"İntikam almayacağım, ben zaten onların intikamıyım..."

2246 Words
Öldürmek... Onu öldürmeliyim? O da diğerleri gibi olabilir. Kendimi tekrardan riske atamam. Sadece biraz, güce ihtiyacım var... Ağrımış bedenini, kaslarını sıkıp gevşeterek, kendine getirmeye çalışırken zihninden geçenleri düşünüyordu. Bu gördüğü yer diğer yerlerden farklı olsa da içinde dolaşan aynı iblisin yavrusuydu. Gözleri etraftaki garip eşyalarda gezindi. Neyin ne işe yaradığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu. Susuz ve aç bedeni yüzünden hiçbir şekilde güçlerini kullanacak enerjiyi bulamıyordu. Buradan bir önce kurtulmalıydı... Gözlerini bir çıkış yolu arar bir hâlde evin içinde gezdirdiği sıra gelen ayak sesleriyle aniden bakışlarını kapıya çevirdi. Uzun boylu, yapılı bir adamdı bu. Az önce duvara fırlattığı garip hareketleri olan. İblisin yavrusu... İçindeki vahşi güç onun boğazını parçalamak istese de ellerinde tuttuğu su dolu şeyleri görünce istemsizce kıpırdandı. Suya deli gibi ihtiyacı vardı. "Ona su vermeyin..." "Efendim?" "Ona su vermeyin, dedim!" diyen adama baktı. Laflarından hiçbir şey anlamıyordu. Kendileri arasında uydurdukları dili konuşurlarken buraya oldukça yabancı kalıyordu. "Su ona en çok enerjiyi veren şey. Çorba falan verin, ne bileyim... Su hariç bir şey olsun." diyerek arkasını dönüp gittiğinde kelepçelenmiş boynuna batan şırınga iğneleri yüzünden acıyla soluklandı. Her yerde iblisin yavrusu vardı. Evrenin hangi köşesine düşse birileri ya beyninde ya da bedeninde delik açmak istiyordu. Fırsatını bulur bulmaz buradan kurtulmalıydı... "Sana su getirdim!" diyerek kendisine garip bir ifadeyle bakan adama baktı. Neredeyse tüm dişleri gözükecek şekilde ağzını açmış öylece duruyordu. Brett, ayaklarının bile titrediğini düşünerek kendisine uzaylıymış gibi bakan kıza bakıyordu. Asıl o uzaylı gibiydi! Elindeki şişeyi tekrardan salladı ve yavaşça yanına yaklaştıktan sonra dikkatlice yataktaki boş kısma oturdu. Mekanik bir maviyi andıran gözleriyle tüm hareketini inceleyen kız yüzünden bir robottan farksız davranıyordu. "Su." Diyerek biberonu yüz hizzasına kadar kaldırdı ve suyu gösterdi tekrardan. Kan gibi kıpkırmızı duran dudaklarına yavaşça uzattı ve ağzını açması için bekledi. Endişeli bir ifadeyle genç kıza bakıyordu, ağzını açıp açmayacağı bir muammaydı. Kimdi bu? Elindeki şişede su dışında başka bir şey olabilir miydi? Ne önemi vardı? Daha fazla yaşamak istiyor muydu ki? Yaşasaydı ne yapmak isterdi? İşte o an gözü kararan genç kız dudakları üzerindeki şişenin ucunu kavradı ve suyu yavaş yavaş keyfini çıkara çıkara içmeye başladı. Çünkü yaşamak için çok güzel sebepleri vardı... Brett, kızın bir müddet sonra hafifçe araladığı dudakları arasına biberonun emzik kısmını alıp suyu yavaşça içtiğini görünce yutkundu. Mekanik mavi gözleri öylece bir boşluğa bakarken bir müddet sonra kapandı ve aheste aheste suyu içmeye devam etti. Soluk ten rengi resmen her yudumda parıldamaya başlamıştı. Yanaklarına hafif bir pembelik, tenine renk gelmişti. Biten şişeyle gözlerini açıp kendisine baktığını görünce genç kızı incelemeyi bırakıp telaşla diğer şişeye geçti. Tekrardan kızın dudaklarına uzattığında bu sefer mavi gözlerin pür dikkat kendi gözlerine baktığını görünce huzursuzca kıpırdandı. İçinde zehir yoktu? Peki bu iblis yavrusu neden kendisine yardım ediyordu? Onu öldürebileceğinin farkındaydı. Güç arşın gölgesinden kalkıp dağlarına geliyordu. Her yudumda kaybettiği tüm gücünü kazanıyormuş gibiydi. Yıllardır su içmemişti. Zaten bir kez içseydi bu hale gelmezdi... Brett en son tüm cesaretini toplayıp gözlerinin içine baktı. "Sen kimsin?" demesiyle genç kız artık kalkması gerektiğini fark etti. Derince nefes aldı ve elleri ile ayaklarını tutan garip şeyleri parçalayarak etrafa saçtı. Yanında oturan adamın korkuyla ayağa kalkıp odanın köşesine kaçtığını görünce onu hiç takmadan ağrıyan bileklerini ovmaya başladı. O sırada odaya giren garip tüylü yaratık ile oturduğu yataktan ayaklandı. O vahşi şey oldukça saldırgan bir yaratığa benziyordu. Beyaz uzun tüyleri, dört ayağının üzerinde duruşu, garip kulakları ve uzun sivri bir ağzı vardı. Aynı vahşi bakışlarla ona baktıktan sonra tam kavradığı gibi duvara vuracaktı ki bir anda bağırarak karşısına geçen iblis yavrusuyla gözlerini ona çevirdi. "Dur! Dur o benim köpeğim!" Ne demeye çalışıyordu bu? Hafifçe kafasını yana yatırmış iblis yavrusunun ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Beden dilinden anladığı kadarıyla o yaratığı korumaya çalışıyordu. Hafifçe geri adım atmıştı ki bedeninden silinmiş bir ağırlık ile gözleri dehşet içerisinde açılmıştı. Önce sağına döndü başı sonra soluna. Olduğu yerde birkaç kez tur atıp omzunun üstünden arkasına bakmaya çalıştı. Saçları? Kesilmişti? Kendini telaşla havaya uçurduğunda sırtı tavandaki garip şeye çarptığı için inleyerek geriye düştü. Bu seferde kenardaki garip tahtadan bir kutuya çarpınca canı daha fazla acıdı. "Dur! Dur! Sakin ol!" Etrafta deli gibi koşup kendisine garip ifadeler ile bakan iblis yavrusuna öfkeyle baktıktan sonra bir anda durdu. Saçlarını o kesmiş olabilir miydi? Çıplak, yara bere içindeki ayakları soğuk zemine sürtündü. Yavaşça bedenini serbest bıraktıktan sonra karşısındaki adama baktı. Brett, derince bir nefes aldı. Her yeri bir anda darmadağınık hâle getirmişti. Üstelik bu lanet olası şey uçabiliyor muydu gerçekten? Eğer bir rüya görüyorsa bir an önce uyanmalıydı! Çünkü hiç hoşuna gitmemişti. Brett, kendi kendini sorguya çektiği sıra kızın durup kendisine merakla baktığını görünce o da ona baktı. Yine ne olmuştu acaba? Ellerini havaya kaldırınca genç adam korkarak bir iki adım geri çekilmişti ancak kız kestiği saçlarını tutup uçlarını gösterince Brett büyük bir aydınlanma yaşadı. "Ha! Saçlarını soruyorsun!" dedi anladığını belli etmeye çalışarak. "Çok uzunlardı, kesmek zorunda kaldım." diyerek kızın toplayıp bir kenara yığdığı saçlarının olduğu tarafa koştu ve beyaz saçları tutup gösterdi. "Bak, burdalar. Özür dilerim kesmek zorunda kaldım, çok uzun oldukları içi bö..." Gözleri yerdeki beyaza dönmüş saçlarında gezindikten sonra rahat bir nefes aldı. Demek ki bu adam kötü biri değildi. Gerçekten yardım ediyordu. Gezegeninde herkesin kendisine ait bir turnusolu olurdu. Bu onun turnusoluydu. Kendisi hakkında kötü emelleri olan biri saçlarını kesemezdi... "Lanet olsun!" Sinirle elindeki baltayı odanın bir köşesine savurdu. "Ateş, balta, makas, bıçak, lazer! Hiçbir şey kesmiyor şu lanet saçı!" diyerek bağıran adam sinirden resmen deliye dönmüştü. "Söyle bana!" Bağırarak boğazına yapıştığında soluk neon mavisi gözlerini karşısındaki iblis yavrusunda gezdirdi. Saçlarını kesemediği için deliye döndüğünü anlayabiliyordu ama kendisine ne dediğini anlamıyordu. Dilini bilmiyordu, öğrenmek ve kendini lekelemek de istemiyordu. Kanlı dudakları arasından sadece nefes çıkabilirdi... Bir müddet onu gözleriyle inceledikten sonra yavaş yavaş iblis yavrusuna yürümeye başladı. Demek ki kendisine zarar vermeyecekti... Peki neden yardım ediyordu? Saçlarından kurtulması da çok iyi olmuştu. O kadar ağır geliyorlardı ki bedenine... Zaten güçsüz olduğu için bir de onları taşımak için harcadığı güç inanılmazdı. Kahverengi gözleriyle dik dik kendisine baktığını görünce yavaşça etrafında turladı. Koyu bir teni verdi, yapılı ve oldukça geniş omuzları, iri gözleri ve garip bir giyinişi. Diğerleri hep beyaz giydiği için onun siyah giyişi garibine gitmişti. Etrafında dönerken baştan aşağı incelemeye devam ediyordu ama Brett yutkunmaktan bile korkuyordu. Ama suç kendisindeydi ormanda ceset gördüyden ormanda bırakacaksın! Ne diye evine alıp getiriyorsun elalemin zombisini? Sessiz sessiz kendisini inceleyişi bile ürkütücüydü. Pascal, sevgili köpeği, köşeye pusmuş indirdiği kulaklarıyla onları izliyordu. Köpeğinin masum gözlerine daldığı sıra elinde hissettiği soğukluk ile telaşla elini çekince yanındaki kızın bir kedi gibi tıslayarak kendisine baktığını gördü ve ellerini suç işlemiş gibi havaya kaldırdı. Merakla sıcaklık yaydığı tenine dokunduğu sıra bir anda iblis yavrusunun tepki vermesiyle kendini koruma iç güdüsüyle dişlerini gösterdi. Dillerini anlamadığı için mimik ve beden diliyle kendisini ifade etmeye çalışıyordu. "Nesin sen? Vampir falan mı?" dedi sinirle Brett, onu korkutmaya hakkı yoktu! Genç kız ne demek istediğini anlamadı ama o sıra gözüne kenardaki beyaz tüylü yaratık ilişti. Dokunsa ne olurdu acaba? Brett, kızın keskin bakışlarının köpeğine döndüğünü görünce telaşla Pascal'ın yanına gitmeye başladı. İblis yavrusunun yaratığın yanına gidip önünde durduğunu görünce bakışlarını usul usul üzerlerinde gezdirdi. Yaratık adamın iki bacağı arasından kendisine bakıyordu. Gücünü bayağı bir toplamıştı, onlardan korkmuyordu. İstese ikisini de anında öldürebilirdi ama beyaz saçları ona yol gösteriyordu. Bunlar kötü olanlar değildi. Beyaz tüylü yaratık şu an odada en çok dikkatini çeken şeydi ve onunla iletişime geçmek istiyordu. İlk defa gördüğü bu canlının özellikleri neydi mesela? Anladığı kadarıyla bu gezegendeki insanların özel güçleri yoktu. Peki bu yaratıkların var mıydı? Acıyan, yaralı, ayaklarıyla bir adım atmıştı ki bir anda yükselen ses ile başını geriye çevirdi. "Aaa!" Kızın attığı acı dolu çığlık ile sarsılan ev yüzünden Pascal da garip bir ses çıkarmıştı. Brett, etraftaki bibloların, çerçevelerin yere düşüşüyle telaşla geriye adım attı. Deprem oluyormuş gibiydi. Kızın bir anda dizleri üzerine döşüp elini boynuna atmasıyla kaşlarını çatarak ona baktı. Acı çektiği çok belliydi. Yardım etmek istese de ona yaklaşmaya cesaret edemiyordu. Birden gelen çatırtı seslerinden sonra odasının lambası patlamıştı. Genç adamın gözleri çalan telefonuna gittiği sıra kızın bir fener gibi masmavi parlayan gözlerini görerek geriye doğru kaçtı. Bir anda ses çıkaran garip aygıtı fark eder etmez zihninde onu kavradığı gibi karşı havaya kaldırdı. "Telefonu--..." Brett daha bir şey diyemeden karşı duvara fırlatılıp paramparça olan telefon ile ani bir sessizlik oluşmuştu. "O... benim... Telefonumu..." diye mırıldanarak bataryası bir yana ekranı bir yana saçılmış olan telefonuna baktı. "Gerçekten pahalıydı..." diyerek emektarına baktı. Genç kız sesin kesilmesiyle diz çöktüğü yerde dikleşti ve başını biraz geriye attıktan sonra derince nefes aldı. Artık bu lanet tasmadan kurtulmanın zamanı gelmişti. Brett, gelen garip, acı dolu inilti sesleriyle başını kaldırdığında kızın iki yana açtığı elleriyle bir şeyler yaptığını gördü. Kafasını geriye atmış tavana bakarken birden çığlık atmaya başlamıştı. Tiz ses yüzünden kulaklarını kapatıp yüzünü buruşturdu. Boynuna batırılmış olan şırınga iğneleri felaket derecede canını yakıyordu. "Efendim, bunu yapmak zorunda mıyız?" dedi içerisinde birazcık insanlık kalmış olan biri. "Sence? Bunu sorduğun için kovulabilirsin bile."dedi umursamadan. "Kafasını sabitleyin." Çember şeklindeki kısma yabancının kafasını geçirdikten sonra kelepçe kısımlarıyla kilitlediler. Artık kafasını hiçbir türlü oynatamazdı. "Bir sakinleştirici yapın, bizi zorlamasın." derken elindeki dosyaları kurcalıyor, verileri tek tek kontrol ediyordu. Neon gözleri önündeki kızda durdu. Diğerleri gibi değildi, o kendisine acıyordu ama durdurmak gibi bir girişimde de asla bulunmuyordu. Gerçek iki yüzlü oydu... Beş altı kişi başına toplandığında biri zorla, pis kokulu eldivenli ,elleriyle ağzını açtı ve diğeri ağzına tıktığı plastik topu ısırmaya zorladı. Fazla büyük olduğu için tükürüp çıkaramıyordu. Sandalyeye kelepçelenmiş ellerini çekiştirmeye çalıştı. Hiç gücü yoktu, buraya düşerken bedeni aşırı derecede yanmıştı ve zaten ölmek üzere suya düştüğünden su sadece yaralarını iyileştirmişti. Derince nefes çekti ve bir umutla güçlerini kullanmayı denediğinde gözleri önünde bir parmak şıklatıldı. "No no no!" Garip bir ifadeyle önüne eğilen adamın yeşil gözleri vardı. Onaylamaz bakışlar atarak kendisine alayla baktığını görebiliyordu ama ne demek istediğini anlamıyordu. "Süper güç falan kullanmak yok. Hiç boşuna uğraşma. Hayatta kalabilecek kadar su var bedeninde..." "Başlayın!" Geri çekilir çekilmez verdiği emir ile yandaki adamlar kısa şırınga iğnelerini tutarken kızla birlikte başka biri iki parça halindeki kelepçeyi boynuna geçirdi. Bir vida ile sıkıştırılan kelepçe kilitlendikten sonra tasmanın etrafındaki deliklerden içeri elindeki kısa şırınga iğnelerini sokmuşlardı. Acı... Attığı çığlıklar ağzındaki plastik top yüzünden pek bir etki etmese de yaydığı manyetik dalga ile labaratuvarın patlayan camları her yere saçılmıştı... Boynundaki damarlar şiştiği sıra parçalanıp etrafa saçılan kelepçenin metal parçalarıyla ilk kez gerçek bir nefes çekti içine. Şırıngaların teninde açtığı deliklerden sızan kanı başının dönmesine sebep olmuştu. Bir anlık tansiyonu düşmüş, diz üstü durduğu yerde sarsılmıştı. Brett, ayağının ucuna gelmiş kelepçe parçasına dehşet içerisine bakıyordu. "Lanet olsun! Bu da ne böyle?" diyerek iğrenerek eline aldığında yüzünü buruşturmuştu. Gördüğü iğneler ile eline bulaşan siyah yapış yapış sıvının sıcaklığını hissedince midesi bulanmış, geri yere atmıştı. Pislenmiş elini ise pantolonuna sürtmüştü. Gözü sonradan genç kıza kaydığında bayılmak üzere olduğunu görerek olduğu yerden telaşla kalktı ve düşmeden önce belini kavrayıp başını göğsüne çekti. "İyi misin?" derken boynundan göğsüne doğru akan siyah sıvıyı görünce kaşlarını çattı. "Bu şey..." diyerek elini tahriş olmuş boynuna uzattı. "...senin kanın mı?" dedikten sonra yüzünü buruşturmuştu. "Lanet olsun, kim böyle bir vicdansızlık yapabilir? Canilik!" Genç kızı kucaklayıp yatağa yatırdığında soluk neon mavisi gözlerine baktı. Yardım mı istiyordu? Yardım mı ediyordu? Bir iblis yavrusunun kendisine yardım edeceğini hiç düşünmemişti. Çok kan kaybetmişti. Suya ihtiyacı vardı. Son gücünü az önceki garip şişeleri genç adamın kucağına fırlatmak için kullandığında Brett şaşkınlıkla kıza baksa da ne demek istediğini anlayarak biberonları aldı ve mutfağa koştu. İki biberonu da su ile doldurduktan sonra kızın yanına döndü. Uzandırdığı yataktan, ensesini nazikçe tutarak, kaldırdı ve bir bebek gibi kucağına aldı. Biberonu dudaklarına uzattıktan sonra nazikçe onunla ilgilenmeye başlamıştı. Enfes... Su enfesti. Tam anlamıyla doğa mucizesi. "Pascal bir havlu kap getir oğlum!" Gözlerini hafifçe kaldırıp kendisini tutan adama baktı. Buradan bakınca çok büyük biri gibi duruyordu. Beyaz tüylü yaratığın dil çıkartarak koştuğunu görünce uzandığı yerden ona bakmaya çalıştıktan sonra boş verip doya doya suyunu içmeye devam etti. Brett biten şişe ile daha fazla isteyip istemediğini anlamak için kızın gözlerine baktığında hâlâ beklentiyle baktığını görünce istemsizce güldü. "Sen bir su canavarısın." dedi. Bir nebze olsun korkusu gitmişti. Hatta o iğrenç iğneli tasmayı görünce üzülmüştü bile. Kim yapmıştı ona bunu? O sırada yanına gelen Pascal ile kucağındaki kızın hareketlendiğini görünce gözlerini ona çevirdi. Sanırım köpeklerden hoşlanmıyordu. "Şşşşitt, sakin ol." diyerek saçlarını yavaş yavaş okşamaya başladı. Alışması için ona yardım etmeye çalışıyordu. Şaşkınca gözlerini açarak karşısındaki adama bakıyordu. Bu...bu çok sevgi dolu bir hareket değil miydi? O asla böyle bir şeye alışkın değildi. Bir müddet saçlarındaki eli hissederken elleri istemesizce adamın tuttuğu şişeye gitti ve iki eliyle hem şişeyi hem elini kavrayarak tuttu. Brett bir anda oluşan atmosfer ile zorla yutkundu. Elini tutan kızın ellerine baktı ve sonrasında derince nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Neden elini tutmuştu ki şimdi? Gözlerini kapatıp yavaş yavaş suyu içip bitirdiğinde Pascal'ın getirdiği havluyu almak için elini çekti. Elleri arasından çıkan el ile gözlerini açtığında beyaz bir bezin yüzüne yaklaştığını görerek kaçmaya çalıştı. Brett, kızın korktuğunu anlayınca "şşşiitt..." diyerek tekrardan başını okşamıştı. Sevgi... Genç kız bu hareket ile tekrardan sarsıldı. Yüreğinde çok büyük bir boşluk vardı ve bu o boşluğa milyonlarca metre yükseklikten bir umut tohumu atmıştı. Topraklarına düşüp çimlenmesi kim bilir ne kadar zaman alırdı... Adamın çenesini tutup hafifçe kaldırışını izledi. Ne yapacağını gerçekten merak ediyordu. Brett elindeki havluyu büküp hafifçe boynundaki siyah kanı temizlemeye başladı ama kan her yere bulaşmıştı. "Bu böyle olmayacak." diyerek bir anda ayağa kalkınca genç kızın verdiği aşırı tepki ile pişman oldu. Adamın bir anda ayağa kalktığını fark eder etmez savunma pozisyonuna geçti. Herhangi bir tehlikeye karşı tektikte duruyordu çünkü hayat ona bunu en acı şekilde öğretmişti. Brett kızın bir anda değişen duygu hâline baktıktan sonra yavaş yavaş ona alıştığını fark etti. "Şşşş..." dedi tekrardan ve hafifçe gülümsedi. "Seni bir güzel temizleyelim, tamam mı?"
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD