4.BÖLÜM

1761 Words
Sessizlik. Derin ama içinde binlerce çığlığı, ağıtı saklayan o masumane suskunluk sardığında dört bir yanı, nefes alan her canlı derin kedere bürünür. Çünkü bu ölüm sessizliğidir. Her şey tüm seslere sağırdır. Hele de ölüme yürüyenler. Çırpınma. Sallama kollarını bacaklarını çıkmak için. Serbest bırak gövdeni ve en dibe kadar ciğerlerine dolmaya başlayan çamurlu su ile ilerle. Bak buradasın. Mabedinde, babanın mezarında. Huzur dolsun dört bir yanın. Hisset. O gün babanın yaşadığı çaresizliği ve ölüme yürürken geride bıraktıklarını nasıl düşündüğü anla. Sende geride birçok kişi bıraktın. Aileni bıraktın her daim yarana merhem olmaya çalışan. Sevdiğini bıraktın, seni ölüme iterken âşık olduğun gözlerdeki nefreti ve karanlığı görerek. Kızlarını bıraktın, her biri için savaş verip gücünü ortaya koyarak okuttuğun. Geleceğini bıraktın ve dahi kayıp gülüşlerini. Hadi kapa gözlerini. Ciğerlerine havadan çok çamurlu su dolarken tüm bedeninin uyuşmasına izin ver. Kömür karası saçların dağılırken yüzüne rahatsız olup geri çekmeye çalışma. Gidiyorsun işte. Dünyaya gelişin bile ölümleyken, gidişinde sadece kendi ölümüne yürüdüğünü bilerek huzurla bitir her şeyi. Evet böyle, bak dibe ulaşıyorsun. Babana merhaba de. Onunla sarıl hasret gider. Geride senin için çırpınan acı ve pişmanlığın dibini sıyıranlara inat gülümse. ***** Samet düşen kızın ardından saniyeler sonra üzerindeki ceketi ve ayakkabıları fırlatır gibi çıkarıp suya atlarken Fırat telefona sarılmış ambulansı arıyordu. Haşim ve Hamit Ağa yere diz çökmüş gözlerinde yaş yüreklerinde derin ve acı bir sızı ile nefesleri tıkanıyor bedenlerindeki derman sanki toprağa akıyordu. İkisinin de kardeşinin emaneti ölümün kollarına en acı çığlıkla düşüvermişti. Haşim Ağanın yükü fazlaydı. Evladı kan kardeşinin kızına istemeden de olsa kıymıştı. Gözleri önünde Mehmet’in gülümseyen yüzü belirdi. Karşılıklı konağın terasında kahve içerken yapılan sohbeti hatırladı. “Biliyor musun kardeşlik, bugün ölsem belki de gözüm arkada olmaz.” “O da nereden çıktı kardeşlik ağzından yel alsın yahu. Daha evladın olacak ona babalık edeceksin. Deli deli konuşma.” “Deme öyle Haşim, ölüm bu zamanı günü belli mi? Yine de Allah evladımı kucağıma almayı nasip etsin ama olur da olmazsa bilirim ki hem ağabeyim hem de sen onun boynu bükük büyümesine yaşamasına izin vermezsiniz. Biriniz aynı anadan karındaşım diğeriniz kanımızın karıştığı kan kardeşim. Kızım çok şanslı. Doğduğunda ona dağ olacak kocaman üç adam olacak.” “Öyle gerçekten de ama sen yine de çağırma kötüyü kardeşlik. Yüsra kız doğduğunda ona hep birlikte kol kanat gerelim. Hem belli mi olur belki de dünür oluruz he ne dersin.” O gün gülüşmüşlerdi. Mehmet Kardar içine doğmuş gibi kızını ona bir şey olursa ağabeyine ve kan kardeşi Haşim Kurtoğlu’na emanet etmişti ve şimdi gözleri gibi baktıkları emanetleri cennet kuşları Yüsra ölümün kollarında babası gibi Ani nehrinde can pazarına düşmüştü. Yüreği sıkıştı. Sanki kardeşliği karşısına geçmiş de yüzüne tükürmüştü bunu kardeşliğin diye. Gözlerini kapadı. Koca bedeninden de ağalığından da sadece utanç duydu. Berzan, yanından koşarak suya atlayan adama bakarken yaptıklarını yeni fark ediyordu. Yenik düştüğü öfkesinin faturası bir masumun canı ile ödeniyordu. Gözleri suya düşen kızın bıraktığı boşluğa takılırken avuçlarındaki silah toprak zemine düştü ve o da gece gibi siyah ceketini üzerinden sıyırdı. Ani'nin çamurlu ve yağan yağmurun etkisi ile delice akan sularına atlarken hem derin bir pişmanlık hem de korku içinde sarmaşık gibi büyüyor yüreğini sarıp patlatmak ister gibi sıkıyordu. Samet dalıyor çıkıyor ama bir türlü kızı bulamıyordu. Tepelerindeki ayın ışığı cılızdı belki ama o da yardım etmek ister gibiydi. Bir kez daha daldı ama uzun süre kalamadı. Dışarı çıkıp nefeslendiğinde sesini duyuramayacağını bildiği halde bağırdı. "Yüsra, bacım. Dayan kurban olayım. Dayan kardeşim bulacağım seni. Yüsra, Yüsra!" Berzan adamın sözlerini duydukça boğazına dolanan vicdanın acısı ile derin bir soluğu zor alıp daldı sulara. Çok değil bir dakika sonra suya atladıkların yerin epey ilerisinde çalılara takılmış beyaz şal gözüne çarptı. Yüzmeye başladığında ilerisinde olan Samet'e bağırıp "Orada bir şey var!" dediğinde hızla kulaç atan iki adam da o yöne doğru ilerledi. Bu kısım taşlık ve irili ufaklı kayalıktı. Ambulansın siren sesleri gelse de araç nehir kıyısına inemez onların yukarı çıkarması gerekirdi genç kızı. Tabi bulabilirlerse. Şalı eline alan Samet gözleri etrafta dolandırırken "Bu bacımın. Sürükleniyor, lanet olsun" dedi ve daha ileri doğru attı kulaçlarını. İki adam suda genç kızı ararken kalbi sıkışmaya başlayan Hamit "Gitti emanetim. Gitti evladım. Gül yüzlüm avuçlarımdan kaydı da tutamadım onu Haşim. Ben şimdi nasıl yaşarım, nasıl nefes alırım eğer onun nefesi kesilirse. Ne derim ahirette mahşer günü Mehmet ile Nazlı'ya?" dediğinde omuzunu sıkıp ona destek olmaya çalışan yaşlı adam boğazındaki düğümü zor yutup dile geldi. "Ne diyeyim Hamit sana ne söyleyeyim de içini rahatlatayım. Karşı gelemedim. Evladımın öfkesi yaktı yıktı bizi de dur diyemedim. Şimdi sana nasıl teselli vereyim. Utancım ayıbım büyük. Kardeşliğim onu sen kadar bana da emanet etmişken yavruya yine benim kanımdan olan kıydı." Telaş büyüktü. Dakikalar değil saniyeler bile çok kıymetliydi. Herkesin korkusu yelkovan ilerledikçe büyüyor zehirli yılan gibi bacaklarına boyunlarına dolanıyordu. Diğer yandan bu acı haber birine daha ulaşmıştı. İstanbul'dan gelen korumalar olan bitenden hemen patronlarını haberdar etti. Fikret Doğru duydukları ile yerinden fırlarken içinde yanan ateş ile karısının gözlerindeki hayal kırıklığına şahitlik etti. Halime Hanım "Demiştim sana. Doğduğu gün yanımıza alacaktık torunumuzu. Evladımızdan kalan tek parçayı görmeye dayanamam diye bıraktın orada. Şimdi başına gelenleri öğrenince yıkıldın değil mi? Bana bak Fikret Bey eğer evladımın evladına tek bir zarar gelsin kılı incinsin sen de gözükme gözüme. Duydun mu? Biter! Elli senelik evliliğimiz biter. Yüsra'yı yanıma alır onunla yaşarım bunu da böyle bil" değip gözündeki yaşı silerken sadece çantasını aldı ve evden çıktı. Pişman olan yaşlı adam avucundaki telefonu sıkarken karısının ardından çıkıp hemen havaalanına doğru yol aldılar. Samet sonunda nefeslenmek için yeniden sudan çıktığı anda yüz üstü suyun üzerinde yatan ve sürüklenen genç kızın kıpırtısız bedeni ile nefesini tutup birkaç sert hamlede yanına ulaştı. Tutup çevirdiğinde saçlarının kapattığı yüzü açığa çıkarırken çamurun dolduğu ağzı ve yüzü canından can götürmüştü. Fısıltı gibi çıkan sesiyle "Bacım, gözümü nuru" dedi. Ardından "Buldum, onu buldum!" deyip kıyıya ilerledi. Ardından gelen Berzan kayaların arasından kucağındaki kızla ilerleyen Samet'e yetişmeye çalışırken Fırat ekipler ve portatif sedye ile önlerini kesmişti. Zorla sedyeye yatırılan kıza müdahale için düz bir alana çıkılmaya uğraşılırken herkes telaşlı ve dua eder haldeydi. Sonunda küçük bir alanda yere bırakılan kızın nefesini dinleyen ambulans doktoru "Nefes almıyor" dedi ya oradaki üç adamın nefesi kesildi. Berzan hala hem başındakiler hem de çamurdan ötürü yüzünü göremediği kız için telaş öfke pişmanlık vicdan kuyusunda debelenirken duyduğu şey yağlı urganların boynunda yer edinmesine engel olamıyordu. Zaten sonrası hızlandırılmış film gibiydi. Kimse ne ara ambulansın yanına çıkıldı ve hastaneye yetişildi bilmiyordu. Hemen müdahale odasına alınan kızı dışarıda beklemek ölüm gibiydi. Dakikalar sonra iki evden de kadınlar gelmiş Melike Hanım ve Ayşe Sena birbirlerine sarılmış ağlarken Berivan Hanım oğlu Berzan'ın yanına yanaşmıştı. "Islaksın oğul. Eve git değiş üzerini hasta olacaksın yoksa" diyordu. Tersçe annesine bakan Fırat buz gibi ve sert bir dille "Beter olsun. Kız canı ile boğuşuyor bunun yüzünden senin dediğine bak hele. Ana Allah'ın adını veriyorum sen konağa dön. Bir de yanında şu kızı getirmişsin" dediğinde, kaşları çatılan yaşlı kadın "Ananla konuştuğunu unutma oğul" dese de Fırat'ın geri duracak hali yoktu. Dişleri arasından "Sende bir ağa ile konuştuğunu unutma ana. Şimdi al şu yeğenini konağa dönün. İnsanların canı burnunda bir de senin sözlerinle uğraşmasınlar" deyip sertçe saçlarının arasından ellerini geçirip çekiştirdi. Berivan Hanım irileşmiş gözleri ile oğluna bakarken yeğeni Gülnaz "Gidelim teyze ağam iyice kızmadan" diye kinayeyle söylenip kadının koluna girdi. Acilden çıkıp bahçeye adım attıklarında yaşlı kadın "Anası gibi uğursuz işte. Geberip giderde kurtulurum. Bir orospunun dölü yüzünden oğlumdan çocuk gibi azar işitir oldum. İnşallah kalkamaz yattığı masadan da ölüm haberi gelir haneme" dedi ve arabaya binip adamlardan birinin onları eve bırakmasını sağladı. Geride kalanlar bekliyordu. Sinirler gerilmiş Sima da haberi duyan ağa olsun köy halkı olsun çoktan hastane yolunu tutmuştu. Geçen dakikalar sonunda içeriden çıkan doktor ve hızla sedyede asansöre götürülen kız ile herkes ayaklandı. Doktor Nedim "Yüsra kızın durumu iyi değil ağalar. Ciğerleri çamurlu su ile dolu. Kalbi buraya gelene kadar iki kez durmuş. Şimdi acilen önce röntgen ve tomografiye alıp ardından ameliyata girecek. Ciğerlerindeki çamuru kendi kendine atamayacak kadar güçsüz bu nedenle de bu işlemi biz yapacağız. Erken konuşmak istemem ama bir süre yoğun bakımda kalıp uyanmadan kalıcı bir hasar oluşmuş mu emin olamıyoruz. Allah büyüktür elbet dualarınızı eksik etmeyin ama her şeye de hazırlayın kendinizi. Uyanmaya da bilir" deyip hızla kızın ardından asansöre ilerledi. Olduğu yere çöken Melike Hanım acı bir haykırışla "Yüsra'm! Kızım! Evladım! Öksüzüm yetimim!" diye bağırıyor çıkan tansiyonu yüzünden yüzü kızarmaya başlıyordu. Duvar dibine çökmüş Samet ellerini başına vururken göz yaşı döküyor ama bu bile içindeki yangına çare olmuyordu. Fırat elleri ile sürekli yüzünü sıvazlıyor öylece sırtını duvara vermiş gözleri dalıp giden bedeni kaskatı kesilen kardeşine bakıyordu. Kardeşi çok büyük vebale girmişti. Gözleri önünde büyüyen küçük Yüsra’ları ölebilirdi. Bu gerçek ok gibi içine saplanırken göğsünde atan yumruk kadar kalbi büzüşüyor canı daha çok yanıyordu. Bir de aklına kendi üç cennet çiçeği gelince onlardan birinin başına bunların gelebileceğini düşündükçe ruhu çivili fıçılarda işkence görüyordu. Hamit Ağa zorla verilen dil altı ile cayır cayır yanan kalbine hakim olmaya çalışırken, azabı daha büyüktü. Vicdan denen şey iğneli urgan misali sarmıştı boğazını da sıktıkça sıkıyordu. Yüreğinde sevgi evlatlarına duyduğundan çok daha başkaydı. Emanetti. Hem Allah’ın hem de kardeşi ile kardeşi bildiği kadının dünyada kalan canlarıydı. Gözü önüne gülen yüzü ona sevgi ve hayranlıkla bakan koyu kahve gözleri düşündükçe yumruk olmuş eli göğsünü dövüyor Haşim Ağa ona engel olmaya çalışıyordu. Murat, başka bir odada tedaviye alınmış ağrıları yüzünden ilaçla uyutuluyordu. Bir baba iki evladı için yanıyor emaneti için ciğerini söküp atmak istiyordu. Elleri ile başını döven Samet anlık durdu. Kanlanmış gözleri Berzan'a kaydığında ok gibi yerinden fırladı. Karşısına geçip yakasına tutarken zehir gibi sözlerini ortaya döktü. "Oldu mu lan, istediğin oldu mu? Can istiyordun can aldın. Soğudu mu için? Bir masuma kıyınca söndü mü öfken? Bir sen miydin lan adam olan? Bir sen miydin cana kıyacak olan da gelip hanemden kardeşimi aldın. Onu kurtarmaya çalışan bacımın canına kastettin? Bende kızdım lan bende. Kendi kanımın Murat'ımın kafasına silahı ben dayadım. Bizi düşürdüğü hal için yakacağı başlar için kıyacaktım. Ölür mü kalır mı belli olmayan o kız engelledi. Senin de kardeşinin canına karşılık ortaya canını koydu. Yetti mi şimdi sana. Lan susma cevap ver bana yetti mi?" Bir yumruk attı bir yumruk daha. Vicdanın zehri ile uyuşan bedeni yumruklardan sonra kendine gelen Berzan bu defa karşılık verdi. Az önce yakasını tutan adamın yakasına sarılıp "Bilmiyorum lan bilmiyorum. Öfkem hiddetim hazmedemeyişim kör etti gözümü. Ben ister miydim mazluma masuma bedel ödetmeyi. Ama kazaydı. Bile isteye itmedim onu itmedim!" diye bağırdığında hastane güvenliği ve diğer adamlar onları ayırdı. Fırat ikisine de bakıp "Sakin olun. Burası hastane ona göre rahat durun. Yüsra yaşasın diye dua edeceğinize birbirinize girdiniz. Gidin üzerinizi değişin herkes doluştu hastane bahçesine millete böyle rezil mi olmak istiyorsunuz. Kavganın can savaşı veren kıza ne faydası lan" dediğinde ikisi de ayrıldı birbirinden ve hızla hastaneden çıktılar.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD