7. Bölüm | Sezon Finali

2241 Words
Birkaç dakikanın ardından silah sesi duyuldu... Silsh sesi küçük Sarp'ın kulaklarında çınlarken babasına bakıyırdu şok içinde. Babası ağzı açık dizlerinin üzerine düştü oğlunun yanına. Sarp'ın bakışları ise babasının başından oluk oluk akan kandaydı. Biri arkasından beyninden vurmuştu. Sarp hipnotize edilmiş bir şekilde babasının feri sönmüş, açık gözlerini izlerken yanlarına konuştuğu yabancı adam geldi. "Teşekküre gerek yok..." Sarp şaşkınlıktan gözlerini babasının üzerinden ayoramazken adam yerdeki silahı yerden aldı. "Senin bir suçun yok." Koşarak oradan uzaklaştı... Sarp şoktan biraz sıyrılıp sonunda dudaklarını aralayabildiğinde sadece bu sözler döküldü. "Baba... Lütfen gözlerini aç. Her şeyi sen bilirsin." der şok içinde. Dengesiz Gardiyan Bir AlYud yapımıdır "Bitiyorum her nefeste. Ne halim varsa gördüm. Çok koştum, çok yoruldum ve şimdi bende düştüm. " Sabah 11 sularıydı. Polis arabaları, jandarma araçları her yeri inleten siren sesleri ile hız yaparak toprak yoluda ilerliyordu. Sonunda Eda GÜNEY bulunmuştu ve kurtulacaktı. Aylardır tüm Türkiye'nin beklediği an geliyordu. Bu esnada Sarp, biraz sonra olacaklardan habersiz son kez Eda ile birlikte oluyordu. Her zorbalığın sonu, her kötülüğün bedeli vardı işte. Kötülük kötülerin yanında kalmıyordu. Sonunda adalet yerini bulacaktı. Hiçbir kötülük kimsenin yanına kalmazdı. Yatakta yan yana uzanıyorlarken Sarp, bedenini ele geçirmiş gibi beline sımsıkı sarılmıştı. Bir yandan da doya doya öpüyordu. Eda ise bedenine zorla dokunulurjenn sessizce gözyaşları içinde bu işkencenin bitmesini bekliyordu. Hep böyleydi, kendisine zorla dokunmasına ses çıkaramıyor, gözyaşlarını dökmekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Bu dünyada bir kadının bedenine izinsizce dokunup sahip olmaktan daha iğrenç bir şey yoktu ve maalesef bunun önüne de geçilemiyordu çünkü adaletin olmadığı bir ülke idi burası. Siren sesleri Sarp'ın kulaklarına dolduğunda Eda'nın bedenini bırakarak hızla doğrulmuştu. "Bu ne?" dedi anlamaya çalışan ve telaş eden gözleriyle Eda. Eda'nın yorgunluktan şişmiş gözlerinde umudun pırıltıları belirirken içinde yeşeren umutla heyecanlı sesi ile sormuştu. "Polisler mi geldi?" Sonunda kurtulacaktı, sonunda özgürlüğüne tekrar kavuşacaktı. Bu günü o kadar çok beklemişti ki... Tam umudunu yitirmeye başladığı anda hayat yüzüne gülmüştü. Şimdi o yorgun gözleri umutla bakıyordu. Saniyesinde yüzüne baktı. "Hayır, hayır. Hayır! Bizi hiç kimse bulamaz!" Sarp telaşla bağırırken araçlar "Depo Apartmanı"'nın etrafını sarmıştı bile. Çok kalabalıktılar ve Sarp'ın hiç şansı yoktu ama pes etmeye de niyeti yoktu. Komiser Yusuf telefonu kulağında araçtan çıktı. "Komiser arıyor" Sinir dolu gözleri tekli koltuğun üzerindeki telefonuna iliştiğinde irislerine yansıyan yazı ile hızlıca ayağa kalkarak koltuğun yanına yürüdü ve telefonu açıp kulağına dayadı. "Etrafın sarıldı Sarp, teslim ol." Komiserin keskin sesi üzerine bağırarak şu yanıtı verdi: "Kolaysa gelin alın! Binaya bir adım bile atarsanız Eda ölür !" İşte Eda'yı polislere vermemek ve polislerin oradan ayrılması için ilk tehtidini savurmuştu lakin polisler her şeye hazırlıklı idiler ve aylarca aradıkları kızı almadan da gitmeyeceklerdi. Bunu duyan Eda hiç saniye kaybetmeden komiserin duyabilmesi adına yükselttiği sesi ile; "Sarp bana asla zarar vermez! Ne olur artık kurtarın beni!" Yalvaran sesi ile bağırdığında halen daha kalbinin karanlık kısımlarında bir yerlerde umut tomurcukları vardı. Sarp hızlıca telefonu kapatmasına rağmen komiser ve yanındaki jandarmalar her şeyi duymuştu. "Şimdi ne yapacağız komiserim?" Aldığı bıkkın bir nefes ile durup birkaç saniye düşündü. "Gözlemlere göre Sarp cani değil, dengesiz. Kızı hamile bırakmış, hücreyi aynı ev gibi düzenlemiş. Eda'yı da duydunuz. Bugün ne olursa olsun elimize geçecek. Şimdi kapıyı açın." Jandarmalar, komiserin emretmesi ile binanın çelik kapısına doğru ilerledi. Eli ensesinde bir sağa bir sola koştururken sessizce homurdandı Sarp: "Bittin sen doktor. Bittin sen." Ne yapacağını bilemez bir şekilde adeta burnundan soluyordu. Eda'yı ondan almalarına izin veremezdi. Gözyaşları sel olan Eda yüzüne odaklanmıştı. "Yalvarıyorum teslim ol Sarp. Bunu bize neden yaşatıyorsun?" Duydukları ile birden Eda'ya döndü ve öfkelice, "Mahkumluğa teslim olamam!" diye yanıtlayıp hücrenin içinde volta atmaya devam etti. "Nedennn?..." Herkesi mahkum edip esiri yapabiliyordu ama kendisi mahkum olmayacaktı. Küçükken çok mahkum olmuştu çünkü... O günleri, aynı şeyleri bir kez daha yaşayamazdı. O kurtulmuştu mshkum hayatından ve bir daha özgürlüğünün elinden alınmasına izin vermeyeceğine dair yemin etmişti. Ölürdü ama o hapse girmezfi. Peki makihkumluğu, esirliği çok iyi bilen bir insan neden başka bir insanın özgürlüğünü elinden alırdı? Cevap basit; cani bir babanın evinden çıkan bir çocuktan ancak bu beklenirdi. Bir süre sessiz kalmayı ve bir şey yapmamayı tercih etti. Sadece turluyordu, ta ki koç başı silahıyla çelik kapıya vurma sesi gelene kadar. Jandarmalar güçlükle kapıyı kırmaya çalışıyordu. Sarp buzdolabının yanındaki çekmeceyi açıp silahını aldı. Eda silahı görür görmez korku dolu gözlerle "ne yapıyorsun Sarp?" diye sordu. Fazlasıyla korkmuştu Eda, bu gözlerinden dahi okunuyordu. Yanıt vermemeyi tercih eden Sarp yanına gidip ayağa kaldırdı ve kolunu boynuna sardı... İşte bu kadardı... Teslim olmamak için sevdiği kızı gözünü bile kırpmadan öldürebilirdi. Aslında onunkisi sevgi değildi, geçmişin emareleri idi... Kapıyı açıp hücreden çıkarak koridorda yürümeye başladılar. Eda korkudan tir tir titrerken gözyaşlarını akıtmaktan başka bir şey yapamıyordu. Sarp'ın kendisini sevdiğini ve bir şey yapmayacağını sanıyordu lakin yanıldığını anlamıştı; gözünü dahi kırpmadan beynini dağıtırdı. Nereye gittiklerini çok merak etsede silahı burnunun ucunda gören Eda korkudan konuşamaz hale gelmişti... *** Benal odasında sessizce otururken uyuyan bebeğini izliyordu. Sevdiği adamdan bir bebeği olmuştu lakin hiçte hayal ettiği gibi değildi. Her ne kadar Sarp'ı sevdiği için bunların tümüne katlanıyor olsada artık bunalmıştı, oda insandı sonuşta. Düşünceli bir şekilde beşikte mışıl mışıl uyuyan bebeğini izliyordu. Zihninde o kadar çok düşünce cirit atıyordu ki, kafayı yiyecek gibi hissediyordu. "Neden?" diye sordu kendisine, "Neden benim onu sevdiğim gibi sevmiyor beni?" Canını en çok yakan da buydu zaten. O sevdiği adam, kocasıyla vakit geçirmek, biraz olsun ilgisini görmek isterken neden kendisini yalnızlığa terk ediyordu? Hiç bir şeye anlam veremiyordu Benal. Bebeğine baktı bir kez daha, sevdiği adamdan olan masum bebeğe... Ne kadarda tatlıydı, ne kadar masumdu... Düşünceli bir şekilde bebeğini izlemeye devam ederken aşağudan gelen bir takum sesler ilişti Banal' ın kulağına. "Oğlunuzun yaptıklarından haberiniz var mı?" diyordu yabancı bir ses. Kocasından bahsedildiğini duyan Benal kapı dinlemenin her ne kadar yanlış olduğunu bilsede merakına engel olamayıp kapıya yaklaştı sessiz olmasına özen gösterdiği yavaş adımları ile. Bir süre sessizlik olduğunda yabancı ses bir kez daha girdi söze: "Aylardır aranan Eda GÜNEY şu anda bir hücrenin çatısında oğlunuz Sarp APAK tarafından rehin alınmış durumda. " Yabancı ses bir takım şeyler daha söylüyordu lakin Benal'ın kulaklarında sadece az önceki cümle vardı. Bozuk bir plak gibi zihninde tekrar tekrar yankılanıyordu o cümle. Benal sonunda zihninde yankılanıp duran cümleyi idrak edebildiğinde geriye doğru sendeledi bir an. Elleri titriyor, kulakları çınlıyordu. Neydi bu şimdi? Ne diyordu aşağıdaki adam? Eda GÜNEY'i Sarp mı kaçırmıştı? Olabilir miydi böyle bir şey? Peki ya rehin alması? Bir cana kıymak istemesi? Aklı almıyırdu. Bir süre düşündü Benal, kocası bunu yapabilecek kapasitedeydi. Eve uzun süre gelmemesinin de başka açıklaması olamazdı. Ve Benal o an anladı Sarp APAK tarafından özgürlüğü elinden alınan tek kadın olmadığını... Benal şok içinde elini ağzına götürürken akan bir damla gözyaşına engel olamamıştı. Nasıl bir adamı sevmişti? Uğuruna canını verebileceği adam nasıl bu kadar cani olabilirdi? Başka bir kadına bu eziyeti yapan kendisine neler yapmazdı? Uyuyan bebwğine baktı bir süre Benal. Düşünceler zihninden hızla akıp giderken ani bir kararla bebeğini kucağına aldı. ____ Benal arkasını dönüp aylarını geçirdiği bu eve son kez baktı. Gidecekti, böyle bir adamla yaşamaya devam edemezdi. Her ne kadar onu sevmeye devam etsede onunla daha fazla kalamazdı. Kucağındaki bebeğinin başını öptü usulca. "Her şey senin için annem" dedi kısık bir sesle. Her şey bebeği içindi. Bebeğinide kendisine benzetmesin diyeydi. Her anne fedakardı. O bebeği için sevdiği adamdan vazgeçmişti. Sırf bebeği içinde değildi aslında, bir kadın olarak başka bir kadına zulüm eden bir adamla kalamazdı. Üstelik gözünü dahi kırpmadan kafasına sıkardı Sarp; bir katille, bir kadın katili ile aynı havayı soluyamazdı. Aşkı için onca şeyi yapmış, her şeyden vaz geçmiş, boyun eğmişti onca şeye lakin bunu yapamazdı. Sevdiği adamın düşüncelerine ve isteklerine saygı duyarak kara çarşaf giymişti. Ve bu da onu halen ne kadar çok sevdiğinin göstergesiydi. Evin arka kapısından sessizce çıkmıştı Benal. Aylar sonra sokağa adımını atacaktı kucağında bebeği ile. Eve son kez bakarken zihninde buraya ilk geldiği gün canlandı. Ne kadar da mutluydu sevdiği adamla evlendiği için. Ne güzel hayallerle gelmişti lakin hiçbir şey istediği gibi gitmemişti ama yinede her şeye boyun eğmişti aşkı için. Aşk gözünü kör etmişti Benal'ın. Ne acınası değil mi? "Sokağa burnunu dahi çıkarmayacaksın. Ben yokken bahçeye dahi çıkmayacaksın ve hatta dilsiz rolü yapacaksın." Kocasının o gün sıraladığı katı kurallar halen daha kulaklarında çınlıyordu Ufak bir tebessüm peyda oldu Benal' ın dudaklarında. Sevmişti, tek suçu sevmekti. Yanlış bir adamı sevmek belkide bir gün onun sonu olacaktı lakin o yine de "Senin elinden olan ölüm dahi güzel." diye geçirmişti bir zamanlar içinden. Kucağındaki bebeği ile yepyeni bir hayatın başlangıcı olan ilk adımı attı. "Seni son nefesime kadar seveceğim." diye fısıldayıp hızlı adımlar ile yeni hayatına yelken açtı... *** "Şu anda, Eda GÜNEY'in tam dokuz aydır esir tutulduğu binanın önündeyiz. Şimdi çatıda öyle şeyler yaşanıyor ki. Doğru görüyorsunuz, doğru duyuyorsunuz. Gerçekten dehşetin içindeyiz." "Depo Apartmanı"'nın önünü muhabirler ve kameramanlar ele geçirmişti. Onlara mani olacak hiç kimse de yoktu. Bütün herkes çatıdaydı. Tüm Türkiye bu dehşet anlara şahitlik ediyordu. Eda'yı tutan Sarp'ı nişan alan jandarmaların, polislerin önünde komiser vardı. Tam dengesiz gardiyanın karşısındaydı. Eda korkudan tir tir titriyordu. Bu adamın ölümü olacağını biliyordu lakin daha yeni doğmuş beneğine doyamadan ölmek istemiyordu. "Etrafın sarılı, kaçacak yerin kalmadı. Sen daha tetiğe basmadan beyninde bir delik açılmış olur. Teslim ol Sarp APAK. Kızı bırak, eninde sonunda yakalanacaksın. Profesyonel yardıma ihtiyacın var, işleri zorlaştırmadan teslim ol." Komiser tok sesi ile bağırmıştı lakin Sarp hiçte vazgeçecek gibi değildi. Sinirle soludu bir süre, hiç niyeti yoktu teslim olmaya. Yüzünden öfke fışkırıyordu. Silahı Eda'nın kafasına biraz daha bastırırken gözlerinde en ufak bir duygu kırıntısı dahi yoktu. "Asla! Bir adım atarsanız Eda ölür!" Bir kez daha tutsak olmayacaktı. Asla teslim olmazdı. Eda gözyaşları içinde kalmıştı. Ağlak sesiyle yalvarıyordu: "Yalvarıyorum Sarp yalvarıyorum. Yalvarıyorum artık bırak beni. Anneme babama aileme gideyim, onları çok özledim. Ne olur Sarp." "Senin ailen benim Eda!" Sarp'ın bağırması üzerine Eda'nın ağlaması şiddetlenirken telefonunun sesi duyulur. Gözleri dikkatlice karşısındaki ordunun üzerindeydi. Yavaşça telefonunu cebinden çıkartıp gözlerine doğrulttu. "Annem arıyor" Açıp kulağına koyunca hemen sesi geldi. "Sarp, Benal bebeği alıp evden kaçtı." "Ne?" Şaşkın bakışları arasında telefona baktı bir süre öylece. "Gazeteciler geldi. Biz onlarla uğraşırken kaçmış. Her şeyi duydu herhalde.. Ne yaptın sen oğlum?" Daha fazla sinirlenmişti. O kadar sinirlenmişti ki boynundaki damarlar iyice ortaya çıktı. "Anne! Anne! Anne!" diye tekrarladı öfkeden kendini sıkarak. "Ne yaptınız siz? Dikkat etsenize! Bir APAK gelini nasıl sokağa adımını atabilir? Bir kadın bir haftalık bebeği alıp nereye gidebilir? Uşak aramaya başlasın!" Sarp sinirden kafayı yiyecek raddeye gelirken "Tamam Hikmet!" diye sesini yükselterek bir kez daha babasına dönüştüğünü hatırlattı ve telefonu yüzüne kapattı. Sarp bir süre elindeki telefona baktı öylece. Bir zamanlar nefret ettiği babasına ne kadar çok benzediğinin farkındaydı lakin o bundan başka bir şey görmemişti. Bu esnada dikkatli komiser bir kadını daha tutsak ettiğini anlayarak iyice dengesiz olduğunu çözmüştü. "Sarp, bunu iki masum kadına neden yapıyorsun? Hayatlarını ellerinden almaya hakkın yok... Sen gerçekten iyi değilsin ve gönülden inanıyorum ki hapishaneye düşmeyeceksin, iyi olacaksın. Buraya bina yaptırıp bir kadını içine koyup dokuz ay kapatmak hiç normal değil. Geçmişinde kötü bir şey mi yaşadın sen?" Az önceki sinirle kükreyen komiser şimdi daha yumuşak yaklaşmaya başlamıştı çünkü karşısındaki adamı iyice çözmüştü. Ciddiydi, hasta olduğuna inanıyordu ya da psikolojisinden ele geçirmeye çalışıyordu. "Evet!... Siz polisler armut topluyorken neler yaşamadım ki ben!! Neler görmedi ki bu gözler, neler işitmedi ki kulaklarıma çocuk yaşımda! Şimdi mi tuttu polisliğiniz?! Küçücük gecekonduda annemle birlikte şiddet görerek cehennemin alevlerini iliklerimize kadar hissediyorken neredesiniz siz? Şimdi mi geldi aklınıza Sarp APAK!" Geldikleri durumdan polisleri suçladığını ifade eden Sarp'a Komiser Yusuf karşılık olarak: "Çok haklısın. Bütün polislerin adına sendem defalarca kez özür dilerim. Biz yaptık, sen yapma. Bırak şu silahı elinden." Sinirli vahşi aslan gözleriyle, "asla!" diye bağırdı "Sarp... Yolun sonuna geldin. Bu çatıdan kaçamazsın." Biraz düşündü. Arkasına bakarak gözleri yere ilişti atlayacak misali, ama bina çok yüksekti. Bu fikir saçma geldiğinde önüne döndü tekrardan. "Size yarım saat veriyorum! Helikopter buraya gelmezse Eda ölür." Sakinleşen komiser tekrar sinirlenmeye başlamıştı. İşin sonu belliyken neydi bu direnme çabaları? "Helikopter falan filan çağırmayacağız! Sen cani değilsin, baban gibi birine zarar veremezsin. O kadar da değil Sarp APAK..." Artık belliydi, psikolojisinden deniyordu. Onu çok iyi tanıyor gibi konuşuyor, iyi olduğuna inandırmaya çalışıyordu. Ve başarıyor gibiydi, sakinleşiyordu düşünceli gözlerle. Babası geldi bir an gözlerinin önüne. "Doğru... Ben birine zarar veremem. Hayatımda birine elimi bile kaldırmadım..." Komiser, Sarp'ın yüzüne umutlu bakmaya başlamıştı ki "ama" sözlüğü çıkmıştı ağzından. "Psikolojik şiddetim babam kadar acıtır ve dediğiniz gibi yolun sonuna geldim. İki mahkumum da elimden kaçtı, iyi bir gardiyan olamadım. Hayatta bir işim de kalmadı." Silahı Eda'nın kafasından çekip sağ eline tutuşturdu ve kendi kafasına doğrulttu. Sol koluyla Eda'yı, sağ eliyle ise silahı tutuyordu. "Öleyim ben o zaman!" Bu kadar basitti. Yorulmuştu hayattan. "Hayır, sakın yapma Sarp!" dedi komiser. "Gerçekten iyi olabilirsin. Tedavi olabilirsin." Onu ikna etme çabalarının boşa olduğunu kendiside biliyordu lakin denemeye değerdi. "Ama hapishane ihtimali de var. Ben oraya giremem." Neden der gibi baktığını gördüğünde gözyaşlarıyla ifade etti: "Çünkü gardiyanlar hapishaneye girmez, rezil olurlar." Ve bir saniye daha düşünmeden, beklemeden kafasına ateş eder. Yere düştüğü sırada Eda kolundan kurtulur... Kapı gibi adam... şimdi yerde ceset gibi yatıyordu... Tek bir kurşun babasına çekmiş canavar gibi bakan gözlerinin ferini söndürmüştü... *** Sarp'ın annesi Gülçin Hanım bodrum kata inen merdivenin başındaydı. Kısık da olsa bebek ağlama sesi duyuyordu. "Bu ses de ne?" Neler olduğuna anlam veremezken meraklı bakışları ile inmeye başladı. Depo odasının önüne geldiğinde ses net geliyordu. İçeride bebek olduğu kesindi. Bir an şaşkınlıkla kalakaldı. Bu bebek kimindi ve burada ne işi vardı? Silkelenip kendine gelerek hızlıca kapıyı açtı ve bazada yatan, açtıktan avaz avaz ağlayan torunu ilişti şaşkınla bakan harelerine. "Bu bebek ne?" diyebildi sadece fısıtıyı andıran sesi ile. 6. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD