15

3694 Words
15.BÖLÜM:"ACININ MÜREKKEBİ" •••• [Geçmiş] Her şey çok güzeldi. Kusursuz bir hayatı vardı, hayatına aldığı mükemmel bir adam vardı ve en güzeli ise ona aşkı aşılayan biriydi bu adam. Kayahan. Gül için her şey demekti. Ona bağlı değildi lakin ondan kopuk da değildi. Tuhaftı. Bir erkeğe değer vereceğini asla düşünmemişti. Şu zamana kadar etkenlerden biraz uzak kalmayı seçmişti. Güvenmiyordu, inanamıyordu. En kötüsü de haberlerde gördüğü vahşetlerden dolayı korkuyordu. Fakat o, farklıydı. "Eğer,"dedi, arkasında ellerini sıkıca tutan adam. "Biri arkadan saldırmak isterse,ona..." Gül'e bu denli yakınken aklı sürekli farklı yerlere gidiyordu. Saçlarından gelen koku, söyleyeceği şeyi unutturuyordu. "Kayahan,"diye konuştu, Gül. Neden durmuştu? Gül, Kayahan'dan sadece kendini savunmasını öğretsin istemişti ancak Kayahan sürekli işleri bozuyor,konu bambaşka bir yere gidiyordu. "Hımm,"diye bir ses duysa da, Gül'ü de konudan saptırmıştı. Saçlarında gezinen burun işleri yokuşa sürüyordu. "Kayahan sürekli oyunbozanlık yapıyorsun, madem yapamayacaksın,ne diye yaparım dedin?" Kayahan da bilmiyordu ki,ona her yakınlaştığında iradesi bedenini terk ediyordu,aklı ile düşünmüyordu. Belki de kalbi ile bilmiyordu, bildiği tek şey yanında her zamanki Kayahan değildi. Gül, Kayahan'dan kurtulup yüzüne öfkeyle baktı. Kayahan, yüzündeki muzip gülümseme ile Gül'e bir adım attı. "Sen,bana böyle yakınken bana karşı savunmanı değil,gardını indirmeni istiyorum,"dedi, ancak yüzündeki alay sesinde yer almıyordu. Çünkü, kelimesi kelimesine doğruyu söylüyordu. Gül, Kayahan'dan duyduğu sözler ile ciddi anlamda utanıp gözlerini spor salonunda gezdirdi. Birkaç kişi vardı, kendi halindeydiler. Zaten bu saatlerde sakin olur diye gelmişlerdi, kalabalık ortamı çekecek durumda değildi,her ikisi de. "Sen boşver bunları,biri sana saldırmak isterse bas sikine tekmeyi,"diye ciddi bir şekilde konuştu. "Kayahan, düzgün konuş. Senin ağzının cidden bir ayarı yok." Gül, küfür konusunda fazla hassastı. Annesi,bir kadının ağzına asla küfrün yakışmadığını söylerdi. Gül ise annesinin ise ona her yaptığında söylediği sözler ile daha da kırmızı çizgisi hâline gelmişti. Asla küfür etmezdi, annesinin bu konudaki halini biliyordu çünkü. "Gül,"dedi Kayahan,bir adım daha yakınına gelirken. "İstersen bunun devamını başka yerde yapalım,mesela evde. Daha eğitici olur." Yok artık! "Kayahan,kendine gel. Saçma sapan konuşma. Eğer sen yapamazsan-" Gül, sözlerinin devamını getiremeden Kayahan, Gül'ü kendine çekip başını göğsüne yasladı. "Ne diyorsun, kızım sen. Ben yaparım, başkasına gerek yok." Başkası yapsın, demeyecekti ki? Giderim,diye tehdit edecekti. Ki zaten Gül, böyle saçma kıskandırma olayına girecek biri değildi. Kıskançlık adlı duygunun bir ilişkiye zarar verdiğini savunurdu. Güvenen bir adam kıskanmazdı. Onun düşünce tarzı bu şekildeydi. "Gül, bak bu konuda ciddiyim. Yanında bir şeyler her daim bulunsun. Biber gazı falan, her neyse. Savunmasız gezme." "Tamam,"diye mırıldandı. Düşünüyor olması ise yüzünde gülümsemenin var olmasını sağladı. Gül, kafasını sıcak yuvasından çekip, gözlerini ela gözlere dikti. Kafasını eğmiş ona bakan adamın gözlerinin içine bakıp gülümsemesini büyüttü. "Tekme konusu benim için geçerli değil bu arada. Bize lazım o,"dedi Kayahan ortamı bozarak. Sustu Gül. Çünkü, karşısındaki adam asla susmayacaktı ve onu uyarmaktan usanmıştı. "Maşallah, koala gibi yapışmışsın kıza Kayahan,"diye bir ses duyan Gül, yavaşça Kayahan'ın kollarının arasından sıyrılıp gelenin kim olduğuna baktı. Ellerini ringin etrafını çevreleyen kordonlara yaslamış, onlarla bakan adamı tam anlamıyla tanımasa da, yüzüne aşinaydı. Genellikle Kayahan'ın yanında görürdü bu adamı. "Hangi ara geldin,sen?" Kayahan, huzursuzca söylendi,iki dakika rahat bırakmıyordu. "Yeni doğmuş yavrusunu kucaklayan anne gibi durduğun zamandan beri." Benzetmeye ister istemez gülen, Gül'e gözlerini kısıp baktı. "Saçma sapan konuşma,"dedi, onlara bakan adama çevirirken bakışlarını. "Selam,"dedi, Gül'ün hala adını bilmediği adam. Kimdi bu? Kayahan herkesle pek konuşan biri değildi ancak bu adamla araları pek iyi gibiydi. "Selam." "Furkan,ben." "Ben de, Gül." Kayahan, ortaya atlayıp,"Neden geldin, sen?" Dedi. Adının Furkan olduğunu öğrendiği adam gözlerini Gül'den çekip, ona bakan adama çevirdi. Furkan pek anlam veremedi, Kayahan'ın bu hallerine. İlk zamanlar sadece bir ilişkisi olsun diye birlikte olduğu kızı sürekli yanında görünce bu düşünecesi zamanla asılsız hale geldi. Kayahan muhtemelen bu kıza değer veriyordu ve yaptığı işi kızdan da saklıyordu. Bilse yanında durmazdı ya. Furkan'ın eski sevgilisi bu gerçeği öğrendiği an tüm ilişkisini tek mesajla bitirmişti, Gül de öyle yapardı diye düşündü. "Dediğini yaptım,şu anda bizde,"dedi, üstü kapalı bir şekilde. Gül de bunu anladığı için kaşları çatıldı. Gözleri Kayahan'ı bulunca onun da şeytani bir şekilde gülümsediğini gördü. "Başka bir şey var mı?" Gül bu konuşmadan bir şey anlamamıştı. Sadece bir Kayahan'a,bir Furkan'a baktı. "Hayır, sorun yok," Dedikten sonra,"Yenge oluyor galiba,"dedi, kaşları ile onlara tuhaf tuhaf bakan kadını gösterip. "Evet,"dedi, Kayahan'ın gözleri Gül'e dönerken. •••• Acının mürekkebi ile yazılan kaderin getirisi ruha ızdıraptan başka hiçbir şey vaat etmezdi. Benim kaderim avcumda veya alnımda yazmıyordu, benim kaderim gözyaşlarımda var oldu, onlarla şekillendi. Onlarla değişti. Onlarla da hayata geçti. Yaşadıklarım,beni bu hale sokan yegane şeydi. "Kayahan, lütfen," diye ardından haykırdığımı hatırlıyorum. "Lütfen gitme, yapma. Kal." Kalmadı,gitti. Yalvardım ona,her şeye rağmen hem de. Fakat onun yaptığı tek şey,"Beni ne olursa olsun affetme. Çünkü ben,seni asla affetmeyeceğim," Demek oldu. O gün öfke ve hayal kırıklığını bir arada yaşadım. Bilmiyordum, duygularım katledilmişti sanki. Fakat o ikisi her daim soluğumdaydı. Her nefesimi yemin saydım,ona aynısını yapacağıma yemin ettim. Çünkü, içimdeki küçük Gül ölmüştü, mevta bir bedenin ise merhameti olmazdı. Korktuğum şeylerle sınandım,sınandığım şeylerden de korktum. Yokluğundan korkardım ancak şimdi varlığı beni korkutuyordu. Her şeyi tekrar yaşamamak için çabamdı. Onun yıllar önce söylediği kelimelerin aksine ona karşı olan gardımı daha da sağlam yapmıştım. Kırılmaz yapmıştım;bir güzel bakışa,bir güzel söze,bir iyi davranışa karşı. Tekrar aldanmamak için. Tekrar güvenmemek için. En kötüsü de şuydu ki; kalbi kimde bilmediğim bir adama tüm kalbimi vermiştim ve avuçlarının arasından bir daha da çekip alamamıştım. "Sen?!" Diye bir ses işittim arkamdan. Bu sese yıllar önce aşina olmuştum. Onun yüzüne bakmasam da kim olduğunu bilecek kadar zaman geçirmiştik. Furkan. O zamanlar Kayahan'ın tek dostu,tek güvendiğiydi. Demek ki hala da bu böyleydi. Böyle bir şeye onu arayıp, çağırdığına göre. Arkamda belki de en eğlendiğim zamanların canlı bir tablosu vardı;, kahkahalarım, espirilerim, mutlu geçen her saniyem. O günden sonra, onunla ilk tanıştığımız günden sonra onunla geçmişti her anımız. Üçümüz çok iyiydik. Furkan ile aramızda oluşan bağdan ise Kayahan nefret ederdi çünkü, Furkan ile ben aynı kafada insanlardık. Yaptığı boş espirilere bile gülerdim ben, bilmiyorum çok iyi gelirdi bana. Eskide kalmış olmasına bir an üzüldüm ama Kayahan hayatımdan çıktığı an o da çıkmıştı,hiç olmamışlar gibi. Yalancı bir aşk ve yalancı dostluklar ile yaşamış olmak acı vericiydi. Ama kim olsa hepsine inanırdı. Gerçek gibiydiler aynı. Sevgileri, sözleri, gözleri... Her şey o kadar gerçek gibiydi ki inandım. Buğulanmış gözlerim karşımdaki adamda takılı kaldı, kulağımdaki telefon ise ağır ağır aşağıya indi. Araba hırsızı... En büyük kanıtıydı aslında her şeyin yalan olduğunun. Benim tanıdığım Kayahan, hakkı olmayan hiçbir şeye elini uzatmayacak kadar iyi biriydi. O asla haksız kazanç elde etmezdi. Ama şu anda koltukta baygın yatan adam,bu hayatta ki bana yabancı olan biriydi. Kimdi bu? Hangi Kayahan doğru olandı? "Gül?" Dedi,benim olduğumu doğrulamak için. Şaşkındı, beni buradan da beklemiyordu. Sahiden benim burada ne işim vardı? Halbuki şu anda evimde yatıyor olmam gerekiyordu. Yavaşça omzumun üzerinden Furkan'a baktım. Kaşları havada bana bakıyordu ve bunu kesmedi. O pek değişmiş sayılmazdı. Hâlen aynı adam gibi karşımda dikiliyordu. Biraz kilo almış ve daha olgun duruyordu. Muhtemelen yirmi dokuz yaşında olması gerekiyordu, Kayahan'dan bir yaş küçük diye hatırlıyordum. "Sen ne arıyorsun burada?" Keşke gitseydim, neden merakıma yenik düşmüştüm ki? Sessiz kalmayı tercih ettim. Cevabım da yoktu ya! Ben burada ne arıyordum ki? "Gül?" Diye, soru dolu bir sesle konuştuktan sonra gözleri arkamda baygın yatan adama kaydı. O an göz bebeğinin büyüdüğüne şahit oldum. "Siktir!" Dedi, hayretle. Olduğu yerden hareketlenip, Kayahan'ın olduğu yere hızlı adımlarla yürümeye başladı. Gözleri Kayahan'ın bedeninin her yerinde gezindi ancak omzunun yakınlarındaki yarayı görünce ağzında bir şey daha geveledi,bunu duyamadım. Ne dediğini anlamayacak kadar boğuk çıkmıştı sesi. Beni unutmuştu, odak noktası sadece yaralı adamdı. Hızlıca koltuğun yanına oturdu, yakından da baktı yarasına. Yaradan akan kırmızı kan çizgi halinde aktı, yavaş yavaş... Daha sonra ise pusula dövmesinde son buldu kanlı yolculuğu. O dövme asla mutluluğa çıkmamıştı. Ben onda mutluluğu değil, acının en kudretli hâlini bulmuştum. "Fazla kötü bir yara değil,"diye,kendi kendine konuştu, Furkan. Öyle gözüküyordu, pek abartılacak bir şeyi yoktu. Ama oluş nedeni korkunçtu. "Gül, oradaki dolapların birinde ilk yardım çantası olacak, buraya getirir misin?" Ne? Benden,ona yardım etmemi mi istiyordu? Hayır. Bunu yapmazdım. Ona hiçbir koşulda yardım etmeyecektim. Sözlerimin her daim arkasında duracaktım, ilk dakikadan çiğnemeyecektim. Hem, kendi ağzıyla demişti; uzattığın eli tutmam ,diye. Böyle kibiriyle hayatına yön veren birinin hayatı için kılımı kıpırdatmazdım. Evet,onu seviyordum ama sevgim de bir yere kadar geçerliydi. "Gül,sana diyorum,ilk yardım çantasını uzat. Hastaneye gitmeden önce kanamayı durdurmak gerekiyor." Furkan, hiçbir şey yapmama karşı gözleri bana hızlıca döndü. Yapmayacaktım. "Hayır,"diye Kayahan'a bakarak fısıldadım. Hayır,bunun oluru yoktu. Furkan,"Ne demek hayır, Gül! Bırak şu inadı da çantayı getir,"diye öfkeyle konuştu. "Hayır!" Diye,az önce sesime kıyasla haykırdım. "Ne haliniz varsa, görün! Umurumda bile değilsiniz!" İçimde var olan bir ses 'yardım et' diye bağırsa da,onu susturdum. "Gül bırak saçmalamayı! Sen olmadan onu buradan çıkarıp hastaneye götüremem. Yardımın lazım." Yardım istemesi Kayahan içindi. Başka bir zamanda Furkan bir daha asla hayatıma dahil olmayacaktı. "Ne bok yediyse arkasında dursun, arkasında dur. Ben sizin için hiçbir şey yapmam, başkasının da yapmasına izin vermem." Sözlerimin ardından arkamdan bağırmakta olan adamı umursamayıp odadan dışarı çıktım. Eğer burada kalırsam içimdeki o ses,çığlık çığlığa bana yapmam gerekeni söyleyecekti. Sese galip gelmekten korktum. Koridorda hızlıca yürürken arkamdan,"Gül!" Diye bağırdı. Aldırmadım, yürümeye devam ettim. "Gül,dedim sana!" Bileğime sarılan el ile adımlarım kesilince bir anda beni durduran adama döndüm. "Ne var!" "Gidecek misin cidden? Sana, yardımın lazım diyorum, kızım!" Gidecek miydim? Galiba. Bunu kendim için yapacaktım. "Gideceğim!" Tuttuğu bileğimi ondan çekip,bir adım geriye gidip aramıza mesafe bıraktım. Kısaca yaptığım harekete bakıp tekrardan öfke ile gözlerimin içine baktı. Bir de öfkeli miydi! Öfkeli olması gereken kişi bendim. Yıllar sonra karşıma çıkmış, o adam için yardım istiyordu! Yapmayacaktım. Kendi ağzıyla söylemişti zaten,' ölmeyi tercih ederim ama senin uzattığın eli tutmam,' diye. "Neden? Neden buradasın o zaman?" Beni sorgulamasına aldırmadım. Ona hesap verecek değildim, adını bile zor hatırladığım adam için hiçbir şey yapmazdım. "Burada çalışıyorum çünkü." Bunu biliyor muydu acaba? Belki de Kayahan,beni konuşmak için bile önemli bir şey olarak görmemişti. Furkan da beni görünce ondan şaşırmış olabilirdi. "Gece gece mi çalışıyorsun, Gül? Bak, biliyorum hepimize öfkelisin ancak şu anda bir can söz konusu. Lütfen..." Kayahan... Aynısı bana olsa ne yapardı? Yardım mı ederdi,yoksa ardında bakmadan gider miydi? Neden düşünüyordum ki? O hep giderdi,bunub istisnası olamazdı. Ben de, onun gibi yapacaktım. Çünkü o,beni burada bırakırdı. "Ona ayıracağım zamanı,daha birine ayırırım. En azından ilk kez doğru bir şey yapmış olurum." "Gü-" Onu orada bıraktım. Bir kez daha arkama bakmadım, şirketten çıktım ardından ise arabaya atlayıp evimin yolunu tuttum. Ne kadar doğruydu yaptığım? Benim yüzümden ona bir şey olacak değildi herhalde. Arkadaşı olan o'ydu,ben değil. Benden yardım istememişti,ki ona yardım da etmezdim. Etmedim de. Ne olursa olsun, oradaki adam beni evde bekleyen çocuğun babasıydı. Bu asla değişmeyecek bir gerçekti. Hayatıma Kayahan'ı da dahil etmiştim. Bu da benim için her an bu saklama oyununun bitişi demekti. Kayahan, her an onun varlığını öğrenebilirdi. Peki ya,ister miydi? Bir parçası bana ait olan minik bedene nasıl bakardı? İğrenç bir şeymiş gibi mi davranırdı? Ya da severdi. Bunca soru varken ben, tutup da ikisini aynı yere sokmazdım. Kayahan'ın olduğu yerde, benim oğlumun işi yoktu. Bir baba değildi,ya da tanıdık hiçbir şey. O sadece bir yabancıydı. Dünyadaki herhangi biriydi, Kayhan için. Yolda görse, dönüp bir daha birbirlerine bakmazlardı. His olayına pek inanan biri değildim, küçük bir çocuğun babasını hissedeceği gibi şeyler bana batıl inançlar gibi gelirdi. Evin önüne geldiğimde arabanın el frenini çekip, kontağı kapattım. Gözlerim,arabadan inmeden evdeki pencereye döndü. Fakat ışıkları yanan halde olan evin penceresinden bana bakan ela gözler ile çakışan gözlerim,bir anlığına titredi. Uyuyor olması gerekiyordu,ne zaman uyanmıştı? Onu bıraktığımda uyuduğuna emindim oysaki. Arabadan, gözlerimi çekip indim. Zor olan o değildi, bendim. Üstesinden gelirim sandım,bunu da yaparım sandım. Olmadı. Bunda başarısız oldum. İyi bir anne olamadım. Büyüdüğü zaman ise benden deli gibi nefret edecek bir evlat yetiştirdim. Düzeltmeye çalışıyordum, düzelmeye çalışıyordum. Dalgın dalgın odanın kapısının önüne geldiğimde beklemeden kapıyı açtım. İçeriye girmem üzerine omzunun üzerinden bana sadece bakmakla yetindi. "Neden uyandın?" Diye sordum, kapıyı kapatırken. Bedenini bana çevirdi. "Sen gidince daha da uyuyamadım." "Hıhı,"diye bir ses çıktı ağzımdan. Aklım halen yaptığım canilikte takılı kalmıştı. İnşallah, bunun için bir keşke demem. Başına gelecek her şey, benim için bir vicdan azabıydı. Sırf hırs uğruna gitmiştim,ya da inat. Bilemiyorum. "Beraber mi yatalım istiyorsun?" Gözlerimi ondan çekip üzerimdeki hırkayı çıkararak odadaki dolaba yürüdüm. "Seninle uyumayı seviyorum. Güzel oluyor." Verdiği cevapla dudaklarım kıvrıldı. Sesi neden bu denli güzel çıkmıştı? "Önceden nasıl uyuyordun peki?" Belki soru kötü bir soru gibi duruyor olabilirdi ama sadece merak ettiğim için sormuştum. Her akşam benimle uyumak isteyen bir çocuk, diğer günler nasıl tek uyuyordu? "O uykular kötü olurdu, uyuyordum ama kötü şeyler hep görürdüm. Ama seninle uyuduğumdan beri görmüyorum. Bu iyi bir şey galiba." Kötü şey dediği kâbus olmalıydı. Bu konuda kader ortağıydık. Fakat benim onunla yatınca geçmiyordu, halen devam ediyordu. Onda geçtiğini duymak ise iyi hissettirmişti. "Ya öyle mi? Ne görüyordun?" "Babamı," Durdum. "O galiba kötü biri. Onu hiç görmedim ama sen onun hep kötü biri olduğunu söylüyorsun. Öyle biri olmasaydı, sen ona kötü demezdin." "Evet,"dedim, içimdeki duygu seline rağmen. "O kötü biri. Senin rüyalarına değil,ancak kabuslarına girer öyle biri." Küçücük çocuğa dediğim şeylere bak! İnanmıyorum. Yaptığım şeyler aslında dehşet vericiydi. "Anne?" "Efendim,"dedim, saçlarımı açarken. Siyah saçlarımı tutturduğum lastik tokadan ayırdım, bununla saçlarım sırtıma döküldü. "Babamla nasıl tanıştınız?" Hırkayı masaya bırakmak için uzanan elim havada asılı kaldı. Dondum. Her şeyin başladığı o ana gittim. Ne güzel başlamıştı aslında. Demek ki her ilişki mutlu bitecek diye bir kaide yoktu. Eğer öyle olsaydı bizim ilişkimiz mutlu biterdi. "Baban,bana az kalsın çarpacaktı," dedim, elimdekileri bırakarak. O an... Kayahan'a öfke ile dolmuştum,tüm gün yaptığı ukalalığı hatırlamış, kendi kendime daha da sinirlenmiştim. Bana söylediği sözler,tavrı... Onun gibi birini asla hayatıma almam derdim,lakin büyük konuştuğumu zamanla anladım. Çünkü, Kayahan hayatımın ortasına bir ateş gibi düşmüş, tüm aslalarımı yakmıştı. Kıkırdadı. "Nasıl oldu ki,bu?" "Baban araba kullanmayı bilmeyen bir salaktı,yayaya yol verilmesi gerektiğinden bir haberdi. Sanki haklıymış gibi bir de bana çamur atacak kadar şuursuzdu." Ne gömdüm be! O gün bile isteye oradaydı belki de. O bir tesadüf veyahut şans değildi. Tıpkı daha sonrasında bana olan ilgisi gibi. Kendimi hiç kimseden aşağı görmüyordum ama anlamam gerekti. Kayahan gibi bir adam, durduk yere neden peşimden bu kadar gelsin ki? "Babam... Onun fotoğrafını gösterir misin? Çok merak ediyorum." Anlatmak istemedim. Ama arkamı döndüğümde gördüğüm yüz, yapacağım şeyi durdurdu. "Ben de bir fotoğrafı yok,yani ben hepsini attım. Hem zaten bu kadar merak etmene gerek de yok. Hayatının hiçbir yerinde olmayacak bir adamla doldurma zihnini. Bırak senin için sadece bir kelime olarak kalsın." Kayahan,asla oğlumun hayatına girmeyecekti. Kayhan'ın hayatında silueti olmayan bir 'baba' olacaktı. "Üzgünüm,"dedi, yatağa başı önde ilerleyerek. "Pek de merak etmiyordum zaten." Bir saniye bile düşünmeden,"Etme,"dedim, düz bir sesle. Bana cevap vermedi. Vermesini beklemedim zaten. Onun adının geçtiği hiçbir şey duymak istemiyordum,bunu da zamanla anlayacaktı. Belki zor olacaktı ama olacaktı. Üzerimi değiştirmeden Kayhan'ın uzandığı yatağa gidip yanına bıraktım bedenimi. Yumuşak yatakla buluşan sırtımda hissettiğim rahatlama hissi ile gözlerimi yumdum. Bugünden sonra bu yatakta bütün olmuş olmama rağmen hala orada yaralı bıraktığım adamda kaldı aklım. Ona bir şey olmayacağına inanarak gitmiştim ancak olursa bunun bana yapacağı yarayı düşünmek bile azap vericiydi. İlk önce yatakta bir hareketlilik oldu, ardından da karnımın üzerine usulca konan bir adet minik bir kol. Sol yanımda cennet açtı sanki. Güzel bir koku yaydı, küçük cennetinden. Sol yanım, onun cennetinden mahrum kalmadı. Hızlı hızlı büyüdü oradaki sevgi. Belki, büyüyen sevgi ikimize de bulaşırdı. Ya da sadece bana. Fakat o küçük cennet bahçesi,ölü gülleri tekrar canlandıracak kadar merhametliydi. •••• [İlk tanışma] Tüm gününü finallere çalışarak harcamıştı, Gül. Çok çalışması gerekiyordu. Babası gibi, yıkılmaz bir duvar inşaa etmek için gecesini gündüzüne katıyordu. Babası, Antalya'nın en saygın iş adamlarındandı ve ondan sonra,onun koltuğuna Gül oturacaktı. "Kızım geldik." Şoförün sesi ile dikiz aynasından ona baktı. "Tamam." Arabadan inip, önündeki binaya baktı. Babasının yıllarıydı bu bina. " Sen git abi." Cama eğilip şoföre baktı. "İyi madem." Arabadan uzaklaştığı gibi araba hızlıca uzaklaşmaya başladı. Karşıya geçmesi gerekiyordu. Yürümeye başlaması ile korna sesini duydu. Sağa bakınca dibinde duran araba ile ürktü. Elini kaldırıp arabanın kaportasına vurdu. "Önüne baksana be!" Suçlu olan o'ydu ama korktuğu için böyle bir sergilemişti. Arabanın kapısını açılıp, içinden bir adam çıktı. Gördüğü ile gözleri büyüdü, Gül'ün. Bu arabadan böyle bir adam çıkmasını beklemiyordu. Onu tek eliyle geri savururdu. "Yola atlayan sensin! Yürümeyi bilmiyorsan ne diye dışarı çıkıyorsun kızım?" Gül iki defa ağzını açıp, kapattı. Ne kaba bir adamdı bu? Bir kadınla nasıl konuşacağından haberi yoktu anlaşılan. "Sizi ilgilendirmez bu. Sende araba kullanmayı bilmiyorsan,hiç o direksiyonun başına geçme." Gül öyle biriydi ki, hiçbir sözün altında kalmazdı. Bu kimine göre çok şımartıldığından oluyordu. "Bu şirketin önünde anca senin gibi dengesize çattım ben de." Gül, Antalya'nın kızgın güneşi ile ışıldayan elalara baktı. Güzel gözleri vardı. "Ne halin varsa gör,"deyip karşı kaldırma yürüdü. Arkasından ona bakan adamı farketmedi bile. Gül bilmiyordu ki,o elalar yakacaktı en çok canını. •••• |•?•| Merak ve vicdan azabıydı beni hastane koridoruna getiren. Sabahtan beridir bir sürü teori üretmeme rağmen kendi gözlerimle görmediğim sürece rahat bir nefes alamayacaktım. Bundan emindim. Üçüncü katta olduğunu öğrendiğim an beklemeden kata çıkmıştım. Furkan,bir odanın karşısındaki sandalyede yorgun bir şekilde oturuyordu. Yüzünde kötü bir şey olduğuna dair en ufak iz yoktu, demek ki iyiydi. Bu iyi hissettirmişti. Gitmek için hareketlendim,daha fazla burada kalmamın anlamı yoktu. Geriye bir adım atmamla,sanki geldiğimde beri beni fark etmiş olan Furkan'ın gözleri olduğum yere döndü. Durdum. Kaçmadım. Kendi isteğimle buraya gelmiştim, başkasının bir bakışından korkup kaçacak değildim. Beni gören Furkan kısaca bana bakıp,bir şeyler söyleyerek başka yöne çevirdi bakışlarını. Ne dediğini anlamadım, zaten kendi kendine söylenir gibi bir hâli vardı. Topuklu ayakkabılarımı yere vura vura oturduğu yere yürüdüm. Ayakkabılarımdan çıkan ve koridorda yankı yapan o tok ses, kulaklarına vardığı an Furkan'ın kafası tekrar benim olduğum yere döndü. Gideceğim sanıyordu galiba. "Durumu nasıl?" Dedim, yanına varıp. Furkan,"Sizin aranız iyi mi, Gül?" Diye sordu. Bizim bağımız yoktu,o bağ yıllar önce kopmuştu. Tekrar oluşacağa da pek benzemiyordu. "Ya,iyi. O kadar iyi ki, bıraksan birbirimizi vuracağız." "Madem bu kadar kötü aranız, neden buraya kadar zahmet edip nasıl olduğunu soruyorsun?" Sadece nasıl olduğunu görmek istemiştim. Onu burada kaderine terk etmek benim yapacağım bir şey kesinlikle değildi,ne olursa olsun,kim olursa olsun yardım ederim. Ama konu Kayahan olunca işler hep olan gibi olmuyordu, benim için. Sanki,ona yardım edersem hala bir şeyler hissettiğimi anlayacaktı. Duygularımı gizlemek istemiştim,ve bunu sonuna kadar yapacaktım. Duygularımın üzerine beyaz bir çarşaf atmıştım,daha da kaldırmak istemiyordum. "Seninle bunu konuşacak değilim, Fırat,"dedim, Kayahan'ın bulunduğu odanın kapısına bakarak. İsmini neden bilmiyorum ama bilerek yanlış söylemiştim. Unuttum sansın, hatırlamıyorum düşünsün diye yaptım galiba bunu. "Furkan,adım Fırat değildi Gül, Furkan." Dediğine takılmadığımı belli etmek istercesine,"Burada mı kalıyor?" Diye sordum. Evet, uyandı. Birazdan yanına gideceğim." "Kayahan,ne zamandan beri o tür şeyler yapıyor?" Araba hırsızı, diyemedim. En çok da Kayhan'ı düşündüm. Araba hırsızı olması benim açımdan iyi bir şeydi ama Kayhan için başlı başına bir sorundu. Babasının kahramanı olmasını isterdi, örnek alınacak biri olmasını. Ama Kayahan bunda da başarılı olamamıştı. "Bunları benimle konuşamazsın, Gül. Anlatmak isterse Kayahan anlatır." Resmen Kayahan'ı hem koruyor,hem de savunuyordu. "İyi,ben de onunla konuşurum,"dedim,bir anda. Anlatmayacağını bile bile onun bulunduğu odaya girdim. Arkamdan gelen Furkan ile beraber odaya girdiğimizde Kayahan'ın pencerede olan ela gözleri bizi buldu. İlk önce bende gezindi, yorgun görünen gözleri. İzledi,kısa bir süre. Ardından da yanımda gelen adama baktı. Gözlerinin altı yorgunluğun getirisi olarak morarmıştı. O bize dalmış giderken ben de yarasına bakmak için kısaca omzunun yakınlarındaki yere baktım. Üstü çıplaktı,yara bulunan yer ise beyaz sargı bezi ile sarılmıştı. İyi görünüyordu,pek bir şeyi yok gibiydi. "Anlat,"dedi, elaları hala benim bedenimi izlerken. "Seninkiyle aynı,"diye konuştu Furkan. Ona bakmadım,bana bakan ela gözlere ifadesizce baktım. Hiçbir şey yoktu gözlerimde,aynı onda da olduğu gibi. Neden bu kadar duygusuzdu bana bakarken. Oysaki böyle olması gereken bendim,o değil. Ama o,böyle bir geçmişte bile kendini haklı çıkarmaya çalışacak kadar bencil bir adamdı. "Siyah Mercedes G Class Jeep. 2020 model, benzinli. Otomatik, hiçbir parçada değişiklik yok. Tüm parçalar orijinal." Benim yanımda bunu neden yapıyordu? Her an bir açığını arayan kadın için bu denli rahat konuşması, hareket etmesi hiç mantıklı değildi. "Dışarı çık, Furkan,"dedim, omzumun üzerinden Kayahan'a bakan adama dönerek. Furkan,"Neden?" Dedi,tek kaşını manidar bir tavırla kaldırarak. Ağzımı açacağım sırada,"Çık," diye araya girdi Kayahan. Benim adıma konuşmasını yok sayarak, Furkan'da olan gözlerim tekrar onu buldu. Furkan çıktı. Ama bir süre ne ben,ne de o konuştu. Ne diyerek başlayacağımı bilmiyordum,ki zaten onunla, benim konuşacağım çok şey de pek yoktu. "Dün gece beni orada bırakıp gitmişsin,"dedi, benim yerime konuşmaya başlayarak. Onunla aynı odada kalmak,beni olduğundan daha fazla geriyordu. Geçmişimde yer alan bu adam,tüm hayatımda bozguna uğratacaktı. Buna rağmen hala aynı odada nefes alıyor olmam, çıplak ayakla ateşin üzerinde yürümekti. "Ne bekliyordun,seni kucağımda taşımamı mı?" İlk an pişman olmuştum,onu orada bıraktığım için. Ama şu an galiba iyi yaptığımı anladım. Çünkü,tam da düşündüğüm gibi olacaktı; Kayahan her defasında bunu yüzüme vurmaktan asla çekinmeyecekti. "Olabilir,"dedi, üzerindeki mavi pikeyi atıp ayağa kalkarken. "Yaparsın diye düşünmüştüm." "Araba hırsızısın." Konuyu değiştirdim. Konuşmak istediğim konu ben değildim, o'ydu. "Eee..." Kenarda asılı duran gömleğini aldı. Gözlerini bana çevirdi,bir şey söylemem için. Elindeki gömleği zor da olsa giyerken ona cevap vermemem karşısında sol dudağının kenarı alayla havalandı. "Bunu benim gözüme sokmandaki amaç ne, Kayahan?" Üzerindeki gömleğin düğmelerini yavaş yavaş ilikleyen Kayahan, kaşları havada bir yüzle olduğum yere yürümeye başladı. Hareket etmedim, sadece neden bunu yaptığını anlamak için kaşlarımı çattım. Yaralı olan o'ydu ama pek de yaralı bir adam gibi durmuyordu. "Yıllar önce bana bir söz demiştin, hatırlıyor musun, Gül?" Dibimde biten Kayahan'ın sorduğu kelimeleri hatırlıyordum, sinirimi kusmak istediğim ama yapamadığım o günü. Yüzü, yüzüme yakındı, mesafe denen o şey yoktu şu anda aramızda. Diğer insanlara karşı daha güçlü bir iradeye sahiptim,bu ise en çok Kayahan yakınımdayken işime yarıyordu. Omzundan dökülen saçlarımda hissettiğim parmak ile gözlerim zor da olsa, elalarının esaretinden kurtarıp saçlarımdaki parmağa baktım. Kayahan'ın işaret parmağı, siyah tutamımdaydı. Tuttuğu saçımı hala bana bakarken işaret parmağına dolamaya başladı. Saç tellerimdeki parmağının içime işlediğini, dokunuşunun nasıl da beni heyecanlandırdığını anbean hissettim. Hala aynıydım ben. Lakin o, eski Kayahan değildi. Çünkü eski Kayahan sadece benim için var olmuş bir yalandı. "Dedin ki;Eğer o kapıdan dışarı çıkarsan,sana eski Gül'ü mumla artırım." Gözlerimin önüne aktı o an. Tekrar yaşadım her saniyeyi. "Yanlış bir yol izliyorsun, Gül Sancar. Ben,boyun eğen kadın değil,baş kaldıran bir kadın isterim hayatımda. Ve senin bu halin,beni senden uzlaştırmaz. Hele ki,bir mazimiz var iken..." Kulaklarım uğuldadı. Bu sözlerinin gerçeklik payı yoktu,bunu bilecek kadar da olsa onu tanımıştım. Ona hala bir şeyler hissediyor olmam, tekrar onunla bir şeyler yaşamak istediğim anlamına gelmiyordu. Tekrar canım yansın istemiyordum. "Seninle bir geçmişimiz olması hiçbir şey ifade etmiyor." Tam saçlarımdaki eli iteceğim sırada odanın kapısı açıldı. Ve ben Barkın'ın tatlı sesini duydum. "Kayahan amca." |•Bölüm sonu•|
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD