3 / Zoraki nikah

1050 Words
Bölüm 3 Asmin Nikah için konağın en üst katına çıktık. Hoca gelmişti. Azade Hanım, kocası Zinar beyin yanındaydı. Oğlu Berzan bey ise karısı Şilan’la konuşuyordu. Bir de Mirhan’ın bekar kız kardeşleri Nazya ve Beste de içerdeydi. Onun dışında benim ailem de peşimden içeri girdi. Gözler bize dönünce Mirhan bize nefretle baktı. Tenim buz kesti. Bedenim kaskatı olmuştu. Bir adım bile atacak cesaretim yoktu. Ölesiye korkuyordum. Bakışlarıyla beni diri diri toprağın dibine sokacağını ilan ediyordu. Kimse bunun farkında bile değildi. Ne yapacaktım? Bu adamın nefretiyle bir yıl boyunca nasıl baş edecektim? Ve doğurduktan sonra nasıl hayatıma eskisi gibi devam edecektim? Aklımda binlerce soru varken hoca efendi, “Nikaha başlayalım,” dedi. Başımı öne eğdim. Azade hanım kolumdan tutarak, “Geç otur hocanın karşısında!” dedi öfkeli bir şekilde. Hoca rızam var mı yok mu diye sormadı. Kızların rızası alınmazdı ki… Mal gibi verilir, mal gibi kullanılırız. Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemek lazım denilerek damızlık yerine koyulan kadınlardan biri beni doğurmuştu. Ve bu yaşıma kadar pul kadar değerim olmadı. Çünkü kız doğdum… Maran abim ne hata yaparsa yapsın affedildi, ama kızları olarak biz hatasını telafi eden taraftaydık. Mirhan ağa, anasının demesiyle zina olmasın diye bana nikah kıyıyordu. Hocanın sorularını, dualarını duyacak halde değildim. Azade hanım beni dürtünce kendime geldim. “Hocaya cevap ver! Kabul ettim de!” “Kabul ettim.” Aslında tam aksini haykırmak, ben abime siper olmak istemiyorum diye bağırmak istedim ama öyle bir noktaya gelmiştim ki bunu yaparsam abimin ölümünden herkes beni sorumlu tutacaktı. Kimse ‘evli kadınla ne işi varmış’ demeden beni yargılayacaklardı. Ailem bana düşman olacaktı. Şimdiyse bedenim Mirhan ağanın emrine verilecek bir arazi gibi sürülecek, tohum ekilecek ve hasat vaktinde ona evlat vererek çekip gitmek zorundaydım. Dile kolay olan yüreğe ağırdı. İnsan evladından nasıl vazgeçer? Gerçi annem benden vazgeçiyor… Demek ki yüreğe sandığım kadar ağır gelen bir trajedi değilmiş… Ne diyebilirim ki? Hoca sordu; kabul ettim dedim. Üç kere ‘kabul ettim’ dedikten sonra “Mehir ne istersin?” diye sordu. Mirhan bey sert bir tavırla araya girdi. “Onun bir şey istemeye hakkı yok hoca efendi! Canını bağışladığıma saysın!” Hoca bir şey diyemedi. Ben de sustum. Ailemi buradan göndermek isteyeceklerini biliyordum. Bana bile yer verilir miydi konakta? Ondan bile şüpheliyim. Zinar ağa, “Mirhan oğlum, şöyle gel konuşalım,” dedi. Peşlerinden Berzan bey de gitti. Firaz bey tekerlekli sandalyesinde felçli halde oturuyordu. Onun geldiğini bile çok sonradan fark ettim. Ben ise salonun ortasında başım önde kalakalmıştım. Mirhan’ın kardeşi Nazya, koluma dokunup “Yengeme neden bu kötülüğü yaptın Asmin?” diye sordu. Nazya’yla bu konakta beraber büyümüştük. O evin küçük hanımı ben ise hizmetkarın büyük kızıydım. Aramızda hep bir mesafe vardı. Azade hanım benimle ve Eslem’le arkadaşlık etmesine izin vermezdi. O ise yalnız bir çocuktu. Ablası Beste de onunla oynamazdı. Ona üzülürdüm. Yine de konuşmaya cesaret edemezdim. Azade Hanım cevap vermeme fırsat vermeden “Revin’i kıskanmıştır! Ayak takımı her zaman baş olmak ister! Baş olamayınca baştakilerin başını kesmeye yeltenirler! Dua etsin ki oğlum onu kuma almaya razı geldi! Yoksa abinin elini kana bulayacaktı! Evlendi, hanım olduğunu da sanmasın, çekecek cezasını!” dedi kızına niyetini açık ederek. Beni muhattap bile almıyordu. Babamla annem kenarda durmuştu. Eslem ise bize doğru yaklaştı. Gözü karaydı Eslem’in, yanlış bir şey der diye korktum. “Azade hanım, ablam size yıllardır hayalini kurduğunuz torunu verecek. Üstelik Revin hanımın kazayla düştüğüne mahkeme karar vermedi mi? Suçsuz yere yerlerde sürüklendi. Oğlunuzla evlendirdiniz! Daha ne yapacaksınız?” “Mahkemeymiş! Delil yetersiz diye salındı. Ama öyle kolay değil! Asmin günahının bedelini ödemeden Mirhan onun yakasından düşmez! Olan oğluma olacaktı! O yüzden dedim ki torun versin! Yoksa oğluma kız mı yok!” dedi sinirlenerek. “Elbette, Mirhan beyin eşi olmayı herkes ister. Ama Mirhan bey kimseyi istemez Azade hanım! Jandarmaya şikayet edebilirdik bugün olanı biteni, ama sırf bu kabus bitsin diye babam bunu uygun gördü diye susuyoruz. Ve bir şey daha, eski işimize geri döneceğiz! Yani konağa… Ablamı sizin pençenize bırakacak değiliz! Bunu da böyle bilin!” Eslem konuşurken annemin gözleri kocaman açıldı. Benim ise korkudan ayaklarım titriyordu. Azade hanımın öfkesi çok kötüydü. Eslem’e vuracak gibi elini kaldırdığında Berzan bey annesinin elini tuttu. “Anne yapma!” dedi. “Bırak elimi Berzan!” diye bağırdı Azade hanım. “Eslem’in kusuruna bakmayın hanımım, o toy… Cahil… Nerde ne konuştuğunu bilmiyor,” dedi annem. “Rojin! Bir daha kızın bana saygısızlık yaparsa senden bilirim! Şimdi al kızını defol git burdan!” diye bağırdı Azade hanım. Ailemi kabul etmeyeceğini biliyordum. Berzan bey ise bizi şaşırtarak “Anne, yeni gelenler evi çekip çeviremiyor. Şilan da hep şikayetçi. Madem ki işlerine geri dönmek istiyorlar dönsünler,” dedi. Azade hanım oğullarının lafına karşı çıkmazdı. Hele ki hizmetçilerin yanında ne kocasını ne de oğullarının sözünü çiğnerdi. O yüzden umutlandım. Azade hanım, “İyi! Kalsınlar! Ama tek kusurları olursa kapıya koyarım!” dedi sert bir şekilde bize göz gezdirerek. Annem sevinçle “Allah sizden razı olsun Berzan beyim!” dedi. İşten çıktıklarından beri annem gille sokakta kalmıştık. Annemin sevincini anlıyordum. Keşke abim Revin’den uzak durabilseydi. Berzan ağa, “Merdo efendi, Maran’a da söyle gelsin işine dönsün,” dedi. Ahh bilse yengesiyle abimin arasında olan biteni… Kıpkırmızı kestim. “Söylerim beyim,” dedi. “Allah ne muradınız varsa versin.” Berzan bey, Eslem’e doğru bir bakış attı. “Sen de bundan sonra saygıda kusur etmeyeceksin. Annemin değil, benle karımın hizmetine bakacaksın.” “Emrin olur beyim.” Azade hanım, “İyi düşündün oğlum. Şilan madem meraklısı, onun hizmetini görsün bu küçük yılan,” dedi. Eslem’in sinirle eteğinin kenarlarını sıktığını görüyordum. Yine de sabretti. Nazya ise bu haberden memnunmuş gibi “Hayırlı olsun,” dedi anneme. Beste ise memnuniyetsiz bir tavırla, “Revin yengem uyanınca büyük olay çıkacak,” dedi. Azade hanım kolumdan tutup çekiştirerek dışarı çıkardı. Mirhan beyin odasının kapısına geldiğimiz de ikimiz yalnızdık. “Hadi, gir odaya! Sakın ola zorluk çıkarma! Oğlumun altına gireceksin, hemen hamile kalmazsan oğluma bırakmaz ben seni öldürürüm! Sakın bir oyun yapayım deme!” “Hanımım…” “Cevap verme! Anladıysan başını salla!” Başımı salladım. Odaya girdiğimde kapıyı çarparak çıkıp gitti. Bu oda Revin hanımla Mirhan beyin odasıydı. Yıllarca bu odayı annemle temizledik… Çarşaflarını ellerimle sererdim. Koskoca Mirhan beyin ihtişamlı odasını temizlerken bile bir başka dikkat ederdi annem. Şimdiyse o odada Mirhan ağayı bekliyordum. Ne için? Altına girmek için… Beni gebe bırakması için… Kuma bile değildim. Kuma’nın bir yeri olur, ben ise sadece abimin kefaretini bebeğimle ödemeye mecburum. ***
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD