Turkuaz ve kahverenginin hakim olduğu, üstü şal desenli, alt parçası kahverengi olan bikinisini giyinmiş, baktığı uzun oval boy aynasında bedenini inceliyordu.
Fiziği oldukça güzeldi. 1.70 boyu ile orantılı kilosuyla aslında biraz zayıf bile sayılırdı. Uzun zarif boynu, dar ve yuvarlak omuzlarıyla uyum içindeydi. İnce belinin oluşturduğu oyuntu, basenleri ve dolgun göğüsleriyle bir deniz kızını hatırlatıyordu.Pırıl prıl tenine gölge düşüren tek şey, bedeninin çeşitli bölgerindeki dikişlerden geriye kalan silik izlerdi. Gözleri dikkatle bu izlerin üzerinde gezinirken, parmak uçlarıyla da onlara dokunuyordu. O feci kazanın bedeninde yarattığı yaraları doktorlar" genç bir kadın... tüm hayatı boyunca bu izleri taşımamalı" düşüncesiyle en ufak bir yaraya bile estetik müdahalede bulunmuşlardı. Şimdilerde iyice yok olmaya başlamışlardı. Doktorların mutlaka kullanmalısın uyarısıyla verdiği ve canını yaksada sürmekten çekinmediği kremler, internetten aldığı bazı bitkisel bazlı özel losyonlar gerçekten işe yaramış görünüyordu.
Uzun zamandır kendisini böylesi derinlemesine incelememişti. Gördüğü gelişme karşısında yüreği mutlulukla kanat çırptı. Acaba günün birinde tamamen yok olacaklar mıydı? Öyle ya tüm iyileşme süreci boyunca " beyaz meleklerim" dediği Hipokrat Yemini'ne sonuna kadar sadık kalan o yüce gönüllü doktorları " kendine ve bedenine zaman tanı" dememişler miydi? Göz pınarlarında parıldayan sevinç göz yaşları, kısa bir an sonra yanaklarından aşağı ardında ince izler bırakarak süzüldü. Hayatta kalması zaten bir mucizeydi ve şimdi varlıklarıyla bedenini kısıtlayan bu izlerde yok oluyorlardı. Bu O'nun için daha büyük ve eşsiz bir mucizeydi.
Derin bir nefes aldı ve sabırsız bir çabuklukla ince askılı kırmızı bir tişört ve açık mavi kısa şortunu giyindi. Sırtının ortasında biten uzun, dalgalı başak sarısı saçlarını at kuyruğu yaptı ve aynada görüntüsüne son kez baktı. Bu haliyle kolejli genç kızlardan farksızdı. Mutlulukla gülümsedi. Artık gitmek için hazırdı. Denize girmek için ideal bir saatti. Küçük antresindeki ahşap- beyaz renk karışımı fortmantosundan o çok sevdiği turkuaz spor şapkasını aldı ve başına taktı. Çocuk gibi heyecanlıydı. Sabırsız bir sevgili gibi bir an önce denizle bıluşmak istiyordu.
Bir süre önce Sam'in bahçede çitin yanına bıraktığı bisikletini aldı ve bahçe kapısını açtı. Bisikletine bindiğinde gözleri posta kutusuna takıldı. Acaba yeni bir not var mıydı? Bunu merak etsede bilmek, öğrenmek istemiyordu. Şimdi olmazdı. Son derece yerinde olan keyfini hiç birşeyin kaçırmasına izin veremezdi. Hele de 'O domuzun' Farkında olmadan omuz silkti ve yaklaşık yarım saat kadar sürecek olan yolculuğuna başlamak için pedal çevirmeye başladı. ******
Büyük bir yarımada üzerinde kurulmuş olan kasabanın son bulduğu yere varmıştı. Hızlı pedal çevirmekten azda olsa yorulmuştu. Bisikletinden indi ve olduğu yerde kaldı. Araştıran gözleri etrafta gezindi. Bu bölgeyi yine bir bisiklet turu sırasında keşfetmişti. Doğanın tüm güzelliğini bahşettiği bu yer hala bakirdi ve çok güzeldi. Gerçi yakın zaman önce bir öğlen yemeği sırasında iş arkadaşlarının kendi aralarında yaptıkları sohbette bu yerden söz ettiklerini duymuş ve üzülmüştü. Söylenene göre bazı turizmciler, bu bölgede denize doğru bungolov şeklinde uzanan butik otel kurmanın peşine düşmüşlerdi. Gerekli izinler alınırsa bir iki yıl içinde bu güzelliğe veda etmek zorunda kalacaktı.
Derin bir iç çekti. Şimdi bunları düşünmemeliydi. Sadece şu ana odaklanmalıydı. "Tanrım, muhteşem gerçekten. Boş anında yarattın sanırım burayı" diye kendi kendine mırıldandı. Güneşin altında ışıl ışıl parlayan sarı kumlu, geniş yarım ay şeklindeki kumsala, denize paralel uzanmış geniş yapraklı palmiye ağaçları eşlik ediyordu. Harika bir manzaraydı. Bir gün, gün batımını izlemek için geç vakit gelmiş, palmiyelerin nerdeyse kumsala değecek kadar yakın duran gövdesinde oturmuştu. Güneş tam karşısında alçalırken, gökyüzünü pembenin, morun ve turuncunun çeşitli tonlarına boyamış, muhteşem bir grup oluşturmuştu. Gökyüzünün denizle birleştiği noktaya kavuştuğunda ise güneş kırmızı bir top halini almıştı ve bu haliyle görülmeye değerdi. insan bıkmadan usanmadan saatlerce bu görselliği izleyebilirdi.
Şimdi ise gökyüzü alabildiğine maviydi ve özgürlüğünü haykırırcasına bulutsuzdu. Denizin daimi ev sahipleri martılar, geniş kanatlarının içini dolduran havanında etkisiyle uçsuz bucaksız parlak maviliğin altında özgürlüğün tadını çıkarırcasına ordan oraya süzülüyorlar ve mutluluk çığlıkları atıyorlardı. Arada bir keskin gözleriyle gördükleri deniz yüzeyine çıkmış, gümüş gibi parlayan küçük balıkları avlamak için pike yapıp, gagalarının arasında yakaladıkları balıklarla tekrar kanat çırparak havalanıyorlardı.
Genç kadın doğanın bu bitmek tükenmek bilmeyen döngüsünü hayranlıkla izledi bir süre. Çıplak omuzlarında güneşin yakıcılığını hissetmeye başladığında harekete geçti ve bisikletini yanında sürerek yüksekliği birbuçuk- iki metreyi geçmeyen tepecikten aşağı inmeye başladı. Denizden gelen meltemlerle geniş yaprakları usul usul sallanan palmiyelere doğru yürürken aynı anda etrafa bakınıyordu. Kimsecikler yoktu. Rahatladı.Çok nadirende olsa kaçamak yapmak isteyen çiftler gelir ve muhteşem yerde yalnız olmanın tadını ateşli bedenleriyle çıkarırlardı.
Uzun ve geniş kumsal, sarı saçlarını güneşin altına sermiş ve fazlasıyla ısınmıştı. Birbiri ardına kumsalla buluşan denizin binbir gözlü beyaz köpüklü dalgaları, aşk sarhoşu gibi öpücüklerini bırakıp geri çekiliyordu.
Laura palmiyenin gövdesine dayadığı bisikletinin hemen yanına oturdu. Saatler ilerliyor olmasına rağmen hava hala çok sıcaktı. Belini çevreleyen klipsli çantasından kurtuldu ve evden çıkacakken son anda almaya karar verdiği sigara paketini çıkardı. Ya çok keyifli olduğunda yada kötü hissettiği anlarda içmek için sigara bulundururdu. O anlarda bile birkaç tane içerdi.
Sigarasını yaktı ve sanki kırk yıllık tiryaki gibi derin bir nefes çekti. Boğazına ve ordanda ciğerlerine dolan gri dumanı yavaş yavaş havaya bıraktı. Bacaklarını kendisine doğru çekti. Kollarını dizlerinin üzerine yerlerştirip denizi izlemeye koyuldu. Turkuazın çeşitli tonlarıyla şenlenen deniz, güneşin altında pırıl pırıldı. Denizin yanında koyulaşan gri-mavileri uzaklara dalmışken, sigarasından kısa aralıklarla birkaç nefes daha çekti. Sigarası biter bitmez izlemeye doyamadığı o serin sularla bırakacaktı bedenini.
Farkında olmadan Sam'in, kendisini eve bırakırken arabada dinlediği slow şarkıyı mırıldanıyordu. 'Close your ıce'... ince uzun parmaklarının arasında tuttuğu kısalmaya yüz tutmuş ince sigarasına baktı. Son bir nefes daha çekip hemen yanında kumlara sürttü. Söndüğünden emin olduğu sigarasının izmaritini,çantasından çıkardığı küçük biir kutunun içine attı. Kendisini zehirleyebilirdi ama doğayı asla..
Artık denizle buluşmalıydı. Ölesiye özlemişti denizi. Tuzlu suyun derisini germesi ve sonucunda dikiş izlerinin acımasızca kaşınması, denizle arasındaki tek engeldi. Bu yüzden ancak birkaç kez denize girebilmişti. Ama şu an ne o kahredici kaşıntı ne de başka birşey bu buluşmanın önünde engel teşkil edemezdi. Çabucak kıyafetlerinden kurtuldu. Parmak arası terliklerini yaramaz bir kız çocuğu gibi fırlatıp attı. Tabanlarının yanmasına aldırmadan adeta kaynamış kumların üzerinen uçar gibi koşarak bedenini denizin mavisine bıraktı.
Kumsaldan iki adım sonrası derinleşen suyun soğukluğu ile yanan ayak tabanları rahatlarken, bedeni irkilmiş, ürpermişti. Bir an için üşümüş, dişleri birbirine vurmuştu. Az sonra vücudu suyun soğukluğuna alıştı ve birkaç kulaç attı. Durdu ve suya dalmak için derin bir nefes aldı. Nefesini tutarak bir anda mavi derinliklere daldı. Suyun altında bedeni adeta bir balık gibi süzülerek hızla yüzmeye başladı. Bu haliyle kuyruksuz bir deniz kızını andırıyordu.Ne kadar gittiğini bilmeden, sonunda ciğerlerine doldurduğu oksijenin tükenmeye başladığını hissettiğinde yavaşça yukarı doğru pikeye geçti. Suları etrafına saçarak su üstüne çıktı. Derin bir nefes aldı. Dönüp kıyıya baktı. Performansı beklediğinin ötesinde gayet iyiydi. Epey açılmıştı. Elini gözlerine siper ederek baktığında, olduğu yerden kıyıdaki bisikletini hayal meyal görüyordu.
Bedenini geriye doğru fırlattı ve hemen ardından kendi ekseni etrafında zarif hareketlerle döndü. Yavaşça suyun içinde kaybolup yine ağır ağır önce birleştirdiği elleri, sarmal haline getirdiği kolları ve son olarak başı, su üstüne çıktı ve geriye yatarak ağır ağır ters yüzmeye başladı. O'nu bu haliyle izleyen su balesi yaptığını düşünürdü.
Suda olmak, yüzmek harika bir duyguydu. Uzun zamandır hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu. Sevinç çığlıkları atmamak için kendisini zor tutuyordu. Sonunda içindeki isteğe daha fazla karşı koyamayarak " yaşasın özgürlük" diye bağırdı. Tekrar derinliklere hızlı bir dalış yaptı ve suyu yararak bir kaç kulaç attıktan sonra yeniden su üstüne çıktı. Elleriyle yüzünden süzülen suları sildi ve saçındaki tokayı çıkarıp bileğine taktı. Başını geriye doğru yatırıp, serbest kalan ve suyunda etkisiyle düzleşen saçlarını suya bıraktı. Kollarını iki yanına açtı ve sırt üstü koyu mavi sulara teslim etti bedenini.
Sadece burnu ve ağzı dışarda kalmış, başının nerdeyse tamamı suyun içindeydi. Küçük dalgalarla suyla birlik olmuş bedeni hafif hafif sallanıyordu. İşte bunu çok seviyordu. Mavi gözleri kapalı, tap taze yaz kokan havayı kokluyor, ciğerlerine dolduruyordu. Bu anı gerçekten hiçbir şeye değişmezdi. Öylesine mutlu, öylesine huzurluydu ki, saatlerce böyle kalabilirdi.
Aniden yüzü koyun dönüp suyun içine gömüldü. Bir an denizin içinde başka iki ayak görür gibi oldu ve büyük bir panikle yüzeye çıktı. Hızla dönüp etrafa baktı. Aynı anda da boğazına kaçan acımsı-tuzlu suyun yarattığı öksürükle mücadele ediyordu. Öksürüğü dinerken, durmadan etrafa bakınıyordu. Kimseler yoktu. Peki ne olmuştu öyle? Ya o ayaklar! Hayal görmedi ya! Tüm bunları ışık hızıyla düşünürken suyun içinde bir gölgenin yüzdüğünü gördü ve korkuya kapıldı. Gölgeyi gözden kaçırıken, farkında olmadan geriye doğru hamle yaptı. Buda mı hayaldi yani? Kıyıya doğru dönüp baktığında O'nu gördü. Emin olmak istercesine elleriyle gözlerini ovdu.Evet... tam karşısında durmuş, dalga geçercesine gülümsüyordu. Bu durumdan sonsuz bir keyif aldığı belliydi. Genç kadın şaşkınlıkla irileşen gri-mavileriyle tam karşısında artık sırıtmakta olan adama bakıyor ve inanamıyordu. Thomas Mccain!. Gerçek olmasını istediği en son şey karşısında duruyordu. ******