpırtılarından, huylandığını anlıyordu. Yan tarafından eğildi. Burnunu yavaşça boynuna sürttü. Cansu'nun sesi fazlasıyla tiz ve kısıktı. "Furkan ne yapıyorsun?"
"Şu an mı?"
"Evet."
"Burnumu boynuna sürtüyorum."
"Ah. Ciddi misin? Hiç hissetmiyorum zaten."
Furkan'ın dudaklarına minik tebessüm düştüğünde gözlerini kapattı. "Yapma."
"Neyi yapmayayım?"
"Annen görecek."
Cansu'nun kokusunda yok olup giderken, en derininde hissettiği huzur; hiçbir şeye değişmezdi. Gerginliğinin gittiğini, bitmeyen özleminin bir anlık durduğunu hissetti. Düşüncelerine simsiyah bulutlar girmiş, önü görünmüyordu.
Başını yavaş hareketlerle yukarı kaldırdı. Dudaklarını kulağına değdirdi ve kendini yeni bir işkencenin başlangıcında buldu. Mıknatısın, demire çekildiği gibi Cansu'ya çekildiğinde belindeki ellerini hiç bırakmayacakmış gibi sıkılaştırdı. Verilebilecek örnek demir ve mıknatıs ise; kendisi kesinlikle mıknatıstı. Her koşulda, Cansu'ya inanılamaz derecede çekiliyordu. Yakınlaşmak aklının en uç köşesinden geçtiğinde, kendini Cansu'nun yanı başında buluyordu. "Oyun bedelin bu sefer ağır olacak."
Tebessüm ettiğinde, elini Furkan'ın kollarının üzerine götürerek tuttu. "Aramız düzeldiyse, her türlü hamleye razıyım."
Furkan'ın baygın bakışlarının yanı sıra ufak tebessüm tekrar dudaklarını buldu. Cansu'nun kokusu geçen her salise de kendisini daha da büyülüyordu. Düşünceleri silikti. Yaşama dair hissettiği tek şey, nefes alış verişleriydi.
Kokusunu bir kez daha içine çekerken, en etkileyici ses tonuyla Cansu'nun kulağına üfleyerek konuştu. "Yerinde olsam o kadarda emin olmazdım, papatya. "