2. Bölüm

3657 Words
3 yıl önce Güneşli, bulutsuz ışıl ışıl bir sabah güneş tüm ihtişamı ile parlarken lüks araç sakin mahallede Eda'ların evinin önünde durdu. Sarp ağır, acelesi olmayan adımları ile kapıya ulaşıp kapıyı tıklattıktan beş saniye sonra annesi kapıyı açmıştı gülen yüzü ile. Sarp her ne kadar kadına aynı sevecenlikle karşılık vermek istesede mimik oynamamıştı yüzünde. "Merhabalar. Eda arkadaşımı işe götürmeye geldim." Tok ve kalın sesi ile geliş sebebini belirttiğinde kadın içten ve güzel gülümsemesiyle, "Merhaba Sarp oğlum. Şu an hazırlanıyor, gelir birazdan" dediği sıra odasından çıkan Eda arkadan beklemediği Sarp'ı görür... "İşte geldi... Kendine dikkat et kızım." Anne kız öpüşmesinden ardından Sarp ile arabaya doğru ileler. *** Caddede trafik vardı, yoğun Pazartesi günlerinden biriydi işte ve yollar tıklım tıklımdı. Herkes bir yerlere yetişmete çalışıyordu. Sol tarafına bakınca Eda'yı sıkkın gördü. Tabii ki öyle görür, çünkü bir derdi vardı ve tam yanında oturuyordu. "Hayırdır Eda? Güzel ağzını bıçak açmıyor." Bıkkın bir nefesi arabanın içine bırakan Eda artık dayanamayarak içindekileri dile dökmeye karar verdi sonrasında başına gelecekleri bilmeden, hesap etmeden. Nereden bilebilirdi ki arkadaşının aslında bir psikopat olduğunu? "Senden de, davranışlarından da, bu sözlerinden de çok sıkıldım Sarp." "Davranışlarımdan örnek verir misin?" "'Aynı tarafa gidiyoruz' diyerek beni evimden almalar, iş yerime götürmeler... Hiç gerek yok Sarp. Ben kendim gidebilirim. Hem de seni görmek istemiyorum artık. Tam on iki yıldır, on beş yaşından beri peşimdesin. Hep reddediyorum seni, ama bir türlü yakamı bırakmıyorsun. Beni korkutuyorsun. Yeter artık..." Tek solukta sarf ettiği cümleler Sarp' ın bir an kaşlarını çatmasına neden olsada saniyesinde tekrar ifadesizlik maskesine geri büründü. Camdan dışarıya bakmaya başladı Eda, içi çok dolan insan konuşunca çok konuşurmuş. İçindeki tüm zehri kusarmış acımasızca sonuçlarını bilmeden. Ancak Sarp dinlemiyormuş, hiçbir şey umrunda değilmiş gibi bütün dişlerini göstererek yola bakıyordu. "Dışarısı çok tehlikeli Eda. Özellikle tek başındaki kadınlar için. Tek başına işe gidemezsin." Bu korumacı, sahiplenici tavrı Eda' yı iyice sinir etmekten öteye gidemedi. Sanki kendisi çok iyiydi de Eda' yı korumak ona kalmıştı. Kimdi ki o? "Lütfen kadınları çaresiz görme huyundan vazgeç Sarp." diye söylenirken trafiğin açılması ile hızlı gitmeye başlarlar. Ama dinlemeyen Sarp, hiçbir şey anlayamamıştı. Sözüne devam etti. "Hatta çok yakında hiç işe gitmeyeceksin." Bakışını camdan çekip gülümseyen, gözleri yolda olan Sarp'a sertçe baktı. "Benden ne istiyorsun Sarp?!" Sıkılmış, tükenmişti artık ve bir an önce yakasından düşmesini isyordu. "Çok iyi bildiğin gibi..." Eda'nın yüzüne baktı. "Evimin kadını, çocuklarımın annesi olmanı." Artık Eda' nın iyice canına tak etmişti, bu adam laftan anlamıyor muydu? "Ama ben istemiyorum! Beni duy, bir kadına da saygı göster artık!... Tamam tamam, sana başka sebeb vereyim; Ben hiç evlenmeyi düşünmüyorum, ilk önce kariyer diyorum. Çünkü bunu demeye hakkım var benim diğer kadınlar gibi!" Sessizce: "Ailen de çok seviyor beni. Neden bir türlü sevemedin beni?" Eda son demlerindeymişçesine sesini yükseltmekten alamadı kendisini kulaklarına dolan cümle ile. "Birincisi; aileme saplantılı değilsin. İkincisi; ailem bana karşı seni böyle görse, benim gibi nefret eder senden!... Hiçbir şey bilmiyorlar ki... Sadece çocukluktan beri arkadaş olduğumuzu biliyorlar." Sarp tek kaşını yukarı kaldırarak saniyelik bir şekilde bakışlarını yoldan çekerek yanında sinirden renk değiştiren Eda' ya çevirdi. "Benden nefret ediyorsun ha." *** Araba iş yerinin önüne vardığında Eda, kapıyı açıp tam inecekken kolunu sıkıca tuttması ile yüzüne şaşkınlıkla baktı. "Eda'm Eda'm, ben bizi çok mutlu ederim yemin ediyorum. Yeterki bana evet de. İşini düzene sokarsın, bir süre tek başına para kazanırsın. Ondan sonra evleniriz. Yemin ediyorum seni çok mutlu edeceğim... Lütfen olumlu cevap vermeden yanımdan uzaklaşma. Ben seni gerçekten çok seviyorum." Sevgi bu muydu? Karşısındakini zorlayıp kendine mecbur etmek... Zavallı kızın canına tak etmişti artık. Psikolojisi bozulmuştu. Birkaç hafta bile olsa Sarp'ı görmemek kendisine iyi gelirdi. Ondan en azından bir süreliğine kurtulmanın bir yolu olmalıydı Çok kısa düşünüp cevap verir: "Tamam..." Gözlerini parlar gibi görür. "Birkaç ay düşünmem gerek. Kafam çok karışık... Birkaç ay beni rahat bırak, hiç görüşmeyelim. Bari istediğim zamanı bana ver, tamam dedim." Sarp çok mutlu olmuştu bu cümleler ile, yıllar ardından başardığını sanmıştı. Eda' nın onunla evlenmeyi kabul edeceğini düşünüyordu. "Gerçekten mi?" Bir umut dudaklarının kıvrılmasına sebep olmuştu, bunu kanıtlar nitelikte sesi heyecanla çıkmıştı. "Evet... Lütfen kolumu bırakır mısın? Acıtıyorsun." Kaşlarını çatıp bakışlarını koluna indirdiğinde fark ettiği gerçek ile hemen kolunu bıraktı, şaşkındı. "Bana dünyaları bağışladın Eda. Tamam düşün bizi. Hiç düşünmedin ki..." dedi ve yüzüne dikkatlice bakmaya koyuldu. "Makyaj çok fazla olmamış mı?" "Allah aşkına Sarp. Sadece düşüneceğim dedim. Beni pişman etme." Sinirle arabadan inip sabır dilenircesine kapıyı çarparak iş yerine yürümeye başladı ve yürürken kendini içten yemeye... "Ne yaptım ben, ne dedim? Sadece günlerimi rahat geçirmeyi düşündüm. Ondan sonra ne yapacağım, ne diyeceğim ben?" Sarp, Eda'ya arkasından hayran hayran bakıyordu. Kızın her bir adımında savrulan saçları Sarp' ın dudaklarındaki gülümsemenin bir nebze daha genişlemesine neden oluyordu. Yüzünü kızın saçlarına gömüp kokusunu derin derin solumayı ne çok isterdi... 9 saat sonra Sarp uzaktan iş yerini izliyordu. İş yerinden çıkmaya başlayan işçilerin arasında bakışları Eda' yı buldu. Yanında bir erkek vardı, konuşuyorlardı. Sarp sert bakmaya başladı... Bir de, adamın arabasına doğru yürüdüklerini ve ardından da araça bindiklerini görünce yüzü sinirden kırmızı olmuştu. Çok öfkeli bakıyordu, çok öfkeli. Kimdi bu adam? Eda' nın omun arabasında ne işi vardı? Aklını buna benzer milyon soru esir almıştı Sarp' ın. Kara bulutlar toplanmıştı adeta tepesinde ve bir gök gürültüsü misali gürlemesine az kalmışı. Elindeki su dolu şişe ses çıkartmaya başladı. Sonra da yanlarından damlamaya başladı su. Elindeki şişeyi sinirden ne denli sıktığının farkında değildi, o kadar çok sıkmıştı ki tırnakları delmişti şişeyi ancak o su bacağına damlamaya başladığı an idrak etmişti bunu. Lakin umursamadı. Arabanın hareket etmeye başladığını gördüğünde ağzını sonuna kadar açarak beş saniye durmadan sesi çıktığı kadar bağırdı elini sertçe direksiyona geçirken. Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. "Çok mu ayıp hâlâ mutluluk istemek?..." Karanlığın içindeydiler. "Merhaba Eda. Sana kahvaltı getirdim." Kapüşonunu çıkartarak yüzünü görünür yaptıptığında gözyaşlarının içinde kalan Eda, titreyen sesiyle: "S-Sarp, neden bunu bana yapıyorsun? Neden bunu sevdiğin kadına yapıyorsun?" Hayat ne kadarda adiceydi böyle. Sevmenin anlamı bu muydu? Seven sevdiğinin mutluluğunu istemez miydi? "Bunu sen cevaplayacaksın. Neden bunu yapıyorum sana? Neden bu hürcedeyiz? Neden cezanı kesiyorum?..." Perişan olan Eda'nın korkusunu belli eden gözlerini görsede ifadesinden bir gram eksiltmeden aynı sert bakışları ile bakmaya devam etti. "Neden suç işledin? Neden bana dünyaları bağışladıktan sonra beni yerle bir ettin?" Acımasızca dilinin ucuna gelen kelimeleri sarf ederken Eda artık korkudan ve sinirden bayılacak raddeye gelmişti. Korkusunun ve sinirinin üstüne bir de uzun süre midesine tek lokma İnmemiş, uzun süre karanlıkta olmasıda eklenince daha katlanılmaz oluyor, bayılmamak için direnmesi zorlaşıyordu. Oysa hayal ettiği bu değildi; Sarp' tan bir kaç ay süre istediğinde rahat edeceğini düşünmüştü, bunları değil... Bir kez daha sorguladı Eda "Suçum ne?..." diye ama yanıtını bulamadı yine. Hayat ona çok görüyordu mutlu olmayı, aslında ona rahatı ve mutluluğu çok gören Sarp' tı. Kendisine tutsak etmişti kızcağızı acımasızca ve canice. "Bak Sarp... Seni gerçekten çok kırdıysam çok özür diliyorum ama böyle yapamazsın. Bu kadar acımazsızlık olamaz. Ne olur çıkart beni bu delikten, yalvarıyorum. Ne istiyorsan yaparım. Hatta hapisten çıkınca deneriz, yemin ediyorum. Yeter ki bana özgürlüğümü bağışla... Ne olur." Eda kendisini gözyaşlarıyla ve ağlak sesiyle yalvarırken bulduğunda bakışları Sarp' ın katı bakışlarında idi; Sarp da artık onana inanacak değildi, bir kez kanmıştı yalanına ve bir daha bunu yaşamaya niyeti yoktu. Ancak bu yürek yakan sahneye cevabı bu oldu: "Şu an sağlıklı düşünemiyorsun. Çıkar çıkmaz kendini ona teslim edersin... Buradan çıkmak haram sana! Yuvana alış!" Sarp çok iyi biliyordu buradan çıkarsa direk o adama gidip kendisinden kaçacağına ve bu kez buna izin vermeyecekti. Bir kez daha kanmayacaktı... Belki çözüm bu değildi ama kendince çareyi bunda bulmuştu, acımasız bir babanın oğlu ancak bu kadar olabilirdi. İnsanlar adeta dengesiyle oynuyordu ki zaten pek dengeli bir adam olduğu da söylenemezdi. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı ve bir dakika sonra kendini toparlayıp tekrar denedi. "Senin dilinden de anlatayım; Burada bozdun beni." Sarp, yatağın çarşafındaki kan lekesine gözlerini çevirdi kulakları Eda' da iken. "Uzun bir zaman evlenmeyi düşünmüyorum. Sadece ama sadece özgür ve yalnız kalmak istiyorum. Çünkü bana öyle şeyler yaşattın ki, uyuyamıyorum bile. Gözlerimi kapatır kapatmaz mide bulandırıcı sahneler görüyorum." Sarp çarşafdaki lekeye dikkatlice bakıyordu. Sessizce: Aklı o anlarda idi. "Bunu göreceğimi hiç düşünmüyordum..." Yüzüne bakıp gülümsedi. "Gerçekten de ilk önce kariyermiş! Aferin Eda'ma!" Kahkaha atar gibi ağlamaya başladı. Sinir krizi geçiriyordu. Zor nefes alıyordu. "Hadi, bir iki gündür hiç yemedin. Kahvaltı yapalım da az yatalım." Kendi elleriyle yedirmeye koyuldu. Eda her ne kadar midesi bulansada açlıktan zil çalan karnına bu kez yenik düşerek itiraz etmeden yemeye koyuldu. Bildiği tek bir şey vardı; özgürlüğünü, hayatını çalan bu adamdan ölesiye nefret ettiği idi. Buradan ve ondan bir şekilde kurtulsa bile eski yaşantısına geri dönemeyeceğini biliyordu; bu adam ondan hayatını, gülümsemelerini çalmıştı çünkü. Acımasız, dengesiz bir adam.... Ve kafese kapatılıp özgürlüğü elinden çalınmış bir kuş misali narin, kırgın bir kız... Sarp böyle yaparak onu kendisinden iyice nefret ettirdiğinin her ne kadar farkında olsa da aslında o sadece babasının onda bıraktığı izleri gün yüzüne çıkarmaktan başka bir şey yapmıyordu. Her çocuk anne babasını örnek alırdı işte. Bir aile nasılsa çocukta öyleydi. Doğduğumuz evde gördüklerimiz insanları örnek alır onlar gibi oluruz. Hatta huyunu kararlarını hiç beğenmesek de, birden bakmışız ki onlar biz olmuşuz. Eda, birkaç lokma yedikten sonra sordu: "Sarp hiç düşündün mü, seni neden hiç istemediğimi?" Farkında değildi asıl sebebin yada kabul etmiyor, bilmiyormuş gibi yapıyordu. "Düşündüm tabii... Neden olacak, mahalledeyken hep evimden bağırış çağırış sesleri geldiğinden 'bunlar deli' dedin." "Hayır hayır, ondan değil." "O zaman başına namus bekçisi olacağımı düşündüğün için." "Hayır, o da değil." Eda yılmışlıkla baktı bir süre karşısındaki adama, bu adamda gram empati yoktu. Kimseyi anlamıyor, anlamak istemiyordu inadına. İstiyordu ki dünya onun etrafında dönsün. Sesini yükseltti Sarp sinirle. "O zaman neden Eda?!" dedi sinirinin son demlerindeymişçesine. "Neden beni hiç istemedin? Senin için ölüp bitiyordum! Yakışıklıyım, zenginim! Sorun ne? Neden güzel, görkemli, büyük evimizde olmak yerine buradayız?!" Sanıyordu ki para olunca her şey olur, oysa Eda kendisini gerçekten sevecek birini istiyordu. Sevmenin anlamı bu değildi, insan kıyamazdo sevdiğine ama bu adam ona çektirmediği işkence bırakmamıştı. Ruhunu söküp almıştı adeta bedeninden. Bu adamın yanındayken hiç durmayan, her daim yanaklarında yer edinen gözyaşları ile cevap verdi: "Sorun bir türlü peşimi bırakmaman. Seni saplantılı bir psikopat gibi gördüm Sarp... Belki.. belki sen hep gelmeseydin ben gelirdim..." Kendisini azıcık insan yerine koyup duygularına ve düşüncelerine saygı gösterseydi gerçekten de deneyebilirdi ama o acımasız babanın evladıda ancak bu kadar olabilirdi. Merhamet nedir bilmezdi, kalbini kötülük bulamıştı adeta aynı babası gibi. Siyahın esiri idi. Elini açarak başının arkasına yerleştirip etrafında turladıktan sonra Eda'ya döndü aniden. "Hep yalan söylüyorsun hep!... Hadi şu kahvaltını yap." Bir kere kandırdı ya, bir daha inanmazdı bu laflara. Yedirmeye koyuldu yine... Tepsidekiler bitmeye başlamıştı. "Er geç bir gün yakalanacaksın Sarp! Hareketlerinden şüphelenecekler." "Öyle bir şey kesinlikle olmayacak. Bütün arkadaşların gibi evlendim ve öyle sorgu odasına girdim..." Eda duyduklarına çok şaşırmıştı. Bu adam tam bir psikopattı, profesyonel psikopat. "Dur bir saniye. Sadece şüphelenmemek için mi Benal ile evlendin? Bir ay önce planı uygulamaya başladın yani?... Halbuki, evlendiğini duyunca senin adına çok sevindim... Sen iyi değilsin Sarp, hiç iyi değilsin. Hastaneye yatman gerekiyor." Eda işittiklerine inanamazca Sarp' a bakarken o bu laflara çok sinirlenmişti. Kimse karışamazdı ona ve ayrıca deli falan değildi, sadece biraz dengesiz... "Bana ne yapmam gerektiğini söyleme!" diye bağırdıktan sonra arkasına geçip ellerine bağlı olan ipi çözmeye koyuldu. Ne yapacağını anlayıp, gözyaşlarını sel gibi akıttı Eda. "Lütfen artık bunu bana yaşatma Sarp, lütfen yaşatma." ve meşhur soruyu sorur. "Ya bunu kız kardeşine veya annene yapsalar?..." Sarp bu soruyla duraksadı ve gözünün önünde geçmiş canlandı. Yine yedi yaşındaki Sarp'ı ve o zaman gördüklerini gördü. Yakasonı bir türlü bırakmayan mazinin derinliklerinde kayboldu bir süre. ___ Yedi yaşındaki Sarp yatak odasının önünde, yarım olan kapıdan yürek yakan sahneyi seyrediyordu. Kemer vurma sesleri kulaklarında çınlarken kemer her kadının sırtına indiğinde küçük Sarp sıçrıyordu yerinde. Zavallı kadının hiç sesi çıkmıyordu. Korkuyordu, canı yanıyordu ama alışmıştı tüm bunlara. Her gün aynı şeyler tekrar ediyordu, sanki bir günü kopyala yapıştır ile tüm hayatına yayılmıştı. Kemerle kadını darp ediyorken şu sözleri söyleyerek emirler yağdırıyordu. "Bu gecekondudan burnunu bile çıkartmak haram sana lan! Çarşafın içinden de çıkmayacaksın, lanetli saçının bir teli bile görünmeyecek! Sesin çıkmayacak, suskun bir kadın olacaksın! Sesini bile duymak istemiyorum! Her namazda Allah'a yalvaracaksın! Beni, bizi affet diye!" Hee gün aynı sahnelere tanık olan küçük Sarp' ın her ne kadar korkudan elleri tir tir titresede anlık bir cesaret hücum etti küçücük bedenine. Annesini canavardan kurtarmak istiyordu küçücük bedeni ile devasa bir canavara gücü nasıl yetecekse. Koşa koşa mutfağa gidip apının arkasından oklavayı alarak geri döndü... Babasına o kadar kinlenmişti ki, odaya girip koşarak ve oklavayı başının üstünde tutarak çığlık atmaya başladı ve tam kafasına vuracakken, babası dönüp eliyle oklavayı tuttu. Çocuğuna vahşi aslan gibi bakıyordu... __ O anları, kulaklarında çınlayan kemer sesini ve babasının o anki bakışlarını anımsayan Saro durgunlaşsada kısa sürede kendisini toparlayarak Eda'nın sorusunu sessizce cevapladı: "Mani olmak isterken ağzım burnum kırılır, kemiklerim parçalanır..." Gözleri kızarmıştı. Az daha gözyaşları geliyordu zihnine akın eden geçmiş ile. Geçmiş yakasını salsa belki daha sağlıklı bir zihne sahip olacaktı lakin babasının o yaptıklsrı buna izin vermiyordu. Aldığı her nefes tutsaktı geçmişe. Ve nefes aldığı her saniye siyahın kölesi idi. Ellerini çözmeye hızlıca devam etti... Ayaklarını da çözdükten sonra ayağa kaldırdırıp canını yakıp yakmadığını bile umursamadan sinirle kolunu sıktı. "Bir daha bana böyle şeyler deme! Empati yap deme!... Ne benden farklı olan insanlarla yapabilirim, ne bunları neden yaptığımı anlamayacak insanlar (ailen de dahil) benimle empati yapabilir... Şimdi uzan şu yatağa." "Sarp, gözünü seveyim yapma..." Ancak Eda'yı hiç dinlemiyordu. Tıpkı babasına baktığı o öfkeli gözleri ile karşısındaki zavallı kıza bakıyordu. Yatağın yanına götürüp üzerine ittikten onra da yalvaran gözlerini boşverip üstüne uzandı.. Bir kadına en büyük kötülük idi zorla dokunmak. Hiç bir kadın hak etmiyordu bunu... Bir eli kızın çıplak teninde keşfe çıkmışken dudakları ise kızın göz yaşlarnı ve çırpınışlarını umursamadan acımasızca dudaklarını kana kana içiyordu. *** Benal, salonda büyük camdan Sarp'ın yolunu gözlüyorken hafta sonu ne işi olduğunu merak ediyordu. O kocasıyla vakit geçirmek isterken Sarp hep işim var diyerek ortadan kayboluyordu. Banal buna her ne kadar üzülsede aşkı gözünü o kadar kör etmişti ki, sesini çıkaramıyordu. Geriye baktığında boş görkemli koltukları gördü. Yalnızlık, ilgisizlik ve katı kurallar her geçen gün daha çok canını sıkıyordu. Oysa hayal ettiği evlilik bu değildi. Her kadın gibi sevdiği adamdan ilgi bekliyordu ama kocasının yüzünü doğru düzgün gördüğü bile yoktu. Yalnızlığı yine iliklerine kadar hissederken bir umut tekrar dışarıya baktığında geçmişi, nasıl evlilik teklifi ettiğini hatırladı... __ Güzel ve lüks restoranda masada oturuyorlardı. Benal, şaşkınlığını ne kadar belli etmese de gülen yüzünden anlaşılıyordu ne kadar mutlu olduğu. "Sarp buraya neden geldik? Kötü bir şey yok ya?" "Hayır hayır..." dedi heyecansız, ifadesiz. "Hayırlı bir şey..." Daha da şaşırmıştı. Meraklı gözler ortaya çıktı. "Benal beni bilirsin, sözü uzatmayı sevmem..." Elini elinin üzerine koyduğunda şişkin gözleriyle baktı şaşkınlıkla. Yıllarca hayalini kurduğu sahne gerçek oluyordu ama gerçek olacağını hiç ummamıştı. Sanki her şey yine hayaldi, sanki gözlerini açtığında her şeyin bir rüyadan ibaret olduğu anlayacaktı ama o her ne kadar inanamasada her şey gerçekti. "Evet, biliyorum." "Benal... ben geç anlasam da senin değerini anladım. Senin güzelliğini, iyiliğini, şefkatini anladım. Kaderim olduğunu anladım..." Cebinden yüzük kutusunu çıkarttığını görünce elleriyle ağzını kapattı... "Sarp hiç ummuyordum!" "Benal benimle evlenir misin?..." Hep hayali olan bu soruyu bir saniye dahi düşünmeden cevapladı. "Evet!... Evet seninle evlenirim!" Sarp bir an şaşormıştı, Benal' ın onu ne kadar sevdiğini biliyordu lakin bu kadar basit olacağınıda düşünmemişti. "Bu kadar hızlı mı? Biraz düşün bence." "Düşünmeye ne gerek var ki?" Onu seviyordu ve onunla evlenmek hayali iken düşünmeye gerek bile duymuyordu. Zaten başını her yastığa koyduğunda bu anı hayal ediyordu. "Bilmiyor musun, ben çok farklı bir damat adayıyım. Düşünmen gerek." Parlayan gözleriyle cevap verdi Benal hiç düşünmeden: "Ben her şeyi biliyorum. Törelerinizi, gelenek göreneklerinizi, her şeyi biliyorum... Hayatta en çok seni seviyorum Sarp, hep sevdim. Annem babam trafik kazasında rahmetli oldu, çok arkadaşım da yok, dışarda da bir işim yok. Ağzı çok laf yapan bir kadın da değilim. Ne dersen saygı duyup yaparım söz veriyorum. Çünkü ben koşulsuz sevmekteyim seni." Benal gözlerinden akan sevinç gözyaşlarını elinin tersiyle silerken halen daha mutlulukla karşıdında otururan adamın gözlerinin içine bakıyordu. Sarp ise şaşkınlığını gizlerken saniyelik bir şekilde uzaklara dalıp gştsede çabucak toparladı kendisini. Oysa her kadını annesi gibi sanıyordu... Güveni kalmamıştı annesi sayesinde kadınlara. "Villam da büyük, rahat edersin." deyip gülümsedi. ----- Camdan dışarıya bakan Benal içinden der ki: "Bütün bunlara sadece hep seninle birlikte olmak için tamam dedim ama, sen yanımda yoksun..." Kendisini o kadar yalnız hissediyordu ki, cama çıkıp çığlık atası vardı. Kimsesi yoktu Sarp' tan başka ve ailesini kaybettiiğinden beri yalnızlığı iliklerine kadar hissetmişti hep. Oysa Sarp ile evlendiğinde bir aile kurup bu yalnızlığından kurtularak çok mutlu olacağını düşünmüştü lakin işler hiçte onun sandığı gibi değildi. Sarp onun çocukluktan beri sevdiğiydi, ilk aşkı.... Çocukken mahallede onu üzgün görünce o da üzülürdü, canı yanınca onun da yanardı ve mutlu olsaydı o da mutlu olurdu. Şimdi de de böyleydi. __ Kendisinden bir yaş küçük olan Benal, yedi yaşındaki kaldırımda oturan Sarp'a yaklaştığında gözyaşlarını gördü. "Ağlama, her şey düzelecek. Bak, benim annem babam gitti ama dimdik duruyorum." Benal'a döndünüp yüzüne doğru düzgün bakmadan bu iyi kalpli kızı yüksek ses tonuyla tersledi: "Sana ne! Sen işine bak!" Sarp'a üzülerek boynu eğik bir şekilde yanından uzaklaşırken gözlerinden yaşlar süzülsede hemen sildi. Önüne dönüpte karşı kandırımda ip atlamaya çalışan altı yaşındaki Eda'yı gördüğünde içten gülümsedi... ----- Zihnine dolan mazi ile dışarıyı seyreden Benal çok bunalmıştı. Hava almak için cam kapıyı açıp öne küçük bir adım attı ve tam dışarıya çıkacakken, Sarp'ın annesi bir odadan çıkıp arkadan gördü. "Ah kızım..." duyduğu ses ile Benal bakışlarını kadına çevirdiğinde söyleyeceklerini bekledi sabırsızca, bir an önce ne söyleyecekse söyleyip onu rahat bırakmasını istiyordu çünkü artık gerçekten azıcık hava almaya ihyacı vardı. "Sarp yokken bahçeye çıkman yasak, unuttun mu? İyiliğin için diyorum, Uşak Salim görürse söyler. Çok sıkıldıysan lütfen söyle oyalayayım. Dışarıya çıkmaya senin de hakkın var ama bana söyle çıkmak hava almak isteyince. Hem de dilinle söyleyebilirsin. Sarp yokken konuşabilir rahat olabilirsin." Gülümsedi. Sarp'ın sesini duyar oldu; "Benal, sana güvenerek eve kamera takmıyorum. Lütfen ben evde yokken de töreye uy. Evden burnunu bile çıkartma ve mühürlü ağzını açma. Söz verdin." Gerçeği hatırlayan Benal başını sallayarak hayır dedi. Bunu gören annesi ise kederli bir bakış attı... *** Sarp, Depo Apartmanı'ndan dışarıya çıktığında telefonu çalar... Arayan Eda'nın babasıydı. "S-S-Sarp, oğlum. He-hemen buraya ge-gelir misin?" Sesi korkunç derecede kötüydü, ağlamaklı gibiydi. Sarp' ın bu pek umrunda olmasada şüphe çekmemek adına umrundaymış gibi davranmalıydı. "Ne oldu?" dedi meraklı ses tonuyla. "Şehir dışında bir or-ormanda bir kadın ceseti bulunmuş. Kızınız ol-olabilir diyorlar. Komiserin de annesi öl-ölmüş, cenazede. Bizi morga gö-götürür müsün? Hiç gidecek halimiz yok." "Tamam, hemen geliyorum." Telefonu kapatıp arabaya binerek hızla uzaklaştı. *** Hava çok bulutluydu. Perişan annesi eşine yaslanmış bir vaziyette gözyaşları içerisinde arabaya yaklaşıyorlarfı. Arkaya bindiklerinde Sarp: "Bence Eda değil. İçimizi lütfen rahat tutalım." Bu zavallı aile maalesef gerçekleri bilmediği için ölü bulunan kızın kendi kızları olduğuna neredeyse inanıyorlardı Araba uzun bir yolculuğa hareket eder. Sarp aynadan bir an arka koltukta oturan orta yaşlardaki çifte baktığında gözlerinde gözyaşı, ağızlarında ise dua olduğunu fark etti ifadesiz gözleri. *** E-5 yolunda bir benzinlikçide durmuşlardı. Sarp suyun parasını verdikten sonra arabadaki perişan anne babaya gözü takıldı. Ağladıklarını farketti. Gözlerini yumdu. Çok sankidi. Kaşının bir tanesini kaldırdı. Büyük bir ısrarla bir şey yapmak istiyor ama yapamıyor gibiydi. "İyi misiniz beyefendi?" Gözlerini açıp kasiyer kadına kısa bir bakış attığında umursamazca sorusunu cevapladı: "İyiyim bayan." Daha fazla oyalanmadan parasını ödediği suyu da alarak marketten çıkıp arabaya doğru ilerledi... *** Önde zavallı çift olmak üzere karanlık koridorda yürüyordu. Kadının gözü bir an karadığında dengesi bozulduğunda adam anlın refleks ile kolundan tutarak destek olup düşmesini engeller. "İyi misin Eylül?" "İyi misiniz? " diye sorar her şeyden sorumlu olan. "Ben artık dayanamıyorum Hayrettin." Adam kadına kısa bir bakış attığında ayakta duramayacak kadar halsiz olduğunu anlar. "Sen burada otur istersen." "Olmaz." "Zaten az kaldı." diye atıldı Sarp kendisini tutamayarak. Yürümeye devam ettiler... Morgun kapısının önündeki yetkili: "İçeriye sadece bir kişi alıyoruz." Birbirlerine kısa bir bakış attıklarında kadının içeye girmesine dayanamayacağını fark etmişti adam. "Lütfen ben gireyim Eylül." "Tamam..." Kadında buna hazır olmadığını bildiği için itiraz etmeden kabul etmişti. Kapı açıldı, içeriye babası girdi. Simsiyah saçları gördüğünde acıdan gözlerini kapattı elini kalbine bastırırken. Aldığı nefesler boğazına takılırken gözyaşları sel gibi akmaya başladı. Tirtreyen bacakları onu ayakta tutmakta zorlanırken ağır adımlarla yaklaştı orada yatan kıza... Her an olduğu yere yığılacakmış gibi bir hali vardı, bir baba için bu çok zordu. Yaklaşık bir dakika sonra morgdan çıktı. Annesi yaşlı ve meraklı gözleriyle bomboş gözlerine bakıyordu. "Eda değil." Zar zor çıkmıştı kelimeler ağzından, etkisinden çıkamoyordu. Kendi kızı değildi belki ama başka bir babanın prensesi idi orada yatan. Dediğini duyar duymaz sesli ağlamaya başladığında babası da ağlamaya başladı. "Allah, hiç kimseye evlat acısı vermesin." Şüphesiz bu hayattaki en büyük acı idi evlat acısı. Tarifi bile yoktu bunun. Elleriyle gözlerini kapatan babası da eşinin bu duasına "Amin" demişti. Hatta, her yüreği yakan sahneyi ifadesiz gözlerle izleyen Sarp'ın ağzından da sessize, "Amin" kelimesi çıkmıştı. *** Tam gün batımıydı. Güneş batıyorken, turuncu ışıkları çok güzel görünüm veriyordu. Sarp mezarlığa girdi... Etrafı kolaçan ederek yerini bulup mezarın karşısında durdu. "Merhaba Hikmet APAK..." Babasının mezarının karşısında duruyordu yüzünde mimik oynamazken. Katı, dik ve kendisinden oldukça emin duruşu ile mezara kısa bir bakış attı. "Buraya yıllar sonra sana bir şeyler sormaya ve cevaplarını alamamaya geldim..." Biliyordu cevap alamayacağını lakin yinede kendisine engel olamamıştı. Kalbinde ufak bir sızı hissettiğinde tüm o dik duruşu bir anda yerle bir oldu ve gözyaşları gelmeye başladı. "Ben neden senin gibiyim? Neden senin gibi düşünüyorum, neden senin gibi yaşıyorum ve yaşatıyorum? Neden yanımda tek duran insanı hor görüp sesini bile çıkartmasını istemiyorum?... Neden herkesin bana ihanet edeceğini düşünerek ben onlara ihanet ediyorum, korkunç davranıyorum? Neden ihanetten bu kadar korkuyorum? Neden?.., Neden ben insanlarla empati yapamıyorum? Olmuyor olmuyor, bir türlü yapamıyorum! Gözlerimi yumsam da açsam da olmuyor! Ben empati kuramıyorum... biz kuramıyoruz. Neden? Biz lanetli miyiz?... Senden nefret ediyorum nefret ediyorum. Ama seni yaşatıyorum bildiğin!... Nasıl? Nasıl beynime bedelime girdin?" Tek solukta, sesini hafif yükselterek sitem edercesine dudaklarından dökülen cümleler ile ilk defa yerle bir olduğu anlardan birindeydi. O hep nefret ettiği babasına her geçen gün daha çok benzediğinin farkındaydı. Elini yumruk yaparak kafasına vurmaya başladı. "Çık git artık beynimden! Siktir git hayatımızdan!" Gözyaşlarıyla bir ölüye yalvarıyordu... 2. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapım #DengesizGardiyan
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD