Bölüm 2

1999 Words
'Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla' 'Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla' 'Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla' 'Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla' Tekrar ve tekrar tekrarladı. Devamını getiremedi. Korkuyla titreyen gözleri üzerinde süzüldüğü bulutlara döndü ve derin bir nefes aldı. Dedesinin gerisinde bıraktığı defteri bulduğu yıllara döndü Sada. Yeniden o zamandaki kadar bilgisiz ve çaresiz hissediyordu kendini. Gözlerini kapattı usulca. Birkaç saniye kendini sakinleştirmek için beklerken kalbinden Allah lafzını geçirmeye çabalıyordu. Kalbin tekrarı kadar zor başka bir şeyle karşılaşmamıştı. Yürürken, konuşurken, yemek yerken, susarken, bir şeyler izlerken ve hatta uyurken bile Allah'ı anmaya devam etmeliydi kalbi fakat beceremiyordu. "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur; O tektir, ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd ona mahsustur ve o her şeye kadirdir." Dudakları kıpırdandı ama sesi çıkmadı. Elini kalbinin üzerine koydu. Allah'ı anmaya devam etti. Tekrar ve tekrar. Kapalı gözleri ıslanıncaya dek andı. Bu bir yalvarıştı aslında. O'ndan korkularını alması için yalvarıyordu ama diline dökemiyordu. Bundan sonra ne yapacağını bilmiyordu. Nereden devam etmeliydi? Yoksa en baştan mı başlamalıydı? Nereye ilk adımı atmalıydı? Düşünceleri onu esir alırken korkuyla bir çıkış yolu aradı. 'Sada.' Kulaklarında yankılanan isimle araladı gözlerini. Biri onu çağırmıştı. Bir kimseye benzetememişti ona seslenen kişiyi. Gözleri önünde uçsuz bucaksız çimlerin ardında yankılanmaya devam etti sesi. Biri onu çağırdı. Adım atamadı. Dışarıdan gelen bir şiddetle sarsıldı ve gözleri bu defa gerçek dünyaya aralandı. Gözlerini kapattığında uyuyakaldığını ve o obanın da kendisine seslenenin de bir rüya olduğunu fark etmesi biraz zamanını aldı. Şehrine inmişti özel jeti. Kısa süre sonra kendisi adım attı. Gecenin bir vakti kısacık bir zaman sonrasında, güneş doğarken yeniden yaşadığı şehirdeydi. VIP kısma geçmeden önce açık havadan derin bir nefes aldı. Adımları artık daha kararlıydı. Öğretmeninin gidişi dünyalığın zevkinden uyanmasına sebep olmuş olsa da daha fazla kaybının olmasına izin vermeyeceğinin kararıydı. Havalimanının çıkışında onu bekleyen şoförü Sada'yı görünce ceketini ilikledi ve arka koltuğun kapısını açtı. Sada arabaya bindikten sonra şoföre şirkete geçmek istediğini söyledi. Yola koyuldular. Deniz kıyısından giderken gözleri karşı kıyıdaydı. Bir insan ki yalnızca göz açıp kapama süresinde geçebilirdi o kıyıya. Bir insan ki hem burada hem de orada olabilirdi. Nasıl? 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile. Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır. Rahmandır, Rahimdir. Din gününün mâlikidir. Allah'ım! Yalnız sana kul oluruz ve yalnız senden istiane isteriz. Bu istiane ile bizi sıratı müsakime ulaştır. O yol -sıratı müstakim- ki; üzerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerine gadap duyulmuşların ve delaletle kalmışların -Allah'a ulaşmayı dilemeyenlerin- yolu değildir. Amin.' Kararını verdi. Öğrenecekti Sada. Her şeye en başından başlayacak ve sabırla, ilmek ilmek işleyecekti kalbine. Kalp, tekrir ile uslanacaktı. Ruhu da. Şirkete ulaştığında henüz gelen kimse yoktu. Yalnızca Sada ve güvenlik görevlileri vardı. Herkes onu gördüğünde esas duruşa geçiyordu. İlk defa bundan irite duydu. Oysa ki daha düne kadar çalışanlarının tavır ve davranışları onun gururunu okşardı. Asansöre binip odasının bulunduğu kata çıktı. Şoförden aldığı anahtar sayesinde odasının kapısını açabilmişti. Adımları her saniyede daha da hızlanıyordu. Koltuğunun arkasındaki dolabının içinde bulunan kasayı açtı ve içinde dedesinin günlüğünü çıkardı. Kaç defa okumuştu bu defteri haddi hesabı yoktu. Anlamıyordu. Neredeyse her sayfasını ezbere biliyordu ama aynı zamanda bilmiyordu. Günlüğün sayfalarını karıştırırken ortaya çıkan fotoğrafı eline alıp inceledi. Dedesinin yanında onun boylarında, saçları kırlaşmaya başlamış, sakallı bir adam daha vardı. Fotoğrafın arkasını çevirip baktı. Sevgili kardeşim E. Devrin İmamı olarak vazifelendirildi. 1986 Ürperdi. Fotoğrafı çevirip yeniden baktı. Dedesi de öğretmeni de merceğe gülümsemişti. Onlara da hep gülümserdi. Bir gün olsun öfkelendiğini görmemişti Sada. Uluslara ulaşmak için yaptığı konuşmalarda dahi. Unutamadığı tek an vardı; Öğretmeni hala kendi ülkesindeyken davet edilen bir münazarada onunla yalnızca dalga geçilmişti. Olanlar o henüz dünyada olmadığı zamanda gerçekleşmişti ve Sada bir süre önce görüp izlemişti videoyu. Öylesine kanına dokunmuştu öylesine üzülmüştü ki ağladıkça ağlamıştı. Orada o olmuş olsaydı yakıp yıkardı fakat öğretmeni büyük bir olgunlukla karşılamıştı. Bir tek Allah'a laf uzatılınca sesini yükselttiğine o an şahit olmuştu. İşte böyle olmalıydı o da. Konu kendisi olunca sessizliğini korumalıydı. Bir tek O'na aksi bir söz edildiğinde kalkmalıydı parmağı ve yükselmeliydi sesi. Sada koltuğuna oturdu ve elindeki fotoğrafı masaya koydu. Açmış olduğu sayfayı okumaya başladı. Dedesinin el yazısı rahatlıkla okunabilecek kadar düzgün ve özenliydi. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün artarda gelişinde, ulûl elbab için elbette ayetler vardır. Onlar (ulûl elbab -Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri-) ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (her daim) Allah'ı zikrederler. Ve yerlerin ve göklerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler ve derler ki; Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen subhansın, artık bizi ateşin gazabından koru. Ayetleri anlamaya yeni başlıyorum. Ne yazık bana! İdrak öyle bir şey ki... Kulaklarımız duyar fakat işitmez. İşiten, aklımızdır. Ama idrak etmiş olmam. İdrak için kalp gerekir. İdrak edebilmek için işittiğim şeyin kalbe inmesi gerekir. Ne zaman ki kalbe inenin müdafaasını yapmam gerekir, işte o zaman idrak etmiş olurum. Bu satırları yazarken öylesine zorlanıyorum ki! Bazı anlarda hala, hala anlamakta zorluk çekiyorum. Sevgili kardeşim çoktandır bunları aştı. Elbette biliyorum ki ben onun ulaştığı mertebeye ulaşamam. Allah'tan dileğim teslimiyetimin sonucunda kendi kıyametimin kopmasıdır. İdrak, teslimiyet, kıyamet. Sada çekmeceden çıkardığı boş defterin üçüncü sayfasına karaladı kelimeleri. Onun yazısı dedesi kadar düzgün değildi. Aksine bir o kadar dağınık ve telaşlıydı. Uzun uzun baktı. Kelimelerin her birinde gözlerini gezdirdi. Sonra ortadaki kelimeyi daire içine aldı. Teslimiyet. Başlangıcını buldu. Fotoğrafı gerisin geri yerine yerleştirdi ve günlükle birlikte önce odasından sonra da şirketinden çıktı. Belki en zor yerden başlayacaktı ama hiç başlamamasından iyiydi kendisi için. Fısıldadı. "Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla. Çok yüce ve çok büyük Allah'ın himayesine sığınmaktan ve O'nun yüce kudretinden yardım dilemekten başka bir amacım yoktur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur. O'na dayandım, O'na güvendim." . Sada evine gelip odasına kapandığından beri başını önünde açık kitaplardan kaldırmamıştı. Kucağındaki deftere durmaksızın notlar alıyordu. Onun yoldaşı Kur'an, dedesinin günlüğü, öğretmeninden kalan el yazması kitap ve birkaç kitap daha. Her birinde aradığı, elleri arasındaki kendi defterine işlediği cümleler arasındaki tek kelime; teslimiyet. Nefeslenmek için kaldırdı başını. Yazmaya kısa süreliğine de olsa ara verdi. Gözleri desenli tavana çevrildiğinde boynundaki acıyla kısıldı. Kalemi defterin arasına koydu. Tek eliyle saatlerdir eğik kalarak tutulan boynunu ovdu. Bakışları yeniden bazı harflerin birbiri içine girdiği defterine düştü ve yazdıklarını okudu. Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla. İslâm kelimesi silm kökünden geliyor. 'sin', 'lam' ve 'mim'. silm kökünden gelen bu kelimelerde İslâm, selam, selamet, müslim ve teslim var. İslâm'da, Türkçe'de en çok kullanılan kelime de teslim. Ruhun teslimi, fizik vücudun teslimi, nefsin teslimi ve iradenin teslimi; dört. 4 teslim, 7 tane safhada oluşuyor. Teslim. Kime teslim? Allah'a teslim. Kur'ân-ı Kerim'de 4 tane teslim oluşmakta. Allah'a ulaşmayı dile ve Allah'ın cennetini hak et. Bu kadar basit mi? Amenû; Kim Allah'a ulaşmayı dilerse (Allah'a yönelirse), Allah mutlaka onları Kendisine ulaştıracağını garanti ediyor. Bütün ilimlerin merkezi Kur'ân'dır. Onun ötesi O'nun ilmidir. "Ve sen, körleri dalaletlerinden hidayete erdiremezsin. Sen, ancak âmenû (Allah'a ulaşmayı dileyen) olan; ayetlerimize âmenû olan, ayetlerimize îmân edenlere, onlara işittirebilirsin." -Neml 81 "Ve sen, körleri dalaletlerinden kurtarıp hidayete erdirecek değilsin. Sen ancak ayetlerimize îmân edenlere duyurursun. İşte onlar teslim olanlardır." -Rum53 teslim müessesesi var. (Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi; "Dini ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dinde) fırkalara ayrılmayın." diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de hüküm kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken kendisine ulaştırır). -Şura13 Nasıl? Dinde(İslamda) fırkalara ayrılmayın' hedefi Allah'a ulaşmayı dilemek Yani: Allah'a ulaşmayı dilemezsen, takva sahibi olamazsın. Ve Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir İste, iste, iste... Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve Allah'a teslime açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap verir.-Enam125 Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler. -Zumer22 Gözleri hala yazdıklarında gidip gelirken sıkıntıyla soluklandı Sada. Kararsızlığın çizgisinde sek sek oynuyordu sanki. Yüreği bir kederle kararıyor, bir umutla ışıyordu. Cinn Suresi 14: "Bizden Allah'a teslim olanlar da var, kalpleri kasiyet bağlamış olanlar da var, kasitun olanlar da var.Kim teslim olmayı dilerse mürşidini arar ve mürşidine ulaştığı noktada mürşidine teslim olur. Kaşları çatıldı. Bu kelimeyi daha önce de görmüştü. Sada dedesinin günlüğünü ilk okuduğunda, mürşide; doğru yolu gösteren, nefsin isteklerinden vazgeçip sadece Allah'a yönelen zata ulaşmak için hacet namazını kılmış ve sonrasında öğretmenini görmüştü. İnanmakta zorlanan kalbine Allah bizzat göstermişti. O andan sonra tereddüt etmedi. Ama şimdi tüm bunları yeniden okumak yeniden yaşıyormuş gibi hissettiriyordu kendine. Yazdıklarından uzaklaştı ve dedesinin defterini kendi defterinin üzerine koyup aramasına gerek kalmadan buldu o günün yazılarını ve gözlerini yeniden gezdirdi. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Rabbi ona: "Teslim ol!" buyurmuş, o da: "Âlemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. -Bakara131 Bugün -sonsuz hamd ve şükür Allah'adır- Allah'a teslimiyet için bir adım daha attım. İnşallah ki kalbime iman yazıldı ve başımın üzerine devrin mamamının ruhu gönderildi. Bugün nefs tezkiyemin ilk günüdür. nefsin afetlerine karşı fizik bedenim ve dahi iradem güçlendi. 'Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.' -Zumer54 Daha zorlu günler benimle olacak. Teslimiyetler şimdiki kadar kolay olmayacak fakat ben durmayacağım. Allah'a and olsun ki bir gün olsun nefsime yenik düşmeyeceğim! Çünkü sırada Ruhun zikirle Allahû Tealâ'ya geri dönmesi ve ulaşması söz konusudur. Ve Rabbinin İsmi'ni zikret ve her şeyden kesilerek O'na ulaş. -Muzzemil8 Sada dedesinin yazdıklarını şimdi çok daha kolay anlıyordu. Dedesi büyük bir mutluluk ve heyecanla yazmıştı cümlelerini çok belliydi. O geriye dönüp baktığında tüm bu duyguları yaşamadığının hüznüyle kalmıştı. Dedesinin günlüğünü geri yerine koydu ve yeniden defterine yöneldi. Önünde açık olan kitapları bir bir okuyarak defterine karalamaya devam etti. Bu yazma eylemi saatler sürdü. O teslimiyetini zikretmeye devam etti. Gündüz yerini geceye bıraktı. Bir ara, yazmaktan parmak uçlarına kadar sızladı eli. Yazmayı bıraktı. Yorgunluktan kapanmak üzere olan gözlerini ovaladı. Oturduğu koltuktan saatler sonra kalktığında vücudunun her kası kasıldı. Kaslarını gevşetmek için geniş odasında gezindi, odasından çıkıp mutfağa gitti. Kahve makinasına paketli kahvelerinden birini yerleştirdi ve kahve olana kadar bekledi. Kahve damlaları yerleştirdiği kupa bardağına her dökülüşünde içinden O'nu andı. O senin en derin düşüncelerinin, endişelerinin farkında, Kalbinden geçen söylemediğin her şeyi biliyor. Bil ki;seni böyle yüklü bırakmayacak.. Dualarını cevapsız bırakmayacak.. Kahvenin hazır olduğuna dair duyduğu sesle ne ara kapattığını bilmediği gözlerini araladı, kahve dolu kupayı eline aldı ve salonundan açılan kapıdan geçerek birkaç bitkinin, koltuğun konuşlandırıldığı terasına çıktı. Camdan oluşan korkuluklara yaslanarak kahvesinden yudumlandı. Önünde uzayıp giden deniz manzarasını sessizlik içinde izledi. Aklını kurcalayan tek şey vardı; teslimiyet. Nasıl başaracağını bilmeden emin olmak istiyordu. Teslimiyetin gerçekleşmesini istiyordu. Sada Allah'a daha da yakın olabilmek için O'nu beklemek istemişti. Öğretmeninin öğrencisi, O'nu karşılayacak varis olmasının en büyük nedeni de yine. Her şey evrenin ve kainatın yaratıcısı içindi. Fakat bir şey onu rahatsız ediyordu. Yaptıkları içine sinmiyordu. 'Nerede hata yapıyorum?' diye hayıflanıp durdu içinden. Sesli bir nefes verdi. Karanlığını barındıran gecenin ortasında şehrin ışıkları deniz kenarına yansıyordu. Şikayet etmek için hiçbir sebebi yoktu Sada'nın. Muhakkak ki Allah, her şeye kâdirdir. Ansızın titredi cebindeki telefonu. Sessizliğin içinde arayanı görmek için yanıp sönen ekrana baktı. Annesi arıyordu. Açmakta tereddüt etti. Bugün şirkete neden gelmediğini sorgulayacaktı ve bir yanıt alana kadar telefonu kapatamayacaktı. Alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Telefonun kapatma tuşuna devamlı basarak tamamen kapanmasını sağladı. Kimseyle konuşmak istemiyordu. Hele annesiyle, hiç. Annesine dedesinin günlüğünün içinde yazılanlardan bahsettiğinde oldukça net bir şekilde inkarın görmüştü. Ne yazıktır ki annesi çoktan dünyanın tatlı uykusuna yatırmıştı kalbini. Uyandırmak isteyene ise kesin kez zarar vermekten çekinmeyecekti. Yaşadığı hayatı düşündü Sada. Onca malın, mülkün arasında, bu görkemli yaşantı içinde kalbin yeri yoktu. İnsanoğlu nefsine boyun eğmişti. Sada ise kalbiyle hareket etmekten çekinmeyen bir adamdı. İnsanoğlu farkında değildi bir oyunun içinde olduğunun. Sada ise çok öncesinden fark ederek geriye çekilmişti. Dünyanın tatlı oyunlarını oynamak isteyen nefs çoğu zaman baskın gelmeye devam etse de geride kalmaya çabalıyordu. Ayakta durmayı bırakıp terasın köşesine konulmuş tek kişilik koltuğa yayvanca oturdu. Başını geriye yaslayıp gözlerini kapattı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Isırdığı dudaklarını araladı ve fısıldamaya devam etti. "Gerçekten biz, ziyana uğrayanlarız."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD