8.BÖLÜM

1805 Words
Kendimi, bir cama benzetirdim. Pürüzsüz yüzeyimi,ihanet taşları ile paramparça etmişlerdi. Kırıklarımın üzerine basıp geçtiklerinde ise, ayakları kesilmiş, canları yanmıştı. Ben kırıldıkça,can yakandım. Sinirli bir yapıya sahiptim. Bu sonradan doğan bir şey değil. Ben hep sinirli biriydim. Öfkemin kurbanı ise çoktu,çok olacaktı. Kayhan... Onu seviyordum. Sevgimi yıllar önce birine göstermeyi bırakmıştım. Bunu gören herkes, beni sevgimle vurmuştu. Çok yanlış bir zamanda doğmuştu. Bir anne olmak,benim gibi biri için konuşmayı bilmeden şarkı söylemek kadar zordu. "Kurt gibi açım valla,"diye konuşan Erdem'e samimice gülümsedim. Erdem ve Yaren, hayatımda edindiğim en iyi dostlardı. Beni yalnız bırakmayan, daima yanımda olan insanlardı. "Biraz daha bekle,daha hazır değil. Erken gelin diye size kim söyledi? Sesimle koltukta oturan Erdem,alayla bana baktı. Onlar bir anda evime çat kapı gelmişlerdi, Yaren bu gece beni yalnız bırakmak istemediği için geldiğini biliyordum. "Kendin yapıyormuşsun gibi davranma, Gül." "Ben mi yapıyorum dedim?" "Gül teyze,kim yapıyor o zaman?" Gözlerimi,beni kızdırmaya yer arayan Erdem'den çekip, Barkın'a çevirdim. "Bir teyze. Ben bilmiyorum,o da benim yerime yapıyor." Barkın, tatmin olmuşça kafasını salladı. Bazen küçük çocukların masumiyetini kıskanırdım. Hayatta tek gayeleri biraz daha eğlenmekti. Çalan telefon sesiyle Erdem bir anda ayağa kalktı. "Üzgünüm, buna bakmam gerekiyor. Hemen dönerim,"dedi, aceleyle. Oturduğum yerden anlamaz gözlerle yüzünü inceldim. Neye bu kadar telaşlanmıştı? Kendine gel,Gül. İç sesimi dinlemek istesem de Erdem ve Yaren'in birbirine olan ve sanki konuşan gözleri ile daha da olayı merak etmiştim. Neler olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. "Ne oldu Erdem? Yani ne bu acele,biz bizeyiz. Burada da konulabilirsin." Amacım sadece onu test etmekti. Tamam, onlar benim dostumdu. Ama unutmam gereken bir şey varsa da;beni hep yakınım dediğim insanlar vurmuştu. Zamanla da, hiç kimseye güvenmez, paranoyak biri olup çıkmıştım. Ancak şu anda ayakta duran Erdem, içimdeki bir şeyleri çatlatıyor, çatlaktan da kuşku zehrini akıtıyordu. Öyle ki, kuşku oluk oluk içime akıyor,ben istemesem de bedenimi etkiliyordu. "Gerek yok, Gül. Muhtemelen uzun bir konuşma olacak,siz rahatsız olmayın,ben yukarıda konuşup geleyim,"dedi, hemen benim teklifi reddedip. Boş gözlerim, yanımda oturan Yaren'e yüzünün şeklini incelemek için döndü. Acaba fazla mı abartıyordum? Normal bir telefon konuşması olacaktı. Yaren,ona baktığımı fark edince yüzünü bana çevirip gülümsedi. Bu hareket... Bir şey varken,bir şey yokmuş gibi göstermek için kullanılan bir hareketti. Yalancı bir gülümseme. Yaren'i iyi tanırdım, yüzünün her mimiğini de bilirdim,bu gülümseme içten bir gülümseme değildi. "İyi tamam, yukarda koridorun solundaki ikinci odaya gir. Orası boş, kullanabilirsin." Gözlerim, sözlerimin ardından rahatlıkla nefes alan Erdem'e döndü. Lütfen... Bir kez de siz vurmayın beni. Bir de sizden almayayım bir darbe. Çünkü bu sefer aldığım darbede güçlenmem, ölürüm... "Beş dakikaya dönerim,"dedikten sonra evimin salonundan hızlı adımlarla çıkan Erdem'e kafamı çevirip baktım. Hani, uzun bir konuşma olacaktı? Beş dakika pek de uzun bir konuşma değildi. Bari, düzgün yalan söyleyin! "Biliyorsun, işleri çok ilerletti. Bu telefon konuşmaları o kadar çok arttı ki,ben bile artık bıktım." Bana konuşan Yaren'e bakamazdım, çünkü gözlerimdeki öfkeyi göreceğine emindim. Bunun için yerde elindeki tablet ile oynayan Barkın'a gülümseyerek baktım. "Bu yaşta zararlı değil mi? Daha küçük ve tablet gözlerini ve gelişimini kötü etkiler,"dedim, kendimden emin bir şekilde. Ben her şeyi bilirdim, ancak, bazen bilmek yetmezdi. Daha fazlası lazımdı. "Biliyorum,ama gel de bunu Barkın Bey'e anlat. Elinden düşürmüyor." Dayanamadım. Onlara inanmayı değil, kendime güvenmeyi seçtim ve ayağa ani bir kararla kalktım. Sadece emin olmak istiyordum. Onların gerçek dostum olduğunu bir kez daha kendi gözlerimle görmek istiyordum. "Ben bir babama bakayım. Uyumuş olması gerekiyor." Onun bir şey demesine izin vermeden ben de hızlıca geniş salondan çıktım. İçimdeki kuşkuyu yok etmek için merdivenlerden yukarı çıkmaya başladım. Kata çıkıp Erdem'e söylediğim odanın önüne geldim, içeriden gelen kısık konuşma sesleri ile bir kez daha bir şeyden emin olmuştum. Benim şüphelerim asla yanlış çıkmazdı. "Bir aile dostumuzun evindeyiz. Şu anda gelemeyiz,"dedi, kısık ama duyabileceğim bir sesle. Kime hesap veriyordu böyle? "Evet, Gül'ün evindeyiz." Tamam, sakin olmam gerekiyordu. Odaya dalmak şu anda yapmam gereken son şeydi. Kafamı çevirip koridora biri var mı diye kontrol edip tekrar dikkatimi ona yönelttim. "Aynı, biraz daha iyi gibi." Kısa bir süre karşıdakini dinledi. "Kendine gel! Buraya gelemezsin!" Konu daha da ilgimi çekmeye başlamıştı. Karşıdaki her kimse beni tanıyor ve buraya gelmek istiyordu. "Tamam,........ Restaurantına gel,biz de hemen geleceğiz." Sadece sakinliğimi korudum. Fevri davranmak yerine sakin olmayı seçtim. Bu yüzden geldiğim gibi tekrar aşağıya indim. Benim ardımdan gelen Erdem direk konuya atlayınca Yaren'in gözleri kocasına döndü. "Hayatım,bir işim çıktı da gitmemiz gerekiyor." Ellerimi göğsümde birleştirip kapının pervazına yaslandım. Erdem, yanımdan geçerek karısına baktı. "Bilemiyorum ki,Gül'e ayıp olur,"diye konuştu Yaren. Hemen ardından da bana doğrulamak ister gibi baktı. "Yok,"diye başladım konuşmaya. "Gidin siz,ben de yatacağım zaten." "Böyle de hiç olmadı ki." Kafamı anlayışla sallayıp,"Yorgunum zaten, gidin. İşinizi bölmek istemem." Benden onayı alan Yaren, yavaşça ayaklandı. "Tamam, sonra tekrar geliriz." Tek dileğim yalnız kalmamaktı. Çünkü bu dünya, yalnız olmak için çok büyüktü. Ben ise kaybolmak istemiyordum. •••••• Yatakta yatmış, uyuyan babama son kez baktım. Zamanla onunla olan bağımız tamamen yıpranmaya başlamıştı. Kopması da çok yakındı. Evden sessiz sedasız çıkıp arabamın yanına gittim. Ama her hareketim boğazıma dayanan bır bıçağın daha derine saplanması kadar acı veriyordu. Sorun bendeydi aslında. Kimseye güvenim kalmamıştı. Bu yüzden kimsenin bana sonsuz sadakat göstereceğine inanamıyordum. Bu gece ise yanıldığımı kendi gözlerimle görmek istiyordum. Arabanın içine yerleşip beklemeden çalıştırdım. Erdem'in telefonda söylediği yeri biliyordum,pek gitmeyi tercih etmesem de iş yerine yakındı. "Seni çok seviyorum!" Onu, kendimden bile daha çok seviyordum. Bu hayatta bana verilen en iyi hediye gibiydi. Bir anda hayatıma girmiş ve beni baştan yaratmıştı. Ancak ben bilmiyordum ki,o yarattığı beni,kendi elleriyle tekrardan öldürecekti. Aklımda,kalbimde o vardı. O ve bana yaşattığı yalandan güzel anlar. Nasıl kanmışım demedim. Çünkü, şimdi bile o haliyle karşıma çıksa,ona tekrardan aşık olur, tekrardan aşktan nefret ederdim. Bana aşkı sevdiren de o'ydu, nefret ettiren de. Beni bir bakışı ile öldüren de o'ydu,bir sözü ile tekrardan dirilten de. Keşke diyordum bazen,keşke dışı gibi içi de güzel olsa. Beni,aynı benim gibi güzel sevse,bana tekrardan güvenmeyi öğretse. Ama o, öyle biriydi ki,beni de aynı kendi gibi merhametsiz yapmıştı. Yarım saatlik bir süre sonra, Erdem'in dediği yerin önüne gelmiştim,ama öyle korkuyordum ki, arabadan inemiyordum. Kendi gözlerinle gör. İn ve gör. Her şeye hazırlıklı olmam bilerek arabadan indim. Arabayı kilitleyip bedenimi dikleştirerek oraya doğru emin adımlarla ilerlemeye başladım. Her adımım bir felaket gibiydi. Attığım her adımda kendime yediremesem de kendi felaketime yürüyordum. Restauranttan içeriye girdiğim, ortamın sıcaklığı bedenime gerçekten iyi gelmişti. Dışardaki soğuk beni üşütmüştü. İçeriye girdiğim an, normal ve sade bir kafe ile karşılaştım. Genellikle beyazın hakim olduğu kafe, iyi bir görünüme sahipti. Gözlerimi masalarda tanıdık birini görmek için gezdirdim, yanılmak istedim çünkü. Bir kez, haklı çıkmamak istedim. Fakat gördüğüm görüntü,beni öldüren darbeyi vuran bir yumruk gibi yüzüme çarptı. Yine... Yine,beni en yakınlarım vurmuştu. Kime güvendiysem bunu kullanmıştı. Masada Yaren kenarda, Erdem ise bana arkası dönük oturuyordu. Barkın'ı eve bırakmış olmalıydılar. Ancak yüzü bana dönük oturan bir adet Kayahan,tüm duygularımı enkaza çevirmeye yetmişti. İlk kez, gözlerim tek başıma yaşarmamıştı. Gözlerimi sulayan,en yakınlarımın ihanetiydi. Neden... Ben, onlara hiçbir şey yapmamıştım. Sadece rahat bir hayat istemiştim. Bunu bile bana çok görmüşlerdi. Kayahan, elindeki bardaktan bir yudum daha aldı. Boşalan bardağı masaya bırakıp kafasını arkaya yasladı. Onu sadece izledim. Restaurantın ortasında,beni bir kez daha nasıl yıktığını izledim. Ona karşı,hep mi kaybedecektim? Kayahan, tekrar yüzünü çevirdiğinde görüş alanına bir adet yıkılmış Gül girdi. Beni görmeyi beklemiyor olacak ki, yüzünü şaşkınlık sarmaladı. Ben de,onu burada görmeyi beklemiyordum. "Gül,"dedi, şaşkınca. Galiba sarhoştu, hali bunu gösteriyordu. Kayahan'ın sesiyle Yaren ve Erdem şokla Kayahan'ın baktığı yere döndü. Yarattıkları enkaza şahit oldular. "Gül,"diye ayağa kalkan Yaren ile arkamı dönüp lavaboya yürümeye başladım. Buradan kaçacak değildim, aksine benim halimi görmesinler diye sakin bir yere gitmeyi tercih ettim. Lavaboya girdiğim gibi Yaren de hemen ardımdan girip kapıyı kapattı. Boş olduğunu gördüğüm lavabo ile biraz da olsa rahatladım. Arkamdan bir şeyler söyleyen Yaren'e aldırmadan kalçamı lavabo tezgahına dayayıp ona hayal kırıklığı ile baktım. Bugün, duygularımı saklamayacaktım çünkü. "Gül, biliyorum şu anda ne düşündüğünü ancak-" "Şu an ne düşünüyorum biliyor musun?" Diye sözünü kestim. "Ne kadar aptal olduğumu,size nasıl güvendiğimi!" Sonralara doğru yükselen sesime hâkim olamadım. "Gül,bak her şeyi açıklayabilirim. Göründüğü gibi değil, bilmediğin şeyler var. Dinlemeden bir şey yapma lütfen." Karşısında aptal bir kız çocuğu yoktu. Böyle basit yalanlara kanmayı yıllar önce bırakmıştım. "Neden?" Dedim,ama sesimin titremesine engel olamadım. Bunu yapamadım. "Gül..." Sustu. Çünkü bir şey söyleyemezdi. Ne diyecekti ki zaten! "Ben size hiçbir şey yapmadım. Yemin ederim, hiçbir şey. Siz neden yaptınız! Sana bir kucak dolusu sevgi verdim, senden ise sadece bir avuç dolusu sadakat istedim. Sen ne yaptın! Bulduğun ilk fırsatta beni sırtımdan vurdun. Bunu hak etmedim ben! Bunları hak etmedim." Ağladım. Titreyen sesime dahil ettim gözyaşımı. "Gül, yapma. Yemin ederim nedenlerim var." Aklıma dank eden isimle resmen nevrim döndü. Kayhan. "Ondan bahsettin mi! Biliyor mu!" Dedim, öfkeyle. Bunu yapmamış olsun. Buna katlanamam. "Hayır, hayır. Haberi yok, söylemedim. İnan bana." İnanmak mı? Hala bunu bana mı söylüyordu! "Keşke,o gün seni o adamın koynunda bıraksaydım,"diye öfkeyle tısladım. Bunu söyledim, benim yaşadığımı yaşasın istedim. Duydukları ile yerinde sendeleyerek geriye birkaç adım attı. Böyle bir şeyi benden beklemiyordu,ben de ondan bana bunu yapması beklemiyordum. "Bunu nasıl dersin?!" Öfkelenmeye hakkı yoktu. "Yine mi ben suçlu oldum! Neden sürekli beni günah keçisi ilan ediyorsunuz!" Bencillikti yaptıkları. "Ben..." "Çık dışarı! Yüzünü bile görmek istemiyorum. Sana inandım. Her şeyimi sana sorgusuz sualsiz anlattım. Senin yaptığın ise..." Yoktu,bana yaptığı şeyin bir ismi yoktu. Öfkeli sesim ile kafasını iki yana sallayıp lavabodan çıktı. Eğer haklı olsaydı kendini aklamak için asla susmaz bana kendini inandırırdı. Kafamı öne eğip akan gözyaşlarıma akması için izin verdim. Açılan kapıyı umursadım,tüm hayal kırıklığımı buraya akıtmak ve buradan çekip gitmek istiyordum. Yere bakan gözlerimin önüne serilen ayakkabı ile bu günün daha ne kadar kötü geçeceğini bilmiyordum. Kayahan, kafam öne eğik olduğu hâlde gözlerinin ağırlığını üzerimde hissediyordum. Çenemi kavrayan kemikli parmaklar ile tiksinerek elinin hükmünden yüzümü kurtardım. Kaldırdığı kafamı yana çevirip yüzünü görmek istemediğimi belirttim. Hepsi,onun yüzündendi. Yaşadığını her şeyin mimarı o'ydu. Kurtardığım çenemi tekrar kavradı, ancak bu sefer diğeri kadar nazik değildi. Normalde ona bu yaptığı hareket nedeniyle hakaret etmem gerekiyordu ama buna bile halim yoktu. Sadece akan ve yüzümün her köşesini sulayan gözyaşlarım düşündüğüm şeydi. Çevrilen kafamla onunla göz göze geldim. "Neden ağlıyorsun?" Diye sordu düz bir sesle. Ondan gelen ağır alkol kokusuyla yüzümü buruşturdum. Midemi bulandırıyordu. "Oysa ki, bunlara alışmış olman gerekiyor." Nasıl bu kadar acımasız olabilirdi?! İnsanın içinde hiç mi merhamet olmazdı? "Bırak!" Diye kendimi kurtarmak istedim,fakat parmaklarının baskısı arttı,bu da canımı fazlasıyla yakmıştı. "Alış bunlara, Gül. Eğer burada kalacaksan tüm bunları normal karşılaşmaya bak. Çünkü, kimse ben dururken, senin yanında yer almaz." Tüm bunları söylerken sanki ne kadar doğru söylediğini görmem için gözlerimin içine bakıyordu. Haklıydı,kimse benim yanımda yoktu. Ben yine yalnız kalmıştım. "Bana kalırsa,buradan gitmeye bak." Ne derdi vardı gitmemle?! Yüzüme yaklaştığını fark ettiğim yüzü ile iğrenerek geriye kaçmaya çalıştım. Ancak, yanağıma konan buseye engel olamamıştım. Öfkeyle onu kendimden uzaklaştırmak istedim. "Çünkü kalırsan,"dedi, nefesini kulağıma üfleyerek. Bel boşluğuma konan elle gözlerimi yumdum. Yapamazdım. Ona karşı hiçbir zaman bir galibiyet alamazdım. Ben,ona hep galip olurdum. "Daha çok karşımda ağlayacaksın." Kimse yaşamadan yaşatmazdı. Onlara yaşadığımın beterini yaşatacaktım. . |Bölüm sonu| ...... Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum buraya yazabilirsiniz ?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD