. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Efsaneye göre deniz kenarında siyah inci bulunursa , bir deniz kızı denizden atılmıştır . . .
Ve siyah inciler deniz kıyısında bulunmaya başladı . . . .
Köylüler gece gündüz bu deniz kızını aramaya başladı .
Ne yazık ki bu krallık zalim bir kralındı .
Söylentiler zalim kralın kulağına gittiğinde yüzünde bir gülümseme belirdi .
Köylülerden daha fazlasını biliyordu , deniz kızları hakkında . Deniz kızı demek sınırsız zenginlik demekti . Mutsuzken ağladığında gözyaşları siyah inciye dönüşüyordu . Mutluluktan ağladığında beyaz inci . Aşkı için ağladığında mor inci . Bunun dışında denizkızlarının önemli bir güçleri vardı . Altın . . . .
Sınırsız altına dönüştürme yetenekleri .
Kral mutlulukla o sınırsız altının hayalini kurmaya başladı . Dolup taşan hazine odasını düşününce gözleri parladı . Tüm krallıklardan güçlü olurdu böylece . Hep istediği savaşları kolaylıkla çıkara bilirdi . Tüm dünyaya hükmede bilirdi .
Muhafızları toplayıp talimat verdi . “ Deniz kenarındaki her ev aranacak . Herkesi tek tek kontrol edeceksiniz . Bana o deniz kızını getirene bir kese altın . ”
Muhafızlar ödülün mutluluğuyla bağırmaya başladılar . Kral eliyle hareket etti ve muhafızlar saraydan koşar adımlarla çıktılar . Deniz kızını bulduktan sonra bir kese altın değil , bir sandık dolusu altın verirdi .
Tahtına oturup meyvesini yerken altının getireceği gücü hayal etmeye devam ediyordu . . Ordu , zırh , silah ve yenilmez krallık . . . . . .
Günler geçerken muhafızlar deniz kızını bulamıyorlardı . Her eve girip bakıyorlardı . Her eşyayı kaldırıp altına bakacak hale gelmişlerdi .
Kral günden güne sinirleniyor ve krallığa bir duyuru yapıyor . “ Her kim deniz kızını bulup krala teslim ederse , ona 2 kese altın verecek . ”
Artık sadece muhafızlar değil , tüm krallık kızı arıyordu . Neye benzediğini bilmiyorlardı . Tek düşünceleri insana benzeyen ve tuhaf davranan bir kız . Tanımadıkları ve tuhaf davranan kızları takip ediyorlardı . Tuhaf gördükleri kızları , altın almak için krala teslim ediyorlardı . Kral deniz kızı olduklarını ispatlayana kadar onlara türlü işkenceler ediyordu . Sonunda hepsi ölüyordu .
Ve bir gün yine dolunay gecesiydi . Umutlar tükenmişti . Deniz kızı denize dönmüş , ya da hayatını kaybetmişti bir yerlerde . Bir muhafız gece gündüz demeden deniz kıyısını gözetliyordu . İnanıyordu onu bulacağına . O zaman gördü .
Mağaralar tarafından denizin kıyısına yaklaşan kızı . Üstünde temiz bir elbise vardı . Deniz kızına benzemiyor diye düşünürken , kız dizlerinin üzerine çöktü ve ağlamaya başladı . Ayın ışığıyla parlıyordu bedeni . Önündeki siyah incilerin parlaklığı göz kamaştırıyordu .
Sakince saklandığı yerinden çıkıp kıza doğru yaklaştı . Kız duyduğu seslerle kafasını , arkasına döndü ve gelen muhafızı gördü . Silahını çıkarmış ve üstüne geliyordu . Ayağa kalktı ve yeni alışmakta olduğu bu ayaklarla koşmaya başladı . Ama yürümeye çalışan bir bebek gibiydi . Daha henüz doğru düzgün gezemiyordu bile . Koşmaya gelince bir kaç adımdan sonra düşmüştü . Kolay bir avdı , muhafız için . . .
Muhafız mutlulukla kızı yakalayıp , kalın bir iple bağladı .
Geriye krala teslim etmek kalmıştı . Kız garip sesler çıkarıp bağırmaya çalışıyordu ama onu kimse duymasın diye kumaş parçasıyla ağzını kapattı . Bu kızı arayan yüzlerce kişi vardı . Yerdeki siyah incileri doldurdu kumaşının içine ve beline bağladı . Bu inciler onun deniz kızı olduğunu ispatıydı .
Gecenin karanlığında etrafı sadece ayın ışığı aydınlatırken bir kader yazılıyordu . Bir krallığın kaderi . . .
Muhafız kızı atın sırtına atıp , kendi de bindi . Koşar adımlarla saraya girdi . Hiç durmadan , kimseye aldırmadan . Alacağı altının mutluluğuyla atı koşturttu büyük salona kadar .
Peşinde muhafızlar onu yakalamaya çalışıyorlardı . Atla saraya girmişti , hatta kralın taht odasına doğru koşuyordu .
“ Bu ne cüret ! ” diye bağıran kralı görünce durdu . Gür sesiyle tüm sesleri kesmişti . Geride muhafızın kalp atışlarının sesi kalmıştı . Attan inip reverans yaptı ve kızı atın sırtından alıp kralın önüne götürdü . “ Kralım affedin beni . Size deniz kızını getirdim . ”
Kızın ağzını eğilip açtığında , kızın baygın olduğunu gördü .
“ Ne malum kızın denizkızı olduğu ? ” dedi kafasını yana yapıp kızı incelerken . Günlerdi bir sürü kız getirmişlerdi saraya , bunun onlardan farkı ne diye bakıyordu .
Beline bağladığı kumaşı açtı ve siyah incileri kralın önüne serdi . “ Ayın ışığında bedeni parlıyordu ve ağlıyordu . Gözyaşları bu siyah incilere dönüşüyordu . ”
Kralın mutlulukla gözleri parladı ve eliyle diğer muhafızlara işaret edip yakınına çağırdı .
“ Kızı götürün odaya kapatın . Bu muhafızı idam edin ! Kimse bir daha benim taht odama , atla girmeye cüret etmesin . ! ”
Muhafızın yalvarışları artık bir işe yaramıyordu . O artık ölü bir adamdı . Altını düşünüp , kralın ne kadar zalim olduğunu unutmuştu .
Kız gözlerini açtığında , yumuşaklık hissetti . Uyuduğu yer denizden çok farklıydı diye düşündü . Güneşin ışığı gözlerini acıtırken , eliyle gözlerini kapattı . Ve yataktan yere düşüp köşeye sindi .
Kafasını ellerinin arasına alıp ne yapacağını düşünüyordu . Bilmediği bir dünyada , bilmediği bir yerdeydi .
Kapılar büyük gürültüyle açılınca , olduğu yere daha da sindi . Korkuyordu . . . . .
Karşısında elinde taşlar olan bir adam vardı . Taşı kızın önüne attı ve “ Altın yap onu .” Dedi .
Kız merakla taşı eline aldı ve bakmaya başladı . Sonra taşı kralın üstüne geri fırlattı .
Bir şey anlamadığını gösterirse belki onu rahat bırakır düşüncesindeydi . Kralın aksine karşısında zeki bir deniz kızı vardı . Zekası onu yanlış yola sürükledi ve hırslarına kapıldı . Denizden atılmakla cezalandırıldı .
Artık bir deniz kızına dönüşemeyecekti . Diğer güçleri kalmıştı ama deniz kızı olamama onlara en büyük cezaydı .
Aniden yüzünde hissettiği acıyla yere yığılmıştı . Aşağılık kral ona tokat atmıştı .
Sinirle nefes alıp vermeye başlamıştı . Kimse ona böyle davranmazdı. O denizlerin Prensesiydi . Hatta Kraliçe olacaktı . Bu dünyadaki insanlardan daha üstün görüyordu kendisini . Eşsizdi ve özeldi .
Hizmetçilerinin yanında rezil olma duygusuyla , Kral sinirini kızdan çıkarmıştı .
“ Bunu götürün zindana kapatın . O taşları altın yapana kadar ne yemek , ne de su verin ! ”
Bağırmasıyla , hizmetçiler korkuyla kıza yakınlaşıp , odadan çıkardılar ve kollarından tutup merdivenlerden inmeye başladılar .
Bir kapıyı açtılar ve bir anda bir gürültü koptu . Yardım çığlıkları etrafı sarıyordu .
Kızın gözleri dehşetle açıldı ve etrafa bakmaya başladı .
Yaralı bir sürü insan vardı . Hepsi yardım istiyordu . Hepsi kanlar içindeydi. Bu görüntü midesini bulandırmıştı . Gözlerini kapatıp hizmetçilerin yardımıyla yürümeye devam etti . Tabi kulaklarındaki sesleri kapatamıyordu .
“ Tüm hücreler dolu . Buraya kapatalım . ” Diyen erkeğin sesiyle gözlerini açtı . Burada bir erkek hapsedilmişti sadece .
Denizkızını da bu hücreye kapatıp arkalarına bakmadan dönüp gittiler .
Kız bir köşeye sinip bacaklarını kendisine çekerek oturdu . Kafasını dizlerine yaslayıp seslerin kesilmesini diledi .
“ Sen de kimsin ? ” diyen ses ona yakınlaşmaya başladı . Bu onunla birlikte hapsedilmiş bir erkekti .
Kafasını kaldırıp kirli gözüken , ayaklarından zincirle bağlanmış erkeğe baktı .
Bir söz söylemeden yeniden kafasını dizlerine koydu . İlk kez yediği bir tokat ona geçmişini hatırlattı .
Kraliçe olmasına az kalmıştı . Hem de çok az . . .
Dolunayda ayinle sahip olacaktı denizlere ama ne yaptı ? Kardeşlerini öldürmeyerek hata yaptı . . .
Pişmandı yapamadığı için ve şimdi yer yüzünde tutsaktı . Sinirle ellerini sıktı . Burada çıkmalı ve denize geri dönmeliydi . Ama nasıl yapacağını bilmiyordu . İnsan gibi suda boğulmaya başlıyordu . Hatasını telafi etmesi istendi ondan . O zaman cezası bitecekti . Cezası bitene kadar pişmanmış gibi gözüküp , denize geri döndüğünde hatasız bir şekilde hayalini gerçekleştireceği . . . .
Her yerden su ruhları tarafından izlendiğini biliyordu . Attığı her adımdan haberdar olacaklardı . Ama karadaki hayatına karışmaya yetkileri yoktu . Ne yaparsa yapsın , ister ölümün kıyısında olsun , onu kimse kurtaramazdı . Denizden hiç bir şekilde yardım alamazdı .
Kararlı ve hırslıydı buna . Bu sefer kimseye acımayacaktı . Şuan için tek düşüncesi bu yerden kurtulmak olmuştu . Kafasını toparlayıp gücünü hissettiği an harekete geçti . Yer yüzünde iyilik yapması istendi Deniz kızından .
Ayağa kalktı ve etrafına baktı . Parmaklıklardan tutup etrafına bakmaya başladı . Hiç muhafız yoktu sadece mahkumlar vardı .
Aklına gelen bir fikirle sırıttı ve arkasında zincirle bağlanan erkeğe döndü .
“ Sen kimsin ? ” diye sordu narin bir sesle .
Erkek sırıtarak “ Ben Prens John . Gördüğün gibi burada esirim . Duymuşsundur belki beni . ” Diye konuştu . .
Kafasını yitirmiş olmalı diye düşündü . Burada uzun süredir esir olmalı .
Bir prensi buradan kurtarmak , iyilik yapmak demek . Denize dönmesi için bir şans ola bilirdi .
“Bir birimize yardım edelim ve çıkalım buradan . ”
“ Hahaha nasıl yapıyoruz bunu ? 1 aydır ben çıkamadım ve sen şimdi gelmiş diyorsun çıkalım ? Öyle kolay olsa çoktan çıkmıştım . ”
Alaylı konuşmasına gülmeden edemedi . “ Ben senden daha zekiyim ve güçlüyüm . ” Diye kendini övmeye başladı deniz kızı .
“ Öyle tabi canım . Çıkalım hadi . ” Diye ayağa kalktı kahkaha atarak erkek .
“ Bana inanıp , inanmamak sana kalmış . Ama çıkmak istiyorsan inanmalısın . Şimdi otur yerine ve çamurlu toprağı toplamaya başla . ”
Gayet ciddi bir tonda dediği laflara Prens inanmadı ve gülmeye devam etti .
“ Kendin topla toprağı. Hem ne yapacaksın toprakla ? Tünel mi kazdıracaksın bana ? ”
Kız yere eğilerek sivri ve büyük bir taşı eline aldı . Dikkatle baktıktan sonra gözlerini kapattı ve o taşın gümüşe döndüğünü hayal etti . Ve saniyeler içinde elindeki taş gümüşe dönmüştü .
Prens geri geri giderek yere düştü . “ Büyücü . ” Diye gözlerini şaşkınlıkla ve şokla açmıştı .
“ Şimdi toprağı topluyor musun yoksa burada kalmaya devam mı edeceğiz ? ” dedi son derece kararlı bir şekilde , gülümsemesi yüzüne yayılırken .
Gümüşe dönüştürdüğü taşı Prensin önüne atıp kendisi geri yerine oturdu . Prens gümüşü alıp inceledikten sonra toprağı toplamaya başladı . İkna olmuştu .
“ Ne yapacaksın bu toprakla ? ” Diye sordu merakla .
“ Yuvarlak yaparsan gümüşe dönüştürüp ağırlaştırırız . Muhafızlar içeri girince kafasına vurup bayıltacaksın . Gördüğün gibi içerde hiç büyük taş yok . Zincirlerini kırarsın vurarak ve kurtuluruz . Birazcık daha büyüyle güçlü olacak ve zincirlerinden kurtulmana yardım edecek .”
Prens hayretle gözlerini açtı . Plan iyiydi ama eksiği vardı . “ Muhafızlar hiç kapıyı açıp içeri girmezler ki , başka bir şey düşünmelisin . ”
“ Orasını bana bırak ve işini yap . ” Deyip gözlerini kapattı . Deniz kızı planlamıştı her şeyi kusursuz bir şekilde . O muhafızlar içeri girecekti ! . Buna emindi ve inanıyordu .
Güçlerinin kaynağı inançtı . Büyüleri de böyle etkili oluyordu . Olacağını hayal eder ve yaparlar . En önemlisi inanırlar .
“ Sen neden yardım etmiyorsun ? ”
“ Ellerimi kirletmek istemiyorum . ” dedi ve alayla sırıttı . Son derece de açık sözlüydü .
Prens içinden sinirlense de kaçışları ona bağlıydı ve elleri zaten kirliydi , birazcık daha kirletse bir şey olmazdı . O yüzden bir kelime daha etmedi ve kazmaya , toprağı toplamaya devam etti .
Nihayet çamurlu toprağı toplamıştı . “ Büyücü bitirdim . ” Diye seslendi . Nihayet kurtulacaktı bu pis yerden . Heyecanla kızın yapacaklarını bekliyordu .
“ Nihayet . ” Diye mırıldandı ve gözlerini açıp oraya yaklaştı . Parmağıyla top şeklinde olan çamurlu toprağa dokundu .
Dikkatle baktıktan sonra gözlerini kapatıp onu gümüşe dönüştürdü . Toprak bir anda beyazlamaya ve parlamaya başladı. John gördüklerine inanamıyordu . Hayranlık ve şaşkınlık onu ele geçirmişti .
“ Şimdi kır zincirlerini . ” Deyip geri yerine oturdu .
John mutlulukla gümüşü eline alıp sert zemine doğru yürüdü . . Sert zemine zinciri bırakıp , gümüşle sert bir şekilde vurmaya başladı . Bir kaç vuruştan sonra narin zincirler kolaylıkla kırılmaya başlamıştı .
“ Şimdi zincirin kırılmamış gibi yap ve onu da sakla . ” diye seslendi deniz kızı . Nihayet planını böyle yürürlüğe koymuştu .
John onun dediğini yapıp yere geri oturdu .
“ şimdi ne yapıyoruz ?” Diye sordu gözleri parlarken . Bu sefer içinde bir umut yeşermişti . Sonunda buradan kurtulacaktı .
Çamurlu parmağını temizlerken , kendinden emin bir şekilde “ Muhafızın gelmesini bekliyoruz . ”dedi .
Önündeki küçük taşların bir kaçını altına dönüştürdü ve etrafa farklı yerlere attı . Hepsi kapıdan uzak ve John’a yakın yerlerdeydi .
“ Altın da mı yapa biliyorsun ? ”
Prensin şaşkınlığı ve merakı daha da büyümüştü . "Sen nasıl bir büyücüsün ? Burada ne işin var ? .”
Sorularının ardı arkası kesilmiyordu . Çok meraklanmıştı ve aklına gelen her soruyu , diline döküyordu .
“Ben bir Denizkızıyım ! Bir daha bana büyücü deme . ” Diye tısladı . Bir deniz kızı ve bir büyücü arasında fark vardı . Ve bir birlerini hiç sevmiyorlardı .
“ Doğru ya sizi büyücüler lânetlemişti dimi ? ”
Kız sinirli bakışlarını prense yöneltti . Tatlı yüzünün korkunçlaşmasıyla prens yutkundu . Deniz kızlarının tehlikeli varlıklar olduğunu da biliyordu prens .
Bir çok hikaye duymuştu onlarla ilgili . Balıkçıları kandırıp , denize çekip yiyorlar ya da denize düşenleri boğup öldürüyorlarmış gibi bir sürü hikaye okudu . Öldürmekten zevk aldıklarını ve böylece güçlendikleri cümlesi aklına gelince duraksadı .
Karşısında gerçek bir deniz kızı vardı ve okuduğu hikayeler yalan değildi diye düşündü . Sinirlenince nasıl bir hal aldığını görünce , yutkunmaması elde değildi . Sanki karanlık bir aura hücreyi doldurmuştu , deniz kızı sinirlenince . O yüzden sessiz kalıp beklemeye başladı .
Kapıların açılmasının , gürültüsü prensi bu işkenceden kurtarmıştı . Adım sesleri onlara taraf geliyordu .
Düşündüğü gibi bir muhafız gelmişti . Yere bakınca , sarı altınları görünce , gözleri parladı .
“ Ben hemen Krala gitmeliyim . ” Diye mırıldanınca , kız en tatlı sesiyle konuşmaya başladı .
“ Dur . Kral senden bir kanıt isteyecek . Ona altınları götür . ”
Muhafız içeriye dikkatle baktıktan sonra girip , girmemek arasında kararsız kalmıştı . Deniz kızı kralın nasıl biri olduğunu hatırladı . Az çok bakınca çözmüştü o insanı .
“ Kral çok sinirlenip seni idam ettirecek ona altın götürmezsen . ”
O zaman muhafız yutkundu ve krallarının ne kadar zalim olduğunu hatırladı . “ Evet götürmeliyim . ” Diye mırıldanıp kapıyı açtı , heyecanla ve içeriye girdi . Farklı yerlerdeki altınları toplamaya başlayınca , sırtını döndüğü John bir hışımla ayağa kalktı ve gümüşten olan kocaman taşı , muhafızın kafasına vurdu . Darbeyle yere düşen muhafız bayılmıştı .
Anahtarları alıp ayağında kalan zinciri açtı . Mahkumlar olanları görünce sesleri yükselmişti . Herkes bu yerden çıkıp , kurtulmak istiyordu .
John , dışarı çıkınca mahkumlara , sakin olmalarını , herkesi buradan çıkaracağını bildirdi .
Teker teker bir kaç hücrenin kapısını açtı . Herkes bir birine yardım ediyordu . Kız bayılan muhafızın kılıcını ve küçük bıçağını alıp , oradan çıktı .
Tüm hücrelerin kapısı açıldıktan sonra bula bildikleri silahları kuşandılar . Kız elindeki silahı prense uzattı ve “ Beni koru . Buradan çıkmanı bana borçlusun . !” Dedi kafasını dik tutarak .
Prens alayla gülerek kılıcı aldı ve “ Evet kraliçem sizi hayatım pahasına koruyacağım . ” Dedi ve yürümeye başladı .
Ne kadar bir insandan yardım istemese de , şuan buna mecburdu . Yaşamak için ona bir koruma lazımdı . En azından buradan çıkana kadar . Sonra yollarını ayıracaktı .
Herkes hazır olduktan sonra , dışarı çıkıp muhafızları etkisiz hale getirmeye başlamışlardı . Bağıranlar ve kan etrafı sarmıştı . Kız prensin arkasında durup o ne tarafa gidiyorsa , o taraf gidiyordu .
Bir Denizkızı ola bilirdi . Özel güçleri de ola bilirdi ama ölümsüz değildi . Ölmemeliydi , onu bekleyen hedefleri vardı . Diş kapılara koşup nihayet saraydan uzaklaşmıştılar . Onlarla bir kaç kişi de Prensi takip ediyordu .
“ Ormana gidelim izimizi kaybettiririz . ” Diye söylenip etrafa bakınca , bir adam küçük bıçağı çıkarıp kızın boğazına dayadı . Deniz kızı bir anda neye uğradığını şaşırdı .
“ Ne yapıyorsun ? ” diye tısladı kız . İnsanlar hiç iyilikten anlamaz diye düşünürken , boğazına bıçak dayayan kişi konuşmaya başladı .
“ Hücrede neler yaptığını gördük . Sayende zengin olacağız . Şimdi kılıcı bırak Prens ve bize teslim ol . ”
Kız sinirle derin nefesler aldı ve başıyla ‘ hayır ’ diye işaret etti prense .
Kolunda sakladığı küçük bıçağı çıkarıp hızlı bir şekilde adamın karnına sapladı . Prens diğer 3 kişiyi yere sererken , kız yaranan boşlukta kendini kurtardı .
Adamları halledip bir birlerine bakmaya başladılar . İkisinde de gram pişmanlık yoktu .
Atlı sesleri gelince koşmaya başladılar . Hava kararmaya başlamıştı .
“ Krallığın ne kadar uzaklıkta ? ” diye sordu kız koşarken .
“ 1 haftalık yol . ” dedi büyük bir kayanın arkasına saklanırken .
“ Peki bu krallıktan nasıl çıkıyoruz ? ”
“ Bu da uzun bir yol . ”
Umutsuzca etrafa bakıyorlardı . Ormanın etrafında koşuşan mahkumlar ve onları öldüren muhafızlar vardı .
“ Hadi gidelim bir mağara bulalım . Burada bizi kolayca öldürürler . “
Etrafta oklar ve koşuşan mahkumlar vardı . Aralarına dalıp onlarda koşmaya devam ettiler . Başka çareleri yoktu . Taşın arkasında bulurlardı onları . Açık bir alandaydılar .
Bir anda bir ok kızın sırtına saplandı ve kız büyük bir çığlıkla yere düştü . İşte bu özgürlüğe koşarken , beklediği bir şey değildi .
“ Ölmemeliyim . ” Diye son kelimelerini söylerken , acıyla gözlerini kapattı ve kendini karanlık bir boşluğa bıraktı .
Etrafta bağıranların sesleri bir uğultu gibi gelmeye başlamıştı ve yavaş yavaş onlarda kesiliyordu .
. . . . .