3.BÖLÜM

2744 Words
Doğduğumuz zaman bir beyaz kağıda sahip oluruz. Yaşadıklarımız, üzüntülerimiz, sevinçlerimiz, aşklarımızı buraya yazarız. Beş yıl önceye kadar mutluluğumu yazdığım kağıda bir günde acımı yazmaya başlamıştım. Tekrar yaşamak uğruna tüm acımı o kağıda yazmıştım. Son satıra geldiğim an,oraya sadece bir kelime yazmıştım. "İNTİKAM" yazıp,o kağıdı avcumun içine alıp, buruşturdum. Ve sonra içimdeki durulmayan denize savurdum. Yaşadıklarım gitmemişti,yine içimdeydi. Ben şimdi ise yeni bir sayfa açmıştım. Bunda ise bana yapılanı değil, onlara yaptığımı yazacaktım. Bittiğinde ise kırılan kalbimin yanına teselli olarak koyacaktım. Yine aynı odada, yine aynı koltukta oturuyordum. Biri ile konuşmak iyi geliyordu. İçimde, kendime bile itiraf edemediklerimi ona anlatmaktan çekinmiyordum. Güçlü bir kadın olduğumu herkese -kendime bile- inandırmışken, gerçeği bir Yaren'e anlatabiliyordum. "Taner amca nasıl?" Kötü. Babam bir odaya tıkılmıştı. Yatağa bağlanmış,başkasına muhtaç olmuştu. "Yavaş yavaş bitiyor. Ona zor geliyor bu durum. Babamı anlıyorum. Benden bile utanıyor. Ben dağımın yıkılışını izliyorum. Elimden bir şey gelmiyor. Bir insanın dağa gücü yetmez." Hiçbir insan bir dağı taşıyıp, sırtlanamazdı ama o dağ,o insanı sırtlanıp taşırdı. "Bu mahçupluk durumu. Sana mahçup hissediyor. Bir baba için zor, yaşadığı. Altını temizleyen bir kızı var. Bu ağır bir şey. Ona hak ver ve sıkma." Babama bakmak benim için zorundalık değildi. Onun için herşeyi yapardım ve yaptığımı düşünüyordum. "Sıkma diyorsun ama yüzüme bile bakmıyor. Biraz da beni anlasa olmaz mı? Yalnızım ve onun varlığını hissetmeye ihtiyacım var,"dedim,ağlamaya hazır hâlde olan sesimle. Gözlerimi açıp,aynı tavan ile bakştım. Onunla konuşurken buraya bakmak daha iyi hissetiriyordu. "Gül babana zaman tanı." Kafamı ona çevirdim. "Ne zamanı! Beş yıldır yüzüme doğru dürüst bakmıyor. Dün bana güldü. Yemin ederim o hep gülsün diye her şeyi yaparım. Onun yerine bile o yatağa yatarım. Yapmıyor. Bırak gülmeyi, yüzüme bakmıyor." İçimdeki büyümemiş Gül, babasının gülüşünü istiyordu. "Konuş o zaman." "Yapmadığımımı sanıyorsun. Ona yalvardım. Bir kere olsun sesimi duymadı. Bazen bencillik yaptığını düşünüyorum. Benimde baba sevgisine, desteğine ihtiyacım var." Susup bana,virane olmuş halime baktı uzunca. Bana acımıyordu bunu biliyordum. Beni nasıl güldüreceğini de bilmediğini, biliyordum. "Gül. Çok çabuk parlıyorsun. Sakin ol. Zaman bırak." "Zaman... Bu bir ilaç değil. Ne yapıyor bu zaman. Acımı alıyor mu? Nasıl yapıyor bunu? Zaman;olan bir şeyi büyütüp, çoğaltmaktan başka bir halta yaramıyor." Nefret ediyordum şu 'zaman bırak'sözünden. O yelkovan ve akrebin dönmesi bana bir şey kazandırmıyordu. Olsaydı bunu beş yılda yapardı. Babam ve ben iyileşirdik. "Zaman bir ilaç değil ama düşünmek için iyi bir terapi. Hatalarını, yanlışlarıını,keşkelerini düşünür ve bir daha tekrarlamazsın." Beş yıl boyunca hatalarımı, yanlışlarımı düşünmüştüm ve bir daha yapar,o elalara kanar mıydım? Bunun bir cevabı yoktu. "Gül, şirkete girmişsin." İşte şimdi beni sinirlendirmekten başka bir şey söylemişti. "Girdim." "Ne yapmayı düşünüyorsun peki? Bundan sonra ki hamlen ne olacak?" Benim ne yapacağımı değil ne kadar ileri gidebileceğimi öğrenmeye çalışıyordu. "Şu anlık sadece hamle yapıyorum. Kısa bir süre sonra oyundan oyuncuları çıkaracağım." " Nasıl hissetiriyor bunlar sana?" "En azından birine yalan da olsa gülüyorum. Birileri benim hala ayakta olduğumu düşünüyor,"dedim. "Sen hala ayaktasın Gül. Senin yerine başka biri olsaydı çoktan vazgeçmişti." Dedikleri ile güldüm. Benim gerçekten nasıl halde olduğumu bilmesine rağmen bunu söylemesi beni güldürmüştü. "Bir veraneye bunları söylemen acınası." •••• "Gül kapıya bakar mısın kızım?" Gül bu kapıyı açmak istemiyordu. Evlerine misafir olarak Demircioğlu ailesi gelmişti ve Kayahan Demircioğlu ile son yaşadığı şeyin hala etkisindeydi. Beş gündür o gözlerin kıskacı içinde gibi hissediyordu. Annesinin dediğini yapıp, kapıya doğru yürüdü. Kapının önüne geldiğinde derin bir nefes içine hapsedip, kapıyı açtı. "Hoşgeldiniz." İlk gördüğü şey Hasan Demircioğlu'nun yüzü olmuştu. Bu adama bir türlü ısınamamıştı. "Hoşbulduk." İçeri giren üç kişiye baktı. Bu adamın karısı falan yok muydu? "Evimize hoşgeldiniz." Annemin bülbül gibi şakıması ile herkes ona baktı. Hasan Demircioğlu yüzüne sahiden samimi bir gülümseme yerliştip Şükran Hanım'ın yanına gitti. Elinin sırtını öptü. Gül bunları anlamazca izledi. "Merhaba Gül." Gözlerini saçma tablodan çekip, Hülya Demircioğlu'na çevirdi. Bu kız her zaman Gül'e iyi yaklaşsa da Gül hatrı sayılır bir mesafe koyuyordu aralarına. "Merhaba Hülya." Elini uzatıp sıkmasını bekledi. Hülya elini sıkınca nezaket gülümsedi. Hülya'da içeri girince geriye bir Kayahan kalmıştı. Ona da bir şey demeden elini uzattı. Kayahan kızın kolundan tutup,onu kendine çekti. Ona sarılan beden ile şaşkınlığa uğradı Gül. Ailesinin yanında ne yapıyordu? "Neden aramalarımı cevaplamadın." Gül'ü birçok kez aramıştı ama Gül her defasında reddetmişti. "Gereksiz telefon konuşmalarını sevmiyorum. Bir daha bana bu şekilde sarılırsan annemi falan dinlemem atarım evden." Ona sarılan adamı kendinden uzaklaştırdı. İki kez karşılaşmışlardı ve onun bu hareketleri canını sıkıyordu. Bu kadar yakın olma çabası, Gül'ü ister istemez şüphe denizine itiyordu. Son kez ona bakıp içeri yürümeye başladı. Yemek için erken olduğunu bildiği için koltuklara oturdu. Tüm herekesin de koltuklara oturması ile sessizce eve gelen aileyi izledi. Bir anda hayatlarına, düşmüşlerdi. Aylar sonra ise çığ olarak düşecek, Sancar ailesinin ezip bitirecekti. "Karınız gelmedi mi?" Gül'ün sorusu ile Hasan Demircioğlu yüzüne baktı. "Hayır,eşim vefat edeli çok oldu." Bunu tahmin edememişti. Saygısızlık yaptığını düşünmüştü Gül. "Başınız sağolsun." Deme gereği duydu. "Uzun zaman oluyor, acımız taze değil." Kaşlarını çattı Gül. Taze olmasına gerek yoktu ki. Bir insan hayat arkadaşını kaybedince yıllar geçse de unutmaz,aynı acıyı kalbinde yaşatırdı. "Peki ya Hülya'nın ailesi nerde?" Gül bugün bu aile ile fazla mı uğraşıyordu. "Kızım, lütfen." Annesinin uyarısına aldırmadı. "Benim için bir sorun teşkil etmiyor sordukları." Yüzünü Gül'e çevirdi. "Trafik kazasından ailesini kaybetti ve ben de onu amcası olarak evlat edindim." Gül yaptığı ayıbı anlayınca Hülya'ya döndü. Mahçupça ona baktı. Üzüntüsünü ona hatırlatmak istenmişti. "Şey,ben üzgünüm." Yaptığı için gerçekten pişman olmuştu. Yemekler yenmişti. İş hakkında konuşanlara sadece kulak kabartmıştı Gül. Şimdi ise onlardan uzaklaşıp evin bahçesine gelmişti. Çizimin son haline baktı. Moda tasarımı okuyordu. Bunu şirketin başına geçmek için istememişti,bu mesleği istemişti. Demircioğlu ise bir holding açmaya hazırlanıyorlardı. Tasarımcıların çizdiği tasarımları, dikip online siteleri ve mağazaları aracılığıyla satacaklardı. Sancar ve Demiroğlu ile bağları buydu. Biri tasarlayacak,biri satacaktı. Çizimi masaya bırakıp,arkasına yaslandı. Gecenin karanlığını bölen aya baktı. "Neden buradasın?" Sandalye çekilme sesi ile oturduğunu anladı Gül. "Ev benim, istediğim yere otururum. Asıl sen neden buradasın?" Bu adamdan kurulmak için bir yol var mıydı? "Burada olmak istedim." "Ama her isteğimiz olmuyor. Bu şekilde bana yaklaşman rahatsız edici. Daha iki kere gördüğün biri için ne bu samimiyet?" Kayahan kızın söylediği ile güldü. Bu gülümseme söylediğine değildi. Gerçeklerin yüzüne bıraktığı izdi. "Üzerimde bir etki bırakmış olamaz mısın? Belki sana âşık oldum ve duygularımı kontrol edemiyorumdur." Ayda olan gözlerini onunla dalga geçen adama çevirdi. "İlk görüşte aşk diyorsun. İnan bana tek bir bakışla aşık olunacak biri değilim. Ama eğer olduysan sana karşılık veremeyeceğim." İşi Gül'de dalgaya almıştı. "Bu sözler, mecnun olmuş kalbimi ağır bir şekilde yaraladı. Bu kadar gaddar olmanızı kınıyorum." Gül elinde olmadan gülümsedi. Göründüğü gibi biri olmadığını düşünmeye başlamıştı. "Üzülmeyin. Elbet günün birinde sizin için leyla olacak bir kalbi keşfedeceksiniz." "Leyla efsanede ne çekti ki? Asıl Leyla, Mecnun gibi bir adamın aşkını tattığı için şanslı bir kadın. Tüm zorluğu mecnun çekti ama dillerde dolanan Leyla ve Mecnun oldu. Hikayede asıl anlatılmak istenen Mecnun'nun aşkı." "Mecnun çöllere kendini attığında, Leyla da peşinden gitti. O da aşkına sahip çıktı, ailesini karşısına alarak. Mecnun'nun yanına kaçtı." Dedi Gül bilmiş bir edayla. "Geldi ama Mecnun çoktan meczup olmuştu. Leyla'sını bile tanıyamadı." Kayahan'ı dikkatlice dinledi Gül. "Tanıyamadığı için Leyla yataklara düştü. Ve aşkına kurban gidip öldü." Bu hikaye Gül'ü her zaman derinden etkilemiştir. "Mecnun da onun haberini aldığı gibi mezarına gider ve mezarını kucaklıyıp öldü." Düşününce bu hikayede ne Leyla ne de Mecnun hatalıydı. Sadece sevmişlerdi. Hikayede suçlu olan onlar değil,aileleriydi. Leyla'nın annesiydi. •••• O benim aşkım yüzünden çöllere düşüp, meczup olmamıştı ama ben olmuştum. Bana aşk beslemeyen bir adamı sevmiştim. Bana yaptığı şey ile de kendimi bu dünya üzerinden silmek bile istemiştim. Babam olmasıydı,ben çoktan kırık kalbimin parçaları ile boğazımı kesmiştim. "Geldiler mi Buse?" Masamda olan gözlerimi, karşımdaki koltukta bir şeyler yazan kıza çevirdim. "Evet Gül Hanım, toplantı odasında sizi bekliyorlar." "Sadece dergiden mi geldiler?" İstanbul'a geldiğim gün bana röportaj için teklif gönderen derginin teklifini kabul etmiştim. "Magazinden de birileri geldi." Sandalyemi arkaya itip ayağa kalktım. "Gidelim." Bu röportaj benim için çok önemliydi. Soracakları soruları az çok tahmin ediliyordum. Katta bulunan toplantı odasının kapısının önüne geldiğimde kapıyı açıp içeri girdim. Küçük kalabalığa baktım. Ayağa kalkmalarına aldırmadan, masanın başına geçtim. Elimle oturmalarını işaret edip, oturdum. "Başlayım mı?" Sese döndüm. "Evet." Normal durmak adına ellerimi sandalyenin iki yanına koyup, bacak bacak üstüne attım. "Arkadaşlar kameralar hazırsa başlayalım." Hadi Gül. Sadece rahat ol. Bu senin için mükemmel bir an. " ...... Dergisinin bugünkü sorunlarımızı yanıtlayacak konuğu;Gül Sancar ile birlikteyiz. Gül Sancar adından sıkça söz ettiren başarılı bir iş kadını." Dudaklarım kıvrıldı. Beni harika bir kadın olarak anlatıyordu. "İlk önce merhaba Gül Hanım. Bugün sizin de izninizle birkaç soru sormak istiyorum." Kafamla onayladım. "İlk soruyla başlayalım. Şirketi tek başınıza yönetiyorsunuz. Bu sizin için bir sorun olmuyor mu?" Zordu. Bu şirket için herşeyi arkamda bırakmıştım. Bu şirket babamın mirasıydı. "Hayır. Mükemmel bir çalışanlara sahibim. Onlara asla bir egemenlik kurma çabasında değilim. Çalışanlarım yeri geldiğinde benim yüklerimi hafifletiyorlar. Benim için bu şirketi kurtarmak zor oldu, yürütmek değil." İyi bir cevap verdiğimi düşünüyordum. " İkinci sorumuza geçelim o zaman; bir kadın olarak yadırganıyor musunuz?" Buna gerçekten gülmüştüm. "Tabiki de. İlk zamanlar çoğu kişi bir seneye şirketi batıracağımı düşünüyordu ve benimle iş yapmıyordu. Onları umursamadım. Bu yola çıkarken kimseye söz hakkı tanımadığım gibi, kimsenin önyargısı ile de ilgilenmedim. Zamanla ön yargıları ise imrenme ve rekabete dönüştü. Bana iş vermeyen tüm iş adamları şimdi benden iş dileniyor. Bir kadının yapmayacağı meslek yoktur. Sadece insanların ön yargıları vardır." Gözüm Buse'ye kaydı. O da bir kadındı ve bana geldiği ilk gün zor bir durumdaydı. Bir nevi benim yol arkadaşımdı. Bana gülümsemesi ile ona küçük bir tebessüm yolladım. "Tasarımlarınız için ilham kaynağınız ne?" "Babam. Başarısını her zaman hayran bakışlar eşliğinde izledim. O olamam ama onun başarısını sürdürebilirim." Babamdan bahsettiğim de bile gözlerimin parladığını biliyordum. "Babanız hakkında ufak bir açıklama yapar mısınız?" Oturduğum yerde kasıldım. Tırnaklarımı sandalyeye geçirdim. Babam hakkında konuşmaktan nefret ediyordum. "Durumu gün geçtikçe iyi bir hal alıyor. Umarım yakın zamanda yanımda göreceğiniz günler gelecek." Umarım. Babam o yataktan kalkabilirdi. "Şirketinizi büyütmek gibi bir planınız var mı?" Az önce kasılan bedenim şimdi gevşemişti. "Evet. Hatta daha dün, üvey babamın holdinginin yüzde onluk hissesini satın aldım." Demircioğlu bu röportaj gördüğü an deliye dönecekti. Yüzünü görmek için kalkıp yanına bile gidebilirdim. "Bundan haberimiz yoktu." Şaşkın sesi ile soruları soran kıza döndüm. "Yeni gelişen bir olay. Bilmemeniz normal. Henüz açıklamıştık ve ben buradan duyurmak istedim." ...... Yaptığım röportaj birçok kanalda yayınlanacaktı. Bunun nedenini ise kadınlara azmi,hırsı ve başarmayı aşılamaktı. Tam isteğim gibi olmuştu. Kusursuz. Yolda olan gözlerimi, çantama çevirdim. Elimi içine sokup, bana yıllar önce takılan kolyeyi çıkardım. Pırlantalı, ters güllü bir kolyeydi. Onun bana verdiği ilk hediyeydi. "Bunu çıkarma olur mu? Ben gitsem bile boynunda kalacak. Geri geldiğimde," elini gerdanıma getirdi. İşaret parmağının tersi ile okşadı. "Seni buradan öpeceğim." "Ne gitmene izin veririm,ne de bu kolyeyi çıkarırım." O, gitmişti. Geri gelmemek üzere gitmişti,ben o giderken tek kelime dahi edememiştim. Kolyeyi çıkarmıştım. Ama atmaya kıyamamıştım. Benimle kalsın istemiştim. Şimdi ise boynuma hiçbir şey takamıyordum. Dokunuşu unutmamak adına oraya ellemiyordum bile. O,beni mahvetse bile, kalbim hala onun yokluğunda vaveylalar atıyordu. Mantığım ise kalbimi susturup, gerçeği yüzüme vuruyordu. Evin bahçesine girmemiz ile kolyeyi tekrar çantama attım. Onu benden başka kimse görmesin istiyordum. Onun güzelliğine bir ben bakmak istiyordum. Arabadan inip eve girdim. Kapıyı açan Cemile Hanım'a gülümseyerek içeri girdim. "Sancar Şirketler Grubunun sahibi; Gül Sancar, bugün bir dergiye röportaj verdi. Sancar röportajında, Demircioğlu Holdinginin yüzde onluk hissesini satın aldığını açıkladı." Televizyonun karşısında oturmuş, haberi izleyen babama baktım. Ne hissettiğini bilmiyordum ama öğrenmek de istediğim söylenemezdi. Yanına doğru yürüyüp, koltuğun ucuna oturdum. Koltuğun ağırlığım ile çökmesi ile bana baktı. "Bakma öyle,bunu yapacağım." Uzunca bir süre ona baktım. Donuk gözlerini benden çekmesi ile,sert bir nefes verdim. "Baba gözlerime bak." Bana bakmayı bırak, açık olan gözlerini kapattı. "Senin derdin ne! Burada ne çektiğimi biliyorsun. Gelip sana derdimi anlatıyorum ama sen gözlerime bakmıyorsun. Bir hatam mı oldu baba? Kalbini mi kırdım? İsteğim şey eskisi gibi bana bakman," koltuktan kalkıp, yanına gittim. Dizlerimin üzerine çöküp,tek elini iki elimle tuttum. "Baba lütfen,bizim bizden başka kimsemiz yok." Kapalı olan gözlerini açtı. Halime baktı. Onunla aramızdaki bağ,gözlerimizdi. Bir tepki vermesine karşı gözümü kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Gözümü kapatmamla yanaklarımın ıslandığını hissettim. "Tamam, istediğin gibi olsun. Bakma." Ayağa kalkıp,"Beyza," diye seslendim. Mutfaktan çıkan Beyza'ya baktım. "Fizik tedaviye babamı yarın götür. İşiniz bittiği zamanda bana mesaj at." Yarın yeni doktoru ile konuşmam lazımdı. "Tamam, Gül Hanım,"diyerek beni onayladı. Kenara bıraktığım çantamı alıp, Buse'yi aradım. "Alo?" "Buse, Demircioğlu Holdinge gidip,bir katı bizim tasarımcılar için boşaltmalarını söyle bende geleceğim." "Peki Gül Hanım." Beni onaylayınca telefonu kapattım. Babama son kez baktım. Elbet o gözlerindeki ışığa tekrar ulaşacaktım. Salondan çıkıp geldiğim yolu geri dönerek, bahçedeki arabaya vardım. Açık olan arka kapıdan içeri girip, koltuğa oturdum. "Nereye efendim?" "Demircioğlu Holding'e." "Anne,bu aralar sende bir değişiklik var." "Ne gibi kızım?" "Fazla güzel görünüyorsun, bunun üzerine düşünmem gerekiyor mu?" "Hayattaki mükemmel duyguları tadıyorum." O mükemmel duyguları babam ile tattığını düşünüyordum ama annemin mükemmel diye vasıflandırdığı duygular; günahtı, yasaktı ve en kötüsü gaddardı. Bunlar ise bir insanı kendine çeken kelimelerdi. Biz insanlar her zaman elimizdekini değil,bize ait olmayını isterdik. Bu huyumuz için bu yalancı dünyada sınanıyorduk ya. " Senin gelmene gerek yok. Ben aradığımda kapıda ol yeter, Tarık." Kapıyı açıp arabadan indim. Topuklu ayakkabılarımı yere vura vura içeri girdim. İçeri girmem ile oradan oraya askılarda taşınan elbiseleri gördüm. İşleri sahiden ilerletmişlerdi. "Buraya çok uğrar oldun?" Gözümü çalışanlardan alıp Hülya'ya çevirdim. "Seni özledim Hülya. Bunca zaman sonra karşılaşıyoruz ve senin yaptığına bak." O eskisi gibi değildi. Aslında kimse eskisi gibi değildi. Saçlarını sıkıca bir topuz yapmıştı. Bedenini saran sarı elbise tüm vücut hatlarını cüretkarca seriyordu. "Osman Bey'in hisselerini almışsın." İçindeki nefreti körüklemek adına umursamazca omuz silktim. "Evet. Oldu öyle bir şey. " "Neden yaptın?" Nedenini o da biliyordu aslında. Sadece ağzımız o konuya kilitliydi. Ve açınca içindeki zehir hepimizi öldürecekti. "Param çok ve buraya harcamak istedim. Ayrıca ne yaptığımı sorgulamak senin haddine değil." Onunla konuşurken gözlerine bakmıyordum. Bu bir insanı psikolojik olarak bitiren bir hareketti. "İstediğin yerde durmayı adet edinmişsin." Onu şu an parçalasam kaç yıl yerim,onu hesaplıyordum. " Huyum kurusun.Sende her olaya sazan balığı gibi atlamayı bırakmalısın. Çünkü benim denizim seni aşar." Onda olmayan gözlerim,ağırca ona kaydı. İyi gidiyorsun. Uzunca yüzüne boş boş baktım. Nasıl anlayamamıştım onun gerçek yüzünü. "Neyse,"deyip, saçlarımı arkaya attım. Ona bakmadan yürümeye başladım. Az ileride gördüğüm kalabalık ile merağıma yenilip durdum. Herkes nereye bakıyordu? "Evet. Hatta daha dün, üvey babamın holdinginin yüzde onluk hissesini satın aldım." Bu ses bana aitti. Herkes benim röportajımı izliyordu. Şu an kadınlık gururum okşanıyordu. Kalabalığın kıskacına şimdi ben alınmıştım. Artık herkes duymuştu. İçimde kabaran duygulara rağmen gülümsedim. Aynalar ve Yaren hariç herkes beni mükemmel bilmeliydi. Ben ne aynayı kandırabilirdim,ne de Yaren'e iyi olduğumu inandırabilirdim. Beni asıl gören onlardı. Asıl anlayan onlardı. Geri kalan kısım ise gördüğünü anlardı. İnsan kalabalığının ilerisinde, röportajı izlediği için ateş topuna dönen bir adam vardı. Sinirli hâli beni daha da gülümsetti. Onu kışkırtmak için her yolu deniyordum. Bana doğru gelmesi ile tek kaşım sorgularcasına havaya kalktı. Gözlerini benden bir an bile olsun çekemeden yanıma geldi. Koluma sarılan kemikli parmaklar ile nefesim kesildi. Bana dokunuyor olması tüm hislerimi bir harpa sokmuştu. "Yürü,"deyip beni çekiştirmesi ile kolumu ondan kurtardım. "Kime, nasıl davrandığına dikkat et. Ben senin tutup sürükleyebileceğin biri değilim." Kurtardığım kolumu tekrar kavradı. Yürümesi ile ayaklarım ona itaat edip yürümeye başladı. Dünkü toplantı odasına tekrar girip, kapıyı sertçe kapattı. "Ne lan o röportaj!" Sesi boş toplantı odasında yankılanıyordu. "Bağrıma,"deyip,bir sandalye çektim. Sandalyeyi ona çevirip, oturdum. "Siktirip gidiyorsun! Paranı sana geri vereceğim." Bağrıma dedikçe daha fazla bağırıyordu. "Sesin kısılacak." Bunu onu düşündüğümden değil, dalga geçmek adına söylemiştim. "Seni burada, gözümün önünde görmek istemiyorum." "Kes! Senin düşüncelerin, isteklerin beni zerre alakadar etmiyor. Burada çalışacağım. Buraya tonlarca para saydım. Bu katın bir üssünü boşalt,yarına. Oraya yerleşecek çalışanlarım. Bana da yönetici katından en güzel odayı boşalt." Söylediklerime tıslarcasına güldü. Kafasını iki yana sallayıp,bana doğru gelmeye başladı. İki elini sandalyenin iki yanına koyup bana eğildi. Gözlerimin önüne serilen manzara ile yutkunamadım. Hala aynı hisleri taşıyor olmam benim bir aptal olduğumu gösteriyordu. "Buradan arkana bile bakmadan gideceksin,"dedi fısıltı halinde. Yüzümün her yerinde gezindi elaları. Sadece durmuş ona bakıyordum. "Belki de burada durup, sen giderken arkandan bakarım." Tek elini çekip,çeneme koydu. Ondan kurtulmak adına kafamı yana çevirmek istedim ama elini sıkılaştırınca ağzımdan küçük bir inleme çekti. "Çek elini, canımı sıkma,"dedim. Gözlerimi ona diktim. "Sabrımı zorluyorsun. Ne yapmak istiyorsun bilmiyorum ama vazgeç. Bize bir zararın dokunursa,seni değil İstanbul'dan, Türkiye'den sürerim." Çenemi bıraktı. Elini çekmeyip, elinin sırtı ile boynuma doğru yol çizdi. Gerdanıma yaklaşan eli ile ağzımdan titrek bir nefes çıktı. "Bunu çıkarma olur mu? Ben gitsem bile boynunda kalacak. Geri geldiğimde," elini gerdanıma getirdi. İşaret parmağının tersi ile okşadı. "Seni buradan öpeceğim." Ne yapıyordum ben? Kendime gelip onu benden uzaklaşması için ittim. "Burada çalıştığım sürece,seni görmek istemiyorum." Deyip sandalyeden kalktım. Hızlıca odadan kendimi dışarı attım. Ben hala bir erkeğe mağlup oluyordum. ? Bölüm sonu...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD