"Ellerinde geleceğini değiştirebilecek güç varken pes etmeyi kendine yakıştırabildin mi?"

2078 Words
"Jessie!" Nicolas düştüğü yerden telaşla bağırırken Jessie elini sıyrılan omzuna koydu. "Bunun bedelini ağır ödeyeceksiniz!" diye bağırdı ve ateş etrafındaki sopalardan birini aldığı gibi eli içerisinde döndürdü. Ağaçtaki adamın okunu tekrardan çektiği bir görüntü tekrardan gözleri önüne geldiğinde yan taraftaki masayı tuttuğu gibi devirip set çekti. Dizleri üstüne çöküp Nicolas'ın yüzüne baktı. "Burada kal!" "Bu görüntüler nasıl geliyor zihnime?" diye fısıldadı hemen masanın ayaklarında duran serçelere. "Efendim dallarda ki kuşlar ve sinekler size gördüklerini gösteriyorlar. Tehlikeden haberdar olmanız için. " Jessie derince nefes alıp dudaklarını yaladı. "Şu an ne yapabilirim ki? Kendimi açık etmeden nasıl savaşabilirim?" diye fısıldadı tekrardan ve tam o sıra omzu üzerinde hissettiği sıcak bir el ile başını çevirdi. "Acıyor mu? Burada saklan." dedi Nicolas ve ardından koşarak masanın arkasından çıktı. "Efendim, doğa! Doğadan yardım isteyin doğa bu işi hallederken siz dikkat çekmezsiniz!" dediğinde Jessie derince nefes aldı ve gözlerini kapattı. "Tamam nasıl yardım isteyeceğim." dedi sakinleşmeye çalışırken. "Sadece ne istediğinizi düşünün yeter." Jessie tekrar derin bir nefes aldı ve vücudunu sakinleştirmeye devam etti. "Düşmanların nerelerde olduğunu görmek istiyorum." On - on beş kişinin etrafı sardıklarını gördü. Bir sinek sağa sola uçarak ağaçlarda saklanmış üç kişiyi göstermişti ve bir sincap evlerin çatısına çıkmış dört kişiyi gösteriyordu. Sincabın hızlı hareketleri Jessie'nin başını döndürür gibi oldu ve en son bir kurt gördü. Son sürat kendisine doğru koşuyordu. "Mai!" Kurtların lideri topladığı sürüsü ile ormanı yararken Jessie onlar yetişene kadar bir şeyler yapmak zorunda olduğunun farkındaydı. Masanın arkasından diğer gençleri yokladı. Hepsi evin içerisine girmişti. Sadece siyah saçlı bir genç kendisi gibi bir masanın arkasına saklanmıştı. Jessie genç adamın her taraftan sıkıştığının farkındaydı. "Yılanlar, ağaçlardaki adamları halledin!" Altı yedi tane yılan hızla ağaçlara tırmanmaya başladı. Sinsi bir saldırıyla düşmanların bedenlerinde gezinmeye başladıkları sıra neye uğradıklarını şaşıran suikastciler bas bas bağırıyorlardı. Etraftaki adamlar ağaçlardan bağırarak düşen adamlarına şaşkınlıkla bakmışlardı. Hepsi kıpırtırsız yerde yatıyorlardı. Herkes bu duruma şaşırsa da Jessie masa altında saklanan adamı tutup çeken iri yarı bir adamla kaşlarını çattı. "Bakın burda kim varmış? Seni gidi küçük fare..." dedi kalın kaşlarını havaya kaldırıp gülerken. "Bize onun yerini söyle." dedi bağırarak. Yüzündeki korkunç ve gaddar ifade tüyleri diken diken ediyordu. Nicolas evin içinde bir kılıç ararken Fried cama yapışmış kızların arasından dışarıyı izliyordu. "Bu boktan durumda neyin nesi?" Fried'in lafına arkadan bir başka adam karıştı. "Şu arkada Lady Deli de var. Baksana masa arkasından nasıl da izliyor. " Marie gözlerini kısarak genç kıza baktı. "Şu durumda bile sanki gösteri varmış gibi izliyor. O gerçekten aptal bir deli!" Nicolas sinirle etraf da dolanıp kendine bir kılıç bulamamanın öfkesiyle kavrulurken duyduğu cümle ile sabredemeyip bağırdı. "Orada öylece durup izleyecek misiniz? O "deli" dediğiniz kız az önce beni ölümün pençesinden çekip aldı! Önce kendinizi ve pozisyonunuzu yargılayın!" Herkes susmuş şaşkınlıkla genç adama bakmıştı ki dışarıdan gelen bağırtıyla bütün gençler pencereye doluşmuştu . Korkunç ifadeli adam boğazını kavradığı adamı evin duvarına vurmuştu. Yüzü kızarmaya başlayan genç nefes almak için tırnaklarını adamın nasır tutmuş ellerine saplıyor, havadan yarım santim yukarda olan ayaklarını sallıyordu. "Bana nerede olduğunu söyle!" diye kükredi resmen. "K-kkim ki- kim..." diyebildi genç adam alamadığı nefeslerinin arasından. "En güçlünüz!" Nicolas kendisini aradıklarını düşünerek derince nefes aldı ve koşarak dışarı çıktı. Açtığı kapı evin duvarına çarparken göğsünü gerdi. "Burdayım!" diye bağırdığında Marie gözlerini kocaman kocaman açmış "hayır!" diye bağırabilmişti sadece. Devasa adam tuttuğu genci duvardan bir milim bile kıpırdatmadı. "Dalga mı geçiyorsun sen benimle, en güçlüsüymüş(!)" dediğinde Nicolas şaşkınca kaşlarını çattı. Burada ondan daha güçlüsü mü varmış. Jessie derince nefes aldı. "Bana sadece iç güdülerinizi bahşedin, kazanmak için hepinizden bir özellik almam gerek!" Gözleri kararan genç kız elini eteğine attı ve bacağına dolanabilecek kısmı bir çırpıda yırtıp attı ve eline sardı. Şimdi elbisesinin kırmızı kısmı gitmiş , bacakları çoğunlukla açık da kalmıştı. Kurtların gelmesine çok az kalmıştı. Yerde bulduğu taşı aldı ve tekrardan gözlerini kapatıp tüm adamların yerlerini ezberledi. Diğer eline de bir taş aldı ve olduğu yerden çıktı. "Beni mi arıyorsun muşmula suratlı?" diyerek masa arkasından çıktığı gibi kendisine bakan adamın tam anlının ortasına taşı fırlattı. Anlına çarpan taş ile başı yarılan adam geriye doğru kanlar içerisinde düşerken boğazını tuttuğu genç düşmüştü. "İşte bu kız!" diye bağırdı çatıdaki adamların en önde olanı. Jessie adamın daha önceden nerede olduğunu bildiği için diğer elindeki taşı aldığı gibi onu da ensesinden vurdu. Nicolas ve içerideki bütün gençler şaşkınca Jessie'ye bakarlarken arananın o olduğunu anlamışlardı. Jessie deli bir gülüş attı ve üst dudağını yaladı. "Tam da dansım yarım kaldı diye üzülüyordum. " Saçlarını sağ eliyle omzundan geriye atarken Nicolas'a dönüp "sahneyi bana bırakır mısınız, lordum?" diyerek göz kırptı ve hemen sonra önüne ciddi ifadesiyle döndü. Nicolas şaşkınca geri çekildiği sıra Jessie güçlü bir ıslık çaldı. Toprak duyduğu ıslık ile koşmaya başladığı sıra kurtlar evin kenarındaki varillerden doğru çatıya atlamış ve pusmuş çatıdaki adamları sivri dişleriyle korkutarak aşağı düşürmüşlerdi. Önüne düşen adamları gören Jessie içindeki güce inandı ve yanına gelen Toprak'ın üzerinden kılıcını aldığı gibi adamların üstüne atladı. "Geçen sefer prensi kurtarman seni her zaman kahraman yapmaz!" diye bağıran adam ile içerideki herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. "Prensi mi kurtarmış?" "Hem de deli?" Jessie dönüp kendisine laf eden sıska adama baktı. "Ben kahraman olduğumu söylemedim zaten! Ben Efendi'yim." diyerek gülücük atınca adam sinirle genç kıza doğru kılıcını salladı. Jessie kıvrak bir hamleyle bu saldırıdan kurtulup karşılık verdiği sıra Mai'nin sesini duydu. "Mai çatılardan atlayan adamları köşeye sıkıştırın! Yılanlar siz de onları bayıltın!" Bir anda alanın ortasına atlayan kurtlar ile bütün kızlar çığlık atmıştı. "Bu lanet kurtlar da neyin nesi!?" Nicolas , zar zor nefes alan Jason'ı kenara çekerken gözleri kurtların ortasında adam ile savaşan Jessie üzerindeydi. Sivri dişlerini sergilemekten çekinmeyen kurtlar pençeleriyle toprağı eşeliyorlardı. Birkaç adam korkarak geri çekilirken Jessie adamın karnına bir tekme atmış ve onu geriye ittirmişti. Yalpalayan adamın dikkati diğer adamların kurtlar tarafından köşeye sıkıştırılmasıyla dağılmıştı. "Nefesini keseceğim!" diye bağırdı öfkeyle adam. Marie gözlerini şaşkınlık açmış dışarı da kurtların arasındaki genç kıza bakıyordu. Gerçekten tüm köye deli diyerek tanıttığı bu kız geri mi dönüyordu? Onu küçüklüğünden beri tatlı ve cana yakın bulduğundan hep kıskanmıştı. Ondan ebediyen kurtulduğunu düşünürken şimdi herkesin onu hayran hayran izlediğini gördükçe aklını yitirecek gibi oluyordu. Fried bir yana, dışarıda gözlerindeki hayran ifadeli Nicolas genç kızın tüm hırçınlığını zıvanadan çıkarıyordu. Ona değil kendisine böyle hayran hayran bakması gerekirdi! Ama dışarı çıkıp o devasa kurtlarla burun buruna gelmeye deli gibi korkuyordu. Her zaman kazandığını düşünmüştü ama şimdi neden aslında kazandığını düşündüğü her seferinde kaybettiğini hissediyordu? Jessie parıldayan yeşil gözlerini karşısındaki adamın koyu kahve gözlerine dikti. "Gerçekten yenilecek miyim?"diye sordu. Kurtlar adamları bir köşeye sıkıştırmış ve yılanlar onları anında sokmuştu. Birbirlerinin üstüne çıkan adamlar yılanlardan kaçmak için bas bas bağırıyor, birbilerini eziyorlardı. Jessie dönüp adamlara baktıktan sonra gülerek kılıcını yere sapladı. "Sanırım sen yenildin bile." dedikten hemen sonra dirseklerini kılıcına yasladı. "Şimdi anlat bakalım , neden peşimdesiniz?" Jessie gözlerini bir an Mai'ye çevirdi. Genç kurdun gözlerinden gördüğü kadarıyla çatı da hâlâ biri vardı. Hafifçe gülümsedi ve derince nefes aldı. "Ah! , Karnım nasıl da ağrıdı..." diyerek eğildi ve yerden aldığı taşla hızlıca kalkıp arkasındaki çatıda duran adamın kafasına fırlattı. Çatıdan yuvarlanıp düşen adama bakan herkesi geçip kendisine bakan adama döndü. "Başka biri kalmadı herhalde. " Karşısındaki adam bir iki adım geri çekilirken titreyen elleri ile genç kızı gösterdi. "Sen, sen de nesin böyle?" Jessie kibirli bir hareket ile saçını geriye savurdu ve kılıcına yaslandı. "Sana efendin olduğumu söylemiştim." dedikten sonra kaşlarını çattı. "Şimdi benden ne istiyorsunuz?" dedi. Adam şaşkın bir korkaklık ile geri geri giderken Jessie kaşlarını kaldırdı. "Cık cık..." dedi Jessie başını sağa sola sallarken. Yüzünde onaylamaz bir ifade vardı. Gözleriyle Mai'nin sivri dişlerini göstererek yapmamasını ima etti. "Bunu yapmak istemezsin." Adam endişeli bakışlarını etrafta gezdirdi. Yutkunduğunda çıkan ses bile duyuluyordu. "Sen! Sen çıldırmışsın!" dediği sıra Jessie kılıcına yasladığı dirseklerini çekti ve kılıcının keskin ucunu toprağa sürttü. Bu hareketi adamı çok daha germişti. "Sence şu durumda bana karşı böyle saygısızca konuşman ne kadar doğru?" Toprak genç efendisinin arkasına geçip karşısındaki adama baktı. Durum şu anlık iyi gözüküyordu. "Benden ne istiyorsunuz?" dedi Jessie ürkütücü bir soğuklukla. Adamın artık korkudan nefesi bile titrerken konuşmaması Jessie'nin sinirle gülmesine sebep oldu. "Gerçekten, konuşmayacak mısın?" dedikten hemen sonra gözlerini adamın arkasındaki devasa kurda çevirdi. "Mai, biraz yardım eder misin?" dedi tüyler ürperten bir ifadeyle. Görkemli kurt tüyleri salınırken sivri tırnaklarıyla toprağı eşerek genç kızın önüne geçti. Adam yanından asil bir şekilde geçip giden kurdun üzerinde gezdirdi korkak bakışlarını. Ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Bütün adamları yılanlar sokmuş, hepsi ölüm uykusuna yatmış gibiydi. Nicolas , Janson'ı bırakmış ve şaşkınlıkla genç kızın yanına doğru adımlamıştı ki , genç kızın etrafını saran, kurtlar hırlayarak onun geçmesine izin vermemişti. "Söyle." demesiyle Mai sivri dişlerini sergileyerek hırladı. Adam artık korkudan yere düşmüş geri geri sürünüyordu. "Tamam tamam!" diyerek bağırdı. "Prensi kurtardıktan sonra senin kız olduğunu öğrenen lider deliye döndü ve senin yakalanmanı emretti. Savaşçıların en iyilerini yaraladığın için aşırı öfkeliydi ve gözü dönmüştü." Jessie göz devirdi. "O beceriksizler tayfası en iyi savaşçılarıysa ne yazık sizin liderinize!" dedikten sonra elini kaldırdı. "Mai, buraya gel." dediğinde devasa kurt son kez korkunç dişlerini gösterip hırladı ve ardından efendisinin yanına gitti. "Siz dağılın. " dedikten sonra kılıcının ucunu dizleri üzerine çökmüş adamın boynuna tuttu. "Topla şu paçavralarını ve bir daha karşıma çıkmak gibi aptallıktan kaçının! Yoksa bir daha sizi bağışlamam." dedikten sonra bir adım geri gidip yan döndü. Mai uludu. Kurtlar ve yılanlar anında , gelen emir ile, dağılmışlardı. İçeride saklananlar koşarak dışarı çıktıkları sıra Jessie derince nefes aldı. Sırtını Toprak'a yasladı yoksa bayılacaktı. İnanılmaz güç harcamıştı ve omzu çok kötü bir şekilde kanıyordu. Her ne kadar belli etmemek için kılıcına yaslansa da kendini artık kandıramazdı. Görüşünde artan siyah noktalar bayılacağının habercisi gibi giderek çoğalıyordu. Nicolas, korkak adamın bayılanları almadan kaçıp gidişiyle gözlerini arkasından öylece bakan Jessie'ye çevirdi. Bakışlarındaki güç adamı tav etmişti ve içindeki deli gibi harlanan merakına bir kürek dolusu barut atmış gibiydi. Etrafa dağılan gençlerin arasından koşarak geçmiş Jessie'nin yanına gelmişti ki onunla kavga eden Marie'yi gördü. "Sen nasıl bir belasın? Tüm eğlencemiz senin yüzünden mahvoldu! Deli misin nesin bilmem ama gecemizi mahvettin. Lanetli yaratık!" Marie az önce yaşananların hıncını almak istercesine Jessie'yi aşağılamaya çalışıyor , onu herkesin içinde rezil edebileceğini düşünüyordu. Jessie gözleri kararsa da bu cazgır sesin kendisini ilk kez deli diyen kıza ait olduğunun farkındaydı. "Mai..." diye fısıldadı. Göl kıyısında efendisini izleyen Mai fısıltıyı duyar duymaz hızla öne atılmıştı. Kurdun gelişini görenler çığlık çığlığa kaçışırken Jessie derince nefes aldı ve bilincini açık tutmaya çalıştı. Mai sahibinin yanına gelir gelmez sivri dişlerini Marie'ye çevirdi. Marie korkuyla bir iki adım gerilediği sıra Nicolas yanlarına gelmişti. Jessie elini devasa kurdunun yelesine koydu ve ondan destek aldı. "Bu- bu da ne böyle?" diyen Marie titreyen gözlerini Jessie'ye çevirdi. Jessie güldü bu dediğine. "Bu diye hitap ettiğin kurt senden daha yürekli ve sadakatli bir canlı. Sana denmeyecek her türlü dostluk onun sivri dişlerinde var." dedikten hemen sonra kaşlarını kaldırdı. "Yıllardır arkadaşsız olduğumu düşünmen saçma olurdu zaten. " dedikten sonra "Toprak eğil kızım, eve gidelim." dedi. Toprak, efendisinin isteği üzerine dizleri üzerine çöktü ve binmesi için bekledi. Jessie binmek için ellerini Toprak'ın sırtına koymuştu ki son renkli noktalarını da kaybetti. Nicolas , bir anda olduğu yere yıkılmak üzere olan genç kızı tuttuğu sıra kurt uludu. Nicolas korkarak kurda baksa da genç kızı kucakladığı gibi diz çökmüş atın üstüne atladı ve kalkan at ile hızla atı dehledi. Bayılan Jessie ile giden Nicolas ve arkasından koşan kurda bakan gençler dillerini yutmuş gibi sessizlerdi. Soğuk toprak sanki yarılmış ve onu içine almak istiyor gibiydi. "Öleceksin! Ölmeyi hak ettin!" "Hatan içinde kavrulacaksın!" Genç adam toprağı avuçlarken anlını iyice sürtmüştü. Yüzü gözü toprak olmuş, gözlerini acıdan dolayı açamaz olmuştu. Öyle bir bağırdı ki sesi ormanda defalarca yankılandı. "Kes sesini!" "Kes sesini!" "Kes! Lanet olası KES!" Avuçladığı toprağı tekrardan yere atarken tırnaklarına dolan toprak etine batıyordu. "Çık! Çık hemen! Şu kahrolası beynimden çık!" Boynundaki damarlar bağırdıkca şişmiş, şişdikce kırmızıdan mora dönmüştü. "Şu lanet olası atın üzerinden düşmeme sebep olmasaydın belki de onu çoktan kurtarmıştım!" Yumruk yaptığı ellerini toprağa vururken dağılan siyah saçları umurunda değildi. "Beni durdurmasan, onu kurtarmıştım!" Asır kızarmış gözlerini açtı ve acı içerisinde kıvranan vücudunu diz çöktüğü toprak zeminden kaldırmıştı. "Şimdi defol da onu bulabileyim!" Genç adam ormanı terk edip köyden uzaklaşmak için yola çıktığı ilk gece defalarca kâbus görmüştü. Bir gece de bin defa tekrar eden acı dolu kâbusların hepsi Jessie'nin ölüşüyle ölüşüydü. Genç kız sürekli öldürülüyor ve Asır da onun ardından acı içerisinde ölüyordu. Döngü içerisinde aklını yitirmek üzere olan Asır köydeki handa konaklamaya başlamıştı. Taki bugün Jessie'yi köyün içinden geçerken görene kadar. Köyden çıkıp hafif ormanlık alana girdiğini görünce atını aldığı gibi peşinden gitmek istemişti. Ne var ki bir ok tam da göğsüne saplanmış gibiydi. Ellerinde kan yoktu, teni yırtılmamıştı ama genç adam içinin parçalandığını ve oluk oluk kanadığını en derinlerde hissediyordu. En derinlerinden vurulmuştu genç adam.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD