Bölüm 1
Sessiz, sakin bir deniz kasabası olan bu yerde;insanlar geçimlerini denizden sağladıkları gibi, ekilip biçilmeye elverişli olan toprakları da yıllardan beri süregelen alışkanlıkla değerlendirmeyi ihmal etmemişlerdi.
Çoğunlukla zeytin, ayçiçeği ve tabii ki üzümün birçok çeşidi ürün yelpazesi içinde yer alıp, yerel halkın geçim kaynaklarıydı. Kendisini insanların hizmetine sunmuş bu bereketli topraklar, her yıl mahsul zamanında yerel halkın yüzünü güldürürdü. Rekoltenin yüksek olduğu çoğu zamanlarda çiftçiler, kazandıkları gelirlerini en iyi şekilde değerlendirmek amacıyla sayısı birkaç taneyi geçmeyen kasaba bankalarına yüreklerinde umut ve huzurla başvururlardı.
Genç kadın, öğlen arası verildiği şu sırada dışarda dolaşan insanlara bakıyordu. Başının arkasında toplamış olduğu saçlarını gayri ihtiyari bir hareketle eliyle sanki dağınıkmışçasına düzeltme ihtiyacı duydu ve ardından bunun saçma bir hareket olacağını, kendisi gibi mola vermeyen ve aslında O'na karşı pekte "sıcak duygular" beslemeyen birkaç banka elemanını güldüreceğini düşünerek vazgeçti.
Soğumaya yüz tutmuş çayından küçük bir yudum aldı.Yemek yemeği istememiş, yeşil çay ile bu kısa arayı geçiştirmeye karar vermişti. Zaten birazdan öğlen arası bitecek ve mesai bitimine kadar yüzünde tatlı bir tebessüm ile müşterilerle ilgilenmeye başlayacaktı.
Yoğun geçen bir iş günü daha sona ermiş ve genç kadın her zamanki gibi yürüyerek evinin yolunu tutmuştu.
Yılın bu zamanında kasaba, dışardan gelen turistlerle dolup taşardı. Bu şirin kasaba aynı zamanda bir tatil beldesiydi. Yılın büyük kısmını çalışarak geçiren insanlar, yaz mevsimi göz kırpmaya başladığında akın akın bu kasabaya gelirlerdi.
Genç kadında böyle bir turist olarak gelmiş, hayatının sonuna kadar burada kalabileciğini düşünmüş ve bir daha geri dönmemişti.
Altın sarısı kumsalla sevgili olan deniz, mavinin çeşitli tonlarıyla, kızgınlığını bir nebze yitirmiş güneşin altında pırıl pırıl parlıyordu. Kumsalda güneşlenen, denizde yüzen insanlar tatilde olmanın tadını doyasıya çıkarıyorlardı.
Genç kadın da gönüllerince eğlenen bu mutlu insanları yüzünde huzur dolu bir tebessümle izlerken ağır adımlarla yürüyordu.
Ne olduğunu anlayamadan bir anda yere yuvarlandı. Şaşkınlıkla etrafına bakındı. Ne utanç verici birşeydi. Nasıl olmuştu da düşmüştü? Şaşkınlığının yanında içinde kendisine yönelttiği bir öfke belirdi. Daha ayağa kalkmaya fırsat bulamadan kollarında hissettiği kuvvetli iki el, O'nu yerden kaldırmayı başarmıştı "çok üzgünüm," dedi güçlü ve içtenlik dolu bir ses.
Olanları hala anlamlandırmaya çalışan kadın bedeninde kilitlenen bakışlarını sesin sahibine çevirdi. "bir kaç kez korna çaldım. Siz bir ara yolun kenarına çekildiniz ve beni duyduğunuzu varsayarak tekrar hareket ettim,"dedi. Kadın adamı dinlerken ne zaman ve nasıl yola indiğini anımsamaya çalışıyordu. En son hatırladığı şey sahili izlediğiydi.
Adam hala mahçup bir ifadeyle olanları anlatmaya çalışıyordu. "Fakat siz bir anda tekrar arabamın önüne attınız kendinizi. Maalesef frene basmakta geç kaldım ve sonuç bu," ve ekledi."hastaneye gitsek iyi olur sanırım. Bir kontrolden geçmenizde fayda var." Adamın mahçubiyeti her halinden belli oluyordu ve kadında bunun farkındaydı. "Hayır, hiç gerek yok ben iyiyim. Teşekkür ederim. Tamamen benim hatam. Dikkatim dağılmış ve yola inmiş olmalıyım," dedi genç kadın. Büyük bir utanç içindeydi ve bir an önce oradan uzaklaşmak istiyordu. Ancak kendisine soru soran gözlerle bakan adamın O'nu bırakmaya niyeti yok gibiydi. Adam ısrar etmek için ağzını açtığı sırada bir ses O'nu engelledi."hadi Sam...daha ne kadar bekleyeceğim seni? Görüyorsunki küçük hanımın birşeyi yok. Biran önce eve gitmek istiyorum artık." Arabadaki genç ve alımlı kadının hayıflanması karşısında Sam, başını çevirip elini sertçe "tamam," dercesine kaldırdı. Dönüp tekrar genç kadına "iyi olduğunuzdan emin misiniz? diye sordu. Sesindeki ilgi ve şevkat genç kadını duygulandırdı. Elini kalbinin üstüne koyarken başını olumlu anlamda salladı. Şüpheyle genç kadına bakmaya devam eden Sam, elini yazlık, ince ve oldukça kaliteli görünen ceketinin cebine götürdü. Son derece pahalı görünen siyah deri cüzdanından bir kart çıkarıp şaşkınlıkla kendisini izleyen kadına uzattı. "Lütfen, herhangi birşey olursa çekinmeden beni arayın," dedi su gibi bir sesle. Bir karta bir genç adama bakan kadın dokunursa yanacakmış gibi elini salladı ve "hiç gerek yok," dedi telaşla. "lütfen!" derken bu kez tatlı bir ciddilik kattı sesine. Genç kadın mahçup bir tebessümle kendisine uzatılan kartı aldı. İstemediği birşeyi yapmak çocukluğundan beri zul gelirdi. Lakin şu an yapabileceği başka birşey yoktu. "Hoşçakalın küçük hanım". "sizde," demekle yetindi genç kadın ve tekrar yola koyuldu
*****
Kasabanın merkezine yaklaşık bir saatlik yürüme mesafesinde olan evinin bembeyaz verandasında, kullanmaktan daima çok zevk aldığı sallanan sandalyesinde oturmuş, yavaşça ileri geri sallanıyor bir yandan da buz gibi limon dilimli sodasını yudumluyordu. Güneş, hergünki seramonisiyle mavi denizle kucaklaşmaya sabırsızlanıyormuşçasına an be an alçalıyordu semadan.
Nemli, dalgalı başak sarısı saçlarını ince, leylak rengi bornozunun üstüne salmış, öylece ufka bakıyordu. Griye çalan mavi gözlerini hiç kıpırdatmadan öylesine dalgın bakıyordu gökyüzünün durgun denizle buluşan uzak noktasına. Aklına bugün yaşadığı o garip olay geldi ve içini belli belirsiz bir huzursuzluk kapladı. Dolgun kırmızı dudaklarını birbirine bastırırken, başını unutmak istercesine sağa sola salladı hafifçe. Çok utanmıştı. Kendisine arabasıyla aslında hafifçe dokunan genç adamı gözünde canlandırmaya çalıştıysada bunu hatırlamayı başaramadı. Nede olsa küçük bir şok yaşamıştı. Beyni olanları yeniden geriye sarsada anımsayamıyordu. En iyi hatırladığı şey, oldukça hoş bir kadın sesinin sızlanmadıydı. Düşüncelerinden bir anda içerde bıraktığı telofunun çalmasıyla sıyrıldı. Derin bir nefes alarak istemeye istemeye bambu sallanan sandalyesinden kalktı ve ardına kadar açık kapıdan içeri girdi.
Israrla çalmaya devam eden telefonun ekranında en yakın arkadaşının ismini görünce sevgiyle gülümsedi. "Hey güzellik merhaba," dedi sevgiyle. "Merhaba canım. Bak! Baştan söyleyeyim. Hayırı cevap olarak asla kabul etmiyorum. Hemen hazırlanmaya başlasan çok iyi olur. David ile seni almaya geliyoruz. Anlaşıldı mı?" Uzun bir sessizliğin ardından telefonun ucundaki ses telaşla "Laura orda mısın?"diye sordu. Laura şaşkınlığından sıyrılırken "elbette burdayım da sen yine ne işler çeviriyorsun Mathi?" diye sordu ve hemen ekledi. "Üstelik böyle ani alınan kararlardan hiç hoşlanmadığımı çok iyi bilirsin." Arkadaşını çok iyi tanıyan Mathilda "eminim şu an o tek kaşında havaya kalkmıştır canım. Evet elbette biliyorum amaaaa bunu kaçırmana asla izin vermeyeceğim," dedi kendinden emin bir sesle. Duydukları karşıısında ani bir refleksle kaşına dokundu ve gülümsedi. "Pekala nedir bu kadar önemli olan şey?" diye sordu."Laura Medison! Bugün kasabanın kuruluş yıldönümü. Nedense bunun farkında olmadığına hiç şaşırmadım," dedi alay kokan bir sesle. Öğrendiği bilgi karşısında gözlerini devirdi genç kadın ve sıkkın bir halde "iyi de bunun benimle ne ilgisi var Mathi?" diye sordu. Mathilda adeta ultimaton veren bir sesle "kaldır o kıçını ve derhal hazırlanmaya başla küçük hanım. Tam bir saatin var. Geliyoruz. O kadar! Hoçakal!" dedi ve Laura' nın tek kelime etmesine fırsat vermeden telefonu kapadı. Elindeki telefona inanmayan gözlerle bakan Laura derin bir nefes aldı. Artık Mathilda'dan kaçışı olmadığını çok iyi anlamıştı. Canı fena halde sıkılmış olsada çaresizce yatak odasına gitti. Bir yandan öfkeyle söyleniyor bir yandan da gardropta giyinebileceği uygun birşey arıyordu. Yıldönümü kutlaması olduğuna göre sıradan birşey giyinemezdi. Öyle ya büyük salonda yapılan kutlamalara son derece şık giyinen kadın ve erkekler katılacaklardı. "aman ne iyi!" dedi sıkkın bir halde. Alnından gözlerine doğru düşen bir bukleye pufladı. Bir saatten daha kısa bir sürede hazırlanabileceğini biliyordu. Kapaklarını açtığı beyaz gardobunun önünde durdu ve uzun ince parmaklarını sayısı birkaç taneyi geçmeyen salon elbisenin üzerinde gezdirdi. Sonunda geçen yıl aldığı siyah emprime kumaştan yapılmış elbiseyi şeçti.
Elbise üst bedenine iyice oturuyor, belinden aşağı doğru yavaş yavaş bollaşıyor ve ince bileklerinde son buluyordu. Hızlıca elbiseyi giyindiğinde aynada kendisine bir göz attı. "Fena değil," diye mırıldandı. Omuzlarından bol olup aşağı doğru daralan kollarını son bir kez düzeltti.Farkında olmadan alt dudağını ısırırken "rahibe Laura şimdilik hazır," diye düşünüyordu.
Bankada çalışan iş arkadaşlarının kendisine bu yakıştırmayı yaptıklarını biliyordu. Bunu bankanın tuvaletinde işini görürken bizzat kendi kulaklarıyla duymuş ve kalbinde ince bir sızı hissetmişti. Ordaki varlığından habersiz iki iş arkadaşı kendi aralarında O'nun dedikodusunu yapıyor ve kıkırdıyolardı. "İnsan yaz günü de sürekli kapalı kıyafetler giyinir mi canım?.. rahibe Laura" Genç kadın işini bitirdikten sonra kabinden çıkmış, bir an dedikoducularına derin bir bakış atmış, lavaboda ellerini musluktan akan buz gibi suyun altında yıkamıştı. Duvarda asılı olan peçetelikten aldığı peçeteyle ellerini kurulamış, buruşturduğu peçeteyi lavabonun üstünde açılmış delikten çöpe atarken bakışlarında yakalanmış olmanın verdiği huzursuzluk olan kadınlara hüzünle bakmış ve hiç birşey söylemeden yanlarından geçip gitmişti.
Nemi iyice azalmış saçlarını çabucak fön makinasıyla kuruttu. Aynanın karşısında dalgalı saçlarını pratik birkaç hareketle dağınık topuz yaparken o günü düşündü. Tüm bu dedikoduların çıkmasına neden olan o günü. Gözlerini hüzün bulutları kapladı. "Hiçbir şey göründüğü gibi değil," diye fısıldadı. Yanaklarından süzülen sıcak tuzlu gözyaşları ardında ince bir iz bırakırken derin bir nefes aldı.
O gün bir anda gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti. Gayri ihtiyari görmek istemiyormuş gibi gözlerini sımsıkı kapadı. Hızlanan kalbinin sert atışlarını kulaklarında duyuyordu. Herşey bir anda olup bitmişti. Hayatını belkide sonsuza kadar değiştiren o "lanet" kazada hayatının anlamı olan anne ve babasını kaybetmişti. Kendisi kazayı ağır yaralı olarak atlatmış, bedeninde şimdilerde yeni yeni kaybolmaya yüz tutmuş izler bırakmıştı.Kazanın bıraktığı izler yalnızca bedeninde olsa çok iyiydi ama ya ruhunda bıraktığı izler!
Gözyaşlarını hırsla sildi. Komodinin üzerindeki dijital saate baktı. Zaman ilerliyordu. Kendisini ele geçiren acı dolu düşüncelerinden sıyrılarak makyaj yapmaya koyuldu. Naturel makyaj her zaman favorisiydi. Mavi ve gri tonlarını kullanarak göz makyajını tamamladı ve sıra rujunu sürmeye geldi. Dolgun dudaklarını bir birine bastırdı ve koyu dudak rengi rujun orantılı olarak dağıldığından emin oldu. Boy aynasının önünde durup kendisine şöyle bir baktı. Üzerinde hiç takı yoktu. Tuvalet masasına yöneldi ve üzerinde duran maun ağacından yapılmış mücevher kutusunu açtı. Kapağı kaldırdığında sedeften yapılmış küçük bir balerin Strauss'un vals müziğ eşliğinde kendi ekseni etrafında dönmeye başladı. Az sonra sevgili annesinden kendisine kalan bir sıra inciden oluşan ve ortsında çok zarif bir meleğin olduğu kolyesini ve yine küçük inciden küpelerini de kulaklarına takmıştı. Son olarak babasının üniversite mezuniyet hediyesi olan platinden yapılma kalp şeklindeki saatini ince bileğine taktı. Son kez aynaya baktı. Evet. Siyah stiletto ayakkabılarıyla, kısa zincirli ince kadife kaplı çantasıyla gitmeye hazırdı artık.Az sonra dışardan gelen ard arda basılan korna sesini duyduğunda derin bir nefes aldı. En yakın arkadaşı ve eşi gelmişti.
Arabanın aralık camından içeri sızan rüzgar, Laura'nın saçlarını hafifçe havalandırken istediği tek şey bu gecenin bir an önce bitmesiydi.