5. Bölüm

2130 Words
Yedi yaşındaki küçük Sarp bahçelerinde oyuncak arabası ile oynarken hüzünlü görünüyordu. Annesi için üzülüyordu... Kulsklarına uzaklardan gelen sesler ile bakışlarını bahçeden dışarıya çevirdiğinde gözlerine ilişen kız ile adeta nutku tutdu. Siyah saçlı kız yanındaki bir arkadaşı ile kahkahalar eşliğinde elindeki çikolata paketini açmaya çalışıyordu. Sırma gibi siyah saçları, bembeyaz teni ve masum gülümsemesi... İşte Sarp'ın Eda'yı ilk gördüğü an... Adını bilmediği siyah saçlı kız bahçe kapısının önünden gülerek geçtiğinde Sarp'ın bakışları hâlâ ondaydı. İlk görüşte içinde bir şeyler kıpraşmıştı... O küçük yaşına rağmen kıza karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı... Zihnine kazımıştı kızı. Ne olursa olsun bu kızın kim olduğunu bulacak ve peşini bırakmayacaktı! Bir AlYud yapımıdır. Dengesiz Gardiyan "Herkesin cehennemi farklıdır. Sadece alev ve acıdan oluşmaz. Asıl cehennem yolunda gitmeyen hayattır..." Araba fazlasıyla ıssız, toprak yolda hızla ilerlerken sessizlik hakimdi, gerilim ise üst safhadaydı. Sarp zamanla yarışır gibi yolu inletecek bir şekilde gaza biraz daha yüklendi, acele etmesi gerekiyordu çünkü geçen her bir saniye onun, daha doğrusu bebeğinin ve Eda'nın aleyhineydi. Doktor çok gergin bir şekilde şiş gözleri ile camdan etrafı inceliyordu. Nereye gittiklerine dair hiçbir fikri olmasada iyi bir yer olmadığını biliyordu. Hiçbir bir bina görünmüyordu şehire yakın bir ova olmasına rağmen. Nedense hiç ziyaretçi gelmiyordu. "Doktor..." Sesinin kulaklarına dolması ile bakışları camdan ayrılarak Sarp'a ilişti. "Senin kaç tane daha kızın vardı? İki mi?... " Sarp' ın beklenmedik sorusu ile doktor şaşkınca kaşlarını havaya kaldırdı, doğrusu bu beklemediği soru karşısında korkmuş ve biraz daha gerilmişti. Sarp'ı çözmek, aklından geçenleri anlamak imkansızdı. Dengesizdi... Aslında her insan dengesizdir biraz, insanların zihninden geçenleri anlamak imkansızdır çünkü Allah'ın bahşettiği aciz ruhları kötülük ile dolu idi. Birinin iyi mi yoksa kötü mü olduğu hiçbir zaman anlaşılmazdı, karşındaki insanın her sözünde bir art niyet aramalı idin ve zaten fazlası ile gergin olan doktor, Sarp'ın bu sorusu ile dahada gerilerek oturduğu koltukta dizlerinin titremesine engel olamamıştı. "İki tane yirmili yaşlarda sağlıklı ve güzel kız. Bekar oldukları için birlikte kalıyorsunuz, Beyoğlu Taksim Caddesi Doğan Apartmanı no 5'de." Sözlerinin ardından saniyelik bir şekilde doktora bakıp bakışlarını tekrar yola çevirdiğinde aklından sinsi şeyler geçiyordu, insanları zaaflarıyla vurarak istediğini yaptırmayı seviyordu. Doktor biraz daha gerilirken tek ayağını ritimli bir şekilde boş yolda hızla giden arabanın zeminine vurmaya başlamıştı. "Neden bu kadar araştırdın?" diye korku dolu gözlerle sorduğunda Sarp hafif bir şekilde sırıtmıştı; işini, insanlara istediğini yaptırmayı iyi biliyordu. "Eğer, göreceklerini herhangi birine söylersen iki kızın da ölür, ablalarına kavuşurlar." Tehdit içeren cümlesinin sonunda doktorun nutku tutulmuştu. "Sen-sen nasıl bunları söylersin? Hayatında bir can kurtardın, nasıl iki masum kıza kıyarsın?" Sarp'ın kahkahası arabanın içinde yankılandığında kısa sürede tekrar eski ciddiyetini takınmıştı yüzüne, doktor ise ondan biraz daha ürkmüştü. "İtiraf etmeliyim ki, ben kadın canlısı hiç değilim. İnanmıyorsan, gideceğimiz yerde çok iyi göreceksin..." Tekrardan önüne döndüğünde yüzü kırmızı, gözyaşları da sel olmuştu... * * * Sonunda yolculuğun bitmesi ile Sarp arabayı "Depo Apartmanı"'nın önüne gelişi güzel park edip hızla inerek doktorun bakışlarının arasında önünden geçip arabanın kapısını açtı. Doktor araçtan yavaş bir şekilde çıktığında hayret eden gözlerini Sarp'ın gözlerinden ayırmadı, ilginç ve büyük olan siyah apartmanı farkedene kadar... Şaşkınlığını gizleyemiyordu. Burası nasıl bir yerdi? Köpek bağlasan durmazdı burada. Hamile bir kadının aylardır burada bulunduğunu düşününce dehşete kapılmıştı. Onu ölümden kurtaran adamın gerçek yüzünü yavaş yavaş görmeye başlarken onun için iyi şeyler düşünmekte acele ettiğini anlamıştı; sandığından bambaşka biri idi. "Bu nasıl bir bina? Nasıl bir yerde?" Sarp doktorun bu sorusunu yanıtsız bırakarak bagajın yanına gidip açtığında doğuma gereken aletleri içeren siyah poşeti eline ve mavi leğeni aldı. Hızlı adımlar ile yürüyerek binanın kapısının yanına geldiğinde doktorun gelmediğini fark etmesi ile omzunun üzerinden arkasına bakarak "hadi" der. Doktor bir süre daha etrafı inceledikten sonra Sarp'ın çatılan kaşlarını fark etmesi ile ağır adımlar ile ilerledi yanına. Karanlık koridorda iyice gerilirken gözleri her köşeyi inceliyordu hızlıca. Yüzünü panik, aklını sorular ele geçirmişti yine. Burası neydi? Burada ne işi vardı? Nerede doğum yapacaktı? "Hızlı ol." Dediğini duyunca düşünmeyi bırakıp zor olsada geri geri gitmek isteyen adımlarını biraz hızlandırdı. Koridorun sonuna geldiklerinde Sarp cebinden anahtarı çıkartıp kapıyı açması ile doktor gözlerinin önüne serilen manzara ile hastanın yanına koşturdu. Nefes nefese ve soğuk terler döken kadının bayılmasına az kalmıştı. Sarp doktorla birlikte kolunu tutup yatağa yatırdı. Eda boğazından kopan acı bir çığlığa engel olamazken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Doğum acısı bir bedendeki tüm kemiklerin aynı anda kırılmasına eşti lakin anne bebeğini kucağına aldığında çektiği tüm acılara değiyordu. "Sakin ol ve derin derin nefesler al." Doktorun komutu ile Eda çığlıklarının arasından derin nefesler almaya çalışıyordu. "Canının yandığını biliyorum ama sancı ne kadar çok olursa bebek o kadar kolay doğacak." Eda hızlı hızlı başını sallarken içinden dualar ediyordu bebeğinin sağlıkla doğması için. "Sıcak su ve temiz bir havlu bulmalısın." "Burada zaten." Doktorun isteğinin üzerine zaten hazır ettiği sıcak su dolu leğeni ve temiz havluyu doktorun yanına koydu Sarp hızla. "Allahımmm. Yardım et ne oluuurr." Eda'nın çığlığı bir kez daha hürcede yankılandığında Sarp bir an gözlerini kapatmaktan alamadı kendisini. "Derin bir nefes al ve son kez ıkın hadi kızım." Eda vücudunda kalan son güç kırıntıları ile derin bir nefes alıp ıkındığında bebek ağlama sesi doldurdu odayı. Bir bebek daha gelmişti dünyaya, tüm bu acımasız hayata rağmen masum bir bebek.. Bir mucize idi... Beklediği ses kulaklarına iliştiği anda duvara yaslanmayı bırakıp yanlarına adımladı. Biraz önce acılar içinde kıvranan Eda bebeğin doğması ile rahatlayarak derin nefesler alıyordu gözlerinden akan yaşlar eşliğinde. Hiçbir anne evladının kötülüğünü istemezdi, bebeğini bu karanlığa getirmeyi istememişti hiç ama kaderi buydu onunda. "Erkek mi, kız mı?" Sarp'ın sorusunu "erkek" diye yanıtladı doktor bebeği sıcak su ile yıkayıp temiz havluya sararken. Çok istediği cevabı duyunca gözleri parıldadı, bütün dişleri görülecek şekilde gülümsemişti. "Ömrü boyunca sağlıklı ve mutlu olsun." Bebeğe bakıp gülümseyen doktorun bakışları Eda'nın yüzüne kaydığında duruksadı, gözlerine inanamadı... "Sen Eda GÜNEY'sin... Türkiye seni konuşuyor..." Ardından da Sarp'a döndü. "Bir kadına nasıl yaparsın bunu? Haberlerde görüyorum, ailesi ağlıyor. Senin vicdanın yok mu ya?" İlk bakışta kızı tanıyan doktor iyice dehşete düşmüştü karşısındaki adamın acımasızlığı ile. Vicdanı nasıl el vermişti, yazık değil miydi kıza ve ailesine? Evet, hayatını kurtarmıştı ama hiçte sandığı gibi biri değildi. En başından bulaşmamalıydı bu adama. "Doktor!" Yavaş adımlarla üstüne yürürken sesini yükseltti. "Şimdi bebeği annesinin kucağına ver ve arabaya geçip beni bekle." Korkudan tir tir titrerken dediklerini yaptı. Havluyla sarılı olan bebeği Eda'nın kucağına bıraktığında içinden onlar için dua etmeyi ihmal etmedi. Acımıştı kızcağıza, o kadar süredir burada kapalı nasıl kaldığına hâlâ inanamıyordu. Bir de hamileydi... Nasıl düşürmemişti bebeği? Sorular zihnine akın ederken titreyen bacakları ile ağır adımlarla ilerledi kapıya neye uğradığını şaşıran bir vaziyette. Doktor hürceden çıktığında Eda'ya yaklaştı Sarp. Yatağın başına geldiğinde eğilerek alnına bir öpücük koydurdu ve fısıldadı: "Bana erkek çocuk verdiğin için sana minnettarım..." Yavaşça doğrulduğunda ufak bir tebessüm kondu dudaklarına. "Şimdi doktoru bırakıyorum. Ben gelene kadar bebeğimize iyi bak. Giysileri poşette. Geldiğimde senden alacağım." Kapının önüne gitti. "Sarp..." Sesi kulaklarına iliştiğinde gitmek için tuttuğu kapının kolunu bırakıp Eda'ya döndü. "Bebeğimi görecek miyim?..." Birkaç saniye duruksadı. Onları ayırmak gerçekten istemiyordu ama başka çareside yoktu. Babası gibi anne-oğulu birbirinden ayrırarak üzmeyi istemiyordu. Yine peşini bırakmayan maziye gitti... ___ Hâlâ kömürlükte cezasının bitmesini bekliyordu. Babası, dediğinden daha fazla uzatmıştı. Tam 52 saattir kömürlükteydi ve aç susuzdu. Bayılmak üzerdeydi. Cılız bedeni bu soğuğa, karanlığa ve açlığa daha fazla dayanamıyordu. Ölmek, annesini bu cani adamla bırakmak istemiyordu. Evet korkuyordu ama güçlü olması gerekiyordu. Tam gözleri kapanacakken anahtarla kapının kilidini açma sesini doldu kulaklarına. Buna sevinmişti ama belli edecek gücü bile kalmamıştı. Yerinden kalkacak gücü olmadığından oturduğu duvar dibinden kapıya bakabildi sadece açılıp kapanan gözleri ile. Birkaç saniye daha üzerindeki halsizlik ile orada oturmaya devam ettikten sonra bir anda gelen güç ile yavaşça ayağa kalktı. Ağır adımlarla ilerledi ilerledi. Her an bayılacak gibiydi. Gözlerini tam açamıyor, karanlığa direniyordu. Kapıyı ittiğinde iki günün ardından gün ışığını gören gözleri kısıldı önce. Sabahın beşiydi ve tam aydınlık olmasına biraz daha vardı. Bahçeden geçip evin açık kapısına vararak girdi içeriye yavaşça. Benliğinde hiç güç kalmamıştı ama o yine de ayakta durmak için çabalıyordu. Bir an dengesi bozulduğunda iki eliyle duvarlardan destek alarak yürümeye devam etti. Karnı çok aç olmasına rağmen mutfağa gitmeyi tercih etmedi. Onun yerine yatak odasına doğru yürüdü ağır ve sendeleyen adımları ile. Çünkü annesini çok özlemişti... Annesini gördüğünde yatakta uyuyordu, uyuyakalmıştı. Bir an gözleri doldu Sarp'ın. Oğlu kömürlükte mahkum kalırken gözüne uyku girmemişti ama sonunda dayanamayarak uyuyakalmıştı. Ağır adımları ile yanına ilerleyip annesine sımsıkı sarıldı, başını siyah çarşafının üstüne koydu. Yaşlar gözlerinden akmaya başlamıştı. Anne kokusu dünyadaki tüm kokulara bedeldi. O kömürlükteki boğucu havadan ve iğrenç kokudan ciğerleri her ne kadar yanıyor olsada annesinin kokusu burnuna dolduğunda hepsi silinip gitmişti. Gözlerini açınca oğlunu yanında görmesi ile mutluluk doldu içine. "Sarp!" Şaşkın ve heyecanlı çıkan sesi ile kolları özlemle oğlunun küçük bedenine sarıldı. Ancak gözlerini açamıyordu artık. Kendinden geçmişti. Eli yataktan düşüp yere doğru indi. Annesi bayıldığını anlayınca bağırdı: "Saaarp!!" _ __ "Bu baya zor, neredeyse imkansız. Ama planlama yapmaya çalışacağımdan emin olabilirsin." Kolu indirip kapıyı açıp hızla hürceden koridora bir adım attı. "Oğlun karanlığın içinde büyüyemez ama sevdiğin kadın yaşlanır değil mi?" Sesi kızgın geliyordu. Yüzüne bakınca gözyaşlarını farketsede bakışları ifadesizdi. Artık alışmalı idi karanlığa. Burası onun hapishanesi idi ve Sarp'ta gardiyan... "Anca senden sıkıldığımda buradan çıkabilirsin ama sıkılacağımı sanmıyorum." Eda'nın gözyaşları sel olurken umursamayarak kapıyı kapattı. *** Gecenin biriydi. Sarp arabayı park edip arabanın içinden çıktı. Uşağı gözden geçirdiğinde arkası dönüktü. Kendisini görmeden hemen arka kapıyı açıp bebeği kucağına aldı ve kapıya koşturdu. Eve girdiğinde ortam zifiri karanlıktı. Dikkatlice merdivenlere yaklaştı. Ne yapıyordu bu adam? Onu anlamak imkansızdı lakin bebeği annesinden sonsuza kadar ayırdığı belliydi. Bu kadar ileri nasıl gidebilirdi? Cevap belli, babası.. Üst kata çıkan merdivenin arkasına geçip bodrum kata inen basamaklardan inmeye başladı. Depo odasının kapısını açıp içeriye girerek sakin bebeği bazanın üstüne bıraktı. "Merak etme, sabaha karşı sana süt getireceğim." Küçücük bebeği orada tek başına bırakıp hızla ayrıldı oradan. *** Doktor karanlık salonda koltukta oturuyordu, kederli gözleri televizyondaydı. GÜNEY ailesinin yardım çığlıklarını izliyordu. Halen daha olanlara, yaşadıklarına inanamıyordu. Eda'nın gözü yaşlı annesi: "Yalvarıyorum, kızımı gören duyan birileri varsa lütfen söylesin. Bu sizin kızınızın başına gelebilir inşallah gelmez de. Bu acının tarifi yok. Lütfen bize yardım edin." Doğruydu, bu acının tarifi yoktu. Bir annenin evladı ile sınanmasını yaşamayan anlamazdı. Hıçkıra hıçkıra ağladığında dayanamayarak hızlıca kumandayı eline alıp televizyonu komple kapattı... Başını koltuğa dayanıp tavana baktı yaşlı gözlerle adam. Nasıl bu kadar vicdansızdı? Kızı oraya nasıl hapis etmişti? Hiç mi yoktu acıması? Zihnini ele geçiren cevapsız sorular ile bir of çekti. Çok büyük bir yükün altına girmişti. İnsan bu yükle nasıl yaşardı? Türkiye'yi ayağa kaldıran Eda'nın yerini ve kimin kaçtırdığını sadece kendisi biliyordu ve masum kızlarıyla tehdit ediliyordu. Ne yapacağı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu ama vicdanı el vermiyordu. Kızlarının hayatı ile tehdit ediliyor bile olsa başka masum bir kızın gördüğü zulme sessiz kalamazdı. Hwksızlığa ve zulme karşı kör kalamazdı... O bu kadar vicdansız değildi... "Yok, bu böyle olmayacak..." Biriyle konuşur misali tavana baktı. Gözlerinden yaşlar usul usul akıyordu, kendisini o haberlerdeki babanın yerine koyduğunda kalbinin sıkıştığını hissetti. Her şeyi bilipte susamazdı... "Leyla'm... Bizimle empati kurun dediklerinde haklılar... " Deein bir nefesi kasvetli karanlık odaya bahşettipinde eli sıkışan kalbini bulmuştu. Bir an, bir an kızlarından haber alamadığını düşündü... "Bizim kızlarımız kaçırılabilirdi, biz de onların yerinde olup suçlular, bilenler görürde vicdan azabı çeker diye tüm Türkiye'ye yalvarabilirdik..." Kararlılıkta oturduğu koltukta doğrulduğunda şimdi bakışları keskin bakıyordu. Kararını vermişti, bu vicdan azabıyla yaşayamazdı. "Onun için ben böyle duramam. Sabah olur olmaz emniyete gideceğim." Bir an gözlerinin öünde kızları canlandı... Ama yine de kararından dönmedi. Buna izin vermezdi, zaten büyük kızını kaybetmişti ve diğer iki kızını korumak pahasına canını bile verirdi. "Korkma, kızlarımıza hiçbir zarar gelmeyecek. Kızlarımızo koruma karşılığıyla Eda'nın yerini söyleyeceğim. Büyük kızımızı koruyamayıp yanına gönderdim ama iki kızımızı koruyacağım." Çocuklarını kendisine emanet edip rahmetli olan karısıyla konuşup elinin tersiyle gözyaşlarını sildikten sonra koltuktan kalkıp salondan çıktı... Çok özlemişti karısını... Yattığı yerde huzurla yatıyor olduğunu biliyordu... Sessiz kalsaydı o zaman kemikleri sızlardı o toprağın altında... *** Sabah olmuştu. Emniyette herkes meraklı ve heyecanlıydı. Çünkü nihayet gerçekler ortaya çıkıyordu. Yapılan hiçbir kötülük saklı kalmaz, elbet bir gün çıkardı ortaya. Suçlular çekerdi cezasını. Zulme karşı sessiz kalanlar idi asıl caniler. Komiser Yusuf ve meraklı polisler bilgisayar başındaydı. Bir polis atıldı: "Sonunda suçluyu buluyoruz ha." Bunun üzerine komiser şu yanıtı verdi: "Evet. Bu bize çok zamana mal oldu ama, kaliteli uygulamalarla telefon numarasını tespit ediyoruz." Bunu söylediği esnada ekranda numaralar teker teker yazılmaya başlaması ile bütün herkes ekrana odaklanır. Bütün numaralar çıktığında bir polis çok şaşırır. Gözlerine inanamadı. "Bu ne şimdi?" dediğinde sesinden şaşkınlık akıyordu. Komiser dediğini duyunca gözleri yüzüne ilişti. "Ne oldu?" "Sarp'ın numarası bu komiserim." Bunu duyan komiser şaşkın şiş gözleriyle sordu: "Hangi Sarp'ın? Sarp APAK'ın mı?" Hayret eden bir vaziyette başını evet anlamıyla salladı. Tam bu sırada, birinin adımları kendilerine yaklaşıyordu... Masanın önünde durdu sert ve tok adımlar. "Eda GÜNEY'in nerede olduğunu biliyorum. Çocuğunu ben dünyaya getirdim..." Yanlarına gelip bir saniye bile beklemeden hemen söze giren adam ile şaşkınlık iyice yüzlerini kaplamıştı. "Bazı polislerin kızlarımın korumaları şartıyla yerini söylerim." 5. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD