19BÖLÜM:"Küçük Kalmış Kocaman Bedenler"
Bazen ağlamak istediğinde, yatağına gidip bir ayıcığa sarılmak yerine acılarını bağrına bastığın an; büyüdüğünü anlarsın. Gözyaşın,annenin dizine değil de, geçmişinin omzuna düştüğünde ise; yalnız kaldığını anlarsın.
Kimsesiz.
Bir hiç.
Ağlamayı bırakıp,akan gözyaşlarını elinin tersiyle katlettiğin zaman da, sen olursun. O sensindir. Düşse bile ayağa kalkan, ağlasa bile kendi kendine silen, kırılsa bile toplamak yerine çöpe atan sensin. Sen yıkılmayan, devrilmeyensin.
Ettiğim beddua basit birkaç kelime değildi. Kalbim, dilime emri vermişti. Kalpten söylemiştim bunları.
Kayahan ise sadece güldü. Bana güldü, sözlerime güldü, gözyaşlarıma güldü.
"Hiç mi sevmedin beni?"
"Hayır,hiç sevmedim."
İşte sadece bu kadar olan kelimeler bile yaktı canımı.
"Güzel Gül,"dedi,bana bir adım atarken. "Ben bir kadından asla sevgi dilenmem. Kaldı ki, hayatıma alacağım kadın, basit biri olmaz. Senin şu savurduğun iki kelime,bende bir şey ifade etmiyor."
"Etmiyor öyle mi?" Bu kez ben aramızdaki mesafeyi kapattım. Bunu bir anlık öfkeyle yapmıştım, birbirine değen burun uçlarımızı asla hesaba katmamıştım. "Günü geldiğinde, seninle tekrar konuşalım bu konuyu." Umuyorum, o acıyı yaşardı.
"Günü geldiğinde..." Diye fısıldadı gözlerimin içine bakarak. "Günü geldiğinde senin avcunun içinde zafer bayrağı değil, bir adet düğün davetiyesi olur. Ben asla yenilmem." Düğün davetiyesi... Evlenecekti değil mi? Herkes gibi bir gün sevdiği biriyle evlenecek ve mutlu bir hayatı olacaktı. Peki ya ben? Ben neden aşkımı avcumun içindeki düğün davetiyesine kurban etmeye mahkum kalacaktım?
Bizim olurumuz yoktu, ama onunla olanı da izlemeye benim gücüm yoktu. O günü görmek istemiyorum. Başka kadına bakarken ki, gerçek aşkını görmek istemiyorum.
"Sevgiyi bilmeyen bir adam, gerçek sevgi ile sahteyi de ayırt edemez. Sen de edemeyeceksin. Senin gibi adamlar yalnız ölür." Çünkü omuzlarında bir kadının ahı vardır.
"Çok can sıkıcı olmaya başladın,"diye konuştu. "Bu konular, benim hayatım, yaşayacağım aşk seni zerre alakadar etmiyor. Ancak sen Sancar,yine de burnunu sokmaktan asla geri durmuyorsun. Oğlunu da al,git. Hala neyin peşindesin sen? Bana kalırsa Antalya'da seni bekleyen vardır, bekleme git." Haklıydı aslında, onun hayatı beni alakadar etmiyordu,beni alakadar eden çekmesini dilediğim bedduaydı.
Sürekli bana imalarda bulunacaktı bundan sonra. Eğer ben,az da olsa Kayahan'ı tanıdıysam üç lafından ikisi oğlum,biri de hala bilmediği babası olurdu. Beni kıskandığı için değildi bu öfke, erkeklik gururu zedelenmesi yüzündendi. Ondan önce veya sonra biriyle olmam,bana karşı daha da kin beslemesine neden olmuştu.
Aslında Kayhan ile çok benziyorlardı. Sadece Kayhan'ın yaşı küçük olduğu için saçları biraz daha açıktı, zamanla koyulaşacaktı. Köprücük kemiğinin biraz altında olan ben bile aynıydı ama o,buna ihtimal vermedi. Açıkçası işime gelmişti, üzüldüğüm falan yoktu, sadece hayal kırıklığı yarattı bende.
Karşımda duran Kayahan,onun oğlu olduğunu öğrense de 'ben onun babasıyım,' işlerine girecek biri değildi. Muhtemelen de kabullenmezdi.
"Burada kalıyorum çünkü canım böyle istiyor,senin sözlerinle de dönecek değilim."
Kayahan,"Arkandan el salladığımda senin de aklına bu gün gelsin,Sancar,"dedi,benimle inatlaşarak.
Çocuk gibi inatlaşsak da,bunun altında yatan öfke ikimizin de bedenini sarmıştı. Görmeye bile tahammül edemiyordu,bunun bilincindeydim. Ancak bunu göz ardı ettim, görmemek daha iyiydi.
"Buradan elbet gideceğim ama asla ne sen,ne de dediklerin gelecek aklıma." Kayahan ağzını açtığı sırada odamın kapısı açıldı,bununla birlikte susup benim omzumun üzerinden gelenin kim olduğuna baktı. Aramızda mesafe yoktu,bu nedenle verdiği her nefes benim de tenime uğruyordu.
Geleni merak ettiğim için,ben de kafamı kapıya çevirdim. Eli hala kapının kolunda,Kayahan'a bakan Furkan ile az önce duyduklarım doluştu zihnime.
"Sana o gece kızın yanına geri dön dedim! Al, hastaneye götür dedim! Ulan küçücük kız yaptığını kaldırır mı sandın! Eve geldiğimde yatakta yatıyordu! Bir tek senin adın çıktı ağzından!" O gün... Gelen Kayahan sandım. Görmedim ama geri geldi sandım. Gelmemişti. "Bak şimdi o küçücük kıza! Bıraktığın gibi mi!? Gül'ü ilk gördüğümde kızın gözleri parlıyordu, şimdi ise ölü gibi bakıyor!" Diye bitirdi konuşmasını.
Kayahan'a,en yakın dostuna karşı benim yüzümden öfkeli olmasının başlıca nedeni de kendine olan öfkesiydi.
Susmuştu. Kayahan beni her öptüğünde, her sevgisini dile getirdiğinde, her saçlarımı okşadığında susmuştu. Yalan olduğunu bile bile gözlerimin içine bakarak gülümsemişti. Şu anda ise pişmandı. Bana yapılanların sonucunda bu kadar ağır bir bedel ödeyeceğimi düşünmemişti.
"Gelmiş, aşağıda seni bekliyor,"dedi,kısaca bana baktıktan sonra tekrardan Kayahan'a bakarak.
"İn aşağıya,"dedi Kayahan. Ona karşı olan öfkesini ise hala koruyordu. "Birazdan geliyorum."
Furkan, Kayahan'ın dediğini yapmak yerine benim gözlerimin içine bakmayı tercih etti. Bundan tam beş yıl önce onun gözlerine bakmam yeterdi gülmem için. Espri anlayışı kötüydü, ciddi anlamda kötü esprileri vardı ama ben, nedensizce bunlara gülerdim. Bilmiyorum,o zamanlar benim de galiba espiri anlayışım kötüydü.
"Çık dışarı, Furkan!" Dedi, gitmeyip benim gözlerime bakması üzerine.
Gitmedi,bana gülümsemeye çalıştı ancak başaramadı.
"Amına koyduğum çıksana dışarı!" Bu kez hepsinden daha fazla bağırmıştı. Yanımdan geçeceği sırada,"Furkan,bizi yalnız bırakır mısın?" Diye sordum.
Başını sallayıp çıkan Furkan ile Kayahan, alayla gülümsedi.
Bedenini bana çevirip,"Bir daha sakın! Ne benimle,ne de dostlarımla aranda bir konuşma geçsin, Sancar,"dedi,onu değil de beni dinleyen arkadaşına karşı.
"Ne o, dostlarının üzerinde bir hükmün yok mu? Söylesene Kayahan, neden az önce Furkan benim yanımda oldu?"
Kayahan,"Sen olayı yanlış anlamışsın, Sancar. O seni korudu, savundu. Ama sevdiğinden mi sanıyorsun? Aciz insanlar başkaları tarafından korunur,savunulur. Kendine yetmeyene, yetmeye çalışırsın. Güçlü olanlar tek olur çünkü,ona kendi her zaman yeterdir,"dedi.
Kimse tarafından savunulmaya, korunmaya ihtiyacım yoktu. Aciz biri değildim,buna inanıyordum. Aciz olan Kayahan'dı. Genç bir kızın duyguları ile oynayan ben değildim, o'ydu.
"Bu yüzden mi,"dedim,kafamı hafifçe yana eğip. "Ben tekim de, senin etrafın insanlarla dolu? Aciz olduğun için mi, dostlarım senin yanında? Sen kendine yetemezsin,ben yeterim diye mi yalnızım?"
Onun dediğine bakarsak,yalnız insanlar her zaman güçlü olanlardır. Benim oğlumdan başka kimsem yoktu,bu da onu aciz yapardı. Kendine yetemediği zaman, dostları ona yeterdi.
Kayahan'ın ela gözlerinde peyda olan ifadeyi tanımıyordum. Çok yabancıydı.
"Sana bir sır,"dedi,kulağıma sanki bir sır vermek ister gibi yaklaşarak. "Yalnızsın çünkü,ben öyle istiyorum. Etrafında olan herkes benim isteğim üzerine vardı, şimdi de benim isteğim yoklar. Dostlarımın üzerinde her zaman bir hükmüm vardır, senin üzerinde de olacak. Tutunacak bir dalın kalmadığını anladığında avcumun içine düşeceksin. Bu asi tavırlarına bir zamana kadar katlanabilirim. Dahası olmaz, olmayacak. Benim kim olduğumu sürekli unutuyorsun, Sancar. Yine yaparım,Gül. Yine gözün kapalı bana güvenecek hale getiririm seni,daha sonra gözünü açtığında gerçeği yüzüne vurmaktan asla çekinmem." Karşımdaki adamın bu denli gaddar oluşu, beni şaşırtmadı.
"O zamanlar küçüktüm,şimdi sana kanmam. Ne güzel sözlerine,ne de başka bir şeyine." Aldanmazdım. Hataydı ve hata bir kez yapılırdı. İkincisi sadece aptallık olurdu. Aptal değildim,içim ne derse desin dışım asla taviz vermezdi.
"Ben senin geçmişim, Sancar. Geçmişini unutamazsın,silemezsin. Aramızda olan ilişki sahte de olsa, vardı. Bir şeyler vardı ve sen de hissettin. Bunları asla yok sayamazsın. İzin vermem. Ben basit, sineye çekebileceğin bir adam değilim. Sana her duyguyu yaşatan kişi benim. Kiminle birlikte olursan ol ama asla beni yok saymana izin vermem. Kayahan Demircioğlu, senin için her şeyken, hiçbir şey. Sok bunu o güzel aklına." Kayahan Demircioğlu, benim için her şeyken, hiçbir şey olan o adamdı.
"Def ol, artık odadan,"dememle bir adım benden uzaklaştı. Elinde olan bir şeyi bana sallayıp,"Bak, davet edilmişsin. Oğlunu da al,gel Sancar,"dedi, davetiyeyi odadaki koltuğa atarken.
O davetiyenin onda ne işi vardı? Bana gelmiş olmasına rağmen.
"Bana ait olan bir şeye bakman gerektiğini kim söyledi, sana?"
"Sana ait olan şeylere,"dedi, kapıya yürürken. "İlk ben bakarım," Omzunun üzerinden bana bakıp,"Sadece ben."
"Siktir oradan,"dedim, yüzüme bakan adama. Sözlerinin ardında çok derin bir ima vardı. Bunu hissetmiştim. Şu anda söz konusu davetiye değildi,onun söylemeye çalıştığı şey, bambaşkaydı.
"Sözlerimi unutma, Sancar. Hele ki, asansördençıkmadan önceki sözlerimi asla. Gözümün önünde oldukça seninle olan düşüncelerim değişiyor."
Kapıyı çarpıp çıkan adamın arkasından bakakaldım. Her gün kendinden soğutmayı nasıl başarıyordu bu şerefsiz?
Siyah koltuğun üzerindeki kırmızı davetiyeye sadece baktım, gitmek istemiyordum ayrıca işim de olmazdı öyle şeylerle.
Eşyalarımı toparlamak için masama ilerlerken, camdan gördüğüm beden beni durdurdu.
Osman Gök. Ona yaklaşmakta olan Kayahan'a,bir şeyler söylüyordu ve bunları söylerken de asla sakin değildi. Fazla öfkeliydi.
Kayahan, Osman Bey'in önüne geçince ellerini kumaş pantolonunun cebine soktu. Karşısındaki adama, arasındaki ona ait arabaya yaslanıp bakmaya başladı. Osman Gök,ne kadar öfkeliyse Kayahan da o kadar sakindi.
Eliyle binayı işaret eden Osman Gök, durmadan bir şeyler anlatıyordu.
Kayahan ise sinirli bir insanın karşısında ne kadar sakin kalırsan,o kişiyi o kadar kışkırtacağını bildiği içinse sadece sakin bir şekilde dinliyordu.
Osman Gök, sonunda susunca Kayahan gözlerini başka yöne çevirip güldü. Tekrar gözlerini Osman Bey'e çevirdiğinde bir şeyler söyledi. Anlamadım,bu mesafeden asla dudak okuyamazdım.
Osman Bey'e ne söyledi bilmiyorum ama Kayahan'a bir şeyler söyledi ve arabasına binip uzaklaştı. O gidene kadar Kayahan arabayı izledi.
Arabasına binmeden önce son kez kafasını kaldırıp benim odama baktı. Beni göremezdi,bu odanın camları içeriyi göstermezdi. Kayahan ise kısaca bakıp arabasına bindi.
••••
Gül, masadaki yemeklere sadece göz gezdirmekle yetindi. Kayahan, Gül için yemek yapmıştı ancak hepsi fazla ağır yemeklerdi. Gül, bunları yiyemezdi.
"Neden yemeğe bakıyorsun? Ne bekliyorsun,kızım? Ye işte. O kadar uğraştım,"dedi, masanın karşısında oturan Kayahan.
Gül, gözlerini ona bakan adama çevirdi. Her şeyini bile bile bunları yapması ona cesaret falan vermiyordu.
"Kayahan,"diye mırıldandı, Gül. "Biliyorsun, bunlar ağır şeyler. Yiyemem." Eğer güzel bir kadın olmak istiyorsa vücut ölçülerine dikkat etmeliydi. Annesi hep böyle söylerdi.
"Gül,ye şu makarnadan,"diye konuştu Kayahan. Hala annesinin baskılarına boyun eğen biri olduğunu görmek canını sıkmıştı.
"Kayahan, lütfen."
"Ne lütfen! Doğru düzgün yemek bile yiyemiyorsun! Yemeğe çıkıyoruz ama sen tabağındakine dokunmadan masadan kalkıyorsun! Bak ben sıkıldım bu olaydan tamam mı? Kadın seni kukla gibi oynatıyor ama sen tek kelime dahi etmiyorsun!"
Gül,"Annem o benim!" Dedi, Kayahan'ın ona bağırması üzerine. "Sen mi bileceksin benim için en iyisini?!"
Ağzından çıkanları tarttığında söylediği şeye pişman oldu Gül.
Hızlıca masadan kalkıp, Kayahan'ın yanına ilerlemeye başladı. "Öyle söylemek istemedim. Bak annemle aramızda olan şeylere üçüncü bir kişi dahil olsun istemiyorum."
Kayahan'dan ses çıkmayınca, ellerinden destek alarak masadaki boş yere oturdu. "Kayahan,"dedi, hafifçe ona eğilip. "Küstün mü?"
Çocuk gibi davranan kıza sadece baktı Kayahan. Hadi ama,küsmüş müydü?
Gül, Kayahan'dan ses gelmeyince, işaret parmağını koluna bastırdı. "Şşştt,"dedi, gülümseyerek. "Kayahan?"
"Gül, kalk şu masadan,"dedi Kayahan,asabi bir sesle.
Gül'ün işaret parmağı yukarı doğru çıkmaya başladığında Kayahan,ela gözlerini kısıp ona haylazca bakan kadına baktı. "Gül,kalk."
"Barışalım mı?" Kayahan oturduğu masadan kalkınca Gül'ün yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.
Kayahan,iki eliyle Gül'ün siyah kotun sarmış olduğu bacaklarını ikiye ayırıp, kendi için açtığı yere girdi.
"Bir daha,"dedi, Gül'ün çenesini öperken. "O dangalak Furkan'ın yaptığı saçma sapan şeylere gülme."
"Neden?" Diye sordu Gül. Furkan'ın esprilerini çok severdi. "Çok komik şeyler yapıyor. Bak mesela biri şöyle: kırmızı giyen erkeğe ne denir?"
"Ne denir Gül?" Kayahan, ciddi anlamda anlamıyordu. Neye bu kadar gülüyordu.
"Albay,"dedi, kahkahalarının arasından.
"Bunun neresi komik Gül?"
"Hani al, kırmızı demek ya işte... Bay da erkek işte... Ne bakıyorsun yüzüme öyle? Komik işte,sen salaksan ben ne yapayım?"
••••
|3 Gün sonra|
Ne olursa olsun,ben ne dersem diyeyim o zamanlar mutluydum. Kayahan ile mutluydum, arkadaşları ile mutluydum.
O zamanlar olan Kayahan,şu ankinin yanında melek olurdu. Benim karşımdaki Kayahan, şeytanın kendisiydi. Sözleri, davranışları hepsi beni yaralamak için özenle seçilmiş gibiydi.
Arabada yanımda oturan Kayhan'a baktım. Üzerinde bedenine özel dikilmiş siyah bir smokin vardı. Yanımda resmen küçük Kayahan oturuyormuş gibi hissediyordum.
O davete gitmiştim. Çünkü bunu yapmam lazımdı. Bu gece benim için çok anlamlıydı.
Üç gün geçmişti,o üç günde onu birkaç kez görmüştüm. Konuşmamıştık. Zaten buna da gerek yoktu.
"Gül Hanım,"dedi, dikiz aynasından bana bakan Tarık. "İnmeyecek misiniz?"
Gelmiştik, arabadan indiğim an ise yanımdaki çocuğu sorgulayacaktı herkes. Ancak saklamak istemiyordum. Kayhan'ı sadece Kayahan öğrenmesin istemiştim o da, birkaç gün önce öğrenmişti.
"İstersen ben gelmeyeyim?"
"Hayır,"dedim,düz sesle. Başımda geçmek bilmeyen bir ağrı vardı. Şakaklarıma sanki biri acımasızca vurmuş, sonradan hissedilen acı beynimi kemirmeye başlamıştı. Geçmiyordu ve yavaş yavaş daha da dayanılmaz olmuştu. "Sen de geleceksin."
"Orada çok kişi olacak, eğer iste-"
"İn Kayhan,"dedim, arabanın kapısını açarken. "İn."
Hava soğuktu. Üzerimdeki elbise pek açık olmasa da soğuktan beni koruyamamıştı.
Kan kırmızısı bir elbise vardı üzerimde. Uzun ve dar olan elbisenin sırt kısmında bulunan yatay ip detayı, beğendiğim şeylerdendi. Kan kırmızısı rengini fazla severdim, genellikle de kırmızı rengi ilk tercihim olurdu. Askısız elbise abartı değildi,bu yüzden de giymeyi tercih ettim.

(Normalde fotoğraf koymayı tercih etmem ancak kadını gördüğüm an,"İşte ,Gül Sancar,"dedim.^^)
Arabanın etrafında dolanıp, siyah smokin giyen eşimin yanına gittim. Etrafa attığı yabancı bakışlara karşılık gülümsedim. Yanlış yaptığımı düşünmüyordum, artık saklamaya gerek yoktu.
"Hadi,gel,"dedim,elimi uzatıp. "Bizi uzun ve eğlenceli bir gece bekliyor."
" Emin misin, kötü bir yere benziyor." İki katlı büyük bir davet salonuydu geldiğimiz yer. Yanan ışıklar ve büyüklüğü Kayhan'ı korkutmuş gibi duruyordu.
"Değil,"dedim,elinden tutup ilerlerken. "İnan bana."
Binanın merdivenlerden çıkarken,elimi tutan minik el daha da sıkılaştı.
Kapının önüne geldiğimde, beklemedim. Beklersem geri dönecektim,bunun için aralanan kapıdan içeriye girdim.
Büyük bir salon karşıladı bizi. Tam ortada salonu ikiye bölen kırmızı bir halı vardı. Sağ ve sol kanat olmak üzere ikiye ayrılan bölümlerde bulunan beyaz, altın sarısı renginin yoğunlukta olduğu masalarda oturan insanlardan yükselen gürültü, başımda olan ağrıyı daha da azdırdı.
Bir kemirgen, beynimin içine sızmış ve her bir kıvrıma dişlerini geçirmiş gibiydi. İlaçlarımı almamıştım, ağrı kesici kesmezdi bu ağrıyı ama az da olsa dindirmeye yeterdi.
Salonda duvar yerine, uzun camlar vardı.
"Gül?" Diye bir ses duydum. Gözlerim,yanıma döndü.
Kısa,koyu kahverengi bir elbise ile bana doğru yürüyen Hülya'nın asıl odak noktası Kayhan'dı. Hülya'nın yanında olan kadını gördüğüm an, bedenimin titrediğini hissettim.
Şükran Demircioğlu.
Annem. Ama asla annem olmayan,o kadın.
"Kim bu?" Kayhan'da olan gözlerini bana çevirdi. "Bir arkadaşının çocuğu mu?"
Hayatımda birçok hata yaptım. Sayamayacağım kadar fazlaydı bunlar. Güvenmek, inanmak başlıca hatalarımdan biriydi. Ancak şu anda yaptığım şey bir hata değildi. Kayhan'ı saklamak istemiyordum. Daha fazla bu hataya düşmeyecektim.
"Hayır," dedim,nnemin gözlerinin içine bakarak. "Oğlum."
Yanımda duran çocuğa bakmasam da, gülüş sesi beni tatmin etmeye yetti. Ancak Şükran Demircioğlu, duyduğu 'oğlum' kelimesi, gözlerini kocaman açmasına yetti.
"Şuna bak, evlenmeden çocuk peydahlamış elin adamından." Bu sözler anneme aitti. Yıllar önce onun ağzından döküldüğünde, yıllar sonra benim de aynı duruma düşeceğimden bir haberdim.
"Ne demek senin oğlun,"dedi,dikkat çekmemek adına yüzüme eğilip,kısık bir sesle konuştu.
"Merhaba,"dedi, benim yerime Kayhan.
"Gül,bir şey söyle!"
"Ne söylememi bekliyorsun, oğlum dedim ya."
Sanki inanılmaz bir şey duymuş gibi elini ensesine attı, gözleri ise etrafı turladı. "Hemen,"dedi, aceleyle. "Hemen şu çocuğu da al, git Gül."
Ona şu anda bir oğlum olduğunu söylemiştim,buna sevinmesi gerekmez miydi? Doğru ya, yanımda bir erkek yoktu.
"Ben bir erkek olsaydım tepkin nasıl olurdu anne?" Bunun cevabını bildiğim halde sormaktan çekinmedim.
"Ne saçmalıyorsun sen? Gayrimeşru dünyaya getirdiğin çocukla davete gelmek de ne demek?"
"Ben bir erkek olsaydım, hepiniz beni göğe çıkaracaktınız. Tek başına bu yaşına getirmiş diye övgülere boğacaktınız, değil mi?" Biraz uzakta bir adamla tokalaşan Kayahan, kapıya baktığı an beni gördü,daha sonra ise Kayhan'ı. "Gitmiyorum. Benim oğlumun hiçbir eksiği kusuru yok! Bana sakın namus bekçiliği yapma anne? Ben asla beni deliller gibi seven adamı aldatıp,elli yaşından sonra gelinlik giyip kameralarının önüne geçmedim!" Elimi bırakan çocuğa baktığımda ona doğru sevinçle koşan Barkın'ı izliyordu.
"Gül, tatsızlık çıkarmadan git. Kayahan bundan hoşlanmayacak,"dedi, Hülya anlayışla. Neden bu kadar iyi konuşmuştu ki?
"Merak etme,"dedim, masalara bakınırken. "Kayahan zaten biliyor."
Ona bir şeyler anlatan adama bakmak yerine olduğum yere bakan adama gülümsedim. Bana gel diyen zaten o'ydu.
Annemi arkamda bırakıp,boş masaya oturdum. Gözlerim, Kayhan'a döndüğünde yanımda huzursuz bir şekilde oturuyordu.
"Ne oldu?"
"Herkes,"dedi, masadaki örtünün kenarıyla uğraşarak. "Bana bakıyor, kötü hissediyorum." Tam karşı masada oturan ikiliye baktım. Bir diğeri kaşları ile Kayhan'ı işaret ettiğinde kadınla göz göze geldim. Çoğu kişi Kayhan'a bakıyor oluşu onu kötü etkileyecekti. Bu ilgi normal değildi çünkü, kayhan'da bunun farkındaydı.
"Hoş geldiniz,"dedi, Kayahan karşıma oturdu. Oturması ile kadınlar kayboldu, sadece onun bedenini gördüm. Oturduğumuz masaya tüm Demircioğlu ailesi oturdu. Onlarla aynı masada yıllar sonra oturmak,beni etkilemedi. En son oturduğumuz da babam baş köşede olurdu, Hasan Demircioğlu değil.
Karşımdaki adam, benden çok yanımdaki küçük bedene bakıyordu. Bu olaya kafayı fazla takmıştı.
"Bir çocuğunun olduğunu bilmiyordum,"dedi, baş köşede oturan Hasan Demircioğlu. Bu adamdan nefret ediyordum. İlk başta onda bir tuhaflık sezmiştim. Yanılmamıştım da.
"Hakkımda bir şey bilmeniz de gerekmiyor."
Sözlerimin ardından masada ikram için bırakılan küçük keke uzandı elim. Yemek istedim ancak yiyemedim.
"Yeme şunları,kilo alacaksın!"
"Kilolu insanlar sevilmez, toplum tarafından dışlanır! Hor görülmek mi istiyorsun!?"
Annemle birleşti gözlerimiz. Yıllarca istediğim şeyi yiyemedim, sözleri ben de öyle büyük bir tesir bıraktı ki,ben ondan sonra da bir şey yiyemedim.
"Hemen geliyorum,"dedim, ayağa kalkarken. Kayhan'a bakıp, gözlerimle kalkmamasını işaret edip hızlıca kendimi dışarı attım.
"Kilolu insanlar sevilmez, toplum tarafından dışlanır!"
"Eğer benim kızımsan bana yakışır bir kız ol!"
"Ben Şükran'ın kızı bakımsız dedirtmem!"
"Gül, onlar misafirler için! Şekerli şeyler yeme diye kaç defa diyeceğim?"
Kafamın içinde susmayan sesler anneme aitti. Neydi bu? Ben yıllarca uğradığım psikolojik şiddete neden ses çıkarmamıştım?
"Şu haline bak,o dişlerini sadece bana gösteriyorsun,"dedi, arkamdan gelen ses. "Sadece bana karşı sesini çıkaran bir kadınsın sen! Güçlü falan değilsin, kendini kandırmakta usta bir şeytansın." Haklıydı. Kayahan ilk kez haklıydı.
"Sus."
"Niye yemedin, Gül? Niye boyun eğdin ona? Gözlerinin içine niye baktın?"
"Kes sesini!" Dedim susmaması üzerine. Önüme geçen beden, sadece bana bakmakla yetindi.
"Yıllar geçti ama bazı şeyler asla değişmez. Sen sadece bana baş kaldıran birisin. Hala annesinin baskılarına boyun eğen birisin!"
"Kilolu bir kadının sevildiğini gördün mü sen?"
"Sana ne! Sana ne Kayahan!"
Kayahan,"Bağırmak seni haklı yapmaz, Sancar. Sen daha kendi doğum gününde, kendi pastasını yiyemeyen bir kadınsın! Hala bir kız çocuğu gibiyken neyine güvenip de geldin?" Dedi.
"Hangi doğum günüme geldin de, biliyorsun sen?!" Hiç unutmam, doğum günüm için Kayahan'ı da çağırmıştım. Gelsin istedim deli gibi. Gelmedi... Bekledim,ama olmadı.
"Zavallısın. Neden yaptın bunca yıl?"
Bilmiyordum, annem en iyisini bilir diye kendimi avutmuştum ancak annemin yaptığı sadece bir Barbie bebek yaratmaktı.
"Sen sev diye yaptım!" O sevsin, benden soğumasın diye yapmıştım. Kilo alırsam tiksinir sanmıştım. "Sadece beni sev diye yaptım, soğuma diye... Anneme layık olmak istedim..."
"O kadın yıllarca sana psikolojik şiddet uyguladı! Giydiğin, yediğin şeye kadar karıştı-"
"Bir anda beni düşünür mü oldun! Yapma Kayahan sen de, ben de senin nasıl bir adam olduğunu biliyoruz!" Pişmandım. Anneme sesimi çıkarmadım diye çok pişmandım.
Yanından geçeceğim sırada koluma sarılan parmaklar, gözlerimi onun gözlerine çıkardı. "Sen asla değişmezsin Gül. Seni ne ben sevdim,ne de layık olacağın bir annen kaldı elinde." Bunlar son sözleri oldu. Daha da bir şey söylemeden salona girdi ve onun ardından da polis memurları.
Ben de peşlerinden girdiğim an,"Kayahan Bey,"diye bir polis memurunun sesini duydum. Sesler kesilmiş, herkes gelen polislere bakıyordu.
"Buyrun?"
"Dün yapılan araba hırsızlığı olayında yakalanan iki kişiden biri azmettirici olarak sizin isminizi verdi. Bizimle karakola kadar gelmeniz gerekiyor,"dedi, polis memuru. Kayahan'ın ela gözleri sanki eminmiş gibi bana döndü. Az önce yaşadığım şeye rağmen güldüm. Kan kırmızısı rengini verdiğim dudaklarım kıvrıldı.
"Seninle yarın görüşeceğiz Sancar. O zaman da aynı gülüşü bekliyorum."