18.BÖLÜM:"Karanlık Çökünce
Parlayan Gerçek"
Bir kadının en büyük silahı zekası,en güçlü kalkanı ise iradesidir. Zeki bir kadın,her daim bir adım önde olan, bitiş çizgisine en yakın olandır. Ancak, diğer türlü olan ise sürekli takılıp düşer,zaman kaybederdi.
Bitiş çizgisine daha çok vardı ve ben, takılıp düşecek kadar aptal değildim.
Elimdeki çay fincanından bir yudum daha aldım, sıcak kekik çayı iyi gelmişti.
Omzumu, kapının kenarına dayayıp, ölü deniz gibi durgun gözlerimi yatakta yatan adama diktim. Tavana bakan gözlerine bakmamak zamanla nemi beni buna alıştırmıştı.
"Bundan beş yıl önce, hayatıma bir adam aldım,"diye konuşmaya başladım. Onunla biraz konuşmam lazımdı. "Kayahan'ı."
Sadece gözlerini sertçe yumdu, dinlemek istemiyor oluşunu ise o an anladım. Ama yine de susmadım. Anlattım. "Bilmiyorum,bana olan yakınlığına aldandım. Sürekli dibimdeydi. Güzel bakıyordu, koruyordu... Her neyse işte," Anlatmakta güçlük çekiyordum;tam boğazımda bir ağrı oluyor, sesim boğuk çıkıyordu.
İki elimle tutuğum fincanı sıktım. Babamla bunu bu şekilde konuşacağımı asla düşünmemiştim. Kayahan, babamın karşısına çıkacak ve bana olan aşkını dile getirecek diye düşündüm hep.
"Hoşlandım, sevdim. Beni bilirsin,aklı önündeki adamlara ile pek takılmam ama o... Farklı geldi bana. Ela gözlerindeki sevgiye aldandım."Gözlerimi fincana çevirdim. Ona bakamama gerek yoktu, zaten o bana bakmıyordu. "Gençtim,bir ilişkim olsun istedim ve Kayahan hayatıma girecek tek erkek gibiydi. Kıskanç tavırları, bana olan masumluğu, sarfettiği güzel sözler... Yaz dizisi gibiydi adeta. Kavgayla başladı,daha sonra da âşık olduk." Sonlara doğru alaylı eklendi sesime. Yaz dizisi gibiydi ama her yaz dizisinde olduğu gibi ben gelinlik giymedim. Üzerime bırakılan sorumluluklar ile uğraştım.
"Tam bir yıl,"dedim,üst dudağımı dişlerimin arasına aldım. Gözlerim sulanmaya başlamıştı. "Tam bir yıl boyunca bana cenneti yaşattı. Sevdi, sevdim. Gizlemek istemedim aslında ama annemin vereceği tepkiden korktum ve söyleyemedim. Kayahan söylesin istedim,sana gelsin ve anlatsın."
"Senin yanındayken mantıklı düşünemiyorum,"dedi, dudaklarını, şehvetten uzak bir şekilde alnıma dayayarak. "Aklımı alıyorsun. Aklımla oynuyorsun."
"Ben onunla ilgili hayaller kurarken o, o benim mezar çukurumu kazıyormuş."
"Seni asla bırakmam. Ne olursan, olsun."
"Zaman geçti,bir anda değişti,"dedim,ona bakarak. Şimdi gözleri bendeydi. Göz göze geldiğimiz an, köhne ruhlarımız ortaya serildi. Baba-kızın aynı acıyı taşıdığı o dakikadaydık. "Ona inanmıştım. Yemin ederim, her sözünü bana ettiği yemin saydım. Ama olmadı,baba. Gitti,ama gidişi öyle yaraladı ki,ne yapacağımı bilemedim,ben. Ettiği sözler,hala kulaklarımda çınlıyor. Bunları hak etmemiştim. Onun tüm ailesine saygı duydum ben ama o, benimkini mahvetti. Annemi aldı,annem seni aldı. Hepiniz teker teker gittiniz. Ama tüm bunlara rağmen hala beni suçlu buluyor. Ben, sadece onu sevmiştim."
"Kimsenin sana gözü değsin istemiyorum,seni paylaşmak istemiyorum."
"Çok güzelsin," Güldü. "Kendimi çok şanslı hissediyorum."
"O gittikten sonra öyle değiştim ki, ayağa kalkıp benimle gelsen,bu benim kızım değil, dersin. Gülemiyorum. Annemin istediği oldu, biliyor musun? Hep derdi ya,'çok gülme, yüzün erken kırılacak,' diye, artık gülmüyorum." Gözlerim yaşarsa da, gözyaşım akmadı. Sadece babama bakmaya devam ettim. Sanki her şey normalmiş gibi bir yudum daha içtim çaydan.
"Muhtemelen görmüşsündür, buraya kesin merak edip geldi. Küçük bir oğlan çocuğu var. Ama hiç küçük değil,beni bile koruyor. O Kayahan'dan geriye kalan tek şey." Göz bebekleri titredi, dudaklarını aralamak bir şeyler söylemek istedi ama yapamadı. Konuşamadı.
Ben ağlamadım belki ama,o gözlerim önünde küçük bir çocuk gibi ağladı.
"Değiştim,ama bu hiç iyi yönde olmadı. Çoğu insanı öfkeme kurban edeceğim. Yanımda olan kimse yokken bu daha kolay olur." Dudaklarımı yaladım. Az önceki konuşmayı kapatıp, derin bir nefes aldım. "İyileşmek istemiyorsun. Tamam. Sadece bir hafta dayanabilirim, buna daha. Ondan sonrası yok, kimse için boşa kürek çekemem. İlaç almamaya devam edersen, yurtdışında bir hastanede devam edecek tedavin. Sana harcadığım zamanın yarısını oğluma harcasaydım şu anda biz iki yabancı olmazdık. Kendine çeki düzen ver,ben daha fazla böyle şeylerle uğraşamam." Benden bu karardı. Pes etmiştim.
Bu öfkem ise o gün bana söylediği sözlerin de etkisi vardı. Bir gün bile geçmemişti ve ben hala aynı öfkeyi bedenimde muhafaza ediyordum. Hala yaşadığımız o an gelince elim, gerdanıma istemeden gidiyordu.
•••
"Sen, Gül Sancar. Beni hata olarak göremezsin. Yıllar önce ben,senden gittim. Ben seni ardımda bıraktım, eğer seni gerçekten sevseydim geri gelirdim. Ne pahasına olursa olsun,seni alırdım. Ama gelmedim,sen kendi ayaklarına bana geldin. Yakın bir zamanda gitmezsen seninle küçük hatalar daha yaparız,yine benim koynumda bulmak istemezsin kendi. Eğer burnumun dibinde olmaya devam edersen kısa süreli bir ateşkes yaparız, Gül Sancar. Seninle eskileri yâd etmek çok zevkli olur." Kelimeleri zihnimde çark misali döndü. Her seferinde ise şerefsiz olduğu çıktı.
Acıyla gözlerinin içine baktım ancak o, gözlerimde büyüyen acıyı bile görmedi. Tüm bunlara rağmen benimle yatmak gibi şeyler zırvalıyordu. Canımı yakacağını bile bile yaptı bunu. Başardı da.
Sağ elim, acımı gizlemek için havalandı. Bir zamanlar dudaklarımın olduğu yanağına attığım sert tokat,tüm acılarımaydı.
Tokadın etkisiyle yana dönen suratına aldığım sık nefesler ile bakıyordum. Göğsüm sürekli inip kalkıyor, nefeslerim dengesiz bir hal alıyordu.
Suratı hala yandayken alayla gülümsedi. Dudakları kıvrıldı,ela gözleri yavaşça benim yüzümü buldu. Gözlerinde duygudan mahrum bir ifade vardı.
"Eğer bu tokada sessiz kalıyorsam, bu,"dedi. Susup gözlerime baktı. "Şu anki öfken için. Bunun bir tekrarı olmaz,"dedi,bana biraz daha eğilip,"buna izin vermem, Sancar."
"Siktir git, şerefsiz,"diye resmen zehirli bir yılan gibi tısladım.
"Topla o ağzını,"dedi ancak bunu sinirli bir şekilde söylememişti. Dudakları kulağıma yakınlaştı. Bu sırada tuşa basıp asansörü çalıştırdı. Çene hattıma vuran nefesi ile benim nefesim kesildi. Bir tabutun içinde sadece ikimizin bedeni varmış gibi nefessiz kaldım. Üzerimize atılan her toprakta soluklarım kesildi; öldüm. "Sen küfürden nefret edersin. Yakışmıyor senin gibi bir kadına."
Her konuştuğunda yanağıma değen dudaklarının arasından sızan nefes, tenime dokundu. Nasıl böyle bir arzuda olduğunu anlayamadım.
"Kayahan küfür etme, yakışmıyor senin gibi bir adama."
"Bana dair her şeyden nefret ederken,bana dair her şeyi neden hatırlıyorsun?" Yüzük olayına kadar hatırlıyordu. Koskocaman beş sene geçmişti, sevmeyen bir adam için fazla değil miydi bu?
"Nefret bir duygudur, Gül,"dedi, bedenini daha da eğip. "Ben sana hiçbir duygu beslemiyorum."
Gitmeden önce son kez dudaklarını gerdanıma bastırdı. Saniyelik dilimde tutunan gözlerimiz, ikimizi de yaktı.
"Bunu çıkarma, eğer bir gün gidersem, geri geldiğimde seni,"dedi, gerdanıma dudaklarını bastırıp. "Buradan öpeceğim."
Daha sonra gitti. Açılan asansör ile arkasını dönüp gitti. Arkasından bakakaldım.
•••
Kayahan Demircioğlu,benim bu hayattaki en büyük sınavımdı. Onda bir seçenek vardı,o da can yakıyordu.
O, benim geçmişimdi. Vardı, istesem de onu silemezdim.
Babamın odasından ayrıldığım an,içimde olan pişmanlık adımlarımı durdurmak istedi. Tekrardan o odaya girmek ve özür dilemek istedim ama yapmadım. Benden bu kadardı.
Evin salonuna indiğimde sessiz oluşu ile kaşlarım çatıldı. Kayhan neredeydi? Kısaca etrafa baktım, kimseyi bulamayınca,"Cemile Hanım,"diyerek hizmetliye seslendim. Genelde salonda olan çocuğun şu anda hiçbir yerde görünmüyor olması beni endişelendirmişti.
"Efendim, Gül Hanım?"
"Kayhan nerede?" Dedim,ona bakarak. Otuzlu yaşların sonunda, beyazlar düşmüş saçlarını kapatmış olduğu siyah eşarp ile yüzüme bakan kadının cevap vermesini bekledim.
"Aşağıda Gül Hanım, aletlerin orada,"dedi, aramızda bulunan saygıyı koruyarak.
Kaşlarım havalandı. Orayı da mı bulmuştu? Evde canı sıkılıyordu ve bu da evi gezmek gibi bir hobi yapmıştı onda.
"Tamam,"dedim, hızlıca bodrum katına giden merdivenlerin olduğu yere yürüyerek. Hızlıca spor salonuna indiğimde gördüğüm görüntü şaşılacak derecede tuhaftı.
Kayhan, kendinden fazlaca ağır olan kum torbasını yumruklamaya çalışıyordu lakin tavanda asılı olan kum torbası hareket dahi etmiyordu.
Üzerinde baskılı koyu yeşil bir tişört vardı, altında ise gri bir eşofman.
"Bileğini düz tut,"dedim, dikildiğim yerden. Sesimi duyan Kayhan ilk önce irkildi daha sonra da bana baktı. "Dik tutmalısın, yoksa attığın sert yumrukta sakatlanma olasılığın yükselir."
Sporlarla fazla ilgilenen biriydim. Bu ortaokulda okul basketbol grubuna seçilemem ile başlamıştı. Spor benim için şu sıralar ise sadece bir uğraştı.
"Ayrıca,"diye devam ettim. "Bir ayağın geride olmalı. Yumrukların sert olacak ama o kum torbası ileri-geri sallanmayacak."
"Ben sadece canım sıkıldığı için yapıyorum,"dedi, ellerini iki yana düşürüp.
"Bunları öğrenmen gerekiyor, yaşın ilerlerdiği zaman biri tarafından saldıraya uğrararsan kendini savunmak zorundasın,"diye konuştum. Pasif bir çocuk olmasını istemiyordum. Evet, iyi kalpli olsundu ama her şeye 'eyvallah' diyen bir çocuk yetiştirmek istemiyordum.
"Ben birine vurmam,"dedi, kafasını iki yana sallayıp.
"Eğer karşındaki kişi sana bunun için yaklaşıyorsa, yapmak zorundasın Kayhan."
"Ama bu şey çok ağır,"dedi,iki eliyle de kum torbasını itip. İleri savrulan kum torbası, tekrardan geriye gelince Kayhan'ın küçük bedenine çarptı. Aldığı darbe ile yere, kalmasının üzerine düşen çocuğun gözleri kocaman oldu.
Karşımdaki yaşanan şey ile dudaklarımı birbirine üzülmesin diye bastırdım. Bu çok zordu. Şaşkın suratına dayanamayıp güldüğüm sırada o da,bunu bekliyormuş gibi güldü. Ondan gelen sevimli kahkaha sesleri ile üzerine yürüdüm. Galiba biraz işimiz zordu onunla. Bu kadar iyi kalpli olmak da kötüydü.
Elimi, yerde oturan çocuğa uzattım. İlk önce gözlerime ardından da,ona uzattığım elime baktı. Düşünemedi. Ona uzattığım elimi tuttu.
"Hadi tut elimi Kayahan,"dedim, yerde oturmuş terli adama elimi uzatarak.
Kayhan ayağa kalkınca, alnına düşen saçlarımı geriye atıp, yüzünü gün yüzüne çıkardım.
"Anne,"dedi,ben hala saçları ile ilgilenirken. "O adam, kimdi?"
Bana bu soruyu daha erken bir zamanda sorar diye düşünmüştüm ama şu anda soruyor olması benim sakin bir zamanda olduğum içindi.
O adam kimdi? Kayahan, kimdi?
"Neden soruyorsun?" Boynuna yetişemek için önünde diz çöktüm. Şimdi yüzlerimiz aynı hizadaydı.
"Çünkü ben o adamı gördüm,"dedi bir anda. "Senin yaktığın fotoğraflarda vardı. Gülüyordun ve o da, senin yanağını öpüyordu. Ben..."
"O adam hakkında konuşmayalım, Kayhan. Ona tahammülüm yok, sadece bil ki, benim canımı yakan o'ydu."
"Ben,"dedi, gözlerini arkamda bir yere çevirip. "Babamı böyle hayal etmemiştim. O,sana çok kötü davranıyordu." Babası olduğunu aslında ilk gördüğü an anlamıştı. O gözlerdeki hayranlık boşuna değildi.
"Bazen bazı şeyler görüldüğü gibi değildir Kayhan. O adam da göründüğünden daha fazlası."
•••
Sabah işe erkenden gelmiştim, uyandığımda bir daha uyuyamamamış olduğum için üzerime bir şeyler giyip direkt şirkete gelmiştim. Kayahan eğer kafasına koyduysa fazla zamanım yoktu burada,halen girebiliyorken gelmiştim bu yüzden.
Dün gece düşünmekten kafayı yemiştim; Kayhan, babasını öğrendiği halde verdiği tepki beni epey bir şaşırmıştı. Açıkçası daha fazlasını beklerdim. Kayahan,oğluna karşı pek de iyi bir profil çizmemiş olması en çok benim işime gelmişti.
"Babam, seni neden terk etti, anne?"
"Bilmiyorum. Bir gece birden gitti."
Dün akşam saatlerinde biraz konuştuk ama genelde konu hep Kayahan oldu. Kayhan'ın aklını bulandırmaya yetmişti o günkü davranışları.
Kata gelince, koridorda yankı yapan ses, tanıdıktı. Kulaklarıma sızan sesi,bana 'dur' emrini veren şeydi. Adımlarım durdu.
"Aptal mı duruyor sizin karşınızda!" Diye öfkeyle bağırışı içimde bir şeyleri hareketlendirdi. Ne olmuştu? Kapıya çok yakın olduğum için sesler silik değil, netti.
"Kayahan, sakin ol,daha bir şey belli değilken öfken anlamsız." Bu Kayahan'ı yatıştırmaya çalışan adamın sesi,bir ara dostum dediğim kişiye aitti. Erdem, Kayahan'ın odasındaydı.
"Kes sesini!" Dedi, Kayahan. "Senelerce onunla birlikteydiniz. Biliyordun ama bana söylemedin. Boşu boşuna mı güvendim sana?!"
Yıllarca onlarlaydım. Yaren ve Erdem,beni hep içine girdiğim ve boğulduğum denizden çıkarmış,nefes almamı sağlamışlardı. Hep yanımda olmuşlardı. Ancak beni sevdikleri için değildi, Kayahan içindi.
"Kayahan sus,mesai saati başlayacak. Birazdan herkes gelmeye başlar." Furkan. Bunu söyleyen o'ydu. Kayahan için zorla hayatıma dahil olan,daha sonra da giden biriydi. Herkes gibi ben,ona da inanmıştım. Kendimi değerli hissediyordum çünkü. Kayahan'ın beni, dostları ile tanıştıracak kadar önem vermesi beni sevindiriyordu.
"Delireceğim!"diye hiddetle bağırdı. "Nasıl?!" Olayı bilmiyordum,ne hakkında konuştukları ise hala açık vermemişti. Olan neyse Kayahan,buna fazla sinirlenmişti.
"Oğlum bir dur,hemen yanıp tutuşuyorsun, belki senden." Pardon,ney Kayahan'dan Erdem?
"Olamaz." Midem kasıldı, anladım. Sadece bekledim. Vuracağı darbeyi bekledim.
"Buna nasıl emin olabilirsin, Kayahan,"diye çıkıştı, Furkan. "Onu bunu bırak çocuğun Gül'ün olduğunu nasıl anladın?" Tam kalbimin üzerine bir kurşun gibi saplandı kelimeler. Etimi delen o kurşun, kalbime kadar kesmedi hızını. Ölüm kıyısında beklerken,bir kurşun ile dizlerimin üzerine çöküp, teslim oldum gerçeğe. Biliyordu. Anlamıştı. Ama kendi çocuğu olduğunu kabullenmiyordu.
"Bir Sancar,kendi soyundan gelen kişi dışında kimseyi umursamaz,o oğlan çocuğunun gözünde gördüm, Gül'e baktığı esnadaki sevgisini." Ben görmedim. Ben sadece Kayahan'a bakarken ki hayranlığını gördüm.
"Çocuk en fazla beş yaşında. Seneler tutuyorken sen nasıl bundan bu kadar eminsin?" Erdem,tam bir orospu çocuğusun.
"Değil çünkü!"
Erdem,"Nereden biliyorsun?" Diye hızlıca sordu.
"Gül, yıllar önce çocuğu aldırdı!" Bazen bazı şeylerin şaşkınlığı balyoz gibi yüzüne çarpar ve acısı yavaş yavaş kendini belli ederdi. Acı, yavaş yavaş bedenimde yayıldı. Göle atılan çakıl taşının meydana getirdiği dalgalar hâlinde bedenimde yayıldı acı.
Ben bir çocuk aldıracak kadar cani değildim. Tamam, normal bir kadın olduğumu asla savunmazdım ama asla bir katil değildim. Kayhan'ı aldırmayı hiç düşünmedim, böyle bir şeyi yapacak cesaret yoktu bende. Sadece... Onu kaderine terk etmeyi denedim. Ama yolda, arabanın içinde bakıştığım ela gözler, beni geri döndürmeye yetti.
Kim? Bana böyle bir iftirayı kim atmıştı? Basit bir şey değildi bu,bunu yapan her kimse de amacına ulaşmıştı.
Bir kadın bana asla iftira atmazdı, Kayahan ile benim arama üçüncü bir kişi asla dahil olmamıştı. Saygı çerçevesinde herkese durumu izah etmiş, mutluluğumuz ile ilgilenmiştik.
Onu bunu bırak, benim hamile olduğumu bilen kimse yoktu! Kimseye söylememiştim. Evlilik dışı bir çocuk olduğu için ilk başta korkmuş, ailemin tepkisini düşünmüştüm. Ama ailemden önce Kayahan'a haber vermek istedim; olmadı. Ben daha ağzımı açamadan Kayahan beni bir kağıt gibi buruşturup bir kenara fırlattı.
Ben,ona 'hamileyim' diyemeden gitti.
Şimdi ise benden değil, diyordu. Eğer gitmeseydi, bilirdi.
"Ne?!" Erdem bile şaşırdı bu söylediğine. Daha kötüsü ise Erdem buna ihtimal verebilecek biriydi.
"Yani abi,"dedi Furkan. "Bu durumda yenge ya seninle birlikte iken yaptı çocuğu ya da senin ardından teselliyi başkasında buldu-"
"Senin o dilini sikerim!" Bazı gerçekler,bir yıldızdır aslında. Karanlık çöktüğü an kendini belli ederdi ancak artık geç kalınmışlık çökerdi insanın yüreğine. Sen karanlıkta kaybolduğun an kifayetsiz kalırdı işin aslı.
"Sakin ol, Kayahan,"dedi Erdem tüm sakinliğiyle.
"Sakin ol, öyle mi?" Sesinde öfke vardı,alay vardı. "Orospu çocuğu gelmiş bana seni aldattı,senden sonra teselli olsun diye başka bir adamdan çocuk yaptı, diyor!"
Benim teselli niyetine yanımda kimse olmadı, Kayahan. Olanlar da senin için yanımdalardı.
"Olan bu değil mi zaten! Sen kızı sik gibi ortada bırakınca yıllarca seni mi bekleyecekti!" Bekledim Furkan. Tam bir yıl, Kayahan gelsin diye onunla olan evimizin penceresinin camında bekledim. Gelmedi. Onu sadece bir kez televizyonda gördüm, dahası olmadı. O kayboldu,onu bir daha bulamadım.
O bir yıl içinde gelseydi affedecektim. Yemin ederim affedecektim. Yaptığı, söylediği her şeye rağmen affedecektim.
Gelmedi.
Ben de kimseyi affetmedim.
"Bilmediğin işlere karışıma Furkan! Sana ne Gül'den!"
"Sana o gece kızın yanına geri dön dedim! Al, hastaneye götür dedim! Ulan küçücük kız yaptığını kaldırır mı sandın! Eve geldiğimde yatakta yatıyordu! Bir tek senin adın çıktı ağzından!" O gün... Gelen Kayahan sandım. Görmedim ama geri geldi sandım. Gelmemişti. "Bak şimdi o küçücük kıza! Bıraktığın gibi mi!? Gül'ü ilk gördüğümde kızın gözleri parlıyordu, şimdi ise ölü gibi bakıyor!" Diye bitirdi konuşmasını.
Bir abiydi benim için Furkan. Aramızda art niyet asla olmazdı,bunun şu anda bile bilincindeydim. Beni bir abi gibi koruyor oluşu işlemedi. Çünkü o da gitmişti.
"Kes lan sesini artık!"
Erdem,"Kayahan, Furkan yeter, kesin artık,"dedi,aradaki gerilimi azaltmak için.
"Bir sonraki işe sen çıkacaksın,"dedi Kayahan muhtemelen Furkan'a.
Furkan,"Ne bu? Haddimi mi bildiriyorsun?" Diye sinirle gülerken konuştu.
"Sen ne benim,ne de Gül'ün hayatına karışma hakkına sahipsin. Olduğun yer, senin haddin falan değildir. İşini yap sadece."
Birkaç adım sesi duydum,daha sonra da sağ eli gömleğinin yakasında olan Kayahan çıktı odadan.
Beni burada görmeyi beklemiyordu,bu yüzden de attığı adımlar durdu. Her şeyi duydum ve bunu saklamadım.
Sadece güldüm.
Aptal oluşuna... Bana sorabilirdi, duyduğuna değil bana inanabilirdi.
Onunla olan göz temasımızı kesip kendi odama girdim. Kapıyı kapatmak için ittim ama içeriye izinsiz giren Kayahan ile burnumdan sert bir soluk verdim.
"Dışarıya çık,"dedim tekdüze bir sesle.
"Kapı dinlemeye de mi başladın, Sancar?" Çıkmayacağını anladığım sırada kapıyı tepkimi göstermek amacıyla sertçe kapattım.
"Kapının önünde değildim, koridorda yürüyordum. Bu da beni değil,sizi suçlu yapar."
Kısılan gözleri ile üzerime yürüyen adam,"Neymiş suçum?" Diye alayla sordu.
"Bağırmak yerine alçak tonda konuş. Kimse de duymaz."
"Kapı dinlemek kötü bir şeydir, Gül. Ne zaman edindin böyle kötü bir huyu?" Onları dinlemiştim evet ancak ben, dinlememe değil, duyduğum şeylere takıldım. Akla mantığa yatan hiçbir açıklaması yoktu. Kayahan'ın ağzından duyduğum öfkeli kelimeler bana çok anlamsız geldi.
Bir şey eksikti. Ben de bir şey eksikti ve bu yüzden az önceki duyduğum şeyleri anlamıyordum.
"Sürekli benimle ilk muhabbeti sen başlatıyorsun,emin misin benimle konuşmak istemediğine?" Ona verecek bir cevabım olmadığı için konuyu değiştirdim. Kafam allak bullaktı, yapmadığım bir şey ile yine suçlanıyordum. Yapmadım,öyle bir canilik yapmamıştım.
"Çünkü sen, sürekli etrafımda dolanıyorsun. Bu da istemesem de, seninle konuşmak zorunda bırakıyor beni, Sancar."
"Etrafında dolanmak? Senin etrafında dolandığım falan yok. Benim odama gelen, üzerime yürüyen sensin." Odama bu şekilde girip,öfkeyle benim üzerime yürümesi sinirimi bozmuştu.
Kayahan,"Eğer sen, merakına yenik düşüp benim odamı dinlemeseydin ben de burada olmazdım,"dedi, kendini aklamaya çalışırken.
"Sana dair hiçbir şey merak etmiyorum ben. İçinde senin olduğun her şey, benim için önemsiz,"dedim, yanından geçip. Onunla daha fazla yakın olmak istemiyordum.
"O zaman söyle Sancar, başkasından dünyaya getirdiğin çocuğa neden benim istediğim ismi verdin?!"
"Hayır,bana daha yakın olsun. Küçük Kayahan olacak sonuçta. Biraz bana benzesin. Şey koyalım... Kayhan."
"Sana bir şey açıklamak zorunda değilim,"dedim, hareketlenirken.
Bileğime dolanan el ile kapıya çarpan sırtımda bir acı hissetmedim ama bana yaptığı zorbalık ile,"Çek lan elini,"diye konuştum ama sonradan ne dediğimi anladım.
"Söyle!" Dedi az önceki öfkesini hala diri tutuyordu. "Neden Kayhan?!"
"Sana ne! İstediğim isim oydu,ben de onu koydum." Bu ismi koyarken ki amacım neydi bilmiyorum. Sadece o olmalı diye düşündüm, başka olursa olamayacak gibi hissettim.
"Babası kim?" Hareleri yüzümde öfkeyle dolanıyor bir cevap bekliyordu.
"Bilmiyorum." Hadi ama Gül! Cidden mi?
Dişlerini ortaya serecek kadar güldüğünde ona bakmaya devam ettim. Ela gözlerinin tam ortasındaki cehennem,bana yabancı değildi.
"Bilemiyorsun,"dedi, gözlerini başka bir tarafa çevirip.
"Ne bu sorgu, sevmediğin bir kadına şimdi de ilgi mi duymaya başladın?" Sürekli bir şeyleri sorgulamasına dayanamıyordum.
"Doğru,"dedi, bir adım geriye gidip. "Sevmediğim kadın."
"Hiç mi sevmedin beni?" Dedim yıllar önceki gibi. Hiç mi bir şey hissetmedin? Ben bulutlardayken,sen yerin altında nasıl kalabildin?
"Hayır,"dedi, canımı daha da yakarak. "Hiç sevmedim."
"Hiç mi sevemedin? Lütfen... Bir şey söyle."
"Hayır, hiç sevmedim."
"O adamı bulduğumda sana yeminim olsun ki,sikini kesip eline vereceğim." İyi kes!
O öfkeli iken ben, ağlamaya meyilli bir kız çocuğu gibiydim. Hayatıma neden girmişti!
"Beni bir yalan aşka inandırdın, buna hakkın yoktu, "dedim, zor bela.
"İnanmasaydın!" Diye acımasızca haykırdı yüzüme. Dudaklarının arasından çıkan sesler, ölüm beşiğindeki bedenimi hırçın bir yel gibi sallandırmıştı. Düştüm ve öldüm. "Kimse kimseyi o kadar büyük sevmez, Sancar! Hiç mi düşünmedin! Hiç mi şüphelenmedin?!" Hayır... Hiç şüphelenmedim.
Dağıldım.
Dağılmadık; sadece ben parçalandım bu hikayede.
"Dilerim Allah'tan; hayatına öyle bir kadın girsin ki, aldığın nefesi sana zehir etsin. Ondan her sevgi dilendiğinde seni yalan bir aşk ile avutsun. Ve senin de ruhun öldüğünde beni hatırla... Sana hakkım helal değil, Kayahan. İnşallah senin için akıttığım gözyaşlarımda boğulursun."