Rainbow isimli bu bar,çatısı kurumuş iri sazlarla döşenmiş olup,dört bir yanı açıktı. Bu haliyle oldukça havadardı. Ana malzeme ağırlıkla ahşaptı ve son derece kaliteliydi. Barın hemen arkasında yer alan geniş yapraklı palmiyeler, denizden gelen meltemerle yavaşça sallanırken egzotik bir manzara yaratıyordu. Tam bir kumsal barı olan Rainbow'un tik ağacından yapılmış,parlak cilalı bankosunun alt kısımları kalın bambu gövdelerinden oluşuyordu ve adına yakışır şekilde rengarenkti. Bar ile uyumlu tabureler Uzun bacaklı, ekru kumaş kaplı koltuk görünümünde olup, son derece rahattı.
Laura, bankonun ardındaki genç , atletik yapılı barmenin schakera meyve aromalarını doldurşunu ve kendine has ritmik hareketlerle sallayışını ilgiyle izliyordu. Barmen kimbilir kaçıncı kezdir hazırladığı ve artık ustalaştığı az alkollü meyve kokteylini, bankonun içinden aldığı uzun lale bardağa doldurdu. Pembe, sarı ve beyaz renkler, orantılı olarak bardakta sıralanıyor ve görünüşüyle göze hitap ediyordu. Son olarak üzerinde renkli harflerle Rainbow yazan küçük şemsiyeyi kokteylin içine bırakan barmen,uzun parmaklarıyla kısa ayaklığından kavradığı bardağı genç kadına uzattı ve gülümsedi.
Laura, barmene teşekkür etmiş ve son derece leziz görünen kokteylinden küçük bir yudum almıştı. İçkinin damağında bıraktığı mayhoş tat sevilesiydi. Sam'in siparişi buzlukta soğutulmuş büyük bira bardağında fıçı birasıydı. Bankoya bırakılan birasını aldığında barmene doğru kaldırdı ve göz kırptı.
Hava iyiden iyiye ısınmıştı. Turkuaz rengine bürünen deniz,güneşin altında ışıl ışıldı ve serin suyuyla insanları kucaklıyordu. Denizi ve insanları seyre dalan Laura "her zaman bu kadar sessiz misindir?"sorusuyla buğulu bakışlarını Sam'a yöneltti. Koyu kahve gözler ilgiyle kadını izliyordu. Laura bu soru karşısında gülümsedi ve " bilmem... yani, genellikle" dedi. Sam, karşısında bir su perisi gibi oturan bu kadını tanımayı çok istiyordu. Kimdi? Ne iş yapıyordu? Hayatında biri var mıydı? Nelerden hoşlanırdı? Ve daha bir çok soru aklında resmi geçit yapıyordu.,Hepsini öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Merakını daha fazla dizginleyemedi. "Çalışıyor musun Laura?"diye sordu. "evet, bir bankada çalışıyorum"dedi genç kadın. Kaşları merakla çatılan adam " hangi bankada?"diye sordu hemen. "Meydandaki şu büyük banka" Aldığı yanıtla genç adamın biçimli siyah ve kalın kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Ciddi olamazsın" dedi inanmayarak. Laura adamın şaşkınlığının yanında sohbete başladıklarından beri kendisine "sen" diye hitap etmesini gözden kaçırmadı. "neden? Ne oldu ki? "Kimileri hayat tesadüflerden ibarettir der. Sanırım bundan sonra bende bu teze inananlar kervanına katılacağım" dedi ve keyifle gülümsedi. Kadın hiçbir şey anlamamıştı. Bu sohbetin nereye gideceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Sam kısa bir suskunluktan sonra ekledi. "O söylediğin bankanın sahibi büyükbabam yani büyükbabamdı. Altı ay kadar önce kendisini kaybettik. Bu bankada mirasçıları olarak bize kaldı."dedi."Kaybınız için üzgünüm"dedi hüzünle Laura. Aynı anda "şimdi patronumla mı sohbet ediyorum" diye düşünmekten alamadı kendisini. " teşekkür ederim. Büyükbabam çok çalışkan bir adamdı ve artık yaşlanmış olmasına rağmen nerdeyse son gününe kadar çalıştı. Tam bir işkolikti."
Sessizce genç adamı dinleyen Laura'nın aklına bu patronluk meselesi takılmıştı. Merakına yenilerek "peki sizde bankacı mısınız? Yoksa başka bir..."sözünü tanamlayamadan Sam araya girdi."öncelikle birbirimize sen desek daha iyi olmaz mı? dedi ve başını hafif yana eğip çok sevimli bir bakış attı. Laura tabessüm ederken başıyla bu ricayı olumladı. "Güzel...soruna gelince; esasen bankacı olmak aile geleneğinden geliyor. Geçmişimiz çok eskiye dayanıyor. Babam, amcam, halam vs hep kendi bankalarımızda yöneticiydiler. Ama ben ve sevgili kuzenim Warren, bankacılığı sevemedik. İnşaat mühendisi olunca kendi ortak firmamızı kurduk. Senin anlayacağın inşaat sektöründeyiz amaaa büyükbabam gider ayak yaptı yine yapacağını. Bizi yine bankacılığa bulaştırdı" dedi. Sesindeki küçük sitem Laura'nın dikkatinden kaçmadı. Sam, kendisini ilgiyle dinleyen kadına hayranlıkla baktı sohbet boyunca. Birasından küçük bir yudum aldı. Aslında canı deli gibi birayı bir dikişte içmek, biranın boğazında bırakacağı ekşi-acı tadı hissederek zevkle mideye indirmek istiyordu. Ama bunu yapmadı, yapamadı. Çünki hem içkiyle arasının çok iyi olduğunun düşünülmesini istemiyor hemde Laura'nın içkilerin bitmesinin hemen ardından gitmek istemesinden korkuyordu. Kısa süren sessizlikte tüm bunları düşünürken, Laura"henüz biz çalışanlar, bu gelişmeden haberdar değiliz... ne zaman açıklamayı düşünüyorsunuz?diye sordu. "Banka müdürüyle bu konuyu konuştuk. Sanırım bir iki gün içinde bilgi verilir tüm çalışanlarımıza." Genç kadın başını salladı ve "anladım" dedi. Sam,"zaten tüm çalışanlarımızla ve tabiki müşteri pörtföyümüzdeki önemli müşterilerimizle tanışacağımız bir resepsiyon vereceğiz şu büyük salon dedikleri yerde" dedi.
Genç kadın büyük salon sözünü duyduğu anda huzursuzca yerinde kıpırdadı. Aklına Thomas Mccain geldi. Bedenini garip bir ürperdi kapladı.Artık bu alışmaya başladığı ürpertinin sebebi olan adamın, posta kutusuna bıraktığı notu düşününce hırsla dudağını ısırdı.Aynı anda gözleri dudaklarına kitlenmiş olan adama takıldı. Huzursuzluğu bir kat daha artarken" ben artık gitmeliyim" dedi bir anda.
Yarısı boşalmış bardaklara bir göz atan Sam telaşla "ama daha içkilerimizi bitirmedik" dedi. Laura'nın gitmesi istediği en son şeydi o anda. " evet ama!" Sözcükler havada asılı kaldı. "Ooo bakın kimler varmış burda?"Sesin geldiği yöne bakan Laura, karşısında uzun kirpiklerin gölgelediği bir çift buğulu bakan ela göz gördü.1.75 boylarında, dolgun ve uzun sarı saçlarıyla adeta moda dergilerinden fırlamış gelmiş manken gibi genç bir kadındı bu. Sam yakışıklı yüzünde mutlu bir tebessümle kalktı, genç kadını omuzundan kavrayarak kendisine çekti ve sarıldı. "Bu küçük hanım başımın tatlı belası kızkardeşim Samantha" dedi. Alınmış gibi Sam'a bakan genç kadın aklında sorularla dönüp iki kardeşi ilgiyle izleyen Laura'ya baktı. " bende Laura...memnun oldum" dedi ve Samantha' ya elini uzattı. Kendisine uzatılan ele kısa bir bakış atan genç kadın, parmak uçlarıyla Laura'nın eline dokundu. "Bende"dedi yüzünde karmaşık bir ifadeyle söylediğinin tam aksine. "Oturmaz mısın?" Sam kardeşine az önce kalktığı uzun ayaklı ahşap tabureyi işaret etti. Samantha narin elini boşlukta sanki birşey kovalıyormuşçasına sallayarak "yok abi! -çok nadir abi derdi- şöyle bir tura çıktım kasabayı. Küçük ama sevimli bir yer. Biraz mağazalara bakacağım. Gördüğüm kadarıyla çoğu pahalı markanın outletleri var. Böyle bir yer için baya bir artı puan" dedi. Bunları söylerken uzun kirpiklerin gölgelediği ela gözleri Laura'nın sakin yüzünde gezindi. Genç kadının kasabanın yerlisi olduğunu düşünüyordu ve sözlerine bu hoş kadının ne tepki vereceğini merak ediyordu. Laura, bu düşüncerden habersiz "Dhorothy'nin yerinde bakın. Orda çok hoş, otantik kıyafetler de bulabilirsiniz" dedi. "Neden birlikte dolaşmıyoruz?" diye atıldı hemen Sam. Aslında kıyafet, mağaza umrunda değildi. İstediği tek şey Laura ile birlikte biraz daha zaman geçirebilmekti. Bunun içinde her yol mubahtı.Yaz sıcağında hiç haz etmediği mağaza dolaşmak bile.
İçkisinden son bir yudum alan Laura, elini kalbinin üstüne koyarken" bugün beni affedin. Gerçekten artık gitmem gerekiyor. Evde yarım kalan önemli işlerim var. Mutlaka bitirmeliyim" dedi. Sam'in yakışıklı yüzü duydukları karşısında biraz asıldı ve koyu kahvelerine hüzün bulutu çöktü.
İkiliyi dikkatle izleyen Samantha, abisin bu genç kadına fazlasıyla ilgi duyduğunun farkındaydı. Bu durum can skıcı olmasına rağmen sessiz kalmayı tercih etti. Sonuçta Sam yetişkin bir adamdı ve kolay kolay birinden hoşlanmazdı. Seçiciydi. Özellikle de sakin yaradılışlı kadınlardan hoşlanırdı ve gördüğü kadarıyla da Laura uysal bir tipti.
Uzun, ince parmakları Sam'in kaslı, geniş omuzunda gezindi ve O'na göz kırptı. İkisinin kardeş olduğunu bilmeyen biri, Sam'a asıldığını düşünebilirdi. "Sam benim gitmem gerekiyor. Evde görüşürüz sonra" dedi. Başıyla Laura'yı selamladı ve bir kuğu gibi süzülerek İkilinin yanlarından uzaklaştı. Kardeşinin ardından bakan Sam bakışlarını Laura'ya çevirdi. "Pekala... madem sende gitmek istiyorsun, o halde evine bırakmama izin ver" dedi. Öyle içtendiki Laura O'nu yine reddetmeyi göze alamadı. " yalnız, ben bisikletle gelmiştim. Onu ne yapacağız?" dedi ve barın kenarında park halinde duran bisikletini işaret etti. " doğru ya bunu unuttum açıkçası. Ama sorun değil. Land Rover'in bagajı yeterince büyük" dedi ve çocuk masumiyetiyle gülümsedi.
Arabanın radyosundan yükselen slow şarkı sona ererken, Laura'nın evine yaklaşıyorlardı. Yol boyunca Sam gelecek günlere dair umutlarını, yapmak istediklerini anlatmış, Laura tüm samimiyetiyle O'nun başarılı olacağına dair iyi duygularını paylaşmıştı. Sam'da insana güven veren bir hava, bir sıcaklık vardı ve aslında çok hoş sohbetti. Araba evin önünde durduğunda Laura yüreğinden gelen sese karşı koyamayarak Sam'in vites kolundaki eline dokundu ve " yeni işinizde sana ve kuzenine başarılar diliyorum" dedi. Sam, genç kadının elini avuçlarının arasına aldı ve Laura'nın hiç beklemediği bir anda usulca öptü. " çok naziksin. Diğer çalışanlarımızda eğer senin gibilerse, eminim bu işin de altından kalkarız." dedi.
Hiç tanımadığı bu kadına sebebini bilemediği bir şekilde güven duyuyor ve bunu hissettirmekten çekinmiyordu. Laura tatlı bir tebessümle gülümsedi ve aracın kapısını açıp indi. Laura'yı takip eden Sam aracın bagajından bisikleti bir çırpıda çıkarmıştı. Sanki elinde bir tüy tutuyormuş gibi kavradığı bisikleti, bahçe içinde her zaman durduğu yere bıraktı. Adamın bisikleti hiç zorlanmadan tutması ve taşıması Laura'nın dikkatinden kaçmadı. Ne kadar da güçlüydü! Yarı tanrı yarı insan Herkül'le güç konusunda yarışabilirdi. Laura, kapadığı bahçe kapısının üstünde kollarını sarkıtmış, Sam'in arabasına binmesini izliyordu. Aracındaki yerini alan Sam, genç kadına el salladı ve "Laura geceye geleceksin değil mi?" diye sordu. Aslında yanıtı biliyordu am yine de bilmeihtiyacı duyuyordu. "patronlarımla resmen tanışacağım geceye elbette katılacağım." Başka türlüsü olabilir mi sanki? Aklındaki düşüncelerin gölgesinde genç adama gülümsedi. "Mathilda ve David'i benim adıma bu geceye özel davetlim olarak çağırır mısın?" Dedi ve hemen ekledi. " Zira bu günü birazda onlara borçluyum" dedi ve neşeyle göz kıptı. Laura" memnuniyetle" derken, elimden çekeceğin var Mathi diye düşünmekten alamadı kendisini.
Son kez birbirlerine el salladılar. Uzaklaşan siyah Land Rover'in ardından kısa bir süre bakan Laura, çok sevdiği evine girdikten hemen sonra Mathilda'yı aradı. Bir kaç kez duyduğu arama sesi " evet tatlım" yanıtıyla son buldu. Hemen sordu. " yalnız mısın?" "Yoo Sam ve ben duştayız.. hadi gelsene sende?" Hönk! Kısa bir sessizlik ardından "elbette yalnızım küçük cadı" diye cırladı Laura. Mathilda yaramaz bir çocuk gibi kıkırdadı ve " hadi amaaa, iyi vakit geçirdin! İtiraf et" dedi. Laura bir an düşündü" yaniii şeeeyy... evet amaa yinede sana çok kızgınım" dedi sahte bir öfkeyle. Mathilda bu Sahte öfkeyi görmezden gelip" bingooo" diye tiz bir çığlık attı. Laura gözlerini kırpıştırarak telefonu hızla kulağından uzaklaştırdı ve hoperlor imgesine tıkladı. " kulak zarım bana lazım Mathi.. o nasıl bir sesti?" "Bırak şimdi zarı, sesi hemen öt bakalım.. kimmiş, neymiş,turist miymiş, niye gelmiş, sana çıkma teklifi etti mi?" Ard arda sıralanan bu sorularla bir an başının döndüğünü hissetti genç kadın. Gözlerini devirdi" sakin ol be kızım. Arada nefeste al olur mu? Bu kadar heyecanlı olmayı nasıl başarıyorsun? Cidden anlamakta zorlanıyorum." dedi. "Lauraaaa!!" Mathilda'ya işkence yapmak istenirse işte en güzeli buydu. O'nu daha çok merakta bırakmak.. Laura sinsi bir gülümsemeyle dudağını ısırıken bile isteye sessiz kaldı. " şimdi çıldıracağım.. hadi ama ya!!" Mathilda'nın elinde telefonla sinirden yerinde tepindiğini görür gibi oldu ve sessiz bir kahkaha patlattı. "Kahretsin Laura.. çok kötüsün. Yerimde tepinmekten tabanlarım sızlıyor.. tamam.. özür dilerim ama, artık acı bana ve anlaaatt!!" Laura duydukları karşısında baya bir eğleniyordu. Sessiz kahkahası artık yüksek sesle patladı evinin geniş salonunda. Buda sana ders olsun pis çöpçatan..
Tek tek soruları o her zamanki sakinliğine bürünerek yanıtladı ve son olarak Sam'in geceyle ilgili davetini iletti. Öğrendikleri karşısında şaşkınlık şelalesine düşen Mathilda yeni sorular sormayı da ihmal etmedi. Arkadaşı için hem heyecanlanmış, hem çok mutlu olmuştu Matilda. Kimbilir ufukta belki yeni bir aşk yelken açmış, canparesine doğru yola çıkmıştı..Offf keşkeee "kızım sen bu merakla biraz daha zorlasan profösör olurdun.. demedi deme!" Laura'nın sesiyle aşk kokan kısa metrajlı sinema filminden kopan Mathilda " yaaa tabi tabi.. ukala şey" dedi. İki dost neşeyle gülüştüler ve görüşmeyi sonlandırdılar...
Küçük beyaz konsolun üzerine duran gümüş çerçevede Mathilda ve Laura'nın bir yaz tatilinde birbirlerine çapraz olarak sarılıp ters yönlerde eğildikleri neşeli bir resimleri vardı. Çerçeveyi aldı. Sevgi dolu gözlerle resmi incelemeye başladı. Bu resimde on yedi yaşlarındaydılar. Ne de güzel gülmüşlerdi.O yaz nasılda eğlenmişlerdi. Ne çok seviyordu dostunu. Şeytan tüyü var bu kızda. Derin bir iç çekişin ardından çerçeveyi yerine bıraktı ve kolundaki saatine baktı. Dörde yaklaşıyordu. Yarım kalan önemli işlerim var dediği temizlik yapmaktı ama hiç temizlik havasında değildi. Yaz gelip geçiyordu ve ancak birkaç kez denize girebilmişti. "Karar verilmiştir Laura Madison" dedi ve harekete geçti.