3. Bölüm

2360 Words
32 yıl önce Akşam vakti idi. Hlava yeni yeni kararmış, sertçe esen rüzgar dört bir yanda hakimdi. Gece kondunun kapısı yavaşça açıldığında içeriye kucağında kırmızı kuşaklı gelini tutan yirmi beş yaşında ve eşinden iki yaş büyük olan genç adam girdi. Yüzlerinde gülümseme, gözlerinde ise aşk kıvılcımları hakimdi... Birbirlerini seyretmeye doyamıyorlardı. Genç adam ayağıyla kapıyı kapattı bir yandan gelini tutarken. "Beni yere indirir misin Hikmet?" "Neden?" Gülen yüzleriyle konuşuyorlardı. "Saat daha erken. Benim hiç uykum yok, bir şeyler içelim." Adam otuz iki diş sırıtmaktan alamadı kendisini zihnine doluşan kareler ile. "Bu gece kim uyayacağımızı söyledi?" "Birkaç bardak içelim de yatakta rahat olalım." Sırıtması yüzünde biraz daha genişlemişti. "Doğru söylüyorsun karıcığım." dedikten sonra dikkatlice gelini yere indirdi. "Sen salona geç dinlen. Ben gelinliğimi çıkartıp içkilerle geliyorum." Damat salona, gelin de yatak odasına geçti... Buzdolabını açıp rakıyı aldıktan sonra dolaptan çıkardığı bardaklara koyup kapıya doğru bakarak içeriyi kolaçan etti. Gizli bir şey yapacaktı... Buzdolabın üstüne uzanarak zor olsada sessiz olmaya özen göstererek parmaklarının ucuna basıp gizlediği uyku ilacının şişesini alabildi. Kocasının bardağına yarım hap koyup karıştırdığında artık içmeye hazırdı. Tüm bunlar olurken adam olacaklardan habersizce içeride gelinini bekliyordu sabırsızca. Şişeyi yine buzdolabının üstüne sakladıktan sonra tepsi elinde salona gitti. Bardaklar boşalmıştı. Genç adam esneyerek: "Neden birden bu kadar uyku çöktü ya?" Genç kadın gülümseyerek cevaplar: "Tabii, bugün çok koşturdun." "Hadi uyuyakalmadan birbirimizin olalım" deyip ayağa kalktıktan sonra iki elini tutarak kadınıda ayağa kaldırır... Yatak odasına birbirlerinin dudaklarını kana kana içercesine girerler. Yatağa yattıklarında tüm kıyafetlerini de sökercesine çıkarmışlardı birbirlerinin üzerinden. Birbirlerine teslim olurlarken aldıkları zevkin tarifi yoktu. "Ne oluyor bana? Hiç uyumak istemiyorum." Genç adam yirmi saniye içerisinde kendinden geçmişti son sözünden sonra ne olsuğuna anlam veremeyerek birden. Geç kadın bunu anlayınca altından çıkarak ayağa kalkıp hızla mutfağa doğru ilerledi. Eline çekmeceden keskin bir bıçak alıp yatak odasına geçtiğinde adamın başında duraksadı bir an. Yapacağı çok kötü bir şeydi, ciddi bir şeydi, zor tutabilecek bir yalanın ilk adımıydı... Bıçakla kendisinin bacağının çok küçük bir yerini kestikten sonra kanını da, tertemiz beyaz çarşafa sürdü... Sahte namus kanı çarşafta yerini almıştı. Kocasına döndüğünde gözlerinin çok az açık olduğunu fark etti ama adam hiç kendinde değildi. Eliyle yüzünü sevmeye başladı. "Tuvalete gittim... Merak etme, sen biraz dinlen. Sonra birlikte oluruz olacağımız kadar..." Gözyaşları tane tane yanaklarına inmeye başlamıştı o engel olamadan. "Ben seni çok seviyorum..." Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. "Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin... İşimiz bu, yaşamak..." Bir ay olmasına rağmen hâlâ haber kanallarında gündemliğini koruyordu Eda GÜNEY. "Bir ay önce kaçırılan Eda GÜNEY'den hâlâ bir iz yok." "Eda şimdi nerede? Yaşıyor mu, öldürüldü mü?" Her ama her programcıların, muhabirlerin ağzından "Eda" sözcüğü çıkıyordu. Bunlar konuşulurken tüm bunlarım sorumlusu Sarp villasında bahçesinde güzel bir hafta sonu geçiriyordu sanki hiç birşeyden sorumlu değilmiş gibi. Çimenlerde kurulu oturaklarda annesiyle yan yana hayatı seyrediyordu. Annesi arkaya bakarak açık cam kapıdan içeriyi kolaçan ettiktrn sonra da gözlerini oğlunun gözlerine çevirdi. Her ne kadar oğluna kızsa da bir şey diyemiyordu çünkü kendisi yüzünden bu hale geldiğini biliyordu. Zaten öyle bir evden çıkan birinden ne beklenirdi ki? "İstediğin oldu işte. Evden çıkma yasağı vere vere sen buradayken bile çıkmıyor kızcağız." Gözleri gözlerine dikildi hoşnutlukla; Bu durumdan gayet hoşnuttu lakin annesinin bu söylenmelerinden sokılmıştı. Alışması gerekti ve işine karışmamalıydı. "Bugün de mi aynı konu anne?" Diline gelen tüm sözcükleri yutup her zamanki, yılmışlık içeren cümlesini kurduğunda gözleri etrafta geziniyordu "Lütfen karını bir yere bir restorana götür. Hava alsın azcık kızcağız,yazık." Daha fazla dayanamadı Sarp ve annesine kısa bir bakış attıktan sonra dilinin ucuna gelen tüm o sözleri serbest bıraktı. "Sen de vicdan azabından kurtul. Harika bir fikir..." Sarp sert bakışlarının arasında diğer tarafa bakarak kısılan sesi ile devam etti. "Aynen yıllar önce kurtulduğun gibi..." Kederli bakışları oğlunun üzerindeydi. İçten içe ne söylerse söylesin bir işe yaramayacığını bilsede hem oğlunu bu psikolojiden kurtarmak hem de gelinini bu işkenceden kurtarmak istiyordu. "Benal hiç benim gibi değil. Lütfen artık bunu düşünmekten vazgeç." Tekrar bakışlarını annesine diktiğinde gözlerini kararşılık bürümüştü adwta. Annesinin bu konuşmalarından cidden sıkılmaya başlıyordu. "Her şeyden kendini suçluyorsun değil mi?..." Boynunu eğip sessiz kaldığını gördünce devam etti acımasız sözlerine; "Bende öyle düşünüyorum..." İçinde bulundukları durum çok acı ve ağırdı. "Her ama her şey doğumumdan sadece bir hafta sonra başladı. Ben daha miniciktim ya..." Yaşlı kadın kederli gözlerle bir süre baktı oğlunun gözlerinin içine. Gözleeinde yaptıklarının pişmanlığı vardı lakin ne kadar pişman olursa olsun bir işe yaramazdı çünkü zamanı geri almak gibi bir şansı yoktu. "Sana bu hayatı yaşatmak hiç istemedim." Gözyaşları usul usul aktı yanaklarına çaresiz kadının. "O zaman neden beni bu dünyaya getirene kadar sustun? Neden bir hafta sonra hayat kadını olduğunu itiraf ettin?" Zor da olsa oğlunun siyah gözlerinin içine bakabildi. Kendisinden çok utanıyordu. Oğlu ne yaşıyorsa hepsi kendisinin yüzündendi. İnsanlara güvensizliği, ihanete dayanamaması, kadınlara bakışı, babasının dindar bir adama dönüşmesi. Hepsi... "Vicdan azabı." Sarp tekrar etti. "Vicdan azabı..." Zihni geçmişe kayarken onun lügatında bir kaç saniye zaman durduktan sonra Sarp gözlerini gözlerinden çekip oturaktan ayağa kalktı. Sanki az önceki konuşmalarının hi biri yaşanmamış gibi tok ses tonuyla "Neyse. Benim işim var. Akşam görüşürüz " dedi. "Ama Benal hiç benim gibi değil. Babanın kaderini yaşamıyorsun. Lütfen ona güven. Bari telefonunu geri ver ya da attıysan yenisini al. İnsanlarla bir iletişimi olsun..." Sarp' ın bakışları bir kaç saniye uzaklara dalarken zihni yine mazinin derinliklerine inmişti. "Aynı babamın sana güvenerek telefonu evde bıraktığı veya unuttuğu gibi mi?..." Zihni maziden kareleri gözlerinin önüne getirirken verdiği cevap ile annesine de hatırlatmıştı... ___ Yedi yaşındaki Sarp odasında kapı arasından salona bakarak gözyaşları ile telefonda konuşan çarşaflı annesini dinliyordu şaşkın gözlerle. Duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu. "Lütfen yalvarıyorum peşimi bırakın artık, bu numarayı aramayın. Ben artık evliyim. Sizin yüzünüzden her gün kemiklerim kırılıyor, başımı pencereden bile çıkartamıyorum, ölmek üzereyim. Artık ne istiyorsunuz benden?" Telefonu kapatıp yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağladı oğlunun kendisini izlediğini ve tüm söylediklerini duyduğunu bilmeden.. ___ Annesini gözleri yerde cevap veremediği görünce arabaya doğru ilerledi uöursamazca. Gerçekten umursamıyor muydu yoksa kendince annesine ceza mı veriyordu? Belki de tüm bu halleri, gözyaşları ona komik geliyordu. Ağlasada, canını versede hiçbir şeyi değiştiremezdi. Arabayı binip hemen radyonun sesini açtı zihnindeki sesleri susturabilirmiş gibi. Her ne kadar amacı neler olup bittiğini, Eda' nın hâlâ ne kadar gündemde olduğunu öğrenmek olsada aslında zihnindeki sesleri duymamak için açmıştı radyoyu. Her zamanki gibi Eda konuşuluyordu. Her şey olması gerekti gibiydi onun için. Keyfi yerine gelmişti ve hatta parmaklarını direksiyona vurarak şarkı söyler tonuyla kendi kendine konuşmaya başlamıştı. "Her şey olması gerektiği gibi... Her şey yolunda ve güzel..." Arabayı kullanmaya koyuldu keyfi yerinde iken. "Şimdi Eda'ma gidiyorum... Şimdi Eda'ma gidiyorum... Ve kendimi daha da iyi hissedeceğim." *** Karanlık koridordan yürüyüp kapıdan içeriye girdi tok ve sert adımları ile. Attığı her adımda ayakkabıları beton zeminde tok sesler çıkarıp duvarlarda yankılanmasına neden oluyordu. "Merhaba Eda'm!" Ancak onu gördüğüne onun gibi mutlu olmamıştı Eda. Sert bakışını bozmadı. Sandalyeye bağlı Eda'nın karşısına geçti. "Sana yemek getirdim." Yedirmeye koyuldu... On dakikada tepsidekiler bitmişti, "Hadi şimdi birbirimizin olalım!..." deyip arkasına geçerek çözmeye başladı kızın bileklerini sıkı sıkıya sarıp bembeyaz teninde mor izler bırakmaya başlayan ipleri. "Senden bir şey rica edebilir miyim Sarp?" Bir an kaşları çatılsada ipleri çözmeye devam etti. Kendisinden bu zamana kadar bir şey istemediği için tuhafına gitmişti. "Dinliyorum..." "Üzerime yatma. Çok baskı da yapma." Çözmeye ara verip yüzüne baktı bir süre sessizce. "Nedenmiş o?" "Öyle istiyorum işte. Lütfen saygı duy..." Karşısına dikilip meraklı gözlerle sordu: "Bir nedeni olmalı. Neden şimdi böyle bir şey istiyorsun?" Şüpheci bakışları kızın yüzünde dolaşırken tek kaşını havaya kaldırmıştı sorgularcasına. "Dilim varmıyor Sarp... Lütfen anla." "Hiçbir şey anlamadım. Düzgün bir açıklama yapmazsan saygı yok." Eda bir süre sessiz kaldığında Sarp bir şey söylemeyeceğini düşünüp ipleri çözmeye devam etmek için arkasına doğru geçiyorken, "Baba oluyorsun" lafı adımlarını durdurdu. Adımları olduğu yerde çakılı kalırken kulaklarına dolan cümlenin gerçekliğini tartıyordu. Hiç olmadığı duygular zihnine akın ederken bir an ellerinin titrediğini hissetti. Bunu beklemiyordu lakin sonunda bunun olacağı belli idi. İlk başta şaşkındı... Gözlerinden sevinç okunabildikten sonra dudaklarında küçük bir tebessüm peyda oldu. Geri döndü. "Emin misin hamile olduğuna?" "Evet Sarp. Beni banyona götürdüğünde hep sessizce kusuyorum. Bazı belirtileri de anlayabiliyorum." İki elini kafasının arkasında birleştirdi. Buna inanamıyordu. "Bu çok güzel bir şey Eda'm, bu çok güzel bir şey... Neden bana söylemedin ki? Daha iyi bakardım sana... Şimdi tek sorun var; bebeğimizi burada kim doğurtacak?" Eda bir an duydukları ile afalladı. "Nasıl yani? Burada mı doğuracağım?..." Sessiz kalarak düşündüğünü görünce yaşlı gözlerle devam etti. "Lütfen artık bunu bana yapma Sarp. Bak, çocuğunu dünyaya getireceğim. Çocuğunun annesine bunu yaşatamazsın. Böyle burada hamile kalamam. Stresten düşer." Bunu duyunca hızlıca lafa girdi: "Hiç merak etme, size gözüm gibi bakacağım. Her şeyi halledeceğim." "Uzaklara gidelim..." Bunu duyar duymaz şaşkın gözleri gözlerine baktı. "Yurt dışına. Yeter ki beni ve çocuğunu çıkart bu karanlıktan. " Sarp bir süre bu seçeneği zihninde tartarken riske girmeye hiç niyeti yoktu. Daha havaalanına adımlarını attıkları an yakalanırlardı. "Olmaz. Bütün Türkiye seni tanıyor. Havaalanı çok riskli. Hem de pasaportun yok." "Kılık değiştiririm. Sahtesini çıkartırsın." Eda' nın aklına gelen bu fikirler ile aniden atılırken parıldayan gözleri ile umutla baktı karşısındaki adama. Tek dileği buradan kurtulmak idi. "Birdenbire ailemi bırakıp kaybolamam, herkes anlar. Polisler peşimize, gazeteciler ise ailemin peşine düşer." Düşünceli düşünceli yüzüne baktığında yalvaran gözleri görmesi ile aklına bir şüphe düşmüştü. "Bu oyun değil değil mi?" "İstersen hamilelik testini al getir..." Arkasına gelip ellerini ayaklarını çözüp birkaç adım uzaklaştı. "Bugün birlikte olmak yok." Şaşırmıştı Eda çünkü sadece birlikte olacakları zaman çözerdi onu. "Neden çözdün o zaman?" Bir umutla sormuştu ama beklediği cevabı alamadı. "Artık sandalyede bağlı olmayacaksın..." Odanın kapısına yaklaştı. "Yatağa uzan, dinlen." Baba olacağını duymak Eda' ya olan tavrını yani acımasızlığını azıcık olsun değiştirmişti. Odadan çıktığında anahtarla kapıyı kilitledi. *** Kırmızı ışığın trafiğinde yavaş yavaş ilerliyordu. Gözleri sol taraftaydı. Camın arkasında mağazanın girişinde olan, rahat tekli koltukları ve büyük televizyonları gözden geçiriyordu. Yani "sevdiği kadını" ve çocuğunun annesini karanlıktan çıkartmaya hiç niyeti yoktu. Sağına bakınca aklına doğum sorunu geldi. Çocuğunu kim dünyaya getirecekti? Daha çok erken olmasına rağmen şimdiden her şeyi halletmeyi, doğumda bir sorun çıkmamasını istiyordu. Önüne döndü. Düşüncelere dalmışken, ışıkların yanında hali garip olan yaşlı bir adam ilişti gözlerine. Altmış vardı. Yakışıklı, zengin görünümlüydü. Bembeyaz saçları vardı. Gariplik yüzündeydi. Kıpkırmızı gözleriyle bomboş telefonuna bakıyordu. Ölüden tek farkı; nefes alması idi. Kaldırımın ucundaydı. Yeşil ışığın yanmasına saniyeler kalmıştı. Adam başını boş bakışları ile baktığı telefondan kaldırmadan ufak adımlar atmaya başladı. Bunu görür görmez kapıyı açıp hızlıca arabadan indi Sarp ve yanına koşmaya başladı... Yeşil ışık yanmaya, şöförler Sarp'a korna çalmaya başlamıştı lakin şuanlık umrunda değildi, her ne kadar insanları fazla umursamasada bu adamın ne derdi olduğunu merak etmişti. Zavallı adam tam dev kamyonun altında kalacakken Sarp yetişip hızla kolundan tuttuğu gibi kaldırıma çekti. Göz göre geldiler. Şok içerisinde şaşkın şaşkın onu kurtaran adama bakıyor ve ne olduğınu anlamaya çalışıyordu.Bir yola bir kandırıma baktı nrfes nefese. Artık telefonda her ne var ise onu dış dünyadan soyutlayarak gelen kamyonu fark etmemesine neden olmuştu. Sarp olmasaydı belki de şimdi ölü olacaktı. "Lütfen dikkatli olun." Sarp adamın yüzüne dikkatlice bakarken ne derdi olduğunu anlamaya çalışıyordu. Anlayabildiği tek şey ise her ne olmuşsa aklının burada olmadığı idi. "Şeyy, ben eee-" Adam halen daha şoku atlatamamışken dili tutulmuş gibi kelimeleri bir araya getiremedi, bu halleri Sarp' ın merakını arttırıyordu. "İyi misiniz?" Adam Sarp'ın gözlerine bakabildi nihayetinde "Be-benim hayatımı kurtardınız. Teşekkür ederim." "Kim farketseydi aynı şeyi yapardı..." "Tam şimdi hasta kızımın ölüm haberini aldım da baya kötü oldum." Adamın gözlerinden yaşlar bir bir süzülmeye başladı. Evlat acısının tarifi yoktu. "Hadi ya. Başınız sağ olsun... Yapacağım bir şey var mı?" "Yok." adamın gözlerinin içine bir süre daha baktıktan sonra arkasını dönüp birkaç adım atmıştı ki sesini duydu. "Dur." Adama döndüğünde cüzdanından kartını çıkarttığını gördü. Kartı Sarp'a uzatarak, "Benim hayatımı kurtardın, sana bir can borcum var. Ne istiyorsan, ne lazımsa ara..." dedi. "Ben bir uzman cerrahım..." Bunu duyan Sarp, şaşkınlığını gizlemeye çalıştı zorla. İçinden şansına ve kaderine hayret ederken dudaklarının arasından "Çok teşekkürler" sözü çıkabildi ancak . Kartı eline aldı. Sarp'ın yanına iri yapılı sinirli adam gelip trafiği durduran Sarp'a: "Neden duruyorsun lan! Arabana geçsene!!" diye çıkışırken umursamadı bile adamı, bakışları elineki kartta idi. Sanırım çocuğunu doğurtacak doktoru buşmuştu. Sessiz kalmayı tercih ederken yaşlı adamın bakışları içerisinde sakince arabasına geçti. Direksiyonu tuttuktan beş saniye sonra tam kırmızı ışık yanıyorken sürdü ve geçti, korna çalan şöförlerden intikam almıştı aklınca. Kalakaldılar. *** Gece vaktiydi. Benal ile birlikte olmuştu. Üzerinde sakince sarılmış yatıyordu ki, karısının sesini duymasıyla yüzüne bakması bir oldu. "Sarp..." demişti çıkmaya çıkmaya kısılmış sesiyle. "Bir şey sorabilir miyim?" "Tabii, dinliyorum. Suskunluğunu niçin bozduğunu merak ediyorum." Benal bir şeylerden şüphelenmeye başlamıştı. "Hafta sonları beni bırakıp nereye gidiyorsun? Ben tüm bunlara sadece senin yanında olabilmek için tamam dedim. Tam istediğin gibi kadın olmaya çalışıyorum. Pencereden dışarı başımı bile çıkarmıyorum, ağzım var dilim yok. Ama sen bana istediğimi vermiyorsun, yanımda yoksun. Hiç benimle ilgilenmiyorsun. Sadece faydalanıyorsun." Bir süre baktı karısının gözlerinin içine anlsmak istercesine. Farkındaydı bir şeylerden şüphelendiğinin. "Karıcığım dedim ya, büyük proje üzerinde çalışıyoruz. Hafta sonları da gitmem gerekiyor. Hem de şu an yanındayım işte. Sen bunları kafana takma, villada kal ve sus." Bedenini ele geçirircesine sımsıkı sarılmaya, boynunu emeye koyuldu... Birkaç saniye sonra boğulur gibi oldu, ardından da midesi bulanmaya başladı. Mide bulantısı sinyali öksürüğü duyunca doğruldu. Benal ise, Sarp'ı ayaklarınla itip yataktan kalktı ve lavabolarına koşturdu... Kusma sesi kulaklarına rahatça gelebiliyordu. Neyi olduğunu tahmin yürüten Sarp lavaboya bakakaldı... *** 4 ay sonra İş sabahıydı. Takımını giymiş mutfakta su dolu bardağı kafasına dikiyordu... Telefonunun çalması ile boş bardağı masaya koyup telefonu cebinden çıkarttı. Arayan konuştuğu Eda'nın vakasındaki polisti. Bütün gelişmeleri bana bildir demişti. Telefonu açıp kulağına dayadı. "Efendim?" "Sarp Abi!" Sesi sevinçli geliyordu. Bu onu az da olsa şaşırtmış ve germişti. "Çok büyük bir gelişme oldu. İpucuyu bunca zaman görememişiz. Çarpan arabanın bir kamerada görüntüsünü bulduk. Hiç net değil ama plakasını almayı başardık, o zamanki kullanıcısını da araştırıp soruşturduk. Şimdi de evine gidiyoruz. Suçlulardan bir tanesini bulduk herhalde." Sarp çok gerilmişti kulaklarına dolan uzun cümle ile. Tam bu sırada kapı sesi duyuldu. Annesi gelip kapıyı açtığında gördüğü karşısında çok şaşırdı. Oğlu ve kızı Finlandiya'dan Türkiye'ye dönmüştü. "Sürpriz!" Eliyle ağzını kapattı. "Çocuklarım!" Sevinci gözlerinden okunuyordu. "Konum at." Sarp kardeşlerinin geldiğini duymamıştı henüz "Tamam, atıyorum Sarp Abi." "Hemen geliyorum..." Telefon kapandı. Ağzı açık kalmıştı. "Nasıl yani?" kısıkça döküldü kelimeler dudaklarının arasından, her saniye gerim gerim gerilirken şaşkınlık ve telaş tüm benliğini ele geçirmişti. Çünkü kendisine yardım eden gizemli kişi bulunmuştu... 3.Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD