"Belki de anormal olan onlardı ama fazlalık da olmaları onları 'normal' yaptı..."

2449 Words
İki genç adam, biri sağında biri solunda, oturmuş birbirleriyle konuşuyorlardı ama etraftaki kimse onların konuştuğunun farkında değildi. Dudaklarını bıçak açmıyor, gözleri bir an olsun etrafa kaymıyordu. "Ne yapacağız?" Prens'in sesi beyninde yankılandığı sıra Asır gözlerini etrafta gezdirdi. "Çok fazla ilgi çektik, bu hiç iyi olmadı." Asır'ın sözlerini duyan Prens yeşil gözlerini kırpmadan genç adama baktı. "Jessie'nin öğrenmesi gereken şeyler var." Asır'ın sözleriyle Prens istemsizce kaşlarını çattı. "Az önce olanları görmedin mi? Onca efendi acemi bir kızı yenemedi." Asır bunun üzerine kaşlarını kaldırdı. "Ama güçlerini kontrol edemedi ve olduğu yere yığıldı." Prens bu sözün üzerine bir şey söyleyemedi ve saatlerdir havada uçan kıza baktı. Saatler geçmesine rağmen etraftaki kalabalık bir nebze bile azalmadı. Aksine duyanlar duymayanlara yetiştirmiş bütün Efendi'ler toplanmıştı. "O zaman ne yapacağız?" Prens'in sorusuyla Asır gözlerini Prens'e dikti. "Araştıralım. " Bunun üzerine kalkanın etrafında gezinenler ve iki adamı inceleyenler onların ayaklanmasıyla oldukları yerde durdular. Tüm olup bitenlerin dedikodusunu yapan kesim merakla susmuş, kulak kesilmişlerdi. Herkes onları izliyordu. Asır kalkanın sağından soluna doğru yürürken Prens aynı doğrultuda olmasına rağmen belli bir mesafe uzaklıktan yürüyordu. İkisi de sessiz sessiz her tur attıklarında kendilerine bakanları izliyor, muhafız olmanın verdiği bir beceri ile Jessie'nin düşmanını arıyorlardı. Bir düşman mutlaka vardı. Bir düşman sayesinde iki muhafız güçlerinin kontrolünü ele geçirmişlerdi. "Siz ne istiyorsunuz?" Gelen ses ile Asır ve Prens'in bakışları kendilerine bağıran simsiyah adama döndü. Az önce gölgelerini üzerine yollayan adam değil miydi bu? Asır ve Prens, aheste aheste Jessie'nin önüne geçip Blaris'e karşı bir set oluşturdular. "Asıl sen ne istiyorsun?" dedi Prens Leonardo çenesini dikleştirmiş kaşlarını havalandırmıştı. "Bir anda Birleşmiş Efendilik'e gelen bu kimliksiz kişileri tanımak." dediğinde Asır başını yana eğdi. Avuç içleri nedensizce kaşınmaya başlamıştı bile. Bunu sebebi kesinlikle o adamdan hoşlanmayışı değildi. "Bir daha konuş!" diyen Asır ile Blaris siyah gözlerini kendisi gibi siyah gözleri olan adama çevirdi. Onun gözleri kadar siyah gözleri olan hiç kimse olamazdı lakin bu adamın gözleri neden böyle zifir gibiydi? Herkesin kendi boyutunun kendisine verdiği bir armağan vardı. Herkesin şahsına münhasırdı ama bu ne idiü belirsiz adam kendisine verilmiş bu armağana göz dikmiş gibiydi. "Siz...kimsiniz?" dedi dişleri arasından. Zaten az önce çektiği acı bir yana ilk kez mağlup gelişinin acısını hissediyordu iliklerinde. Asır kalkandaki dalgalanmayı fark ederek Prens'in zihnine fısıldadı. "Jessie bizi yönetiyor." Prens duyduğu cümle ile hiçbir mimiğini oynatmadı. Kimseye kendi içlerinde konuşanildiklerini belli etmek istemiyorlardı. Ondan öncesi ise zaten Prens bir prens olmanın getirisiyle duyularını asla doruklarda yaşayamayan biriydi. Acı da mutlulukta hep bir perdenin arkasında durur, belli belirsiz el sallardı. "Gözün açık olsun." "Muhafız." diyen Prens ile Blaris iki tarafa çekilerek kendisine yol açanların arasından geçmeye başladı. Etrafaki kalabalık Blaris'e yol açıyordu çünkü kendilerinin konuşmaya veya sataşmaya cesareti yoktu. Az önceki olanlar herkesi korkutmuştu. Üstelik şu an kızın bilincinin yerinde olmadığı hâlde kendini koruyuşu herkesin dedikodu konusuydu. "Buraya nasıl geldiniz?" Blaris'in sesini duydukça dalgalanan kalkan yüzünden herkes kalkandan yavaş yavaş uzaklaşmaya çalışıyordu. "Jessie'nin portalından geçtik." diyen Prens ile herkes tekrardan fısıldaşmaya başladı. "İsmi Jessie'ymiş." "Muhafız olmasına rağmen "Efendim" falan demiyorlar." "Çok garipler." Asır, birkaç küçük adımla kalkanın diğer tarafındaki adama yaklaştı. Blaris kendisine bakan kendisi gibi zifir siyahı gözlerle istemsizce gölgesini tekrar harekete geçirdi. Yerde öylesine uzanan gölge tekrardan mezardan çıkmışcasına elini yapışmış olduğu zeminden çıkarıp havaya kaldırdı. Asır'ın gözleri anlık olarak tekrardan hayat bulan gölgeye kaydı. "Savaşmak mı istiyorsun?" dediğinde Blaris hafifçe başını eğdi ve en korkunç bakışını Asır'a yöneltti. "Nefsi müdafaa." Asır, hafifçe başını yana eğdikten sonra dudak ucuyla gülümsedi. "Gerçekten yakışıklı!" "Özellikle ürkütücü gözüktüğü zamanlar!" Birkaç kızın bir araya gelerek gökkuşağı oluşturduğu yerde dönen dedikodular şaka gibiydi. İki ürkütücü ve son derece güçlü erkeğin ölüm kokusu yaydıkları o anda sadece genç adamların nasıl da yakışıklı olduklarını konuşuyorlardı. "Nefsi müdafaa için sana saldırmak gerek." diyen Asır ile Blaris'in gölgesi de yanında durunca Asır gözlerini gölgeye çevirdi. "Jessie'ye dikkat et." Prens'in fısıltısı beyninde çınlarken Asır kaşınan ellerine baktı. Bunu kendi istemiyordu. "Jessie...gölgelerden hoşlanmıyor." Bu sözün üzerine Prens Leonardo elindeki karıncalanmayı, çıkmak isteyen pençeleri yüzünden tırnaklarının acıyışını hissetti. "Doğru." Prens de Asır'ın yanında gelince Blaris bu sefer de yemyeşil gözlü adamın gözlerine baktı. "Onu, geri çek." diyen Prens ile Blaris başını oynatmadan gözlerini anlık bir zaman içerisinde gölgesine çevirdi ve tekrar Prens'in gözlerine baktı. "Neden?" dediğinde Prens kaşlarını havaya kaldırdı. "Çünkü..." diyerek avucunu yüzüyle aynı hizaya gelecek kadar havaya kaldırdı ve önce işaret parmağından başlayıp serçe parmağına doğru hepsini yavaş hbaş açtı. Sırayla simsiyah bir hâlde çıkan tırnaklarından oluşan pençeden etrafa siyah garip bir duman yayılıyordu. Herkes oluşmuş pençeye şaşkınlıkla bakıyordu. Efendi'ler form değiştiremezdi, Efendi'lerden güçlü başka bir varlık da bulunmadığından form değiştirecek hiçbir şey yoktu. Bu zamana kadar... "Nefsi müdafaam başlıyor." diyen Blaris ile Asır kaşınan avuçlarını yumruk hâline getirdi. "Uzaklaş." Blaris, Asır'ın sözleriyle gözlerini öfkeyle Asır'a çevirdi. "Siz uzaklaşın!" Asır kapkara gözlerini bu sefer gölgeye çevirdi. "Jessie!" Prens, Asır'ın bağırışıyla ilk kez kaşlarını çatarak bir tepki vermişti. "Jessie! Bırak beni!" Prens Leonardo, Asır'ın Jessie tarafından yönetildiğini anlayarak Jessie'ye döndü ve yanına koştu. Ortamdaki garipliği gözlerini kırpmadan izleyen toplum hemen fark etmişti. Birr şeyler ters gidiyordu. Prens Leonardo, endişeyle Jessie'ye bakıyordu çünkü bir kez kontrol eline geçerse işler içinden çıkılmaz bir hal alacaktı. "Onu geri gönder..."diyerek kara gözlerini Blaris'e diken Asır ile Blaris kaşlarını çatarak karşısındaki adama baktı. "Neden? Korkuyor musun?" demesiyle Asır'ın iki elinde oluşan kısa ancak keskin iki kılıç ile Blaris gözlerini kıstı. "Sence korkması gereken ben miyim?"demesiyle parmakları arasındaki kılıçları insanı etkileyici bir hamleyle çevirdi. "Yerine geri dön."demesiyle Blaris gülecek gibi oldu ancak gölgesinin yabancının sözünü dinleyerek yerine dönmesiyle Asır korkutucu bir ifadeyle gülümsedi. "Uyandı!"diyerek bağıran biriyle herkesin gözleri havada asılı kalmış kıza döndü. Prens Leonardo, Jessie yere düşmeden önce ellerini uzattı ve onu tuttu. Jessie kendisine geldiği sıra ortadan kaybolan kalkan ile herkesten şaşkınlık nidaları yükseldi. "İyi misin?" diyen Prens, Jessie'nin iyileşmek için bayıldığını biliyordu.Yani iyileşmeden uyanamazdı. Jessie,tekrar tüm enerjinin üzerinde toplandığını hissederek gülümsedi. "Evet,iyiyim." Asır,aralarındaki kalkanın kalkmasıyla karşısındaki adama bir adım attığında, etrafındaki herkes, onlardan uzaklaşmıştı. "Nefsi müdafaa..."diyerek Blaris'in gözlerine baktı. Blaris, yıllar sonra kendisinde açılmış olan bu yarayı nasıl kapatacağını düşünüyordu. Gölgeler onundu ve bu Efendi(!) bile olmayan adam nasıl olurdu da gölgelerini yönetirdi. Hiç kimsenin bilmediği garip bir şey daha vardı. Gölgeleri yöneten Asır değildi. Baygınken bile muhafızlarını yönetebilen Jessie'ydi. Jessie yavaş adımlarıyla Asır'ın yanına yaklaştı ve karşısındaki adama baktı. Blaris, kendisine gelen kıza tüm öfkesiyle bakarken Jessie sanki az önce olanların merkezi kendi değilmiş gibi gülümsedi. "Merhaba." diyerek elini bir kez daha uzattı. Blaris de olmak üzere herkes Jessie'nin uzattığı eline bakınca Jessie tekrardan gülümsedi. "Sadece buraya gönderildim, sessizce eğitimimi alıp gideceğim. Hiçbir şekilde sizinle ilgili bir problemim yok."dedikten sonra yemyeşil gözleri parladı ve kahve-kızıl saçları arasından sarı teller dahan belirgin bir hal aldı. Blaris'in hala elini tutmayışıyla Asır ve Prens gövde gösterisi yaparcasına Jessie'nin arkasına geçişi ile Blaris'in gözleri mümkünmüş gibi daha da karardı. Jessie bu ifadeyi fark edişiyle daha da gülümsedi. "Sadece izin verin, geçip gidelim. Varlığıma karışmadıkça varlığımızı hissetmeyeceksiniz bile." dedikten sonra uzattığı eline bir bakış attı. "Umarım öyle olur 'Aykırı'." dedikten sonra arkasını döndüğünde Juar oturup onları izlediği ağaç dalından atladı ve yabancıların yanına gitti. Blaris'in gidişiyle gelen Juar'a bakan Jessie kaşlarını kaldırdı. Kimseye güvenmemesi gerektiğini çok da güzel bir yolla öğrenmişti. "Sizi odalarınıza götüreyim." diyerek Jessie ve muhafızlarına yol gösterdi. Gösterdiği yol üzerinde duran herkes geri çekilirken Jessie kimsenin yüzüne bakmadan yürümeye başlamıştı. Hayat ve kader olgusu gerçekten çok garipti. Tüm yaşamı boyunca bu garip güçleri yüzünden dünyadan soyutlanmış kendisine farklı bir evren kurmuştu. Herkes onu küçük görüp ezmeye çalışmıştı. Sessiz kalmış, çoğu şeye göz yummuş, olmayan arkadaşlarının yerini besleyip sevdiği hayvanlar ile doldurmuştu. Bambaşka bir boyutta kendisi gibi garip güçleri olan insan demeye bin şahit isteyenlerin arasında bile yine garip görülmeyi başarmış, yine dışlanmıştı. Hayat bazen gerçekten de çok ayrımcı değil miydi? Bilmiyordu, attığı adımlarla nereye gittiğini, bu yolun sonunda neyle karşılaşacağını bilmediği gibi hayatın ona ileride nasıl bir muamele yapacağını bilmiyordu... Gariptir ki şu zamana kadar karşılaşıp da yeteneksiz olduğunu düşündüğü hiç kimse olmamıştı. Hiçbir işi başaramayan kişiler bile hiçbir işi başaramama yeteneğine sahipti. Herkesin üstün olduğu bir yan vardı sadece yapabildiklerinden dolayı herkesin yaptığını düşünecek kadar kendilerini soyutlamışlardı. ama Jessie artık kendisinin ve güçlerinin farkındaydı. Artık sessiz kalmak, geri çekilmek ile vakit kaybetmeyecekti. Onca kişinin arasından geçip de kendi boyutları rengarenk olan bir ormana girdiklerinde Jessie sessiz bir nefes aldı. Kurumuş dudaklarını ıslatırken yanında sessiz sedasız yürüyen Prens Leonardo ve Asır'ın ne düşündüğü deli gibi merak ediyordu. Muazzam ormanın ortasında bir patika yol vardı. Yol küçük rengarenk çakıl taşlarından oluşuyordu. Juar taşlara bastıkça hafif hafif parıldayan taşlara sürekli gözleri kayıyordu. Kendisi de bastığı zaman parlıyor muydu? En sonunda karşılarına çıkan tuğla kırmızısı bir bina ile Jessie gözlerini kırpıştırdı. Devasa bir yapıttı. Koskocaman bir bahçesi, bahçesinde devasa ağaçları, yüzlerce çiçeği vardı. Jessie derince bir nefes aldı ve binanın sağ ve solundan sarıp çatısına kadar uzanmış yemyeşil sarmaşıklara baktı. "Eğitimden kastınız ne? Gördüğüm kadarıyla yeteneklerini çok güzel kullanıyorsun." diyen Juar ile Jessie göz ucuyla arkasındaki iki adama baktı. "Daha da iyisine ulaşmak." dedi Asır, Jessie'nin yanıt vermesini beklemeden. Jessie bu duruma müdahale etmedi ve kaldığı yerden binayı incelemeye devam etmişti ki Juar büyük bir gürültüyle açılan devasa demir kapıyla onlara döndü. "İşte geldik. " diyerek binayı gösterdiğinde üç genç bir süre binaya baktılar sonrasında ise yavaş yavaş içeri girdiler. Binanın girişinde üzerinde dört ana rengin damgası olan bir elbise giyen kız ile Jessie kaşlarını çattı. Saçları bembeyaz, gözleri kahverengiydi. Kaşları ise hafif bir kahve-sarı karışımıydı. Beyaz bir çift topuklu ayakkabısı ve kırmızı ruj sürmüş dolgun dudakları vardı. "o kim?" diye sordu Jessie merakla. İlk kez birini bu kadar çok merak etmişti. "O buranın elçisi. Boyut ruhu." dediğinde Jessie başını salladı. Binanın merdivenlerini tırmanıp da elçinin yanında geldiklerinde güzeller güzeli kız samimiyet ile gülümsedi. "Hoş geldiniz Efendi Jessie ve Muhafız'ları Asır ve Leonardo..." diyerek reverans yapınca Prens Leonardo isminin yalın halde kullanılmasına sinir olsa da ses çıkarmadı. "Sizi odanıza götüreyim..." diyerek eğilip tekrardan selamladıktan sonra elini uzatıp yol gösterdi. Juar bir an durdu ve Jessie'ye baktı. "Benim, arkadaşlarımla konuşmam gerek. Elçi sizi istediğiniz yere bırakacaktır." dedi ve üç gencin hiçbir şey demesine müsaade etmeden gittiğinde Jessie şaşkınca arkasından baktıktan sonra elçiye dönüp gülümsedi. Süslü ve varaklı kapıdan geçip de içeri girdiklerinde bazılarının garip ifadelerle kendilerine baktıklarını görseler bile sanki onlar görmüyormuş davranıyorlardı. Sonuç olarak Jessie yıllardır kendisi soyutlamıştı, Prens ise velahtlığın verdiği getiri ile insanlardan soyutlanmıştı ve Asır o girdiği çukura gömmüştü ruhunu. "Burası sizin odanız Efendim." diyen elçi kapıyı açmadan önce bembeyaz tırnaklarını siyah kapının üzerine sürttü. Sonrasında işaret parmağıyla kapıya bir şeyler yazmaya başladı. Çizilen siyah kapı üzerinde beyaz çizgiler oluşuyor sonrasında yavaş yavaş şeffaflaşıp yok oluyordu. Jessie, elçinin ne yazdığını okumaya çalıştı. Asır ve Prens etrafa bakıyordu. Nedensizce iki genç adam etrafa karşı büyük bir şüphe duyuyordu. "2 erkek, 1 kız. " yazan elçinin ardından iç içe geçmiş üç yıldız yaptığında Jessie bileğindeki yıldızlara baktı. Elçi bileğindeki yıldızların aynısını çizmişti. "Bunun anlamı ne?" diyen Jessie ile iki genç adamda elçiye döndü. Elçi gülen yüzünü Jessie'ye çevirdikten sonra bileğindeki dövmeyi gösterdi. "Bu sizin anahtarınız Efendim. Bu işarete sahip sadece sizsiniz bu yüzden odaya yalnızca bu sembole sahip olanlar girebilecek." dediğinde Asır ve Prens de bileğini açtı. "Peki, bunlar ne işe yarıyor?" diyen Prens ile elçi tekrardan gülümsedi. "Bunlar sizin boyut sembolünüz. Her boyut efendisinin kendisine ait bir imzası olur. Bu da sizin boyutunuzun imzası." demesiyle Asır kara bakışlarını elçiye dikti. " Biz Efendi değil." demesiyle elçi yine ve yeniden gülümsedi. "Bu ortadaki yıldız Efendinizin bu yandaki daha küçük olan ise muhafız olan sizlersiniz." demesi ile üçü de başını anladıklarını belli edercesine salladı. "Buyurun Efendim, kapınızı açın." diyen Jessie tam kapıyı açacaktı ki olmayan kapı koluna baktı ve kaçamak bakışlarla Prens ve Asır'a baktı. İkisi de kaşlarını kaldırmış kapıya bakıyordu. Hiçbirinin kapının nasıl açılacağı hakkında en ufak bir fikri yoktu. Jessie daha iyi görebilmek için öne çıktığı sıra kendiliğinden açılan kapı ile korkarak geri çekilince Asır belinden tutup korurcasına kendine çekti. Jessie ürkek bakışlarını önce Asır'a çevirdi ve sonrasında merakla başını uzatıp içeri baktı. Bembeyaz odanın içerisinde daha önce görmediği teknolojik eşyalar vardı. Asır'ın kolları arasından çıkıp merakla içeri girdiğinde dilini yutacak gibi oldu. "Bunlar da ne?" İki genç adam da içeri girdiklerinde bembeyaz koltuklara, pencerelere, mutfağa baktı şaşkınca. "Efendim, odalarda zaman algısının dengesizliği nedeniyle bir problem var. Bu boyut ile diğer boyutlar arasındaki zaman algısı çok farklı olduğundan dolayı ortalama bir zamanı ele alınarak belli bir teknoloji çağı oluşturuldu." dediğinde Jessie az önce kapıdaki şeyin sihir olmadığını anladı. "Peki buradaki..." diyerek mutfağı işaret eden Jessie kaşlarını kaldırdı. "çoğu şeyi kullanmayı bilmiyoruz." dediğinde elçi gülümsedi yine ,yine ve yeniden. "Öncelikle kullanmak istediğiniz şeyleri nasıl kullanacağınızı öğrenmek istiyorsanız, iki parmağınızı birleştirip iki kere ardı ardına vurun. Bir hologram belirecek ve size nasıl kullanılacağını gösterecektir." dedikten hemen sonra gülümseyerek odaları gösterdi. " Bu oda sizin Efendim. Diğer iki oda da Muhafızlar için." dedikten sonra tekrardan üç gence döndü. "Kapılar açıldığında karşınıza bir çember çıkacak. Çemberin ortasına geldiğiniz zaman mavi bir alan oluşacaktır. Bu alan varsa alerjiniz, hastalığınız, kilonuz, boyunuz gibi sağlık bilgilerinizi alacak. Ona göre dolaplarınıza bedeninize uygun kıyafetler, vücudunuza uygun yatağınız programlanacaktır." diyen elçiye uzaylı gibi bakan üç genç birbirlerine baktı. "Başka bir probleminiz yok ise ben yerime dönüyorum, Efendim." diyen elçi ile Jessie ellerini kaldırdı. "Biz aynı..." dedi elleriyle etrafı göstererek. " yerde mi kalacağız böyle?" dediğinde elçi tekrar tekrar gülümsedi. Prens Leonardo bu duruma sinir olmaya başlamıştı. "Efendiler için herkese bir oda ayarlanmıştır. Muhafız olarak bu zamana kadar hiç giriş yapılmadığından dolayı farklı odalar vermeyiz." dediğinde Jessie kaşlarını çattı. "Peki son bir soru?" diyerek işaret parmağını havaya kaldırdı. "Tabii, Efendim." "Zaman olarak bir ortlama alındıysa benden başka Efendi de olması gerekmiyor mu? Gelecekteki Efendi ile tanışabilir miyim mesela?" dediğinde bu sefer elçi çok daha garip bir gülüş sergiledi. "Efendim, zaman diğer boyutlar ve sizin boyutunuzun ortalamasıdır. Yani sizin zamanınızdan insanların geleceği olmuyor. Mesela gri boyutun zamanı sizin boyutunuza kıyasla çok daha hızlı aktığı için teknolojileri en yüksek seviyede. Bu yüzden tüm boyutların zaman ortalamasına göre odalar hazırlanmıştır. Sizin boyutunuzun geleceği söz konusu değil." dediğinde üç genç anlamayarak birbirlerine baksalar da başlarını salladılar. "Peki, teşekkür ederiz." diyen Jessie ile giden elçi ile Asır kendini bembeyaz koltuğa atmasıyla hayretle bağırdı. "Bu da ne?" diyerek zıpladı oturduğu yerden. "Aşırı yumuşak ve rahat!" dediğinde Prens de belli etmediği bir merak ile koltuğa oturduğunda istemsizce gülerek Asır'a baktı. "Gerçekten!" dedikten sonra Jessie ellerini beline koydu ve karşılarına geçti. "Onca problemin içinde siz ciddi misiniz?" dediğinde Asır ve Prens bakıştılar. "Biraz eğlenelim mi?" Prens'in zihnine fısıldadı Asır. "Neden olmasın?" diyerek karşılık veren Prens ile Jessie kaşlarını çatarak iki adama baktı. Jessie bile onların birbirlerinin zihnine ne fısıldadığını duyamıyordu. İkisinin aynı anda kalkıp şeytani bir ifade ile kendilerin geldiği görerek kaçmak istemişti ki Asır ayak bileklerinden Prens kollarından tutmuştu. "Hayır! Durun!" diye bağıran Jessie'yi birkaç kere salladıktan sonra bağırarak geriye doğru saymaya başlamışlardı ki arada bir gülüyorlardı. "3!" "2!" "1!" Jessie bir pamuk kadar yumuşak olan koltuğa fırlatıldığında birkaç saniye ses çıkarmayınca Asır ve Prens kaşlarını kaldırarak ona bakmışlardı ki Jessie'nin lafıyla tüm ortam dağıldı. "Bu harika!" Ve üç gencin kahkahaları defalarca yankılandı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD