Bölüm 4
Asmin
Revin hanımın odasında onun kocasıyla gerdeğe girmek için bekliyordum. Kalbimde sanki dikenler vardı. Nefes alamayacak haldeydim. Pencereyi açtım. Perdenin ardından büyük avluya baktım. Buraların en büyük konağıydı. Üç cepheliydi. Ortasında çok büyük bir avlu vardı. Ama ruhu yoktu. Taşla bezenmiş, toprağa ise sadece çim tohumları atılmıştı.
Azade hanım avluda göründü. Annemle konuşuyordu. Annem süklüm püklüm olmuş başını sallayarak onu dinliyordu.
Kapı açıldığında karşımda iki metrelik boyuyla Mirhan bey duruyordu. Kara gözlerine düşen gölgelerin ardında nefretin en çıplak hali vardı.
Kapıyı kırarcasına kapatınca kalbim korkuyla irkildi. Gözlerime bakarken korkum daha da yükseldi. Tiksinir gibi bakıyordu. Revin onun kıymetlisiydi. Şimdiyse onunla kaldığı odada beni görmekten tiksindiği belliydi. Ama onunla yattığı yatakta benimle yatacak kadar insafsızdı. İnsafsızlığı Revin’e mi yoksa bana mı? Bilemedim… Revin ona sadık bir eş olsaydı bunu hak etmiyor derdim. Ben bu suça ortak olmasaydım bunu hak etmiyorum derdim. Ama ne yazık ki hikayenin zalim görünen adamı hikayenin masumuydu… Masum görünenler ise kötüydü.
“Ne duruyorsun! Soyun! Ve o siktiğim amını aç!”
Utancımdan yerin dibine girdim. Ölmeyeyim diye babam bunu uygun görmüştü. Ağanın karısı olmak herkesin hayaliyken benim ise kötü kaderim olmuştu. Kızmaya hakkım var mı? Yok. Şu an desem ki Revin’le ilişki yaşayan abimdi, onu komaya sokanda abimdi, bana elini sürmezdi. Bu durumda kaderime isyan etmeye hakkım var mı?
Soyundum… Üstümde sadece iç çamaşırlarım vardı. Utancımdan yerin dibine girecek haldeydim. Ellerim titriyordu. Geceyi bile beklememişti. Herkes ayaktaydı. Bu işler geceleri yapılır sanırdım… Ama o benim kocam olsa da bana kocalık yapmayacaktı. Zaten öyle bir beklentim de olamazdı. Görevim vardı. Hamile kaldığımda bana el sürmeyeceğinden de emindim.
Mirhan bey de soyunur diye bekledim ama soyunmadı. Kimi ona bey der kimi ise ağa… Şu an karşımda gördüğüm adam ise cehennem zebanisi gibiydi. Korkuyordum, hem de çok… Suçsuz bulunup salındığımda bunların başıma geleceğini bilseydim ‘ben yaptım,’ derdim. Suçsuz yere hapis yatmayı bu adamın altına yatmaya tercih ederdim. Nereden bilecektim ki?
“Bakma öyle mazlum gibi! Üstendeki o ucuz paçavraları, her şeyi çıkar!”
Yarım atletimi çıkardım, ardından pamuklu kumaştan yapılmış desenli külodumu da… Revin hanımın her şeyi pahalı, her şeyi göz kamaştırıcıydı. Ucuz paçavralar derken ne demek istediğini çok iyi biliyordum. Hizmetçiyle işi olmayacak bir adamın bebeğini doğurmak için burdaydım. Ne büyük lütuf. (!)
Mirhan beyin karşısında çırılçıplaktım. Bana bakıyordu. Ama sanki bir çöpmüşüm gibi dudaklarını birbirine sımsıkı bastırmış, gözlerini kısmıştı. Tiksintisini daha iyi belli edemezdi.
“Mirhan Bey… Ben…” masumum diyemezdim. “Hazır değilim, korkuyorum…”
Kolumdan tutup beni kendine çekti. Ellerimle göğüslerimi kapattığım halde geriye kalan her yerim ortadaydı.
“Kork zaten!” dedi nefretle.
Boğazım düğümlendi. Ama bir şey diyemezdim. Onun gözünde Revin’e en büyük kötülüğü ben yapmıştım. Bir aydır o kadın komadaydı. Oysa ki Revin’in bu evliliği hiç hak etmediğini bilse bana böyle düşman kesilmezdi. Benim değil, onun yüzünü görmek istemezdi. Ama söylersem abimi öldürür… Söyleyemem…
Kolumu bırakıp beni kendinden uzaklaştırmak istercesine yatağa doğru savurdu.
“Durma öyle safmış gibi! Yatağa uzan, bacaklarını aç!”
Yatağa tırmandım. Sırt üstü uzanırken vücudum zangır zangır titriyordu. Ellerimle göğüslerimi kapatmaya çalıştım. En azından buna laf etmiyordu. Üşümeye başlamıştım. Titremem daha da arttı. Sanki buza yatmıştım.
Bacaklarımı tutarak iki yana ayırdı. Parmakları çıplak tenime değdiği anda sanki iğneler kalbimden sinir uçlarıma kadar saplanmıştı. Acı çektiğimi belli edemezdim. Hakkım yoktu. Bana kibar davran demeye çalıştım, kelimeler boğazıma tane tane dizildi.
Bakışlarımla anlatırım belki dedim. Ona bakmaya çekindim. Başımı sağa çevirdim. Aynadan onun heybetli vücudunu görüyordum. Bir de bir aydır üzüntüden zayıflamış vücudumu gördüm. Kırılgan bir halim vardı onun yanında. Bacaklarımı tutarken bile sanki gördüğüm gerçek değilmiş gibi hissettim. Kötü bir rüyanın içindeydim.
Bacağımı bırakıp sadece kemerini ve fermuarını açtı. Aletini avuçladığında utancım daha çok katlandı. Ne yaptığını ilk başta anlamamıştım. Elini ileri geri yaparak kendini hazırladığını aynaya yeniden baktığımda anladım.
Midem kasıldı. Korktuğumda hep karnıma kramp girerdi. Bana o elinde tuttuğu iri şeyi mi saplayacaktı? Öldürmesi daha mı acısız olurdu acaba?
Ahhh baba, neden beni ağanın elinden kurtarmak için ona damızlık olmamı istedin ki… Bıraksaydın da beni öldürseydi. Hem ben, hem abim kurtulurdu.
Üstüme uzandı. Giyinik olmasa daha korkunç olurdu. Tek kelime dahi etmedi. Yüzüne yansıyan isteksizliği her halinden belliydi. “İyice aç bacaklarını! Masummuş gibi titreme karşımda! Konakta çalışan hizmetçilerin fahişelerden farkı mı var sanki! Bir de baban el değmemiş, tertemiz dedi! Bakire çıkmada gör bak babana neler edeceğim!”
Ağır ithamda bulunuyordu. Ona her hizmetçinin kötü kadın olmadığını söylemek istedim. Ama birazdan zaten bakire olduğumu görecekti. Zaten o kadar korkmuş haldeydim ki ‘yavaş ol’ demek bile çok zordu. Aletini bacak arama dayadığında daha çok kendimi kastım.
“Aslına bakarsan bakire olup olmadığın umrumda değil. En kısa sürede hamile kalmazsan, sana söz; yarım bıraktığım işi bitiririm!” dedi saçlarımdan kavrayıp başımı yukarı doğru çekerken. Canım acıyordu. Umurunda değildim. Nefesi boynuma temas etti.
“Korkuyorsun! Titriyorsun! Titre… Daha fazla titre fahişe! Birazdan yediğin yaraktan sonra inleyerek titreyeceksin! Seni düşmanımı siker gibi sikeceğim, emin ol!”
“Ben Revin’e bir şey yapmadım…” desem de duymadı. “Yapmadım…” Sesimi duysa bile inanmıyordu. Aslında sesli söylemediğimi sonradan fark ettim. Anneme verdiğim sözden mütevellit artık ‘masumum’ da diyemiyordum.
Korktuğum, her zaman çekindiğim, buralarda herkesin çekindiği mafya gibi bir aileydi Karacabey ailesi.
Bu yüzden beni bulup süreye süreye getiren adamına kimse ‘dur, yazık günah’ diyemedi. Herkesin insanlığı korkunun ağır bastığı yerde bitti.
Ve ben de korkularıma teslim olmuştum. Hem abim için hem de kendim için ölesiye korkuyordum. Abimi öldürmesi mi, beni sikmesi mi daha kabul edilebilirdi?
Annem o sorunun cevabını beni zorla gelin ederek vermişti, Mirhan beyin altında kaderime boyun eğmiş haldeydim. Aletinin başını kadınlığıma dayadı. Her temasını hissediyordum.
Mirhan ağa acımadan içime girdiğinde acıyla bağırdım. Ama karşı koymadım. Yatağa rızamla uzanmış, rızamla bacaklarımı açmıştım. Bekaretimi de abim için sevmediğim bir adama vermiştim. Keşke tek vereceğim bu olsaydı. Onun rahmime bırakacağı tohumlar evlat olunca asıl o zaman ben bir ömür bu azapla yaşayacaktım. Şu an çektiğim acı bile bu düşünceyle hiçe çıktı.
Durmuştu. O bariyeri aştığını anlamıştı. “Bakiresin…” dedi boğuk çıkan bir sesle. “En azından namussuzluk yapmamışsın!”
Gözlerimden yaşlar aktı. Ben bu kalbime bile erkek almamıştım. Kimseyi sevmemiştim. Kimseyle ilgili hayal bile kurmamıştım. Ruhumda bakireydi…
“Acıyor, yeter artık…”
“Sen benim malımsın! Ne kadarı yetecek ben bilirim! İstediğim kadar seni sikerim! Sana dedim, razı değilsen git kendini öldür! Hadi bunu da yapamıyorsun gidip adalete teslim olsaydın!”