6.BÖLÜM

3345 Words
Yalandı, kuruyan bir çiçek sonsuza dek bir kitap arasında kalmazdı. Bir süre sonra atılır, unutulurdu. Bende unutulmuştum. Beş yıl sonra çıkıp gelmem, onları rahatsız etmişti. Nede olsa beni hepsi hayatlarından atmışlardı. Üzerimi tamamen giyinmiştim, ama evden çıkmak, onları görmek istemiyordum. Yüzleri birer ekran gibiydi, sürekli benim son halim,o ekranda dönüp duruyordu. Onlardan, yüzlerinden nefret ediyordum. Makyaj masasının üzerinde bulunan siyah çantamı aldım. Son kez boy aynasından kendime baktım. Koyu renkler giymeyi tercih ederdim,daha asil gösterirdi insanı. Bundan öncesinde ise, cıvıl cıvıl renkler giyer,koyu renklerden kaçardım. Aslına bakarsanız,resmi olmaktan nefret ederdim,insanlara sıcak kanlı yaklaşır,bana bir kötülüğü olacağını düşündüğüm kişilerden kaçardım.. Bir kişi hariç,onu çözememiştim. Yalanlarını anlayamamış,ona inanmıştım. Bir söz vardır:aşk inansın gözünü kör eder. Aşk,benim gözümü kör etmişti. Aşkın bana vaat ettiği karanlığa kapılmış,ışığımı geride bırakmıştım. Girdiğim karanlıkta ise boğulmuş, hiçbir gerçeği görmemiştim. O karanlıktan çıkınca ise,kör olan gözlerim, gerçekler ile yanıp kül olmuştu. Üzerimde siyah şifon bir gömlek vardı, içimdeki siyah askılıyı bariz belli ediyordu. Altımda ise bej rengi kumaş bir pantolon, bacaklarımı sarmıştı. Gül Sancar'dı karşımda duran kadın. Koyu gözleri, simsiyah saçları ile karşımda durmuş bana bakıyordu. Kendime bile yabancıydım. Bedenim zamanla büyürken, ruhum sadece bir anda takılı kalmıştı. Her gün onların yüzlerini görmek zorundaydım, isteğimden değildi. Benim isteğim, benim gibi olmalarıydı. Babam gibi yanmalarıydı. Gitmek zorundaydım,ancak benim gitmem gereken bambaşka bir yer vardı. Beni bekleyen biri... Sözüm vardı, yanına gelecektim. Ama şu anda vaktim olmamıştı. Cesaretim de yoktu ayrıca. Gözlerimi acıyla kapatıp kafamı iki yana salladım. Yarın yanına gitmem gerekiyordu, yoksa beni istemeyecekti. Çantamı ve kabanımı alıp odadan çıktım. Bugün babam hastaneye gitmişti, yüzündeki itiraza rağmen onu yollamıştım. Evden sessizce çıkıp kapının önünde beni bekleyen arabaya yürüdüm. Tarık,"Nereye Gül Hanım?" Diye sorunca gülümseyerek ona döndüm. "Demircioğllarına,"diye cevapladım. Gitmek istemiyordum, her şey bir yana annelikten haberi olmayan o kadını görmek istemiyordum. Emindim, sıkışınca kocasını bile terk edecekti. Çünkü o, böyle biriydi. Zoru görünce kaçan,ve sahip olduğundan daha fazlasını isteyen biriydi. Arka koltuğa yerleştim. Dikiz aynasından kendime baktığımda gözleri nefretle bilenmiş bir kadının gözlerini gördüm. Oysa ki, benim gözlerimdeki masumiyeti seviyordu o. "Gözlerin çok güzel,"diye mırıldandım, gözlerine hayranlıkla bakarken. Kayahan, kafasını iki yana sallayarak gülümsedi. Bir gülümseme,ancak bu kadar beni içine çekebilirdi. Güzel gülüyordu, her şeyi gibi gülüşü de mükemmeldi. "Hayır,senin gözlerin daha güzel. Harelerini çevreleyen masumluk var." Ağzı iyi laf yapıyordu. İyi konuşuyordu,beni iyi kandırıyordu. Taktığı âşık maskesi çok inandırıcıydı. Ben, maskenin altındaki yüzü aşkımdan görmemiştim. Oysa ki ben hep kanmıştım; sevgisine, yalanlarına, gözlerine. Herkesi kendimle aynı kefeye koymuştum. Karşısındaki incitmekten korkarlar sanmıştım. Fakat,bunda da yanılmıştım. Dünya, incitmekten korkmayan canilerle doluydu. Kırıp dökmeyi sevenlerle. "Gül Hanım,iyi misiniz?" Sesle irkilerek kendime geldim. Gözlerim dikiz aynasında takılı kalmıştı. Aynadan Tarık'a baktım. "Evet,iyiyim." Gözlerimi ondan çekip yola baktım. Gelmiştik. Fakat ben fazla dalgın olduğumdan fark edememiştim. Çantamı ve kabanımı koluma asıp arabanın kapısını açtım. Bir ayağımı dışarıya atıp bedenimi arabadan çıkardım. Dışarı çıkmamla derin bir nefes aldım. Şu an arabaya atlayıp gitmek istiyordum. "Sen git,ben arayınca gelirsin,"diye Tarık'a konuştuktan sonra kocaman binaya doğru yürümeye başladım. Döner kapıdan içeri girdiğimde çalışanları görünce gülümsedim. Buraya alışmaları iyi olacaktı, çünkü bir yıl buradaydık. Danışmanın oradaki koltukta tek başıma oturan kadını gördüğümde yüzümdeki gülümseme silindi. Şükran Hanım, üzerindeki gri elbise ile koltukta bacak bacak üzerine atarak oturmuş, etrafa bakınıyordu. Sakin hâlini görünce daha odasına yerleştirmeden habersiz olduğunu anladım. Ben söylemeyecektim,o öğrenecek ve bana esip gürlemeye gelecekti. "Günaydın Gül Hanım." Gözlerimi yanımdaki Buse'ye çevirip,"Günaydın Buse,"dedim. "Odam hazırlanıyor mu?" "Evet Gül Hanım, birkaç düzenleme yapılıyor. Ardından isteğiniz üzere dizayn edilecek." Orada fazla vakit harcamayacaktım. Sadece inat uğruna almıştım. Varlığımı anlasınlar diye yapmıştım. "Gül Hanım şey, bilmek istersiniz diye söylüyorum," diye mırıldandı Buse. "Neyi?" "Bugün bir anlaşma yapılacakmış. Bunun içinde buraya geldiler. Fakat bize bir bilgilendirme yapmadılar." Bilgilendirme değil,beni yok saydılar. Beni o masada istemediler. Ben ise yüzsüz gibi oraya gidecektim. "Toplantı odası nerede?" "Bir üst katta." "Sen işinin başına dön Buse." Daha fazla konuşmadan asansöre doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Katta boş bekleyen asansöre binip bir üst katın tuşuna bastım. Kapanan asansör kapısıyla elimi boynuma attım. Sinirliydim. Her şeyde böyle olacaktı,ama ben bunu bile bile gelmiştim buraya. Şimdiden mi pes edecektim? Bir şeyde mi çekilecektim bu savaştan? Açılan asansörün kapısıyla hızlıca çıktım. Kapıların üzerindeki yazıları okuyarak ilerledim. Aradığım kapıyı bulunca dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirdim. Ne bekliyorsun? Girmeliydim. Daha fazla düşünmemek için çalma gereği duymadan kapıyı sertçe açtım. Açtığım kapıdan içeri girdim. Kayahan, Hülya ve Hasan Demircioğlu vardı. Ayrıca tanımadığım birkaç yüz. "Merhaba,"dedim ukalaca. Az önce kapıyı izinsiz açmam onları pek bir öfkelendirmişe benziyordu. "Duydum ki,bir anlaşma yapılacakmış. Benim de bundan şimdi haberim oluyor. Üzgünüm ama iş disiplini sıfır." Yüzüme onları öfkelendirecek bir gülümseme ekleyerek baş köşede oturan Kayahan'ın yanındaki boş sandalyeye oturdum. Elimdeki çantayı ve kabanı masanın üzerine koydum. Beni izleyenleri aldırmadan sandalyeye oturdum. Kafamı kaldırıp tanımadığım üç kişiye baktım. Elimi uzatıp,"Merhaba,ben Gül, Gül Sancar." Karşımda hafif sarışın bir adam vardı. Yüzündeki o ifade de itici biri olduğunu avaz avaz bağırıyordu. Ona uzattığım elimi tuttu. "Merhaba,Cem Fuat." Fazla mı burnu havada biriydi. Elimi ondan çekip bana bakan kayahan'a baktım. "Devam edin,ne duruyorsunuz?" Onlarla eğlendiğimi anladığı için gözlerini kıstı. "Devam edin Cem Bey,"dedi, gözlerini benden çekip adama çevirdi. Kafasını sallayıp,"Dediğim gibi, buradaki isimlerin elinden çıkan tasarımlar keşfedilmeyi gerçekten hak ediyor. Biz böyle başarılı tasarımcıların isimlerini duyurmak ve daha geniş bir kitleye tanıtmak istiyoruz. Bunun için de sizin internet sitesiniz harika bir avantaj olacaktır," önündeki dosyayı alıp kayahan'a uzattı. "Bunlarda tasarımlar." Kayahan'a uzatılan dosyayı uzanıp çevik bir hareketle aldım. "Anlamadığın işlere karışma,"diye söylendim. Kayahan,bu işlerle alakası yoktu. O,tam bir araba meraklısıydı. Burada ne aradığını da bilmiyordum zaten. Söylediğim sözle bana gözlerini kısarak baktı. Ne onu,ne de bakışını umursadım. Herkesin gözü benim üzerimdeyken ben yavaşça dosyayı açtım. İçinde belki de kaç kişinin umutları çizilmişti bilmiyordum. Sadece kısaca baktım,ama bu bile içindeki tasarımların birer harika olduğunu görmeme yetmişti. Yapan kişiler çok başarılıydılar. Yüzümü buruşturup elimdeki dosyayı masaya savurdum. "Berbat,"diye mırıldandım. Aksine mükemmeldiler. Söylediğimle herkesin ağzı beş karış açık kaldı. "Hanımefendi,siz ne dediğinizin farkında mısınız? Bunu nasıl dersiniz?" Diye bana çıkışan adama baktım. Otuz beş yaşlarında hafif sarışın bir adamdı. Gözlerindeki öfkeye baktım kısa bir süre. Haklıydı,ama benim kadar olamazdı. "Siz şirkette hangi pozisyonda çalışıyorsunuz?" Diye sordum tüm sakinliğimle. Toplantı boyunca sadece o konuşmuştu ve bu üstünlüğünün nereden geldiğini merak etmiştim. Yüksek bir mevkide çalıştığı her halinden belliydi. "Bayan,ben bu şirketin sahibiyim." Adamın tüm kibrini ve kendini beğenmişliğini bir cümlede hissetmiştim. "Ben de bayan değilim, kadınım. Arada böyle yanlışlıklar oluyor." Yüzüme aynı adamda olduğu gibi kibirli bir ifade ekledim. "Bu tasarımlar berbat. İlkokul çocuğu bile daha işler çıkarır. Ben bu anlaşmaya imza atmam." Hayır, yalandı. Tasarımlar en iyisini hak ediyordu ve ben de onlara en iyisini verecektim. Bu şirket onlar için bulunmaz bir nimetti ancak şu an sadece bunu yapmam gerekiyordu. "Asıl ben sizin gibi birinin eline buradaki gençlerin kaderini oyuncak niyetine bırakmam. Sizin yaptığınız tamamen şımarıklık." Sinirle ayağa kalkan adamı alayla süzdüm. "Burayı değil, kendinizi geliştirin kadın!" Aptal adam! Beni iyice kendinden başka kimseyi umursamayan biri yapmıştı. Adamın kapıya gidişi ile diğer iki kişi de ayağı kalkıp hızlıca odayı terk ettiler. "Ne yaptığını sanıyorsun sen!" Hasan Demircioğlu fazla sinirlenmişti bu olaya galiba. "Sizde bu babadan oğula geçiyor galiba. Sürekli bir bağırma çabası. Bakın ciddi anlamda söylüyorum, yaşınız da gelmiş. Bağırırken bir anda gidersiniz Allah korusun." Yaşayıp yaşamaması umrumda değildi,ben sadece onunla alay ediyordum ve bunu sesimdeki tınıdan anladığını biliyordum. "Senin gibiler sayesinde ben yaşıyorum." Orospu çocuğu! Neyi ima ettiğini anlamıştım. Şerefsiz. "Bana bak ihtiyar! Sesimi çıkarmadıkça tepeme çıkmaya başladın." Kafasını kayahan'ın olduğu yöne çevirdi. "Hallet şu işi." Hangi işi? Sinirle odadan çıkmaya başladı. Kalkan Hülya'ya bakıp sinsice gülümsedim. "Bir daha krem giyme,"dedim. Anlamadığını anlayınca devam ettim,"Seni olduğundan daha kilolu gösteriyor." Başka bir şey demeden ben de ayağı kalkıp odadan yavaşça çıktım. Oradan çıkmamla hızımı artırıp koşmaya başladım. Bana anlamsız gözlerle bakan çalışanları umursamayıp binadan çıktım. Arabaya binmek üzere olan adamı görünce arkasından bağırdım. "Cem Bey!" Bağırışımı duyan adam kafasını benim olduğum yere çevirdi. Bana bakmasıyla koşar adımlarla ona yürüdüm. "Bitmedi galiba söyleyecekleriniz," dedi,kızar bir şekilde. "Özür dilerim." Afallayarak,"Ne?" Diye sordu. "Özür dilerim, onları söylemek istememiştim. Size değildi öfkem, onlaraydı." "Sizin öfkenize kaç umut kurban gitti haberiniz var mı?" "Biliyorum fakat size bir teklifim var?" "Nedir?" Diye sordu gizleme gereği duymadığı meraklı bir sesle. "Yarın benim size yollayacağım adrese gelin,size orada daha iyi bir imkân sağlayacağım." "Yine bir şeyler mi söyleyeceksiniz?" "Hayır, hayır. Yarın tekrar gelin ve özrümü kabul edin. Onları kendi moda evime alacağım. Çünkü gerçekten de başarılar." "Bilemiyorum, düşünmem lazım. Neyse size iyi günler." O yarın dediğimgelecekti. Üzerimden yük kalkmış gibi hissediyordum. İnsanların hakkına girmek en son isteyeceğim şey olurdu. Çantamı ve kabanımı yukarıda unuttuğum gerçeği ile tekrar yukarı kata çıktım. Odaya girdiğimde Kayahan'ın hala burada olduğunu gördüm. Yüzündeki hafif gülümsemeyi görünce kaşlarım çatıldı ama üzerinde durmadım. Masanın önüne geldiğimde önüme bir kağıt itti. "Ne bu?" Dedim anlamaya çalışarak. "Hisselerini bana vereceğine dair bir kâğıt." Demek yapması gereken iş buydu. Beni buradan yollamak. Bir anda ayağa kalkınca yüzüne bakmak için kafamı kaldırdım. Yüzündeki gülümseme az da olsa belliydi. "Anıları saklama. Eskiler geri gelmez. Tekrar aynısı olmaz. O sadece sana hatırlatır. Bir daha yaşamayacağın şeylerin anısını saklama." Gülen yüzü soldu. Ela gözleri gerdanıma kaydı, duyduğum sesli bir yutkunma ile beyimde felaketin zilleri çalmaya başladı. Odadan çıkan Kayahan'a bakamasom bile. Titreyen elim gerdanıma gitti. Hayır. Hayır. Hızlıca çantamı alıp ters çevirdim. İçinde ne var ne yok hepsini masaya boşalttım. Ellerimi aradığım şeyi bulmak için gezdirdim. Yoktu. Güllü kolyem yoktu. Kayahan, her şey gibi onu da benden almıştı. ...... Hayatta bazı gerçekler vardır. İyi ya da kötü gerçekler. Acımasız olanlar ise can yakardı, kalbî kırardı. Bazen ise saklanan gerçekler vardı. Gizlenen, kimsenin görmesini istemediği gerçekler... Sorun neydi? Benim sorunum neydi? Güvenmek,inanmak ya da hepsi. Güvendiğim ne varsa,ezip geçti. Geriye ne kaldı? Ben ve bir de o. Benim gizli gerçeğim... Direksiyonda olan ellerimi daha da sıktım. Ne diyeceğime dair en ufak fikrim yoktu. Belki de bana git derdi, bilmiyorum. Onu da kaybetmek istemiyordum. Her şeyim gitmişti,bari o kalsındı. Alnımı acıyla direksiyona dayadım. Tam bir aptaldım. Hayatın bana verdiği acı ve benim hazırlıksız yakalandığım sınavdan hiçbir ders çıkarmamıştım. Yine ve yine,aynı hislerin acısıyla yandı kalbim. Çok istedim, her şeyi boş vermeyi,silip atmayı... Ama hiçbir zaman öyle biri olamamıştım. Hep kin tutan,asla unutmayan biri olmuştum. Bana yapılan hiçbir şeyi unutmazdım. Yok sayarmış gibi yapar,işin dalga kısıma bakardım. Ancak bir ben bilirdim, zihnimdeki senaryoyu. Sürekli oynanan oyunu. Sürekli alay ederdim, sürekli onları kızdıracak şeyler yapar, söylerdim. Bu benim maskemdi. Attığım acı çığlıkları gizleyen, alayla yapılmış bir maske. Hadi,git yanına. Özlemiştir. Özlemiş midir acaba? Özlese bile,onu bunca zaman yalnız bırakmamın acısını benden alırdı. Kendimde cesaretin zerresi olmamasına rağmen arabanın kapısını açtım. Arabadan indiğim an, burayı kollasın diye işe aldığım Halil yanıma hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Başıyla selam verip,"Hoşgeldiniz Gül Hanım,"dedi. Ona sadece kafamı salladım. Gözlerim, önümdeki iki katlı eve döndü. Burayı sadece onun için almıştım. Tenha, şehre uzak bir yerde olması benim için en iyi şeylerden biriydi. Gözlerimi evden çekmeden,"Evin etrafında gezen herhangi bir şey oldu mu?" Diye kuşkuyla sordum. "Hayır, Gül Hanım. Sadece biraz uzaktaki yazlıkta yaşayan yaşlı çiftin torunları geldi,onun haricinde sakindi bir ay boyunca." Bir ay... Onu bu süre zarfında ne aramıştım ne de yanına gelmiştim. Bana çok kırgın olmalıydı. "Nerede peki?" Onu çok özlemiştim. Yokluğu her daim canımı yakıyordu. Onu yanıma almak isterdim. Ama,ben korkuyordum. "Güllerin orada. Geldiğiniz için çok sevinecek. Günleridir sizi istiyordu." Güllerin orada. O,ona emanet edilen güle sahip çıkıyordu. "Tamam,işine dön sen Halil." Topuklu ayakkabılaımı pürüzlü toprak zemine vura vura yanıma yürümeye başladım. Kaç saat kalacaktım bilmiyorum,ona ümit veriyormuş gibiydim. Onu,yanıma alacağım düşünecekti. Yapamazdım. Şu an,onu kimseye gösteremezdim. Evin bahçesinden dolanarak güllerin dikili olduğu yere geldim. Sıra sıra dizilmiş güllerin önünde, bağdaş kurarak oturan bir adet erkek çocuğunu görünce adımlarım bir bıçak misali kesildi. Oradaydı. Akmak için çırpınan gözyaşlarıma lânet ettim. Ağlamayı tek başıma yapardım. Birinin karşısında değil. Hele ki, annesine hayran gözlerle bakan bir çocuğa değil. Kayhan Sancar. Benim, belki de bu hayatta edindiğim en mükemmel şansımdı. Kayahan'dan bana kalan tek ve en özel şeydi. Ne acı ama, ardına bile bakmadan giden adamın ismine yakın koymuştum ismini. Ondan kimsenin haberi yoktu. Yaren ve Erdem dışında... Babamın bile bir oğlum olduğundan haberi yoktu. Hamilelik dönemimde babamın yanına asla gitmemiştim. Gitsem bile geceleri giderdim. Babam,o zamanlar beni şehir dışında sanıyordu. Ne diyecektim ki ' bize bunu yapanlardan birde çocuk peydahladım,' falan mı? Hamilelik dönemimde bile yalnızdım. Doğumdan sonra uyandığımda,odada tek başıma açmıştım gözlerimi. Ne elimi tutan biri vardı,ne de bana sevgiyle bakan biri. Yoktu, hiçbir zaman da olmamıştı. Yanına kendimi tutmayıp yürümeye başladım. Aynı onun gibi yere bağdaş kurarak oturdum. Yanına oturan bana kaydı ela gözleri. İlk önce o elalar geldiğim için coştu. Ardından kırgınlık ile duruldu. Daha dört yaşındaydı. Zamanını benimle geçirmesi gerekiyordu. Ama benim gibi bir annesi olduğu için burada yalnızdı. En büyük korkum, anneme benzemekti. Onun gibi olmaktı. "Hani,bu güller açmadan gelecektin?" Üzgündü. Beni yanında istiyordu. "İşlerim uzadı." Babası gibi ela gözleri vardı. Onun küçük bir kopyası gibiydi. Onu, babasına benziyor diye hor görecek biri değildim. Bunu gerçekten aciz insanlar yapardı. Ben aksine onu daha sevmiştim. Onu sevdiğim gibi, sevmenin ne demek olduğunu da öğretiyordum. "Beni burada bırakacak kadar mı uzadı?" Hala tam düzgün konuşamıyordu. Biraz peltek konuşuyordu ve "r" harfine dili tam dönmüyordu. Bunlar onu yanakları sıkılmak bir çocuk yapıyordu. "Dediğim gibi işim uzadı." Kötü bir anne olma yolunda hızlı ve emin adımlarla ilerliyordum. İşleri nedeniyle oğlunu aksatan kötü anne. Tam da buydum onun gözünde. "Madem bana bakmayacaksın, yanıma gelmeyeceksin, neden ümit veriyorsun! Seni günlerce kapının önünde bekledim. Geldiğinde üzülme diye tüm gülleri suladım, kurutmadım!" Ayağa kalkmış,bana öfkeli ve kırgın gözlerle bakıyordu. "Kayhan, sesinin tonuna dikkat et. Karşında annen var." Onu buraya bıraktığım gün, "Bu gülleri her gün sula. Ölmesinler,"demiştim. Hemen döneceğime ve benimle sulayacağına dair ona söz vermiştim. Sözümü tutamamıştım. "Annem gibi davran o zaman!" "Annem gibi davran o zaman! Sana neler oluyor anne! Neden böyle oldun bir anda! Ben mi bir şey yaptım?" Anneme benziyordum. Her geçen gün,ona benziyor, oğlumun gözünde ise iğrenç bir anne konumuna geliyordum. "Kayhan!" Ona sinirle döndüğümde yanaklarının ıslandığını, gözlerinin kızardığını gördüm. Fazla mı ileri gitmiştim? Ellerimi açıp ona,"Gel," dedim. Üzülsün istemiyordum. Ama onu üzmekten de çekinmiyordum. "Bir daha gitme o zaman. Ya da beni de al. Burada tek başımayım." Ona cevap vermedim. Çünkü gidecektim. Onu almadan hemde. Bana gelip küçük kollarını boynuma sardı. Çekebildiğim kadar kokusunu içime çektim. Çünkü bir daha ne zaman gelirim bilmiyordum. "Seni özledim." Ben de. Ona cevap vermemi beklemeden kollarını daha da sıkılaştırdı. "Gitme tamam mı? Burada kimse yok. Yalnız bırakma beni." Onu yanıma alamazdım. Kayahan,onu gördüğü an her şeyi anlardı. Onu benden alırdı. Ne kadar kabul etmek istemesem de Demircioğlu ailesi benden şu anda daha güçlülerdi. Onlara tek başıma yetmezdim. Kaybederdim. Tamamen. "Barkın ile ne zaman oyun oynayacağız. Onu da özledim." Yaren'in oğlu,ilk ve tek arkadaşıydı. Kayhan,bana belli etmese bile onu kıskanıyordu. Annesi ile olan her şeyini kıskanıyordu. Bir anne için en acı şeylerden biri de buydu. "Yakın bir zamanda buraya gelecek." Yalan... Şu anlık kimse buraya gelmeyecekti. Uzun bir süre onu yalnızlığa mahkum edecektim. "Hadi gel, güllere bakalım." En sevdiğim yanı da buydu. Bana karşı hep pozitif olurdu. Bu yanı bana çekseydi işler tamamen kördüğüm olurdu. "Bugün sulamayı unutmuştum ama Halil amca bana hatırlattı." Gülleri severdi, incitmekten korkardı. "Aaaa! Anne biliyor musun,ben seni televizyonda izledim. Sen oradaydın." Sanki bilmiyormuş gibi yaparak kaşlarımı kalırdım. "Ne işim varmış benim orada?" "Ben de bilmiyorum ki?" Dedikten sonra dudaklarını büzdü. Dudaklarını yaramaz bir tavırla kulağıma getirdi. Sanki biri duyacakmış gibi kısık bir sesle,"Ama çok güzeldin,"dedi haylazca. Kıkırdayarak benden uzaklaştı. Haline ise kendimi tutamayıp güldüm. "Gerçekten güzel miydim?" "Evet." Güzellik... Önemsizdi. İşime yaramayan bir yüzü ne yapacaktım ki ben? "Hadi gel,sana yemek yapalım. Bir şeyler yedin mi?" Diye sanki bilmiyormuş gibi sordum. "Hayır,tam da yiyecektim." Küçük yalancı... Bir gün içerisinde ne yaptıysa bana iletiliyordu. Yemek de yemişti. Sadece benim ona yapmamı ve beraber yememizi istiyordu. Ben de ellerimden destek alarak ayağa kalktım. Elimi tutması için ona uzattım. "Gel yapalım bakalım. Ama tadı kötü olursa da yemek zorundasın." "Yerim. Merak etme." •••• Aşk denilen saçma olarak gördüğü o duygu,şimdi etrafını kuşatmış,her yerden bas bas saçma olmadığını Gül'e bağırıyordu. Aşık olmak,onun için en saçma şey iken, kınadığı şey başına gelmişti. Her günü,her anı,onunla mükemmel geçiyordu. Uzun zamandan sonra ilk kez bu denli eğlendiğini, güldüğünü hatırlıyordu. Son zamanlarda sadece çizim yapan Gül, artık o çizimleri de eğlenerek çiziyordu. Deli dolu olmuş kalbi bir isimle, ela gözlü adamın uğruna hiç düşünmeden aşk yamacından atmıştı. Aşk yamacından yuvarlanan kalbini tutan el ise onun eliydi. "Bir sevgilin olduğunu bilmiyordum. İnan bana çok şaşkınım." Gül, karşısında oturan adama tebessüm etti. O da şaşkındı. Aslında Kayahan gibi bir adamın hayatında yeri yoktu, nasıl oldu neden oldu o bile bilmiyordu. "Evet. Tuhaf gelecek ama hayatıma birini aldım." Arda, Gül'den ilk duyduğunda inanamamıştı. Gül, biraz farklı bir karaktere sahipti. Hayatına erkek alacak biri değildi. Kendine olan güveni ona yetiyordu,bir erkeğin kollarının altına girecek biri değildi. Aslında onun bu özelliğini seviyordu. "Kesin adamı iki günde bıktırırsın sen. Yazık, dış görünüşe aldanmış. Zamanla anlar hatasını,"diye takıldı Arda, Gül'e. Gül,ona ters ters bakıp,"Kayahan'ın yanında da böyle şeyler dersen bitiririm seni. Soğutmaya niyetin var herhalde,"dedi,ama biliyordu ki Kayahan asla ondan soğumazdı. "Tamam. Sustum." Gül, kafeden içeriye giren Kayahan'ı gördüğü an aklına akın eden dakikalar ile utanç duygusunu bastırmaya çalıştı. Birkaç gün önce yaşadıkları ve Gül için sonradan utanç verici an, zihninden bir türlü gitmiyordu. Fazla ileriye gitmemişlerdi. Ama Gül ne zaman Kayahan'ı görse, elleri bedeninin üzerinde onu zevkten çıldırttığı dakikaları anımsıyordu. Yaşadığı dakikalar, utanç verici olduğu kadar tutkuluydu da. Kayahan, Gül'e yaklaştıkça yüzünün hâlini daha net görmeye başlamıştı. Utanıyordu,ama yanakları falan kızarmıyordu. Yüzündeki o ifade her şeye bedeldi. Kayahan, farkında değildi ama bu kaçık kıza tutulmaya başlamıştı. Deliydi bir kere. Gittikleri her mekanda olay çıkarırdı. Asla sözünü esirgemez, her şeyi söylerdi. Pişman olacağı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ancak onun bile haberi yoktu, canını bu kadar yakacağından. "Bahsedilen enişte adayı sensin demek,"dedikten sonra Arda gülerek ayağa kalktı. Kayahan, Arda'ya kısaca bakıp aynı onun gibi gülümsedi. Kıskanç bir yapıya sahipti ancak bunun da dozu, bir yeri vardı. Yersiz kıskançlık aptallıktı. Gül'ü en yakın arkadaşından kıskanacak değildi. "Benden mi bahsediyordunuz?" Diye sordu Kayahan. Gül, yerinden kalkmamıştı. Bilmiyordu ancak o günden sonra biraz zamana ihtiyacı vardı aslında. "Evet." "Gül?" Gül, duyduğu genç kız sesiyle kafasını kaldırıp kim olduğuna baktı. Gülse... Pek araları yoktu, aslında hiç yoktu. Sürekli bir laf atma derdi vardı ikisininde. İkisi de birbirini sevmez ama konuşmaktan da çekinmezdi. "Ne var Gülse, rüyanda falan mı gördün?" Gülse kaşlarını alayla kaldırdı,"Rüyalarım o kadar vasat değil,"dedi. Gül,tam ağzını açıp okkalı bir küfür savuracakken bir anda yanında oturan adam aklına geldi. Hanımefendiliğini koruması gerekiyordu. "Ya,o zaman gelmende ki amaç?" "Muhabbet,"dedi ve ardından gözleri masadaki adama kaydı. "Tanıştırmayacak mısın?" Gül rahat bir tavırla,"Hayır,"dedi. Kayahan ile başka birini hayali bile ona ızdırap gibi gelirken böyle biriyle onu tanıştırmazdı. "Neden?" Gülse, olayı anlasa da Gül'ün biraz daha üzerine gitti. Gül,tam ayağa kalkacakken bacağına konan iri elle nevri döndü. Kayahan, Gül'ün kulağına yaklaşıp,"Beni takip et," diye fısıldadı. Gül,el mecbur ayağa kalkan adamla birlikte ayağa kalktı. Son kez Gülse'ye bakıp Kayahan'ın ardından lavaboya giden koridora girdi. Gül,bir anda belinde hissettiğini elle az önceki kızgınlığı yok oldu. "Böyle bir şeye gerek yok,"diye konuştu Kayahan. Gül'ün aklı ise tamamen başka bir yerdeydi; Kayahan'ın bir nefeslik uzak dudaklarında. "Çünkü hiçbir kadın,sen gibi gül kokamaz. Böyle davranmana gerek yok. Beni bil yeter." Güveniyordu. Her şeye rağmen Gül,ona güveniyordu. Onunla her şeyi unutuyordu çünkü. Annesi ile olan kavgasını bile. "Tamam,"dedikten sonra Gül, haylazca dudaklarını, Kayahan'ın dudaklarına bastırdı. Fazla beklemeden geri çekilip Kayahan'ın yüzüne baktı. Yüzündeki hoşnutsuzluk ile Gül tekrar dudaklarını,dudaklarına bastırdı. Seviyordu. Aşıktı. Kördü. "Başka biri olursa senin ela gözlerini oyarım." Kıyamazdı. Sadece sözde kalacak bir şeydi bu. Fakat herkes Gül gibi değildi;can yakmak onlar için basit bir şeydi. ••••• Kollarımda uyuyan minik adamın başına sevgi dolu bir öpücük kondurdum. Yemekten sonra beraber oyunlar oynamıştık. Mutluydu. Yüzü hep gülüyordu. Ama gitmek zorundaydım. "Geri döneceğim,"dedim fısıltı ile. O duymasa bile dedim. Onu yatakta bırakıp ayağa kalktım. Gittiğimi anladığı an üzülecekti. Belki de benden nefret edecekti. Elimin tersiyle yüzümdeki yaşları silip odadan çıktım. Özleyecektim. Evden çıktığım an kapının önünde beni bekleyen Halil'i gördüm. "Gidiyor musunuz Gül Hanım?" "Gidiyorum." "Bari sabah gitseniz. Sizi çok özlemişti. Sabah çok ağlayacak." Soğuk yüzümü ona döndürüp,"Yapacağı her şeyi bana haber et. Ve beni araması için ona telefon verme,"dedim, düz bir sesle. Kötü bir anne miydim bilmiyorum. Belki de onun için berbat bir anneydim. Ben sadece hayatımı düzene sokmak istiyordum. Onu ancak o zaman yanıma alabilirdim." |Bölüm sonu| ? Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum buraya yazabilirsiniz.?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD