17.

3915 Words
•••• 17BÖLÜM:"Kader Tekerrürü" {Geçmiş} "Bilmiyorum Kayahan,annem ile aram şu sıralar kötü." Gül, annesiyle olan bu tatsız yaşanmışlıklara üzülüyordu. Annesiydi sonuçta,bir anneden daha yakını olması gerekiyordu. Ancak çok uzaktılar birbirlerine. "Şükran Hanım, sert biri galiba." Kayahan yaptığı şeye gülmek istese de konuştukları mesele el vermiyordu. Koskoca adam olmuştu ancak şu anda Gül'ün siyah saçlarını örüyordu. Önünde duran beden küçük olmakla birlikte yaydığı sıcaklık çok büyüktü. Bedeninin kasıldığını hissediyordu. "Evet, fazlasıyla." Annesi,her anlamda katıydı. Babası öyle değildi,o daha sakin biriydi. Şükran Hanım, otoriter bir kadın olmayı başarı sanardı. Bu şekilde daha da saygı duyulan biri olduğunu savunurdu. "Annene,bizden bahsettin mi?" Aslından böyle bir şeyin olmasını Kayahan istemezdi, ailelerin işin içine girmesi demek bazı şeylerin sona ermesi demekti. Güzel bir rüyanın bitişi demekti. "Hayır,ona böyle şeyler anlatmam. O,karşı bu yaşta bir erkek arkadaş edinmeme. Fazla baskıcı bir anne, anlayacağın. Benim eğer bir çocuğum olursa ona baskı falan yapmayacağım. Çok kötü hissetiriyor kısıtlanmak,"diye, belli etmese de yakarışını dile getirdi. Baskıcı bir aile, kurduğun her hayalin sonunda aklına gelen asla olmayacak gibiydi. "Demek bir çocuk istiyorsun,"diye, hafif Gül'e eğilip muzip bir ses tonuyla konuştu. Gül, ensesindeki nefes ile kıkırdayıp arkasındaki adama omzunun üzerinden baktı. "Nereden çıktı,bu?" "Çocuğum olursa, dedin." "Mesela yani,"dedi, geçen gün izlediği eski Türk filmini hatırlayarak. Aralarında çocuk mevzunun tek nedeni Kayahan'dı. O, çocukları fazlasıyla seven biriydi,bunu Gül yakın bir zamanda anlamıştı. Yaşları daha çok küçüktü,Gül daha yeni yirmi bir yaşına girmiş olmasına rağmen Kayahan yirmi beş yaşında olması Gül'e göre daha olgun olmasını sağlıyordu. Gül,yapı gereği olarak dobra biriydi. Genelde her şeyi direkt söyleyen Gül'ün bu özelliği başına hep iş açardı. Arkadan oynamak veya söylemek yerine direkt söylemek ona göre mertlikti. Bu özelliğinden vazgeçmezdi. Yıllar sonra yapacaklarını bilmeye bilmeye böyle net konuşurdu. "Sen sıkma canını, yaparız bir tane." İkisi de konuyu alaya almış olması Gül'ü de güldürmüştü. "Deniz koyarız adını, güzel isim,"dedi Gül. "Kız olursa mı?" "Hayır, erkek olursa da. Deniz erkeklere de konur." Deniz ismini fazlasıyla hoş bulurdu, Gül. "Hayır,bana daha yakın olsun. Küçük Kayahan olacak sonuçta. Biraz bana benzesin. Şey koyalım... Kayhan." Kayhan; umutlarla hayal edilen ancak umutları çalınan bir çocuk oldu. •••• ? Ölüm bir kuruluş değildi, sadece kaçıştı. Her şeyi bir anda arkanda bırakıp sıfırdan başlayacağını düşünsen de,bu mümkün değildi. Biz,bu hayatta sınanan varlıklardık; yaşadıklarımız ve yaptıklarımız ile mükellef olurduk. Asıl kuruluş ölüm değildi. Yaşanmışlıklar gölge gibidir,her an ensende olur. Senin kurtuluşun, senin cesaretindir. Cesur insanlar her zaman başkasının gölgesinde değil,kendi gölgesinde var olur. Ancak şu an, korkunun benim için yaptığı gölgede saklanıyor, etrafımda olan her şeye sağır ve dilsiz olmayı seçiyordum. Kayhan, babasına hayranlıkla bakarken benim sadece susmak zorunda olmam, ruhuma vurulan tekme gibiydi; canımı yakıyordu. Şimdi ona böyle bakan çocuk, gerçeği öğrendiğinde nasıl olurdu? Kayahan, kalçasını kaldırıp oturduğu yerde biraz daha rahat bir pozisyon aldı,bu sırada asla gözlerini küçük ela oğlan çocuğundan çekmedi. Kayhan. Yıllar önce parmakları, saçlarımda sevgiyle gezerken ağzından çıkan o isim. Yeni anlamış olacak ki, ruhsuz ela gözleri yavaşça can buldu. Gözlerini şaşkınlık istila etti. Baktı karşısındaki küçük kopyasına. Ancak bakmakla yetindi. İzledi onu,her yerini inceldi. Geçen her süre bana ölüm için hazırlanan bir halat olarak geri dönmüş ve benim nefesimi kesmek ister gibi boğmaya başlamıştı. Boğuldum,ama sessiz kaldım. Ona bakan,bana döndü gözleri. Ama bana baktığı an, şaşkınlığın esaretinden kurtuldu ve tahtı öfkeye devretti. Anlamadı. İsim benzerliği nedeniyle gözlerime ardından da saçlarıma baktı. Her bir telinde gezinen parmaklarını tekrar hissettim. "Annen,baban nerede?" Duygularını iyi gizleyen, kamufle eden bir adamdı. Buna yakından şahit olmuştum. Şu anda anladıysa bile bana asla belli edecek biri değildi. Kayhan,bir süre ne diyeceğini düşündü. Çünkü,ne söylerse kızacağımı sanıyordu. Ama şu an beni ifşa ederse yapacağım şeyi ben bile kestiremiyordum. Yaren,"Birazdan gelecekler,"dedi, sessizliği bozup. "Kayahan amca,"diye konuştu Yaren'in elini tutan, Barkın. "Kayhan ile çok iyi anlaşıyoruz. Onu da gideceğimiz araba sergisine götürelim mi?" Benim oğlum eşya mıydı! "Hayır, yabancılardan hoşlanmıyorum,"diye net bir dille reddetmiş olması Kayhan'ın yüzünü anbean düşürdü. "Düzgün konuş, çocuk hakkında,"diye o lanet dilimi tutmadan konuştum. "Madem gelmesini istemiyorsun, düzgün bir dille anlat." Kayahan,bana baktı ama bu bakış usanmışlık barındırıyordu. Sürekli bir münakaşa halinde olmam onu bezdirmişti. Ben de ona çok bayılmıyordum zaten. "Sana yapma denilen bir şeyi ısrarla neden yapıyorsun, Sancar? Sadece sus, benimle bir diyalog halinde olmana gerek yok." Rahat bir tavırla,"Sen de konuşmayı öğren, kelimelerini seç. Küçük bir çocuğa bu şekilde davranma hakkına sahip değilsin. Eminim annesi bunları öğrendiği an,bunun hesabını senden soracaktır,"dedim. "Karışma Gül-" "Ona böyle konuşma, lütfen." Kayhan, aramızdaki belli belirsiz kavgaya son vermişti. "Şu şeytanı koruyup durma,sen de küçük şey." Kayhan ve benim ona karşı tek olmamıza zaferle gülümsedim. Bana şeytan demesini sonra kafaya takardım herhalde. Kayhan,kafasını iki yana salladı. "O şeytan değil." "O tam da bir şeytan. Onu en iyi ben tanırım,Kayhan." Şeytan olarak benzetilmek onur kırıcı olsa da hoşuma gitmişti. Onun için ancak bir şeytan olurdum da,ben ona hiçbir şey yapmamıştım. Sorun sadece buydu. "Değil, hiçbir şeytan bu kadar güzel olamaz." Yüzümdeki gülümseme dondu. Yavaşça da silindi. Kayhan'ın söylediği tatlı sözlerin bende olan etkisi şaşılacak derecede fazlaydı. "En iyisi biz anneni bekleyelim,"dedi, ortamın bozulduğunu anlayan Yaren. Onlar yanımızdan ayrılınca Kürşat Sağlam,"Sizi birkaç gün sonra yapacağım davette görmek istiyorum Gül Hanım. Tabiki üzerime saldığınız adamınızı da. Yaptığınız şeyin bir bedeli olacak,"dedi ve ardından Kayahan ile oturduğumuz masadan kalkıp gittiler. Anlaşma yapılacaktı ve bu da benim açımdan felaketti. Buna izin vermezdim. Yanımda alayla gülen kadına baktım. Hissediyordum,onun yüzündeki gülümseme sonbahardaki yaprak gibi solacaktı. Naz Gümüşoğlu, gülümsemesi çalındığı an,ona kalan tek şey sakladığı yüzü olacaktı. Herkese,kara kışı yaşatacak, ruhlarını donduracaktı. Ve onu,böyle birine çevirmekte en büyük etken ben olacaktım. Girdiğim bu ölümcül oyunda,ruhu ölen ilk kişilerden biri de o olacaktı. Beni zararsız biri olarak görüyordu,kalbi kırık bir kadın olarak. Bu en büyük yanılgısı olacaktı. Oynadığım oyunda,tüm taşları harcamaya hazır haldeydim. Naz Gümüşoğlu, benim yüzümden başka birine dönecekti. Bencillikti veya acımasızlık. Başta olmak da bunu gerektiriyordu. Naz ile dost falan olmayacaktık,bunun için ilk önce benim değişmem lazımdı. Bu da imkansızdı. "Kürşat Sağlam'ı vur. Sadece yaralansın." •••• Odamın kapısını açtığımda, ayakta dikilmiş halde içeriyi inceleyen ince bir bedeni gördüm. Hülya Demircioğlu. Üzerindeki gümüş rengi sade elbiseyle karşımda dikiliyordu. "Ne o,çok mu özlettim?"diye gerçeklikten uzak bir sesle burada olduğumu gösterdim. Şaşırmadı, sadece bana bakıp tekrar önüne döndü. Bugün, keyfimi hiçbir şey bozamazdı. Hülya'nın kulak kamçılayan ince sesi bile. "Sanmıyorum,"dedi, tekrardan bana bakarak. "Özlenecek biri pek değilsin." Öyle miydim? Bu onu ne kadar ilgilendiriyor ki? Benim kişiliğim ve yapım onu pek alakadar etmiyordu. "Yaa,"Diye kinayeli bir sesle bana ait odaya adımımı attım. "Halbuki iyi anlaşıyoruz sanmıştım. Yanılmışım." "Çoğu şeyde olduğu gibi." Anlaşıldı, sadece beni sinirlendirmek için buradaydı. Hülya ile Kayahan'dan dolayı aramız iyiydi. Güler, eğlenirdik. Ona pek sırrımı anlatacak kadar güvenmemiştim ancak yanımda oluşu yüzümde gülücük peyda ediyordu. Onunla göz temasımızı kestim, üzerimdeki ayak bileğime kadar uzanan açık kahverengi kabanı çıkarıp masamın kenarına bıraktım. Onun gözleri hala bendeyken,eskiden annemin şimdi benim olan siyah koltuğa asilce bedenimi bıraktım. Aynaya her baktığımda yansıma olarak asil bir kadın görürdüm. Görüntümden hoşlanıyordum,ciddi duruşum kişiliğimi belli ediyordu. "Çok mutlu duruyorsun, hayırdır? Gidiyor musun yoksa?" Onu inceledim. Beyaz iyi tasarlanmış bir topuklu ayakkabı vardı, ayağında. Bileğine dolanan ipler ince ayak bileğini ön plana çıkarmış onu zarif göstermişti. Bedenini saran bir gümüş rengi elbise derin bir V yakaya sahipti. Göğüslerini cesurca sunan bu elbisenin en dikkat çekici yanı ise tam bacak kısmındaki hafif yırtmaçtı. İnce askılara olan bu elbiseyi iyi taşıyan kusursuz bir bedene sahipti. Hülya Demircioğlu, harikulade bir görünüme sahipti. "Yok,"dedim, yüzüne çıkardım siyah gözlerimi. Ben ne kadar esmer isem o da o kadar açık tenliydi. "Bir süre daha buradayım." Kayahan iti yoluma çıkmaz ise inşallah. "Sen çok tuhaf bir kadınsın,"diye mükemmel konuşmasını başlattı. Dirseklerimi masanın üzerine koyup, yumruk halindeki ellerimin üzerine çenemi koydum. "Nasıl bir kadınım?" Dedim, hafif açıyla kafamı yana eğerek. "Burada hiç kimse seni istemiyor, yüzüne tahammül edemiyor. Buna rağmen hala o koltukta oturuyorsun." Sözleri belli etmemeye çalışsa da hakaretti. Evet, istenmiyordum. Ancak onların isteklerini göz önünde bulundursam burada değil, Antalya'da olurdum. Ben, yıllar önce insanların ne istediğini önemsemeyi bırakmıştım. "Sorun koltukta oturmam mı? Eğer öyleyse al, senin olsun. " Diye, ellerimi geri indirirken sordum. Alay ediyordum,her zamanki yaptığım gibi. Onu ciddiye almadım. Bu daha iyiydi,saçma mahalle kavgası yapacak biri değildim,o kadar ucuzlaşmazdım. Ama dilim, benim en büyük silahımdı. Susuyor oluşum, dilsiz olduğumdan değil, susmak zorunda olduğum içindi. Ancak sen,ne kadar susarsan onlar o kadar kendini yüceltirdi. Hiç kimse benden üstün değildi. Buna ben başta izin vermezdim. "Senin vasıfsız yerinde gözüm olduğunu nereden çıkardın?" "Eğer benim yerimde senin gibi biri olsaydı,bir ay sonra iflas haberi yayınlanırdı. Bu beğenmediğim yer var ya, senin üstünde kalacağın sorumluluk istiyor. "Gül, biliyor musun,bazı insanlar yaşadığını hak eder,"dedi Hülya, geldiğinden beridir silinmeyen gülümsemesi ile. "Bak şu haline, koskocaman holdingin koltuğunda tek başına oturuyorsun,biz sana yıllar önce o iyiliği yapmasaydık,sen şu an Gül Sancar olamazdın. Baba parası yiyen şımarık bir kadın olurdun." İyilik? O buna iyilik mi diyordu? Babam yerimde otursaydı,ben ayyaş bir kadın olmaya da razıydım. Ellerimi masanın üzerine aynı onun gibi gülümseyerek koydum. Kendine olan güveni takdire şayandı. Ancak karşımda sadece aptal gibi dikiliyor oluşu sadece beni gülümsetti. "Yaptığınız iyiliğin elbette bir karşılığı olacak, Hülya. Gül Sancar,yapılan iyiliğin her zaman karşılığını verir. Merak etme,"dedim, masamda hala otururken. "Gül,"dedi alayla. "Sadece küçük oyunlar için buraya gelmişsin. Şu haline bak! Tek başınasın. Hadi diyelim hepimizinden tatlı intikamını aldın,ya Kayahan? O, senin bildiğin beyaz atlı prens değil. Ne bana,ne de Kayahan'a bir şey yapamazsın." Yanılıyordu. Onun için hazırladığım oyun birazdan sahne alacaktı. Hülya Demircioğlu,en basitiydi. Zeki gibi görünmeye çalışan bir aptaldı sadece. Karşımda konuşmasına izin verdim,onun için yapacağım şey beni zaten tatmin edecekti. Sıra sıra yapacağım bu oyunda en son Kayahan yer alıyordu. O,basit olmayacaktı. Yeminim vardı; yaşadığımı, yaşatmadan ölmeyecektim. Ve ilk kurban, Hülya idi. Gül Sancar'ın öfkesini ilk o hissedecekti. "Haklısın,"dedim, sakinliğimden ödün vermeden. "Bazı insanlar yaşayacağı şeyleri hak eder." "Buradan kaçacağın günü iple çekiyorum. Kayahan,sana zaman verdi ve tükeniyor." Kayahan... Gençliğimin tam ortasında yeşeren ve daha sonra solan bir güldü. Bir anda olmuş,bir anda gitmişti. Hata bendeydi. Bana fazla ilgi gösteriyordu. Ben de buna kandım. Hiç kimse durduk yere sizinle ilgilenmez. Aklında başka bir şey yoksa tabii. "Kayahan. Sürekli onu öne sürüyorsun. Sen berbat bir kadınsın. Hemcinsimsin ancak senden utanıyorum. Neden sen değil de Kayahan beni yolluyor? Sen neden yapmıyorsun,bak bana. Bu iş için sayılı adam tutabilecek biriyim ama yine de karşınızdayım." Bir kadının bu kadar aciz olması beni öfkelendirmişti. Onun gibiler olduğu sürece kadınlar sonraya atılacak ve erkeğin üstünlüğü ile kaybolacaktı. Yazık... Sadece bu onu ifade ederdi. "Sen,bana hiçbir şey yapamazsın." Ah,şu özgüven fazla olunca başa sadece iş açıyordu. "Siz Demircioğlu ailesi,şu özgüveniniz sonunuz olacak." "Siz Sancar ailesinin sonu ise zaten belli." Sakin kaldım. Yoksa birazdan onun o ince boynunu kıracak ve ilk cinayetimi işlemiş olacaktım. O konuştukça içimdeki seri katil resmen öfkeyle kuşanıyordu. "Öyle mi dersin? Belliyse neden buradayım?" "O da senin gurursuz bir kadın oluşundan kaynaklanıyor. Neyse, gitmem gerekiyor." "Kayahan'a benden selam söyle,"dedim arkasından. Odama geliş amacı bana iki tane laf sokup gitmek değildi, biliyordum. Telefonumu elime aldım. Buse: Buse,ben gittikten sonra odamı baştan aşağı arat. Herkesi de kendi gibi aptal sanması sadece onun aptallığından kaynaklanıyordu. Telefondan kayıtlı olmayan numarayı aradım. "Buyrun,"dedi,hattın diğer ucundaki erkeksi ses. "Geliyor,başla." Başlıyordu. Hülya Demircioğlu,az önce ona karşı olan son merhamet kırıntımı da yok etmişti. Kendi kaybederdi, benim zaten kaybedecek pek bir şeyim yoktu. Elimde kalan son şeyi ise asla bırakmaya niyetim yoktu. Oturduğum yerden ağırca ayağa kalktım. Bu ana şahit olmak beni keyiflendirirdi. Bunca zamandan sonra belki de ilk kez gerçek bir gülümseme misafir olurdu dudaklarımda. Odamda bulunan camın önüne geçtim. Burası ana caddeyi gösteriyordu ve onları bu şekilde tepeden izlemek bir hayli keyifli olacaktı. Yapacağım şeyin akla mantığa uyan bir tarafı bana göre varsa da, çoğu göze göre yoktu. İzledim. İlk önce kocaman binadan Hülya'nın zarif bedeni çıktı. Attığı her adım bir kadının nasıl yürüdüğünü göstermek için gibiydi sanki. Binanın karşısına geçeceği sırada yoldan geçen araba,az kalsın Hülya'ya çarpacaktı. Son anda bunu fark eden Hülya, ağzından korku dolu bir çığlığı ortaya attı. Korktuğu o kadar belliydi ki,eli korkudan dolayı arabanın kaputuna gitmiş sertçe vurmuştu. Bir şeyler söylüyor ve muhtemelen adama hakaret ediyordu. Arabanın sahibi de arabadan indiği an, aralarında ufak bir tartışma geçti. Bu sahne bana çok tanıdıktı... •••• (Gül ve Kayahan ilk tanışma anı) Karşıya geçmesi gerekiyordu. Yürümeye başlaması ile korna sesini duydu. Sağa bakınca dibinde duran araba ile ürktü. Elini kaldırıp arabanın kaportasına vurdu. "Önüne baksana be!" Suçlu olan o'ydu ama korktuğu için böyle bir sergilemişti. Arabanın kapısını açılıp, içinden bir adam çıktı. Gördüğü ile gözleri büyüdü, Gül'ün. Bu arabadan böyle bir adam çıkmasını beklemiyordu. Onu tek eliyle geri savururdu. "Yola atlayan sensin! Yürümeyi bilmiyorsan ne diye dışarı çıkıyorsun kızım?" Gül iki defa ağzını açıp, kapattı. Ne kaba bir adamdı bu? Bir kadınla nasıl konuşacağından haberi yoktu anlaşılan. "Sizi ilgilendirmez bu. Sende araba kullanmayı bilmiyorsan,hiç o direksiyonun başına geçme." Gül öyle biriydi ki, hiçbir sözün altında kalmazdı. Bu kimine göre çok şımartıldığından oluyordu. "Bu şirketin önünde anca senin gibi dengesize çattım ben de." Gül, Antalya'nın kızgın güneşi ile ışıldayan elalara baktı. Güzel gözleri vardı. "Ne halin varsa gör,"deyip karşı kaldırma yürüdü. Arkasından ona bakan adamı farketmedi bile. Gül bilmiyordu ki,o elalar yakacaktı en çok canını. •••• Bir süre tartışan ikiliyi ifadesiz siyah gözlerle izledim. Gözlerimin önünde yıllar önce bana yapılan oyun sergileniyordu. O zamanlar oyuncu biz iken, şimdi Hülya'ydı. Senarist ise bendim. Yeminim vardı ve ben,her zaman sözünün eri olan bir kadındım. Boşa konuşmaz, tehdit etmezdim. Hülya da bir kadındı. Yıllar önce hayatımın mahvolacağını bile bile susmuştu. Kayahan bana her 'seni seviyorum' dediğinde benim bir yalana inanmama göz yummuştu. Sıra bendeydi. Hülya, aynı benim gibi yalan bir aşka inanacaktı. Onu sevecekti, onunla ilgili hayaller kuracaktı. Benim gibi... Ama ben,aynı onun gibi tüm bunlara susup beklemekten başka bir şey yapmayacaktım. Sonra ise,en sevdiği tarafından en adi şekilde terk edilecekti. Hülya Demircioğlu, benim kaderimi yaşayacaktı. Yaşadığımı yaşayacaktı. Bu bir kadının, kadına yapacağı en acımasız şeydi. Lakin o,bana acımış mıydı? O gün, beni terk ettiği kara gün, Hülya'yı aradım. Kayahan geri dönsün diye ona yalvardım. "Hülya, Kayahan gitti. Lütfen, yardım et. Ben ne yapacağım bilmiyorum. Ona hiçbir şey yapmadım!" Hülya farkında değildi ama bu kez en çok ben yakacaktım canını. Hülya arkası dönüp giderken son kez benim için çalışan adama baktı. Bu bakışı biliyordum, zamanında ben de aynısını yapmıştım çünkü. Ne kadar adamdan nefret etse de onu beğenmişti. Gülümsedim. Bir meczup gibi gözlerimin önünde bir kadının hayatının nasıl enkaza döneceğini izlerken gülümsedim. "Evet,"dedim,çenemi zaferle kaldırıp. "Bazı insanlar yaşayacağı şeyleri hak eder, Hülya. Yaşayacağın her şeyi sen de dahil herkes hak ediyor." Arkamı dönüp az önceki numarayı tekrar aradım. "Peşinden ayrılma, sürekli aşkın sevdiği tesadüfler olsun, kuzenim." Bana cevap vermesini beklemedim. Telefonu kapatıp masaya bıraktığım kabanımı giydim. Yaptığım şeyler çok fazlaydı. Hele ki, Naz'a yaptığım şeyin asla bir açıklaması yoktu. Harcadım,hıslarım uğrunda herkesi harcadım,bir saniye düşünemedim. Beni kimse değil,bu hırsım ve öfkem bitirecekti. Yüzümdeki gülümseme ile odamdan çıkınca odamın kapısında ayakta bekleyen Kayahan'ı gördüm. Şaşırdım ve bunu belli etmekten kaçınmadım. Üzerinde beyaz bir gömlek ve siyah yelek vardı. Sıkı ve üzerinde çalışılmış bedenini öne seren kıyafetleri onu iyi gösteriyordu. Kendi kapısına yaslanmış hâlde olmasına karşı tek kaşım manidar bir tavırla havalandı. Koridorda kimsenin olmaması ise yüzümdeki gülümsemeyi yavaş yavaş aldı. "Ne o, kapımı mı bekliyorsun?" Muhtemelen benimle bir şey konuşacaktı,bunu bile bile onunla alay etmekten çekinmedim. Bana cevap vermedi, gözlerindeki anlamlandırmadığım bir şekilde bakmakla yetindi. O kadar şeyden sonra bir de o çekilmez olurdu galiba. "Sen böyle bakmaya devam et,ben gidiyorum zaten." Ellerimi, ayak bileğime kadar uzanan açık kahverengi kabanın ceplerine sokup memnun bir ifadeyle koridorda yürümeye başladım. Ama benim yürümemle duyulan bir başka ayak sesi, bedenimin kasılmasına yol açtı. Derdi neydi? Asansörün önüne geldiğimde kaçmak ister gibi hızlıca tuşa basıp kabinin buraya gelmesini bekledim. O sırada yanıma ulaşan adama kısaca bakıp önüme dönerken,"Ne o, yüzümü görmek istemeyen birine hiç benzemiyorsun,"diye konuştum. Az önce yaptığım şey,hala aklımda bir yerlerde mutluluk sirenleri çaldırıyor oluşu benim nasıl bir ruh haline sahip olduğumuz gösterirdi belki. Asla pişman olmayacaktım. Hatta daha fazlasını yapmadığım için kendime bile söverdim. Hak etmişti. Göz pınarları kuru bir çöl iken,sele kapılmayı en çok onlar hak ediyordu. Benim kuru bir karış toprağım kalmamıştı, bunlar varken merhamet, benim için en son duyguydu. Asansör olduğumuz kata gelince kapı katlanarak açıldı. Bu sırada yanımdaki adamla küçücük asansöre gireceğimiz gerçeği daha da beni boğmuştu. Onunla en son asansöre tek bindiğimiz zaman asansör, asansör olarak kullanılmamıştı. Ellerim hâlen cebimdeyken rahat bir tavırla asansöre girdim, asansör küçük değildi, altı kişilikti ancak o varken burası kafes gibi geliyordu. Dört bir yanı aynalar ile kaplı olan asansör,bana sürekli geçmişi gösteriyordu. Benim ardımdan Kayahan da rahatlığından ödün vermeden asansöre girdi,iç çeker gibi aldığı nefes ile gözlerim aynadan ona kaydı. Ela gözlerini süsleyen kıvrımlı kirpikleri, kısılmış bir vaziyette bana bakan harelere inat eder gibi baktım. "Ne var?" Diye dayanamayıp aksi bir sesle sordum. Bana bu şekilde bakması bir zamandan sonra can sıkıcı olmaktan çıkmış,beni şüphelendirmişti. "Şöyle bakmayı kes, hoşlanmıyorum." Kayahan, hafifçe boğazını temizledi, istifini bozmamaya özen göstererek yanındaki tuşlardan birine bastı. Bunun 'stop' tuşu olduğunu gördüğüm an,az önceki şüphemde haklı çıkmıştım. "Ne o, asansör fantazisi mi yapacağız?" Eğer şu an hislerimi belli edersem,bana karşı kullanacaktı. Heyecanım damarımda kanım gibi ilerlerken ben, sadece onu bastırmak ile uğraştım. Yaptığı şey, normal değildi. Hele ki, benden nefret ettiğini sürekli yüzüme haykıran bir adamın, soluğunun soluğuma karışacağı kadar küçük bir yerde bile isteye durmasının arkasında bir neden olduğu aşikardı. Ellerim hala cebimde oluşu gerginlikten yaptığım yumruğu gizliyordu. Ona beslediğim amansız duygu, ruhumu öldürmek isteyen bir katil gibiydi. Can yakıcıydı,çaresi yoktu. "Seninle mi?" Diye alayla sordu ama alayla perdelediği öfke, kulaklarıma sızdı. Bu öfke bana çok tanıdık geldi. "Asla." Bana karşı hep savunma halindeydi. İçinde ben olduğum her şeyi elinin tersiyle itecek bir kine sahipti. Benden nefret ediyordu. Beni hiçbir zaman sevmemişti. Beni görmeye bile tahammül edemiyordu. Ben de kendimden nefret ettim. Aşk, ruhuma kelepçe iken, ben o kelepçeyi atıp göğe uçacak kadar güçlü değildim. Kimse güçlü değildir. Herkes güçlü olduğuna inanır,inandırır. "Ben sana deliriyorum, oysaki." Buna bir yanıt vermedi. Benim tanıdığım Kayahan bununla dalga geçerdi ancak o, küçümser gözlerle baktı. O, Kayahan değildi. Evet, benim için olan Kayahan beyaz atlı prensten ibaretti. O ise,hep illaki kötü bir geçmişi olması gereken kötü adamdı. Ama sorun şuydu ki; Kayahan'ın kötü bir geçmişi yoktu. Her şeye sahip olmuş bir adamın geçmişi de sahip olduklarının tatminliği ile geçerdi. Burnumun dibine kadar giren beden ile bir şeyin daha farkına vardım. Kokusu... Benim içime çektiğim, sevdiğim kokusu değildi. Şu anki kokusu diğerine göre daha erkeksi bir kokuydu. Onda,benim sevdiğim hiçbir şey kalmamış. Kokusunu içime her hapsettiğimde geçmişin sadece benim zihnimde kalan hatıralar olduğunu anladım. Bu canımı yaktı. "İğrenç kokuyorsun,"diye sanki az önceki yanan canımın acısını almak ister gibi konuştum. "Niye?"dedi, ondan beklemediğim bir şekilde bana yaklaşırken. Dudaklarımın üzerine esen nefesi, yumruk yaptığım elimi daha da sıkmamı sağladı. "Çok severdin." "Çok güzel kokuyorsun." "Karakterin gibi,bana gelirken kokunu da değiştirmişsin. Bunu sevmedim, eskisi daha iyiydi." Kaç yaşındasın sen acaba,Gül? İlkokul çocuğu gibi laf sokma çabası da neyin nesi? "Ben sana gelirken değil,sen gittikten sonra değiştim." "Ne bu?" Dedim,ona kanmaya çalışan yüreğime lânet ederek. "Şimdi hala bana âşık olduğunu falan mı anlatacaksın? Ya da özlediğini?" İşaret ve orta parmağının sırtını yanağıma yaklaştırdığı sırada kendimi geriye çektim. Bu bir refleksti. Birinin bana dokunmasından hoşlanmazdım. "Sana hala aşık olmam için,"dedi, yaptığıma küçümseyerek bakarken. "İlk önce aşık olmam gerekir, Sancar. Fakat,hep yanıldığın bir konu var. Ben,sana karşı bir şey hissetmedim." Sözlerinin altında ezildim. Kurumuş bir gül gibi yere atıp çiğnedi, kalbimi. Ben,ona aşıktım ama onun bana bir his beslememiş olduğunu ikinci kez ağzından duymak, açtığı çukura beni diri diri gömmekti. "Bana olmayan aşkını anlatmak için mi buradasın?" Ağlamadım. Ağlamak bana göre güçsüz olduğunu göstermekti. Hele ki, bunun birinin karşısında. "Hayır,"dedi,güç gösterisi yapmak ister gibi bana üstten bakmaya devam ederken. " Yaptığın yaramazlığı konuşmak için." Bedenlerimizin arasında bir parmak mesefa olmasına rağmen yaydığı sıcaklık, bedenime işledi. Bu kadar yakın oluşu bana zarardı. "Seni anlamıyorum." Anlamıştım. Ancak bu kadar kısa sürede olayın farkına varmış olmasını beklemiyordum. Az önce engellediğim dokunuşunu yaptı, buna engel olamadım. Aklım yakınlığındaydı. Dişlerimi sıkmaktan kasılmış yanağımda kemikli parmakları kendini hissettirdi. Sadece iki parmağı, nefesimi tekletti. "Kürşat, sizinle konuştuktan tam on bir saat sonra vurulmuş,"dedi, gözlerime inatla bakarken. Parmağı, tenimde kayıyor, değdiği yeri kızgın korlar bırakıyor, yeniden harlıyordu. "Onu vuran öldürmek istememiş, sadece yaralansın istemiş." Yanağımdaki eli,keskin çene hattımda biraz oyalandıktan sonra boynuma indi. "Bunu bana anlatmandaki neden?" Parmaklarının uçları sadece tenime değiyordu,beni tamamen hissetmek istemiyordu. "Senin usta tetikçin,onu vurdu. O saldırı senin emrinle oldu,Sancar." Kendimi savunmadım. Ona haklı çıkmak istemiyordum ki, haklı falan da değildim. Bana yaptığı o alaylı konuşmadan sonra Kürşat Sağlam denen adamdan bir nevi intikam almak istemiştim. Araba satışı olursa Kayahan,benden daha güçlü olacaktı. Bunu engellemek istedim. "Bunu nasıl yaptın, Gül?" Sustum. O ise devam etti:"Ölebilirdi!" "Kurşun benden çıkmadı vicdan falan da yapmam bunun için." Naz... Onu kullandım. Bana yardım etmek isteyen kadını harcadım. "Kürşat, uyandığı an onu öldürecek. Bunu bile bile yaptın, kadının hayatını mahvettin!" Biliyordum. Kürşat Sağlam'ın yüzünde o öfkeyi görmüştüm. Gözlerini açtığı ilk an,Naz'ı öldürecekti. Ben ise bunu bildiğim halde, kendi menfaatlerim için onun hayatı üzerine kumar oynadım. Muhtemelen ise kaybedecektim. "Sana mı kaldı,onu savunmak?! Sana ne!" "Sen,"dedi, gözlerime kaybetmediği öfkesi ile bakarken. "Senin burada olman başından hataydı. Gideceksin. Seni buradan göndermek için her şeyi yapacağım." Boynumdaki parmaklar,canımı sıkmaya başlamıştı. Bunun için ellerimi cebimden çıkarıp bileğinden tutup onu uzaklaştırmak istedim. Yakınlığı bana eskiyi hatırlatıyordu. Eski halimizi, onun aşkla bakan gözlerini. "Benden kurtulmak mı istiyorsun?" Dört parmağı enseme kaydı, tenini tenimde hissettiğim an, küllerin arasından bir gül filizlendi. Yüzünü yüzüme daha da yakınlaştırdığında o gül, çiçek açtı. Kulağıma nefesini üflerken,"Evet,senden kurtulmak istiyorum,"dedi, acımasızca. Çiçek açan gül soldu. Tek bir sözü ile kurudu. "İyi,"dedim, yanağımı okşayan sakalları ile duraksadım. Baş döndürücü yakınlığı kalbime zarardı. "Ondan bu kadar yakınsın o zaman. Benden kurtulmadan son kez yakın olmak istedin, galiba." Güldü, gülerken verdiği kesik nefesler boynuma çarptı. Sıcak nefesi yaktı,tenimi. "Sizin bu özgüven soydan geliyor, muhtemelen." Özgüvenli biri olduğum metrelerce uzaktan bile belli olurdu. Bunu yalanlamazdım. "Uzak dur benden, senin gibi bir adamın yakınlığı mide bulandırıcı oluyor." Keşke, keşke mide bulandırıcı olsa. Midemde heyecendan olan kasılmalar olmasa. Bedenimde hüküm sürmeyen eli de, belime dolandığı an irademi sağlam tutmaya çalışan kolonlardan biri daha çatlak verdi. "Mide bulandırıcı mı?" Dedi,bana söylediği tüm sözleri yok sayıp haddinden fazla yakınlaşarak. "Oysaki sen,sana dokunmam için yalvarırdın." Çünkü o zamanlar sen ve ben, birbirinden nefret eden değil, seven insanlardık. Daha doğrusu yalana inanan ben sevdiği sanmıştım. "Senin de en büyük yanılgın bu. O zamanlardaki arzumu bana karşı kullanmak istiyorsun ancak şu anda sadece senden nefret ettiğimi hesaba katmıyorsun." Nefret ve aşkın arasında ince bir çizgi var derlerdi. Ben,o çizgide kalmıştım. Adım attığım birini seçecek, diğerinden vazgeçecektim. Lakin ben, ikisinden de vazgeçemiyordum. "Nefret ediyorsun,demek,"Nefesini boynumda,elinin sıcaklığını belimde hissederken ben,ona kulak vermekte zorlandım. "Şu an,o küçük kadınlığının istekle sızladığını biliyor oluşum pek nefret olarak sayılmaz." Şerefsiz! Ettiği edepiz kelimeler gözbebeğimi titretecek kadar utandırmıştı. Fakat beni göremiyor olduğu için bir şeyi gizlemeye gerek duymadım. Her şey değişmiş olsa da, arsız ve şerefsiz oluşu yerli yerindeydi. "İnan bana, iradesiz bir kız çocuğu değilim. Sen arzu duyabileceğim vasıfta bir adam değilsin. Gençliğimde yaptığım bir hatadan ibaretsin sadece." Hata... Kayahan benim için bir hata mıydı? Hangi hata, ardında doğru bırakırdı? "Sen, Gül Sancar. Beni hata olarak göremezsin. Yıllar önce ben,senden gittim. Ben seni ardımda bıraktım, eğer seni gerçekten sevseydim geri gelirdim. Ne pahasına olursa olsun,seni alırdım. Ama gelmedim,sen kendi ayaklarına bana geldin. Yakın bir zamanda gitmezsen seninle küçük hatalar daha yaparız,yine benim koynumda bulmak istemezsin kendi. Eğer burnumun dibinde olmaya devam edersen kısa süreli bir ateşkes yaparız, Gül Sancar. Seninle eskileri yâd etmek çok zevkli olur." •••• |•Bölüm Sonu•| Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum buraya yazabilirsiniz ? Bir şey açıklamak istiyorum, şöyle ki;Gül karakterine kötü yorumlar yapan var. Şunu söylemeliyim,Gül iyi,saf ve dünyadan soyutlaşmış bir kadın karakter değil, size böyle bir karakter sunmayacağım. Zaten benim nerdeyse on tane kitabım var,hiç bir kadın karakterim normal değil. Bir Ada aralarında pasif diğer tüm yazdığım kadınlar farklı
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD