"Kanatlarım sensen uçmak çok daha güzel..."

2480 Words
"Onları gördüğünü mü iddia ediyorsun?" dedikten sonra taze sıkılmış meyve suyundan bir yudum aldı ve uzun saçlarını geriye attı. "Evet, ama çok garipti." dedikten sonra gözlerini gökyüzüne çevirdi. "Nasıl garip?" dedi Henry kırmızı gözlerini Juar'a çevirerek. "Bizden farklılardı." dediğinde bu sefer Mistai kaşlarını çattı. "Farklılar? Bir boyutun kaç Efendisi olabilir ki?" derken siyah saçının arasındaki sarı kısmı işaret parmağına doluyordu. Henry bakışlarını tekrardan Juar'a çevirdi. Birden fazla Efendi olamazdı. İmkansızdı. Bir boyutun ruhu bir kişiye verilebilirdi ,bölünemezdi. "Bir tane, zaten benim gördüğümde bir taneydi. " derken mavi saçlarını karıştırarak gözlerini kapattı. "Juar gerçekten biraz açık konuşmayı deneyebilir misin?" dedi en baştaki meyve suyu içen , bembeyaz saçları olan genç adam. Göz bebekleri bile beyazdı. Sadece etrafını geçen siyah bir çizgi vardı. Çene hatları sivri, saçları beyaz, dudakları pembe, teni soluktu. Ruh gibi gözüken farklı bir aurası vardı. Sanki etkileyici yapan bu ruh gibi gözüken haliydi. "Onun Muhafızları vardı." dedi en son Juar. Sinirden köpürmek üzereydi. Nasıl olurda bir kızın Muhafız'ları olurdu da kendisinin olmazdı. O ana renk boyutundandı. "Yanlış görmüşsündür. " dedi Henry en sonunda başını inanmadığını belli ederek sallarken. Gerçekten inanmıyordu çünkü Efendi'lere Muhafız verilmezdi. Verilse bile iki tane birden mi? Gerçekten Juar dalga geçiyor olmalıydı. "Onu bunu geçin de Wieper'lardan biri pembe boyuta geçmiş ama öldürülmüş. Bundan haberiniz var mı?" diyen Mistai Sarı Boyut'un güzel Efendisi'ydi. "Öldürülmüş mü?" dedi Wist. İşte ilk defa tepki vermişti. Soluk bakışlarına beyazdan renk gelebilmesi mümkün müydü? "Evet, kafası patlatılmış. İçeriden..." diyerek başlangıcı sarı gerisi siyah olan kaşlarını havaya kaldırdı. "Yani büyüyle..." diye mırıldandı Henry kıpkırmızı gözleri ile oldukça hırçın birine benziyordu. İnsan demek için insanın kendisini zorlaması gerekiyordu. "Efendiler'den başka olağanüstü gücü olan bir toplum yok." diyen Wist ile Juar bakışlarını hepsinin üzerinde gezdirdi. "Efendilerin de böyle büyü yapma yetkileri yok."dedikten hemen sonra kaşlarını tekrar kaldırdı "Ama o muhafızları olan Efendi pembe boyutta geziyordu." dediğinde bu sefer diğerleri sert ve garip bakışlarla yüzüne baktı. "Juar bence zorluyorsun." dedi Henry bu sefer inanmadıklarını belli edercesine. Juar sinirle ayağa kalktı. "Bir gün sizin boyutunuza da gelip Muhafızları ile ahkâm keserse, bana gelmeyin!" diyerek arkasını dönmüştü ki açılan devasa boyut kapısıyla olduğu yerde kala kaldı. Burası boyut Efendi'lerinin toplandığı ve binlerce yıllık ruhlar tarafından eğitildiği bir yerdi. Buraya herkes gelemezdi, gelse bile bu kadar büyük bir kapı açamazdı. Boyutun içinden çıkan kızı görür görmez tanıyan Juar bir adım geri gitmek istediğinde baldırı masaya çarptı. Bu gürültü ile diğer Efendiler de başlarını çevirip Juar'ın baktığı yere bakınca kaşlarını çattılar. İçerisinden çıkan melez renkli bir kız ve birbirinden tamamen farklı erkek ile hepsi ayağa kalktı. Üç kişi nasıl gelebilirdi? Hem de renkleri melezken? Etraftaki herkes ayağa kalkıp toplanırken Juar gözlerini Jessie'ye dikmiş bakıyordu. "Gördün mü Jessie, saçım başım mahvoldu!" diyerek simsiyah saçlarını elleriyle geriye tarayan Asır kara gözlerini kaldırıp da etrafa bakınca olduğu yerde durdu. "Asır!" diye bağıran Prens'in elleri titriyordu. "Ne oldu?" diyen Asır şaşkınca Prens'in ellerine bakarken Prens Leonardo kaşlarını havaya kaldırdı. "Hissetmiyor musun?" demesiyle Asır'ın parmaklarına kramp girmesi bir oldu. "Jessie'den hoşlanmayan birileri var!" Bunu der demez ikisininde elinde oluşan simsiyah gölgeden kılıç ile bir adım öne atıp Jessie'yi arkalarına aldılar. Kara kılıçları ile savunmada dururken Prens Leonardo gözlerini kendilerine bakan onlarca kişi üzerinde gezdiriyordu. "Hangisi?" diye mırıldanabildi. "Nereden bilebilirim ki? Bana zihin okuma gücü verilmedi ya." diye mırıldanan Asır ile Jessie kendisine garip ifadeler ile bakan topluma baktı. Onlar da kendisi gibi Efendi'ydi. Onlardan bir şeyler öğrenebilirdi. Gözleri bu sefer sağ taraftaki masa önünde kendisine bakan mavi gözlere rastladı. Bu Juar değil miydi? Tanıdık birini görmenin verdiği rahatlıkla bir anda yüzüne yayılan gülüş ile elini salladı. "Juar!" Juar kendisine el sallayan Efendiyi ve etrafında kılıçlarıyla duran Muhafızları izledikten sonra başını yavaşça arkaya çevirdi ve şaşkınca gelenlere bakan arkadaşlarına kaşlarını kaldırdı. "Şimdi sizin halinize yanalım." dediğinde Jessie Asır ve Prens'i ittirip aralarından geçince Asır sinirle doğruldu. "Şunun şımarıklığına bak!" dediğinde Prens Leonardo dişlerini sıkıyordu. "Gerçekten, biz boşuna mı şekilden şekile giriyoruz!" dediğinde Asır da başını salladı. "Aynen, bu kılıçlar bile geldi." derken elindeki kılıca bakıp Prens'e döndü. "Sana bir şey diyeyim mi?" dediğinde Prens Jessie'nin nereye gittiğini takip eden gözlerini bir anlığına Asır'a baktı. "Bu kılıçlar bile geldiyse elimize kesin ters bir iş var bu işin içinde." dediğinde Prens bu sefer kaşlarını çatarak Jessie'nin peşinden yürümeye başladı. Jessie, etraftaki insanların garip göz renklerine ve saçlarına bakıyordu. Kaplumbağa onları bu konu hakkında uyarmıştı. Herkesin fiziki özellikleri boyutlarına göreydi. "Merhaba." diyerek gülümseyen Jessie kendisine bakan Juar'a baktı. "Merhaba." diye mırıldandı Juar ve arkasından gelen iki adama baktı. "Buraya sadece Efendiler gelebilir." dediğinde Jessie arkasını döndü ve kendisine kötü kötü bakan iki genç adam ile yutkundu. "Onlar benim Muhafız'larım. Onlar olmadan bir yere gidemem." dediğinde etraftaki herkes çevrelerini sarmıştı. "Muhafız mı?" dedi siyah ve mor saçlı olan bir kız. "Buraya Efendi olmayanlar giremezdi?" dedi bu sefer lacivert gözleri olan bir erkek. Jessie de gördüğü erkekler ile gözlerini kapatıp açtı. "Bende Efendi'lerin sadece kız olduğunu sanıyordum..." dediğinde Henry kırmızı gözlerini Jessie'ye dikti. "Her boyutun kendine ait doğa kanunları vardır. " dediğinde Jessie kendisine bakan kıpkırmızı gözler ile yutkundu. Gerçekten de ürkütücü bir hâli vardı. "Ama fiziken hepimiz insanız." dediğinde Henry elini uzattı. "Ben üç ana boyuttan Henry. Kırmızı boyutun Efendisi." dediğinde Jessie uzattığı ele baktı ve tam elini uzatmıştı ki Asır bir adım önce çıktı. Henry'nin elini sıkı sıkı tutarken kapkara gözlerini gözlerine dikmişti. "Ben Asır, bizim Efendimiz Jessie'nin muhafızıyım." dediğinde kırmızı gözlerini kısarak karşısındaki adama baktı. "Siz nasıl bu kadar renklisiniz?" diye soran Eflatun renkli kız ile Prens o tarafa baktı. "Biz en küçük boyuttan geldik. Bizim boyutumuzda bütün renkler bulunur." dediğinde bir konuşma dalgası oluştu. Herkes kendi arasında bu konuyu konuşurlarken Jessie kendisine bakan gruba bakıyordu. Nedensizce en küçük boyuttan gelişi ile ezileceğini anlamıştı bile. "En küçük boyut mu?" diyen yeşil renkli kız ile Jessie ayaklarına dolanan sarmaşıkları fark ederek gözlerini kıza çevirdi. " Ne yapıyorsun?" dedi kaşlarını kaldırarak. Sarmaşıklar üçünün de bacaklarını sarıp dizlerine kadar ulaşmıştı bile. "Asıl siz ne yapıyorsunuz? Efendilerin Muhafızları olmaz. Kendi renklerini temsil ederler ve kendi e has güçlerini. " dediği sıra su yeşili saçları olan bir başka kız tam yanında durdu. "Ve buraya üç kişi gelemezler. Siz kimsiniz?" dediğinde Juar sessizce durmuş Jessie ve muhafızlarını izliyordu. "Öncelikle benim boyutum diğer tüm boyutların parçalarından oluşmuş. Bu yüzden hükmedecek tek bir rengimiz yok, milyarlarca var..." diyerek çenesini havaya kaldırdı. Asla altta kalamazdı, asla... "Ayrıca buraya başka kimsenin gelemeyeceğini siz de biliyorsunuz. Biz geliyorsak gerçekten muhafızız." dedi Prens yeşil gözlerini yeşil gözlü kıza dikerek. "Ama siz... Melezsiniz!" dediğinde etraftaki herkes ayaklanmak istemişti. Herkesin tek rengi tek gücü varken kendilerinden çok daha güçlü birini -ki en küçük boyuttan gelen- istemiyorlardı. Jessie bacaklarını sıkmaya başlayan sarmaşıklar ile canının da sıkıldığını hissetmeye başladı. Yüzüne yayılan gülüş ile yeşil gözlerinin bal rengine dönüşmesiyle herkes gözlerini şaşkınlıkla açmıştı. Burdaki herkesin tek renkli oluşuna o kadar alışılmıştı ki şeytan görmüş gibi bakıyorlardı genç kıza. "Şunları..." dedi Jessie uzamış tırnakları olan parmaklarıyla bacaklarını sarmış olan sarmaşıkları işaret ederek. "...artık geri çekecek misin?" Dediğinde kız yeşil gözlerini kısarak baktı. "Siz en küçük boyuttansınız, büyüklerinize saygılı olmak zorundasınız." dediğinde Jessie sinirlenmeye başlamıştı. Prens ve Asır istemsizce Jessie'ye baktı. Jessie hâlâ güçlerinin ne denli büyük olduğunu ya da nasıl kontrol edebileceğini bilmiyordu. "Bence ileri gitmek istemezsiniz." dedi Asır başını iki yana uyarırcasına sallarken. Kızın kendine bakan bakışlarının ardından bacaklarını daha da sıkan sarmaşıklar ile kaşlarını çattı. "Bence de buna bir son verme vaktin geldi." dediğinde tekrardan avuç içlerinde bir karıncalanma hissetti. Sonrasında ellerindeki siyah kılıçlar tekrardan can buldu. Etraftaki herkes adamların birden bire gözlerinin aklarının siyaha boyandığını görerek birer adım geriye çekilmişlerdi. İki kız da korksa da arkalarından gelen gelen bir erkek ile yere daha sağlam bastılar. "Gölgeyi yönetebilen iki kişi mi?" diyerek öne çıktığında siyah gözleri, siyah saçları ve siyah dudaklarıyla Jessie'ye baktı. "Demek siyah boyutta varmış..." diye mırıldandı Jessie. Keskin çenesi sert hatları ve oldukça öfkeli gözleri genç kızın kanını donduracak gibi olsa da arkasındaki iki erkek şu an sanki çok daha korkunç gözüküyordu diğerleri için. Prens'in yeşil gözleri öylece durup beyazı simsiyah olmuşken Asır'ın normalde gözleri de siyah olduğundan tamamen siyah gözüküyordu. "Geri çekilin." dedi Jessie iyiden iyiye aşağılanmanya başladıklarını fark ederek öfkelenmeye başlamıştı. "Neden? Büyüklerinin önünde geri çekilip selam vermesi gereken siz değil misiniz?" dediğinde birden yerdeki gölgesi can bulmuş bir hâlde elini göğe uzattı. Yerden göğe uzanan el , sonra kaldırdığı kafası, gövdesiyle Jessie korkuyla ayağa kalkmış olan gölgeye baktı. Evet, hatırlıyordu. En son bu gölgeleri Asır ve Prens'in ruhunda görmüştü. Sonrasında ise bir patlama gibi bir şey oluşmuş, boyut değiştirmek zorunda kalmıştı. Neden korktuğunu ve neden böyle içinin kavrulduğunu bilmiyordu ama güçleri şaha kalmış damarlarını patlatacakmış gibi hissediyordu. Gölgesi can bulmuş adamın yüzündeki o iğrenç gülüş kanını dondurmuş gibi hissetti. Sarmaşıklar iyiden iyiye beline kadar ulaşmışken Prens ve Asır Jessie'nin en ufak tepkisini bekliyorlardı. Artık geçmiş ruhları bedenleriyle bir bütün oluşturmuştu ve içgüdüsel olarak Jessie'ye adanmışlardı. "Çek şunları..." diye mırıldandı tekrardan Jessie. "Fazla asi ve korkusuz." diyen siyah adam ile Juar omuzlarını dikleştirdi. Bu kızın bir Wieper öldürdüğüne sonuna kadar inanıyordu ve bunu düşündükçe çok güçlü olduğunun da farkına varıyordu. Olaylara karışmak istese de çok büyük bir kitle çoktan küçük boyutun gösterisi ile sinirlenmişti. "Ya da deli cesareti mi diyelim?" Benzinle yıkanmış bir hâl alan Jessie'nin saçları işte yine tutuşmuştu. Bunu görenlerin hepsi ateşin hükümdarı olan Henry'e dönmüştü ki Henry şaşkınlıkla gözlerini açmış genç kızın tutuşan saçlarına bakıyordu. Güçleri bir tek ona lütuf edilmişti. Nasıl bir başkası bunu kullanabilirdi? "Sana şunları çekmeni söylemiştim!" Bir anda beline kadar uzanan sarmaşıklar geri çekilip birkaç basamak oluşturdu ve üç genci diğerlerine tepeden bakacak bir yükseliğe çıkardı. Su yeşili gözleri olan kız bir anda elini havada salladı ve oluşturduğu hava dalgasını Jessie'ye doğru fırlatmıştı ki Jessie bir anlık çenesini havaya kaldırdı. Devasa hava dalgası son hızla göğe yükseldi ve bir anda tekrardan yere indi. Üç gence dokunmadan geçen hava dalgası diğer herkesi geriye savururken Henry öfkeyle güçlerini kullanan kızın üzerine atladı. Bedeni alev alır almaz koşarak sarmaşıkların olduğu kısmı tutuşturdu. Etraflarını saran yangın içerideki oksijeni tüketirken Jessie bu sefer birden kırmızıya dönmüş gözlerini Henry'e çevirdi. Demek kendini yakabiliyordu? Elini yanan sarmaşıklara uzattı ve sanki ateşi tutarmış gibi tuttu sonrasında toplanan ateş ile elini kalbine koydu. Bir anda bütün alev kalbinden içeri akmıştı. Tutulmuş saçlarına eklenen alevler ile herkes dehşet ile birkaç adım geri çekildi. "Bu da nesi?" "Saldır!" Bir anda Siyah Boyut'un Efendi'si Blaris haykırmıştı. Arkasındaki gölge üç dörde ayrıldı ve Jessie'ye doğru koşmaya başladı. İşte tam o anda Asır ve Prens kılıçlarını daha da sıkı kavramışlardı. Prens Jessie'nin üzerine atılacak olan gölgeye kılıcını sağlamadan önce Blaris'in alaylı gülüşünü duydu. "Bir gölgeyi kılıcınla kesebilir misin?" dediği sıra kılıç gölgenin gövdesine bağlandı. Garip bir feryat etraftaki herkesin kulaklarını çınlatırken Blaris gövdesindeki acıyla olduğu yerde sendeledi. Siyah gözleri dehşet ile açarken Asır'ın bir başka gölgenin boynuna kılıcı saplamasıyla dizleri üzerine çöktü ve acıyla boynunu tuttu. Onlar kendi gölgesi olduğu için canı yanıyordu. Tekrardan gölgeden yükselen kulak çınlatıcı ses ile birçok kişi ellerini kulaklarına dayamıştı. "İmkansız..." diye mırıldandı şu sıra Prens son gölgeye doğru koştuğu sıra kılıcının düşmesiyle gözlerini kaldırdı ve hırladı. O anda uzayan tırnaklarıyla karıncalanmış dövmesi Prens'in sivri dişlerini göstermesine sebep olmuştu. "Belki de bizim de güçlerimizin gölge oluşundandır?" Kendisine doğru koşan gölgeyle omuzlarından tuttu ve arkasına geçmeden önce bacaklarını boynuna doladı. Ellerini yere yaslayıp bacakları arasında tuttuğu gölgeyi yere fırlattı. Gölgenin karnı üzerine tek dizi üzerinde çöktüğünde pençesini kalbine sapladı. Bu seferki ses ile herkes kulaklarını tutmuş kıvranırken Jessie bağırdı. "En küçük boyut olduğuma emin misiniz? Belki siz benim boyutumun küçük parçalarısınızdır?!" dediğinde iyiden iyiye herkes tahrik olmuştu. Kahverengi gözleri olan kahverengi saçlı bir genç masaların üzerinden atladı ve Jessie'nin önüne geçip yumruğunu yere vurdu. Havaya fırlayan topraktan parçalar ile koyu gri saçları olan başka bir kız genç adamın arkasına geçti ve ellerini havaya kaldırdı. Bu sefer toprağın arasına devasa taştan kayalar katılmıştı. Jessie bir anda kollarını açtı ve etrafa yayılan elektrik akımıyla herkes yine birer adım geri gitti. Oluşan kalkan ile iki genç defalarca kalkana vursalarda bir türlü kıramadılar bu kalkanı. En sonunda Jessie kanayan burnunu elinin tersiyle itti ve işte tam o anda olan oldu. Bir anda kalkan aşırı derecede ısınmaya, gözleri kör edecek bir ışık yaymaya başladı. Herkes bu ışık ve ısı nedeniyle geriye kaçarken bir anda patladı ve etrafındaki bütün insanlar geriye uçtu. "Bu da neyin nesi?" Mor saçlı kızın lafıyla kalkan içerisinde üçan üç kişiye baktılar. Jessie en tepede uçuyor sarışın adam sağında , kumral olansa solunda altta uçuyordu. Juar daha önce gördüğü şey ile ayağa kalktı ve yavaş adımları ile kalkana ilerledi. "Size söylemiştim." diye mırıldandı. Sonrasında bir anda arkasını döndü ve dehşet içerisinde kalkanın içerisindekileri izleyen arkadaşlarına baktı. "Size söylemiştim!" diyerek işaret parmağını suratlarına tuttu. "Sizi uyardım!" Bir anda herkes kızın uyurken bile gitmeyen elektirksel kalkana bakıyorlardı. "Bu da neyin nesi?" diye mırıldandı Mistai saçlarını yüzümden geriye çevirerek. "Bu kız herkesin gücüne sahip mi?" diye mırıldandı Wist. Beyaz gözleri bir an sonra Blaris'e döndü. İlk defa gücünün kırıldığını görüyorlardı. Gölgeler soyut olduğu için bu zaman kadar kimse gölgelere zarar verememişti. Gölgeler ise onun bir parçası olduğundan zarar görmemesiyle birlikte o da hiç zarar görmemişti. Kalkanın etrafı yoğun bir kalabalık ile çevrelendiği sıra kızlar kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. "Gerçekten çok güçlü..." dediği sıra bir başka kız mırıldandı. "Evet, ve şu adamlar." diyerek işaret parmağını kalkana yaklaştırmıştı ki parmağından damalarına yayılan elektrik dalgaları ile titredi. Ellini havada sallarken parmağına üflüyordu. "Fazla yakışıklı ve renkliler..." dediğinde kız başını salladı. "Melezler nasıl bu kadar güçlü olabilir?" dedi bir başka Efendi. "Onu bunu boşverin de sizce başımız bela da mı?" Herkes korkuyla havada asılı üç gence bakıyor alanın etrafını tutuluyorlardı. "Peki şu an ne yapıyorlar?" Juar herkesten geriye çekilmiş olanları sessizce izliyordu. Herkes en az kendisi kadar endişelenmişti ve bu onları korkutuyordu. "Çok yakışıklılar..." diyen bir kız ile Asır siyah gözlerini açar açmaz sırtını yere çarptı. Önce acıyla gözlerini kapattı sonra küfür etti. Demek artık Jessie istediğinde onlar da bayılıyordu... Sinirle nefes alıp da başını kaldırdığında etraflarını saran insanları görünce hemen ayağa kalktı. Anında oluşan kılıcıyla herkes korkuyla birer adım geri çekildi. Asır o zaman etraftaki kalkanı fark etti ve kılıcını indirdi. Siyah kılıcın keskin ucu toprağa sürterken gözlerini herkesin üzerinde gezdiriyor , ne düşündüklerini anlamaya çalışıyordu. "Hey!" Alanın içinde yürürken duyduğu ses ile ürkütücü bir ifadeyle arkasını döndü ve kendisine bakan mor gözlü kız ile başını yana eğdi. Kılıcını yere sürterek gerisin geri oraya yürürken kızın etrafındaki herkes korkuyla ondan uzaklaşmışlardı. "Senin ismin ne?" dediğinde Asır gözlerini kısınca Mistai içten içe korktu. Mistai hiçbir şey söylemeden alanın dibinde kadar gelip kapkara gözlerini kendisine dikmiş adama yutkunarak baktı. Gerçekten yakışıklı yüzüyle birlikte sahip olduğu o ürkütücü asillik Mistai'nin minik kalbini tekletmişti. "Ben Mistai." dedi hafifçe gülümseyerek. Karşısındaki adamdan hiçbir tepki gelmeyince tekrardan yutkunup zorla gülümsemeye çalıştı. O sırada az önce mağlup olanlar son güçleri ile oradan kaçıyorlardı. Asır kalabalığın arsıdan geçip giden kişilere baktıktan sonra zihnine sızan ses ile gözlerini çekti. "Buraya neden geldiğimizi anladın mı?" dedi Prens ve Asır içinden geçirdi sadece. "Sanırım o kaplumbağa dışlanıp yargılanacağımızı biliyordu." dediğinde Prens düştüğü yerden doğruldu. "Diğeri de uyandı!" diye bağıran kızlardan biri ile Prens ayağa kalktı ve bir elini açıp pençesini çıkardı. "Ve öfkemizin güçlerimizi bulmanızı sağlayacağını biliyordu." diyen Prens ile Asır gözlerini kendisini izleyen garip toplulukta gezdirdi. "Tam bir şerefsiz..."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD