7.BÖLÜM "TATLI RÜYA"

2001 Words
Verdiğim tepki ikisini de dumura uğrattığında ben onlar da şaşkındım. Bir gün biri çıkıp da bu tarz çıkışlar yapacağımı söylese ona bir taraflarımla gülerken şimdi ben... Olduğumdan farklı, sert davranıyordum. İçten içe kendime hayranlık etmeden duramasam da silkelenerek kendime gelmeye çalıştığımda üzerimde Savaş'ın varlığının verdiği bir baskı vardı. Tüm akrabalarım aşağıdayken ve beni taşlamak için en ufak ayrıntıları kolluyorken ellerine bu kadar büyük bir malzeme veremezdim. Bu yüzden kendimi bir film karesinde hissedecek, senaryo icabı böyle davranıyor gibi yapacaktım. Aksi taktirde Ayşegül'ün bu davranışımdan dolayı bana yapacağı şeyleri düşünmek bile istemiyordum, ben onun gibi birisiyle asla aşık atamazdım. Mutaf’ın ifadesine bakılırsa bana biraz alınmış gibi gözüküyordu. İçten içe ona kızdığımı kendime itiraf etmeliydim. Ne olursa olsun sevgilisinin bu şekilde pervasız davranıp konuşmasına izin vermemeli, ona bir şekilde engel olmalıydı. Ayşegül bu haddi ondan alıyordu. Bir şey söylemeden öylece baktı ve dışarı çıktı. Ayşegül’ün ağzını aralamasıyla kapıyı suratlarına kapatıp ardından kilitlemem bir olmuştu. Parmaklarımı saçlarımı yolarcasına arasına sokup çekip çıkarttığımda suratımda ablak bir ifadenin oluştuğunu biliyordum. Kedime hayret edip öylece kalakaldığımda kapının ardında oluşan uğultuları umursamıyor, kendime şaşırmaya devam ediyordum. Paravanın ardında oluşan kıpırtının ardından Savaş çıkıp yanıma geldi ve köpek sever gibi saçlarımı dağıttı. “Aferin sana.” Aceleyle ona doğru dönüp bir elimle dudaklarını kapattığımda ona doğru uzanmıştım. Yeşil gözlerine bakakaldığımda saniyeler daha ağır işlemeye başlamıştı sanki. Altları yuvarlak, üst kısmı daha düz ve keskin olan gözkapağının içerisinde hapsolan o canlı yeşil gözleri bir el feneri gibi parlıyor, etrafa ışık saçıyordu. Sesli bir şekilde yutkunduktan sonra yavaşça konuştum “duyacaklar, sessiz ol.” Kafasını onaylar anlamda salladığında hala ağzını kapalı tutuyor olduğumu sıyırdığı eliyle anlayıp bir adım geri çekildim. Suratıma düşen saçı kulağımın arkasına doğru sıkıştırdığımda bıkkınlıkla bir soluk verdi ve geri dönüp sandalyeme oturdu. Uzun ve biçimli bacakları göz önüne çıktığında kendini yavaşça döndürüyor, bir yandan da ilgisizce konuşmaya çalışıyordu. “Gördün mü, demek ki istediğinde kendini savunabiliyormuşsun.” Yürek yemiş halimi tekrardan anımsadığımda topuklarımı yere vura vura önüne geldim, bundan sonrasında olacaklar için hiç de memnun değildim. “Neden böyle bir şey yapmamı istedin? Başıma iş aldım senin yüzünden!” Dalga geçip geçmediğimi incelercesine suratıma baktı ve ayağa kalktı “o şımarık kızın dediklerini yutacak mıydın?” Ayşegül den bahsederken suratını buruşturan birini, özellikle bir erkeği ilk defa görüyordum. Şımarık? Hayretle ona bakakaldığımda sormadan edemedim “Ayşegül den hoşlanmadın mı?” Onu tam anlamıyla görmemişti bile, bu şekilde sormam biraz aptallık olsa da kendime engel olamadım. Bakışları küçümsercesine kısıldığında iğrenerek konuştu. “Kendini bir halt sanan, karşısındakini küçümseyen insanlardan nefret ederim.” “Peki ya yüzü güzelse?” “Ne fark eder? Zehir akan bir kalbi var sonuçta.” Savaş’a öylece bakakaldığımda kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Kalbimin seslerini ritmik bir hızla kulaklarımda duymaya başladığımda ne diyeceğimi bilemedim. O… Nasıl bir erkekti. "Ama Ayşegül den nasıl hoşlanmazsın?" Aklıma gelen ayrıntıyla gözlerim kocaman oldu ve elimle ağzımı kapattım "yoksa sen?" Kafasını salladı "evet, gayim." Suratına ve boyuna dikkatle bakarak hemcinsim için acılı bir cenaze veriyormuş gibi hüsrana kapıldım. Ne yazık ki birini daha kaybetmiştik... Dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı onaylar anlamda salladım "bilmiyordum." "Sen gerçekten de salaksın." Bir şey söylemeden onu incelediğimde bana tam bir ümitsiz vakaymışım gibi bakıyordu. "Bir kızdan hoşlanmadım diye gay olabileceğimi nasıl düşünürsün?" "Ben... Ne bileyim, erkekler genelde ondan hoşlanır." "Bir fikri olmayan, sadece dış görünüşe bakan standart tiplerden bahsediyorsun herhalde?" O gerçekten de çok... Çok farklıydı. Cevap vermeden güzel suratına dalıp gittiğimde düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Sırf yüzü güzel olduğu için her yaptığını alttan alan Mutaf’a göre Savaş çok farklıydı… Görüntüden değil de birinin yalnızca kişiliğinden etkilenecek bir tipti. Parmağını yüzümün önünde şıklatınca düşüncelerimden derin bir soluk alarak sıyrıldım. “Yine nereye daldın röntgenci?” Kaşlarımı çatarak ona bakakaldım “röntgenci?” Kafasını sallayıp odama kısa bir bakış attı, ne demek istediğini fark edince gözlerimi devirmekle yetindim. "Bu arada?" Bakışları sorarcasına gözlerimi bulduğunda bir kaşı diğerine göre daha fazla yukarıda kalmıştı. Suratı oldukça ciddi gözüküyordu. "Sakın bana fan olayım deme." Hayretle ağzım açıldığında dudaklarını buruşturarak devam etti. "Yapışkan kızlardan hiç hoşlanmam." "Sen!" Ne diyeceğimi bulamayıp ağzımı geri kapattım ve "herkese fan olduğumu mu sanıyorsun? Sen kimsin de sana fan olacağım? Ben seçiciyimdir! Kriterlerime hiç de uymuyorsun." Boş bir soluk verdi ve kafasını hafif yana yatırarak konuştu. "Rahatladım." Öfkeli bakışlarımı üzerinden çekmediğimde dudaklarından olumsuz anlamda bir mırıltı çıkarttı ve "ama yine de sana güvenemem." Deyip masama doğru ilerlediğinde peşinden giderek iri omuzlarının ardına bakmaya çalıştım. "Ne yapıyorsun?" Bir şey söylemeden eğildiği masada, az önceki balıklı defterime bir şeyler yazmaya devam ediyordu. "Hey, sana diyorum!" Doğrulup bana doğru döndüğünde geriye doğru sendeledim, tam düşecekken beni sweatimin ipinden tutarak kendine doğru çektiğinde ipler sıklaştı ve ağzı iyice daralan sweat beni boğmaya başladı. Dudaklarımı sürekli aralayıp kapatarak konuşmaya çalıştığımda omzumdan çekerek bedenimi sabit tutup ipi gevşettiğinde gerçekten de ümitsiz vakaymışım gibi bakıyordu. Öksürerek soluklarımı düzene sokmaya çalıştığımda bir yandan da yüzümün önüne düşen saçlarımı geriye doğru itiyordum. "Beni az kalsın boğuyordun." "Boğmak?" Bakışlarını kısıp kafasını hafif yana yatırdıktan sonra ayıcıklı kalemimle kafasını kaşıdıktan sonra üzerimi işaret etti. "Boğulmak için elinden geleni yaptın. Parmaklarımı gırtlağıma sarıp ona inanamayan bakışlarla bakmaya devam ettiğimde defteri göğsüne yaslayıp kalemi bana doğru uzattı. "İmzala." Gözlüklerimi takmadığım için garip yazısını okuyamıyordum. O gerçekten de doktor olmak için dünyaya gelmiş olmalıydı. Şimdiye kadar gördüğüm en berbat ve anlaşılmayan doktor yazısı olabilirdi el yazısı. Kafamı göğsüne yaklaştırıp bakışlarımı kıstım. Mırıldanarak yazdıklarını okumaya başladım. "Savaş'ın fanı olmaya kalkarsan ölürsün, yaptırım cezası çok büyük, karşılayamazsın." "Ayy, inanmıyorum sana." Ayıplarcasına ona baktım ve elimdeki kalemle altına bir madde daha açıp yazdım. "Rüya'nın sana fan olmasını istersen ölürsün, yaptırım cezası çok büyük karşılayamazsın." Altına imzamı attıktan sonra ismimin yanına onun ismini de yazarak defteri alnıma dayadım. "İmzala!" "Ne?" Yaklaşıp yazdıklarımı okuduktan sonra güldü. "Senden böyle bir şey isteyebileceğimi gerçekten de düşündün mü?" Tam o anda cevap vermek için defteri indip kafamı ona doğru kaldırdığımda suratlarımız ani hareketim nedeniyle çok yakın kalmıştı. Kısa bir anlığına kalp atışlarım yavaşladığında sanki onunkilerin de sesini duyuyor gibi hissetmiştim. Kafamı eğip defteri tekrardan alnıma tuttuğumda yüzüm kapanmıştı. "İmzala hadi. Sana fan olmamı isteme ihtimalin, isteyerek fan olma ihtimalim kadar düşük olduğu için ekledim." Hızla konuştuktan sonra öylece beklemeye başladığımda bir şey söylemedi ve elimden kalemi alarak imzalayıp ilk dalını koparttı. Yırtılma sesi odada yankılanınca bir şey söylemeden defteri masanın üzerine bırakıp ona doğru döndüğümde bir önceki gibi katlayıp iç cebine sıkıştırdı. "Sözleşmelerine sahip çık. Herhangi bir ihlal durumunda benimki kayboldu yalanını yemem bilesin." "Bakıyorum da bana geldiğinde çetin cevizsin." "bunu da nereden çıkarttın? Baksana, nasıl da dillisin bana gelince." Bu zaman kadar kimseyle olmadığım kadar rahat davrandığımı fark ettim. Üstelik daha yeni tanıştığım bir erkekle... Daha öncesinde hiç erkek arkadaşım olmamıştı, yani Mutaf dışında... Diğerlerinde olmayıp bu adamda olan neydi? Daha tanışalı yıllar bile olmamışken söylediği gibi, onun yanında rahattım. "Çünkü..." Gözlerine bakarak içimden geçen sözlerin dudaklarımdan dökülmesine izin verdim. "Sen gerçeksin..." Bakışları sorgu doluydu. Yutkunarak devam ettim "senin samimiyetine inanıyorum." Aramızda kısa bir sessizlik oluştuğunda çattığı kaşlarıyla "yoksa şimdiden bana fan olmaya mı başladın?" Dedi. Ona öylesine bakakaldığımda beni delirtip umursamadan yanımdan geçip gittiğinde saçlarımı yolmak istercesine savuşturup bir şey söylemeye yeltenecekken masanın üzerindeki etler çarptı gözüme, tabağı işaret ederek "yesene!" Dedim. Bir yandan da o aptal konuyu kapatmak istiyordum. Uğruna tüm akrabalarıma rezil olduğum tavukları yemeliydi. Ukala bir bakış attı ve omuz silkti. "Kuru kuru yiyecek halim yok ya? Bana içecek getir." "Sen beni bugün dövdürtmeye yeminlisin herhalde?" "Saçmalama," ağzını açıp kapattı "sadece kuru kuru yemek istemiyorum. "Tamam, içeceği getirdikten sonra başka bir şey istemeyeceğine yemin eder misin? Sadece film izleyeceğiz?" Kafasını salladı "tamam, soğuk bir içecek bugünlük son isteğim." Çenesinin ucuyla kapıyı işaret etti "getir hadi." Aklı sıra beni yine birileriyle karşılaştıracaktı. O anda suratımda sinsi bir tebessüm oluştu. Kollarımı göğsümün altında bağlayıp kapıya kadar ilerledikten sonra yanından geçip gömme dolaplardan birini açtığımda karşıma mini bir buz dolabı çıkmıştı. Savaş'a doğru kaçamak bir bakış atıp "ne içmek istersin?" Dedim. Kavisli kaşları yukarı doğru kıvrıldı. Kolumu dolabın pervazına dayayıp yaslanıp rahatlıkla konuştum "gelip kendin seçmeye ne dersin?" Suratı tam anlamıyla bozardığında zevkten dört köşe olmuştum. Belli etmemeye çalışarak yanıma geldi ve dolaba kısa bir bakış attıktan sonra çikolataların ardında kalan Fantayı aldı. Bir adım yanımda durduğu için kafamı ona doğru çevirip yukarı kaldırmıştım. Kapağı çevirdiğinde odada o kapağın kilit sesi yankılanmıştı kafasına diktiğinde büyük yudumlar eşliğinde içiyorken sivri adam elması sert hareketlerle kıvrılarak içeri dışarı hareket ediyordu. Şişeyi dudaklarından çektikten sonra bana dönüp baktığında ne süredir ona öylece daldığını bilmiyordum. Silkelenerek kendime geldiğimde kafasıyla yatağımı işaret etti. "Hadi film izleyelim." "Tavuklar?" Bir şey demeden arkasını dönüp ilerledi ve yatağımın önündeki minderine geri oturduğunda öfkeyle soludum. O koca menünün ardından tavuk yemesi zaten imkansızı, bana zorluk çıkartmaktan başka hiçbir şey amaçlamıyordu. Tadımın daha fazla kaçmasını istemediğim için laptopumu alıp yanına geçtiğimde yemek paketlerini kenara kaydırdı. Ayşegül ve Mutaf'ın bu paketleri görmemesine o an şükrettim. Et dolu tabaktan sonra bunların açığa çıkmadı hiç yaratıma olmazdı. Elini bana doğru uzattığında heyecanlandım. Kısık bakışlarımla ifadesini incelemeye çalıştığımda gelmem için eliyle işaret etti. Neden birden bana böyle davranmaya başlamıştı ki? Kalp atışlarım ağır bir ritimle kulaklarımda yanlış anlamaya başladığında ona doğru yaklaştım ve o an... Suratıma bile bakmadan Elimdeki laptopu çektiği gibi kendi kucağına aldı ve ben de öylece kalakaldım. "Ne dikiliyorsun öyle, otursana." Minderimi düzeltip yanına oturduğumda laptopu açıyordu. Uzanarak elinden aldım. Ne yapmaya çalıştığımı anlamak için kafasını bana doğru çevirip incelercesine bakmıştı. bilgisayarı işaret ederek tane tane konuştum. "Bu kişisel bir eşya, öyle kafana göre açamazsın." Dedim. Gözlerini kıstı ve kafasını salladı. "Bence de, daha fazlasını görmeye katlanamayacağım." Bir şey söylemeden ekranı kendime doğru çevirip şifremi girerek google girdim. Ona kaçamak bir bakış atarak konuştum. "Ne izlemek istiyorsun?" Bir elimle de ekranı tutuyordum. Halime şöyle bir baktı ve elinde olmadan gülümsedi. "istersen sen aç bir tane, ben sadece dinleyeyim?" Haklıydı, fazla korumacı davranıyordum. Ama arama geçmişimden emin değildim, aptal gibi gözükmek istemiyordum. Hızla geçmişe girip temizledikten sonra ekranı ona doğru çevirip bakışlarımla işaret ederek konuştum. "Al, istediğin gibi araştır." Kafasını onaylar anlamda salladı. "Anladım, ergenlik hormonları tabii." Geçmişi temizlemem gözünden kaçmamıştı. "Kendinden iyi biliyorsun herhalde" kendimi savunma girişiminde bile bulunmamıştım. Bana kaçamak bir bakış attıktan sonra cevap vermedi ve bilgisayarı kucağına alarak kısa bir araştırma yaptı. "Sen ev sahibisin, bu yüzden benim istediğim filmi izleyeceğiz." Dişlerimin arasından bir soluk bırakarak onaylar anlamda bir mırıltı çıkarttım dudaklarımdan. Benden tuhaf şeyler yapmamı istemediği sürece her şeyi seçebilirdi. Klavyeden çıkan tok sesleri işittiğimde konuştu. "Tülleri çeksene." Ayağa kalkıp tülleri kapattığımda oda iyice karanlık bir hal almıştı. Bilgisayarın sesini tamamen açıp ortamıza koyduğunda "konusu ne?" Dedim. "Bilmiyorum." "Neden bilmediğin bir filmi açıyorsun?" "Spoi yemeği sevmem." "Ya kötüyse?" "O zaman beğenmeyiz." Filmin süresini görünce dudaklarımdan kaba bir mırıltı çıktı "yuh! Üç saat iki dakika!" Kafam ona doğru çevirili kaldığında bana bakmadan kafamın tepesini tuttu ve ekrana doğru çevirdi. "Sessiz ol." Dudaklarımı büzerek kollarımı onun yaptığı gibi göğsümün altında bağlayıp filmi izlemeye başladım. Karşıdaki duvarda asılı duran saate baktığımda neredeyse kırk dakika olmuştu. O kadar çok sıkılmıştım ki, aklım sürekli bir yerlere gidiyor, yeni şeyler düşünüyordum. Dik bir şekilde oturmaktan sırtım ve kalçam ağrımıştı. Loş ışık nedeniyle de gözlerim uyuşmuştu. Esneyerek Savaş'a doğru döndüğümde o şekilde başını dik tutarak uyuduğunu gördüm. Avucumla ağzımı kapatarak kıkırdamamı engellemeye çalıştım. "Bir de film izleyecekti." Ardından ona ayıplayan bakışlarla baktım ve "fark etmesem onun yüzünden bu iğrenç filmi izlemeye devam edecektim, kim bilir ne zamandır uyuyor." Dudaklarımdan onaylamaz anlamda mırıltılar çıkarak elimi yatağa atıp oradaki ince örtüyü alıp dizlerini örttüm. Zaten benim yüzümden yarım vardiyasından olmuştu, bir de hasta olmasına göz yumamazdım, hayatta kalmak için para kazanması gerekiyordu. Bilgisayarı kapatıp yatağımın üzerine koyduktan sonra telefonum titredi, yatağımın üzerinden alıp bildirimlerime bakmaya başladığımda internet arkadaşımdan gelen birçok komik gönderi gördüm. Eğlenerek onları okurken bir yandan da esnemelerim iyice derin bir hal alıyordu. Kollarımı öne doğru uzatarak gerindiğimde yere doğru iyice kaymıştım. O andan sonra gözlerimi daha fazla açık tutmaya dayanamadan uykuya daldığımda bedenim kuş kadar hafiflemişti sanki. O anı, yanımdakini, her şeyi unutarak huzursuzca kıpırdanıp döndüm. Yatağımın üzerindeki büyük yastığımı bir türlü bulamıyordum. Elimi etrafta gezdirdiğimde bir kabartıya denk geldim. Dudaklarım tebessümle kıvrıldığında mırıldandım "işte burada..." Kabartıyı kendime doğru çekemediğim için ona doğru kayarak kolum ve bacağımla sarıldığımda tertremiz bir koku almıştım. Çenemi yumuşak yüzeye sürterek aldığım huzurlu solukların ardından mırıldana mırıldana temiz bir uykuya daldığımda yastığımın da beni sardığını hissettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD