4. Bölüm

2568 Words
Yedi yaşındaki Sarp yatak odasının önünde, yarım olan kapıdan yürek yakan sahneyi seyrediyordu. Kemer vurma sesleri kulaklarında çınlarken kemer her kadının sırtına indiğinde küçük Sarp sıçrıyordu yerinde. Zavallı kadının hiç sesi çıkmıyordu. Korkuyordu, canı yanıyordu ama alışmıştı tüm bunlara. Her gün aynı şeyler tekrar ediyordu, sanki bir günü kopyala yapıştır ile tüm hayatına yayılmıştı. Kemerle kadını darp ediyorken şu sözleri söyleyerek emirler yağdırıyordu. "Bu gecekondudan burnunu bile çıkartmak haram sana lan! Çarşafın içinden de çıkmayacaksın, lanetli saçının bir teli bile görünmeyecek! Sesin çıkmayacak, suskun bir kadın olacaksın! Sesini bile duymak istemiyorum! Her namazda Allah'a yalvaracaksın! Beni, bizi affet diye!" Her gün aynı sahnelere tanık olan küçük Sarp' ın her ne kadar korkudan elleri tir tir titresede anlık bir cesaret hücum etti küçücük bedenine. Annesini canavardan kurtarmak istiyordu küçücük bedeni ile devasa bir canavara gücü nasıl yetecekse. Koşa koşa mutfağa gidip kapının arkasından oklavayı alırken de annesine neler dediklerini duyuyordu: "Ben anlattığın hikayeye inandım ya, sana güvendim. Keşke o gün restorana girip seni görmek yerinde ölseydim" Babasına o kadar kinlenmişti ki, odaya girip koşarak ve oklavayı başının üstünde tutarak çığlık atmaya başladı ve tam kafasına vuracakken, babası dönüp eliyle oklavayı tuttu. Çocuğuna vahşi aslan gibi bakıyordu... Kolunu tutup sıktığını gören annesi, "Yapma Hikmet!" dediğinde kendisine baktı. "Sen sus lan! Ağzını diktireceğim!!" Tekrar Sarp'a baktığında elinin yettiği kadar oklavayı kaldırdı, çığlık atmaya başladı ve son hızla indirdi... Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. "Adaletin bu mu dünya? Ne yar verdin, ne mal dünya. Kötülerinsin sen dünya, İyileri öldüren dünya..." Her saniye gerim gerim gerilirken şaşkınlık ve telaş tüm benliğini ele geçirmişti. Çünkü kendisine yardım eden gizemli kişi bulunmuştu... Bir kaç saniye sonra sakinleştiğinde mutfaktan çıktı ağır adımları ile. Kardeşlerini kapıda gördüğunde oldukça şaşırmıştı. Adımları yavaşlayıp durdu. "Bak kimler sürpriz yapmaya gelmiş oğlum." "Biz geldik abi." dedi kız kardeşi cıvıltı ile. Fazla neşeli bir kızdı, hayatın tüm acımasızlığına rağmen gülüşleri hiç silinmiyordu dudaklarından. "Hoş geldiniz." diye cevapladı duygusuzca yanlarına yaklaşırken. Beş aylık hamile olan Benal merdivenin yanından çıkıp, iki önde bağlı dört kişilik APAK ailesini seyretti. "Hadi içeriye geçin çocuklarım." Anneleri tüm sevecenliği ile gülümsüyordu çocuklarına. Mutluluğu her halinden belli idi. "Yalnız benim çok acil çıkmam gerek. Akşam görüşürüz." "Ama daha erken. Beş dakika görüşseydiniz." Annesinin sözünü dinlemeden kapıdan çıkıp uzaklaştı aceleyle. Annesi ve kardeşleri ise arkasından bakakaldılar. Hızlı adamlarla arabasına yürüdü. Binince ise hemen hareket ettirdi... *** Son basamakları çıkarken komiseri, polisleri ve Eda'nın ailesini gördü. Onlarda yeni gelmişti. Damat bile işlerini bırakıp oradaydı. Sarp hariç bütün herkes gizemli kişiyi merak ediyordu. Babası ve damadın yüzü her saniye sinirden daha da kırmızıya dönüyordu. "Sarp'ta geldiğine göre, artık gizemli suçuyu öğrenebiliriz..." Komiserin dediğinin ardından polis zili çalar. "Lütfen sakin olun." Ancak babası ve damadı hiç sakin değildi. "Açsada ağzını burnunu kırsak" diye bakıyordu... Zil çalalı on saniye olmuştu... *** "Ceren ÖZDEMİR, daha yirmi yaşındaydı. Akşam dokuz sularında, cezaevinden firar eden can düşmanına kurban gitti. Evinin önüne geldiğinde bıçaklandığı an öldürülmesi kameraya böyle yansıdı..." Benal ayakta iken herkes görkemli koltuklarda sessizce haberleri seyrediyorlardı. Tekli koltukta oturan Sarp'ın kardeşi Anıl hariç, herkes normal sakince izliyordu. Ama Anıl çok farklıydı, haberi yaşıyordu adeta. Tahammülü yoktu kadınlara yapılan bu zulümlere. "İfadesinde seri katil olduğunu, nedensiz öldürdüğünü ve akıl hastanesine kapatılmak istediğini söyledi. Ancak sağlık durumu buna izin vermedi..." Gözleri zavallı kıza odaklanmışken parmağı dudakları arasında, bacakları tir tir titriyordu. Sanki Ceren ÖZDEMiR kendi kardeşiydi. Koskoca adamın az daha gözünden yaşlar akacaktı. Yüreği dayanmıyordu bu olanlara, kimin yüreği dayanırdı ki zaten? Dünya acımasız insanlar ile doluydu ve canı yanan hep kadınlar oluyordu. Tecavüzler, tacizler, kadın cinayetleri... Her geçen gün artmakta idi. Dayanamayacak hale geldiğinde "Kapat şunu anne!" demesi ile annesi hızlıca kumandayı eline alıp duvara kurulu olan televizyonu kapattı. "Abiciğim, sakin olur musun?" diyerek dişlerini gösterdi kız kardeşi. "Doğru diyor. Biraz da konuşalım." dedi gülümseyerek annesi. "Nasılsınız? Finlandiya'da her şey yolunda mı?" Gülen yüzlü kızı cevaplar: "Her şey yolunda. Çalışıyoruz. Sizi görmek için izin aldık. İyiyiz, mutluyuz." Anıl hızla atıldı laf sokarcasına: "Dünyanın en mutlu ülkesinde kim mutlu olmaz ki?" Abisine bir bakış atıp tekrar annesine döndü: "Eee siz nasılsınız?..." Benal'ın karnına ilişti bakışları, ardından da yüzüne. "Ailemize bir bebek geliyor ha." Benal, "evet" anlamıyla başını sallamakla yetindi her zamanki gibi çünkü Sarp ona bunu layık görmüştü. Benal'ın hiç konuşmaması Anıl'ın çok garibine gitmişti. Dikkatlice Benal'ın yüzünü incelerken anlamaya başladı; bu bakışlara, yüz ifadesine psikolojisini bozan doğduğu evde de defalarca kez karşılaşmıştı ___ Beş yaşındaki Anıl koltukta otururken babaannesi yanında uzanıyordu, babası ise diğer koltukta televizyon izliyordu. Kız kardeşi de her şeyden habersiz salondaydı, oynuyordu. Annesi de kapının yanında ayakta, elleri önden birbirine bağlı aynı hizmetçi gibiydi. Anıl annesine üzgün üzgün bakıyordu... Küçücük yaşına rağmen annesinin gözlerine her baktığında oradaki acıyı çok net görüyordu. ___ Annesinin o eski bakışları gözlerinin önünde canlanırken karşısındaki hamile kadının tüm acılarını görüyordu. Şimdi de her şey aynıydı. Sadece Benal'ın başı açıktı, çarşaf giymiyordu. Onun yerine kendisini hoş tutacak bir elbise giyiyordu. "Bebeğin cinsiyeti ne?" Kız kardeş neşeyle sorduğunda bakışları kadının şiş karnında idi. Bebekler her zaman evin huzur ve mutluluk kaynağı idi. "Sürpriz olsun dedik kızım." Karanlık geçmişten çıkıp, anne-kız konuşmasına ortak olmak istedi. Hem de bunu yaparak tahminlerinden emin olacaktı. "Ne diyorum..." Bütün ilgiyi üzerine çekti Anıl. "Bu hafta ailecek doğaya gitsek, pinik yapsak. Yengem de gelir." Benal'ın yüzüne baktı. "Mis hava bebeğe de iyi gelir hem." Yaşlı kadın hızla atıldı. "Olmaz. Bu hafta Benal'ın evde işi var." "Öyle mi?" "Öyle." Kız kardeşi Benu atılır: "Biz de başka bir zaman gideriz!" Yeniden Benal'ın yüzüne baktı. "Neden oturmuyorsun yenge?" Benal yine sesizlik ile cevap verirken anneleri atıldı yine. "Oturunca nedense ağrısı oluyor." Anıl yavaş yavaş her şeyi kavrıyordu. Tek kaşını kaldırarak annesine baktığında kadıncağız alt dudağını ısırıyordu. "Sen Benal'ın dili misin anne?..." Ortamın çok gergin olduğunu anlayan Benu hemen konuyu dağıtmak ister. Etrafına bakınarak: "Bu arada eviniz çok güzel, çok büyükmüş!" "Evet. Durumları çok iyi. Hatta o kadar iyi ki, uşakları bile var. Bekçi de olabilir ama. Geliyorken gördük." Benu kıkırtısına engel olamazken abisine çevirdi bu kez bakışlarını. "Abiii, bir bekçi neden siyah takım giyinir ki?..." Birden hızlıca ayağa kalktı. "Benu kalkar mısın? Gidiyoruz." "Neden ki?" "Benu sana kalkar mısın dedim! Otele gidiyoruz. Artık dayanamıyorum." Anıl sesini yükseltirken Benu korkarak yavaşça kalkmıştı oturduğu yerden. Bavullarla kapıya geldiklerinde annesine der ki: "Biz Finlandiya'ya sırf kadınlara çok acımasızca bakıldığı yerden kurtulmak için en mutlu ülkeye gittik! Ama görüyorum ki abimin evinden de kaçmak da gerek!" Kapıdan çıkıp gittiler. Ceren ÖZDEMİR'i saygıyla anıyoruz... *** Karanlığa tutsak kalmış, tekli koltukta oturan Eda gözyaşları ile şiş karnımı okşuyordu. "Merak etme anneciğim, senin için her şeyi yaparım." Sevmediği bir adamdan dahi olsa onun bebeği idi; masum, her şeyden habersiz küçük bir nefes... "Buradan çok bunaldım, bıktım ama senin için dayanıyorum anneciğim. Bu karanlığa, tutsaklığa ve bu adamın tüm zalimliklerine senin için dayanıyorum." Eda gözyaşları ile bebeğine tutunurken; bu karanlığs dayanma ve yaşama sebebini bebeğinde bulurken Benal ise büyük, gösterişli villadaki odasında dudaklarındaki buruk tebessüm ile karnını okşuyordu. "Doğduğunda çok mutlu olacağız anneciğim. Sen, ben ve baban..." Sarp'ın onu tutsak ettiği suskunluğunu bir tek bebeği ile konuşarak bozuyordu. Kimse ile konuşmasıns izin yoktu lakin kapanfığı odasında bebeği ile konuştuğundan da kimsenin haberi yoktu. İçini bebeğine döküyordu, tek sırdaşı karnındaki ufak nefesti. "Tüm bu her şeye babanı çok sevdiğim için tamam dedim. Aşkım gözümü kör etti ama ne yapayım? Sevdim, kalp bu söz geçiremezsin." Ne kadar adaletsiz değil mi? Biri villada biri karanlığın içinde... Biri villada suskunluğu arasından yalnızlığını bebeği ile giderirken diğeri karanlığın içinde acısını bebeğine döküyor, hayata bebeği için dört elle sarılıyordu. Adalet bu muydu? Adaletin bu mu dünya? *** Herkes sabırsızlıkla kapının açılmasını ve gizemli suçluyu görmeyi bekliyordu. Bakkışlar kapıda iken gerginlik hakimdi odada. Kapı açıldı... Herkes nefesini tutmuş beklerken iki polis sinirden yumruklaşan ellerin sahibinin kollarını tutarak kavganın çıkmasına mani oldular. Otuzlu yaşlardaki, aceleyle üstüne bir giysi geçiren kıvırcık sarı saçlı adamı görmüşlerdi. Polisler şaşkın bakan adamın etrafını sardığı esnada yatak odasından beyaz gecelikli kadın çıktı. Merakla bakıyordu. Babası ve damadı sinirden bir kelime edemiyorlardı, gözdağı veriyorlardı. Genç adamın ağzından ilginç ses tonuyla, "Eda'm nerede?" sorusu çıkabilmişti. Komiser kimliğini çıkartıp yüzüne doğdrulttu. "Ben Komiser Yusuf DEMİREL..." Suçlu beyaz koltukla oturuyorken komiser ve polisler karşısında pür dikkat yüzünü inceliyorlardı. Yalan söyleyip söylemediğini mimiklerinden anlamaya çalışıyorlardı lakin adamın hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi gözüküyordu. Boynu eğik bir şekilde: "Öyle işte... Ben sadece internet sitesinin bir çalışanıyım. Asıl suçlu kim, Eda nerede gerçekten bilmiyorum. Ben sadece mesajlarda yazılanları yaptım. 26 Haziran 2019 Çarşamba tarihinde o yerde o kazayı o şekilde yaptım." Bir kez daha baktı dikkatlice komiser gözlerine, doğru söylüyor gibi görünüyordu şimdilik. Komiser: "Ne internet sitesiymiş bu arkadaş." Koltukta oturan suçlu bakışlarını komisere çevirdiğinde bir süre baktı gözlerine doğruyu döylediğine inandırmak ister gibi. "Çok gizli. İnsanlara para karşılığıyla yardım ediyoruz. Seri katiller bile var. Aynı ortamda olmaktan çok rahatsızım ama durumum bu işi yap diyor." Sarp arkadan suçlu kendisi değilmiş gibi dikkatlice dinliyordu. Fazla gergindi lakin kimseye bu gerginliğini yansıtmıyordu. Komiser polislere dönüp, "Hemen dediği siteyi çökertin" diyerek emretti. Eda'nın annesi gözyaşları ile yandan adama bakarak: "Bunu nasıl niçin yaparsınız kızıma? Aldığın paraya değdi mi? Eda şu anda nerede?!" Ağlamaklı sesi yüksek çıkarken kalbinde kopan vaveyladan bilemezdi herkes. Bir annenin yaşayabileceği daha büyük bir acı var mıydı? Zavallı kadın evladı ile sınanıyordu ve acısı ne anlatılabilirdı ne de kimse görebilir, anlayabilirdi. Elinin tersi ile usulca yaşlarını sildiğinde sinirli bakışlarını tekrardan çevirdi suçlu adama. "Gerçekten bilmiyorum. Çok üzgünüm." Komiser: "Mesajları yazan hesabı alacağız." Kadın polis masanın üzerindeki telefonu alıp suçluya verdiğinde yine bakışlar pür dikkat adamın üzerine çevrilmişti. Bir dakika uğraştıktan sonra tıklamayı durdurması ile komiser elinden çekip ekrana baktı. Sinirle burnunda solurken; "Hesap kapanmış." Yanındaki polis atılır: "Baya zor olacak ama telefon numarasını bile buluruz." Sarp sessizce:"Çok bulursunuz." diye homurdandığında o kadar kısık söylemişti ki bunu, kendisi dahi zor duymuştu. Komiser suçluya göz atıp, "Telefonuna el koyuyoruz" der. "Bunu da karakola götürün." Komiser geri çekildiğinde polisler de suçluyu alarak odanın kapısına yöneldiği sıra damat arkasından dayanamayarak, "Pislik!" diye bağırdı. Siniri tepesinde idi artık. Sevdiği kızdan hiçbir haber alınamaması çok canını yakıyordu. Sarp damada kısa bir bakış attıktan sonra dış kapıya dönüp yürürken pis pis sırıtarak gülümsedi. Gerçek suçlu komiserin, suçluyu götüren polislerin tam arkalarında ilerliyordu aslında... Ne kadar adice bir hayat ve hileli bir oyun... *** 4 ay sonra Sarp ofisinde masa başındayken telefonunun çalmasıyla elindeki kağıdı masaya bırakıp telefonunu eline aldı. Bakışları ekrandaki "annem arıyor" yazısına iliştiğinde duruksadı. Bugün hep düşündüğü sorunun cevabını verecekti... Telefonu açıp hiç beklemeden hemen sordu: "Erkek mi, kız mı?" Yatağın başında kucağındaki beyaz giydirilen bebeğe gülümseyerek bakarken uzanan Benal da onlara bakıyordu. "Bir kızımız oldu." İfadesiz gözlerle, "Hayırlı olsun" dedi ve kapattı. Baba olmuştu ve artık hiç heyecanlı değildi... Kadere bakın. Sarp bir haftada ikinci kez baba olacaktı. Tam bir hafta geçmişti. Bu sefer doğum sırası Eda'daydı... Tekli koltukta can çekişiyordu, ter ve nefesler içinde kalmıştı. İlk kez gözleri kapıdaydı. Karanlığın içinde Sarp'ı bekliyordu... Anahtarın kapıyı açma sesini duyduğunda biraz rahatlayarak derin bir nefes aldı lakin canının acısı ile dudaklarından firar eden ufak bir çığlığa engel olamamıştı. "Hadi doğumdan önce bir kez daha ovaya çıkalım-" Keyifli bir şekilde hücreye giren Sarp, Eda'nın halini görünce şaşırıp paniklesede kısa sürede kendisini toparlayarak hızla koştu koltukta acıdan kıvranan ve soğuk terler döken kadının yanına. Bu arada Sarp sözünü tutarak her şeyi halletmişti. Hürceyi ev haline çevirmişti. Tekli koltuk, büyük televizyon, buzdolabı, yaşam ve çok olmasada rahatlık için her şey bulunuyordu. Televizyondan tek bir şey izlemesine izin veriyordu; o da manzaralar, deniz manzaraları. Aklınca gün ışığı Eda'ya ve böylece bebeğine iyi geliyordu. Hatta ara sıra kelepçeyle kendine bağlayarak dışarıya ovaya çıkartıyordu. Benal'a çok görüp yapmadığı şeyleri Eda'ya yapıyordu. Tabii bunları yaparak karısıyla hiç ilgilenmiyordu artık. Zavallı kadıncağız dört duvar arasına mahkum olmuştu, bunca şeye aşkı için katlanıyordu lakin kocasının umrunda bile değildi. Telaş içinde sordu: "İyi misin Eda?" Dudaklarında bir inleme daha dökülürken acılı çıkan sesi ile; "Sarp... bu bebek geliyor. Ne yapacağız?" "Ben her şeyi halledeceğim. Bir saat dişini sıkacaksın sadece. Doktor getireceğim." Eda bir kez daha inlerken bakışları Sarp'ın gözlerine ilişti. "Hızlı ol." Eda'nın durumu çok kötüydü. Gözleri arkada kala kala hızlıca kapıdan çıktı. *** Hızlıca gelen araba büyük hastanenin önünde durdu. Arabadan iner inmez hemen telefonuyla doktoru aradı... "Alo, kimsiniz?" Adamın ahizeden kulaklarına dolan soru dolu sesi ile Sarp alalace kendisini hatırlattı adama. "Sekiz ay önce hayatınızı kurtaran adam." Adam duraksadı bir an, gözlerinde o gün canlanırken dudaklarında ufak bir tebessüm meydana gelmişti, yüzünde ise şaşkınlık belirdi. "Aaa. Ben de aramanı bekliyordum." "Hastanenin önündeyim. İner misiniz? Hayat borçunu kapatma zamanı. Hayati bir durum. Çabuk olun." Adam kulaklarına dolan panik ses ile ellerindeki kağıtları masasına bırakarak kapıya yöneldi hızla. "Hemen geliyorum." Telefonu kapattı... Beş dakika sonra doktor Sarp' ın yanına gelmişti. Karşı karşıyalardı. "Durum nedir?" Merakla ve telaş ile sordu. "Şimdi bir yere gideceğiz, bir doğuma. Çok acil." Bir an kaşları hayretle havalandı yaşlı adamın. "Ama çok işim var. Hem de ben doğum bölümünde değilim, doğum yapmıyorum." Sarp sinirle baktı doktora ve itiraz kabul etmeyen sinirli sesi ile; "Geleceksin doktor. Borcunu unutma, bir can kurtaracaksın. Her şeyi yaparım demiştin." Sinirli bakışları doktoru biraz germişti. "Doğru ya... Yakına mı gideceğiz?" "Yakın uzak sana ne? Bu arabaya binmek zorundasın." Bu emir verici tavırları korkutmuştu bir an yaşlı adamı. "Tamam..." "Şimdi gözlerini kapatmam gerek ama hiç sevmiyorum kör etmeyi. Ne olacak" Adamcağız korkudan tir tir tir titriyordu adeta. Titteyen sesi ile "Bi-bilmem... Neden sevmiyorsun?" diye sorduğunda cevabını korku ile bekledi. "Çünkü insanlar nereye gittiklerini görmeliler..." Şaşkın kalan adam sadece evet anlamıyla başını sallayabildi. Sarp ise boş gözlerle duruksadı. Aklına korkunç mazi gelmişti... Yakasını bir türlü bırakmayan mazi... ___ Akşam vakti baba-oğul dışarıdaydı. Sarp'ın gözleri bağlıydı, nereye gittiğini hiç bilmiyordu. Gözyaşları sel olmuştu ancak cani adam bunu umursamadan keyifle kolundan çekiştiriyordu. Bahçede kömürlüğün önünde durduklarında, "Nereye geldik baba?" diye soru korkuyla. "Dur oğlum, cezan sürpriz." Acımasızca güldü... Sert ve birden gözlerini açınca kömürlüğü gördü. "Baya yakınmış değil mi? Mahallede iki kez turladık." Kahkaha attı... "Anneni babandan korumaya çalışırsın ha. Oklavayla dalarsın." Küçük Sarp'ın ağlaması daha da şiddetlenmişti. Korkudan tir tir titrerken yalvaran gözler ile bakıyordu babasına. "Baba lütfen eve girelim baba." Gözyaşları ile korku dolu bakışları kömürlükte iken yalvarıyordu ama ne çare. "Ben gireceğim de sen tam iki gün aç susuz burada kalacaksın!" Kömürlüğün kapısını açıp "Geç içeri" diyerek ittirdi ve gülümseyerek kapıyı kapatmasının ardından kilit sesi yankılandı boş kömürlükte. Sarp hemen kapıya iki eliyle vurmaya koyuldu ağlayarak. "Lütfen beni çıkart buradan." Bir yandan ağlıyor bir yandanda kapıya yumruklarını geçirirken babasına korku ile yalvarmaya devam ediyordu. Karanlıktan korkardı. "İşte biz böyleyiz oğlum..." dedi. "İyi gözlem yaparız, birinin kusurunu görünce hemen cezasını keseriz gardiyanlar gibi... Hatta sende aynı benim gibi olacaksın, aynı baban gibi." Sırıtarak sözlerini sürdürürken son cümlesinde donuklaştı bakışları. Küçük oğlunun ağlayışları, yakarışları umrunda dahi değildi. "Yoksa benim gibi ihanete uğrarsın, ihanetten korkacaksın. Hatta, yanında duracak kadının kusurlarını görmemek için çok sıkı önlemler alacaksın. Burnunu bile evinden çıkartamayacak." Acımasızca sözlerine devam ederken karısının kendisine yaptığı ihanetin aklına gelmesi ile siniri katlanmıştı. "Çıkartırsa bir herifim koynuna gider annen gibi. Babanın kaderini yaşarsın... Ve karının itirazcı yerine hoş görünmesi için ağzını mühürleyeceksin, tek bir kelime edemeyecek. Erkek gibi sözünü geçireceksin!... Bu da bizim töremiz olacak..." Vuruşları giderek azalmaya başlar. Gücü kalmamıştı küçücük çocuğun. Yere çöküp yaşlı boş gözlerle düşünür, düşüncelerden kendini alamaz... İşte, böyle bilinç altına girmişti babası. Kömürlükte olmuştu her şey. O bütün gece kafasında yankılanıyordu dedikleri hiç durmadan. Parmaklarıyla kulaklarını kapatsada o sesler zihninde yankılanmaya devam ediyordu... Babası istediğini başarmıştı, oğluda kendisi gibi acımasız bir adamdı şimdi... ___ Yakasını bırakmayan, aklından bir türlü silemediği maziden şimdiye dönen Sarp, doktorun hayret eden bakışlarını farketti. "Neyse. Arabada konuşuruz." Çekinerek "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğunda "Karanlığa" diye cevap verdi Sarp... 4. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD