2.BÖLÜM

3035 Words
2.BÖLÜM:"ACIYI SEVMEK OLUR MU?" Ben beş yıl önce,taze bir güldüm. Herkesin koklamak isteyeceği, gözünü alamadığı bir gül. Ben kökümle mutluyken,bir anda koparıldım. Bir gül yerinde güzel iken,ben yerimden yurdumdan edildim. Sonra yavaşça soldum. Teker teker,güzel yapraklarım kuruyup, düştü. Zamanla öldüm. Beni koparan ise benden hevesini alınca, yere atıp, üstüme basıp geçti. Ezildim. Kayahan Demircioğlu, beni düşünmeden koparıp atan adamdı. "Seni dinliyorum, Gül. Bana dünü anlat," Ne anlatacaktım ki. Bir anne kızına nasıl düşmanıymış gibi bakar,onu mu anlatacaktım. "Susa da bilirsin. Bazen konuşmasak bile derdimizi anlatabiliriz." Karşımdaki koltukta oturan psikoloğum Yaren'e baktım. Benim için sürekli Antalya'ya gelirdi. Beni dinlemek, anlamak için. Susarak derdimizi anlatamazdık. Öyle olsaydı,babam baba anlatırdı. "Müzayede gittim. Hepsi oradaydı. Kayahan Demircioğlu'da dahil." Ortam beni boğuyordu. Daha önce de konuşmuştuk ama bu sefer farklıydı. "Peki ne oldu?" Onları görünce geçmişim canlandı. "Gözlerim yandı, kalbim sıkıştı. Ben... Hazır değildim galiba,bu yüzleşmeye." Yüzleşmeden önce kendimi inandırıyordum. Güçlü olduğuma. "Hazırsın. Beş yıl, yamacımda akıttın gözyaşlarını. Ben dinledim, acını. Odadan çıktığın an kimse görmesin diye sildiğin gözyaşlarını ben gördüm. Artık ağlama, Gül. Ağlama zamanın geçti." Beş yılımı ağlayarak geçirmiştim. İş kadını Gül Sancar,iş hayatında iyiyken,özel hayatında vasıfsızın tekiydi. "Sadece senin karşında ağlarım. Buna hakkım var. Bu odadan çıktığım an, dediğin gibi gözlerimi silerim. Kimsenin beni ağlarken görmesine izin vermem." Elindeki kağıt ve kalemi koltuğun kenarına bıraktı. "Ne mi oldu? Onlara karşı ilk zaferimi aldım." "Öldürme isteği? Bu oldu mu?" Öldürmek mi? Ben bir katil değildim. Vermediğim canı almazdım. Ama o canı yakacak kadar gaddar olmuştum. "Benim intikamımda kan akmayacak, gözyaşı akacak. Ve ben onları gözyaşlarında boğacağım." Boğduğum zaman bende arkamı dönüp gideceğim. "Fazla hırslısın." "Olmak zorundayım. Beni dinç tutuyor." Hırsım benim kalkanımdı. İyi duygulardan beni koruyan bir engeldi. "Biliyorsun ki,biz insanlar hırslarımıza yeniliriz. Fazla hırs yanlışa iter, ayağını kaydırır. Düştüğünde geri kalkabilecek misin?" Yüzümde acı bir gülümseme peyda oldu. Defalarca kez düşmüştüm. Defalarca kez ayağa kalkmıştım. Dizlerim kanamıştı belki ama yine de pes etmemiştim. "Buna alıştım." Ben, düşüp kalkmaya alışmıştım. "Şimdiki hamlen ne peki?" Kafamı arkaya yatırdım. Boş gözlerle tavanı izlemeye başladım. Sulanmaya başlayan gözlerimi kapattım. "Beni her gün görmelerini sağlayacağım. Her gün yüzlerine bu hayattaki en iğrenç varlıklarmış gibi bakacağım. İçimdeki hırçın denize kapılacaklar zamanla. Sonra... Benim denizimde birinin gelip yardım etmesini bekleyecekler. Buna izin vermeyeceğim. Onları en dibe gömeceğim." İçimde iki Gül vardı. Biri sürekli ağlayan Gül, diğeri ise; intikam için yanıp tutuşan Gül. "Antidepresan haplarını kullanıyorsun değil mi?" Kapalı olan gözlerimden yaşlar firar etti. "Deli değilim ben! Hap kullanmak istemiyorum. Babam... Ona gidelim. Kimse yoktur şimdi yanında." Zihnimde sürekli seneler önce ki yakarışlarım kol geziyordu. Beni, ilaçlara mahkum etmişlerdi. "Kullanıyorum." Hayatımı ilaçlar yönetiyordu. Onlar yüzünden uyuyamıyor, bunun için bile ilaç kullanıyordum. "Peki ya kalbin?" Ağzımdan titrek bir nefes çıktı. Ağlayacaktım. "Onu aldı benden. Çaldı. Sadece atıyor. Ama çok kırık. Kırıkları göğsüme batıyor,beni yaralıyor." Bir gözyaşı daha aktı. Bu gözyaşı ise kırılan kalbimeydi. "Neden onarmıyorsun?" Ben mi kırmıştım ki? "Kırılan bir şey tamir edilemez. Çöpe atılır. Ben, kalbimi çöpe atamadım. Onu biri onaramaz ama en azından kırık olduğunu bilir ve ona göre hareket eder." Ama benim kırık kalbim kimseyi istemezdi. "Peki ya son zamanlarda bir hoşlantı oldu mu?" Hiçbir erkek, hayatımı paylaşacağım kadar önemli değildi. "Hayır. Aşk hayatım tamamen bitti. Birini istemiyorum." Birini almıştım ama bu hayatımdaki yaptığım en büyük hatam olmuştu. "Aşk, önemlidir. Herkes, yanında birini ister." "Ben istemem. Aşk saçmadır. Asıl hata yaptıran aşktır. Gözünü öyle boyar ki elinin tersiyle her şeyi itersin. Sonra bir bakmışsın, yapayalnızsın." Aşkın yaptırdıklarını yaşamıştım. "Karamsarsın. Onu görünce kırık kalbin ne tepki verdi?" Kırık kalbim bir kez daha kanadı. " Hiçbir şey. Nefret vardı." İşte koca bir yalan. Acı, özlem... Vardı. "Bana yalan söylemen işleri kolay yapmıyor. Ben senin bir dostunum. Bırak azalsın." Hazırda bulunan gözyaşlarım, yanaklarıma hücum etti. Daha fazla içimde tutacak kadar güçlü değildim. Arkaya attığım kafamı ona çevirdim. İçimi dökercesine ağlıyordum. Hıçkırık seslerim,iç çekişlerim. Dirseklerimi dizlerime koydum. İki avcumla yüzümü kapatıp ağlamaya başladım. "Ben aptalın tekiyim. Durduramıyorum. Yenilmiş kalbim onu istiyor. Dağıttıklarını toplasın istiyor. Yapamıyorum, Yaren. Yediremiyorum." Bana yapılanları hazmedemiyordum. "Anlat artık. Ne yaptı sana bu, Kayahan Demircioğlu. Ne yaptı da,bu hale geldin?" Onu anlatamazdım. Beni yeyip bitirse bile,o tozlu kapağı açıp içine bakamazdım. Bu, benim için çok zordu. Yanıma bıraktığım telefonum çalınca, kendime geldim. Elimin tersiyle burnumu sildim. Çantanın içinden telefonumu çıkardım. Asistanım arıyordu. "Efendim, Buse?" Sesim çatallı çıkmasın diye düz tutmaya çalıştım. "Gül Hanım, Osman Gök buluşmayı kabul etti. Bugün ayırttığımız restaurantta buluşacaksınız." "Tamam. Sen git, bekle. Ben de evdeki işlerimi halledip geleceğim." Yalan gerçekten de yol arkadaşım olmuştu. "Tamam, Gül Hanım. İyi günler." "İyi günler." Telefonu kapatıp, Yaren'e baktım. "Bir daha bana, Kayahan Demircioğlu'nu sorma. İsteseydim anlatırdım, Yaren," Çantamı alıp ayağa kalktım. "Geleceğim zaman ararım seni." Arkamı dönüp odadan çıktım. Kapıyı kapatmamla, gözlerimdeki yaşları sildim. Parmaklarımı saçlarıma götürüp düzelttim. Kafamı kaldırıp, kliniğin çıkışına yürüdüm. Klinikten çıkıp, kenarda park halinde olan arabama bindim. Şu an tek umudum, Osman Gök'tü. Kontağı açıp arabayı çalıştırdım. İkinci hamlemi yapmak için restauranta sürdüm. O adam,en büyük hamlemi yapmak için aracım olacaktı. Yarım saatlik bir yolculuktan sonra restauranta geldim. Arabayı restaurantın otoparkına park edip indim. Girişten restauranta girince, sağımda oturan Buse ile gözlerim kesişti. Sakin adımlarla ona yürüdüm. Tekti, bu da hala gelmediğini gösteriyordu. Masaya oturup,ona baktım. "Ne öğrendin, Buse?" Arkama yaslandım. "Osman Gök. Normal bir iş adamı. Pek bir önemi yok,bu camiada. Hasan Demircioğlu'yla yıllara dayanan bir dostlukları varmış. Hasan Demircioğlu holdingi ilk açtığı zamanlar maddi durumda bir açıklık varmış. Bu açığı ise Osman Gök kapatmış. Tabi belli bir şartla. Holdingin yüzde on hissesini ona ait olmuş. Hissesi az olsa da şirkette söz sahibi. İmzası olması gereken biri. Zamanla, Hasan Demircioğlu'yla araları açılmış. Bunun nedenini bulamadım. Holdingte pek yüz yüze gelmezlermiş." Yüzümde bir gülümseme belirdi. Düşmanım düşmanı, dostumdur. Bunu uygulayacaktım. Osman Gök'ü kendi tarafıma çekecektim. Sandalye çekilme sesi ile gülen yüzümü oraya çevirdim. Gelmişti. Sandalyeye oturdu. "Sizi dinliyorum, Gül Hanım." Direk konuya girmesi işime gelirdi. "Demircioğlu ile bir ortaklığınız varmış." Kollarımı sandalyenin iki yanına koyup, bacak bacak üstüne attım. "Evet, küçük bir hisseye sahibim. Konumuzla alakası ne?" "Konumuz zaten bu, Osman Bey. Hisselerinizi istiyorum." O şirkete girmek istiyorum. "Bunu neden yapayım,ne çıkarım olacak." Dudaklarım kıvrıldı. "Size bunun karşılığında, holdingte alamayacağınız kadar para vereceğim. Duyumlarıma göre, Hasan Demircioğlu'yla aranız pek iyi değilmiş. Bu sizin için, mükemmel bir anlaşma olur." O hisseleri istiyordum. Eğer yoluma taş koyarsa,tüm planlarım suya düşerdi. " Teklifiniz çok makul ancak aklıma yatmayan bir konu var? Demircioğlu'ndan ne istiyorsunuz?" Zeki biriydi. "Kişisel bir konu. Benim hisselerinize ihtiyacım var. Tamamiyle vermek zorunda da değilsiniz. Bir yıl, benim üzerimde olsa bile yeter. Sonra tekrardan hisselerinizi alırsınız." Beş yılımı,bir yıla sığdıracaktım. "Benim bu konu hakkında biraz düşünmem gerekiyor." Benim zamanım yoktu. "Kararınızı burada, şimdi vermemizi rica ediyorum." Daha fazla beklemek istemiyordum. "Bu çok ani olur. Doğru bir karar verebilecek zamana ihtiyacım var." "Bakın, benim için zaman kavramı anlamını yitirdi. Şimdi karar verin. Bu hisselere bir yıl ihtiyacım var. Bunun için bir anlaşma da imzalarım." Benim o holdingte olmam gerekiyordu. "Bu sizin içinde kârlı bir teklif, Osman Bey. Size ödeyeceğimiz miktar, hisselerinizin çokça üstünde." Buse'nin de ortaya atılmasıyla arkasına yaslandı. Uzunca bir süre yüzüme baktı. Ben de aynı şekilde ifadesizce yüzüne bakmayı sürdürdüm. "Size güvenmek zorundayım o zaman. Yarın devir işlemleri için, Demircioğlu holdinge gelin. Sadece bir yıl sizin üzerinizde olacak." Sandalyeyi itip, ayağa kalktım. Düşündüğümden daha çabuk ikna olmuştu. Elimi sıkması için ona uzattım. Ayağa kalkıp, uzattığım elimi sıktı. "Yalnız Osman Bey,ben gelene kadar kimseye bu konudan bahsetmeyin. Sürpriz yapmayı severim." Eğer bu işi öğrenirseler engel olacaklardı. "Dileğiniz yerine getireceğim. Yarın görüşmek üzere." Kafamı salladım. "Ben size çıkışa kadar eşlik ediyim,"diyerek, Osman Gök'ün peşinden giden asistanıma baktım. Her şey istediğim gibi oluyordu. Eksiksiz. Belki yüzümü görmek onları rahatsız etmeyecekti ama ben orada onlara rahat vermeyecektim. Tekrar sandalyeye oturdum. Karşıda takılı kalan gözlerimi çekemedim. "Bunu nasıl yaparsın! Lütfen,buna sebep olmadım de, anne!" Anılar,her yanlız kalışımda beni yokluyordu. Peşimdeydiler. Ben bırakmak istesem bile onlar yakamı bırakmazdı. "Seni seviyorum,ela gözlü adam." "Bu elaların aşkla bakacağı tek kişi sen olursun, Gül." Ağlamamak için burun kemiğimi sıktım. O elalar bana hiçbir zaman aşkla bakmamıştı. Her şey gibi, gözleri de yalan söylemişti. Oysaki öyle sahici bakıyordu ki, beni inandırmıştı. •••• "Hazır mısın, Gül!" Annesinin sesiyle kendine bir kez daha baktı. Üzerindeki mor elbise ile oldukça olgun duruyordu. Bir akşam yemeği için hazır olduğunu düşünüp, odasından çıktı. Evin merdivenlerinden aşağı inince, babasının kravatını bağlayan annesine gülerek baktı. Babasının kravatı bağlayamama huyuna deli olurdu. "Taner,şu kravatı takmayı öğrenmelisin." Babasının, annesine aşkla bakan gözlerini hayranlıkla izledi. Babası çok aşıktı. "Bağlayan sen olduktan sonra hiçbir zaman öğrenmesem de olur." Uzanıp karısının yanağından öptü. Yine dünyaya gelse, yine bu kadınla evlenirdi. "Keyifler yerinde galiba," Gül merdivenleri bitirip, yanlarına geldi. Burnuna akın eden koku ile yüzünü buruşturup, annesine baktı. "Anne çok sıkıyorsun şu parfümünü." Bu huyunu hiç sevmezdi. "Büyüdün de annemi azarlıyorsun, Gül Hanım?" Yalancı bir kızgınlıkla konuşan annesine döndü. "Haşa Şükran sultan. Sadece benim kişisel görüşüm." "Hadi bırakın didişmeyi. Gitmemiz gereken bir yer var." Babasının uyarısıyla evden çıktıklar. Kısa bir süre sonra restauranta gelmişlerdi. "Kızım, onların da senin yaşlarında bir oğlu ve yeğeni var. Onlara saygılı davran." Annesinin bu söylediğine kafa salladı. Kiminle yemeğe çıksalar bu uyarıyı yapıyordu. "Tamam." Arabadan indi. Babası anahtarı valeye verip hızlıca yanlarına geldi. Restauranta girince babasının yönlendirmesi ile cam kenarındaki masaya yürüdüler. Gördüğü adam ile kaşları havalandı, Gül'ün. Bu iki gün önce şirketin önünde tartıştığı adamdı. "Sancar'larda gelmiş." Ayağa kalkan adama baktı, Gül. Uzun boylu, yapılı ve ela gözlü bir adımdı. Yaşına göre genç duyuyordu. Babası adama elini uzattı. "Merhaba, Hasan Demircioğlu." Resmiyeti karşısında gülümsedi, Gül. Kayahan kafasını kaldırınca, kırmızının en güzel hâlini gördü. Yine onu görmek ister istemez gülümsetmişti. "Bu da oğlum Kayahan ve yeğenim Hülya." Gül, Hülya'ya baktı. Yüzündeki samimi gülümseme ile bakıyordu. "Merhaba,"dedi, Gül. Herkesle samimi olmazdı. Bunu bir tür huy edinmişti. Uzatmadan masaya oturdu. Tartıştığı adama bakmadı,gerek duymadı. "İşleri büyütüyormuşsun, hayırlı olsun." Taner Bey,kısa sürede bu kadar ilerlemisine hayran olmuştu. Herkes başaramazdı. "Evet. Daha da büyüyeceğiz. Beş yıl sonra, adımızı herkes konuşacak." Hasan Demircioğlu,çok gözü kara bir adamdı. "Bunu yapabileceğinize inanıyorum. Arkanızda iki tane mükemmel evlat var." Annesine inanmazca baktı. Ne saçmalıyordu? "Teşekkürler, Şükran Hanım." Adama döndü. Nedense hiç sevmemişti. Kibirli oluşu da yeterli bir sebepti. Uzunca bir süre iş konuşmuşlardı. Karşında oturan ela gözlü adam sürekli Gül'e bakıyordu. Daha fazla dayanamayıp kafasını kaldırdı. Tek gözünü kırpıp, kafasını iki yana salladı. Bir nevi 'hayırdır' demiş oldu. Kızın yaptığı harekete güldü, Kayahan. Görüşüne göre fazla tuhaf bir kişiliğe sahipti. "Kaç yaşındasın sen?" Bunu gerçekten merak ediyordu. Gül ona sorulan soruyu es geçip, yemeğine devam etti. "Kızım sana soru sordu. Kabalaşma lütfen." Sinirle kafasını kaldırıp, karşısındaki adama baktı. Ona neydi yaşından? "20." Buna güldü, Kayahan. Küçüktü, aralarında altı yaş vardı. "Sen abimin kusuruna bakma." Adının Hülya olduğunu bildiği kıza baktı. "Bakıyorum ama. Fazla meraklı." Sadece yaşını sormuştu ama yine de bu onu rahatsız etmişti. Hülya böyle bir tepki beklemediğinden kaşları havaya kalktı. Fazla dobra biriydi. "Ben bir arabaya gidip geleceğim. Telefonumu unutmuşum." Burada onlarla konuşmaktansa telefon daha iyi bir seçenekti. "Tamam canım." Annesinin onayı ile ayağa kalktı. "Bende bir lavaboya gideyim." Kayahan kimsenin tek kelime etmesine izin vermeden ayağa kalktı. Gül beklemeden restauranttan çıktı. Restaurantın önünde bulunan park halindeki arabalardan, babasının arabasını bulmaya çalıştı. Arabanın yanına gidip, içine girdi. Bir daha oraya dönmeyecekti. Telefonu alıp,ön koltuğa oturdu. Radyoya uzanıp, açtı. Karşısına çıkan şarkı ile gülümsedi. Bu şarkıyı dinleyecek kadar acısı yoktu ama yine de dinlemek hoşuna gidiyordu. Hani hayat bir oyundu? Artık içime sinmiyor Yanında olan hareketlilikle oraya baktı. Bir elini kapıya, bir elini arabaya yaslamış bir adet ela gözlü vardı. Kızın elinden telefonu aldı, Kayahan. Hızlıca kendi numarasını tuşlayıp, aradı. İşi bitince telefonu geri verdi. Kalp alışır acı çekmelere Can dayanmaz yeni sevmelere Boşa kürek çek hep aynı Bana sorun bi kim haklı? Gül şaşkınca ona baktı. "Kayahan diye kaydet." Şu yüreğim ne meraklı Hiç sözümü dinlemiyor Sorarım aşk durulur mu? Acıyı sevmek olur mu? •••• Acıyı sevmek olurdu. O,bana acıyı sevmeyi öğretmişti. Kırmıştı, dökmüştü... Benden bir enkaz yaratıp, gitmişti. Acım olmadığı zamanlarda dinlediğim şarkıyı şimdi en baştan yazacak kadar acıyı sevmiştim. "Al baba,son kaşık." Eve gelince babamın yanına gitmiştim. Yemek yemediğini görünce kendim yedirmiştim. Yemeği bitince tepsiyi, salonun ortasında duran sehpaya koydum. Tepsideki peçeteyi alıp, koltukta yatan babamın ağzını sildim. Oturduğum sandalyeyi çekip,babama yaklaştım. " Fizyoterapiye devam edeceksin." Antalya'da gidiyordu ama İstanbul'a gelince ara vermiştik. "Hımm!" Sesine güldüm. Nefret ediyordu, fizik tedaviden. "Hiç boşuna uğraşma. O fizik tedaviye gidilecek." İçimde küçük bir umut vardı. O da kurumasın diye her gün suluyordum. Onu koparmalarına izin vermeyecektim. Babam,iyi olacaktı. "Sen çok bile dinleniyorsun. Bütün işler bana kaldı. Yemin ederim gına geldim," Kıvrılan dudaklarına baktım. İster istemez bende gülümsemiştim. "Çok güzel gülüyorsun, baba." Çalan kapı sesi ile kafamı kaldırdım. "Cemile Hanım kapıya bakar mısınız?" Bu saatte bizim eve kimin geleceğini merak etmiştim. "Gül teyze!"duyduğum sesle, yüzümde tarifsiz bir gülümseme oldu. Bazen bir çocuk sesi, senin kurtarıcın olur. Tüm her şeyden seni, alır. Onun,o masum yüzü her şeye bedeldir. Salona giren ufaklıkla ayağa kalktım. En son ne zaman canlı görmüştüm ki,onu. Görüntülü konuşmalar haricinde çok az görüşüyorduk. "Büyümüşsun,kereta." Bacağıma sarılan çocuğun kafasını okşadım. "Tabi büyüdüm. Sen gelmeyince ben büyüdüm, senin yanına geldim." "Oğlum bırak, teyzeni." Yaren'in sesi ile bacağıma daha fazla sarıldı. "Olmaz." Biri tarafından bu kadar sevilmek beni mutlu ediyordu. Barkın, büyüdüğünde de çok seven bir adam olmasını diledim. Onun kalbine, merhameti işleyecektim. "Hoş geldiniz."Kafamı kaldırıp, Yaren'e ve Erdem'e baktım. "Hoş bulduk, Gül. Aslında,gece gece rahatsız etmeyecektik ama Barkın geldiğini duyunca tutamadık." Barkın'ı kendimden uzaklaştırdım. Dizlerimin üzerine oturup,onunla aynı boya gelmemizi sağladım. "Sen beni mi özledin?" Kafasını salladı. "Niye özlemeyeyim?" Beni kimse özlemezdi de ondan. "Bak, babamda seni özlemiş, ona da sarıl." Aklına yeni gelmiş olacak ki, elini ağzına koyup "hi," diye bir ses çıkardı. "Ben unuttum." Benden uzaklaşıp, koltukta yatan babamın yanına geldi. "Özür dilerim. Ben unuttum," Uzunca bir süre babamın yüzüne baktı. Sonra dönüp, üzgün bir suratla bana baktı. "Bana hala mı küs? Konuşmuyor." Dişlerimi sıktım. Galiba babam, bana da küstü. Tavana bakıp,düşmek için direnen gözyaşlarımı engelledim. "Oğlum, yeter. Gel buraya." Yaren oğlunu yanına çağırıp,bu saçma ortamdan kurtulmaya çalıştı. "Geçin, oturun. Aç mısınız?" "Hayır. Sadece seni bir görelim dedik." Erdem'in sözü ile kafamı salladım. Koltukta yatan babama baktım. Uyumuyordu. Ama gözleri kapalıydı. Halinden utanıyordu. Bu kadar zor olmak zorunda değildi. "Cemile Hanım!" Onu burada bırakamazdım. Mutfaktan çıkıp salona giren kadına baktım. "Buyrun, Gül Hanım." "Tarık'ı çağır, babamı odasına taşısın,"dediğim ile kapalı gözlerini açtı. Onu anladığımı göstermek adına, gözlerimi yumup,açtım. "Hemen." Babamdan gözlerimi çekmedim. Yalnız hissetsin istemiyordum. Yanımıza gelen Tarık, babamı yattığı yerden kaldırdı. Koltuğun yanında duran tekerlekli sandalyeye oturtturdu. "Asansöre binerken dikkat et Tarık." Bu evi özel olarak seçmiştim. Babamın aşağı inmesi daha kolay oluyordu. " Tamam." Onayı alıp,arkamı döndüm. Yaren'in bana gülümsemesi ile bende ona gülümsedim. "Onu anlıyorum. Eksik hiss-" Erdem'in sözünü kestim. "Benim babam eksik değil. Eli, ayağa kolu var, Allah'a şükür. Sadece kullanamıyor." Babam eksik değildi. Hiçbir engelli, eksik değildi. İnsanların onları böyle nitelendirmesine sinir oluyordum. "Özür dilerim. Amacım üzmek değildi." Koltuğa oturdum. "Biraz fazla tepki vermiş olabilirim. Söz konusu babam olunca,fazla agresif olabiliyorum." Babam hakkında, bilgisiz kişilerin konuşmasını istemiyordum. Doktorlar küçükte olsa bir ümit var dediyse,geri kalanların düşüncesini yok sayıyordum. "Sorun değil. Benim hatamdı." Uzunca bir süre onlarla ve Barkın'la vakit geçirdim. Bana iyi gelmişlerdi. Başka şeyler düşünmek,yapmak bana geçici olsa da geçmişi unutturuyordu. Şimdi ise kocaman yatakta tek başıma yatıyordum. Bir babam ve ben kalmıştık. Yine sadece ikimiz vardık. İçimde durmak yerine şakağımdan akan gözyaşıma lanet ettim. Yıllar geçtikçe daha fazla akıyordu. Durmak yerine sürekli yüzümü ıslatıyordu. ..... Yaşadıklarımı bir fotoğrafa almak istemiştim. Orada takılıp kalmak ve devamını görmek, yaşamak istememiştim. Arada o fotoğrafa bakıp eskileri yad etmek istemiştim. Ama galiba o zaman bir fotoğraf makinem yoktu ve ben yaşamaya devam etmiştim. Önümdeki büyük ve camla donatılmış binaya baktım. Arkamda benim durmamla duran, Tarık ve Buse'yi hatırlayınca gözlerimi binadan çekip, dönen kapıya çevirdim. Üzerimdeki siyah tulum ve siyah bir ceket vardı. "Neyi bekliyorsunuz, Gül Hanım." Bilmiyordum. İçeri girmek istemiyordum. Cevap vermeyip binaya yürüdüm. Her adımda geri kaçma isteğim artıyordu. Dönen kapıdan içeri girdiğimde, çalışan bir sürü insanla karşılaştım. Tam karşıda beni bekleyen Osman Gök'le gözlerim kesişti. Dalgalı saçlarımı geriye attım. Biraz rahatlamam gerekiyordu. Beni birçok kişinin farkettiğini biliyordum. Hasan Demircioğlu'nun üvey kızı, Gül Sancar. Başarılı tasarımcı. İlerlemeye başladım. Beni kimsenin beklemediği belliydi. Her adımımda biraz daha istediğime yaklaşıyordum. Bir gün ayağımın altında onlar olacak ve onların da üstüne basıp geçecektim. Yüzümdeki ifadesizliği koruyarak,Osman Gök'ün yanına vardım. "Hoşgeldiniz, Gül Hanım." Kafamı salladım. Hemen bitsin istiyordum. "Merhaba. Beklemek istemiyorum." "Senin ne işin var burada?" Sesle arkamı döndüm. Hülya Demircioğlu ile burun buruna geldim. "Bundan sonra yüzümü çok göreceksin," Daha fazla konuşmadan önüme döndüm. "İşimizi yapalım." Osman Bey, arkasındaki kapıyı açıp, geçmem için bana yer verdi. "Buyrun." İçeri girince bir toplantı odası ile karşılaştım. Giriş kat onun yönetiminde olmalıydı. "Kağıtlar nerede?" Kimse gelemeden imzalamam lazımdı. Masanın diğer tarafında bulunan dosyayı açıp, benim önüme koydu. "Bir yıllık anlaşma burada." Önümdeki kağıdı okumaya başladım. Yazılanlara göre; Osman Bey'in yüzde onluk hissesi,bir yıl bana devredilecek ve benim kontrolüm altında olacak. Osman Bey'in bana uzattığı kalemi aldım. İmzalayacağım sırada kapı sertçe açıldı. Kimin geldiğini tahmin etmek zor değildi. "Osman ne oluyor burada?" Arkamı dönüp gelenlere baktım. Baba-oğul Demircioğlu gelmişti. Onlara tamamen dönüp, kalçamı masaya yasladım. "Merhaba yok mu?" Ellerimi göğsümde birleştirip onlara baktım. Güçlü ol kızım. Yüzüme alaylı bir ifade ekledim. "Ne saçmalıyorsun sen, sürekli neden karşımıza çıkıyorsun?" Hasan Demircioğlu, fazlaca agresifti. "Yapmayın ama, bunlar beni çok üzüyor." Her ne kadar alaylı bir sesim olsada gözlerim beni ele veriyordu. "Bir Sancar'ı holdingimde istemiyorum. Çık dışarı." Onun konuşması ile dikkatimi ona verdim. Yüzümdeki alaylı ifade soldu. Ellerimi çözdüm. Masadan kalçamı çekip arkamı döndüm. Düşünmeden imzamı attım. Kalemi sertçe masaya bırakıp, gözlerimi kapattım. İstemiyordu ama ben onun isteği ile ilgilenmiyordum. "Hayırlı olsun." Osman Bey'in besbelli kinayeli sesi ile gözlerimi açtım. Burada bana hayır gelmezdi. "Biri artık bana anlatsın olayı." Kayahan Demircioğlu'nun sabırsız sesini duyunca güldüm. Arkamı dönüp ona baktım. "Yeni ortağın ile tanış, Demircioğlu." "Hisseni ona mı sattın!" Hasan Demircioğlu bildiğin kükremişti. Bundan zerre etkilenmemiştim hatta gülümsemem genişlemişti. "Evet. Senin yüzünü görmektense Gül Sancar'a satmak daha makul geldi." Osman Gök düşündüğümden de dişli çıkmıştı. Elimi çantama atıp,çeki çıkardım. İkisinin de gözleri önünde, çeki masaya koydum. "Bundan sonra aynı yolun yolcusuyuz. İyi yönden bakın. Harika bir tasarımcı ile iş birliği yapacaksınız." Bunun bir iyi yönü yoktu benim için. "Senin bizim yolumuzda işin yok." Üstüme çeki düzen verip onlara yürüdüm. Kayahan Demircioğlu'nun tam karşısında durup gözlerine baktım. "Ben bu yola gireli çok oldu. Bir katı boşaltın. Bir kat tamamen bana ait olacak." Yanından sıyrılıp geçtim. Zamanı geldiğinde onları o yoldan atacaktım. Bunun için kalbimi bile yerinden sökmek gerekse bile. Bölüm sonu.... ?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD