'Sada.'
Ona seslenilmesiyle araladı gözlerini. Açılan gözleri hissettiği ısıyla kısıldı. Kavurucu çölün ortasında, bir tepeciğin üzerindeydi. Yanıyordu. Alnında tomurcuk tomurcuk beliren terleri elinin tersiyle sildi. Öyle bir sıcaktı ki nefes almakta güçlük çekiyordu.
'Sada.'
Uçsuz bucaksız kum zerreciklerinin arasında yankılanmaya devam etti onu çağıran ses. Ne bir kadına ne de bir adama aitti bu ses. Çok uzaklarda aynı zamanda kulağının dibindeydi. İdrak etmekte zorlanıyordu.
Sonra bir elin omzuna dokunduğunu hissetti ve gözleri yaşadığı dünyaya açıldı. Derin solukları hiddetle çarpan kalbini sakinleştirene kadar devam etti.
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla.
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla.
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla.
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah'ın adıyla.
Durmaksızın tekrarladı. Soğuk havanın içinde tatlı bir uykuya daldığını zannetmişti fakat kabusla uyanmıştı. Ya da o kabus zannediyordu.
Yayıldığı yerde doğruldu. Vücudunda ağrımayan yer yoktu ve çok da üşüyordu. Muhtemeldi ki soğuk almıştı. Kendi kendine hayıflandı. Telefonunu eline alıp saate baktı.
Birazdan yardımcısı Lina burada olacaktı. Onun rutini haftanın iki günü eve gelir ve evden çalışırlardı. Bugün çalışmak istemediğini iletmek için yardımcısını arayacaktı ki telefonunun şarjı bitti. Ayaklandı. Odasına doğru yürüdü ama sanki havada yürüyor gibiydi
Kendi kendine söylendi. "Hapı yuttun oğlum. Bu soğukta dışarıda uyumak nedir?!"
Odasına girdiğinde yerde açık duran kitapları görünce ofladı. Lina, herkesten gizlediği bu şeyleri görmemeliydi ama toplayacak hali de yoktu.
Kapının arkasında duran anahtarı öne aldı ve odasını kilitledi. Ahtarı cebine attıktan sonra lavaboya geçip elini yüzünü yıkadı.
Ben, şehadet ederim ki: Allah'tan başka ilah yoktur!
Ve yine şehadet ederim ki: Hz. Muhammed(Allah'ın selamı onun üzerine olsun) O'nun kulu ve elçisidir.
Salona geçti ve koltuğa attı halsiz bedenini. Telefonunu şarja takmak aklına o an geldi ama kendinde hal bulamadı. Duvardaki saatin tik taklarını dinledi. Zamanın geçmesini beklerken gözlerini kapattı ve fısıldadı.
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Muhakkak ki kullarımdan bir grup şöyle der: 'Rabbimiz, biz âmenû olduk (ölmeden önce Sana ulaşmayı diledik). Artık bize mağfiret et ve bize rahmet et. Ve Sen, Rahîm olanların en hayırlısısın.' Böylece onları alay konusu edindiniz. Öyle ki (bu), size Benim zikrimi unutturdu. Ve siz, onlara gülüyordunuz. Muhakkak ki Ben, onlar sabırlarından dolayı kurtuluşa erenler olduğundan, bugün onlara mükâfatlarını verdim. Dedi ki: 'Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?' Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. O zaman (onu), sayanlara sor.' dediler."
O an Sada zaman kavramında bir şeyi fark etti. Farkında olmadan kaşları çatıldı. Zihni onun yoldaşı Kur'an'ın sayfalarını çevirdi ve başka bir ayette durdurdu.
"Şüphesiz Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir."
Gözleri anında açılırken uzandığı yerden bir anda doğruldu. Elini alnına koydu. Nasıl olur da bunu yeni anlayabilirdi?
O'nun gelişiyle ilgili çok şey merak ediyordu. Şu anki yaşamı yadırgayıp yadırgamayacağı başlardaydı. O, hiç yabancılık çekmeyecekti çünkü O'nun katında neredeyse iki güne tekabül ediyordu.
Bu o kadar hoşuna gitmişti ki gülümsedi. Öğretmeninin derslerinde O'ndan bahsedilirken içten içe sorgulardı. Kendisine anlatılmasına rağmen yeni anlıyordu. Daha fazla sormasına gerek yoktu artık. Zihnine sığmıyordu ama anlamıştı. İdrak etmişti.
"Ah, günaydın efendim. Kapıyı çaldım ama duymadınız sanırım. Ben de evde olmadığını zannetmiştim."
Sada gözlerini kaldırmadan başıyla selam verdi Lina'ya. Elinden geldiğince kadınlarla göz göze gelmemeye gayret gösterirdi ki bu zamanla bir erdem haline geldi. İlk tesettür ayetinin erkeklerin göz kapaklarına indiğini unutmuyordu.
"Kahvaltı yaptınız mı? Hazırlamamı ister misiniz?"
Lina'nın sesi daha yakınından geliyordu. Sada boğazını temizledi. Konuşmak istiyordu ama boğazının acısı izin verecek gibi değildi. Asistanını bir an önce göndermek istiyordu. Sadece başını iki yana sallamakla yetindi.
"O halde programınıza geçiyorum..."
Lina günün programını anlatmaya koyuldu ama Sada onu dinlemedi. Asistanı hep böyleydi. Onu işe alan annesi olsa da iş ahlakını beğendiği için kovamamıştı Sada. Hep çizgileri olan bir kadındı. İş haricinde ona yaklaştığına hiç şahit olmamıştı. Gereksiz yere konuşmazdı bile. Sınırlarını bilirdi. Fakat Sada'nın ilgisi çoktan ona kaymıştı. Kendini engelliyor ve asli görevini hatırlatıyor olsa da kendine kalbine çoğu zaman söz geçiremiyordu. Lina yanındayken nefsiyle hep yarış halindeydi.
"Efendim... Sada Bey?"
Sada refleksle başını kaldırıp ona baktı. Göğün hapsolduğu mavi gözlerde takılı kaldı gözleri. Kısa süre sonra ne yaptığının farkına vararak gözlerini çekti hızla.
Elleriyle yüzünü ovuşturdu ve parmakları saçlarının arasından geçerek ensesinde birleşti. Başı öne eğikti. Hastalığının farkındaydı ve hiç hali yoktu. Oturduğu geniş koltuğa yatmak ve dinlenmek istiyordu.
"Her şeyi iptal et. Bugün izinlisin. Gidebilirsin."
Sesi boğuk ve pürüzlü çıkmıştı. Konuştukça boğazına ince ince bir şeyler battığını hissetti. Kendine kızması bitmemişti. Her şeye yeni başlamışken durup dinlenmeyi hak görmüyordu kendine.
"Efendim, iyi misiniz?"
İnce parmaklı küçük bir el alnına değdi. Başıyla birlikte kapanmak için an kollayan gözleri de kalktı. Genç kadının küçük, pürüzsüz yüzü yüzüne çok yakındı. Omuzlarından aşağı dalga dalga dökülen kumral saçları çiçek bahçesi gibi kokuyordu.
Onu daha yakınında görmek istedi. Daha derinden hissetmek. Ket vuramadığı hisleri için haya duyamıyordu. Bu onu derinden sarstı.
'Neden? Neden hala böyleyim? Aldığım dersler mi, okuduğum kitaplar mı yoksa dinlediklerim mi yetersiz? Neden?'
Sordu kendine. Durmaksızın. Defalarca ve defalarca ama bir yanıt alamadı. Af dilemek istedi. Ona koşmak ve günlerce yalvararak af dilenmek istedi.
"Git."
Sonunda hareket etmeyi başardı ve kendini geri çekti. Lina'nın eli havada asılı kaldı. Genç kadın yaptığı şeyin farkına vararak patronundan uzaklaştı ve beklemeden denileni yaparak evi terk etti.
Sada daha fazla dik tutamadığı bedenini koltuğa bıraktı. Elleriyle yüzünü kapattı. Ne bir şey diyebildi ne de düşünebildi. Sessiz gözyaşları şakaklarına yol aldı.
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.
Sessizliğin içine hapsoldu.