4.BÖLÜM

2223 Words
Bir adam tanımıştım. Sevgisi ile sonsuza kadar beslenebileceğimiz bir adam. Bir kadın tanımıştım. Dünyaları versen bile daha fazlasını isteyecek bir kadın. Babamın sevgisi, annem sıfatındaki kadına yetmemişti. Hikayenin sonunda ise kadın gitti,adam bitti. Ben ise bitmiş bir adamın boş olan tarafını doldurmaya çalışıyordum. Sevgi, sonsuz sadakat. Gücüm yetmezdi biliyorum ama deniyordum. Babamın doktoru ile konuşmak için hastaneye gelmiştim. İlk doktoru ve ilk günü için onu yalnız bırakmak istememiştim. Hastanenin sandalyesine sırtımı yasladım. Hala ne kadar güzel bakıyordu? O yalan gülümsemesi bile bana yetiyordu. Bazen yalanlar her şeyi kısa süreliğine unutturuyordu. Unutmak istedim. Bana yaptığını unutmak istedim. Yanımda olsun,elimi tutsun ve babamı beraber bekleyelim istedim. Neyi istediysem, onunla sınanmıştım. Unutamıyordum. Yanımda kimse yoktu,elimi tutan kimse yoktu. Babamı bomboş hastane koridorunda bir başıma bekliyordum. "İki gün sonra tekrar gelin. Aksatmadan yaparsak iyileşme sürecine de erken geliriz." Karşımdaki beyaz duvardan gözlerimi çekip, kafamı sağa yaptırdım. Tekerlekli sandalyede oturmuş bana bakan babam ile göz göze geldim. Ona bakmam ile kafasını eğdi. Yüzümde her şeyin bana vaat ettiği bir gülümseme belirdi. Kaybediyordum. Her şeyi,herkesi kaybediyordum. Suçsuz olamama rağmen canı alınan ben olmuştum. Günah keçisi ben seçilmiştim. "Beyza babamı arabaya götür. Bende geleceğim." Yanıma bıraktığım çantamı alıp ayağa kalktım. "Peki Gül Hanım." "Sizinle biraz konuşalım mı, Sedat Bey?" Ona seslenmem ile babamın doktoru bana baktı. Ağırca kafasını salladı. Eliyle kapısı açık olan odayı gösterdi. "Buyrun, odamda konuşalım." Aralık olan kapıdan içeri girdim. Karşılıklı konulan sandalyelerin birine oturdum. Babam hakkında bilgi sahibi olmam gerekiyordu. "Sizi dinliyorum." Gözlerimi doktora çevirdim. Ela gözlüydü. Onun gibi ela gözlere sahipti. Güzel gözleri vardı. Aldanmaya yetecek kadar muazzamdı. Yutkundum. Onu her an anımsıyordum. "Baban ne durumda?" İyi olsundu. Babam iyi olsundu artık. "Gül Hanım, Taner Bey yani nasıl desem iyileşmeye hevesli değil gibi. Bu gibi vakalarda hastanın da iyileşmeye istekli olması gerekiyor. Ona dayatarak bir tedavi uygulamayız. Bizim zorumuzla buraya tedavi olmaya gelip de yürüyerek çıkan bir hastam olmadı. Onu bu tedavi için motive edin. Size bu zamanlarda ihtiyacı var. Eğer böyle devam ederse yerimizde saymaktan başka bir şey yapamayacağız." Daha benim gözlerime bile bakamıyordu. Allah'ım sen beni neyle sınıyorsun? Yaşadıklarım bir evlat için çok zordu. Ben her şeyimi babama harcamışken, babam hiçbir şey yapmaması canımı yakıyordu. Biri,içimi görsün. Beni alıp kurtarsın boğulduğum denizden. Çünkü çırpınmaya gücüm kalmamıştı. Pes etmiştim ve batıyordum. "Babamla iletişimimiz çok kötü. Durumu nedeniyle bana artık eskisi gibi yaklaşmıyor ve bende bu nedenle ondan çekinmeye başladım. Onunla sürekli konuştum. Hiçbiri fayda etmedi. Başka ne yapabilirim inanan ki bilmiyorum. İyileşsin istiyorum ama sadece benim istemem yetmiyor." Sesim çaresiz bir kadının kimseye duyuramadığı çığlıkları gibi, acılı çıkmıştı. Ben yardım isterken, herkesin kulağı bana tıkalıydı. "Bazen sorun fiziksel olmuyor. Babanız iki türlü de eksik bir adam. Bir psikiyatri değilim ancak babanıza değerli olduğunu aşılamanız gerekiyor. Her zaman bana bu şekilde gelirse sadece gelmekle kalacak." Basit miydi? Babam için çok çabalıyordum. Gerekirse kendimden bile ödün veriyordum. Ama olmuyordu. Ya ben başaramıyordum ya da yanlış yapıyordum. " Tamam. Dediklerinizi düşüneceğim. İyi günler Sedat Bey." Ben düşünsem bile kim uygulayacaktı? Ayağa kalkıp bana uzatılan eli sıktım. "İyi günler Gül Hanım." Kafamı sallayıp elimi geri çektim. Boğucu doktor odasından çıkınca derin bir nefes aldım. Herkes sırtıma bir sorumluluk yüklüyordu ve ben bu kadar güçlü değildim. Elbet bir bedenim bitap düşecekti. İşte o zaman başaramadığım sorumluluklarım etrafa dağılacak,ben onları toplayamayacaktım. Herkes üzerime basıp geçecekti. Bir virane olduğumu herkes bilecekti. Islanan yanaklarımı elimle yok ettim. Yürümeye başladım. Arabada beni bekleyen babamın yanına gitmem gerekiyordu. Hastaneden de çıkınca karşıda beni bekleyen arabaya yürüdüm. Kapımı açan Tarık'a baktım. "İlk beni şirkete bırak,"deyip arka koltuğa oturdum. Yolcu koltuğunda oturan Beyza'ya baktım. Ardından yanımdaki babama. "Baba ben ne zaman senin yanına oturacağım. Buradan yolu izleyemiyorum." "Sen çok büyük bir kadın ol, benim yanıma değil yerime otur. Sen böyle bu arabayı sür bende yaşlı halimle senin yanına oturayım. " Hayat babamı yanıma değil, yatağa oturtturmuştu. O yataktan da bu gidişle kalkamayacaktı. Bazen bir şeye parada yetmiyordu. Yetseydi ben babamı çoktan ayağa kaldırırdım. Sağlık, para ile ölçülmüyordu. Şimdi babam ne yapsındı o kadar parayı. Babam,paraya kurban gitmişti. Annemin para hırsı yüzünden babam bu hale gelmişti. Araba yolculuğum şirketin önüne gelmemle bitti. "Beyza babamın her an başında ol,"deyip arabadan indim. Yüzüme vuran rüzgarın etkisiyle kuruyan dudaklarımı yaladım. Kabanımın önünü açıp içeri girdim. Çalışanlarım buradaydı. Odalara yerleşiyordu. "Hoşgeldiniz Gül Hanım. Kısaca bir şey söylemem gerekiyor. Buraya yerleşirken Şükran Demircioğlu biraz zorluk çıkardı. Ama Kayahan Bey'in sözleri ile vazgeçip yukarı çıktı. Yerleşmek konusunda ise nerdeyse yerleştik sayılır." Şükran Demircioğlu, buradaydı. Durgun gözlerim boş boş karşıya bakıyordu. İnsan, annesine kin besler miydi? Ben ölmesini bile istiyordum. Ben onun yüzünden bu cani düşünceler ile dolmuştum. Beni bu hâle onlar sokmuştu. "Sen başlarında dur Buse. Ben bir kahve alıp geleceğim." "Tamam Gül Hanım." Şirketten çıkıp yanındaki kafeye geldim. Tezgahın önüne gelip iki elimide tezgaha yasladım. "Buyrun?" Çalışanın sesi ile ona baktım. "Bir acı türk kahvesi ve bir su verir misin?" "Tabi hemen." Elimi çantama sokup içinden haplarımı çıkardım. Antidepresan. Ağrı kesici. Antidepresan haplarını içmem gerekiyordu. Ağrı kesici bir nevi hazırlık. O kadını görmek bana iyi gelmiyordu. "Yapma! Ben ilaçlara mahkum olmak istemiyorum. Ben babamı, mutluluğumu geri istiyorum." Kimse beni duymadı. "Bunlar sağlığın için. Zor bir dönemden geçiyorsun ve bunlara ihtiyacın var." Herkes bana istediğini yaptı. Önüme konan bir fincan kahve ve suya çevirdim bakışlarımı. İlk önce antidepresanı ağzıma attım. Ardından bir yudum su içip boğazımdan kolaylıkla inmesini sağladım. Yanımdaki hareketlilikle gözlerimi kapattım. Ağır bir parfüm kokusu. Yanımdaydı. Sakin ol. Umrunda değilmiş gibi davran. "Soda." Sesi bir zamanlar masallarıma melodi olan sesi. Şimdi ise kabuslarımdaki kulak tırmalayıcı çığlık. "Neden dibime kadar girdin?" O da bana nefret besliyordu. Duygularımız karşılıklıydı. Diplerine kadar girmiştim, çünkü; bende onlardan huzurlarını alacaktım. Sustum. Onu yok saydım. "Konuş." Gözlerimi açıp kahveye bakarak güldüm. "Emir kipi ile benimle konuşamazsın. Siz Demircioğlu ailesi kiminle nasıl konuşacağını bilmiyorsunuz." Hepsi bende bir üstünlükleri olduğunu düşünüyordu. "Hayatımızda sana yer yok. Babanı da al buradan git. Tekrar Antalya'ya git." Kafamı kaldırıp ona baktım. "Kes sesini!"diye tısladım. "Buradayım çünkü keyfim o şekilde istiyor. Sizin gibilere söz hakkı tanımıyorum ben. Neye dayanarak benimle konuşabilirsin? Senin o vasıfsız hayatın zerre umurumda değil. Ve sakın,o kirli ağzında babamın ismini bir daha duymayayım. Ben isteğim an hayatınızdan çıkacağım. Ama şimdi biraz eğlenmek istiyorum." Ağrı kesiciyi de içtim. Sinirden ellerim titriyordu,ona belli etmemek adına ayağa kalktım. "Görüşürüz anneciğim," son kez ona baktım. Güzel bir kadındı. O da zamanında bunu kullanmıştı. Güzellik kandırırdı. Kahveyi orada bırakıp kafeden çıktım. Dışarı çıkmamla kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Nasıl bu kadar duygusuz olabiliyordu? Hiç mi bize üzülmemişti. Ben onun öz kızıydım, yaşadıklarımı duyunca ne yapmıştı? Acımış mıydı? İçime derince bir nefes aldım. Buna ihtiyacım vardı çünkü; boğuluyordum. Tekrar holdinge girdiğimde kimseyle konuşmadan asansöre girdim. Bana bir oda vermek zorundaydılar. Asansörde ben ve birkaç kişinin haricinde kimse yoktu. "Hayırlı olsun Gül Hanım. Sizin gibi başarılı bir tasarımcıyı şirketimizde görmek bizi mutlu etti." Sese baktım. Orta yaşlarda, zayıf bir adam vardı karşımda. Tabi ya, başarılı Gül Sancar. Herkes beni bu şekilde övgülere boğardı. Ama kimse benim nefesimin yetmeyip, boğulduğumu görmezdi. Herkes,kitaba bakardı,onun nasıl yazıldığına veya yazarına değil. Herkes, kapağa bakardı. "Teşekkür ederim. Benim de tek temennim, buranın bana mutluluk getirmesi,"iki yana açılan asansör kapısının ardından tekrar adama baktım. "Görüşmek üzere." Asansörden çıkınca beni karşılayan kata baktım. Beyaz ve siyahın asilliği burada eşsiz bir şekilde yansıtılmıştı. "Buyrun,kime bakmıştınız?" Boyu kısa, minyon tipli kıza uzunca baktım. Masum duruyordu. "Kayahan Demircioğlu'nun odası nerde?" Onu görmek,bana yapılanı canlı izlemekti. Yüzündeki her santim,benim hüznümün nedeniydi. Ben onun o güzel yüzüne kanmıştım. Yazarına değil, kapağına bakıp almıştım. "Koridordaki son kapı. Size eşlik etmemi ister misiniz?" "Hayır teşekürler." Ona bakmadan söylediği kapıya yürüdüm. Hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordum, vardı. Canım acımamış gibi konuşuyordum, acımıştı. Gönlümdeki bahçedeki ağaçlar kuruyup yaprak dökmemiş gibi bakıyordum gözlerine,kurumuştu. Yine aynı şeyi yapmıştım;bir şey olmamış gibi davranmış, odasına haber vermeden girmiştim. Girdiğim gibi kocaman, ferah bir oda ile karşılaştım. Onun oturduğu masanın arka tarafı tamamen camdan yapılmıştı. Bu odayı mükemmel kılmıştı. Ela gözler sesle masadan bana kaydı. Üzerindeki siyah takım ile tam da bir iş adamı imajı yaratıyordu. "Neden buradasın?" Bende olan gözler tekrardan masaya, önündeki kağıtlara döndü. "Odamın nerede olduğunu sormaya geldim." Emindim ki,bana bu katta bir oda hazırlatmamıştı. O da beni pek görmek istemiyor gibiydi. "Birinci katta. Çalışanlarının yanında." Bana olan mesafeli tutumu canımı yaksa da,renk vermedim. "Sana bu katta bir oda isteğimi söyledim. Rica falan etmedim. Bu katta bir oda hazırla dedim. Şimdi bana odamın yerini söyle. Yoksa ben zevkime uygun olan odaya yerleşirim." Burnundan derin bir nefes alıp, gözlerini yumdu. "Gül, odadan çık." "Odamın yerini söyle bana." "Sikeyim odayı!" Kapattığı ela gözler sinirle açıldı. Bir anda oturduğu yerden ayağa kalktı. Gözlerindeki öfkeyi bana kusmak ister gibi bakıyordu. "Senin derdin ne!" Elini masaya vurdu fakat ben bundan zerre etkilenmedim. "Oda,"dedim,onunla dalga geçer gibi. Masadan uzaklaştı,"oda?" Diyerek, masadan dolaştı. Sert adımları önüme gelmesi ile durdu. "Neyin peşindesin Gül? Beş yıl sonra neden geldin?" Beş yılda içimde biriktirdiklerimi üzerinize yıkmaya,o enkazla sizi ezmeye geldim. "Konuş! Söyle." "Odamın yerini söyle. Senin öfke krizini çekemem." Tam dibinde durmuş,ela gözlerindeki sinir ile bana bakıyordu. Sert solukları yüzüme çarpıyor, yüzümü okşuyordu. Bana eğilmesi ile aynı boya geldik. "Yok oda! Sana burada, benim yanımda yer yok! Git Gül! Antalya'ya geri git, benden uzağa git." "Senin yanında olmak isteyen kim! Hiçbir yere gitmeyeceğim. Buradayım, İstanbul'da. Senin isteklerin, arzuların umurumda değil." Konuşmam bittiğinde hangi ara bu kadar yakınlaştığımızı sorguladım. Burunlarımız birbirine değiyor, öfkeli gözlerle, gözlerimize bakıyorduk. Beş sene önce müptelası olduğum dudaklara bakmamak için kendimle savaş vermeye çalıştım. "Git." Bir kelime bir insanı ancak böyle yaralar, böyle öldürürdü. "Gitmiyorum." Gitmezdim. Buraya birkaç güne kaçmak için gelmemiştim. "Git,Gül." İsimim hala ağzına yakışıyordu. "Hayır, buradayım." "Neden?" Elaları gözlerimden çekildi, hiç olmaması gereken bir yerde durdu; dudaklarımda. "İntikam mı almak niyetin." "Hayır, benim niyetim sizi yavaşça bitirmek. İlk on sonra yirmi, otuz, kırk... Yavaş yavaş sizi bitireceğim. Buna sende dahil hepinizi bitireceğim. Sonra ise, işte o zaman gideceğim. O zaman olmam gereken yere, Antalya'ya gideceğim." Döktüm tüm öfkemi. O ise ben konuşurken gözlerini çekmedi. Ne yapmaya çalışıyordu? "Sen mi beni bitireceksin. Gül... Senin yıllar önce hayal ülkesinden çıkman gerekiyordu. Bana karşı savunmasız birisin. Eğer burada kalmaya devam edecek olursan, işte o zaman Kayahan Demircioğlu ile gerçek manada tanışmış olacaksın. Vaktin varken çek git. Git ki, yüzümüzü görmeyelim." Bana cephe alacak, karşımda duracaktı. Bu ise beni daha fazla öfkelendirmişti. "Sen,zamanla gerçek Gül Sancar ile tanışacaksın. Bak işte o zaman, buradan ardına bile bakmadan giden sen olacaksın." Bu dediklerime güldü. Bu gülüş gerçek olsaydı, etkilenirdim. Ama ne yazık ki alayla harmanlanmış bir gülümseme idi. " Ah be Gül, keşke güzel olduğun kadar zeki olsaydın." İşte şimdi gülme sırası bana devredilmişti. Zaten bende akıl olsaydı zamanında neyin ne olduğunu anlardım. "Ben akılsız olsaydım,ne burada olurdum,ne de benim röportajımı izleyen sen olurdun. Ben senin düşündüğünden bile zeki bir kadınım. Ve güzelliğim ise bana bahşedilmiş bir nimet. Bunlar ise sadece beni ilgilendirir. Şimdi Kayahan Demircioğlu,o gözlerini üzerimden çek." "Çekmezsem?" "Çekmezsen,sana pişmanlığı öğreteceğim gibi bir ara edebi, ahlâkı da öğretirim. Benim için zaman kaybı olacak ama olsun, katlanırız. Yarın tekrar geleceğim. Odam hazır olsun,yoksa burayı alırım üvey abiciğim." Son kez ona baktım. Bundan sonra bu yüze çok bakacaktım. Arkamı dönüp girdiğim kapıdan geri çıktım. Onunla harpımız başlamıştı. Bu harpın sonunda ise birimiz diğerinin kalbini elinde tutuyor olacaktı. Ve elinde kırık kalbi tutan kişi, ben olmak için her şeyimi ortaya dökecektim. •••• Yenilmişti. Gençliğin verdiği heyecena, arzuya yenilmişti. Bir adamın ela gözlerine yenilmişti, Gül. Çok denemişti. Ama Kayahan bir türlü peşini bırakmamış kızın kalbini çelmişti. Gül, kayahan'a âşık olmuştu. O adam kalbinin atışını değiştiriyordu. O adam tüm bedenini amansız bir heyecena kaptırıyordu. O adam güzel seviyordu. Bakışlarında ki aşk, Gül'e yansımış onu da öyle yapmıştı. Kollarının arasında olduğu adam mükemmeldi. Her şeyin bir kusuru vardı fakat, Gül için Kayahan kusursuzdu. Aşk hayatı mükemmeldi lakin ailesinde çatlaklar oluşuyordu. Annesini son zamanlarda tanımakta güçlük çekiyordu. Babasından ve kendisinden uzaklaşmıştı. Bu duruma ise babası hiç olmadığı kadar üzülmüştü. Şükran Hanım'ın bu hallerinin nedenini kimse bilmiyor, merak ediyordu. "Kayahan, birinci ayımıza girdik." Koltukta oturmuş ve ona sıkıca sarılmış adama baktı. "Zor bela atlattık. Bu kadar inatçı olduğunu tahmin edememiştim." Gül'ün kabuğu zor kırılmıştı. "Bunu anlaman gerekiyordu." Birinci aylarına girmişlerdi lakin bir kez olsun yakınlaşma olamamıştı. Bu duruma ise en çok bozulan şüphesiz Kayahan'dı. "Kafam biraz kalın. Zor giriyor." Gül Kayahan'ın kolları arasından çıktı. Koltukta dizleri üzerinde durup ona bakmakta olan adama baktı. "Bitirdim. Çok güzel oldu." Bir çocuk gibi sevinçli anlatmıştı. Gül harika bir tasarımcı olacaktı. Çizdiği tasarımlar hiç kuşkusuz harikaydı. İş hayatına atıldığı an, başarılı bir tasarımcı olacaktı. "Gül..." Boğuk ses ile Gül yutkundu. Birazdan olacaklar için erken miydi bilmiyordu. "Çok güzelsin." Gül refleksle saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Gül seni öpmek istiyorum." Kayahan'nın iri ellerini belinde hisseden Gül, ellerinden gelen sıcaklıkla bedeni titredi. Bedenini kaldırıp kucağına oturtturdu. Kendini Kayahan'nın kucağında bulan Gül yüzünü gizlemek için alnını Kayahan'ın omzuna dayadı. "Ne yapıyorsun Kayahan?" "Seni hissetmek istiyorum. Dudaklarının tadına varmak, kendime katmak istiyorum." Sarfettiği kelimeler Gül'ü utandırmıştı. "Kayahan sus." Kayahan kızı dinlemeyip elini çenesine koydu. Yüzünü yüzüne sabitledi. "Sustur." Ne şekilde olduğunu anlayan Gül gözlerini yumdu. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. "Öpmeme izin ver Gül. Seni istiyorum. Şimdi onlara varmak istiyorum." Kapalı gözlerini açtı. Bir öpücük. Sevdiği adamdan bir öpücük. Bunu istedi. "Öp." Verilen izin ile tek bir saniye beklemeyip,uzun zamandır arzu ettiği dudaklara gömüldü Kayahan. Bunlara sahip olmak,düşündüğünden de onu etkilemişti. Dudakları üzerinde hareket eden kor gibi yanan dudaklar ile Gül'ün göğüs arasından doğan tuhaf his kasıklarına doğru yolculuk etmeye başladı. Sevdiği adam tarafından bu şekilde arzu ile öpülmek tüm duygularını kanında kaynatmıştı. İki dudak mükemmel bir ahenkle hareket etmeye başladı. Arzu, şehvet, tutku... Onların bu anda ki kışkırtıcı yoldaşları oldular. •••• |Bölüm sonu| ....
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD