14. Bölüm (Özel Bölüm Part 2)

2624 Words
"Anne..." Genç kadın kelimeleri yeni yeni telaffuz etmeye başlayan oğlunun minicik elini kocaman karnına koyması ile gülümsedi. "Kaydeş buyda." Oğlunun harfleri tam çıkaramayan sevimli hali ile gülümsemesi iyice genişledi. "Evet anneciğim, kardeşin burada şimdilik ama çok yakında aramıza katılacak." Üç yaşındaki Sarp az çok anladıkları ile kocaman gülümserken yanında oturan kardeşine döndü hevesle. "Duydun mu, kaydeş geliyoo?" Henüz bir yaşındaki Anıl ellerini çırparken "Kay- deş." diyebildi tek tük kelimeleri ile. Genç kadın eli karnında gülümseyerek oğullarına baktı sevgiyle. Kızının kahramanı olacak bir babası olmayacaktı ancak onun için her şeyi yapabilecek iki abisi olacaktı. Bir anda hissettiği sancı ile dudaklarından bir inleme firar ederken iki kardeş korkuyla anneleeine baktıkar. "Anne." "Ayne." Kadın eli karnında bir çığlığı daha dudaklarının arasından serbest bırakırken seslerden uyanan kocaaı sinirle girdi odaya. "Ne oluyor?" "Suyum geldi Hikmet, doğuruyorum." * * * Bir gece yarısı acımasız dünyaya, zor bir yaşam savaşına merhaba demişti Benu... Ve zorlu bir doğumun ardından ebe kucağında, battaniyeye sarılmış bebek ile salonda oturan babaya yöneldiğinde kocaman gülümsedi. "Gözünüz aydın, dünya tatlısı bir kızınız oldu." Bebeği alması için adama uzatırken adamın haraketsiz kalışı bir süre afallattı genç ebeyi. "Kucağınıza almayacak mısınız kızınızı?" Ve adam kızının yüzüne bir kez bile bakmadan sadece iki kelime etti; "Hayırlı olsun." Dengesiz Gardiyan Bir AlYud Yapımıdır. Yıllar Geçtikçe Benu Anaokulunun teneffüs zili çalmasıyla bütün çocuklar kendilerini dışarıya atmıştı. Tüm öğrencilerin koşturmalarının içerisinde, kendisinden ağır gibi görünen sırt çantasıyla ağır adımlarla ilerliyordu. Bütün öğrencilerin gerisinde kaldığında ise başını sağa çevirdi ve adımları duruksadı. Bir şey görmüştü ve ilgisini baya çekmişti. Adımlarına yeni bir yön verdi ve yaklaştıkça yaklaştı... En anlamlı bakış, bir çift ıslak gözde saklıdır; demiş şair. Küçük bir kızın meraklı bakışları ile bulutlar biraz daha çoğaldı. Kasvetli bir hava, kasvetli bir gün idi... "Neye bakıyorsun abicim?" Henüz 6 yaşındaki Benu yanına gelen sbisi ile bakışlarını baktığı posterden çekmeden fısıldadı. "Buna gitmek istiyorum abi, babam izin verir mi?" Anıl, kardeşinin parmağı ile gösterdiği yere baktığında gözlerini sımsıkı yumdu bir an. Yüzme kursunda yeni dönem kayıtlarının bağladığını duyuran bir afiş... Suda balık misali süzülen yaşıtlarını görmesi gözlerini parlatmıştı ve heveslendirmişti küçük kızı. Hayali olmuştu yüzmek... İzin verir miydi ki o gaddar babası? Kardeşinin hayran bakışlarına daha fazla dayanamayan Anıl, "Neden vermesin?" dedi elini kardeşinin saçlarına götürürken. "Hem de bedavaymış, öyle yazıyor." Kardeşinin sonrasında nasıl yıkılacağını düşünmemişti o an... Eve vardıklarında onları gülen yüzü ile karşılayan annelerine sarıldı ikiside. "Anne, seninle konuşmamız gereken bir konu var." dedi sırt çantalarını omuzlarından çıkartıyorken. "Tamam, elinizi yüzünüzü yıkayın çnce. Salonda konuşalım." Salona geçtiklerinde Anıl, annesine Benu'nun hayalini anlattı. Benu ise merakla yüzlerini seyretti. Konuşmaları bittiğinde de annesine döndü: "Anne, babam izin verir mi?" Gülen yüzüyle cevapladı küçük kızının sorusunu: "Benim güzel kızım, bu akşam mutlaka konuşacağım babanla. Merak etme." Ve kızının yüzünü gülümsetmişti... * * * Küçük kız heyecanla ve birazda korkuyla babasının eve gelmesini bekliyordu. Çok istiyordu yüzmeyi, suda balıklar gibi süzülmeyi... Ve şimdi kadın, başı eğik kocasının karşısıında ne diyeceğini bilemeyerek kıpırdanıyordu. "Konuşabilirsin or**pu" "Eee Hikmet..." diye geveledi kadın ağzının içinde. Nasıl söyleyeceğinden çok kocasının tepkisinden korkuyordu. "Geveleyip durma kadın, ne söyleyeceksen söyle. Sonra da kapa çeneni." Benu koridorda duvarın arkasında gizlenerek salondaki babasının gözlerine korkuyla bakıyordu. Derin bir nefes alan kadın daha fazla uzatmadan "Benu yüzme kursuna gitmek istiyormuş." diye söyleyiverdi bir çırpıda. Benu tam tüm odağını babasının çatık kaşlarına vermişken bağırışını duydu. "Benu!" Olduğu yerde ürkmüştü. "Gel kız buraya!" Tüm bedenini korku sarmış olsa da, çağırıldığında önüne gitmek zorundaydı yoksa daha çok kötü şeyler yaşanırdı bu gecekonduda. Her ne kadar adımları geri geri gitmek istese de bu olmadı... Tam karşısında duran kızı ile birden ayağa kalkıp işaret parmağını gözlerine soka soka haykırmaya başladı: "Bak kızım, havuz mavuz yok! Hayalini bile kurmayacaksın, tamam mı laaann!!" diye gürledikten sonra da kulağına eğildi: "Havuza gitmek yerine, Kuran kursuna git. Tabii dinini sadece benden öğrenmek istemiyorsan!" Son sözünü söyleyip gerisinde ağlayan kızını bırakarak salondan çıkıp ifadesiz gözlerle kendisine bakan Anıl'ın yanından geçti. Yıkılan hayalleri ile hıçkıra hıçkıra ağlıyordu küçük kız. Anıl uzaktan kardeşini böyle ağlarken gördükçe babasına daha fazla kin besliyordu içinde. Eli yumruklaştı, sıktıkça sıktı. Gözlerinden öfke okunur oldu... *** Zaman iki yılı doldurmuştu, Benu 8 yaşındaydı. Odasının her köşesi ve dolabının her yeri yüzen ve kupa kaldıran kadın posterleriyle doluydu. O, yüzme tutkusunu hiç kaybetmemişti. Her akşam yatağında posterlere bakıp "Bir gün ben de yüzeceğim, bir gün ben de şampiyon olacağım." derdi içinden. Şimdi de masasının üzerine koyduğu okul çantasını hazırlıyordu hayallere dalmış bir şekilde gülümserken ama gülümsemesi babasının bağıran sesini duyana kadardı... "Benu! Gel kız buraya!" Babasının o bağırma sesi... Dudaklarındaki gülümseme an be an solarken "Bir kabahat mı işledim?" diye sorguladı kendini içten içe. "Bir şey de yapmadıkim ki." diye fusıldarken başını öne eğip sessizce adımlarını salona yönlendirdi. Salona girdiğinde babası ayaktaydı ve ellerini arkadan bağlamıştı. Kapının önünde korkuyla kendisine bakan kızı görünce adam tehditkar bir şekilde gülümsedi. "Gel buraya benim güzel kızım." Babasının bu tavrından daha çok korkan Benu titrek adımları ile babasının tam karşısında durdu. "E-efendim." "Benu sana 8. Yaş hediyesi aldım." Merak ve şaşkınlıkla baktı küçük kız, birazda korkuyla çünkü bırakın hediyeyi, babası doğum gününü hatırlamazdı... "Hadi kapa gözlerini." Canavarın dudaklarından dökülen her söz bir emir niteliği taşırdı o evde... Küçük kız korku içinde yavaşça yumdu gözlerini ve üç saniyenin ardından babası "Aç!" dediğinde açtı gözlerini. Elinde simsiyah bir başörtüsü... O an babasının gözünde kendisinin ne kadar çabuk büyüdüğünü ve kız çocuklarının babasının gözündeki değersizliğini anladı. İfadesiz gözlerle dudaklarını hafifçe aralayıp "Okula yetişmem gerekiyor" deyip arkasını döndüğünde babasının "Benu!!" diye kükremesi ile korkuyla tekrar döndü babaaına. "Ama hediye geri çevrilmezki... " dediği anda salona Sarp ile Anıl girdi. "Artık başını örtmek için fazlasıyla büyüdün. Annene dua et, yoksa daha erkenden örterdim seni." Kızının yanağından akan gözyaşından zevk alıyordu adam, histerik gülümsemesiyle baktı yüzüne. "Kapatacaksın bu saçları, görmeyecek kimse!" dedi kızının saçlarını yolarcasına okşarken. Elindeki başörtüyü Benu'nun yüzüne fırlatırken koltuğun yanında duran 11 yaşındaki Sarp, çatık kaşlarıyla bir kez daha babasının öfke fışkıran gözlerine baktı. "Artık başını örtmeden bu gecekondudan çıkamazsın!" Kız kardeşine çok gaddarca davranması Sarp'ın yüreğini yakıyordu. Şimdilik sessizdi ancak içinden babasına binbir küfür sayıyordu. Başı eğikken dudakları sessizce aralandı kızın: "Ama istemiyorum." Özgürce sokaklarda dolaşmaya sonuna kadar hakkı vardı çünkü çocuktu, çocuklar ise yeryüzündeki en masum ve en temiz insanlardı, bunu hiç kimseler de bozamazdı. Hele ki kız çocukları... Onlar cennetin bir parçasıydı! "Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum. Takılacak dediysem takılacak o örtü!" Küçük kızın saçlarını yolarcasına bırakırken Sarp'ın bakışları babasının elinde kalan saç tutamlarına kaydı. Küçük kız hissettiği acı ile hıçkırırken kucağında duran başörtüsünü hızla fırlattı yere. "Takmayacağım!" Adam tiksinircesine baktı kıza, sanki kendi kızı değilmişçesine... "Siz kadınlardan nefret ediyorum, hepiniz birer or.... sunuz." diye hiddetle dudaklarından zehrini akıtırken yerdeki başörtüsünü alıp zorla bağladı kızın o güzelim saçlarına. Yazık değil miydi o sırma gaçlara? Yazık değil miydi o boncuk gözlerinden akan yaşlara? Kadın olmak böylesine zordu işte bu dünyada... "Yeter!" Bir ses yükseldi o an! Kardeşinin gördüğü zulme dayanamayan bir abinin sesi... Kardeşine baktı önce Sarp, sonra tüm nefretini kusarcasına babasına dikti bakışlarını. Küçük kız ise gözlerinden süzülen yaşlar eşliğinde fırsattan istifade hızla terk etti odayı geride bir kaos bırakarak. Anıl ise önce anlamadığını belli eden bakışlarını odadakilerin üzerinde gezdirip kardeşinin peşinden çıktı odadan. Benu dışarıya çıktığında kapı önünde birkaç saniye duraksadı. Babası neden böyleydi, daha ne istiyordu kendisinden? Zaten onun yüzünden yaz kış hep aynı giyiniyordu. Derin düşüncelere dalmıştı ve artık dayanabilecek halde değildi. Saniyesinde ellerini başına götürerek zorlukla sımsıkı bağlanmış başörtüyü açıp yere fırlattı. İsyan bayrağını çekmesiyle hemen emin adımlarla evden uzaklaştı. Anıl kapıdan çıkarak kardeşinin arkasından ifadesizce baka kaldı ve gözleri yere indi. Eğilip yerdeki başörtüyü eline alıp uzaklara baktı usul usul... * * * İki kardeşin sıkılınca gittiği yerdi bir parkın söğüt ağacının altı... Benu kollarını bacaklarına dolayarak biraz daha küçüldü oturduğu çimenlerin üzerinde. Bakışları donuk, zihni allak bullak... Düşündü, Neden bu hayatta kadın olmak bu kadar zor; diye düşündü küçük kız. Oysa hayaller gerçekleştirilmek için vardı.... Anıl okul sırt çantalarıyla ağır adımlar ile gelip kardeşinin yanına oturduğunda sevgiyle baktı kardeşine. Bekledi Anıl sessizce, kardeşinin içini dökmesini bekledi... "Babamız neden böyle abi?" Ve çok geçmeden beklediği masum soruyu işitti. Çok masumcaydı küçük kızın sorduğu soru... "Onun içi, her hücresi kararmış güzel kardeşim..." dedi şefkatle bakarken. Bir yetişkin edası ile bakışlarını ıraklara dikti Anıl. "Sevgiyi, sevmeyi, mutluluğu, iyiliği, güzel olan ne varsa kötülük belliyor. " dedikten sonra derin, içli bir nefes alıp devam etti sözlerine; " Biz ne yaparsak yapalım onun istediği gibi doğru biri olamayız. Çünkü onun bildiği doğru, gerçek doğru değil... En önemlisi de bunu anlayabilmemiz." Hızla başını çevirerek abisinin gözlerine baktı küçük kız. Abisinin bu olgunluğu karşısında dudakları şaşkınlıkla aralanırken gözleri irice açıldı. "Peki sen nasıl bu kadar rahat kalabiliyorsun? Lütfen bana öğret abi." Anıl ıraklara diktiği bakışlarını kardeşine çevirip gülümsedi " Çok basit. " derken. "Onun yaptığı her şeyin, söylediği her cümlenin yanlış olduğunu gördüm ben; gördükçede iyiliği, merhameti öğrendim ondan. " Başını gökyüzüne kaldırıp elini düşünceli bir şekilde çenesine yaslarken bir kez daha gülümsedi Anıl. " Ve biliyor musun? Bu şekilde bana hayat dersi verdi aslında günden güne ve sadece bunun için minnettarım ben babama..." Küçük kızın çatılan kaşları, anlamakta zorlandığının göstergesiydi. Nasıl bu kadar olgun düşünebiliyordu abisi? Halbuki kendisinden sadece bir yaş büyüktü... "Ama nasıl böyle görebilirsin? Nasıl söylediği bir söz zoruna gitmez?" Elini şakaklarına yaslarken düşündü bir süre Anıl... Neden babası onu kendisine benzetmeyi başaramamıştı? Oysa çocuklar yetişirken ailesinden gördüğünü örnek alırdı, aile neyse bir çocukta oydu... Cevabı bulamadığında ise dudakları büzülürken fısıldadı "Onu tam bilmiyorum...* diye ve devam etti sözlerine; "Ama şöyle bir tahminim var; Allah, bazı masum bebeklerin kalplerine öyle bir iyilik ekiyor ki ömürleri boyunca ne yaşarsa yaşasın o kalp kötü olmayı kabul etmiyor." irice açtığı gözleri ile kendisini dinleyen kardeşine gülümsedi kocaman. "İşte, o kalp bende de var sanırım." Ve ekledi; "Sen, sen ol ve iyilikten hiç bir zaman vazgeçme." Benu gülümseyen gözler ile baktı abisine bir süre. Öyle bir evden, öyle bir yaşantının içinden nasıl bu kadar güzel kalpli bir çocuk çıkabilmişti? Benu gurur duydu abisi ile, abisine baktıkça her erkeğin kalbinin taş olmadığını görüyordu. Lakin küçük kızın zihninde yankılanan sözler ile gülümsemesi solarken "Başörtüsü..." diye mırıldandığında abisi kesti sözü; "Güzel kardeşim, başörtü takmak zorunda değilsin çünkü yüzümüze baktığı bile yok, anlamaz bile. Ve arkanda dağ gibi bir abin var." dedi kardeşine güven verircesine. Kardeşinin üstüne titriyordu Anıl. Çünkü kız çocukları çok özeldi, cennet demekti... Benu yanakları kızarırken gülümseyerek, "Teşekkürler abi, iyi ki varsın." dedi ve abisinin bedenine doladı kollarını. Her baba kızının kahramanıydı ve Benu'num yaşları küçük ama yürekleri kocaman iki babası vardı... "En büyük hayalim ne biliyor musun?" diye fısıldadı küçük kız abisine sarılırken gözlerinin önünde canlanan hayali ile kocaman gülümserken. "Neymiş bakalım?" "Annemle özgürce mağaza mağaza dolaşmak. Birbirimize güzel elbiseler almak, anne kız gibi. Bunu çok istiyorum." Burukça gülümsedi Anıl; "En büyük hayalin gerçekleşecek canım kardeşim, yeterki inan." Kollarıyla kardeşini sarmışken bu sözler döküldü dudaklarından: "Birde kaderimize şükür edelim, her hayatın daha kötüsü vardır. Bak şu anda özgürüz, dışardayız... Ve hissediyorum ki bir gün yaşamak istediğimiz hayatı yaşayacağız." Kardeşi gözlerini yumarak güven veren kokusunu içime çekerken, "Tamam abi, kaderimize şükür edelim..." dedi. Bir süre sessizce birbirlerine sarılarak ıraklara daldı iki kardeş. İkiside düşündü yaşadığı hayatı, hayallerini... Benu annesi ile anne-kız günü yaptıklarını hayal ederken Anıl, ailesini mutlu hayal etti. Mutluluğu, özgürlüğü düşleyen iki çocuk... Bir süre sonra Anıl'ın bakışları kol saatine düştüğünde kendini geriye çekip ayağa kalktı. "Hadi şimdi marş marş, okula gidelim." deyip yerden kalkması için elini kardeşine uzattı. Benı gülümseyerek tuttu abisinin güven kokan elini... Okulunun yolunu tuttu küçük kız her daim yanında olacağını bildiği abisi ile... * * * Güneş batımı esnasında gecekondudan çıkan 17 yaşındaki Sarp, ilerleyip evlerinin olduğu sokaktan çıkacakken solunda 15-14 yaşlarındaki kardeşlerini görmesiyle seslendi: "Ben gidiyorum. Annem dinleniyor, babama göz kulak olun." "Tamam abi." diyen Anıl'ın cevap vermesi ile yürümeye devam etti. Benu, abisine dikkatlice bakınca isteksizce söylediğini anlamıştı. Ayağının altındaki topla oyalanırken, "Abi." dedi ve kendisine ifadesiz gözlerle bakan abisine gülümseyerek "Ben ilgilenirim babamla." diye ekledi. Anıl cevap vermeden öylece kardeşine baktığında Benu, eve doğru yürümeye başladı. Gecekonduya girince arkasından kapıyı kapattı küçük kız... Salona birkaç adım kalmışken koridorda duran daire masanın üzerindeki yazmayı alıp başına bağladı çünkü artık babasını hiç üzmek istemiyordu. Elinde peçete ile salona girip yatalak babasının ağzının kenarındaki kusmukları sildikten sonra battaniyeyi iyice üstüne çekti. "Baba ben odamdayım, bir şey olursa seslen." Arkasını dönüp tam gidecekken sesi adımlarını durdurdu. "E-Ema soy." Babasına dönüp, "Elma mı yemek istiyorsun?" diye sordu. Adam gözlerinin içine baktığında cevabın "evet" olduğunu anlamıştı küçük kız. Mutfağa gidip buzdolabından birkaç elma aldı. Elmaları meyve tabağına koyduktan sonra bıçak alarak mutfaktan çıktı. Yan koltukta elmaları dilimliyorken babasının ağzına da veriyordu arada televizyona göz gezdiriyorken. Bakışları televizyonda oynayan dizide iken havuzda yüzen kızı gördüğünde kızın suda süzülüşünü hayranlıkla izlediği sıra parmağında hissettiği acı ile "Ahh!" diye bir nida döküldü dudaklarından. Adamın bakışları parmağını tutan kızını bulduğunda güldü histerikçe. "Ba-babanı din..." Nefeslendi adam bir kaç saniye ve gücünü toparlayıp bir çırpıda tamamladı cümlesini. *Dinlemezsen bö-böyle olur." Ve kahkahası yankılandı evin duvarlarında. Benu gözlerini sım sıkı kapatırken kulaklarında çınladı babasının "Unutacaksın yüzmeyi!" diye haykırdığı anlar. Sessiz göz yaşlarını akıtırken parmağındaki kanı silip babasına elma yedirmeye devam etti ve elmalar bittiğinde meyve tabağını ile bıçağı masaya koyup ayağa kalktı. "Tamam mı baba? Ben odamdayım." Cevap vermemesini evet olarak algılayıp salondan çıktı. Parmağındaki acıyı dahi unutmuştu küçük kız.. * * * Küçük kız dağılan insanların ardından boş bakışlarını dikti toprağa. Hayat ne kadar tuhaf diye düşündü; eliyle elma yedirdiği babası toprak olmuştu. Hani "Yüzme yok, unut yüzmeyi!" diye kükreyen babası... Bakışları ıraklara dalarken babasıyla anıları bir film şeridi misali geçti gözlerinin önünden. Bir insanın babasıyla hiç güzel anısı olmaz mıydı? Her karede kavga, bağırış çağırış... Benu, gözlerinin önünde canlanan son sahne ile titrek bir nefes aldı. " Özür dilerim. " diye fısıldadı küçük kız, bakışları babasının mezarında iken. Bakışları mezarın başındaki annesine ve yanındaki abilerine kaydığında adımları kendinden bağımsız yanlarına ilerledi. Artık babası yoktu, artık bağırıp çağırıp, kısıtlayan babası yoktu! Özgürlerdi artık, her istediklerini yapabilirlerdi..! Yanlarına vardığında abileri gibi girdi annesinin kollarının arasına ve sözcükler döküldü dudaklarından; " Mağazaya gidelim mi anne? " * * * "Dün gece gittiğimiz gecekonduda Sarp APAK'ı bulamadık ama bu bulamayacağız anlamına gelmiyor. Ensesindeyiz, kaçacak delikleri tükeniyor." Televizyon karşısında görkemli koltukta oturan gözü yaşlı bir anne... Komiser Yusuf'un canlı yayındaki basın açıklamasını izlemekte ve oğlu için büyük endişe duymaktaydı. "Neredesin oğlum, neredesin?" diye fısıldadığı sıra mutfaktan salona gelen yetişkin Benu, annesinin televizyon başındaki üzüntülü halini görünce duraksadı. Bakışları televizyona kaydığında ekranda kırmızı bültenle aranmakta olan abisinin resmini görmesiyle derin ve içli bir nefes aldı. Başını olumsuzca iki yana sallarken "Ah abi, ah!" diye fısıldadı. "Bize bunları yaşatmaya ne hakkın vardı?" diye sordu sanki abisi karşısındaymış gibi. Sonra bakışları tekrar annesine kaydı, annesini böyle üzmeye ne hakkı vardı? Annesinin bu halini gördükçe kahroldu genç kadın. Bu tabloya daha fazla seyirci kalamayan Benu, annesinin yanına adımladı. "Anne dışarıya çıkalım mı? Hem hava alırız hem de alışverişimizi yaparız." diye hüzünlü oldukları zamanlar hep yaptıkları aktiviteyi annesine teklif etti. Meraklıca annesinin gözlerine baktı ve annesinin başını olumluca sallamasıyla gülümsedi... * * * Ellerinde torbalarla alışveriş merkezinden dışarıya çıktı iki kadın. Anne-kızın yüzlerinde bir gülümseme... Yol kenarına geldiklerinde şöförleri koşup ellerindekileri alıp poşetleri bagaja yerleştirirken gülümseyen gözleri bir kez daha birbirine değdi anne-kızın... Benu, çocukken hep hayalini kurduklarını bir bir gerçekleştiriyordu... O kötü günleri silip atamaz yada yaşanmamış kılamazdı lakin telafi edebilirdi ve sanki her şey yolundaymış, abisi bir katil değilmiş gibi dolu dolu yaşıyordu hayatını. Telafi ediyordu yaşayamadığı çocukluğunu... Annesi arabaya geçtiğinde Benu tam arabaya binecekken karşısında duran iki katlı otobüse ilişti bakışları. Otobüsün camına yapıştırılan kocaman reklam afişi ilgisini çekmişti. " KADINLARA ÖZEL PROFESYONELCE YÜZME KURSU " Uzun uzun baktı yüzen kadın fotoğraflarına. Yüzünde çocuksu bir gülümseme, ruhunda neşe ve huzur... Ve eski anılar bir bir geçti gözlerinin önünden bir film şeridi misali... Kader ona çocukluk arzusunu hatırlatmıştı. Bu tesadüf olamazdı... Ve o an kararını verdi Benu! Yüzme kursuna gidecekti! Çünkü en değerli varlık olan tüm kadınlar, hayallerini bir gün bile olsa geciktirmemeliydi. 14. Bölümün sonu Yapım: AlYud Yapım Kurgu: Ali Umut SEÇKİN Hikaye: Ali Umut SEÇKİN Yudum TATAR İnstagram: alyudyapim
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD