14

3851 Words
14.BÖLÜM:"YARALI GEÇMİŞ" ? Yağmurdan kaçarken ki sığındığım çatımdı, korkumdan kaçarken ki içimde doğan umudumdu,o mazideki kötünün yanında ki iyiydi benim için. Fakat bilmiyordum ki, sığındığım o çatı başıma yıkılacak,içimde doğan o umut beni zamanla bitirecekti. Öyle de oldu zaten. Ben de mükemmel değildim ama sürekli kandırılan, ihanet edilen ben oluyordum. Günün haberlerini okuyordum bu, evime gelen kadından kurtulmak, kendime onu görmemek için bulduğum bir aktiviteydi. Her şeye Kayhan için katlanıyordum. O olmasa Yaren'i evin kapısının önünden bile geçirmezdim ya. Gözleri sürekli bana kayıyor ve umursamaz tavrımı görünce dudağını sıkıntıyla büzüp önüne dönüyordu. Yaptıklarını asla unutmayacaktım. Belki de ben ona her şeyimi anlatırken o, gidip anlattıklarımı Kayahan'a söylemişti. Belki de biliyordu hislerimi. En kötüsü de oğlunu biliyordu. Bilmiyorum,bu şu anda zihnimi kemiren bir düşünceydi. Canımı yakıyordu. Bir oğlu olduğunu öğrendiği zaman bana olan nefreti daha da büyüyecekti. Benden ölesiye nefret edecekti. Çünkü o,her zaman bizim bir çocuğumuz olsun istemişti. Çocuklara karşı önceden öyle iyisimser yaklaştırdı ki ben, onu kendi çocuğunu severken hayal etmekten alamazdım kendimi. Onu bir baba olarak hayal etmek,beni o zamanlar çok etkilerdi. Ama o da yalanmış. Kayahan gözlerimle gördüğüm kadarıyla çocukların üzerinde bir üstünlük kuran ve disiplinli biriymiş. Benim gibi... Kendi oğluna da bunu yapar mı bilemem ama ben, Kayhan'ı ona göstermeye hiç niyetli değildim. Sonuna kadar direnecektim. Üzülsün istiyordum,pişman olsun. Benim yüzümden pişman asla olmayacaktı,beni hiç umursamıyordu. Ben de bunun için böyle davranıyordum belki. Alanya'ya geri dönene kadar Kayahan ile Kayhan asla bir araya gelmeyecekti. Belki bizi bir haber kanalında izlerdi,ya da bir gazete haberinde. Yıllar önce benim de yaşadığım gibi. İlk görüşte kendi oğlunu anlamazdı muhtemelen. Başkasından olduğunu düşünürdü,bu da benim işime gelirdi. Olmayan cinsel hayatım ilk kez şimdi işe yarardı. Bana ilki olduğumu söylemişti,her şeyde. İlk öpüştüğü,ilk birlikte olduğu... Ama bana artık bunlar bile yalan geliyordu. Ki muhtemelen öyleydi. Eğer ilki olduysam da, ilk canını yaktığı kadın, ilk ruhunu öldürdüğü kadın olurdum. İyi bir anımız yoktu, yalanla iyi hale gelmiş anılardan ibaretti hepsi. Ama hislerim hepsi çok güzeldi. O çok güzeldi. Kolay kanan biri değildim ama etrafımdaki tüm herkes çok iyi oyuncuydu. İyi birer yalancı. Ben de onların sahne alabileceği tek yerdim. Tüm yeteneklerini benim üzerimde denemişlerdi. Canları sağolsun diyecek merhamet yoktu bende, bin katını yaşasınlar diyecek hırsla dolu bir yürek barındırıyordum sol yanımda. Ekranda düz bir ifadeyle gezdirdiğim gözlerim bir haberde takılı kaldı. ' Araba hırsızı çetesi uzun bir aradan sonra yine gündeme bomba gibi düştü.' Dikkatimi çeken başlık ile habere tıkladım. Birkaç saniye sonra açılan haber ile okumaya başladım. ' Bir aydır ortalarda görünmeyen ve genellikle lüks arabaları çalan çete, bugün yine ortaya çıktı. Bir restaurantın önünden çalınan milyonluk araba ile arbede çıktı. Araç sahibi çalınan arabasının arkasından kör kurşunlar atınca olay yeri karıştı. Çetenin uzun bir aradan sonra tekrar gün yüzüne çıkması üzerine polis ekipleri olay yerinde araştırma yaptı. Olay hakkında soruşturma açılırken çetenin liderinin hala kim olduğu hakkında bulgular yok.' "Hadi ama Kayhan,"diye bir ses işitince gözlerimi ekrandan çekip sesin geldiği yöne doğru baktım. Barkın, Kayhan'ı olduğum yöne doğru ilerletiyordu ancak galiba Kayhan bundan çekindiği için inat ediyor, gelmek istemiyordu. Son olan kavgamızdan sonra bana karşı biraz daha çekingen olsa da,yine de geceleri yanıma gelip bana sarılarak uyuyordu. O bazı şeyleri gece unutsa da,ben çoğu şeyi gece hatırlardım. Çünkü insan yalnız kaldığı an, kırgınlıkları koyardı elini omzuna. "Yapma lütfen, Barkın. Annemi biliyorsun,buna izin vermeyecek,"dedi, kendini geri çekerken. Yemek masasında oturuyordum ve karşımdaki kadının gözleri vereceğim tepki yüzünden bana odaklanmıştı. O her zaman ki Yaren değildi. Durgundu, son sözlerim onu bir hayli etkilemiş olmalıydı. Bu umrumda bile değildi. "Sen söyle,sana bir şey demez." Barkın'ın sözleriyle Kayhan bana bakınca,ona baktığımı fark etti. Bundan utanmış olacak ki, gözlerini benden çekip başka bir yöne çevirdi. Konunun hakimi değildim ama isteyeceği şeyi biraz da olsa tahmin edebiliyordum. "Hayır, kızar,"dedi,başka yöne bakarken. "Sorun ne, Kayhan?" Onun söylemeye niyeti olmadığı için bana bakması ve cevap vermesi için ona seslendim. Son kavgayı yok saydım, söylediği kelimeleri de. Belki de hak ettim. Etmesem söylemezdi. Belki de ben her şeyi hak ettim, etmesem yapamazlardı. "Önemli değil." Barkın,"Biz sinemaya gideceğiz hep beraber,siz de gelsenize. Çok güzel olacak,"dedi. Dışarıya çıkmak istiyordu. Gezmek,bir şeyler öğrenmek istiyordu. Ama bilmiyordu ki, dışarıdaki insanlar benden bile daha zararlıydı. "Hayır,"dedim, tekrar önüme dönerken. Yaren bunu beklemiyor olacak ki, yüzünde şaşkınlık ifadesi yer edindi. Yapamazdım... "Anne lütfen, çok kısa sürecekmiş. Yemin ederim başka hiçbir şey yapmayacağım." "Gül, kendine gel. Bırak-" "Senin mi karşında Kayahan gibi biri var!" Diye Yaren'in sözünü kestim. "Senin için her şey çok basit tabii! Ne de olsa dostun olan o! Bir daha beni görmene de gerek kalmaz! Bana akıl vermeye kalkma seninle de, vereceğin saçma akılla da ilgilenmiyorum!" Her şeye burnunu sokmasından bıkmıştım artık. "A-anne sakin ol,"diye titrek bir sesle onun da burada olduğunu esip gürlerken unuttuğumu anladım. O kadar korkutmuştu ki, sesi titriyordu. Yüzüm hala Yaren'e dönükken gözlerimi kapattım. Kısa bir süre sonra gözlerimi açıp Kayhan'a baktım. Ağlamamak için o kadar direniyordu ki, gözlerinin etrafı kıpkırmızı olmuştu. Hassas bir çocuktu ve bu benim için en kötü şeylerden biriydi. "Ağlama Kayhan,"dedim ayağa kalkarken. "Sana söylemiştim, neden bunu yaptın ki!" Diye sitem etti, Barkın'a. Bana yapmak istemişti aslında o sitemi. Bana bağırmak, hesap sormak istemişti. Ama şu anda ona vereceğim tepki bunu ona yaptırmıştı. "Nerde bu sinema?" Diye Barkın'a soruyu yönelttim. "Benim okulumun yanındaki sinama. Oraya gidecektik,"diye cevap verdi. Kafamı aşağı yukarı sallayıp Kayhan'ın yanına vardım birkaç adımla. Dizlerimin üzerine çöküp solmuş bir gül gibi olan yüzüne baktım uzun bir süre. "Çok mu gitmek istiyorsun?" Biliyordum artık evden sıkılmıştı ve artık onu evde bu şekilde tutmayacağımı da biliyordum. Bugün olmazsa yarın isteyecekti. Ne kadar kavga edersek edelim bunu hep yapacaktı. "Evet, lütfen. İzin ver,hep beraber gidelim,anne..." Umutla yüzüme bakıyordu. "Oraya gittiğimizde,"dedim,iki yandaki ellerini tutup,"Yanımdan bir saniye bile ayrılmayacaksın. Elimi katiyen bırakmayacaksın." Ona inanıyordum ama arkamda bana bakan kadına zerre güven beslemiyordum. O bana gülerken, nefret ettiğim adama da gülüyordu. Kendi seçimiydi,ona bir şey demeye hakkım da yoktu. "Anne?" "Hımm,"diye bir ses çıkardım yüzüne bakarken. " Bize içmek için bir şey getirir misin?" Kaşlarım havalandı. "Cemile Hanım'a ilet,sana istediğini yapar." "Hayır,"diyerek söylediğim şeyi reddetti. "Senden istiyorum." İlgi istiyordu,onun için bir şeyler yapmamı arzu ediyordu. "İyi,size içecek bir şeyler hazırlayayım." Elini bırakırken baş parmağımla elinin sırtını okşadım. Ayağa kalkıp saçlarını karıştırdım. "Geliyorum hemen." Onları salonda bırakıp mutfağa girdiğimde boş olduğunu gördüğüm an beklemeden dolaptan portakalları aldım. "Gül,iki saniyen var mı?" Yaren,bu evde olduğu sürece ben rahat bir nefes alamayacaktım. Bundan artık emindim. "Hayır, yok,"diyerek kestirip attım. Derin bir nefes aldığını işittim. Beni tanıyordu, yalana karşı olan tavrımı da biliyordu. Buna rağmen sergilediği davranışlar beni daha da sinirlendirmekten başka bir şeye yaramıyordu. "Onur Bey, kliniği satacakmış. Onunla konuştum ancak beni dinlemeye bile vakit ayırmadı. Lütfen Gül, oranın benim değerini biliyorsun." Omzumun üzerinden ona baktım. Mutfağın ortasında duruyordu, bomboş bakmaya çalışsa da üzgündü. Bunu bilecek tanıyordum,onu. "Onur Bey ile bu konu hakkında konuşmayacağım." "Neden?!" Diye sordu, isyan eder gibi. "Bunu neden yapıyorsun?" "Çünkü,"dedim, tüm bedenimi onun olduğu yöne çevirirken. "Onur Bey'e orayı satmasını ben söyledim. Hem de değerinin onda biri bir fiyatla." Evet,bunu yapmıştım. Onu o kafede onlarla oturmuş halde ve gülerken gördüğüm anda deyim yerindeyse nevrim döndü. Saldırmak için yer aradım,onu yaralamak istedim. Gülen yüzü solsun ve karşımda aynen böyle üzgün dursun istedim. Yaptım da. Düşünmeden hem de. "Sen..." Son anda tuttu kendini. Son anda engel oldu. "Kayahan ile aramdaki sürtüşmeyi ilk sana anlattım. Nefretimi ilk sana kustum, aşkımı da. Sana her şeyimi anlattım. Peki sen ne yaptın?" Dedim gözlerinin içine düz bir ifadeyle bakarak. "Ona da aynılarını anlattın mı? Gül hala sana aşık, dedin mi? Nefretin ve aşkın arasındaki o ince çizgide yürüyor, dedin mi? Ya da dur... Bir oğlu olduğunu da söyledin, değil mi? Akıl da vermişsindir şimdi. 'Oğlunu dışarıya çıkarmıyor, mahkeme başvur, çocuğu eve hapsettiğini söyle, psikolojik şiddet uygulayor de," dedin mi?" Sesim sakindi. Ama kurduğum cümle asla bunu göstermiyordu. "Kayhan'dan haberi yok. Aşkından da haberi yok, sadece nefretini biliyor. Çok erken davranıyorsun, zamanı geldiğinde tekrar bu anlara dönmek isteyeceksin ama o zaman her şey için geç olacak. Sen ise bunu anladığında iş işten çoktan geçmiş olacak." Pişman olacaktım ona göre. Bilmiyordu. Ben yaptığım şeylerden bu zamana kadar hep pişman olmuştum, listeye sadece bir pişmanlık daha eklenirdi. Hiçbir şey kaybetmezdim. Kayhan'dan haberi olmadığını söyledi. Buna inanmadım. Artık ona hiçbir konuda inanmazdım. Bir keza yapan,hep yapardı. Bunun istisnası yoktu. Çünkü bizler,asla ders almazdık. Öyle olsaydı ben çoktan yoluma bakmış olurdum. Burada her an patlayacak bir bomba gibi durmazdım. •••••• Uyuyan çocuğa baktım, sessizce onu izledim;arada birbirine bastırdığı dudaklarını, oynayan kirpiklerini, alnına düşen ve olduğu yeri süsleyen güzel saçlarını. Artık benim kontrolümden çıkmıştı,bana baş kaldırmaya başlamıştı. Hele ki, son sözleri... 'Babam da bunun için gitti değil mi? Sen çok kötüsün! Onu da üzdün! O da beni de bırakıp gitti. Hepsi senin yüzünden...!' Sesi kulaklarımı doldurdu. Zihnimde uzunca bir süre elini kolunu sallayarak gezdi. Yaraladı. Sözleri acı vericiydi. Farkında değildi. Hak ettim galiba... Bilemiyorum. Elimdeki cep telefonumun titremesi üzerine gözlerimi Kayahan'dan çekip telefonun ekranına baktım. Gönderen:Buse Aslan -Gül Hanım, rahatsız ediyorum ama odanızın kamerasına baksanız iyi olacak. Mesajı anlamak için iki defa okudum. Neden kameraya bakmamı istediğini ise anlayamadım. Bir cevap yazmadan son kez uyuyan Kayhan'a bakıp odadan çıktım. Hızlıca çalışma odasına girip arkamdan kapıyı aralık bıraktım. Masanın etrafından dolanıp koltuğa oturdum. Bilgisayarı açıp, odada bulunan kamera kaydını açtım. Odam karanlıktı. Kısmen belli oluyordu. Odanın kapı tarafına bakınca da, Buse'nin neden o mesajı attığını anladım. Kayahan... Açık bıraktığı kapının önünde dikilmiş, kıpırdamadan odaya bakıyordu. Neden geldi,buna dair bir fikir üretmedim. Çünkü bulduğum her teori, zihnimde bir delik açacak ve o kara delikten akan zehir tüm benliğimi öldürecekti. Sürekli nefes alıyordu, başka bir harekette asla bulunmuyordu. Arkama yaslandım, elimdeki telefonu sallarken ona bakmayı bir saniye olsun kesmedim. Her anını izlemek istedim. Yapacağı her hareket benim için önem arz ediyordu. Adımlar atmaya başladı. Benim olan masanın önüne kadar yürüdü. Bir anda masadaki her şeyi itip yere atmasıyla yaslandığım yerden dikleşip daha da dikkatle izledim. Her şeyi yere attı. Kırdı, parçaladı, döktü. Tüm öfkesini masadaki eşyalardan çıkardı. Neye siniri vardı da, benim eşyalarımdan çıkarmıştı! Tüm her şeyi yere savurunca iki elini de masaya koyup, kafasını eğdi. Sırtı sürekli kasılıp gevşiyordu. Bu da derin nefesler aldığını gösteriyordu. Zarar verdi,bana ait olandan aldı hırsını. Bana ve bana ait olan bir şeye zarar verecek kadar kendini bir halt sanmasına öfkelendim. Telefonun ekranını açıp Tarık'ın numarasını aradım. "Efendim, Gül Hanım?" "Arabayı hazırla, şirkete gideceğim." "Bu saatte mi?" "Beş dakikaya aşağıda olurum." Oturduğum sandalyeden sakince kalktım. Her daim sakin kaldım, kalacaktım. Öfkem sadece onu eğlendirirdi. Alay malzemesi haline getirirdi. Fakat bir insanın karşısında sakin kalmak, psikolojik olarak onu öfkelendirirdi. Gözlerim üzerime kayınca gri bir eşofman altı, siyah salaş bir tişört ile olduğumu anlayınca değiştirme gereği duymadan aşağıya indim. Bir de,onun için süslenecek değildim. Dış kapıya ilerlerken mutfaktan çıkan Beyza ile gözlerimiz kesişti. "Ben dışarıya çıkıyorum. Babamın başından ayrılma." Bana vereceği olumlu cevabı bildiğim için hemen evden çıkıp beni bekleyen arabaya doğru yürümeye başladım. "Sen gidebilirsin,ben kullanacağım,"dedim, benim için açılan kapıyla arabaya binerken. Kapıyı kapatıp hızlıca arabayı çalıştırdım. Onunla aynı yerde olmak beni eskiden heyecanlandırırdı ama şimdi... Korkuyordum. Evet,tam olarak korku hissediyordum. İradem her zaman benim kontrolüm altında olmuştu ama o, yapacağı tek iyi hareketle darmaduman edecek diye korkuyordum. Sevilmemiştim. Kimse tarafından istenmemiştim. Dışlanmak. Hor görülmek. Sevilmemek. Hepsini yaşamış, yaşattığı tesiri hissetmiştim. Dışlandım,buna ağladım. Hor görüldüm,buna dert yandım. Sevilmedim,buna ise yapacak hiçbir şey bulamadım. Sevgi denen şeyi bilmiyordum. Bilmediğim halde başka birine veremezdim. Her gece yanaklarımdaki kuru toprakları suladı, yaşlarım. Hep ıslandı,asla kuru kalmadı. Arabadan inip şirkete girdim. Kapısı açıktı ve güvenlik görevlisi bana bir müdahalede bulunmadı. Odamın bulunduğu kata çıktım. Kapım açıktı. Hala orada olduğuna da emindim. Kapının oraya geldiğimde hala aynı şekilde olduğunu gördüm. Öfkesini hissettim. Odayı dolduran sert solukları hırsını alamadığını gösteriyordu. "Geç kaldın,"dedi,milim bile kıpırdamadan. "Sen gelene kadar ben her yeri dağıttım." Yaptığın en iyi işlerden biriydi bu. Sen hep dağıttın, kimin toparlayacağını umursadan hem de. Ellerimi titrediğini gizlemek için eşofmanın cebine sokup bedenimi dikleştirdim. "Bura,yarın ben geldiğimde eski haline dönmüş olacak." Sesimi düz tutmak oldukça fazla bir çaba harcadım ve buna değdi. Sesim duygudan yoksun bir tonlama eşliğinde çıktı, dudaklarımdan. Güler gibi bir ses çıktı burnundan. "Siktir git, başımdan." "Çık odamdan, hemen!" Bana karşı kullandığı hakaret kelimesini yutacak kadar onursuz değildim. Ellerini kaldırıp tekrar sertçe masaya vurdu. Ardından benim olduğum yere bir hışımla döndü. "Çık lan hayatımdan artık!" Çıkmam için ilk önce hayatında olmam gerekiyordu. Ben senin hayatında yoktum. Bir hayalet misali vardım. "Kes sesini!" Diye, onun ses tonuna eş bir sesle bağırdım. Üzerindeki siyah gömleğinin kollarını dirseklerine kadar sıyırmıştı. Üç düğmeyi de açmış, esmer tenini ortaya çıkarmıştı. Saçları ise ilk kez bugün dağınıktı, birkaç tutamı asice alnına düşmüştü. Bu hâli onu İlk gördüğüm haline çok benziyordu. "Seni görmek istemiyorum,çık dışarı!" Sinirlendim. "Ne bu tavırlar! Sanki haklıymış gibi bir de üste çıkmaya çalışıyorsun!" Sürekli sanki haklıymış gibi bana bağırıyordu. Bunu benim yapmam lazımdı, yüzüne 'neden' diye haykırmam gerekiyordu. "Çünkü,ben haklıydım!" Diye, öyle bir bağırdı ki,korku ile ellerim cebimden firar edip iki yana afallama ile düştü. Ne saçmalıyordu? "Duydun mu!" Diye üzerime yürürken aynı sesle yine haykırdı. "Ben haklıydım. Tabii Gül Sancar,hep üzülen taraf. Masum kadın Gül. Bir sen doğrusun, geri kalan herkes yanlış değil mi?!" Tam karşımda bana öfkeyle bakan adamın sözlerini idrak edemedim. Anlamadım. Sözleri çok gizli saklıydı. Fakat evet,ben doğruydum, geri kalan herkes ise yalancı. "Sen mi haklısın! Doğru ya! Kayahan Demircioğlu hep kendine haklı! Sana 'gitme' dedim! Gururumu, aşkımı ayaklar altına alıp, 'Gitme,kal,' dedim! Sen ne yaptın! Siktirip gittin. Madem hiç sevmedim neden sana bu kadar inanmamı sağladın! Kendine bu kadar inandırmasaydın,iki gün ağlar sonra susardım!" Çok inandım. Her kelimesine hem de. O gün,ona gözlerim yaşlı gitme, dedim. Yapma... Yaptı, gitti. İki gün ağlayıp susamadım ben! Her günüm zehir oldu. Yemek yiyemedim, hamile olmama rağmen ölü gibi yaşadım. Çocuk düşer dedi herkes. Her şey mükemmelmiş gibi aynı gün babamın haberi geldi. Babam, arabayı uçuruma sürmüştü. İntihar etmek istemişti. Ben aynı gün hem babamın,hem onun,hem de karnımdaki çocuğun acısını çektim. Kimse Gül ne yaptı acaba demedi. Ama Gül asla intihar etmek istemedi. Asla pes etmedi. Hayallerini sattı ama yine de ayağa kalktı. İflasın eşiğine gelmiştim, tüm paramız sevgili annem tarafından çalınmıştı. Yavaş yavaş bitiyordum. Çıkıp da hiçbir hayırsever bana para yardımı yapmadı. Ben,Kayahan ile beraber çizdiğim çizimleri başka bir tasarımcıya sattım. Benim çizimlerim başkasının adıyla beğeniye sunuldu. Benim adım bile geçmedi. Ama ben yine de yıkılmadım. Çünkü, kimseyi arkamdan güldürmeyecektim,arkamda kıskanç bakışlar yaratacaktım. Yaptım da. Başardım. Ama asla sevgi de başarılı olamadım. Ben iş hayatında bir imparatorken, özel hayatında bir hiçtim. Bomboş bir beden... "Yaptıklarından sonra hala nasıl böyle konuşuyorsun!" "Ben, hiçbir, şey ,yapmadım!"diye üstüne basa basa söyledim. Aklına soksun istedim çünkü. Ben kimseye bir şey yapmadım. Hiç kimseye bir kötülüğüm dokunmadı. Yakındık,hem de oldukça. Burun uçlarımız neredeyse birbirine değecekti. Hangi ara bu kadar yakınlaştık biz? Kayahan bana yanıt vermedi. Yüzüme baktı. Sadece yüzüme baktı. İkimizde öfkeliydik aslında. İkimizde farklı cephelerde yer alıyorduk ve birbirimize saldırmak için yer arıyorduk. Ne onun öfkesi dinlerdi,ne de benim. Ela hareleri yüzümde dolandı. Her yere yaydı öfkesini. Onu itmek için elimi omzunun oraya koyduğumda avuç içimde hissettiğim ıslaklık ile elimi çekip avuç içime baktım. Avuç içim kıpkırmızıydı. Elimde onun kanı vardı, yaralıydı. Yarası vardı. Sanki normal bir şeymiş gibi tekrar yüzüne baktığımda hala aynı yüz ifadesi ile bana baktığını gördüm. Tam kalbimin üzerinde bir çarpıntı peyda oldu. Neden böyle bakıyordu? "Sikeyim!" Diye homurdandı. Kendini öfkeyle benden çekip yanımdan geçip gitti. Bir kapı sesi duydum. Sadece açılmıştı, kapanmadı. Olduğum yerde kısa bir süre bekledim. Yaralı olması bir şey değiştirmezdi. Tutup da onun yarasına bakacak merhamet yoktu bende. Bende onu o halde bırakacak bir öfke vardı ve bu öfke beni asla terk etmiyordu. Ben de, onun ardından odaya girdiğimde gömleğinin düğmelerini açmaya başladığı gerçeği ile olduğum yere mıhlandım. Bunu hiç düşünmemiştim ben! Parmakları üzerindeki gömleğinin düğmelerini açarken gözleri de düğmelerin üzerindeydi. Bana şu an bile isteye bakmıyordu. Gömleği çıkartırken gerilen göğsüne indi gözlerim. Çekmedim gözlerimi. Utanacak biri artık ne yazık ki değilim. Onu incelediğimi fark etti. Buna rağmen onu süzdüm. Bedenini kusursuzdu. Ama asıl kusursuz olan, her daim hayran olduğum bedenini süsleyen dövmeleriydi. Bel boşluğunun oralarda bir pusula dövmesi vardı. Her sevişmemizde elim oradan ayrılmazdı. Buldum sanıyordum çünkü. Gerçek aşkı buldum. Tam köprücük kemiğinin orada da kanat dövmesi vardı. Baş parmağım oradan ayrılmazdı. Çünkü bir gün kanatlanıp gidecek diye korkuyordum. Ki zaten gitti. Ve son olarak ensesinde kanatlarını açmış bir kartal vardı. Kartalları çok seviyordu,zeki olduklarını ve avını bir gölge gibi takip ettiğini söylerdi. Ona olan bakışlarımı umursamayıp odadaki deri koltuğa attı kendini. İşte tam o anda tüm ipler koptu. Oradaydı. Tam kalbinin üzerine yaptırdığı siyah gül hala orada tüm asaletiyle duruyordu. Hani anılar acı verirdi. Kendi neden hala onu orada tutuyordu. Kulağına götürdüğü telefon ile yüzüne çıktı, gözlerim. Gözleri,benim üzerimdeydi. "Alo,"dedi,hala bana bakarken. O ela gözlerinde ne vardı, bilmiyorum. Bir süre karşı tarafı dinledi. "Şirketteyim. Buraya gel." Sözlerinin ardından telefonu beklemeden kapatıp yana attı. Gözlerini benden çekip arkaya attı. Ben ise inip kalkan adem kılıç elmasına bakmakla yetindim. "Defol git artık,dikilme kapının önünde,"dedi,bana bakmadan aksi bir sesle. "Hayır, karşımda böyle acı çekmen hoşuma gitti." "Niye, yanıma gelip yardım etmeyecek misin?" Sorusunu öyle alayla sormuştu ki,beni ciddiye almamasına takılmayı sonraya bıraktım. "Gözlerimin önünde acı içinde kıvransanda sana el uzatmam ben." Yapmazdım. Ona âşık olmam bunu değiştirmezdi. Maalesef,ben iyilik meleği değildim, şeytanın ta kendisi olurdum ama bir melek asla değildim. "Ölmeyi seçerim ama,"dedikten sonra bana baktı. "Senin uzattığın o eli tutmam." Acı hissettim. Tam boğazımda bir yumru. Bana olan öfkesi bu denli büyük olması nefesimi kesti. "Öyle mi?"dedim,bir sandalyeyi tutup onun karşısına sürüklerken. Sandalyeye oturdum, dizlerimiz değdi, nefretle bir kıvılcım oldu, yaktı... Beni de,onu da. "Neden hala o gül orada?" "Sen sildirdin de mi,ben sildireceğim?' Hiçbir şey bilmiyordu. Bu yüzden de hep yanılıyordu. "Sana söylediklerimde ciddiydim. Sana dair hiçbir şey yok, sadece bir kolye vardı o da artık yok." Duydukları ile kaşları çatıldı. Ben ne olduğunu daha anlayamadan tişörtün yakasını kavrayıp aşağıya çekti. Kalbimin üzerine baktı. Ama bir şey göremedi. Çünkü ben, kendi ellerimle onu yok ettim. Parmaklarının göğsüme değdiğini anlayınca paniğe kapıldım ama o,bunun farkında bile değildi. Öfkeyle aynı yere bakıyordu. Beklemiyordu. "Çek elini,"dedim,bu kez kendimi saklamadım. Sesimde panik bariz belli oluyordu. "Merak etme,"diye sinirle konuştu. "Senin için ereksiyon olmam." "Benim için kalkmaması beni ciddi anlamda üzdü." Onu kâle bile almadım. Aynı onun gibi arsızca konuştu. "Sen,"Elini çekmesiyle derin bir nefes aldı. "Çok değişmişsin." Değiştim. Zorundaydım. Eski Gül olarak kalsaydım şimdi burada oturmazdım. "Söylesene Gül, hangi akla hizmet benimle başbaşa kalıyorsun?" Elini çenemde hissettim. "Unutma, biz seninle eski sevgiliyiz." Hiç aklımdan çıkmamıştı ki. "Siktir git,"dedim elini itip. Daha fazla burada kalmak istemediğim için ayağa kalktım. Bana bakan adamı umursamayıp odadan çıktım. Biraz sonra bir telefon sesi koridorda yankı yaptı. Çaldı,çaldı ama kimse açmadı. Neden açmıyordu? Merakla tekrar odaya girdiğimde Kayahan'ın gözlerini kapalı hâlde gördüm. Yanındaki telefonu alıp açtım. "Patron, araba tamirhaneye geldi,"dedi hattın ucundaki ses. Ses etmedim. Konuşmasını bekledim. "Ne zaman parçalamaya başlayalım? Sahibi polise çalıntı ihbarını çoktan vermiştir.... Patron? Orada mısın?" Sabah ki okuduğum haber... Lanet olsun! Kayahan... Bir araba hırsızıydı. Çaldığı arabaları parçalayıp satıyordu. "Sen?!" Diye bir ses duydum arkamdan. •••• Gül, yatakta yan yatarak saçlarıyla oynayan adama aşkla baktı. Kayahan, Gül'ün siyah tutamını parmaklarına dolamış oynuyordu. Güldü bu haline. Nasıl göründüğünün farkında mıydı? "Saçımla neden oynuyorsun?"diye sordu, Gül. Bu sadece eğlenmek için sorulan bir soruydu. Biliyordu ki Kayahan,onu saçlarını çok sever, sürekli oynardı. Kayahan, gözlerini Gül'ün gülen gözlerine çıkarıp aynı onun gibi gülümsedi. Gül'ün gülümsemesi bulaşıcıydı Kayahan ,ona ne zaman baksa aynı gülümseme onda da peyda olurdu. "Çok güzeller,"dedi, gözlerinin içine bakarken. Gül, aldığı iltifat karşısında gözlerini başka bir yöne çevirip gülümsedi. Galiba utanmıştı. "O kadar bakımı sen de yap,bak bakalım seninkiler nasıl oluyor,"dedi, utancını gizlemek adına. Ne diye utanıyordu ki? Onunla her şeyini paylaşılmıştı. Birbirlerinin her şeyini biliyorlardı. Gül, beline dolanan ve sahiplenici bir tutuşla kendine çeken adamla gözleri tekrar elalarla buluştu. O elaların içindeki aşk öyle güzeldi ki, yıllarca baksa da usanmazdı. Çünkü Gül,ilk önce gözlerindeki aşka,sonra da ağzından çıkan kelimelere inanmıştı. Aynı yatakta yatıyor olmaları mükemmel hissetiriyordu. Tek yatağa bir aşk sığdıracak kadar seviyorlardı. Ya da Gül öyle sanıyordu. Kayahan, utanan kızın dudaklarına minik bir buse kondurdu,bu öpücük çok saf bir öpücüktü. "Seni seviyorum,"diye dillendirdi aşkını Kayahan. Şu iki kelime bir onun ağzından çıkınca güzel geliyordu,Gül'e. Kulaklarına melodi gibi işliyor ve ruhunu okşuyordu. "Ben de,"dedi Gül,o da seviyordu. Güveniyordu. Hem de kendinden bile daha çok... Gül'ün gözleri, Kayahan'ın sert göğsüne inince dudakları hayranlıkla kıvrıldı. Kayahan'ın bedeninde dövmeler vardı ancak bu dövmeler göze batmıyor onun bedenini çekici hale getiriyordu. Gül bunları ilk gördüğündeki hayranlığı hala mevcuttu. Eli,bel boşluğundaki pusula dövmesine indi. "Bunları çok seviyorum,"dedi. Sağ kolunda bir çapa dövmesi, köprücük kemiğinin orada da küçük bir kanat dövmesi vardı. Daha Gül'ün görmediği dövmeleri de olabilirdi. Gül,onu çıplak görmüştü ama bedenini incelemeye pek vakit bulamamıştı. Kayahan, dövmelerine gözlerindeki parıltı ile bakan kadına hayranlıkla baktı,onun sevgisi saftı, güzeldi, eşsizdi. Gül hala dövmelere bakarken,"Başka var mı?" Diye merakla sordu. . "Var,"dedi, boğuk bir sesle, Kayahan. Gül'ün elini kavrayıp boynuna doladı. Elini tam ensesindeki kanatlarını açmış kartal dövmesine bastırdı. "Burada da bir kartal var." "Ben de yaptıracağım bir tane,"dedi Gül, imrenerek. "Tamam, şöyle tam alnının ortasına bir 'Kayahan' yazdıralım,"derken eğlenerek konuşuyordu Kayahan. "Kaderinde benim olduğumu görsünler." "Avuçta değil miydi o?" Dedi, gülerek. Kıkırdaması üzerine Kayahan kısa bir an, gözleri dudaklarına kaydı ancak kendini hemen toparladı. "O zaman avucunun içine yazarsın." "Sen de,tam kalbinin üzerine bir gül çizersen, neden olmasın?" Tamamiyle espiri mahiyetinde söylemişti, Gül. Ciddi değildi. "Tamam, yaparız. İstediğin bir gül olsun." Kayahan'ın sözleri üzerine Gül'ün gülümsemesi kesildi. Tam gözlerinin içine baktı,uzunca bir süre. "Ya bir gün,yolumuz ayrılırsa,ya birbirimizi unutursak ne olacak?" En korktuğu,en sınanmak istemediği şeyde buydu. Onsuz bir hayat... Ona çok alışmıştı;her anında yanında olmasına, bedenindeki sevgi dolu dokunuşlara, aşkın varlığını gördüğü gözlerine. Onu her daim yanında istiyordu. Kayahan, Gül'ü tutup kafasını göğsüne çekti. Saçlarına bir öpücük kondurup,"Benden kurtulamana izin verecek biri miyim,sence Gül? Seninle benim yolumuz asla ayrılmaz, ayrılsa bile yolun sonunda tekrar biz birbirimize çıkarız. Senin parmağına o yüzüğü takmadan durmayacağım." Bırakmazdı. Her şeye rağmen seviyordu. Hayatındaki en iyi kısmı sadece onun için ayırmıştı. Ancak hep bırakmam diyenler, çekip giderdi. İlk önce onlar pes eden taraf olurdu. "Yani biz,"dedi Gül,içten içe gülerek. "Evlenecek miyiz?" Kayahan, çenesini kavrayıp kendine bakmasını sağladı. "Evleneceğiz tabii. Hatta futbol takımı bile kurarız biz seninle. Böyle devam edersek. Adını da şey koyarız, Kayahan a milli futbol takımı falan koyarız. Hem sen iyi bir anne olursun." Yanılmıştı, Gül çok acımasız bir anne olmuştu. Cinsel hayatları oldukça aktifti. Ama Kayahan'ın bunu böyle dile getirmesi, kafasını daha da göğsüne gömemek istemesini sağlamıştı. Çok arsızdı! Böyle kelimeler Gül için çok utanç vericiydi. "Kayahan lütfen düzgün konuşur musun?" Dedi, tatlı bir mırıltı eşliğinde. Utanmış olmasına da ayrı sinirleniyordu Gül. "Bana bir şimdi, bir de yatakta lütfen diyor- Sikeyim!" Kayahan'ın sözünü kesen şey ise, Gül'ün göğsünün ucunu sıkması oldu. Anlık bir şeydi, sadece sussun diye yapmıştı. "Gül, sikeyim ne yapıyorsun?" "Kes sesini,"dedi kafası hala Kayahan'ın sıcak gövdesindeyken. "Edepsiz misin,sen?" "Yapınca edepsiz olmuyoruz da, söyleyince mi oluyoruz?" Haklı olmasına yandı,Gül. Yaparken hiç de böyle davranmıyordu. "Sen yine de söyleme, çok ayıp şeyler." "Ne mesela ayıp olan,"derken, Kayahan'ın eli, sırtından süzülerek kalçasına inmeye başladı. "Az önce içinde sert-" "Kayahan!" "Tamam,gel buraya sustum,"dedi, uzaklaşmaya çalışan kızı kendine çekerken. "Bir daha böyle konuşursan, kafanı koparırım!" "Hangisini?" Gül'ün,sorusu ile ağzı açık kaldı. Ne biçim konuşuyordu böyle, Kayahan. "İkisini de!" Kayahan, sonunda patlayan öfkesi üzerine daha da güldü. Gülümsemesi kahkahaya dönüştü. "Kayahan,"dedi,ciddi bir sesle. "Ben daha bizi babama söylemedim. Şu anda annemle araları pek limonu. Soğuklar,ben de ortalık durulunca anlatacağım." "Tamam,seni bu konuda zorlamayacağım." |Bölüm sonu| Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum buraya yazabilirsiniz ?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD