Onunla bir hayat fikri, aslında o kadar imkansızmış ki, ben bunu anlayamayacak kadar aşık olmuşum ona.
Hiç bir çölde, gül büyür müydü ki?
Büyümezdi.
Ben ise bunu, kuruduktan sonra ancak anlayabilmiştim.
Ona her baktığımda, gözleri bana her yalandan aşkla bakışında yüreğimi avuçlarının içine teslim ettim.
Aşk, iğrenç bir duygu olmuştu zamanla benim için. Allah aşkına,kim birini karşılıksız sevebilirdi ki! BEN! Ben, akılsız ben,onu bir karşılık beklemeyecek kadar seviyordum.
Olsun ama. Tüm bunlara rağmen giderken, arkasında bir beni,bir de arabanın arka koltuğunda oturan küçük adamı bırakmıştı.
Kayhan, sevgiden mahrum kalan, annesinden korkan bir çocuktu.
Onu aldırmayı asla düşünmedim. Bunu yapamazdım. Kürtaj masasına yattığım an,bir bebeği, veremediğim bir canı alıyor olduğum gerçeği tokat gibi yüzüme çarpardı.
Benim bile cesaretim burada sonra ererdi. Bir bebeğin yaşama hakkını elinden alamazdım.
Ona iyi bir hayat sunmak istiyordum. Ancak rahat bir hayat ile mutlu bir hayat arasında dağlar kadar fark vardı.
Ona istediğinden bile çok şey almıştım. Her şeyin fazlasını önüne sermiştim.
Bunlar yetersizdi.
Onun birkaç parça oyuncağa değil, saçlarını okşayan bir anneye ihtiyacı vardı. Bunu ona verememiştim.
İlk doğduğu zaman, tek başıma uyandığım hastane odasında öyle bitmiş tükenmiş hissetmiştim ki, düzgün bile düşünememiştim. Hırs ve öfkem bana saçma sapan şeyler yaptıracak kadar fazlaydı.
Kayhan'ı, yetimhaneye vermeyi, kaderine terk etmeyi düşünmüş, hissetmiştim.
Psikolojik olarak paramparça olmuştum. Yatalak bir babam,beni paraya tercih eden annem, avcuna bıraktığım yüreğimi parçalayıp giden sevdiğim bir adam vardı. Tüm bunlar olurken, ben asla düzgün düşünemezdim.
Ama yapamadım.
Yetimhaneye veremedim.
Yolun yarısında vazgeçtim. Yeni doğmuş, beyaz bir battaniyeye sarılmış hali ile arabamda yatarken yapamazdım. Onu kaderine terk edecek kadar acımasız değildim.
Bir anlık öfkem,bir ömür ile sonuçlanacaktı.
"Daha var mı anne?" Anne... Bu kelime bana artık o kadar yabancı olmuştu ki, yadırgamıştım. Bir anneydim. Ama bu sadece sözde annelikti.
Şükran Demircioğlu,benim annemdi. Onunki de,benim gibi sözdeydi.
Arabanın dikiz aynasından arka koltukta oturan Kayhan'a baktım. Göz göze geldiğimiz an,öyle bir gülümsedi ki,benim de dudaklarım kıvrıldı. Ne kadar masum gülüyordu.
"Çok az kaldı, sıkıldın mı?" Gözümü ondan çekip yola baktım.
"Hayır, sadece fazla uzun geldi. Şey..." Konuşmasını yarıda kesen Kayhan ile kaşlarım anlamak için çatıldı.
"Ney?" Cevap gelmeyince aynadan yansımasına baktım. Kafasını eğmiş, kucağındaki ellerine bakıyordu.
"Kayhan, sorun ne?"
"Oraya bir daha gitmek istemiyorum. Beni geri ne zaman bırakacaksın?" Bana hala güvenmiyordu. Onu tekrar bırakacağımı düşünüyordu. Bir bakıma haklıydı, çünkü ben bile kendime güvenmiyordum. Kendimden her şeyi beklerdim.
"Bırakmayacağım. Buna sen de engel olacaksın. Beni biliyorsun,ne yapacağım belli olmaz. Bana karşı çık, isteğinin üzerine git. Eğer sana yapmanı söylediğim şey canını yakacaksa, yapma. Zor bir dönemden geçiyorum ve fazla gitgellerim var. Ama seni yanımda tutmak istiyorum." Kendimi ilk kez birine karşı zar zor ifade etmiştim. Genelde kendini ifade etmek konusunda asla zorlanmazdım, fakat söz konusu Kayhan olunca iş bambaşka oluyormuş meğer.
"Nasıl yani?"
"Kısıtlayan bir anne olmak istemiyorum. Tamam, belki öyle bir anneyim ama,bunu istemiyorum. Yanımda kaldığın sürece senden tek bir şey istiyorum, dışarıya fazla çıkma. Eve hapsetmeyeceğim seni, belirli zamanlarda çıkacağız ancak her an benimle dışarıda vakit geçirmek isteme. Bunu benden bekleme. Yapamam."
"Tamam,"dedi anlayışla. "Peki Halil amca, onlar da gelecek mi?" Bunu daha düşünmemiştim. Onları bir anda işsiz bırakmazdım. İsterlerse evde aynı şekilde çalışmasını sağlardım.
"Bilmiyorum. Bunu daha sonra düşünürüm." Buna vaktim olacağını da sanmıyordum. Bugün daha önemli işim vardı,ilk önce onu yapmam gerekiyordu. Bunu yapmalıydım ki,bir daha bana karşı bir şey yaparken iki kez düşünmeleri gereksindi.
Yaren... Bana vurulan son darbeydi. Ona o kadar çok güvenmiştim ki,her şeyi ona anlatmış, gözlerinin önünde ağlamıştım.
Bundan sonra kimseye güvenmeyektim. Kendime bile...
Çünkü artık sıkılmıştım, yalancı samimiyete maruz kalacağıma yalınız kalırım daha iyiydi.
"Anne,son bir şey daha sorabilir miyim?"
"Sor bakalım." Heyecanlıydı. Bu sesinden belliydi. Zaten yol boyunca evi ve benim hakkımda bazı şeyler sormuştu.
"Peki o eve, babam geliyor mu?" Son zamanlarda babasını oldukça fazla sorar olmuştu. Bundan kesinlikle hoşlanmıyordum. O adamı merak etmesi sevmiyordum.
Normal biri gibi ona bizi terk eden bir adama sevgi falan aşılamazdım. Ben normal biri değildim. Ondan nefret etmesini sağlayacaktım.
Çünkü o, bunu hak ediyordu.
"Hayır, onunla görüşmüyoruz. Baban,sana da söylediğim gibi kötü bir adam ve kötü adamlardan her zaman uzak durmamız gerekir." Ne kadar doğruydu bilmiyorum. Bunun nasıl sonuçlanacağını da hiç düşünmemiştim. Sadece nefret etsin ve eğer bir gün onu öğrenirse gitmesin diye yapıyordum.
"Kötü mü? Niye ki? Sana ne yaptı?"
Yıllar önce aşkı, şimdi ise nefreti tattırdı.
Kahrolası bedenim ve kalbim ise hala ona tepki veriyor,hala istiyordu. Dün geceki öpüşü yıllar sonra ilkti ve beynim ne kadar öfke ile dolsa da, kalbim bu anda kendini kaybetmişti.
"Bunu sana söylemek için erken. Fazla kurcalama." Her ne olursa olsun, onun konusu geçince daha da katı bir hale bürünüyordum. Aynen, şimdi olduğu gibi.
"Tamam,"dedi,az önceki sesimden etkilemiş gibiydi.
Sessiz bir yolculuğun ardından eve gelmiştik. Arabadan inip Kayhan'ı da indirdim. Arabadan indiği an karşısındaki iki katlı eve şaşkınca bakakaldı. Yüzündeki ifade çok tatlıydı.
"Burası çok büyük,"dedi hayret ve beğenmişlikle.
"Öyle, hadi gel de,senin için oda seçelim,"dedikten sonra elimi tutması için ona uzattım. Ona elimi uzatmamla ilk bana sonra da kararsızlıkla elime baktı.
Eğer tutmazsa ne yapardım bilmiyorum. Ben gerçekten bencil bir insandım. Yine de, her şeye rağmen benim yanımda dursun,beni sevsin istiyordum.
Ben, bundan sonra değişmezdim. Çabalasam da bu olmazdı.
Ama o da her şeye rağmen ona uzattığım elimi gülümseyerek tuttu.
Benim gibi değildi.
Kin tutmazdı. İşe olumlu yönden bakar, affetmek için yer arardı. Ben böyle biri değildim. Kin tutardım, affetmek için değil nefretimi kusmak için yer arardım.
Tuttuğu elimle eve doğru yürüyüp kapının ziline bastım. Bunları yaparken gözlerinin bende olduğunu hissediyordum,ancak ona bakmadım. Bana neden böyle baktığını da anlamış değildim.
Dayanamayıp kafamı eğip ona baktım. Gözlerini uzun zamandır karşılaşmadığım bir duygu ele almıştı; hayranlık.
"Neden öyle bakıyorsun?" Dedim, açılan kapıyı umursadan.
"Çok güzelsin,"dediği an gözlerimi aceleyle ondan çekip açılan kapıya çevirdim. Tuhaf hissetmiştim. Ama ondan duymak iyi gelmişti.
"Öyleyimdir,"diye geveledim,az önceki yaşadığım duygu karmaşasına rağmen. İltifat almak,beni nedense gerçekten çok mutlu etmişti.
Eve geldiğim de bunu söylemişti ama şu anda daha farklı hissediyordum. Ondan böyle bir şey duymak kendimi mükemmel biri gibi hissettirmişti.
Açılan kapıya bakınca evin hizmetlisi olan Cemile Hanım, anlamaz gözlerle bir bana bir de elimi sıkıca tutmuş Kayhan'a baktı.
Şaşkın halini anlayabiliyordum. Benim yanımda bir çocuğun ne işi vardı ki?
"Gel bakalım,"diye Kayhan'la eve girdiğimiz an, önüne diz üzerindeki siyah montu çıkardım. Bunu yaparken bana bakan gözlerine kısaca gülümseyip, çıkardığım montu nedenimi dikleştirip hâlen bize bakmakta olan Cemile Hanım'a uzattım.
"Hoş geldiniz, Gül Hanım,"dedi, sonunda şaşkınlığını bir kenara bırakıp. Ona uzattığım montu alınca kısaca başımı sallayıp onu onayladım.
"Cemile Hanım, benim odamın yanındaki odayı Kayhan için hazırlarlar mısınız?" Galiba en uygun yer,odamın yanı olacaktı.
"Tamam, efendim. Ailesi için nereyi hazırlayayım?"
Kayhan'ın elinin sıkılaştığını,ona bakmasam da kafasını eğdiğini anladım. Yaşı küçük olsa da böyle şeyleri çabucak anlayabilir, kavrayabilirdi. Farkındaydı aslında. Benim hayatımda bir yere sahip olmadığının farkındaydı. Bunca zaman yanımda değildi, benim hayatımda bir hayalet gibiydi.
Sustuğumu anlayan Kayhan, elini benden öfkeyle çekti. Lal olan dilim, onun hayatı için en büyük engeldi.
"Benim ailem zaten o!" Cemile Hanım,az da olsa olayı kavradığı an, yaptığı şeyin farkına varıp dudaklarını birbirine bastırdı.
"Kayhan için odayı hazırlayın lütfen,"deyip elimi bırakıp ardına bile bakmadan kayhan'ın peşinden ilerledim.
"Kayhan," diye bana bakması için ona seslensem de beni umursamadan salondaki geniş koltuğa oturdu.
"Neden 'oğlum' demiyorsun ki? Ben sana 'anne' diyorum."
Önüme düşen saçlarımı tek elimle geriye atıp sıkıntıyla gözlerimi başka bir yöne çevirdim.
"Beni kimseye anlatmayacak mısın?" Bilmiyordum. Kayahan, belki de oğlunu istemezdi.
Belki de, ondan olduğunu bile kabullenmezdi.
Ama belkilerle hareket edemezdim.
"Anlatacağım, sadece bana biraz zaman ver."
"Babam yüzünden mi? Yani-"
"Benim bir telefon görüşmesi yapmam lazım. Akşam geldiğimde tüm bunları baştan konuşalım. Söz, istediğin her şeyin cevabını vereceğim." Aslında kaçıyordum.
Çünkü bana sürekli babasını sorar olmuştu. Her an bana onu soruyordu. Nefret etsin istiyordum,aynı benim gibi duygular beslesin. Bu beni bencil mi yapıyordu? Yapsın. Çünkü hiçbir zaman fedakâr insanlar kazanmazdı. Eğer öyle olsaydı,ben bu halde olamazdım. Ben... Kaybetmezdim. Babam... Yıkılmazdı.
Çalışma odasına girdiğim an,odada bulunan balkona çıktım. Yüzüme esen rüzgar, saçlarımı uçurmuştu, yüzüme çarpan saç tellerim nedensizce iyi gelmişti.
Gözlerimi elimdeki telefona çevirdim. Eve gelirken Buse'den istediğim numarayı tuşlayıp kulağıma götürdüm.
"Alo,buyurun? Nasıl yardımcı olabilirim?" Kalın ve gür bir erkek sesi duyduğum an, beklemeden konuşmaya başladım.
"Merhaba Onur Bey,ben Gül Sancar."
"Merhaba Gül Hanım?" Sesindeki sorgu ile konuya girmem gerektiğini anladım.
"Sizi bir konu için rahatsız ediyorum. Bir sene önce, benim kefil olduğum bir satış gerçekleştirmiştiniz. Yaren Yıldırım üzerine olan bir satıştı."
"Ah! Evet, hatırlıyorum. Arama nedeniniz bu muydu?"
"Kısmen. Sizden ricam birkaç gün sonra Yaren Hanım'ın orayı boşaltması." Orası Yaren'in hayaliydi. Her şeyiydi. Çok değer veriyordu.
Benim güvenimi enkaza çeviren birinin,ben de hayallerini paramparça etmekten çekinmezdim. Nasıl benim sayemde hayaline kavuştuysa, benim sayemde bitecekti.
?
"Seni dinliyorum,"dedim, oturduğum yerden elindeki dosya ile bana bakan Buse'ye bakarak.
Telefon konuşmasından sonra direk buraya gelmiştim. Aslında merakıma yenik düştüm.
"Efendim, Kayahan Bey aslında bir oto galeriye sahip. Merkezde ve büyük bir yer. Burada pek zaman harcamazmış,buraya sadece imza zamanları gelir, başka türlü de uğramazmış. Buradaki çalışanlardan sadece bunları öğrendim." Oto galeri... Arabalara olan tutkusunu çok iyi hatırlıyordum.
Kapının aniden açılması üzerine ikimizin de bakışları oraya yöneldi.
Önüme serilen, gözleri kızarmış, öfkeyle yüzüme bakan Yaren ile elimde olmadan acımasızca gülümsedim.
Bugünün en iyi görüntüsü olabilirdi.
Galiba Onur Bey ile görüşmüş olmalıydı.
"Sen çık Buse." Gözlerimi ondan çekmeden söylediklerimle öfkeyle soludu. Beni öyle birine çeviriyorlardı ki,şu anda karşımdaki kadına zerre acıma duygusu beslemiyordum.
Nefretim, merhametimi katletmişti.
Nefretimi bu denli cani yapansa, onların ihanetinin verdiği kindi.
"Bunu nasıl yaparsın!" Diye, Buse'nin çıkması üzerine yüzüme haykırdı.
Ona tek kelime etmeden oturduğum yerden kalktım.
"Sana söylüyorum Gül! Oranın benim için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun! Bunu bile bile nasıl yaptın bunu!" Masanın etrafında dolanıp karşısına geçtim. Kalçamı masama dayayıp ona alayla baktım.
"Sen de, benim nasıl biri olduğumu bile bile bana ihanet etmedin mi?"
"Bu kadar ileri gidemezsin!" Bu beni ne sanıyordu. Her şeyi yapacak ve ben de göz mü yumacaktım? Aptal veya saf salak bir şey değildim.
"Ettiğini buluyorsun. Size nasıl o hayatı ben verdiysem, zamanla yine ben alacağım. Çünkü siz asla buna değmezsiniz! Sizin anladığınız dil dostluk falan değil,siz anca zorbalıktan hoşlanırsınız. Size çok iyi davrandım diye tepeme çıkmaya cesaret ettiniz. Zamanında size yüz vermeseydim, şimdi karşımda böyle bağırıyor olmazdın!" Öyle öfkeliydim ki,ne dediğimi tam anlamıyla idrak edemiyordum.
"Söylediklerinde ciddi miydin yani?" Bunu,bir kız çocuğu kadar masum sormuştu. Kısa bir yelkenleri suya indirecek kadar üzülmüştüm ona. Ama ciddi değildim. Asla!
"Ağzımdan çıkan her sözün bir hükmü vardır." Gözlerinde hayal kırıklığı,acı her şey misafir oldu.
"Sen... Zamanı geldiğinde tüm bunlara pişman olacaksın,"dedi, kısık bir sesle.
"Ben şimdiden pişman oldum sayenizde. Daha ne kadar olabilirim. Ellerinizle siz beni yarattınız. Bundan sonra hiçbirinize tolerans göstermeyeceğim." Omuzları yenilmişlikle düştü. Daha konuşmadı.
Bir insanı yaptıkları değil söyledikleri öldürürdü. Gerçek silah,ucu hırsla bilenmiş keskin sözlerdi. Benim sözlerim onun celladı olmuştu. Mevta olmuş ruhunu alıp odamı terk etti.
Kapıda bana tuhaf tuhaf bakan Kayahan'ı görünce her şeye rağmen zaferle gülümsedim. Her şey daha da kötü olurken ben zaferle gülümsedim.
"Neden öyle bakıyorsun?" Diye eğlenir bir ses tonuyla konuştum. "Alışmaya bak. Bana daha çok böyle bakacaksın," dedim aynı onun gibi.
Olduğu yerden sessizce beni izlemesi ile yerimden ayrılıp odadan çıkmak istedim. Neden öyle baktığı konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Bileğime sarılan elle, sinirle ona dönüp tuttuğu elimi kaşlarımla işaret ettim.
"Sana dokunmamdan hoşlanmıyor musun?" Diye düz bir sesle konuştu. Yüzümü yüzüme yaklaştırmasıyla kafamı yana çevirdim. İçimdeki küçük Gül, bu dokunuşa etkilenecek kadar aciz olsa da,ben kalbimi değil aklını dinleyen biri olmayı seçmiştim.
Yanağımda hissettiğim sıcak nefesler ile dişlerimi sıktım.
"Yada öpmemden?"
"Çek, elini. Beni bedenimden soğutma." Nefretle söylediklerimle güldüğü için verdiği nefesler beni huylandırmıştı.
"O zaman bedeninden nefret etmen gerekiyor. Çünkü her bir santiminde benim izlerim var. Bu bedene ilk benim izlerim işlendi." Haklı olması canımı o kadar yaktı ki, öfkeyle elimi ondan kurtarıp yüzüne baktım.
"İnan bana izleri yok etmek konusunda çok iyiyimdir." Afallamış halini arkamda bırakıp odadan çıktım.
.......
Bölüm sonu...
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum buraya yazabilirsiniz.?
GELECEK BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE... KENDİNİZE İYİ BAKIN.?