"Bir gece ansızın kapını çalan o adamım. Bu yıkık dökük kaldırımların serseri kılıklısıyım."

2643 Words
Atların dinlenmesiyle üç genç tekrardan yola koyuldu. "Ne kadar kaldı Black?" diyen Asır ile Jessie'nin bakışları da Black'in gözlerine döndü. "Çok az kaldı efendim." Birkaç saatin ardından atlar çiftliğe girmişti. Jessie heyecanla evin kapısını iki üç kez çaldı ve annesinin kaşları çatık bir şekilde kendisine baktığını gördü. "Jessie? Nerelerdeydiniz? Herkes yeni uyandı ve başımız çok ağrıyor. Salgın var sanırım, burada kalmayın siz. Prens hastalanabilir. " dediği sıra Jessie şaşkınca arkasına baktı. "Ne?" diye fısıldadı. Tam o sırada Prens Leonardo ağrıyan boynu ile başını önce sağa sonra sola yatırdı ve ardından içeri girdi. O an herkesin duruşu dikleşti ve Prens Leonardo'ya selam vermek için eğildi. Eğilmeleri ile Prens'in yanık parçalarını görüp kaşlarını çatmaları bir olmuştu. "Majesteleri..." diyerek öne çıkan Thomas şaşkınca yutkundu. Prens kibirli bakışlarını sağ kolu olan Thomas'a çevirdi. "Efendim?" dediğinde Sofia gözlerini telaşla Prens'e çevirdi. Ne olmuştu böyle? "Paçalarınız..." Bu karın üzerine bütün herkes- Prens de dahil olmak üzere- paçalarına bakmışlardı. Pahalı kumaşın bileklerinden bir karış yukarıya kadar yanmış hâli odadaki herkesi telaşa sokmuştu. Asır ve Jessie , Prens'in arkasından birbirlerine baktılar ve istemsizce bir iki kıkırtı çıktı ağızlarından. Bunu duyan tek kişi Prens'ti. Prens Leonardo dağılmış dalgalı sarı saçlarını eliyle geriye taradı ve sert bakışlarını Thomas'a çevirdi. "Bu yeni moda. " dediğinde herkesin garip bakışlarını umursamadan Sofia'ya döndü. "Hemen bir küvet hazırlat, içerisine biraz gül suyu koyun ve su ılık değil sıcak olsun. " diyerek salondaki koltuğa oturdu. Asır ve Jessie sessizce içeri girip bir anda ahkâm kesmeye başlamış olan Prens Leonardo'nun yüzüne bakmışlardı. Gerçekten bir anda nasıl olurdu da değişebilirdi? Sofia telaş için iki genç askeri yanına aldı ve arabaların birine konmuş özel küveti çiftliğin banyosuna taşıdı. İçine koymak için soba üzerine güğümler ile su koymuştu. At arabalarının olduğu kısıma gitti ve küçük sandıkları tek tek açarak gül suyunu aradı. En sonunda çeşitli bitki ve meyve aromalarının yanında gül suyunu bularak içeri koştu. Kaynamış olan suları küvete taşıdı ve birer birer döktü. Ilıktan biraz daha sıcak olacak şekilde suyu ayarladıktan sonra içerisine gül suyu döktü. Prens için özel siyah kumaş pantolon, beyaz yakaları işlemeli bir gömlek ve siyah bir yelek hazırladı. İç çamaşırlarının yanına, uzun siyah kadife bir çift çorap ile birlikte, rugan siyah ayakkabılarını koydu. En son ise beyaz bornozu ne saç havlusunu koymuştu. Prens Leonardo sıkıntıyla içeride oturmuş banyosunu bekliyordu. Uzun süredir yıkanmamış oluşu onu o kadar çok rahatsız ediyordu ki akıl alır şey değildi. Özel odasındaki banyosunda saatlerce sıcak su içerisinde uzandığı ve çeşitli çiçek kokuları eşliğinde kitap okuyup şarap içtiği anları hatırladı. Şimdi ise bir kızı korumak uğruna paçalarının tutuşmasını göze alıyordu. "Aç mısınız, Majesteleri?" diyen sağ kolu Thomas ile oturuşunu iyice dikleştirdi ve ciddi bakışlarını korumasının mavi gözlerine çevirdi. "Evet, banyodan sonra iyi bir yemek yemek istiyorum. " dedikten sonra gözlerini dışarıdaki arabalara çevirdi. "Hemen hizmetkârları bilgilendireceğim Efendim." diyerek kalkan Thoması elini hafifçe havaya kaldırarak durdu. Gözlerini bir an olsun dışarıdaki arabalardan çekmiyordu. Jessie, Prens Leonardo'nun hiç bu kadar ciddi bir kişiliğe sahip olduğunun farkında değildi. Meraklı bir şaşkınlık ile genç Prens'in hâl ve tavırlarını izliyordu. "Önce bir alan bulun, sonrasında arabacıları ağaç ve malzeme almak için gönder. En kısa zamanda bu çiftliğe yakın bir yere konak kurulmasını istiyorum. " dediğinde Thomas başını salladı ve apar topar dışarı çıktı. Prens'in talepleri üzerine üç kadın aşçı mutfağa yönelirken iki yakın hizmetçi Prens'in sofrasını hazırlamak ile göverlendirilmişti. Gabriella , Prens'in aç olduğunu öğrenince mutfağa girmişti ki birçok hizmetçinin telaşla yemek yaptığını görerek şaşırdı. "Efendim, bir talebiniz mi vardı?" diyen aşçılardan Suzie ile Gabriella yarım yamalak güldü. "Ben..." dedi ve soğanları doğrayıp tavaya atmış olan aşçıya baktı. "Prens için yemek yapacaktım ama ..." demesiyle Suzie , Gabriella'yı selamlayarak mutfağın dışına yönlendirdi. "Biz her şeyi en kısa zamanda halledeceğiz, Efendim. Siz dinlenin." dediğinde Gabriella şaşkınca salona döndü. O esnada Thomas topladığı arabacıları köye göndermiş ve konak yapımı için tüm malzemelerin 100 metre ilerideki araziye taşınmasını emretmişti. Sofia en sonunda Prens Leonardo için alovera ile üretilmiş olan sabunları koydu ve içeri girdi. "Her şey hazır Prens'im." dediğinde Prens Leonardo olduğu yerden kalktı ve onu selamlayanların arasından geçip üst kata çıktı. Genç Prens üzerindekileri çıkarıp küvetin içerisine oturdu ve ensesini küvet başlığına koydu. Uzun zamandır hasret kaldığı huzur sonunda teninde geziniyordu. Sofia, nazikçe Prens'in ensesinden ve boynundan aşağı su döküyor, bazense anlına masaj yapıyordu. Jessie gözlerini Asır'a çevirdi. "Tekrardan kaplumbağa ile görüşmemiz gerek. " Asır başını salladıktan sonra Bay ve Bayan Damon'a baktı. "Onları bir daha uyutmayalım, düşündüğümüzden çok daha etkili bir ot." dediğinde Jessei başını salladı. "Önce biraz dinlenelim. Yarın ilk ışıklarla yola çıkarız. Şimdi çok yorgun ve güçsüsüz."diyerek yerinden kalktı. Prens Leonardo saçlarının da sabunlanıp durulanmasıyla Sofia'yı odadan gönderdi ve üstün giyindi. Aşçılar ve hizmetçiler çoktan koca bir sofra donatmışlardı. Bay ve Bayan Damon Prens'in sol tarafına otururken Thomas ve Sofia sağ tarafa oturmuştu. Asır ve Jessie ise en son kısımda karşılıklı oturuyorlardı. Thomas'ın ilk lokmasından sonra onay verilmiş ve Prens açlıktan guruldayan karnına ilk lokmasını atmıştı. Jessie gözlerini istemsizce Prens'in duruşuna çevirdi. Bu gerçekten birkaç saat önce başka bir boyutta kaybolduğu adam mıydı? Şimdi sanki kendisi Efendisi değil de o Prens'in Muhafızı gibiydi. Dik duruşu, asil yemek yeyişi ve gözlerindeki donuk ifade gerçekten Jessie'yi şaşırtıyordu. Boğazına kadar iliklediği gömleği, özenle taranıp şekil verilmiş sarı saçları ve yeşil gözleri. O gerçekten soylu olduğunu bas bas bağırıyordu. Özellikle çatal bıçak tutuşu... Jessie kendi ellerine baktı ve Prens'in ellerine döndü. Kesinlikle aradaki farkı görebiliyordu. Prens Leonardo ise Jessie tarafından ablukaya alındığının farkında bile değildi. Uzun süredir aradığı huzuru ve refahı sonunda bulmuştu. Eskisi gibi ne isterse ayağına geliyor, korkunç yaratıklardan kaçmıyor, hayatta kalıp kalmayacağı endişesi içine girmiyordu. "Bay Damon." diyerek gözlerini evli çifte çeviren Prens ile Bay Damon başını salladı. "Efendim Majesteleri." demesiyle Prens Leonardo çatalını tabağının kenarına yasladı. "Bugün gerçekten çok yorgun hissediyorum. Ben biraz istirahat edeceğim o esnada Hanımefendiyi ve Efendi Asır'ı bir müddet odama çağırmak istiyorum. Yarın ikisi ile yeni yaptıracağım konak için keşfe çıkaracağım. Umarım sizin için bir sakınca yoktur?" dediğinde aslında tamamen emir veriyordu ve asla karşı çıkılmayacağının bilincinde olan keskin bakışlarını Bay Damon'un gözlerinde gezdiriyordu. "Elbette Efendim. Siz nasıl isterseniz." diyen Bay Damon ile Prens Leonardo oturduğu yerden kalktı ve Sofia'nın kendisini odasına geçirişine izin verdi. Sofia, Prens içeri girdikten sonra arkasından gelen Asır ve Jessie'ye yol vererek selam verip kapıyı ardından kapattı. Prens Leonardo yorgunluktan ağrıyan bedenini bir an önce yatağa bırakmak istiyordu. "Bir fikriniz var mı? Sizin için izin de aldım." dediğinde Asır göz devirdi. "Benim izne ihtiyacım mı vardı?"diyerek pencere kısmına yöneldi ve sağ omzunu ahşap duvara yasladı. "Sabah erkenden yola çıkmayı planlıyoruz, kaplumbağa ile konuşmamız lazım." Prens Leonardo başını salladı ve boynunu kıtlattı. "Tamam o zaman ben dinleniyorum. Yarın beni de kaldırırsınız." dediğinde Jessie ve Asır kendi odalarına geçmişlerdi. Aslında ev çok büyük olmadığından Asır salonda yatmıştı, Jessie ise kendi odasındaydı. Sofia ise geç bir vakitte Jessie'nin odasına gelmiş ve yer yatağında yatmıştı. Sofia iki genç çıktıktan sonra Prens'in emriyle Prense güzel bir masaj yapmış ve iyice mayışıp uyumasını sağlamıştı. Ardından ise biraz hava alacağını söyleyerek dışarı çıkmıştı. Herkes derin bir uykuya daldığı sıra Prens Leonardo kan ter içinde yatağında döndü durdu. "Vakit kalmadı..." Prens Leonardo ellerindeki yanık hissiyle ellerini karnına sürttü. "Geç olmadan..." Üzerindeki ipek gömleğin yakasındaki ipi çekiştirdi. "Yanıma gel!" Bir anda yataktan aşağı düşen Prens Leonardo sızlayan dizleri ve dirseklerim ahşap zemine yasladı. Anlı ahşaba sürterken derin derin nefes aldı. Göğüs kafesindeki garip baskı bir yerlerden tanıdık mıydı? Ayağa kalkmaya çalıştı, sık ve derin aldığı nefesler ile birlikte dönen başı karanlık gece de iyice kötü bir duruma sürüklüyordu. Tahta kapıyı açtı ve yalpalayarak merdivenlerden indi. "Acele et!" Gözleri sanki orda olduğunu bildiği, tanıdığı birini görüyormuş gibi boş boş karşısına bakıyordu. En son ayaklarının kendisini zorla götürdüğü yere yürümeye başladı. Evin kapısını açmasıyla gecenin soğuğu iliklerine işledi. "Acele et, hadi!" Birkaç adımda evden tamamen ayrıldığı sıra karanlık gökten gelen bir çığlık ile gözlerini kısarak gökyüzüne baktı. Çılgınlar gibi uçan Black kulak tırmalayıcı sesler çıkarıyor, bir sağa bir sola uçuyordu. Prens Leonardo sızlayan başıyla iki elini şakaklarına bastırdı ve gözlerini sıkıca kapattı. "Beni..." diyerek iki büklüm olan bedenini düzeltmeye çalıştı ama bir türlü kendisine gelemiyor göğsündeki garip acıyı göz ardı edemiyordu. Sarı saçları dağılmış , yeşil gözleri kanlanmıştı. "...beni yönetmeyi bırak!" Asır, bir anda açılan gözleriyle göğsüne bir hançer saplanmış gibi oldu. Ve o garip olay oldu. Black ile iletişime geçti. Black çiftliğin üzerinde uçup duruyor ve bağırıyordu. "Muhafız! Muhafız!" Asır bakışları aşağıya dönünce Prens Leonardo'nun ormana yürüdüğünü görerek yatağından fırladı. "Acele etmek zorundasın!" Prens kendinden habersiz yürüyen bedenine şaşkınca baktı. Sanki bir kuklaymış gibi yönetiliyordu. Soğuk tüylerini diken diken etmiş ve saatler öncesinde yaptığı banyonun etkisiyle vücudu titremişti. "Ah!" Parmak uçlarının parçalandığını hissederken bir anda kendini ormanın içinde buldu. Kanayan parmaklarındaki kan toprağa damlıyordu. "Kahretsin! Lanet olası bir uykuya ihtiyacım vardı sadece!" Prens Leonardo gözleri kanayan parmaklarına kaydı bir anda uzayan tırnaklarına şaşkınca bakarken hissettiği acıyla boğazı yırtılırcasına bağırdı. Bu bağırış ile kuşlar dallardan uçup kaçmış, sincaplar korkuyla saklanmıştı. "Aaaa!" Git gide uzayan tırnakları sivri keskin bir hâl aldı, parmak uçlarından dirseğine doğru damarları hızla şişip kararmaya başladı. Bir mürekkep gibi koluna iyice yayıldı ve dirseklerine kadar ulaştı. Prens siyah dumanların çıktığı eline nefesini tutarak baktı. Yediği tüm yemek ağzına dolmuş, kusacak gibi olmuştu. Bir karış uzayan tırnakları tıpkı bir yırtıcı hayvanın pençesi gibi olmuştu. Görüşü bulanıklaşıyor arada bir gözlerini kısıp açıyor ellerini görmeye çalışıyordu. Başı bazen bayılacakmış gibi sağa sola yatıyor ancak acı hissi onu ayakta tutuyordu. "Bana bak..." Prens Leonardo diz çöktüğü toprağa pençeleşmiş tırnaklarını sapladı ve bir yılan gözlerine dönmüş gözlerini ormanın karanlığına dikti. Karanlıktan dolayı hiçbir şey gözükmemekle birlikte Prens'in görüşü de oldukça bulanıktı. "Nerdesin!" Son gücüyle bağırmasıyla bal rengi bir çift gözün karanlık ormandaki ağaçların arasından kendisine baktığını gördü. Kaşlarını çatarak karşısındaki gözlere baktı. Yavaş yavaş kendisine geliyor bir an bile gözlerini kendisinden ayırmıyordu. Prens Leonardo'nın gözleri çok daha açık yeşil olmuşken göz bebeği şehriye tanesine benzer bir hâl aldı. Gözleri bir an aşırı bulanıklaştı ve başı döner gibi oldu. Prens Leonardo başını iki yana sallayarak görüşünü düzeltmeye çalıştı. Bir an sonraki gözleri karanlığa rağmen en küçük şeyleri bile görür bir hâle gelmişti. "Merhabalar, Efendim..." Prens Leonardo karanlıkta bile tek tek seçebildiği siyah tüylere, bembeyaz sivri dişlere baktı. Bu asil bir hayvandı. "Sen?" Prens'in lafı üzerine jaguar birkaç metre ötesinde durdu ve eğilerek selamladı. "Sizin yardımcınızım, Efendim." Prens Leonardo şaşkınlıktan küçük dilini yutacak sıra tam kalbine saplanan acıyla bağırarak anlını toprağa vurdu. "Jessie!" Asır, telaşla Jessie'yi uyandırmaya çalışıyordu. Prens ormana gitmişti ve içinden bir ses bunun hayra alamet olmadığını söylüyordu. "Jessie! Uyan hadi Prens ormana gitti!" Jessie şaşkınlıkla gözlerini açtı ve kendisini sarsan Asır'a birkaç saniye bakıp onunla odasından çıktı. Soğuk hava uyku sarhoşu olan bedenini titretmişti. "Nerede gördün?" diye fısıldadı. "Black görmemi sağladı..." tam o sırada ormanın derinlerinden gelen bir feryat ile ikisinin de gözleri sonuna kadar açılmıştı. Önce birbirlerine sonra zifiri karanlık olan ormana baktılar. Ardından hızla koşmaya başlamışlardı bile. Prens Leonardo kalbinin paramparça olduğunu düşünüyordu. Belki de kalbini söküp alıyorlardı. Bir anda sırtında hissettiği eller ile başını kaldırmak istedi ama kalbini parçalayan şey buna izin vermedi. "Aaah!" Acı içinde bağırdığında Jessie korkarak Prens'in gözlerine baktı. Onun gözleri de Asır'ın olduğu gibi değişmişti. "Asır, doğrulmasına yardım et." diyerek omuzlarından tuttuğu sıra Asır kaşlarını çatarak bir türlü topraktan ayrılmayan ellerine baktı. Bir elini tutup çektiğinde küçük ince kılıçlara benzer şeyle görerek geri çekildi. "Jessie..." diye mırıldandığı sıra Jessie genç adamı omuzlarından tutup doğrultmaya çalışmakla meşguldü. "Asır, hadi!" diyerek ona yardım etmesi için uyarmıştı ki Asır birden bire sesini yükseltti. "Jessie! Ellerine bak!" dediğinde Jessie şaşkınlıkla geri çekildi ve ellerini Prens'in ellerinin üzerine koyup çekmeye çalıştı. Adeta toprağa saplanmışlardı. "Birini sen çek birini ben." diyen Asır Prens'in sol bileğini tutarken Jessie de sağ bileğine yöneldi. "1..." "2..." "3!" İki genç aynı anda Prens'in ellerini topraktan çıkarmak için bileklerine asılmıştı ki Prens Leonardo acıyla bağırdı. Bunun ile birlikte Jessie ve Asır endişeyle geri çekilmişlerdi ki Prens Leonardo haykırarak toprağa sağladığı pençelerini çıkardı. "Hass*****!" diyerek geriye doğru emekleyen Asır şaşkınlıkla Prens'in ellerine bakıyordu. "Bu da nesi?" Jessie yutkundu ve ardından hemen ormana baktı. "Yardımcısı! Yardımcısını bulmuş olmalı! Senin gibi bağ kuruyorlar." dediğinde Asır olduğu yerden kalkıp etrafa baktığı sıra birden ortaya atlayan siyah devasa bir jaguar ile geriye kaçtı. Prens Leonardo bedenindeki acının geçmesiyle gömleğinin uçlarını tutmak istedi ancak uzun keskin tırnaklarına baktı. Gözlerini kapattı ve Asır gibi düşündü. Asır da ilk bağ kurduğunda çok korkmuş sonrasında sakince durmuştu. Gözlerini bir müddet kapattı ve derin derin nefes alarak eski hâline dönmesini diledi. Bir müddet sonra parmak uçlarındaki karıncalanma hissiyle gözlerini açtı ve içine geri girmiş tırnaklarına baktı. Hemen elleri gömleğinin uçlarına gitti ve bir çırpıda üstünü çıkardı. Geniş beyaz teni, yapılı vücudu ve sıkı kasları göz önüne çıktığı sıra ilk dikkat çeken tam kalbinin üzerine pençe atmış bir jaguar dövmesiydi.  "Lanet olsun!" diyerek parmak uçlarını dövmenin üzerinde gezdirdi. "Bu...bu gerçekten çok güzel..." diyerek hayranlıkla kendisine bakan Jessie'ye döndü ve kaşlarını çattı. "Ben Prens'im bir soylu, asil! Bizim doğum lekemiz bile uğursuzluktur." dediğinde Jessie gözlerini Prens'in normale dönmüş gözlerine çevirdi. "Burda bence takılman gereken en küçük şey bu. Artık boyuta hükmedecek güce sahibiz. " dediğinde Prens gömleğini tekrardan üzerine giydi ve diz çöktüğü yerden ayağa kalktı. "Yıllardır veliaht olmanın ağırlığını taşıyan birine birkaç günde tattığın Efendilik'ini kıyaslama. " diyerek üzerine yürüdü. Jessie, Prens'in gözlerindeki o tehlikeli bakış ile bir iki adım geri gitti. "Çünkü halkın dediğin milyonlarca insan beklentiye gözüne daha bakmadı. " dedikten sonra kaşlarını havaya kaldırdı ve tecrübeli olduğunu belli eden bakışlarını Jessie'nin garip bir yeşile dönmüş gözlerine kilitledi. "Ben bunun ağırlığıyla fazlaca ezildim." diyerek dağılmış saçlarını düzeltti. Tam o sırada siyah tüylü asil hayvan Prens'in önüne geldi. "Efendim." diyerek tekrardan selam verdiğinde Prens Leonardo yanına diz çöktü ve yavaşça başını okşadı. "Bizim gücümüz ne güzel dostum?" dediğinde jaguar pençesini öne attı ve yere bir çizik attı. "Size bahşedebileceğim gücüm; bir kılıçtan çok daha keskin olan pençelerim, her ayrıntıyı fark edecek kadar ince görüşe sahip gözlerim ve nefes sesini bile duyabilecek olan kulaklarım." dediğinde Prens Leonardo bir anda elini kulağına götürdü. Kulaklarının şekil değiştirmediğini fark ederek derince nefes aldı. "Bu tırnak meselesi biraz garip..." diyerek ellerine baktığı sıra kulaklarından içeri sızan bir ses ile olduğu yerde nefesini tutup bekledi. "Sanırım eve ge-" Jessie'nin konuşmasını "şşşit!" diyerek kesen Prens şaşkınlıkla duyduğu çıtırtıları dinledi. "Biri geliyor." Asır , tek omzuna konmuş olan Black ile arkasını döndü ve etrafa bakındı. Karanlıktan dolayı pek bir şey seçemiyordu. Uzun ağaçlar ve gür yaprakları ise ayın ışığını engelliyordu. Prens Leonardo birden gözlerinin karardığını hissetti ve sonrasında tanıdık bir görüşe sahip oldu. Her şeyi görebiliyordu. "Mai?" Jessie , Mai'nin ismini duyar duymaz başını ormana çevirdi. "Mai!" diye bağırdığında asil kurdun yavaş adımlar ile ortaya çıkması bir oldu. Asır, omzundan uçarak giden Black'e baktı şaşkınca. Jaguar ise Prens'in eli altından sıyrılıp Mai'nin önünde durdu. Mai, bir müddet Back'i ve bir müddet de jaguarı izledi. Asır ve Prens, Jessie'yi ortalarına almış üç hayvanın hâl ve hareketlerini izliyorlardı. Mai, en sonunda siyah burnunu göğe kaldırdı ve uzunca uludu. Black kanatlarını çırptı ve uçarak Asır'ın omzuna kondu. Jaguar ise geri geri yürümüş, Prens'in sağ bacağına sol gövdesini yaslamıştı. "Efendim..." Diyerek Jessie'ye selam veren Mai mavi gözlerini ormanın derinliklerine çevirdi. "Bizi bekliyorlar." dediğinde Jessie yutkunarak iki genç adama baktı. "Yarın sabah erkenden yola çıkacağız." dediğinde Mai birkaç saniye buz mavisi gözlerini Asır ile Prens'in yanındaki yırtıcı ve son derece vahşi olan hayvanlarda gezdirdi. "O zaman, kendinize bir erzak hazırlayın. Uzun sürecek." dediğinde Jessie yutkundu. "İyi geceler, Efendim..." diyerek arkasını dönüp koşmasıyla etraftan yüzlerce ayak sesi geldi. Üç genç endişeyle ormanın içinde koşuşan şeylere baktılar. Bir sürü hayvan Mai'nin peşinden koşuyordu. Şu ana kadar kimse onların varlığına dikkat etmemişti ama gerçekten çok kalabalıklardı. "Hadi, gidelim. Dinlenmemiz lazım ve yarın için bahane bulmamız." Diyerek Jessie'yi işaret eden Asır ile Prens de Jessie'ye yan bir bakış attı. Üç genç ormanı aşıp tekrardan odalarına çekildi. Jessie odasına girdiği ve üstündekileri çıkarıp çoraplarına uzandı. Çorabının altına yapışmış toprak ve çamur ile kaşlarını çattı. Evin içine çamurlu ayakkabılarıyla biri mi girmişti? Gözleri yer yatağında mışıl mışıl uyuyan Sofia'ya kaydı. Bugün çok çalışmış ve yorulmuş olmalıydı. Çoraplarını kenara koydu ve yatağına uzandı. O an gözlerini kapattığında aklındaki tek soru şuydu ve sürekli başa sarıp duruyordu... Takii uyuyana kadar. "Gece gece kim dışarı çıkmıştı?"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD