- Çik disari Mavra, çik, dedi. Her seyi, olmus, olacak her seyi anlatacagim, çünkü biliyorum hepsini. Bes gündür nerede oldugumu merak ettiginizin farkindayim dostlarim... benim anlatmak istedigim de bu zaten; birakmiyorsunuz ki anlatayim, Ama önce sunu söyleyeyim: Hep aldatiyordum seni Natasa, eskiden beri aldatiyordum, önemli olan da bu. - Aldatiyor muydun? - Evet, bir aydir aldatiyordum seni; babamin gelisinden önce de... Simdi açik açik konusmamizin zamani geldi. Babam gelmeden bir ay kadar önce oldukça uzun bir mektup aldim ondan; ikinizden de sakladim bunu. Gayet açik, anlasilir bir dille - öylesine ciddiydi ki, korktum bile - evlenme isimin artik bir sonuca baglandigini, nisanlimin bulunmaz bir kiz oldugunu, ona lâyik olmadigim halde gene de onunla evlenmek zorunda, oldugumu yaziyordu. Kendimi hazirlamami, kafamin içindeki saçma düsünceleri çikarip atmami v.b. - bilirsiniz artik daha neler - istiyordu, iste burada mektup, saklamistim sizden... Natasa kesti sözünü: - Hiç de saklamadim! Ögündügün seye bak! Daha o zaman her seyi oldugu gibi anlatmistin. O günlerde birden uysallastigini, bir suçunu bagislatmak istiyormus gibi dizimin dibinden ayrilmadigini hatirliyorum. Zaten parça parça, mektubun bütününü anlattin bize. - Hayir, önemli olani anlatmadim sanirim. Bir seyler sezinlemis olabilirsiniz, bu sizi ilgilendirir, ama ben anlatmadim. Sakliyordum bunu sizden, üzülerek sakliyordum» Natasa'ya bakarak, - Ben de hatirliyorum Alyosa, dedim; o günlerde sik sik akil danisiyordunuz benden; mektubun bütününü parça parça bana da anlattiniz; üstü kapali olarak tabu. Natasa destekledi beni: - Evet, bütününü! Böbürlenme lütfen! Bir seyi saklayabilir misin ki sen? Adam aldatmak kim, sen kim ! Havra bile anladi her seyi. Öyle degil mi Mavra? Mavra basani uzatarak, - Anlasilmayacak gibi miydi, dedi, üç gün içinde-her seyi anlatti. Kurnazlik sana göre degil! - Öf, ne sikici insanlarsiniz, konusulmuyor sizinle! Bunlari hep öfkeden yapiyorsun Natasa! Mavra, sen de yaniliyorsun. Hatirliyorum, deli gibiydim o zaman ; hatirliyorsun degil mi Mavra? - Hatirlamaz olur muyum! Simdi de öylesin,. - Hayir, hayir, onu demek istemedim. Hatirlarsin! Paramiz kalmamisti da gümüs sigara kutumu rehine götürmüstün. Sunu da söyleyeyim, bana karsi pek saygisizsin Mavra. Natasa alistirdi seni böyle. Neyse canim, tutalim ki gerçekten anlattim her seyi. (Simdi hatirladim). Ama mektubun havasini bilmiyorsunuz, oysa en önemli yani havasidir. Bunu anlatacagim size. Natasa, - Nasilmis bakalim havasi? dedi. - Bak Natasa, alay eder gibi soruyorsun. Alay etme benimle. Yemin ederim, çok önemli anlatacaklarim. Öyle bir havasi vardi ki, ellerim titremeye baslamisti. Babam116 hiç böyle konusmamisti benimle. Anlayacaginiz, dünya yikilsa dediginden dönmeyecege benziyordu; iste böyle bir havasi vardi mektubun! - Bunu benden niçin sakladigini anlatsana! - Ah Tanrim! Seni korkutmamak için tabiî.. Her seyi kendi basima yola koyabilecegimi umuyordum. Bu mektuptan sonra babamin da gelmesiyle durumum iyice kötülesti. Açik açik konusmak istiyordum onunla. Karsisina geçip ciddi olarak her seyi anlatacaktim. Ama bir türlü olmadi. O da hiç sormadi... ne kurnazdir! Tam tersine, her sey kesin karara baglanmis, aramizda bir anlasmazlik yokmus gibi davraniyordu. Duyuyor musun, olamazmis gibi... bu kadar güvenir kendine! Öyle yumusak, candan davranmaya basladi ki bana! Sasiyordum. Ne zeki oldugunu bilemezsiniz Ivan Petroviç! Okumadigi kitap, bilmedigi sey yoktur. Bir kere baksin yüzünüze, içinizden geçenleri oldugu gibi saysin. Belki de bunun için ciz-vit adini takmislardir ona. Babami ögmem Natasa'nin hosuna gitmez. Kizma Natasa. Böyle iste... sey... baslangiçta parami da kesmisti, ama artik veriyor, dün basladi. Natasa! Melegim benim! Yoksullugumuz bitti artik! Suraya bak! Alti aydan beri kestigi paramin hepsini birden verdi dün; bakin ne çok para var burada; saymadim bile. Mavra, bak su paralara! Bundan böyle gümüs kasiklarimizi, kol dügmelerimi rehine vermeyecegiz! Cebinden oldukça büyük bir deste kâgit para - bin bes yüz ruble kadar vardi - çikarmis, masanin üzerine koymustu. Mavra, gözlerinin içi gülerek desteye bakiyor, Alyosa'yi ögüyordu. Natasa telâslanmisti. Alyosa devam ediyordu: - «Simdi ne yapacagim ben?» diye düsünüyorum hep. «Nasil karsi duracagim ona?» ikinize de yemin ederim ki, bana karsi böyle iyi degil de sert davransa hiç umursamazdim. Yüzüne karsi «istemiyorum, ben de bü- - 117 yüdüm artik» derdim... her sey biterdi! inanin ki dire-tirdim de. Ama bu durumda ne söyleyebilirim ona? Beni suçlamayin sakin, Canin biraz sikildi gibi Natasa, Niçin bakisiyorsunuz? «Hemen kanivermis, ne iradesiz bir ço--cuk» diye düsünüyorsunuzdur. Hayir, var iradem, hem de sandiginizdan çok! ispati da iste: içinde bulundugum durumu umursamadan kendi kendime «bunu yapmak zorundayim, her seyi oldugu gibi anlatmaliyim babama» dedim ve anlattim, dinledi beni. Natasa endiseyle, - Neyi anlattin? diye sordu. - Baska kiz istemedigimi, benim kendi nisanlim oldugunu, seni sevdigimi... Simdiye kadar bunu ona açik açik söylemis degilim tabu, ama hazirladim onu buna, ya-rin söyleyecegim; öyle karar verdim. Önce, para için evlenmenin ayip bir sey oldugunu, kendimizi soylu, kalburüstü kisiler saymamizin aptalliktan baska bir sey olmadigini söyledim. (Karsimdaki babam degil de kardesim-mis gibi açik, serbest konusuyordum.) Sonra tiers - etat'-dan (1) oldugumu söyledim; tiers-etat c'est l'essentiel, (2) dedim, herkes gibi olmak gurur veriyor bana...» Anlayacaginiz, bütün yeni düsünceleri açikladim ona... Heyecanlanmis, cosmustum. Kendi kendime sasiyordum. Düsüncesinin ne denli sakat oldugunu ispat ettim ona... dü-pedüz «Prensligimiz de ne oluyor bizim? dedim. Dogustan bir Prensligimiz var, hepsi o kadar; oysa gerçekte ne ilgimiz var Prenslikle? Bir kere, öyle ahim sahim bir zenginligimiz yok, varlikli bile sayilmayiz. Günümüzde asil prens Rotschild'dir. Sonra, çoktan beri adimiz anilmiyor bir yerde. Soyumuzun son ünlü kisisi büyük dedem (1) Üçüncü tabaka, avam (Fransizca) (2) önemli olan üçüncü tabakadir. (Fransizca) Semyon Valkonski'ydi, onu da sadece Moskova'da taniyorlardi, hem de neyiyle? Son mülkü olan üç yüz kölelik çiftligini satip yemesiyle... öyle ki, oglu para kazan-masaydi torunlari bir çok prens gibi irgatlik yapmak zorunda kalacaklardi. Bosu bosuna kibirlenmeyelim». Anlayacaginiz, içimi iyice bir döktüm. Öyle atesli konusuyordum ki! Hattâ kendimden de bir seyler ekledim, itiraz bile edemedi; yalniz, Kont Nainski'nin evinden ayrildigim için biraz azarladi. Sonra, vaftiz annem Prenses K. nin gözüne girmeye çalismamin gerektigini, Prenses beni evine kabul ederse artik her yere kabul edilecegimi, gelecegimin kazanilmis sayilacagini söyledi. Anlatti da. anlatti! Bütün bunlar seninle iliski kurdugum, çevremden uzaklastigim için Natasa. Ama açik açik hiç bir zaman, söz etmiyor senden, kaçiniyor bile böyle bir konusmadan, ikimiz de kurnazlik ediyor, birbirimizi avlamaya çalisiyoruz; inan ki sonu iyiye varacak bunun. - Anladik; sonra ne oldu, ne karar verdi? Önemli olan bu. Ne gevezesin Alyosa... - Ne karar verdigini ancak seytan bilir. Hem geveze degilim ben, önemli seylerden söz ediyorum: karar falan vermedi, ben anlatirken sadece gülümsüyordu, ama öyle bir gülümsemeydi bu ki, aciyordu bana sanki. Bunun bir hakaret oldugunun farkindaydim, ama alinmi-, yordum. «Kabul, dedi, gel Kont Nainski'nin evine gidelim simdi; ama sakin bunlardan söz etme orada. Ben anliyorum seni, ama onlar anlamazlar.» Sanirim onu da anlamiyorlar orada, bir sey için kiziyorlar. Sosyetede genel bir sogukluk var simdi babama karsi zaten! Prens önce pek soguk, küçümser bir tavirla karsiladi beni; onun evinde büyüdügümü bile unutmustu sanki; inanin ki, kim oldugumu hatirlamaya çalisiyordu! Nankörlük ettim diye kiziyor bana; oysa nankörlük falan ettigim yok! Evinde canim sikiliyordu, gitmiyordum oraya. Babami son derece umursamaz, soguk karsiladi; o kadar ki, oraya hâlâ ne yüzle gidiyor, sasiyorum. Bütün bunlar çok üzüyor beni. Zavalli babam neredeyse yerlere kadar egilecek önünde; buna benim için katlandiginin farkindayim, oysa bir ,sey istedigim yok ondan. Düsüncelerimi açmayi çok is-tedim babama, ama tuttum kendimi. Zaten neye yarar! inançlarindan döndüremem onu, canini sikmis olurum sadece; zaten derdi basindan askin. Kurnazlik etmeye, hepsini avlamaya, Kontu beni saymak zorunda birakmaya karar verdim... Bir anda degisti durum! Kont Nainski simdi beni nereye oturtacagini bilemiyor. Bunu bir basima, kurnazligimla yaptim. Babam sasti kaldi!.. Sabri tükenen Natasa yüksek sesle, - Bak Alyosa, dedi, esas konuya geçsen iyi edersin. Bizimle ilgili bir seyler anlatacagini sanmistim, oysa sen Kont Nainski'nin evindeki marifetlerinle ögünüyorsun. Senin Kontundan bana ne? - Sana mi ne! Duydunuz mu Ivan Petroviç, ona neymis? Esas konu bu zaten. Göreceksin simdi, her sey anlasilacak sonunda. Birakin da anlatayim... Nihayet (niçin dogrusunu soy içmeyeyim?) bak Natasa, siz de dinleyin Ivan Petroviç, gerçekten de bazan pek kafasiz oluyorum ben; hattâ düpedüz aptallasiyorum. Ama inanin M bu sefer oldukça kurnaz... hattâ... akilli davrandim. Her zaman akilsiz olmadigima sevineceginizi bile düsündüm... - Ah Alyosa, yeter! Yeter artik canim!.. Alyosa'nin akilsiz sayilmasina dayanamazdi Natasa. Alyosa'ya, senli benli bir hava içinde, bir hareketinin aptallik oldugunu anlatmaya çalistigim zamanlar, açik acik söylemedigi halde, kizardi bana. Alyosa'nin küçük düsmesini kaldiramazdi. Bence, daha çok onun akildan yana kit oldugunu sezinlemesinden geliyordu bu. Ama düsüncesini açmazdi Alyosa'ya, onun gururunu incitmekten120 korkardi. Böyle durumlarda genç kizin gizli duygularini hemen sezinlerdi Alyosa, Natasa da farkederdi bunu, pohpohlamaya, oksamaya baslardi sevgilisini. Alyosa'nin sözleri simdi bu yüzden dokunmustu ona. - Yeter Alyosa, diye devam etti, kendine yakistirdigin gibi... sey degilsin hiç de; sadece biraz havaisin, hepsi o kadar! - Öyle olsun bakalim. Birakin da sözümü bitireyim simdi. Kontun evindeki toplantidan sonra babani kizdi bile bana. «Hele dur!» diye geçirdim içimden. Oradan Prensese gidiyorduk; kocakarinin artik iyice bunadigini, üstelik kulaklarinin duymadigini, köpeklere çok düskün oldugunu eskiden beri biliyordum. Bir sürü köpegi vardir. üzerlerine titriyor. Bütün bunlara ragmen sosyetede çok önemli bir yeri var; o kadar ki, le süperde (1) Kont Nainski bile antichambre (2) yapiyor ona. Yolda hareket plânimi çizmistim. Neye dayaniyordu plânim dersiniz? Köpeklerle aram pek iyidir, vallahi dogru söylüyorum. Bendeki gizli bir kuvvetten midir, yoksa benim de hayvanlari çok sevmemden midir bilmiyorum, köpekler bayilirlar bana! Gizli kuvvet deyince aklima geldi, Natasa, söylemedim sana, geçen gün ruh çagirdik, bir ruh çagi-ricinin evine gitmistim; öyle ilgi çekiciydi ki, Ivan Petroviç... sastim kaldim. Ben Jül Sezar'i çagirdim. Natasa bir kahkaha atarak, - Aman Allahim! diye bagirdi. Ne yapacaktin Jül Sezar'i? Bir ruh çagirman eksikti! - Niçin öyle söylüyorsun... sanki çocuk var karsinda..: Jül Sezar'i çagirmama niçin sastin bu kadar? Bir (1) Ünlü (Fransizca) (2) Antichambre : Bekleme odasi. Antichambre yapmak, burada: asiri saygi göstermek. seyi mi eksilir çagirirsam? Bak, simdi de gülüyorsun! - Eksilmez tabiî, canim... Ah Alyosa'cigim benim! Peki ne söyledi sana Jül Sezar? - Bir sey söylemedi. Ben kalemi elimde tutuyordum sadece, o kendi kendine hareket edip kâgida yaziyordu. Jül Sezar yaziyormus sözde. Ben inanmiyorum buna. - Ne yazdi? - Gogol'ün romanlarindakine benzer «islansana» gibi bir sey... gülmesene! - Hadi Prensese gel artik! - Konusturmuyorsunuz ki adami, Içeri girince Mi-mi'yle ahbap olduk, Yasli, igrenç mi igrenç bir köpek bu, üstelik inatçi, huysuz bir sey. Saldiriyor da. Prenses titriyor üzerine; yasitlar galiba. Önce seker verdim hayvana, on dakika sonra elimi uzatinca ön ayagini koyuyordu avucumun içine. Prenses, çok ugrastigi halde bir türlü alistiramamis onu buna. Costu kocakari, sevincinden ha agladi ha aglayacakti. «Mimi elini veriyor, Mimi elini veriyor!» diyordu. Gelen konuklara «Mimi elini veriyor! diye mustuluyordu. Vaftiz oglum ögretti!» Biraz sonra Kont Nainski geldi: «Mimi elini veriyor artik!» Sevinçten dolu dolu gözlerini ayirmiyordu benden. Çok iyi yü-rekli bir kadin; acidim ona.Bos durmuyor, gözüne girmeye çalisiyordum: sigara tabakasinin kapaginda bir resmi vardir. Nisanli kizken, altmis yil önce çekilmis... Tabakayi düsürüvermesin mi elinden. Hemen kosup aldim onu yerden, kimin resmi oldugunu bilmiyorum gibi, «Qu-elle Charmante peinture! (1) Yüce bir güzellik bu!» dedim, Iyice gevsemisti Prenses; sundan bundan konusmaya basladi benimle; nerede okudugumu, kimlerle görüstügümü sordu, «ne güzel saçlarin var» dedi. Ben de açik (l) Ne hos bir resim! (Fransizca) saçik bir olay anlatarak güldürdüm onu. Hoslandi bundan, yalniz parmagini sitem eder gibi salladi, ama çok güldü. Ayrilirken öptü beni, kutsadi, her aksam gelmemi, onu eglendirmemi söyledi. Kont gözlerini süze süze elimi sikti. Babam, dünyanin en iyi yürekli, dürüst insani oldugu halde, ister inanin ister inanmayin, eve geldigimizde sevincinden neredeyse aglayacakti. Kucakladi beni, bir sürü seyler anlatti; gelecegimden, iliskilerimizden, paradan, evlilikten söz ediyordu; hiç birini anlamadim. Parayi da o zaman verdi bana iste. Dün oldu bu anlattiklarim. Yarin gene gidecegim Prensese; ne olursa olsun, çok iyi bir insandir babam. Kötü bir sey gelmesin akliniza. Gerçi senden ayirmak istiyor beni, Natasa, ama Katya'nin milyonlari gözünü kamastirdigi, o paraya sahip olmak istedigi için yapiyor bunu... senin milyonlarin yok. Hem bunu beni düsündügü için istiyor. Yalniz su var ki, durumu bilmediginden sana haksizlik etmis oluyor. Hangi baba oglunun mutlu olmasini istemez? Mutlulugun ancak milyonlarda bulunabilecegini saniyor diye suçlayamayiz ki onu! Hepsi böyledir bunlarin. Ona bu açidan bakarsak, suçsuz oldugu çikar ortaya. Sana bunu söylemek için aceleyle geldim buraya Natasa, onun suçlu olduguna inandigini biliyorum, sen de haklisin tabiî. Suçlamiyorum seni... Natasa, - Anlatacagin Prensesin evindeki basarindi demek? diye sordu. Bütün kurnazligin bu mu? - Nasil yani? Ne diyorsun sen! Bu daha isin basi... Prensesten yararlanarak babami avucumun içine alacagim, hikâyem baslamadi daha. - Hadi anlatsana! Alyosa devam ediyordu : - Bugün son derece tuhaf bir olay geçti basimdan, hâlâ toparlanamadim. Önce sunu söylemeliyim size, gerçi babamla Kontes evlilik isimizi aralarinda bir karara bagladilar ya, resmiyete henüz dökülmedi bu; yani simdi ay-rilsak bir dedikodu falan çikmaz. Yalniz Kont Nainski biliyor durumu; o da akraba sayilir. Sonra, Katya'yla iki haftadan beri pek sik görüstügümüz halde, bu aksama kadar gelecek üzerine, yani evlenmemiz... askimiz üzerine hiç konusmamistik onunla. Önce Prenses K. nin rizasini almaya karar vermisler. Ondan yardim, ayni zamanda da para bekliyorlar. O ne derse sosyete de ayni seyi söyler; o kadar sayiliyor... Beni sosyeteye sokmaya nedense kararli gözüküyorlar. Ama bunu en çok isteyen de Katya'nin üvey annesi Kontes. Avrupa'da kirdigi findiklar yüzünden Prenses onu evine kabul etmez, o kabul etmeyince sosyeteye de giremez diye korkuyor. Katya'yla benim evlenmemden yararlanmak istiyor. Bir zamanlar evlenmemize bütün gücüyle karsi duran Kontes bugün Prensesin evindeki basarima çok sevindi. Ama bunu birakalim simdi, asil söylemek istedigim su: Katerina Fyodorovna'yi geçen yildan taniyorum; ama o zamanlar çocuktum daha, aklim bir seye ermiyordu, bu yüzden anlayamamistim onu... Natasa sözünü kesti : - O zaman beni daha çok seviyordun da ondan an-layamadin, ama simdi... Alyosa, - Sus Natasa, diye haykirdi, yaniliyorsun, bana hakarettir bu yaptigin!., itiraz bile etmeyecegim sana; dinle, sonra kendin anlayacaksin... Ah, Katya'yi tanisan bir! Onun ne iyi, temiz yürekli oldugunu bilsen! Ama ögreneceksin, sonuna kadar dinle anlatacaklarimi! Bundan iki hafta önce, hos geldiniz demeye babam beni onlara götürdügünde Katya'yi dikkatle inceledim. Onun da benimle ilgilendigi kaçmamisti gözümden. Merakimi çekti bu; dogrusunu söyleyeyim, onu daha yakindan tanimaya niyetliydim... babamin beni sasirtan o mektubundan sonra böyle bir istek dogmustu içimde. Hiç bir sey söylemeyecegim, egmeyecegim onu, sadece sunu belirtecegim: çevresinden apayri bir insandir o. Öylesine güçlü, dürüst bir kisiligi var ki - bu gücü temizliginden, özellikle dürüstlügünden geliyor - on yedi yasinda bir kiz oldugu halde, düpedüz bir çocuk, küçük kardesi gibi kaliyorum karsisinda. Su da kaçmadi gözümden: elemli bir havasi var, içine kapanik; hiç konusmuyor evde, bir seyden ürkmüs sanki... Hep düsünüyor. Babamdan korkuyor gibime geliyor. Üvey annesini de sevmiyor, farkindayim; üvey kizi onu çok seviyor söylentisini - ne düsünüyorsa - Kontesin kendisi çikariyor; hepsi ya-landir bu söylentilerin. Yalniz su var, Katya bir dedigini iki etmiyor üvey annesinin, sanki aralarinda karar almislar. .. Gözlemlerimi tamamladiktan sonra, bundan dört gün önce, kafama koydugumu yapmaya karar verdim, bu aksam da yaptim... Katya'ya her seyi anlatacak, itiraf edecek, onu da bizim yanimiza çekecek, böylece bir anda halledecektim meseleyi... Natasa endiseyle, -. Nasil? dedi, neyi anlatacak, itiraf edecektin? -. Her seyi. Bu düsünceyi aklima getiren Tanriya, sükürler olsun. Simdi dinleyin, dinleyin! Dört gün önce söyle karar verdim: sizden uzaklasip, her seyi kendim bitirecektim. Sizin yaninizda kalsam bir türlü veremezdim kararimi, sizi dinler, harekete geçemezdim. Yalniz basima kalinca, bu isi bitirmek sorunda oldugumu her dakika tekrar etmeye basladim kendi kendime, cesaretimi topladim ve... bitirdim! Yaniniza kararimi vermis dönmeyi düsünüyordum, döndüm! - Neler yaptin? Anlatsana artik! - Çok basit! Cesur, dürüst bir tavirla yanina gittim... Ama önce, beni çok sasirtan bir olaydan söz etmeiliyim size. Onlara gitmek için çikmaya hazirlaniyorduk... j Babama bir mektup geldi. Tam o anda ben de çalisma odasina giriyordum, kapida durdum. Beni görmemisti. Mektup çok sasirtmisti onu, kendi kendine yüksek sesle konusuyor, odanin içinde hizli adimlarla dolasiyordu; sonra birden kahkahayla gülmeye basladi. Mektup elindeydi hâlâ. içeri girmeye bile korkuyordum; biraz sonra girdim. Babam pek sevinçliydi nedense. Tuhaf tuhaf konusmaya basladi benimle. Sonra birden sustu, daha çok erken oldugu halde, hemen hazirlanmami söyledi. Bu aksam yalniz biz vardik onlarda Natasa, sandigin gibi toplanti - moplanti yoktu. Söyleyen yanlis söylemis sana... - Ah, konuyu dagitma lütfen Alyosa. Katya'ya neler söyledigini anlat! - Sansliydim, iki saat basbasa kaldik. Bizi evlendirmek istiyorlarsa da, bunun imkânsiz bir sey oldugunu anlattim kendisine; ona güvendigimi, beni yalniz onun kurtarabilecegini söyledim. Her seyi itiraf ettim. Düsün bir kere Natasa, seninle olan iliskilerimden tamamen habersizdi! Ne kadar duygulandigini görseydin bir; önce korktu bile. Yüzü bembeyaz oldu. Aramizda geçenleri oldugu gibi anlattim ona: benim için anam babani nasil terk ettigini, birlikte nasil yasadigimizi; simdi nasil istirap çektigimizi, her seyden korktugumuzu... «Simdi size siginiyoruz, dedim (senin adina da konustum Natasa), bizden yana olun, üvey annenize benimle evlenmek istemediginizi söyleyin. Kurtulusumuz sizin elinizdedir, son umudumuz sizsiniz». Öylesine dikkatle, öylesine candan dinliyordu ki beni! O anda ne hostu gözleri! Bütün ruhu bakislarinda toplanmisti sanki. Gözleri masmavidir. Ona güvendigim için tesekkür etti bana, bize bütün gücüyle yardim edecegine söz verdi. Sonra seninle ilgili bir sürü soru sordu; tanismanizi çok istedigini söyledi; seni bir kiz kardes gibi sevdigini, senin de onu öyle sevmeni istedigini sana iletmemi rica etti. Seni bes gündür görmedigimi ögrenince de palas pandiras buraya kovaladi... Natasa duygulanmisti. Alyosa'nin yüzüne sitemli sitemli bakarak, -- Bir de tutmus, sagir Prensesin evindeki basanlarini anlatiyordun deminden beri! dedi. Ah Alyosa, ah! Ee, Katya ne dedi? Seni buraya yollarken sevinçli miydi? - Evet, iyi bir sey yapmak firsati buldugu için sevinçliydi, ama agliyordu. Çünkü o da seviyor beni, Natasa! Beni yavas yavas sevmeye basladigini, benden eskiden beri hoslandigini, çevresinde iyi insan göremedigini itiraf etti. Tanidigi insanlarin hepsi kurnazlik, yalan dolan pesindeymis, bense içten, dürüstmüsüm. Ayaga kalkip, «Tanri yardimciniz olsun Aleksey Petroviç, dedi, oysa ben saniyordum ki...» Sözünü bitiremedi, aglamaya basladi, kosarak girdi içeri. Söyle karar verdik: yarin o üvey annesine söyleyecek benimle evlenmek istemedigini; ben de babama her seyi açik açik anlatacagim. Katya, babama durumu simdiye kadar niçin açmadim diye sitem etti bana. «Dürüst bir insan hiç bir seyden korkmamalidir!» dedi. Öyle