8. Bölüm

2071 Words
Sürprizlere hazırlıklı olmalı derler, ama sürpriz olduğunda en beklemeyeceğiniz şey, arkasından yeni bir sürprizin gelmesidir. "Pansumana mı?" Kukaklarına ilişen söz ile bakışlarını elindeki tepsiden kaldırıp yanındaki beyaz önlüklüklü kadına çevirdi bakışlarını. Başını onaylarcasına sallarken sıkıntılı bir nefesi de ciğerlerine hapis etmişti. "Senin işinde zor be Sevda." Sevda hemşire adımlarını durdururken kaşlarını çattı sinirle. "Ne yaparsa yapsın, ne suç işlerse işlesin her insanın yaşamaya hakkı var Hilal." Hilal hemşire suç işlemiş bir çocuk edası ile başını önüne eğerken "Doğru, Allah canını almamış. Bizede görevimizi yapıp en kısa sürede iyileşmesini sağlamak düşer. Cezasını çekecek nasıl olsa." diye mırıldanmıştı. Sevda hemşire başını onaylarcasına sallarken sıkıntısı da artmıştı. "Bir uyansa çekecek cezasını ama 5 aydır komada." dedikten sonra tekrardan adımlarını harakete geçirdi. Daha fazla bir şey demeden Hilal kendi hastası ile ilgilenmeye giderken Sevda Hemşire adımlarının önünde durduğu kapıya baktı bir süre. Derin bir nefes alırken içinden odadaki adama saydırmaktanda geri durmuyordu. Ona görede böyle cani, acımasız, gaddar insanlar yaşamayı hak etmiyordu ama öldürmeyen Allah öldürmüyordu işte. Elini kapı koluna koyup indirdiğinde yerde olan bakışları beyaz fayansın üstünde bir çift ayak gördüğünde şokla kaldırdı başını. Her şeyle karşılaşmayı bekliyordu genç hemşire lakin harelerine dolan görüntü beklentileri arasında yoktu. Boş yatak onu karşılarken dudaklarından firar eden ufak bir çığlığın ardından elinden düşüp beyaz parke ile buluşan tepsinin sesi hastane koridorunda yankılandı. Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. "Herkesin bir sona ihtiyacı vardır yeniden başlamak için." Aydınlığa açılan kapıdan güneş batımının düz ışıkları yansıyordu cansız yüzüne. Etrafındaki jandarmaların taşıdığı sedyeyi heybetli bedeni kaplıyordu. O dağ gibi yıkılmaz adam şimdi cansız bir bebek misali yatıyordu beyaz sedyede. "Depo Apartmanı" yani hapishanesinden çıkartılıyordu dengesiz gardiyan... Binanın önünü jandarma araçları, ambulanslar, haber muhabirleri ve kameramanlar ele geçirmişti. Birbirine karışan sesler etrafta kaos havası yaratıyordu. "Evet sayın seyirciler, gördüğünüz gibi arkamda Sarp APAK'ı binadan sedyeyle çıkarttılar. Şaşırtıcı olarak yaşıyor sanırım." Aylardır aranan Sarp Apak... Ambulansın içinde üzeri battaniyeyle örtülmüş Eda, oksijen maskesi takılı Sarp'ı görmesiyle dudakları hafif aralanır. Donuk bakışları kendisini gözleri açık ceseti anımsattırıyordu. Şoka girdiği her halinden belliydi. "O-o yaşıyor..." Yanındaki Yusuf Komiser kısık sesini duymasıyla kendisine döndü. "Merak etme artık güvendesin Eda. Yaşıyor olsa bile tekrar karşılaşamayacaksınız ve sana bir daha zarar veremeyecek." Eda hâlâ şokta, karşısındaki komiseri duymuyordu. Kurrulmuştu ama buna bile sevinemiyorsu. "Nasıl yaşar, nasıl..?" Korkuyordu genç kadın, hemde iliklerine kadar... Aylardır yaşadıkları bir film şeridi misali gözünün önünden geçince titremeye başlamıştı. Yusuf Komiser, Eda'nın ruhsuz görünen haline kederlenmişti ve elinden daha fazla şey gelmesini, ona yardım edip her ne kadar imkansız olsada birazcık olsun rahatlatabilmeyi çok isterdi. "Ya kaçıp beni bulursa... O yaşarsa ben ölmek istiyorum, lütfen öldürün beni." O adamda bunu yapacak potansiyel vardı sonuçta. Zihninde canlanan anlar ile dudaklarının arasından firar eden hıçkırığa engel olamadı. Bir kez daha onun eline düşmektense ölmeyi tercih ederdi! Ağabeyi misali içtenlikle, "Bak Eda, ben yaşadığım sürece şu an düşündüğün şeyler yaşanmayacak. O seni bulamayacak. Sana yemin ediyorum. Ne pahasına olursa olsun seni koruyacağım, bana güven. " dedi ama kendisini duyabilecek kadar kendinde miydi bilmiyordu. Eda sanki aklına bir şey gelmiş gibi bakışlarını aniden karşısındaki adama çevirdiğinde Yusuf Bey bunu garipsemişti. "Oğlum nerede? Oğlumu alabilir miyim?..." Tecavüz sonucu istemediği bir şekilde, nefret ettiği bir adamdan hamile kalmıştı lakin ne olursa olsun o, onun evladı idi 9 ay ne çileler ile karnında taşımış ve ne acılar ile doğurmuştu... Bu ani soru da daha da tuhafına gitmişti komiserin. "Bunun için ilk önce psikolojik açıdan görünmen ya da tedavi edilmen gerek." Oğluna ve sonrasında da kendisine bir şey yapar endişesiyle böyle cevap vermişti Yusuf Komiser. "Eda!" Uzaktan duyunan erkek sesiyle önüne bakmaya başladı Komiser. Eda'nın yanına gelen ve zayıf düşmüş bedenini kollarıyla sımsıkı saran otuzlu yaşlarındaki adam bir zamanlar müstakbel eşi idi. "Eda'm, Eda'm, Eda'm; canım..." Ancak Eda ne görebiliyordu ne de duyabiliyordu. Gözleri sadece ambulansa bindirilen Sarp'ta idi Sarılması bitince boş ve ruhsuz bakışlarını fark etmesi ile baktığı yöne baktı ve gördüğü sima ile eli saniyesinde yumruklaştı. Gözlerinden akan bir damla yaş öfkedendir kim bilir... Gözlerini yumduğunda Komiser'e dönerek sert ses tonuyla, "Bu lanet olası yerden ne zaman gideriz?!" diye sordu. Anlayış vererek sakinliğini hiç bozmmamıştı komiser, onları anlıyordu çünkü Eda ne ilkti ne de son... "Eda'yı hastaneye götüreceğiz. Beş dakikaya yola çıkarız." Tamam demeyi es geçip dizlerinin üstüne çökerek Eda'nın iki kolunu tutup yaşlı gözleriyle elalarına baktı. "İyi misin Eda?" "Yalvarıyorum bana dokunma, yalvarıyorum." Bu dokunuş ile irkilmişti genç kız, artık hiç bir erkeğin en ufak bir dokunuşuna dahi tahammülü yoktu. Hâlâ yaşadıklarının travmasında idi. Genç kızın ikazı ile hemen ellerini çekip, "tamam" diye mırıldandı, dolan gözlerini saklamak için de başına önüne eğmişti. " Tamam ela gözlüm, ay yüzlüm; tamam... " Oysa hiç bir kadın hak etmiyordu bedenine izinsizce dokunulmasını, canice katledilmeyi ama Sarp'lar tükenmiyor, Eda'lar bitmiyordu... *** Hastane koridorunda sedyeyle hızlıca ameliyathaneye götürülen Sarp' in tüm hayatı bir film şeridi misali gözlerinin önünden geçti. Kendisinin ve kardeşlerinin önünde sofrada babasının tuzluğu eline alıp annesine fırlatması... Yatakta uzanan annesinin kemerle darp edilişini kapı arkasından izleyişi... Babası tarafından gözleri sarılı, gece sokakta yürütülmesi... Kömürlüğe itilerek yere düştüğünde babasının kapıyı üzerine kilitleyişi... Ve boş arazide çocuk haliyle, korku içinde kendisine bakan babasına silah doğrultuşu... Gözlerinin önünden geçen o kısacık saniywlerin hepsinde acı vardı, hepsinde öldürülen çocukluğu vardı... Sarp ameliyathaneye alınmıştı ve etrafında toplanan cerrahlar için zorlu bir ameliyat başlamıştı. Kurşun beyninin ön lobunda oldukça riskli bir yere isabet etmişti ve o kurşunu çıkarmak kalıcı hasarlara sebep olabilirdi. Sarp'ın kapanan gözleri şimdi neler görüyordu acaba? SARP'IN ANLATIMIYLA RÜYASI Karanlık... Tüm hayatım gibi etrafımı saran tek şey karanlık. Karanlığın içinde adımlarım benden izinsiz ilerlerken kulaklarıma dolan ses benim kabusumdu. "Buraya gel Sarp!" Bakışlarım karanlığın içinde içki içen babamı bulduğunda hemen önünde korkuyla dikilen çocuğu fark etmem uzun sürmemişti. O benim küçüklüğümdü... Babasının önünde korkudan tir tir titreyen küçük Sarp. "Kimse sevmiyor ve sevmeyecek seni, bunu aklından sakın çıkarma." "Annem seviyor." dedi küçük Sarp. "Annen ölecek, bende öleceğim ve sen yapayalnız kalacaksın. Ama unutma, bu senin elinde." "Sus baba, sus." Babam hiddetle ayağa kalkıp küçüklüğümün kolundan tutup sarsarken tüm gerçeklerim gözlerimin önündeydi. "Duydun mu beni? Sevmeyecek. Ve sen benim gibi gaddar ama her istediğine ulaşabilen bir adam olacaksın." Benim gerçekliğim buydu... Beni canavar yapan adam işte oradaydı... *** Baş cerrah eldivenlerini çıkartarak ameliyathane kapısından çıktığında muhabirler ve kameramanlar başına toplanmıştı saniyeler içinde. Bu tabloyu beklemiyordu yaşlı cerrah. Herhalde hastane sahibi parayı bulduğunda ameliyathanenin önünde beklemelerine izin vermişti. "Merhaba. Sarp APAK'ı ameliyat eden cerrah siz misiniz?" Kadın muhabirin sorusunu, "Evet, benim." diye cevaplandırdı. "Size birkaç soru sormak istiyoruz, dünya merak ediyor da." "Tabii, anlıyorum." "Ameliyat nasıl geçti?" Yaşlı cerrah yorgunlukla bonesini eline alırken sıkıntılı bir nefes aldı. "Saatlerimizi alan zorlu bir ameliyat oldu ama iki uzman cerrah arkadaşımla kurşunu kafasından çıkarttık. Yaşıyor olması büyük bir mucize. Gerisi zamana ve hastaya kalmış. " "Peki kalıcı hasarı olacak mı?" Sıkıntılı bir nefesi daha ciğerlerine hapis eden doktor kurumuş dudaklarını diliyle ıslattıktan sonra tekrar konuşmak için dudaklarını araladı. "Bilemiyoruz. Şu anda komada ve uzun süreceğini tahmin ediyoruz. Uyanınca felçli kalabilir de kalmayabilir de. Şu an tek ywpabileceğimiz beklemek." "Peki-" Sözünü keserek, "Üzgünüm çocuklar sözünüzü kesiyorum ama bu kadar soru yeter. Çok zorlu bir ameliyat oldu ve tek istediğim biraz dinlenmek var" deyip aralarından geçerek odasının yolunu tuttu. *** Sarp ameliyattan çıkarılıp yoğun bakıma alınırken sessiz bir araba yolculuğu ile evine gidiyordu Eda. Tekerleklerin altında kayan asfalt gibi düşünceler bir bir kaydı zihninden. O depo apartmanında yaşadıkları... Kabus gibi geçen aylardı şüphesiz. Peki şimdi ne olacaktı? Eski hayatına dönebilecek miydi? Hiç sanmıyordu... Eda yorgunlukla gözlerini kapattığında yanında arabayı kullanan sevgilisi uzun uzun baktı sevdiğine. Ay tenine, gece karaaı saçlarına... Dokunmaya, bakmaya kıyamadığı sevdiğine nelee yapmıştı o cani! Araba Eda' nin evine yaklaşırken yaşı ilerlemiş kadın evin önünde titrek elleri ile gözlerinden akan yaşları bir kez daha sildi yerine yenilerinin ekleneceğini bile bile. " Çok özledim bey, çok. " Eşi kolunu omzuna atarak sevdiği kadını göğsüne geçti. "O bizim biriciğimiz hanım, kim bilir şimdi ne haldedir?" Evlat acısı acıların en büyüğü idi. Onlar kızları ile sınanmışlardı ve şimdi kavuşma vakti idi. "Nasıl yaklaşacağız?" Ama akıllarında tonlarca soru vardı. Kızlarını korkutmaktan deli gibi korkuyor ve nasıl bir tutum sergileyeceklerini blmiyorlardı. Sonunda araba evin önünde durduğunda genç adam incitmek korkarcasına elini hafifçe sevdiğinin koluna dokundurdu. "Uyan güzelim, geldik." "Dokunma!" Eda bağırarak ve sıçrayarak gözlerini açtığında düzensizleşen nefeslerine eş gözlerinden sicim sicim aktı yaşlar. Zihnine düşen -zaten hiç çıkmıyordu aklından- anılarla donuk bakışları ile nereye baktığını bilmeden baktı öylece. Baktığı her yerde kabusu olan adamı görüyordu. Annesi elini kalbinin üstüne koymuş arabaya doğru bir adım atmıştı ki eşi dırdurdu onu. "Biraz zaman ver." Her ne kadar dağ gibi dim dik durmaya çalışsada gözlerinden akan bir kaç damla yaşa engel olamamıştı adam. Kızının o halime içi gitmişti, güç toplamak adına yumruğunu sıkarken diğer kolunu sessiz sessiz ağlayan eşine dolamıştı. Evaladonın acı çeken halini görmek ve elinden bir şey gelmemesi... Oysa ikiside kızları için dünyayı yakardı. "Eda." Sevgilisi temkinlice seslendiğinde genç kızın bakuşları usulca döndü bir zamanlar ömrünü ömrüne adadığı adama. "Güzelim yapma böyle. Bak annen ve baban orada, nasılda içleri gidiyor senin bu haline. Güçlü olmalısın, hiç bir şey için olmasada onlar için. Aylardır neler çektiklerini bir Allah bilir bir de ben." Genç kız kulaklarına dolan cümleler ile derin bir nefesi hapis etti ciğerlerine. "Deneyeceğim." Kurumuş dudaklarını dili ile ıslattıktan sonra söyleyebileiği tek kelime bu oldu. Derin bir nefesi daha ciğerlerine hapis ederken ağır haraketler ile araladı arabanın kapısını. Onun için çok zordu ama aşmak zorunda ve hayatına devam etmeliydi çünkü onun artık bir oğlu vardı. Arabadan indiğinde yaşlı gözler ile onu izleyip ne yapacağını bilemeyen ailesine baktı uzun uzun. Ne de çok özlemişti onları... Cesaretini toplayıp aralarındaki bir kaç adımlık mesafeyi kapatıp kollarını annesinin boynuna dolağında göz yaşlarına eş hıçkırıklar dizildi boğazına. "Annemm..." Kısık ve ağlamaktan boğuk çıkan sesi ile söylemeyi özlediği kelime döküldü dudaklarından. Ne çok özlemişti anne demeyi, annesinin sıcak kollarını... "Kızımm..." Yaşlı kadın kızını bağrına basarken elini saçlarına götürüp incitmekten korkarcasına usul usul okşadı uzun saçlarını. "Özür dilerim kızım, özür dilerim. Bilemedik affet..." İki kadında göz yaşları eşliğinde birbirlerine saeılırken bu duygusal tabloyu izledi iki adam da. Birbirlerine baktıklarında babacan bir tavır ile elini genç adamın omzuna vurdu Eda'nın babası. "Atlatacak." diye fısıldarken Eda annesinden ayrılıp babaaının önünde durdu. Bu onun için çok daha zordu. Yaşlı adam ne yapacağını bilemeyerek ilk hamleyi kızından beklerken Eda bir adım daha attı babasına doğru. "Baba..." diye çatallaşmış sesiyle fısıldadı genç kız. "Kızım, prensesim..." Her kız babasının prensesi idi. Ve her baba da kuzının kahramanı... Çok istedi o an babasının güven veren kollarına sığınmayı, kokusunda huzur bulmayı... Ama yapamadı... Özür dileyen gözler ile babasına bakıp " Uyuyavağım. " diyerek annesinin koluna girdi ve ağır adımlarla dış kapıdan bahçeye girdiler. Yaşlı adam ise gözlerinden akan yaşları kimse görmeden silip yanındaki adama döndü. "Hadi, girelim bizde eve. Biraz zamana ihtiyacı var." Çok zordu bir baba için. Baba olmak ne olursa olsun güçlü olup kızına destek olmak demekti ve o da kızı için elinden geleni yapacaktı. Dudakları hafif aralandığında genç adam yanında durdu. "Eda'm, salona geçelim mi?" Salona geçtiklerinde kanepenin kenarına oturmuştu Eda ürkekçe. Genç adam ise sevdiği kadının bu haline daha fazla dayanamayarak önüne diz çöktü. "Eda'm, Eda'm... Lütfen bana bak." Gözlerini yerden kaldırıp gözlerine baktığını görünce devam etti: "Güzelim, o çocuk bizim yanımızda olamaz bunun olması imkansız. Çünkü olursa sana o günleri hatırlatacak ve ben buna dayanamam. Benden her şeyi iste her şeyi, ama o çocuğu isteme. Bırakalım neredeyse orada kalsın..." Göz yaşları sicm sicim akarken bir şey demeden bakışlarını tekrardan ellerine indirdi. Bir anneden bunu nasıl isterdi? Aklı almıyordu. Ne olursa olsun o bebek onun oğlu idi ve evladı için gerekirse canını feda ederdi. "Evet sayın izleyiciler. Sarp APAK'ı ameliyat eden cerrah kameralarımıza konuştu, işte görüntüler sizlerle..." Uzaktaki tüp televizyondan gelen ses ile başı eğikken gözleri spikere kaydı. "Saatlerimizi alan zorlu bir ameliyat oldu ama iki uzman cerrah arkadaşımla kurşunu-" Çevik hareketlerle korkan küçük bir çocuk misali avuçlarıyla sımsıkı kapattı kulaklarını, yumdu gözlerini. Duymak, görmek istemedi. Başını hızla iki yana sallarken "Odama gidip uyumak istiyorum, odama gidip uyumak istiyorum." diye aynı şeyi tekrarladı. Gözyaşlarına engel olamayan annesi, "Tamam kızım, lütfen sakin ol." deyip kanepeden kaldırdıktan sonra kolundan destekleyerek odasına götürdü. Salondan çıktıklarında tek kalan genç adam arkasını dönüp televizyonda çıkan fotoğrafında tehlikeyi anımsatan gülen gözlerine baktı öfke fışkıran bakışlarıyla. "Öl Sarp. Eğer ki gözlerini açarsan ben seni bulup çığlık attıra attıra nefesini keseceğim!" *** 5 AY SONRA Zaman hızla akıp geçiyordu. Aradan 5 ay geçmişti ve bu zamanda çok şey değişsede onun için değişen bir şey yoktu. Hastane odasında yataktaki Sarp'ın komadaki son saniyeleriydi oysaki ama hiçbir belirtisi yoktu. Bir anda açmıştı kömür ve korkutucu gözlerini... 8. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD