Başlıksız Bölüm

2305 Words
onun ugrasmasi sonucu komsu toprak sahiplerinin evlerindeki sayilari hayli kabarik olan kibar kizlardan hiç birini görmek firsatini bulamayan delikanliyi nihayet büyülemisti. Sonra, sevgililerin Vasilyevski'ye on bes verst uzaklikta olan Grigoryev köyünde evlenmeye karar verdiklerini iddia edenler de vardi. «Tabiî Natasa'nin anne babasindan gizli, diyorlardi. Ama Ihmenev'le karisi her seyi pekâlâ biliyorlar, kizlarini kiskirtiyorlardi». Sözün kisasi, çevrenin kadinli erkekli dedikoducularinin bu olayla uydurup uydurup söylediklerini siralayacak olsak baslibasina bir kitap olurdu. Isin tuhafi, Prens bütün bunlara inanmis, hattâ Vasilyevski'ye de sirf Petersburg'dayken aldigi imzasiz bir mektup üzerine gelmisti. Hiç kusku yok ki Nikolay Sergeiç'i birazcik olsun taniyan bir insan bu iftiralarin bir tekine bile inanamazdi; gelgelelim herkese bir seyler olmustu; her kafadan bir ses çikiyor, herkes dudak bükerek basini salliyor... zavalli ihtiyari kesinlikle suçluyordu. Ihmenev, kizini dedikoduculara karsi savunmaya kalkismayacak kadar gururluydu. Karisina da komsularina her hangi bir açiklamada bulunmamasini siki siki tembihlemisti. iftiraya ugrayan Natasa'-ninsa bir yil sonra bile bir seyden haberi yoktu: Olaylari büyük bir titizlikle saklamislardi ondan; on iki yasinda bir kiz kadar neseli, safti. Bu arada kavga da gittikçe kizisiyordu. Yaltakçilar bos durmuyorlardi. Birtakim fitneciler, taniklar çikti ortaya; Prensi Nikolay Sergeiç'in Vasilyevski'yi yillardan beri hiç de dürüst yönetmedigine inandirmayi sonunda basardilar. Dahasi var: Sözde üç yil önceki koru satisinda Nikolay Sergeiç on iki bin gümüs rubleyi iç etmis; bu konuda açik seçik, yasalara uygun deliller varmis; üstelik, koruyu satarken Prensten izin falan da almamis, kendi bildigi gibi hareket etmis, mal sahibini her is olup bittikten sonra korunun satilmasina razi etmis, satistan aldigi paranin çogunu da cebe indirmis. Sonradan da anlasildigi gibi, bütün bunlar iftiraydi tabiî, ama Prens söylenenlerin hepsine inandi, herkesin içinde Nikolay Sergeiç'in yüzüne karsi «hirsiz» diye haykirdi. Ihmenev tutamadi kendini, hakarete hakaretle karsilik verdi. Büyük bir rezalet oldu. Dâva hemen basladi. Nikolay Sergeiç birtakim kâgitlari saklamadigi; daha önemlisi, ne koruyucusu, ne de bu gibi durumlarda tecrübesi oldugu için dâva aleyhine isliyordu. Çiftligine haciz kondu. Sinirleri fena halde bozulan ihtiyar, il merkezindeki dâvayi tecrübeli avukatina birakip, durumu yakindan izlemek için Petersburg'a geldi.. Saniyorum kisa bir zaman sonra Prens, Ihmenev'i bos yere kirdigini anlamisti. Ne var ki, birbirlerine çok agir hakaret etmislerdi, barisamazlardi. Prens dâvayi kendi lehine çevirmek, yani eski çiftlik kâhyasinin elinden son lokmasini almak için bütün gücüyle çalisiyordu. V Böylece Petersburg'a tasinmis oldu Ihmenev'ler,, Bunca uzun bir ayriliktan sonra Natasa'yla karsilasmami anlatmaya girismeyecegim. Aradan geçen dört yil içinde bir gün bile unutmamistim onu. Natasa'yi hatirladikça içimi dolduran duygunun ne oldugunu o zamanlar bilmiyordum tabiî, ama bu ikinci bulusmamizdan kisa bir süre sonra, kaderimin onunkine bagli oldugunu anladim. Basta, gelislerinin ilk günleri aradan geçen dört yilin onu pek az degistirdigini, ayrilmamizdan önceki küçük kiz olarak kaldigini saniyordum. Ama günler geçtikçe onda Ezilenler yeni, o zamana kadar bilmedigim, sanki benden mahsus saklanmis bir seyler sezinlemeye baslamistim. Gerçek yanlarini benden gizler gibi bir hali vardi... bunlari bir bir sezinlemek ne hostu! Petersburg'a geldiklerinde ihtiyar pek sinirli, huysuzdu. Isleri kötüydü. Durmadan söyleniyor, dâvayla ilgili kâgitlarla ugrasiyordu; bize baktigi yoktu. Anna Andreyevna aklini yitirmis gibi dolasiyordu ortada, neye ugradigini bilmiyordu. Petersburg ürkütmüstü onu. Eski günlerinin, Ihmenevka'nin özlemiyle aglayip sizliyor; gelinlik çaga gelen Natasa'nin gelecegini düsünecek kimse yok diye üzülüyor; içini dökebilecegi baska kimsesi olmadigi için bana tuhaf itiraflarda bulunuyordu. iste tam o siralarda, onlarin gelisinden biraz önce, edebiyat alanina atildigim ilk romanimi yeni bitirmis, isin acemisi oldugum için eserimi ne yapacagimi, kime verecegimi bilmiyordum. Ihmenev'lerin evinde hiç söz etmemistim bundan; avare dolastigim, çalismadigim, kendime bir is aramadigim için neredeyse kavga edeceklerdi benimle, Ihtiyar azarliyordu beni - beni bir evlât bilerek tabiî. - Roman yazdigimi onlara söylemekten düpedüz utaniyordum. Çalismakta gönlümün olmadigini, roman yazmak istedigimi nasil açabilirdim onlara? Bu yüzden sirasi gelinceye kadar yalan söyledim, var gücümle is aradigima, ama bulamadigima inandirdim onlari, ihtiyarin yalan söyleyip söylemedigimi arastiracak durumu yoktu. Hatirliyorum, bir keresinde Natasa, babasiyla konusmamizi sonuna kadar dinledikten sonra esrarli bir tavirla bir köseye çekti beni; nemli gözlerle, gelecegimi düsünmem için yalvardi, sorular sordu, bir sey ögrenemeyince de, isi avarelige verip kendimi mahvetmeyecegime dair yemin ettirdi bana. Gerçi ne yaptigimi, neyle ugrastigimi açmadim ona, ama yapitimi, ilk romanimi begendigini açiga vuran tek sözcügünün o anda benim için, sonralari e35 lestirmenlerden, edebiyattan anlayanlardan duydugum övgülerden çok çok degerli oldugunu hatirliyorum. Sonunda çikti romanim. Daha basilmadan çok önce edebiyat dünyasinda hayli gürültü koparmisti. Müsveddelerimi okuyan B. (1) bir çocuk gibi cosmustu. Hayir! Mutlu oldugum anlar olduysa bu, ilk basarimin verdigi sarhosluk dakikalari degil, romanimin müsveddelerini hiç kimseye okumadan, göstermeden önceki günlerdi: Coskun umutlar, hayaller, çalisma tutkusuyla geçirdigim uzun geceler mutluydum; yakinlarimmis gibi benimsedigim, gerçekten ayirdedilemeyen, yarattigim kisilerle, hayallerimle beraber geçirdigim geceler... Kahramanlarimla güler, gene onlarla aci çekerdim. Zavallilar aglarken benim de gözyasi döktügüm olurdu... ihtiyarlarin, önce pek sastiklari halde, ilk basarima ne çok sevindiklerini anlatamam! Söz gelimi Anna Andreyevna, herkesin öve öve bitiremedigi yazarin o küçücük Vanya olduguna inanamiyor, basini salliyordu. Ihmenev uzun süre teslim olmadi, romanimla ilgili ilk söylentiler çikmaya basladiginda korktu bile; gelecegimi mahvettigimi, yazarlarin çogunlukla derbeder insanlar olduklarini söylüyordu. Ama ardi kesilmeyen övgüler, dergilerde çikan yazilar; nihayet, düsüncelerine gözü kapali inandigi bazi kimselerden duydugu benimle ilgili iyi sözler, görüsünü degistirmek zorunda birakti onu. Birden elime para geçtigini görünce, hele bir de insanin edebiyattan ne kadar para kazanabilecegini ögre-nince son kuskulari da kayboldu. içindeki kuskulardan kurtuldugu anda kendini tam, coskun bir inanca kaptiran insanlardan olan ihtiyar, mutluluguma bir çocuk gibi sevinerek gelecegim üzerine sinir tanimayan, göz kamas- (1) Burada Dostoyevski'nin ilk romani «insanciklar» la dev-ünlü elestirmeni Belinski'den söz ediliyor. (E. A.) tirici hayâller kurmaya, umutlar beslemeye baslamisti. Her gün baska bir plân kuruyordu; neler neler yoktu bu plânlarda! Bana karsi davranislarinda, o zamana kadar olmayan, bambaska bir saygi vardi. Ama kimi zaman, birden gene kuskuya kapildigi, en heyecanli aninda ne söyleyecegini sasirdigi oluyordu. «Yazar, ozan! Ne tuhaf... Ozanlardan adam olan, rütbe kazanan olmus mudur? Geveze, sapik insanlardir!» Onun bu çesit kuskulara daha çok hava kararirken kapildigi kaçmamisti gözümden (o mutlu günleri unutabilir miyim hiç!) Bizim ihtiyar, ortalik kararmaya basladiginda nedense daha bir karamsar, duygulu, vesveseli olurdu. Natasa'yla ben bilirdik bunu, önemsemezdik. Hatirliyorum, general Sumarokov'dan, Derjavin'e içinde birkaç köpek bulunan bir enfiye kutusu yollanilmasi olayindan, Çariçenin Lomonosov'u ziyaret edisinden, Pus-kin'den, Gogol'den söz ederek avutmaya çalisirdim onu. Bunlari belki de ilk kez duyan ihtiyar, - Biliyorum canim, hepsini biliyorum, derdi. Him ! Bak Vanya, senin su yazdigin seyin manzum olmadigina sevindim. Siir saçmaliktir bence. Itiraza kalkisma hemen, bu ihtiyara güven; kötülügünü istemem senin; evet saçmalik, düpedüz saçmaliktir siir, issiz güçsüzlerin ugrasacagi bir sey! Siir yazmak lise ögrencilerine yakisir... Bu siir belâsi var ya, sizin gençligi toptan çildirtacak sonunda... Tutalim ki Puskin büyük bir ozandir, kime ne bundan! Siir degil mi yazdiklari... hava civa yani... Yazdigi bazi seyleri okudum okumasina... Düz yazi baskadir! Yazar okuyucularim egitmek olanagina bile sahiptir burada... ulus sevgisini, ya da erdemi insanlarin içine yerlestirebilir... öyle degil mi? Anlatmak istedigimi anlatamiyorum canim ama anliyorsun beni tabiî; seni sevdigim için söylüyorum bunlari. Romanimi getirdigim gün, çaydan sonra hep beraber 37 - yuvarlak masaya oturdugumuzda babacan bir tavirla, - Hadi bakalim oku, dedi. Oku da görelim neler yazmissin; herkes senden söz ediyor! Görelim bakalim! Kitabi açip, okumaya hazirlandim. Romanim o aksam yeni çikmisti baskidan, bir tanesini kaptigim gibi solugu Ihmanev'lerde almistim. Romanimi onlara daha önce, editördeki müsveddelerimden okuyamadigim için üzülüyordum. Natasa üzüntüsünden agliyor, benimle çekisiyor, romanimi ondan önce baskalari okuyor diye sitem ediyordu bana... Ama sonunda masanin basindaydik iste. Ihtiyar son derece ciddi, elestirmeye hazir bir tavir takinmisti. Ince eleyip sik dokumak, «durumu anlamak» istiyordu. Karisinin da pek magrur bir görünüsü vardi; romanimin okunmasi serefine neredeyse yeni bosörtüsünü takacakti. Sevgili kizi Natasa'ya ne zamandir sonsuz bir sevgiyle baktigimin; onunla konusurken heyecanlandigimin, Natasa'nin da bana eskisinden daha bir içten baktiginin farkindaydi. E-vet, nihayet o an; basari, mutluluk âni gelmisti! Yasli kadin, kocasinin beni biraz fazla ögmeye basladiginin, kiziyla bana tuhaf tuhaf baktiginin da farkindaydi... birden ürküttü onu bu: Ne olursa olsun, bir kont, bir prens, hiç degilse dokuzuncu dereceden, kordonlu, genç, yakisikli bir memur bile degildim! Anna Andreyevna yarim seylerle yetinmeyi sevmezdi. «Göklere çikariyorlar onu, diye geçiriyordu içinden, ama nedenini bilen yok. Yazarmis, ozanmis... Ne demekmis yazar?» VI Bir oturusta okudum onlara romanimi. Çaydan hemen sonra baslamistik, kalktigimizda saat gecenin ikisiy-di. Ihtiyar basta biraz eksitmisti yüzünü. Yüce, belki kendisinin de anlayamayacagi, ama gene de yüce bir sey3er bekliyordu; oysa çika çika günlük, bildigimiz, çevremizde gördügümüz basit seyler çikmisti karsisina. Kahramanim büyük ya da ilginç, hiç degilse Roslavlev gibi Yuri Miloslavski (1) gibi tarihe geçmis kisiler olsaydi bari; oysa resmî giysisinin dügmeleri bile kopuk, zavalli, kisiligi olmayan, hattâ aptalca bir memurun öyküsüydü bu; hem öylesine sade, ari bir dille anlatilmisti ki bunlar... Çok tuhafti! Anna Andreyevna soru dolu bakislarim kocasinin yüzünden ayirmiyordu; bir seye alinmis gibi surat da asiyordu: «Böyle saçmalari basmaya, dinlemeye deger mi? Para verip bunu alanlar da olacak ha!» demek istedigi yüzünden belliydi. Natasa dikkat kesilmis, dudaklarima, her sözücügü nasil söyledigime bakarak dinliyor, kendi de o güzelim dudaklarini oynatiyordu. Sonra mi ne oldu? Daha yariya gelmemistim ki, dinleyicilerimin gözlerinden sipir sipir yaslar akmaya baslamisti. Anna Andreyevna agliyor, - mirildanmalarindan anladigima göre - kahramanima aciyor, ugradigi felâketlerde ona birazcik olsun yardimci olabilmeyi yürekten istiyordu, ihtiyar ise büyügü, yüceyi bir yana atmis, «Pek öyle ahim sahim bir sey olmadigi bastan belliydi zaten, diyor-du; basbayagi bir hikâye iste; ama kisinin yüregine isliyor; adam yerine koymadigimiz silik, ezik bir zavallinin da bir insan oldugunu, kardesimiz sayildigini duyuyor insan içinde!» Natasa hem agliyor hem dinliyor, arada bir masanin altindan kolumu gizlice var gücüyle sikiyordu. Romanimin okunusu bitti. Natasa ayaga kalkti; yanaklari al al olmustu, gözlerinde yaslar parliyordu; birden elimi yakaladi, öptü, kosarak çikti odadan. Annesiyle babasi bakistilar. Kizinin hareketine sasan Ihmenev, - Böyle duyguludur iste bu kiz, dedi, ama kötü bir (1) M.N. Zagoskin'in (1789-1852) ayni adli romanlarinin iki kahramani. sey degil bu, hattâ iyi, çok iyi! Natasayi - ayni zamanda nedense beni de - temize çikarmak istiyormus gibi karisina kaçamak bir göz atarak, - Iyi kizdir... diye mirildandi. Gelgelelim Anna Andreyevna, ben okurken heyecanlandigi, duygulandigi halde, söyle söylemek istiyormus, gibi bakiyordu: «Iyi yazmis, anladik; ama ne diye kendimizi parali-yalim?» v.b. Biraz sonra döndü Natasa; neseli, mutluydu, yanimdan geçerken gizlice bir çimdik atti bana. ihtiyar gene «ciddi» tavrini takinip romanimi elestirecek oldu ama sevincinden tutamadi kendini, duygulandi: - Enfes bir sey bu, Vanya, dedi, enfes! Yüregim öyle rahatladi ki sorma! Bu kadarini beklemiyordum senden dogrusu! Yüce, parlak bir sey degil, belli bu... «Moskova'nin Kurtulusu» vardir bende, Moskova'da- Bak ne diyecegim sana Vanya, dedi, farkinday-dim zaten durumun, ne yalan söyleyeyim, hosuma da gitmiyordu degil, senle Natasa... dogrusu çok iyi bir sey bu ! Biliyor musun Vanya, henüz ikiniz de çok gençsiniz; sonra, Anna Andreyevna da hakli. Bekleyelim, bakalim zaman ne gösterecek. Bir kabiliyet, hattâ üstün bir kabiliyet oldugunu kabul edelim... ama ilk basta söyledikleri gibi dâhi de degilsin, basbayagi bir kabiliyetsin, o kadar (bugün «Ana An» senin için böyle yaziyor, sabahleyin okudum; çok kötü tanitiyor seni; ne biçim bir gazetedir bu allasen!) Evet! Görüyorsun ya: Kabiliyet insanin gelecegine güvenle bakmasina yetmiyor; ikinizin de elinde avucunda yok. Bir buçuk, hiç degilse bir yil bekleyelim: islerin iyi gider, edebiyat alaninda kendine saglam bir yer yaparsan Natasa senindir; basaramazsan karan sen vereceksin gene!.. Bilirim, dürüstsündür, iyi düsün tasin!.. Böyle karar vermistik. Bir yil sonra bakin neler oldu. Evet, tam bir yil geçmisti aradan! Güzel bir eylül aksami, bitkin bir durumda benim ihtiyarlarin yanina girdim, sandalyenin üzerine yigildim. Soluk alamiyor, bayilmamak için kendimi zor tutuyordum; öyle ki, beni bu durumda görünce korktular. Ama basimin dönmesinin, yüregimin sikismasinin sebebi, kapilarina on kere gelip, çalmadan geri dönmem degildi... Edebiyat alaninda basari saglayamamam, paraya, üne kavusamamam, «atase» falan olamamam, sagligimin düzelmesi için italya'ya gönderilmekten çok uzak bulunmam da degildi ...insan bazan bir yilda on yil yasayabildigi; Natasa'm da böyle bir yil geçirdigi için bu durumdaydim. Aramizla dipsiz bir uçurum vardi... Hatirliyorum, ihtiyarin karsisinda oturmus, hiç konusmuyor, sapkamin zaten kirik kenarlarini farkina-_ 44 - varmadan iyice kiriyordum. Neden bilmem, Natasa'nin çikmasini bekliyordum. Üzerimdeki elbise pek eskiydi, üstelik boldu. Zayiflamis, süzülmüstüm, benzim de uçuktu... gene de ozana benzemiyordum, bir zamanlar babacan Nikolay Sergeiç'in öylesine istedigi yüce piriltilar da yoktu gözlerimde. Anna Andreyevna yüzüme aciyarak bakiyor, içinden söyle geçiriyordu: «Natasa'yi az kaldi veriyorduk ona, Tanri korudu!» Elem dolu bir sesle - hâlâ kulagimdadir o sesi, - Çay ister miydiniz acaba Ivan Petroviç ? diye sordu (Semaver masanin üzerinde kayniyordu). Daha nasilsiniz bakalim? Pek hasta görünüyorsunuz. Bugünmüs gibi gözümün önündedir: Böyle söylüyordu ama gözlerinde baska bir endise vardi. Sogumus çayi önünde, dalgin dalgin oturan kocasinin bakislarindaki kederdi bunun sebebi. Prens Valkonski'yle aralarindaki dâvanin iyice kötüya gittigini, baslarina baska aksiliklerin de geldigini, bütün bunlarin Nikolay Sergeiç'i hasta ettigini biliyordum. Dâvanin açilmasina sebep olan genç Prens bes ay önce bir firsatini bulmus, Ihmenev'lere gelmisti. Alyosa'sini öz oglu gibi seven ihtiyar - anmadigi gün yoktu onu - sevgiyle karsilamisti delikanliyi, Vasil-yevski'yi hatirlayan Anna Andreyevna aglamisti. Alyosa o günden sonra - babasindan gizli - daha sik gelip gitmeye balsamisti onlara. Dürüst, içi disi bir Nikolay Ser-geiç ihtiyatli davranmayi kendisi için küçülme saydigindan, böyle bir seye kalkismiyordu. Soylu gururu, durumu ögrenince Prensin ne diyecegini düsünmeye birakmiyordu onu; düsmaninin yersiz kuskularini küçümsüyor-du. Gelgelelim, onu bekleyen hakaretlere dayanip dayanamayacagini da bilmiyordu. Genç prens hemen her gün gelmeye baslamisti onlara. Ihtiyarlar hoslaniyorlardi ondan. Aksam geç saatlere, hattâ gece yarilarina kadar oturuyordu. Sonunda babasi ögrendi her seyi tabiî. Çirkin bir dedikodu çikti. Gene ayni konuda, korkunç bir mektupla hakaret etti ona, ogluna da Ihmenev'lere gitmeyi kesinlikle yasakladi. Onlara gidisimden iki hafta önce olmustu bu Ihtiyar perisan bir haldeydi. Nasil üzülmesindi! Hiç bir günahi olmayan, tertemiz Natasa'sini gene bu igrenç iftiraya, bu çamura sokmuslardi. Ayni adam kizini ikinci kere lekeliyordu... Karsiliksiz mi birakacakti bütün bunlari! Bu felâket önce birkaç gün yataga düsürdü onu. Hepsini biliyordum bunlarin. Üç haftadir bitkin bir durumda evde yattigim halde, her seyden bütün ayrintilariyla haberdardim. Bildigim bir sey daha vardi... hayir, hayir! O zamanlar sadece hissediyordum bunu, biliyordum ama inanamiyordum. Onlari Prens olayindan da çok endiselendiren bir seyin oldugunu sezinliyor, içim sizliyordu. Evet, üzülüyor; ögrenmekten, inanmaktan korkuyor; o mesum âni uzaklastirmak için var gücümle çalisiyordum. Oysa simdi onun için gelmistim. O aksam bilmedigim bir kuvvet sürüklemisti beni oraya sanki! Ihtiyar birden kendine gelmis gibi, - Evet Vanya, dedi, hasta miydin yoksa? Ne zamandir görünmüyorsun. Sana karsi suçluyum: Epeydir gelip
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD