Bölüm 6

2535 Words
Taksiden indi ve ağır hareketlerle merdivenlerden çıktı. Cebindeki anahtarı çıkartarak apartmandan içeri girdi. Artık merdivenleri çıkmak ölüm gibi gelmeye başlamış, yorgunluktan her yeri dökülüyordu. İkinci kata varmak üzereyken, kapının hızla açılmasının ardından Ceren gözüne takıldı. Sabahın bu saatinde ne işi vardı? "Ceren." Ceren'in bakışları kendisine çevrildiğinde fazlasıyla şaşırmış görünüyordu. "Furkan abi siz ne zaman geldiniz? "Yeni geldik fıstık. Sen nereye?" "Hatırlarsan bu gün Çarşamba. Okul var." "Ha doğru. Tabi okul." Kendi evlerinin kapısının açılma sesi duyulduğunda, kapanma sesi saniyeler ardından apartmanda yankı yaptı ve adımlar hızla merdivenlerden indi. Bakışları Fulya ile karşılaştığında, yorgunlukla gülümsedi. Fulya sevinçle son iki merdiveni atladı ve Furkan'ın boynuna sımsıkı sarıldı. "Geldin mi?" "Yok Fulya'cım pek sayılmaz beynim uyuyor. Sen dün gece Ceren'ler de kalmayacak mıydın?" "Babam gelince beni alıp yukarı çıktı. Alp abi nasıl?" "İyi olmaya çalışıyor." Fulya geri çekildiğinde, Alisa'yı söyleyip söylememek arasında kararsız kaldı. Sonunda söylemeye karar verdi. "Size bir şey diyeceğim. Sakın çığlık atmayın." Ceren ve Fulya birbirlerine bakındı. Nasıl tepki vereceklerini bilemiyordu. O yüzden baştan uyarmak istemişti. "Alp'in Amerika'da sizin yaşında bir kız kardeşi varmış. Onunla beraber döndük." "Ne?" diyebildi Fulya şaşkınlıktan küçük dilini yutacakken. "Duydun. Alp'in öz kardeşi. Yıllarca saklamışlar. Onu da güvende tutabilmek için Hollanda'ya göndermişler. Onu alıp geldik. Adı Alisa." "Böyle bir şey yıllarca nasıl saklanır?" dedi Ceren ellerini ovuştururken. "Kimse daha bilmiyor. O yüzden söylemeyin oldu mu? Alp kötü ve Alisa'ya da fazlasıyla soğuk davranıyor. Siz okul çıkışında uğrayıp tanışmak istersiniz belki." Ceren ve Fulya bir süre birbirlerine bakındığında Furkan ikna etmeye çalıştı. "Kızın daha yeni annesi babası öldü. Alp'in durumu da malum belli. Sizin gidip tanışmanız kafasını dağıtır. Kendini daha iyi hisseder." "Tamam uğrarız." Dedi Fulya başıyla onaylayarak. Ceren'de ona bakarak onayladı. "Elbette, elimizden geleni yaparız." Ceren kapıyı kapatacakken, Furkan eliyle tutarak kapatmasını önledi. "Evde kimse var mı?" "Ablam var mı demek istiyorsun herhalde?" "Birde annem ve baban yoktur umarım demek istiyorum." Furkan çarpık sırıtmasını yüzüne yaydığın da Ceren tebessüm etti. "Yoklar." Ceren ve Fulya merdivenlerden inerek uzaklaştıklarında ayağındaki ayakkabıları çıkarttı ve içeri girdi. İlk olarak banyoya yöneldiğinde elini, yüzünü yıkadı. Su uykusunu açması gerekirken daha çok getirmişti. Sessiz adımlarla banyodan çıktı. Cansu'nun odasının önünde dikildi ve yavaşça kapıyı açarak içeri girdi. Yatağın önüne geldiğinde oldukça sessiz davranıyordu. Cansu yatağın ucunda mışıl mışıl uyuyordu. Sanki geleceğini önceden anlamış ve yer açmış gibiydi. Tabi ki böyle bir şey yoktu. Montunu çıkartarak kenara koydu ve yavaşça yatağın kenarına oturdu. Yüzü kendisine dönüktü. Uyurken o kadar güzeldi ki, papatyasına bir kez daha âşık oldu. O hayatının sonuna kadar birlikte uyumak istediği tek kızdı. Gözlerine doya doya bakmak, tatlı sinirlenmelerini izlemek. Kokusunu içine çekmek… Onun hayatı, papatyası ile anlam buluyordu. Yavaşça elini saçlarına götürerek dokundu. Sarı ve o yumuşak saçlarını özlemişti. Dikkatlice yatağa girerek yattığında bakışlarını burnunun ucunda duran Cansu'dan ayırmadı. Yavaşça elini burnuna götürerek dokunması ile uykusunun arasında, sevimlice burnunu kaşıdı. Derin bakışlarının yerini gülümseme aldığında tekrar burnuna dokundu ve elini çekti. Bu sefer burnunu oynatmıştı. Elini tekrardan Cansu'nun saçlarına götürdü ve uzun süre oynadı. Kaşları, gözleri, burnu ve dudakları. Ona ait her şey kusursuzdu. Ona her baktığında dokunma isteğiyle yanıyor, dokunmaya kalktığında ise vazgeçiyordu. Dokunmaya bile kıyamıyordu. Burnunu yavaşça saçlarına yaklaştırarak gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Onun kokusu huzur bulduğu tek yerdi. Yavaşça geri çekildi ve alnına kocaman öpücük kondurdu. Cansu uyanmamıştı. Oradan burnuna eğilerek küçücük öpücük bıraktı, ardından da yanağına… Cansu'nun göz kapakları yavaşça açıldığında, Furkan'ı görmesi ile ciddiliğini korudu. Yazdıkları için fazlasıyla sinirliydi. Aynı zamanda onu çok özlemişti. Furkan burnuna bir kez daha öpücük kondurduğunda, gıdıklanarak gülümsedi. "Yapma." Tekrar burnuna öpücük kondurduğunda, bu sefer kıkırdadı. "Furkan." Gözleri tamamen açıldı. Kızgın durmak için büyük çaba sarf etti. Furkan ellerini Cansu'nun karnına götürerek gıdıklamaya başladı. Gülmekten kahkahalar atıyordu. Uykusundan tamamen sıyrılmıştı. Cansu katılarak güldüğünde, Furkan sadece dikkatli biçimde onun gülmesini izledi. "Yapma!" Özlemişti. Gülüşünü, kahkahasını, sesini. Onsuz kalmak nasıl bir şey bilemezdi. "Ben sana hala sinirliyim." Cansu ellerini ittiğinde, ciddi durmaya çalışıyordu. "Sadece şakaydı papatya." "Şakası bile hoş değil." Cansu'nun gözleri dolmaya başladığında, bakışlarını kaçırdı. "Sensiz kalmanın şakası olmaz." Furkan eğilerek Cansu'nun burnuna bir kez daha öpücük kondurdu. "Haklısın. Hem bir yere gideceksem senide yanımda götürürüm. Sinirlendirecek biri şart." Cansu kızgın bakış attı. Elini vurmak için kaldırdığında, Furkan bileğinden yakalayarak tuttu. Yavaşça yumruğunu açtı ve eğilerek avucunun içini defalarca öptü. "Öpmek içinde sen şart." Eğilerek burnunu burnuna sürttüğünde, Cansu tekrar gülümsedi. "Gülümsemeni görmem de şart. Yani bir gün bir yere gideceksem sende benimle geleceksin Cansu Ateş." Son kez burnuna öpücük kondurdu ve başını yastığa koydu. "4 mevsim yanımda bir papatya olması şart." Cansu yapmacık gülümsemesini yüzüne taktığında fazlasıyla alaylıydı. "Yapma bir papatya alırsan sana 4 mevsim dayanabilir." Furkan Cansu'yu kendine çekerken, bir anlık yüzünü boynuna gömdü ve derin nefes aldı. "Ben senin gibi güzel kokan papatyayı nereden bulayım?" Bir süre derin nefes alıp verdi. "Hem sende benden iyisini bulamazsın." "Ukala." Cansu kollarını Furkan'a doladı ve kendine daha çok çekti. Bir elini saçlarının arasına geçirirken, yavaşça okşadı. "Genellikle erkekler sevildikçe büyümez mi? Seni sevdikçe çocuklaşıyorsun." "Çünkü senin sevgin benim tek açlığım." Cansu gülümsediğinde, Furkan'ın saçlarının arasına öpücük kondurdu. Onu delirtse de, sinirde etse deli gibi seviyordu. Hayatının sonuna kadar onun bu saçmalıklarına katlanabilirdi. Furkan burnunu boynuna sürttüğünde, gözlerini kapatarak alt dudağını ısırdı. Ah. Gerçekten boyun hassas bölgesiydi. İster istemez etkileniyordu. "Furkan boynumdan uzak durmalısın." Burnunu bir kez daha boynuna sürttüğünde, dudaklarını bu sefer birbirine bastırdı. Onu delirtmeye mi çalışıyordu? "Yoksa yapacaklarımdan ben sorumlu değilim." Boynuna öpücük bırakarak geri çekildiğinde, alaylı tebessümünü yüzüne yerleştirdi ve mavi gözlerinin içine baktı. "Ne yaparsın? Göstersene biraz." Furkan'ın alayı sinirini bozduğunda daha da ciddileşti. Ne zamandan beri tehditlerini ciddiye almaz hale gelmişti? Onu nasıl bir uçurum kenarına sürüklediğinin farkında değildi. Yakasından tutarak sertçe dudaklarına yapıştığında, Furkan'ın şaşkınlıkla kaşları havaya kalktı. Öpüşme esnasında birbirlerine bakan tek çift olarak tarihe geçebilirlerdi. Cansu daha sert dudaklarını bastırdığında, Furkan kollarından tutarak onu kendisine yaklaştırdı. Üst dudağını yakalayarak karşılık verdiğinde, yavaşça gözlerini kapattı. İstemsizce yattığı yerden hareketlendi ve Cansu'nun sırtını yatağa dayadı. Üzerine doğru eğilirken, Cansu yakalarından çekiştirerek onu kendine doğru daha çok çekti. Üst dudağını öperek karşılık verdiğinde, Cansu tüm isteğiyle karşılık veriyordu. Bir anlık ellerini nereye koyacağını bilemedi. Yavaşça saçlarına götürdü ve geriye doğru itti. Bilinci kapanıyor, düşünceleri çok farklı şeylere kayıyordu. Yanında durmak bu kadar zorken, sınır koymaya çalışmak çok daha zordu. Son bir kez daha karşılık verdiğinde, kendi de durduracak gücü bir daha bulamayacağını anladı. Yavaşça dudaklarını ayırarak burnunu Cansu'nun çenesine koydu. Nefes alışverişleri iki katı artmıştı. Adrenalin yüklemesi almış gibi hissediyordu. Gözlerini kapattı ve derin nefesler alıp verirken, sadece Cansu'nun nefes alışverişlerini dinledi. Kahretsin. Bundan bile etkilenmesi hiç normal değildi. "Ah papatya bunu yapmayacaktın." Cansu'nun üzerinden çekilirken burnunu çenesinden çekti ve hemen yanına tekrar uzandı. Gözlerini gözlerine dikti. Bakışları fazla cesurdu. Yanaklarını gördüğünde gülümsemeden edemedi. Hem utanıyor, hem de cesaretinden ödün vermiyordu. Artık daha zordu. Cansu'nun da onu istediğini bilirken, uzak durmak dünyanın en zor şeyiydi. Öncesinde, Cansu'nun tedirginliğini kendine bahane olarak kullanıyordu. Şimdi kendine sunacağı bir bahanesi bile kalmamıştı. "Şu dakikadan sonra senden nasıl uzak kalacağımı düşünmem gerekecek papatya." "Neden?" "Susuzken, bir bardak su gördüğünde o bardaktan uzak durabilir misin?" Cansu başını hayır anlamında salladı. "Senden nasıl uzak duracağım papatya?" Cansu utançla gözlerini devirdiğinde başını düzelterek tekrar yastığa dayadı. Bakışlarını Furkan'a diktiğinde yanakları kızarıktı. "Senden ayrılmak mıknatısa yapışmış demiri, tutup ayırmaya çalışmak gibi. Bir anlık kurtarmayı başarsan bile demir tekrar mıknatısa yapışıyor." Başını yastıktan sakince kaldırdı. Elma gibi kızarmış olan yüzünü, yavaşça Furkan'ın boynuna gömdü ve bedenini biraz daha ona yaklaştırdı. Kokusunu içinde hissetmek için nefes aldığında, hissettiği huzurla tek elini usulca bedenine sardı. "Yanımda olmadığın her saniye seni özlüyorum." Furkan burukça tebessüm ettiğinde alt dudağını ısırdı. Kollarını ona sararak, alnına öpücük kondurdu. Yorgunluk kendisini uykuya iterken, Cansu'nun kokusu uykunun içinde kaybolması için en büyük faktördü. Hissettiği huzur, uykudan uzak tutmasını sağlayamıyordu. Gözleri kapakları bütün ağırlığıyla aşağı düştüğünde gözlerini açacak gücü kendinde bulamadı. Cansu kollarının arasından kıpırdanarak uzaklaştığında, gözlerini açmayı denedi fakat yorgunluk üstüne bütün kasveti ile çökmüştü. Kulaklarına gelen ses tonu fazlasıyla uyarıcıydı. "Sabah uyandığımızda hatırlat sana bunun hesabını soracağım." Dudaklarında oluşan minik tebessümü, Cansu'nun gördüğüne emindi. Onun işi kendisine kızmaktı. Acısını çıkartacağını biliyordu. Kolunu beline dolayarak kendisine çekti. "Sarıl da uyuyalım papatya. Sabah olduğunda hesabını sorarsın. Uykum var." Cansu tekrar kendisine yaklaşarak başını boynuna gömdü ve kolunu beline doladığında huzur onları uykunun en tatlı köşelerine taşıdı. Vücudunda hissettiği şiddetli acı onu uykusundan sıyırarak gerçek dünyaya döndürdü. Gözlerini açarak ne olduğunu anlamaya çalıştığında, yerde olduğunu gördü. Uykulu bakışlarını yatağın üzerindeki Cansu'ya çevirdiğinde hafif kızgın bakışları ile karşılaştı. "Hesabını soracağımı söylemiştim." Furkan gözlerini ovuştururken, acıdan yüzü kasıldı. Düştüğü yerden kalkarak, yatağın üzerine oturdu ve Cansu'yu sertçe bileklerinden tuttu. "Üst üste iki kere hamle yaptın papatya. Oyun kuralını çiğnedin." "Bu oyun değildi." "Sonuç olarak canımı yaktın." Cansu bileklerini kurtarmak için kıpırdanmaya çalıştı. "Yanmaz senin canın kolay kolay." Bileklerinden tutarak sertçe kendine çekti ve gözlerini Cansu'nun mavi gözlerine kilitledi. "Doğru senden başkası yakamaz." Cansu bir anlık pişmanlık duyarken, oyunu tamamen unutmuştu. Sırayı düşünerek onu yataktan atmamıştı. Sadece ona çok kızgındı. Kızgınlığını belli etmek istediğinde bile kendini oyunun içinde buluveriyordu. Bu oyun onların hayatlarıydı. Her an istemeden oyuna dâhil olmak mümkündü. Bileklerini bir kez daha oynatmaya kalktığında gözlerin yere devirdi. Derin bir nefes alarak bakışlarını tekrar Furkan'ın kahverengi gözlerine kilitledi. İçinde garip bir burukluk vardı. Furkan'ı yere attığı için suçluluk hissi duyuyordu. Canı çok mu yanmıştı? Ne zamandan beri bunu düşünür olmuştu? Aslında düşündüğünden değildi. Oyun sırası ondan değilken üst üste hamle yapmıştı. "İki kez üst üste hamle yapığımın farkında bile değilim." "Uzun yıllar boyunca ilk defa bu denli oyun kuralını çiğnedin." "Bir keresinde 7.sınıfta sende iki kez üst üste hamle yapmıştın." Furkan derin nefes alarak bakışlarını başka yere çevirdi. O günü hatırlıyordu. Önce okul şişesinin içindeki suya acı ve tuz katarak karıştırmıştı. Cansu günlerce karşılık vermediğinde oyun sırasını unutmuş ve bu seferde çantasının içine böcekler atmıştı. Yıllar öncesiydi. Durum şuan kinden çok farklı ve başkaydı. Yine de Cansu haklıydı bir kere aynısını oda yapmıştı. Cansu bakışlarını Furkan'dan ayırmazken, sakince yutkundu. "O zaman ceza olarak beni eve kadar sırtında taşımıştın." "Evet." Dedi Furkan sakinliğini koruyarak. Cansu kızaran gözlerini saklamaya çalışırken, tebessüm etti. Dokunsalar ağlayacak gibiydi. Durum farkında olmadan hassaslaşmıştı. "Tamam. Cezam neyse çekmeye hazırım." "Ceza yok." "O zaman sende iki kere üst üste hamle yaparsın ödeşiriz." "İki tane hamlede yok." "Peki. Aklında ne var Furkan Aslan?" "Hiçbir şey." Diyerek duraksadı. Geçen saniyelerle oluşan sessizliğin ardından devam etti. "Tek hamle ama sağlam bir hamle olacak." Cansu'nun bileklerini bıraktı ve oturduğu yerden kalkarak odanın çıkış kapısına yöneldi. "Nereye gidiyorsun?" Furkan kapıdan çıkacağı sırada duraksadı ve geriye dönerek Cansu'ya baktı. Bakışlarındaki ciddiyetin altındaki kırgınlık yüzünden okunuyordu. "Beni her defasında itemezsin Cansu. İttiğin gibi de her defasında yanına gelmemi bekleyemezsin. Her ittiğinde yanına gelmemin garantisi de yok. Bunu bir düşün." Hızlı adımlarla odadan çıktı ve koridorda ilerleyerek dış kapıya yöneldi. Kapıyı açarak ayakkabılarını giydi. Cansu peşinden yetişemeden çoktan kapıyı kapatmış ve üst kata çıkmıştı. Cansu dış kapının kapanmasıyla gözlerini yumdu. Yataktan kalkarak peşinden gitmişti ama yetişememişti. Gözlerine yaşlar hücum ettiğinde, dudaklarını birbirine bastırdı. İstemeden Furkan'ı kırmıştı ve neye kırıldığını bile bilmiyordu. Son söyledikleri kulaklarında yankılandı. Koridorun duvarına dayanırken, nefes alışverişlerine engel olamadı. Akan gözyaşları yanaklarından boynuna ulaştı. İleri mi gitmişti? İlk defa Furkan'ın gözlerinde kırgınlık görüyordu. Bir şey yapmamıştı ki? Sadece onu yataktan itmişti. Onun buna aldırmaması hatta gülüp kendisini daha çok sinir etmesi gerekiyordu. Normalde bunun canını okuyor olurdu. İstemeden onu incitmişti. Oturduğu yerden kalktı ve yatağına giderek kendini üzerine attı. Battaniyeyi başına kadar çekerken sadece düşündü. Bırakıp gitmekle ilgili şaka yapmıştı ve bu yüzden ona çok sinirliydi. Kızmıştı. Furkan'ın son söylediği bir kez daha kulaklarında yankılandı. "Beni her defasında itemezsin Cansu. İttiğin gibi de her defasında yanına gelmemi bekleyemezsin. Her ittiğinde yanına gelmemin garantisi de yok. Bunu bir düşün." Saatlerce yatağın içinde düşünceleriyle savaştığında, gözleri bir anlık kapattı. Bu gün okula yorgun olduğu için gitmek istememişti. Elif'inde gittiğini sanmıyordu. Furkan ile Alp hakkında bile konuşamamışlardı. Kafasında binlerce soru vardı fakat Furkan'ın son bakışları adeta içini yakıyordu. Battaniyenin içinden çıkarak, telefonunu eline aldı. Saat 16.30'du. Dış kapının açılma sesiyle yavaşça yerinden doğruldu ve yüzünü temizledi. Odasından çıkarak koridora geldi. Ceren ve Fulya'yı görmesi ile tebessüm etmeyi denedi. Ceren Cansu'nun yüzündeki solgunluğa dikkatle baktı. "Abla iyi misin?" "Evet iyiyim." "Solgun görünüyorsun." "Uyuyordum. Ondandır." Fulya araya girerek Cansu'ya döndü. "Annem hepimizi akşam yemeğine toplayacakmış." "Derya Abla döndü mü?" "Biraz önce hava alanına inmiş. Herkesi akşam yemeğine çağırmamış istedi. Elif ve seni de." "Elif'i de mi? Neden?" "Ve birde Alp'leri." "Alpler?" Ceren ve Fulya birbirlerine bakarak sustular. Gözleriyle bakışarak konuşuyorlardı. Cansu elini havaya kaldırdı. "Durun bir dakika burada neler dönüyor?" Fulya Cansu'ya baktı. "Abim ile konuşmadınız mı?" "Neyi?" "İyi de nasıl konuşmazsınız?" Cansu bakışlarını kaçırırken cevap verdi. "Biz biraz tartıştık." "Anladım. O zaman anlaması bana düşüyor. Alp'in Amerika'da bizimle aynı yaşta bir kız kardeşi varmış." Cansu'nun nefesi bir anlık kesildi. Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktığında, bir anlık ne söyleyeceğini bilemedi. Tebessüm etti. "Şaka mı yapıyorsunuz?" Ceren öne atıldı. "Hayır abla. Şaka yapmıyoruz. Adı Alisa. Hatta Furkan ve Alp Amerika'dan Hollanda'ya kızı almaya geçmişler anladığım kadarıyla. Sanırım Derya Abla o yüzden herkesi eve toplamak istedi. Bizden bir şeyler yapmaya başlamamızı istedi. 1 saate gelecekmiş. Yukarı çıkacağız. Sende yardım eder misin?" Tamam, anlamında başını salladı. "Ama ilk önce bunu Elif'e söylesem iyi olacak." "Tamam biz yukarı çıkıyoruz." Odasına girerek telefonunu eline aldı ve Elif'i aradı. Defalarca çalmanın ardından telefonu açılmıştı. "Alo." "Selam Eli, napıyorsun?" "Ne yapayım? Duş aldım. Eda ile ilgilendim. Birde iki gün evde olmayınca bizimkilere açıklama yapmam gerekti dün. Sabah erken saatlerde Alp'in evine uğradım ama kapıyı açan olmadı. Telefondan da aradım kapalı." "Onlar sabah döndüler." "Öyle mi?" "Evet. Furkan geldi oradan biliyorum." "Peki, kapıyı niye açmadı o zaman? Defalarca çaldım." "Uyuyordur belki." "Evet, yorulmuş olmalı." "Elif bizim kızlardan bir şey duydum." "Ne duydun?" "Alp'in Amerika'da kız kardeşi varmış diyorlar." "Saçmalama istersen." "Saçmalamıyorum. Bizimkiler söyledi." "Şaka yapıyorlardır. Sonuçta Furkan'ı görmüşsün. Sana bir şey söylemediğine göre." "Aslında öyle değil. Biz biraz tartıştık. Yani, konuşma fırsatımız olmadı. Kızlar bizim yaşımızdaymış diyor. Adı Alisa'ymış. Furkan ve Alp Hollanda'dan alıp getirmişler." "Sen ciddisin." "Evet. Ciddiyim." "Bir dakika bekle." Telefonun diğer ucundaki Elif'ten bir süre ses gelmedi. "Ne yapıyorsun Eli?" "İnternette kızı aratacağım. Bekle." "Ah. Şaka gibisin gerçekten." "Sosyal medya yalan söylemez papatya." Düşünceleri Alisa'dan Furkan'a kaydığında tekrar yüzü düştü. Bir süre sessizleşti. "Cansuy? Orda mısın?" "Evet." "Neyin var kızım senin?" "Hiç." "Furkan'la ne geçti aranızda?" "Of Elif bende bilmiyorum. Sanırım onu sinirlendirdim, birazda kırmış olabilirim." "Git ve durumu toparla o zaman." Bir süre sessizlik olduğunda Elif konuşmaya devam etti. "Kızlar doğru söylüyor. Alisa, diye birisi var ve gözleri aynı annesine benziyor. Hatta Alp'e bile benziyor bu kız." "O yüzden Derya Abla hepimizi eve davet etti. Saat 8'de yemeğe bekliyor." "Tamam geleceğim ama ilk Alp'e uğramalıyım sanırım." "Nasıl istersen." "Kapatıyorum Cansuy. Seni kocaman öptüm." "Bende." Cansu yatağının üzerinden kalkarak dolabına döndü. Sarı dar pantolonunu eline alarak yatağın üzerine koydu. Hemen ardından tekrar dolaba döndü. Beyaz ve salaş badisini de eline aldı. Dolabın kapağını örterek, üzerindeki pijamalardan kurtuldu ve dolaptan aldıklarını giydi. Odadan çıkacağı sırada söyle bir dönüp göz attı. Gerçekten çok dağınık görünüyordu. Hızla yatağını düzeltti ve kıyafetlerini askılığına astı. Beyaz telefonunu pantolonun arka cebine koyduğunda, odasından çıktı. Dış kapıya yönelirken ayakkabı dolabından beyaz spor ayakkabılarını çıkarttı. Ah. Elini ve yüzünü yıkamayı unutmuştu. Saçları korkunç görünüyor olmalıydı. Hızla banyoya giderek, saçlarını taradı ve elini yüzünü yıkayarak, kuruladı. Aynanın önündeki parfümünden bir kere üzerine sıktı. Tamamen hazırdı. Artık gidebilirdi. Banyodan çıkarak koridorda ilerledi. Kapıya ulaştığında ayakkabılarını eline alarak dışarı çıktı. Seri biçimde ayakkabılarını ayağına geçirdi. Arkadaki anahtarı aldı ve kapıyı kapattı. Merdivenlerden çıkarken, düşünceleri Furkan'a kaydı. Onunla konuşmalıydı. Kendini kötü hissediyordu. Beni her defasında itemezsin de ne demekti? Evet, onu itmiş olabilirdi fakat bu itmelerin hiç biri ciddi değildi. Sadece ufak itip kakışmalardı. Belki de ciddiydi. Furkan'ı her defasında itiyordu. Tamda onun dediği gibi. Üst kata çıktığında kapıyı birkaç kez tıklatarak açılmasını bekledi. Fulya kapıyı sonuna kadar açtığında kocaman gülümsedi. "Hoş geldin Cansu abla." "Hoş buldum." "Biz çoktan mutfağa girdik. Yapacaklar listesi elimizde fakat neyi kullanacağımızı bilmiyoruz. Sen bakar mısın?" Cansu ayakkabılarını çıkarttı ve hızla mutfağa geçti. Tezgâhın üzerine çıkartılmış bir çok malzemeye bakındı. "Annen bunları mı hazırlamanı söyledi?" "Evet." "Ispanakları yıkamakla başlayabilirsiniz. 3 defa yıka Ceren. Kum kalmasın. Fulya sende çorba için orta boy tencereyi çıkart. Pilav için sıcak su lazım." Ceren ciddi bakışlarını ablasına çevirdi. "Oradan bakıp emir mi yağdıracaksın." "Hayır sadece." Fulya Cansu'ya yaklaşarak gözlerini dikti. "Abim ile kavga mı ettiniz?" "Furkan nerede?" "Biraz önce baktım. Odasında uyuyor." "Bensiz biraz idare edebilir misiniz? Edemezseniz kalacağım." "Ederiz." Dedi Ceren ciddiyetle. "Sen git hallet işini." Cansu kız kardeşinin yanağına öpücük kondururken mutfaktan dışarı çıktı. Uzun koridorda yavaş adımlarla ilerleyerek yürüdü. Furkan'ın odasının önüne geldiğinde olabildiğince sessiz içeri girdi. Kapıyı kapattığında sessizce kapıyı kilitlemeyi de unutmadı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD