1.BÖLÜM

2004 Words
Yaşanmışlıklar gölge misali peşimdeydi. Her anda, benimleydi. Geçmişim sahteydi. Yaşadığım aşk, sahteydi. Benden her şeyi çalan bir adam vardı. Gülüşümü, kalbimi.. İntikam;sana yapılanın daha beterini,sana yapana yapmaktı. Affetmek ise,benim için sözlükte bile yer almıyordu. Affedemezdim. Bu kadar basit değildi. Ben yaşadıklarımı sineye çekemezdim. Ben yandıysam, o ateşi herkese sıçratır, herkesi yakardım. Buna bencillik diyebilirlerdi ama değildi. Bencillik bana yaptıklarıydı. Son kez aynadan kendime baktım. Siyah kalem eteğim ve üstüne giydiğim kırmızı saten gömlekle,tam bir iş kadını imajı çiziyordum. Zaman bedenime güzel işlemişti. Çalan kapı ile,kapalı kapıya baktım. "Gel,"diye seslenince, içeri evin hizmetlisi Cemile Hanım, girdi. "Gül Hanım, babanız uyandı. Yemeğini verelim mi?" Babam, kelimeler yetmezdi, onun parçalanmış kalbine. Zaman babama ise,çok berbat işlemişti. Babamla ikimizin de kalbi, kırılmıştı. "Verin, odasından neden çıkmıyor?" Kendini o odaya, tutsak etmişti. "Buraya yeni geldiğiniz için alışmakta güçlük çekiyor." Konuşmasa bile hareketleri, burayı istemediğini belli ediyordu. Aslında burayı değil, buradakileri istemiyordu. "Tamam, Cemile Hanım. Çıkabilirsiniz." Kafasını sallayıp, sessizce odadan çıktı. Pencereden dışarı baktım. Burası güzel bir şehirdi. İstanbul. İçinde binlerce acıyı, umudu, sevgiyi saklıyordu. Şimdi ise bende İstanbul'un güzelliğine kapılmıştım. Buraya gelmek ne kadar doğruydu bilmiyorum ama ben zaten doğrusunu istemiyordum. Benim yol arkadaşım, yanlıştı. Buraya, Gül Sancar'ı tanıtmaya gelmiştim. Belki o, onlar unutmuştu ama benim zihnimin derinliklerindeki her şey tazeydi. İlk günkü gibiydi, hayal kırıklığım. İlk günkü gibiydi,acım. Her gün artan, intikam hırsım, bunları eskitmiyor, arttırıyordu. Aynanın karşısından çekilip, komidinin üzerinde duran telefonu aldım. Beni birkaç defa cevapsız arayan numarayı aradım. "Alo, Gül. Gelecek misin bugün, seansa?" Bugün daha önemli işlerim vardı. "Hayır, gelemeyeceğim Yaren. İşlerim var." Yaren, benim psikoloğumdu. Yaşadıklarımı tek başıma taşıyamayacağım kadar ağrıdı ve bir yardıma ihtiyacım vardı. "Bugün,o gün mü?" Bugün,o gündü. "Evet." Yatağımın üzerine oturdum. Biraz onunla konuşmak bana her zaman olduğu gibi şimdi de iyi gelebilirdi. "Yapabileceğine inancın var mı?" Olmasa bu yola girmezdim. "Var. Ben,yıllarca bugünü bekledim. Korkaklık yaparak,kenara çekilmek için beklemedim." İçimde korku yoktu. Zamanla korkum da yok olmuştu. "Sen harika bir kadınsın, Gül. Bir kadın olarak söylüyorum bunu, korkma. Bırak onlar senden korksunlar." Amacım da oydu. Bende olmayan korkuyu, onlara işliyecektim. "Yaren, yıllar sonra onu göreceğim." Bu beni endişelendiriyordu. "Bunu zaten biliyorduk." Bilmediğim şey ise,hala aynı olup olmadığımdı. "Ona hala aynı hisleri taşıyor olmak beni ürkütüyor." Ben ona inkar edemeyeceğim şekilde aşıktım ve onu görünce yine hala aynı olmak istemiyordum. "Aşkından daha baskın bir duygu var; nefret. Ona odaklan." Sadece bir psikolog değildi benim için o,aynı zamanda en yakın dostumdu. Ve bana her zaman rehber olurdu. "Tamam. Artık kapatsam iyi olacak. Gitmem gereken bir müzayede var." Sesim az da olsa alaylı çıkmıştı. Oradaki yüzleri görmek istemiyordum. "İyi bakalım. Bana da alırsın bir araba oradan." Müzayede de arabalar açık artırmaya konulmuştu ve bu, orayı daha katlanabilir bir yer yapıyordu. "En pahalısını alacağım sana." "Neyse kapatmam lazım şimdi. Antalya'daki kliniğe gitmem gerekiyor." Sözlerini söyleyip, telefonu vedalaşıp kapattı. Telefonu yatağın yanına attım. Dirseklerimi dizlerime koyup, başımı ellerimin arasına aldım. Güçlü olmam lazımdı,babam için bunu yapmak zorundayım. Onun kuruyan göz pınarları için, güçlü olmam gerekiyordu. Telefonu yataktan alıp, ayağa kalktım. Daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu. Odadan çıkınca, koridorun karşısındaki odaya yürüdüm. Aralık olan kapıdan içeri girdim. "Merhaba, Gül Hanım. Babanız yemeğini bitirdi." Babamın bakıcısını olan, Beyza'ya baktım. Genç olduğu için başta tereddütlerim vardı ama şu bir ay içerisinde,işine olan saygısını bana kanıtlamışdı. "Tamam Beyza,sen çık." Gözlerimi ondan çekip,yatakta hareketsiz yatan babama baktım. Boynundan aşağısı tutmuyor ve konuşamıyordu. Kapanan kapı sesi ile ona doğru yürüyüp, yatağının kenarına oturdum. Kafamı kaldırıp,ona baktım. "Bugün,onlarla yüzleşeceğim babam. Seninde, benimde hayatımı karartanlarla yüzleşeceğim. Merak etme, baba. Senin kızın bize yapılanları unutmadı. Bizi bu hâle sokanları unutmadı," susup ona baktım. Kafasını iki yana sallıyordu. Gözünden akan yaş,şakağına kaydı. "intikamımızı alacağım. Sen sadece izle. Hepsi,bana muhtaç hale gelecek." "Hıııımm!" Ağzından çıkan belli belirsiz sesle güldüm. Bana karşı çıkıyordu. Babam,çok merhametliydi. "Yapma baba. Bizim içimiz yanarken, onların mükemmel aile tablolarını izlemek mi istiyorsun? Ben izlemem,onlar hayatlarının nasıl dağıldığını izleyecek,"yataktan kalktım. "İlaçlarını al, aksatma." Hızlıca odadan çıktım. Merdivenlerden aşağı inip, mutfağın kapısının önüne geldim. "Cemile Hanım, Beyza'ya söyleyin babamın ilacını tam zamanında versin." Elindeki bıçağı bırakıp bana döndü. "Tamam gül Hanım, iletirim." Kafamı sallayıp,giriş kapısına yönelttim adımlarımı. Kapıyı açıp, bahçede hazır olan siyah arabaya yürüdüm. Benim geldiğimi gören ikili arka kapıyı açtı. "Buyrun, Gül Hanım." Arka koltuğa yerleştim. İstanbul'a geleli nerdeyse bir ay olacaktı. Antalya artık babam ve benim memleketim olamayacak kadar kirliydi. Bize geçmeyecek kadar acılar vermekten başka bir şeye yaramamıştı. "Hemen müzayedeye mi gidelim, Gül Hanım?" Önümde oturan iki kişiye baktım. "Evet ilk oraya gidelim, Tarık. Dediğimi yaptın değil mi?" Bana Kafa sallayıp, arabayı çalıştırdı. İlerlemeye başlayan araba ile arkama yaslandım. Buraya geldiğimi biliyorlardı ama ortaya çıkmam onlar için, saklandığımı gösteriyordu. Bu bir ay içerisinde buraya tamamen yerleşmiş,tüm işlerimi buraya taşımıştım. Camdan dışarıya baktım. Büyük binalar,bir yerlere yetişmeye çalışan insanlar... Daha niceleri. Yakın olduğu için hemen gelmiştik. "Gül Hanım,bizde gelelim mi?" "Gelin." Kapıda durmaları benim açımdan iyi olurdu. Kapıyı açıp arabadan indim. Yavaş yavaş içeriye doğru yürümeye başladım. Tüm her şeyimi bu karşılaşmaya adamıştım. Beni bu hale sokan insanlara cezalarını vermeye adamıştım. Çünkü bende, özgüven bırakmamışlardı. İçeri girmemle beyaz bir kapının önünde durdum. Tüm yaşanmışlıkların failleri içeride oturuyorlardı. Belki çok mutluydular, yüzleri gülüyordu. Ama ben onlardan aynı bana yaptıkları gibi, gülüşlerini, huzurlarını çalacaktım. Tarık, önüme geçip kapıyı benim için açtı. İki adım atarak müzayede salonuna girdim. İki yanlara sandalyeler düzenli bir şekilde konulmuş ve yürümek için araya yer bırakılmıştı. "Neden hala başlamadı?" Sese döndüm. En arka sandalyede oturan ve magazin dergilerinden yüzüne aşina olduğum adama baktım. "Sancar Şirketler Grubunun sahibi; Gül Sancar'ında gelmesiyle, müzayedeye başlayabiliriz." Eliyle beni işaret eden,tam karşımdaki sunucuya baktım. Onun sesiyle tüm gözler bana dönmüştü. Oyunuma başlamıştım ve ilk hamlemi şimdi yapmıştım. Beni hepsinin tanıdığını biliyordum. Herkesin bana bakması beni ürkütmüyor aksine yüzümdeki ifadesizliği sertleştiriyordu. Gözlerimi sunucudan çekip,ağırca salonda gezdirdim. Herkes bana anlamayan gözlerle bakıyordu. Babamdan sonra bu tür şeylere katılmazdım ama artık kabuğumu kırmıştım. Gözüm en önde oturan dörtlüye kaydı. Herkes gibi bakıyorlardı. Kafamı dikleştirdim. Başım eğik gezmeyecektim. Küçük bir açıyla arkamda bekleyen ikiliye baktım. "Kalın,"deyip önüme döndüm. Onları görmek beni düşündüğümden bile daha fazla hırçınlaştırmıştı. Parmaklarımı saçlarıma geçirip, hacim kattım. Önde bana ayrılan yere yürümeye başladım. Herkes susmuş, konuşan sadece benim topuklu ayakkabımın sesiydi. Öne ulaşınca elimle sunucuya başlamısı için işaret verdim. Siyah ve sarının hakim olduğu sandalyeye oturdum. Onlarla aramızda sadece yürümek için ayrılan yer vardı. "Beyler ve bayanlar, yedincisi düzenlenen spor araba açık arttırmasına hoş geldiniz," sözlerinin ardından ben ve o hariç herkes alkışlamaya başladı. Onun bir zamanlar hayranı olduğum ela gözleri benim üzerimdeydi. Bunu hissetmek benim için zor olmamıştı. "Bugün markamız en son çıkardığı arabaları sahiplerine vermek için buradayız. Eğer hazırsanız başlayalım," Arkasına dönüp perdeye yansıyan arabayı eliyle gösterdi. "Üç milyondan açıyoruz." ... Uzun zamandır satılan arabaları incelemekten başka bir şey yapmamıştım. Duyduğum uçuk fiyatlar ile küçük dilimi yutacaktım. "Son parça, bununla beraber müzayedeyi kapatıyoruz," Münadinin sesi ile oraya baktım. Ekrandaki siyah spor araba ile kaşlarım havaya kalktı. Bu arabanın bir isteyeni varken bir de sahibi vardı. "Açılış fiyatını söyle." Onun sesi. Yıllar sonra duyduğum sesle bacaklarım titreyecek gibi oldu. O adam benim içimdeki intikam duygusunun mimarıydı. Tüm gözyaşlarımın, hayal kırıklıklarımın sebebiydi. "Bu parça, Gül Sancar'a satılmış. Bir yanlışlık olmalı." Münadinin şaşkın sesi ile gülümsedim. Bu arabanın sahibi benken,isteyeni o'ydu. Yüzümdeki zafer gülümsemesi ile arkama yaslandım. Kafamı çevirip, onlara baktım. Kaçar gibi ayağa kalkmıştı. Yanımdan geçeceği sırada ona seslendim: "Kızına bir hoşgeldin yok mu,anne?" Eğlenen sesimle bana döndü. Bana düşmanı gibi bakan kadın benim annemdi. Sıktığı parfüm ile yüzümü buruşturdum. "O zamanlar da böyleydin. Az sık şu parfümünü." Salondaki kimse çıkmamış bize bakıyordu. Onlara bir anne kız kavuşmasına tanıklık olmak istiyorlardı anlaşılan. "Ne istiyorsun, Gül?" Oturduğum yerden ayağa kalkıp, karşısına dikildim. Çok bakımlı bir kadındı ve bu onu daha hoş biri yapıyordu; fiziksel olarak. " Tebrik et kızını. İstanbul'a geldi. Hadi ama,ne bu tavırlar. Görende anne kız değil, düşman olduğumuzu sanar." Düşmandık. Biz anne ve kız olamazdık. "Gül Sancar,eşimi rahat bırak. Gereksiz konularla ilgilenmek istemiyor." Gözümü o kadından çekip,onun eşi, Hasan Demircioğlu'na çevirdim. Herkes çok değişmişti. "Anne ve kızın arasına girmeyin. Sizi bu aşar." "Bana bak!" Elimi kaldırıp onu durdurdum. "Kiminle konuştuğuna dikkat et, Demircioğlu. Karşında yeğenin ya da oğlun yok." Tekrar Şükran Demircioğlu'na döndüm. "Bugün bana karşı aldığınız ilk yenilgi. Bekle Şükran Demircioğlu, kızın sende huzur bırakacak mı,gör." Ona nefretle baktım. Ardından ise arkada bana bakan iki kuzene. Kayahan Demircioğlu, kararmış elalarını bana dikmiş bakıyordu. Onunla göz göze gelmek, nefretimi katılıyordu. "Herkes dağılsın!" Bana bakarak söyledikleri ile kimse hareket etmedi. "Hadi!" Sesini biraz daha yüksektince,ayak seslerini duydum. "Ben kalıyorum." Kuzeni, Hülya Demircioğlu yine aynıydı. Her zamanki gibi, ortaya atılıyordu. "Sende Hülya." Hülya son kez bana bakıp, yanımızdan ayrıldı. Bu süre zarfında bir kez bile gözlerini benden çekmemişti. "Ne sikime buradasın?" Ettiği küfürle gözlerimi kıstım. "Kelimelerini seçerek konuş, Demircioğlu." Bana yıllarımı zehir eden adam, o'ydu. Kayahan Demircioğlu. "Derdin ne? Neden beş yıl sonra karşıma dikildin?" Bana yaptıkların için. "İstanbul'a gelmem seni neden ilgilendirsin? Sen,benim için yıllar önce kapanan bir olaysın. Bir yılımı çöp eden birisin." Daha çok söyleyeceklerim vardı. Ama sustum,konuşmak için doğru zaman değildi. "Ailemden uzak dur, Sancar." Onu baştan aşağı süzdüm. O,her zaman beğenilecek bir adamdı. Bende buna kapılmıştım ya. Ela gözlerine, uzun boyuna, esmer tenine... İçini görmemiştim. Görseydim eğer, çürümüş bir kişilikle karşılaşacaktım. Ben,o zamanlar gençliğimin kurbanı olmuş,ona kör olmuştum. Bedeninden gezintiye çıkan gözlerim, elalarına geri döndü. Düz bir surat ifadesi ile bana bakıyordu. Dudaklarım kıvrıldı. "Ama ben bunu yapamam. Mutluluk yuvanıza kafayı fena taktım." İki adım öne gelerek, aramızdaki mesafeyi kapattı. Kokusu hala aynıydı. Ben,ondan sonra kokumu bile değiştirmiştim. "Oyun oynamak için kendine uygun birini bul. Ben oyun zamanımı çoktan geçtim." Oyun zamanlarında ise benimle oynanmıştı. "Bana, babama yaptıklarınızı teker teker ödeyeceksiniz. Bunun için her şeyi yapacağım. Senin bu iğrenç yüzüne bile katlanacağım bunun için. Zamanı geldiğinde,bana yalvaracaksın. İnan bunu yapacaksın." Az önceki eğlenen halimin yerine, olması gereken halim gelmişti. O,beni yakmaktan çekinmemişti. Ben alevler içinde yanarken o, arkasını dönüp gitmişti. Söylediklerimden zerre etkilenmemişti. Kafasını eğip,yüzlerimizi hizaladı. Bir zamanlar aşığı olduğum elalar şimdi tam gözümün içine bakıyordu. Yüzüme vuran sıcak nefesleri ise,tenimi okşuyordu. Bu yakınlığı hiç hesaba katmamıştım. "Elinden geleni ardına koyma, Sancar." Yüzünü geri çekince, yıllarca kapatıldığım bir kafesten çıkıp, özgürlüğe uçarmış gibi rahatladım. Onun gözleri ise yüzümü belki de unuttuğu için sürekli talan ediyordu. "Pişmanlık nedir,bilir misin Demircioğlu?" Susup,ona baktım. Sadece bana bakıyordu. Konuşmuyordu. "Merak etme, öğreteceğim. Yaşayarak öğreneceksin." Ona daha fazla katlanamayağımı anladığımda, anın büyüsünü bozarak arkamı döndüm. O, benim cehennemdi. Ben,o cehenneme girmek için tüm günahları işlemiştim. Sonucu düşünmemiştim. Sonunda ise diri diri yanan ben olmuştum. Salondan çıkınca hemen binadan çıktım. Kapının önünde beni bekleyen adamaların yanına yürüdüm. "Eve." Benim için açık olan kapıdan içeri girdim. Koltuğa oturmamla, kafamı binaya çevirdim. Binanın önünde durmuş,filmi camların ardından bana bakıyordu. "Tarık arabayı aldıktan sonra onu bir galeriye aynı fiyatta sat." O arabayı almazdım. Bu kadar şeyin içinde bir de araba alacak gücüm yoktu. ••••• (Bu şekilde yazılanlar, geçmişten kesitlerdir.) Tüm gününü finallere çalışarak harcamıştı, Gül. Çok çalışması gerekiyordu. Babası gibi, yıkılmaz bir duvar inşaa etmek için gecesini gündüzüne katıyordu. Babası, Antalya'nın en saygın iş adamlarındandı ve ondan sonra,onun koltuğuna Gül oturacaktı. "Kızım geldik." Şoförün sesi ile dikiz aynasından ona baktı. "Tamam." Arabadan inip, önündeki binaya baktı. Babasının yıllarıydı bu bina. " Sen git abi." Cama eğilip şoföre baktı. "İyi madem." Arabadan uzaklaştığı gibi araba hızlıca uzaklaşmaya başladı. Karşıya geçmesi gerekiyordu. Yürümeye başlaması ile korna sesini duydu. Sağa bakınca dibinde duran araba ile ürktü. Elini kaldırıp arabanın kaportasına vurdu. "Önüne baksana be!" Suçlu olan o'ydu ama korktuğu için böyle bir sergilemişti. Arabanın kapısını açılıp, içinden bir adam çıktı. Gördüğü ile gözleri büyüdü, Gül'ün. Bu arabadan böyle bir adam çıkmasını beklemiyordu. Onu tek eliyle geri savururdu. "Yola atlayan sensin! Yürümeyi bilmiyorsan ne diye dışarı çıkıyorsun kızım?" Gül iki defa ağzını açıp, kapattı. Ne kaba bir adamdı bu? Bir kadınla nasıl konuşacağından haberi yoktu anlaşılan. "Sizi ilgilendirmez bu. Sende araba kullanmayı bilmiyorsan,hiç o direksiyonun başına geçme." Gül öyle biriydi ki, hiçbir sözün altında kalmazdı. Bu kimine göre çok şımartıldığından oluyordu. "Bu şirketin önünde anca senin gibi dengesize çattım ben de." Gül, Antalya'nın kızgın güneşi ile ışıldayan elalara baktı. Güzel gözleri vardı. "Ne halin varsa gör,"deyip karşı kaldırma yürüdü. Arkasından ona bakan adamı farketmedi bile. Gül bilmiyordu ki,o elalar yakacaktı en çok canını. O adam en çok üzecekti onu •••• |Bölüm sonu|
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD