Bir çocuk,ana karnından çıktığı an bu fani dünyaya masum bir beden olarak dünyaya gelir. Yaşadıkları ve yaşayacakları onu asıl haline sokan etkenlerdir.
Ben,bir masum bedenin kalbini öfke ile harmanlıyordum. Benden uzak dursun istemiyordum ama yaptığım her şey onu,bunu yapmaya sertçe itiyor, nefretin kucağına bırakıyordu.
Korkuydum. Bedenimin içinde var olan, elinden her şeyi alınmış Gül avaz avaz çığlık atıyor, her şeyin bitmesi için yalvarıyordu. Bitsin. Her şey, olmamış gibi yok olsun. Olmuyordu... Ben, içimdeki küçük Gül'ü değil, dışımdaki hırçın Gül'ü büyütmüştüm. Öfkesi ile gerçek çığlığı atan Gül'ü.
Kayhan... Sevgimi saklıyordum. Ona olan sevgimi kilitlemiş,bir denizin dibine acımasızca savurmuştum. Onu seviyordum. Bilmiyordu. Ben göstermiyordum.
Sevgimi kime gösterdiysem,onu alıp avucunun içinde buruşturup yüzüme fırlamıştı.
Beni sevmesini değil, saygı duymasını istiyordum.
Belki de o da şansızdı. Benim rahmime düştüğü ilk an şansızlık denilen bıçak boğazına dayanmıştı.
Belki, bunları yaşamamış olsaydım her şey bambaşka olurdu. Ona sevginin tablosunu izletmez, yaşatırdım.
Ela gözlerinde yalnızlık bulaşmazdı belki de.
"Kayhan'ın yanına gittim." Bir sahil kenarı, benim için harika bir dinlenme yeriydi.
"İnanamıyorum. Çok sevinmiştir. Uzun bir süredir gelmeni bekliyordu zaten." Yaren, yine her şeyi kapı ardından izliyordu. Beni ve nasıl biri olduğumu unutuyordu.
"Çok sevindi. İlk başta biraz bozuk attı ama sonra bir anda tüm şeyleri unutup boynuma sarıldı."
"Özledin değil mi?" Hemde nasıl...
"Evet."
"Eee sonra, yani neler yaptınız?"
"Ona yemek yaptım. Her ne kadar bu işte pek becerili olmasam da. Sonra... Oyun oynadık. O kadar mutlu oldu ki geldim diye. Yüzündeki gülümsemesi bir an olsun düşmedi. Sürekli 'anne' diyerek peşimde koşturup durdu." Bir günde onu hem sevindirmiş,hem de paramparça etmiştim.
"Ya canım! Çok özledim biliyor musun? Uzun zaman oluyor. Geldi mi bari seninle?" Gelmedi,ben onu almadım.
"Onu uyuttuktan sonra geri geldim." Sesim duygusuzdu. Her duyguyu darağacına asmış gibiydim.
Oysa ki tüm duygularım intihar etmişti.
"Gül,bunu yapmadın değil mi?" Yapmıştım. Bu acımasızlıktı. Küçük bir kalbi tam kanat çırpmaya başlarken, kanatlarını kesip onu koparacak kadar acımasızlıktı hemde.
"Yapmam gerekeni yaptım."
"Yapman gereken bu değil. Küçücük bir çocuğu yalnızlığa mahkum etmek değil, annesizlikle sınamak değil!" Öfkeden koyulaşan gözlerimi yanımdaki bankta oturan Yaren'e çevirip öfkemi görmesini sağladım.
"Bildiklerini kendine sakla!"
"Gül, Kayhan'a bunu yapmaya hakkın yok! O daha hiçbir şeyin farkında değil,ama sen ona yalnızlığı öğretiyorsun. Yapma! O bunları hak etmiyor!"
"Yaren, konuyu kapat." Sakinliğimi korumak adıma derin nefesler alıyordum. Sinirim, pusuda bekleyen bir aslan gibiydi. Gözüne batan ilk ava saldırmaya her daim hazırdı. Şu anda ise Yaren, öfkemin kurbanı olacaktı.
"Üzülmüştür. Sabah uyandığında seni yanında göremeyince çok üzülmüştür Gül." Üzülmüştür tabii. Bunu biliyordum zaten, bilerek gitmiştim.
"Daha küçük bir çocuk o. Zamanla beni de anlayacak,"dedim,ama sanki kendimi inandırmaya çalışıyormuşum gibiydim.
"Zamanla, seninle arasına sınır koyacak. Sana hep mesafeli yaklaşacak. Büyüdükçe,onun bileğini vurduğun kelepçelerden kurtulacak."
"Bana edebiyat yapma Yaren. Neden yaptığımı biliyorsun. Buna rağmen benimle böyle konuşman ne kadar doğru?"
"Kayahan'dan korkuyor musun?"
"Kes sesini! Ondan korktuğum falan yok! Kanından bir çocuğu ona göstermedim. Bunu öğrendiğinde mahkeme kararı ile onu benden alacağını biliyorsun. Kayahan'ın nasıl bir adam olduğunu bilmiyorsun! Mahkeme kararını bile bakmadan onu alır." Her şey gibi. Kayahan,şu anlık her şeyi ile benden güçlüydü. Onunla tek savaşamazdım. Alacağım İlk darbede mağlup olurdum.
"Yapma. Onu yanına al Gül. Evine kimse gelmiyor zaten. Hiç değilse akşamları geleceğini bilsin." Onu yanıma alırsam sürekli benimle zaman harcamak isteyecekti. Bir yerlere gitmek ve benimle oynamak isteyecekti.
"Antalya'ya geri döndüğümde onu yanıma alacağım. Ancak o zaman oğlumu herkese göstereceğim." Her şey sona erdiğinde geldiğim yere geri dönecektim. Oğlumu ise artık saklamayacak herkese varlığını gösterecektim. ' Gayrimeşru' diye anılacaktı, ancak bunlar benim umurumda bile değildi. Hakkımda o kadar gereksiz haber çıkmıştı ki, artık kimi şikayet edeceğimi şaşırmıştım. Zamanla da bu haberleri umursamayıp, sadece onlardan gelen parayı umursamıştım.
"Nasıl birine dönüştüğünden haberin bile yok değil mi? Bambaşka biri oluyorsun Gül." Değiştim. Bu yıllar önce olan bir şeydi.
"Bunu konuşmak istemiyorum. İşe gitmem gerekiyor. Sen de, öğütlerini bana değil, hastalarına ver." Yanımdaki çantamı elime alıp ayağa kalktım. Buradan gitmem en doğrusu olacaktı. Yoksa ikimizden biri,diğerimizin kalbini kıracaktık.
"Yine her şeye kulak kapatıp gidiyorsun. Aynı ona benzemeye başladın."
"Kime?!
"Annene!" Asla! Asla ona benzemiyordum. Ben, onun gibi değildim.
"Bana bak!" Diye resmen gürledim. Sahildeki birkaç kişinin sorgulayıcı bakışları bize dönmüştü ama onları umursadan devam ettim. "Sözlerine dikkat et! Sana,bu hakkı tanımadım! Benim hayatımda söz hakkına ne sen,ne de bir başkası sahip!"
Daha fazla söyleyeceğim her şeyi yuttum. Kelimelerim onu zehirleyeceğine, içimde beni zehirlesin istedim. Çünkü söyleyeceğim şeyler,bir kalbi öldürecek kadar zehirliydi. Bunun için de ardıma bile bakmadan hızlıca arabama yürümeye başladım.
•••••
Gül, yüzündeki gülümseme ile arkasına yaslandı.
"Arda boş konuşma, tabiki de, Kayahan ile geleceğim." Arkadaşlar ile buluşup bir eğlence mekanına gidecektiler. Arda ise Gül'e, Kayahan'ın böyle bir yere gelmeyeceğini daha doğrusu Gül'ün arkadaş ortamına girmeyeceğini savunuyordu.
"Gelmeyecek."
"Siktir git, Arda!" Ettiği küfrün ardından kulağındaki telefon sertçe çekildi.
"Neler oluyor!" Dedi hayretle. Kafasını kaldırıp bunu yapana baktığında başında bir cellat gibi dikilmiş,ve gözleri ile ruhunu öldürmeye hazır halde bekleyen annesini gördü.
"Nasıl bu kadar iğrenç konuşabilirsin!" Yüzüne haykıran kadın ile dudaklarını birbirine bastırdı. Annesi son zamanlarda bambaşka biri olmuştu. Her fırsatta Gül'ü ezme çabasındaydı.
"Birden ağzımdan kaçtı,"diye mırıldandı.
"Bir daha sakın Gül! Ağzından böyle bir şeyi bir daha duymayacağım. Kenar mahalle kadını gibi konuşmayı bırak! Yerini ve kim olduğunu hatırla. Sancar ailesine yakışır hareket et!"
"Bir daha yapmam, üzgünüm." Kaç yaşına gelmişti,hala annesinin sesinden korkan bir kızdı.
"Arkadaş ortamını değiştireceksin. Arda denilen çocuk ile bir daha görüşmeyeceksin! Duydun mu beni!"
"Duydum."
•••••
Ondan korkar olmuştum. Her an bana saldırmak isteyen ezeli düşmanım gibi olmuştu. Sözleri, artık kaldıramayacağım kadar ağır olmuştu. Canımı yakmaya başlamıştı. Her an, ondan korktuğum için yapacağım hareketi iki kez düşünme gereği duymuştum.
Elimdeki boş kağıdı sinirle masaya fırlattım.
Yine buradayım. Onların çatısının altında...
Her ne olursa olsun, buraya gelecektim. İstemesem de yapmak zorundaydım.
Çalan telefon sesiyle gözlerim masada duran telefonuma kaydı. Ekranda yazan ismi gördüğüm an uzanıp telefonu aldım. Merakla aramayı yanıltıyıp telefonu kulağıma dayadım.
"Ne oldu Halil?" Genelde bana mesaj atardı, aramak gibi şeyleri yapmasını ben istemezdim. Şu anda beni arıyorsa kesinlikle bir sorun olmuş olmalıydı.
"Neden gittin?!" Kayhan? Telefonu eline nasıl almıştı?
Sesi,dün gece yaptığım şeyi yüzüme vurmak ister gibi, kırgın çıkmıştı.
"Kim verdi,sana bu telefonu?" Sesim, sertti. Bu sertlik,onun kalbi için ağırdı; bazen,bazı şeyleri bile isteye yapıyordum, bu benim için en iyi seçenek gibi geliyordu.
"Sabah uyandım, yanıma baktığımda yoktun. Bana kahvaltı hazırlıyorsun sandım. Aşağıya indim, mutfakta da yoktun. Tüm evi aradım! Her yere seni bulmak için baktım! Yoktun, gitmişsin. Niye!" Sesi, sonlara doğru sinirli ve yüksek çıkmıştı,bu da bazı harfleri yanlış söylemesine yol açmıştı.
Bunun için gitmiştim.
Bunların olacağını biliyordum. Bana karşı söyleyeceği her şeyin farkındaydım, bunlardan korktuğum için aramamasını söylemiştim.
"Kayhan,işim var. Sonra konuşalım."
"Senin zaten hep işin var! Hep,hep... Bir kere de, beni düşünsen, olmaz mı? Biliyor musun,gelme. Bundan sonra yanıma gelme. İstemiyorum çünkü!"
"Sen, rahat bir hayat sür diye ben bu kadar çalışıyorum! Şımarıklık yapma bana! Evde düzgünce otur, yanına geldiğim zaman konuşuruz." Beni istemiyor oluşu, beni üzmüştü; ama benim üzüntüm bile kızgınlığa dönüşür,öyle bedenimden çıkardı.
"Gelme! Senden nefret ediyorum. Senden nefret ediyorum. Beni bu evde yalnız bıraktığın için senden nefret ediyorum." Birkaç kelimenin bir araya gelerek yaptığı ağırlık, duygularıma ağır gelmişti. Tüm duygularım,onun ağzından çıkan kelimelerin altında adeta ezilmişti.
"Hepinizden nefret ediyorum! İnşAllah bize yaşattığınız her şeyin daha ağrını size verir Allah!" Onlara ettiğim tek ve ilk bedduaydı.
"Ben, senin kavga edebileceğin bir arkadaşın değilim! Benimle düzgün konuş!"
"Benim bir arkadaşım bile yok! Keşke,keşke senin yanında kalacağıma bir babam olsaydı da onun yanında kalsaydım!" Bir baban vardı. Ne senin,ne de onun haberi vardı varlığınızdan.
"KAYHAN!" Sinirle elim, öfkemi belli etmek ister gibi masaya çarptı. Sarsıntının etkisiyle masada bulunan birkaç eşya yere düştü. Bedenime yüklenen sinir ile ayağa kalktım. Gözüm, öfkemden dolayı kararmıştı.
"B-beni korkutuyorsun," diye korkuyla kekeledi.
"Sen de ağzından çıkanlara dikkat edeceksin! Fütursuzca sarf ettiğin kelimeleri bir daha gözden geçir!"
"Sen,o telefonu nasıl aldın?!" Halil... Ona, Kayhan'a sahip çıkmasını söylediğim halde, küçücük bir çocuğun telefonunu almasına olanak sağlayacak kadar dikkatsizdi.
"Gül Hanım?"
"Senin oradaki işin, tam olarak ne Halil?" Sesimdeki tehlike ve tehdit tonu, korkutucuydu.
"Gül Hanım, nasıl aldı bilmiyorum. Gülleri sulamamı istedi, fakat böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi." Kayhan, fazla zeki bir çocuktu.
"Sana sadece, Kayhan'a dikkat et,beni aramasın dedim," açılan kapı sesiyle kafamı kaldırıp gelenin kim olduğuna baktım. Kayahan... Kapıda dikilmiş, öfkeden eminim ki kızarmış halde olan gözlerime bakıyordu. Odada ses yalıtımı vardı, böyle bir yerde malzemeden çalacak değillerdi. Bunun verdiği cesaretle tek kaşımı kaldırıp,neden geldiğini anlamak için sorgular bir ifade ile yüzüne bakmaya başladım.
"Halil,bir daha bu şekilde bir şeyle karşılaşmak istemiyorum."
"Tamam Gül Hanım, dikkat edeceğim." Kulağımdaki telefonu Kayahan'dan gözlerimi çekmeden, indirip masaya bıraktım.
"Hayırdır, neden geldin?" Dedim, yüz ifademi bozmadan. "Beni mi özledin yoksa?" Diye alayla devam ettim konuşmama.
Sadece yüzüme bakarak, alaylı ifademi izledi. Onun bu bakışlarını yok sayarak, rahat sandalyeme tekrar oturup, sırtımı sandalyeye yaslandım. Ellerimi masaya koyup,rahat bir tavır sergiledim.
Kapıyı kapatıp, karşıma aynı benim gibi sakince oturan adama gözlerimi kısarak baktım.
Bilerek,onu yavaşça süzdüm. Karşımda,bir bacağını diğer dizinin üzerine erkeksi bir şekilde atmış,ela gözlerini bana dikmişti.
Ayağında, simsiyah rugan bir ayakkabı vardı. Siyah bir pantolon, siyah bir gömlek giymişti. Yadırgamıştım. Böyle, ciddi bir şekilde giyinmesine alışık değildim.
Aşağıdan yukarıya doğru gezintiye çıkan gözlerim, gözlerinde soluklanınca sol dudağımın kenarı sinsice kıvrıldı.
"Biliyor musun," dedim,eğlenir bir ses tonuyla. İki elimin parmaklarını birbirine geçirip, ellerimi çenemin altına koydum. Yüzümdeki gülümsemeyi devam ettirerek,"İyi ki gitmişsin. Yıllar sonra böyle olacağını bilseydim, senden önce ben çekip giderdim,"dedim.
Şu anda karşımda oturan adam, söylediğimin aksine, çekici duruyordu. Bunu ona söyleyecek biri değildim. Gözümde, nasıl biri olduğunu bilsin istemezdim.
Kayahan, kafasını hafifçe yana eğip,beni aslında hiç ciddiye almadığını bir nevi belli etti.
"Öyle mi?" Diye sordu,ses tonu benimle aynıydı. "Yıllar sonra nasıl olmuşum?"
"Berbat." Mükemmel. Lanet olsun! İçim, dışım kesinlikle bir değildi.
"Bu iyi o zaman." İyi mi? Aptal! Ona tekrar aşık olmamı istemiyordu, ancak bilmediği bir şey vardı; gerzek ben,hala ona aşıktım.
"Gül cemalimi de gördüğüne göre," dedim, gözlerimle kapıyı işaret ettim. " Çık dışarı. Gereksiz zamanım olduğunda,bunu seninle harcarım."
Elinde tuttuğunu yeni gördüğüm bir kağıdı gözlerimin içine bakarak masaya bıraktı.
"İmzala."
"Ne bu?"
"Anlaşma,"dedi, düz bir sesle.
Karşımdaki adam, gözlerime bakan adam,az önce kavga ettiğim çocuğun babasıydı. Bu, çok tuhaftı. Bilse hiçbir şey değişmezdi,ama ne yapardı merak ediyordum.
Oturduğum sandalyeden ayağa kalkıp, yıllarca uğraştığım bedenimi gözlerinin önüne sundum. Böyle bir beden için,çok uğraşmıştım.
Bedenimi dikleştirip masada dolanarak ona doğru yürümeye başladım. Hızlanan kalbimi, titreyen ellerimi zapt ettim.
Allah'tan iradesine sahip çıkan biriydim.
Tam karşısına dikildim, oturduğu yerden kafasını kaldırıp yüzüme baktı. Ona yukarıdan bakmak, özgüvenimi okşamıştı. Bir elimi masaya dayayarak Kayahan'ın beklemediği bir anda üzerine eğildim. Yaptığım ile kaşları çatıldı.
"Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Dudaklarım, mükemmel bir şekilde kıvrıldı.
"İmzalıyorum." Roller değişmişti, yıllar önce o,bana bunları yapardı,ama şimdi sıra bendeydi.
Kayhan'ın gözleri, gözlerimden ayrılmadı.
İrade Gül. Etkilenmiyormuş gibi yap! Ah! Bu gerçekten zordu.
Gözlerimi ondan çekip masadaki kağıda çevirdim. Elime kalemi alıp adımın yazılı olduğu yere imzamı attım. Bunu yaparken yanağıma esen nefesi, bedenimi uyarıyordu. Beni izlediğini ve ne yapmaya çalıştığımı kestiremediğine emindim.
İmzamı atar atmaz,kafamı çevirip tekrar ela gözlere baktım.
Benden hala fiziksel olarak etkileniyordu. Ruhu istemese de, bedeni hala beni arzuluyordu. Şerefsiz!
Ona, kendimden bile beklemediğim kadar yaklaşmış, dudaklarımızın arasına bir nefeslik mesafe bırakmıştım. Yüzümü sabit tutmaya çalışıyordum ancak içim, şenlik alanına dönmüştü.
"İmzaladım." Nefesimi bilerek dudaklarına üfledim.
Kendimi,bir kadını yoldan çıkarmaya çalışan bir erkek gibi hissediyordum. Bunu yapmak; Kayahan'ın arzusu ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynamak çok zevkliydi.
"Beğenmediğin adama fazla yakın değil misin, sence de?" Sesi bile yaptığım şeyin işe yaradığını haykırıyordu.
Fazla ona yakın durmak istemediğimden doğruldum. Afallayarak bana bakan adamı yok sayarak kapının yanına varıp kapıyı açtım.
Ona bakarak,"Bu kadar yeter,"dedim.
"Neden yaptın bunu?" Sesi şimdi düzdü. Kendini toparlaması kısa sürmüştü.
Gözlerimi imayla kıstım.
"Sen neden,başka birine vermek varken, kendin getirdin o dosyayı?" Gidip başka birine verebilirdi. Ama o bunu yapmayıp, kendi getirmişti.
"Canım istedi,"dedi ayağa kalkıp.
"Benim de canım istedi. Çık şimdi dışarı." Yüzünde bozguna uğramış bir ifade bekliyordum ama onun yüzünde tam tersine eğlenen bir ifade vardı.
Yüzüme resmen alayla gülüp odadan çıkmıştı. Onun verdiği sinirle kapıyı sertçe kapattım.
"Adi herif,"diye sinirle söylendim.
........
Bölüm sonu...
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum buraya yazabilirsiniz.?