Zerya / Öpecek gibi…

2918 Words
Zerya Masaya otururken telefonum elimdeydi. Tabii ki uçak moduna almıştım. Bizimkiler ararda açmazsam sonra laf yiyordum. Orta yaşlı olmasına rağmen çok bakımlı bir kadın karşımdaydı. “Ben de Boran’ın annesiyim. İşin hayırlı olsun,” dedi. “Teşekkür ederim hanımefendi.” Teyze derdim de normalde, protokol önemli. Boran ailesiyle beni tanıştırmaya devam ederken kız kardeşi Peri gayet sıcakkanlıydı. Onur ise kendi havasındaydı. Babası Mustafa Bey ile annesi Hilal tam bizim ordaki zengin aşiretlerin havasını taşıyorlardı. Kadın altın ve pırlanta takılarıyla resmen şov yapıyordu. Merve’yi merakla bekliyordum. Nasıl biri acaba? Bir de küçük ölçekli iş kadınıymış. Bende aşiret kızıyım. Yetmez mi? Boran ayaklanınca baktığı tarafa baktım. Bu nasıl Merve? Sanki ukraynalı manken amk, bu nedir? O nasıl bir bacak boyudur? Tabii aşiret toplantısı olduğundan olsa gerek etek boyu dizinin altındaydı. Kalem etekli elbisenin yakası bağrı da kapalıydı. Sapsarı saçlarının dikkat çekmeye yetmesi peki? Merve ince çırpı kollarını Boran’ın boynuna dolayıp “Çok özledim seni aşkım,” dedi. “Ben de seni özledim Meri,” dedi. Meri ne? Mery gibi mi? Off ya Boran ağaya bak. Bizimkiler süzme öküz. İstanbul’un ağaları da başkaymış. Bana’da Zeri desinler. Hem Zerya’ya hem de Zerda’ya uyuyor. Gerçi bende bu şansla en fazla Zero derler ve o da zaten sıfır demek. Hayatımın sıfırlandığı bir dönemde çok manidar oldu. Merve ile Boran aşiretlerin önünde sarılıp cilveleşirken Merve bana döndü. “Ahh Zerdacığım, sen de hoşgeldin,” dedi. “Hoşbuldum Meri,” dedim. Merve bana tip tip baktı. Hilal hanım araya girerek “Merve’ye sadece Boran Meri diyor sanmıştım,” dedi. Pot kırdığımı anlamıştım. Merve toparlamak için “Biz Zerda ile kendi aramızda Ziro ve Meri deriz birbirimize,” dedi. Demiştim işte, benden olsa olsa Zero çıkar diye. “Hı hı evet Ziro, sıfır noktasıyım ben Meri’nin.” “Ahh ne hoşsunuz. Ama hiç benzemiyorsunuz,” dedi Hilal mom. Boran annesine gerçeği uygun vakitte söyler umarım. “Uzak akraba olunca haliyle benzemiyorlar anne. Her neyse biz şu pırlanta işi için görüşmeyi yapalım mı hayatım?” diyerek Merve’ye döndü. “Olur, bekliyorlar zaten.” Etrafa çekinerek baktım. Herkes kendi havasındaydı. Korhanlar düşman olmasa kesin onlarda bu toplantıya gelirdi. Boran’ın peşinden Onur’da kalkmıştı. Uzun boyluymuş. Kasları da gayet iyi, yapılı ve yakışıklı. Ama bir Boran aurası yok. Zaten Merve aradayken benim hiç şansım yok. Pırlanta takı toka işini yaşlı adamlarla konuşurken Merve’nin ağzı kulaklarındaydı. Boran ise gayet ciddiydi. Toplantı tarihini not almıştım. Diğer şeyleri zaten kafama yazmıştım. Ne işim var ki benim burda? Kendime kızıyordum ama çaresizdim. Boşanan kızlar ya evde çürüyüp giderdi ya da dul çocuklu yaşlı birine verilirdi. Her iki ihtimalde kanımı donduruyordu. Asla dul olarak memlekete dönemem. ‘Çetin umarım düzdüğün kadar seni dere tepe dümdüz düzerler de kıçının üstüne oturamazsın! Senin yüzünden düştüğüm hallere bak! Allah’ından bul emi! Ya da ettiğim beddualardan biri tutarsa gerisini sen düşün pislik!’ Aklıma geldikçe sövmeden duramıyorum, bu gidişle annemi geçeceğim. Dans müziği çalmaya başlarken ayaküstü görüşmenin bitişiyle birlikte Merve Boran’ın kollarına yapışıp “Hadi dans edelim Aşkım,” dedi. Aşkım diyen dilini arılar ısırsın da bir daha aşkım diyeme. Gerçi kızın suçu yok ki… Dm atan Boran bile değilmiş. Boran ona eşlik ederken içten içe bir kurt benim içimi kemiriyordu. Boran’a karşı hislerim olmasa da Merve’ye sinir olmuştum. Boran’ın fotoğraflarına o kadar bakıp hayaller kurmamalıydım. Şimdiyse o kurduğum hayallerin altında eziliyordum. Gerçi Çetin’in yaptığı kalleşlikten sonra bir küçük hayal kırıklığı beni etkilemez. Yarına kadar kafamdan siler atarım. Yoksa hayat beni siker atar. Boşvermekten başka çare yok. Onları izlerken Onur koluma dokundu. “Benimle dans eder misin Zero?” diye sordu. Allah’ım neden Zero? Türkçe okunuşu Ziro ise daha berbat. “Tabi neden olmasın.” En azından çekim olacak mı anlarım. Belki Onur, Boran’dan daha yakışıklı ama karizması onun kadar değil. Gerçi her türlü ikisi Çetin’e fark atar. Onur elini belime koyduğunda bir tık rahatsız oldum. Evliyim ya hani… Boynuzlarım pırıl pırıl parlıyorda olsa hala Çetin’e sadık kalan aptal kafama dümdüz sövmek istedim. Çetin’e inat Onur’a daha yakın durdum. “Sevgilin var mı?” diye sordu Onur. Evliyim diyemedim. “Yeni ayrıldım.” “Anlaşılan kıymetini bilememiş,” dedi. Kıymet bilecek birini aradığımı o an anladım. “Evet hiç kıymet bilmedi. Aldattı beni. Ailem de beni kuzenimle evlendirmek istediğinde hiç umursamadı,” dedim. Kuzen kısmı tamamen sallama… Dul kurusu olmamak için yalan üstüne yalan diziyordum. “Sen benim sevgilim olsaydın ben seni hiç bırakmazdım.” Onur resmen bana depar atarak koşuyordu. Ne yapacağımı da bilememiştim. Abisini isterken kardeşine mi kaldım şimdi? “Kader işte. Doğru kişiyi bulmak gerekiyor.” “Kesinlikle haklısın. Bu arada Zerda, daha önce çok duymuşsundur ama gözlerin çok güzel. Hangi renk olduğunu anlayamadım.” “İnanır mısın bilmem ama 20 yıldır ben de gözlerimin rengini anlayamadım.” Çetin’e sormuştum hatta, o da kahve deyip geçiştirmişti. O sırada Boran dansımızı durdurdu. “Kehribar,” dedi. “Anlamadım.” “Gözlerinin rengi, kehribar,” dediğinde Boran’a hayran kalmış olabilirim. Kocamın dikkat etmediği gözlerime Boran mı dikkat etmişti? Çünkü ona arkam dönükken Kehribar demişti. “Benimle gelsene Zerda,” dedi. “Tabi geleyim.” Onur itiraz ederek, “Ama dansımız bitmedi,” dedi. “Çapkınlık yapacak başka birini bul Onur. İşimiz var.” Çapkınmış demek. Ne olacak bu aptallığım. Her iltifata sazan gibi atlıyorum. Annemin zazaca bir lafı var da şimdi türkçe meali bir tuhaf… Bir de bunun hayalini kurmak daha tuhaf. Yine de söyleyeceğim. Sikim hıyar diyene tuz alıp koşuyorsun. (Kir mi hıyar vun, tiz sol gena vazduna) Adamın sikini tuzlayıp mı yiyeceğim sanki? Ama işte anlamı aslında başka… Her söze kanma, erkekler şerefsiz ve yalancı, demek istiyor annem. Çokta haklı… Annemin haklı olmasından nefret etsem de genelde haklı çıkıyor… Boran ile salonun arka tarafında tenha bir yere çıktık. “Merve nerde?” “Lavaboda.” “Neden burdayız? Yani işle ilgili ne gibi bir durum var?” Boran kaşlarını çatarak sert bir üslupla “Onur ile dans etmene kim izin verdi?” diye sordu. “Onur teklif etti, ben de kabul ettim. Yasak mı? Anlayamadım.” “Sen benim kişisel asistanımsın. Ailemle olan yakınlığında bu çerçevede kalmalı. Ayrıca Onur’un tek gecelik ilişkilerinden olman iş verimini düşürür. Eğer işinde iyi olursan uzun süre bizimle çalışabilirsin.” Boran’ın acımasızca söylediği sözlerden sonra nerdeyse gözlerim dolacaktı ama hemen kendimi toparladım. “Aslında ben yarın başka iş baksam iyi olur.” “Hani kuzeninle evlenmemek için kaçmıştın ve gidecek yerin yoktu?” “Hala yok,” dedim. Bahane olarak hemen Onur’u ortaya attım. “Onur Bey çapkınmış ya, kalbim kırılsın istemiyorum.” “Onur’la konuşurum. Sen o kısmı merak etme.” “Ama…” “Aması falan yok. Yarın sabah erkenden toplantıya katılacağız. İtiraz yok Bal göz.” Bal göz demesi hoşuma gitmişti. Aptal aptal gülmemek için kendimi zor tutarken bir anda “Tamam,” dedim. Boran ise memnun bir gülümsemeyle bakarken Merve çıkıp geldi. “Ayy burda mıydınız? Ben de seni arıyordum aşkım,” dedi. “Bir şey mi oldu?” “Kim bu kız? Mesaj atıp söyledin Zerda akraban diye tanıtacağım falan, nerden çıktı ki böyle bir şey?” “Zerda’dan önce işe aldığım kişisel asistanları ajan olarak satın aldıkları için böyle bir hamle yaptım. Her neyse, yemeğe dönelim. Sonra da eve gidip yarın ki toplantının son hazırlıklarını yapmam gerekiyor.” Merve kollarını Boran’ın boynuna dolayıp “Bu gece bana gelirsin sanmıştım,” dedi. “Yarın,” dedi. Resmen sevgiliden daha öteydi aralarında ki yakınlık… Karı kocanın resmi olmayan versiyonu gibi… “Eee ben içerdeyim,” diyerek yanlarından hızla kaçtım çünkü Merve ayak üstü Boran’ı götürecek kadar istekliydi. Saruhanların masasına geri döndüğümde Peri ve Onur kendi aralarında konuşuyordu. Mustafa bey ile Hilal hanımda aynı şekilde keyifleri yerindeydi. Ne yapacağımı düşünüyordum. Gitsem mi diye kararsızdım. Görüşme de olmuştu zaten… Boran ile Merve gelirken Merve’nin dağılmış rujundan öpüştükleri belliydi. Ciddi anlamda rotayı değiştirmem lazımdı. “Eee ben artık kalkayım Boran ağa, sanırım işim bitti.” “Bekle birlikte çıkalım. Sen de geliyor musun Merve?” “Aaa yok hayatım, benim bir iki kişiye daha selam vermem gerekiyor.” “Peki hayatım.” Ailesine dönüp “Size iyi eğlenceler,” dedi. *** Boran’ın arabasına bindiğimizde gergindim. Şimdi beni yalıya götür desem ipliğim pazara çıkacaktı. O zaman ne diyeceğim? Off ya! Yalı da yaşayacak paran var da ne halt yemeye asistan olmaya uğraşıyorsun diye sorar yani. “Hangi otelde kalıyorsun?” diye sordu. “Eee…” dedim. Otel uydursam eşyayı nereden bulacağım. Milletin odasına girip bavul çalacak halimde yok ya… Nasıl bu kadar dibe battığımı ben de bilmiyorum. Çetin’e sövme, sırası değil. “Otelin adını bilmiyorsan yolu tarif et. Otelden eşyalarını alıp bize geçelim. Zaten yarın ki toplantıya hazırlık yapılacak. Sana bu gece ihtiyacım olur,” dedi. “Eee şey benim eşyam yok. Öyle apar topar kaçınca, yanıma sadece telefonumu falan alabildim.” Yumurta kapıya dayanınca yalanı bulmuştum. İnanmış gibi bakıyordu. “Anladım, o halde direkt eve gidelim.” Ohh be! İşte bu kadar. Alkışlıyorum kendimi, yalanlarda Mehir’i geçecek gibiyim. Ayy bir de Sahte Damat okurken abartı bulmuştum. Mehir’i sollayacak gibiyim. “Olur, gidelim.” Boran bana yandan bir bakış atarken dudağı hafifçe kıvrıldı. Allah’ım Çetin malında böyle numaralar olmadığı halde Çetin’e düşüp kısa sürede evlendim. Boran’a düşersem sittin sene düştüğüm yerden doğrulamam. “Zerda, senin soyadın Polathan’dı değil mi?” diye sordu. “Hı hı…” “Adanalısın, Polathan bir de… Senin ailen aslen Siverekli mi?” diye sorunca kaskatı kesildim. Aha şimdi bittim. Korhan’ların gelini olduğumu anlamasa bile baldızıyım sanacak. Düşman aşiretin baldızını işe almasının ne gereği var değil mi? “Siverek mi? Siverek nerde? Adana’nın öyle bir mahallesi varsa da bilmiyorum.” “Urfa’nın ilçesi…” diyerek gülümsedi. “Anlaşılan Şerko ağayla alakanız yok. Bir an o ailedensin sanmıştım.” “Hiç tanımadığım isimler yerler…” “Belli.” Rahat bir nefes alırken bir an önce bu işten kaçmam gerektiğini fark ettim. Adanalıların içine düşmüştüm. Benle Zerda çok dışarda gezmediğimiz için bizi bilen olmazdı ama babamın adını öğrenirse bu iş başıma dert olurdu. Gerçi bir taraftan Çetin’e iyi kapak olur. Beni terk eden kocama, düşman aşiretinin yakışıklı ağasıyla aşk yaşamam şoku. Bu ceza ona yeter de artar bile. Onur’u tavlayıp ona doğruları anlatabilirim. Sonuçta boşanmak üzereyim. Korhan sayılmam ki… Tabii Onur beni tek gecelik ilişkilerinden biri yapmaya kalkışmazsa… Boran hiç olmaz. Yok mu bir üçüncü seçeneğim ya? Offf… Eve varınca evin yardımcısı Boran’ın ceketini alıp “Hoşgeldiniz Boran Bey,” dedi. “Sezen Hanım, yeni asistanım için odayı hazırlayalım.” “Her zaman ki oda mı?” “Hayır, yanımdaki odayı hazırlayın.” Sezen hanım önden giderken “Niye yanındaki oda?” diye sordum. Beni yakınında mı istiyor acaba? Gerçi kişisel asistanıyım, istemesi normal. Şimdi Boran benim sevgilim olsaydı ben Merve gibi sevgilimle güzel asistanını(o benim) başbaşa bırakamazdım. Çetin ben de travma yarattığı için artık erkek nesline güvenim kalmadı. “Önceki asistan odası Onur’un bulunduğu kattaydı. Onur’dan ne kadar uzak olursan o kadar iyi,” dediğinde kısmetime mani oluyorsun diyemedim. Sonuçta Boran’ın başı bağlı sayılırdı. Onur ise çöpsüz üzüm olunca onu sevmem en doğrusu olacak. “Onur aslında öyle birine benzemiyor,” dedim. Ayak üstü bana depar atan Onur değilmiş gibi Boran’ı yokluyordum. “Belli ki saflık var sen de,” dedi. “Olabilir.” Beni hemen de çözmüştü. Çetin’in gerçek yüzünü beni terk edip gidince anlayacak ve bunu bir ayda anca kabullenecek kadar süzme salaktım. Resmen günlerce ‘Çetinim yapmaz’ repliğiyle dolaşmıştım. Ama öyle bir yapmış ki, ruhum duymamış. Boran salona geçerken uzun bacaklarının adımlarına yetişmek için arkasından koşturdum. Üstümdeki elbisenin içinde nerdeyse boğulacaktım ama sessiz kalmayı tercih ettim. Boran ceketini çıkarıp atarken gömleğin altında kol kaslarının belirginliği burdan bile iştah kabartıyordu. ‘Adam sahipli’ dedim kendime. Uzak durmalıyım. Kesinlikle uzak durmalıyım. İlerde kaynım olacak birine sulanmam doğru değil. Ayağım halının püskülüne takılırken Boran son anda bana siper oldu. Boran ile birlikte koltuğa doğru düşerken kollarını sardığı bedenimin ‘uzak durmalıyım’ sözünü hatırlamaya niyeti yoktu. Boran’ın kaslı göğsünün üstünde gayet rahat ederken kalbimin gürültülü çarpışının sebebi bu ani yakınlık olmalıydı. Boran dudaklarıma bakarken bir anda belimi tutan elimi sırtıma doğru kaydı. Öpecek gibi bakıyordu. Elinin değdiği yer sırtımı yakarken aramızdaki yakınlık git gide artıyordu. ‘Sevgilin var, öpme beni sakın’ desem mi, diye düşünürken Boran’ın tek hamlede doğrulmasıyla bir anda kucağında oturur pozisyona geçmiştim. “Boran bey… ağa… bey… Abi değil…” “Hişştt sakin ol,” dedi dudaklarıma bakmaya devam ederken. Belimdeki eli kalçalarıma doğru kayarken nefesim kesilir gibiydi. “Boran ağa… Yapmayın…” dedim kucağından kalkmaya çalışırken. Boran ise kalkmama izin vermedi. Kalçalarımın üstündeki elleri sertleşmişti. “Bana böyle bakmamalısın,” dedi. “Nasıl bakıyorum ki?” “Öpmemi ister gibi…” dedi. “Öpecek gibi bakan sensin…” “Öpmek istesem bakmam, öperim!” dedi sert bir tavırla. “Sevgilin varken beni öpemezsin!” Boran işaret parmağını dudağımda gezdirirken “Asistanlarımla sevişmiyorum,” diyerek beni kucağından bir çırpıda indirdi. Yüz ifadesi sertleşirken ona engel olan; asistanı olmam mıydı? “Yani asistanın olmasam, Merve’yi aldatır mıydın?” Bunu sormamalıydım. Boran bu sorumun üstüne gergin bir şekilde ayağa kalktı. “Görev tanımında beni yargılamak yok. Davranışlarına ve konuşmalarına dikkat et.” “Tüm erkekler aynı,” diye söylenip arkamı döndüm. “Sezen hanım odam hangisi acaba?” diyerek koridorda sesli olarak konuştum. Sezen koridora çıkarak “Size eşlik edeyim,” dediğinde Boran’ın nefesini adeta ensemde hissettim. “Gerek yok, ben zaten odama çıkıyorum Sezen Hanım. Siz işinize bakın,” diyerek kadını çıktığı odaya geri yolladı. Boran’ı takip ederken dev gibi boyuna cüce gibi bakıyordum. Bunun sebebi merdivenlerde önümde olmasıydı. Odaya ulaştığımızda bana bitişik iki kapıdan soldakini gösterdi. “Senin odan burası… Ve baştan uyarayım, gürültü yapma.” “Emredersin Boran ağam!” dedim. “Söver gibi konuşma.” “Beni aldatan eski sevgilime çokça sövünce normal konuşmayı unutmuş olabilirim.” Boran tek kaşını kaldırıp “Eski sevgilini unutsan iyi olur,” dedi aksi bir tavırla. “Asistanlarımın yumuşak başlı olmasını tercih ederim.” Kendisi süt dökmüş kedi de yumuşak başlı çalışan istiyor Boran reis. “Çok yumuşak başlıyım. Zamanla tanırsın, tanırsınız. Yani tanısanız seversiniz… Seversin Boran ağa bey.” Bir de böyle sizi, bizi, seni, beni çorba etmesem iyi olur. Boran kafa karışıklığımı anlayarak “Resmi yerler haricinde sen en iyisi bana Boran de,” dedi. “Tamam bana uyar. Daha önce hiç çalışmadığım için şu resmi dil biraz zor geldi açıkçası. Ama Boran ağa derim yani ona alışkınım.” Boran çarpık bir gülüşle “Tuhaf bir kızsın,” dedi. Saf, tuhaf sırada ne var? Boynuzlarımı görmüyor neyse ki… Boran saatine baktı. “Üstüne değiştirip yarım saate odama gel,” dedi. “Ne? Daha neler! Ne işim var senin yatak odanda?” Boran bileğimden tutarak beni içeri çekince iyice afalladım. “Tecavüz mü edeceksin! Şebeke misin! Bırak kolumu!” diye bağırdım. “Ne saçmalıyorsun Bal göz! Odaya bak,” dedi sert bir şekilde. Bağırmayı bırakıp odaya bakınca ağzım beş karış açıldı. Oda değil sanki küçük bir kütüphane gibiydi. Zerda burayı görse bayılır kesinlikle. Ben de kitap okumayı severim ama ebedi olanları değil, edepsiz olanları. Boran’ın edepsiz kitaplar okuduğunu sanmıyorum. “Kütüphanede mi yaşıyorsun bu nasıl yatak odası?” Elimden tutup bir rafın arkasına doğru beni çekti. Merdiven vardı. “Odam üst katta,” dedi. “Burası da benim çalışma alanım.” “Şey ben sandım ki…” diye kendimi savunurken Boran umursamadan sözümü kesti. “Dışarı çık,” dedi. Başım önümde dudaklarımı sarkıtarak odadan çıkarken adama resmen tecavüzcü muamelesi yaptığım için utancımdan ölmek üzereydim. Özür bile diletmemişti. Bana verilen odaya girince çalışma masası, laptop, yazıcı, tarayıcıya kadar her şey vardı. Bilgisayar tamamda gerisini kim kullanacak? Bekarken baba parası yedim, evlendim koca parası yedim. Şimdi koca bulmak için çalışıyordum ve belli ki bu işi kıvıramayacağım. Bir dolap vardı. Tabii o dolaba kendi üstlerimi koymam gerekiyordu. Eli boş gelince dolapta boş kalacak haliyle… Acaba bugün bu abiye elbiseyi alırken çıkardığım elbiseye noldu? Yarım saat boyunca yatağın kenarında oturup durum değerlendirmesi yaptım yani yapmaya çalıştım. Bir tarafta Çetinle boynuzlarım, bir tarafta Boran ve Onur seçeneği… Ki onların benim amacımdan haberleri bile yok. Ve tabii ki Merve varken Boran seçenek olamaz. Başka kadının bana yaptığı alçaklığı ben Merve’ye yapamam. Manken gibi sarışın hatunu bırakıp benimle çıkacak değil zaten. Çetin’de kim bilir benim üst versiyonumdan bulunca direkt bana tekmeyi bastı. Beni seven adam daha iyisini bulunca beni iplememiş, Boran mı beni sevecek? Aynaya baktım. Bugün hiç güzel hissetmiyorum. Aynaları kim icat etti ya? Çirkinlerin psikolojisini bozmak için mi aynalar icat edildi? Yatağa uzanıp kalan beş dakikamı depresif geçirmeye karar verdim. İçimin geçtiğini kapım çalınca anladım. Hemen de kapım diye sahiplenmem peki. Çetin’e de kocam dedim de noldu. Top ol inşallah! Kalkıp kapıyı açtığımda Boran çatık kaşlarla bana bakıyordu. “Güzellik uykundan uyandırmadım umarım.” Güzel değilim. Neyse yüzüme vurmayacağım. “İçim geçmiş Boran ağa,” dedim. “Üstünü de değişmemişsin.” “Elbisem nerde bilmiyorum. Mağazada kalmış olabilir,” dedim. Boran başını iki yana sallayıp “Sana acıyıp işe aldığım için bazen yanlış yaptığımı düşünüyorum,” dedi bıkkınlıkla. Bu saatte beni kovmaz herhalde. Yarın zaten işi bırakacağım. Boran önden giderken peşine takıldım. Kütüphaneli yatak odasına girmiştik. O gösterdiği merdivenlerden üst kata çıkarken “Buraya gel ama bak uyarıyorum sakın saçmalama!” dedi. Çünkü üst kat yatak odası. “Bir anda…” dediğimde yine beni susturdu. “Oyalanma, işimiz çok.” Merdivenleri pıtı pıtı çıkarken ayağım elbisenin eteğine takılmaz mı. Üstüne merdivene yapışmaz mıyım? Yapışırım… Çok güzel yapışırım. Dünya sakarlar günü niye yok? Boran imdadıma koşarken acıyan dizimi tutup offf annecim diye bir de ağlamadım ama “ayyy çok acıdı,” diyerek veryansın ettim. Boran beni kucaklayıp merdivenlerden taşırken kollarımı hafifçe boynuna attım. Tam o anda kapının açılıp “Boran!” diye bağıran Merve’nin sesiyle Boran olduğu yerde kalakaldı. Tabii ben hala kucağındayım. Panikle adamın boynuna daha çok sarıldım. Resmen istemediğim duruma düşmüştüm. Bir bu eksikti. Off ya! Boran’a baktım. O da bana baktı. Sonra Merve’ye baktı. Merve de bana baktı. Hint dizisi çeviriyoruz sanki…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD